"Zaman, üstümüzdeki şu nehir gibidir." Demeter başını kaldırdı ve çenesiyle Oceanus'u, yani gökyüzünü bir uçtan bir uca kaplayan sonsuz yıldız nehrini gösterdi. "Ne başı vardır ne sonu. Benden önce de biri vardı, tıpkı ondan önceki sayısız diğerleri gibi. Bu görevi bana devretti. Bu, bir koşucudan ötekine devredilen ilahi bir bayraktır. Bazıları diğerlerinden daha uzağa taşır. Benim yarışım artık bitmek üzere, gücümün çoğunu tükettim. Artık bayrağı sana devretmeliyim."
"Neden bana?"
"Öyle takdir edilmiş. Bu karan sorgulamak ya da değiştirmek bize düşmez. Sana vereceklerimi almak için zihnini bana açmalısın Taita. Bunun zehirli bir yetenek olduğu konusunda seni uyarmalıyım. Bunu aldıktan sonra bir daha huzur bulamayabilirsin, çünkü bütün dünyanın acılarını ve kederlerini omuzlayacaksın."
Taita bu ürkütücü teklifi düşünürken sessiz kaldılar. Sonunda Taita içini çekti. "Elimden gelse reddederdim. Devam et Demeter kaçınılmaz olana karşı gelemem ki."
46
11. Yazıt
Demeter başını salladı. "Benim büyük bir üzüntüyle başarısız olduğum yerde senin başarılı olacağına inanıyorum. Yalan'ın yandaşlanna karşı Doğru'nun kalesinin bekçisi olmak üzeresin."
Demeter'in fısıltıları boğuklaştı ve yeni bir telaşla konuşmaya başladı. "Tanrılardan, yarı tanrılardan, ustalardan ve İyilikçi Ölümsüzler'den söz ettik. Bu konularda derin bir anlayışa sahip olduğunu gördüm. Fakat sana daha fazlasını anlatabilirim. Büyük Kaos'un başlangıç zamanından beri, tanrılar sırayla yükselip alçaldılar. Hem birbirleriyle hem de Yalan'ın yan-daşlanyla mücadele ettiler. Daha önceki tanrılar olan Titan'lar, Olympus tanrıları tarafından tahtlarından indirildiler. Zamanı gelince onlar da zayıf düştü. Kimse onlara güvenmez, kimse onlara tapmaz oldu. Şimdi ya onların yerini daha genç ilahi varlıklar alacak ya da biz başarısız olursak, yerlerine Yalan'ın kötü güçleri geçecek." Demeter bir süre konuşmadı, ama tekrar konuşmaya başladığında sesi daha sertti. "İlahi hanedanların bu yükseliş ve düşüşleri, Büyük Kaos'u düzene sokmak için ortaya çıkan yasaların doğal ve değişmez yapısının bir parçasıdır. Bu yasalar kozmosu yönetir. Gelgitleri düzenler. Gece ve gündüze hükmeder. Rüzgârı ve fırtınayı düzenler, kontrol eder, volkanları, gelgit dalgalarını, imparatorlukların yükselişini ve düşüşünü, gece ile gündüzün ilerleyişini denetler. Tanrılar sadece Doğru'nun hizmetkârlarıdır. Sonunda geriye sadece Doğru ve Yalan kalır." Demeter aniden dönüp arkasına baktı, hüzünlü ama boyun eğen bir duruşu vardı. "Hissediyor musun Taita? İşitiyor musun?"
Taita bütün güçlerini bir araya topladı ve sonunda etraflarını kuşatan havada belli belirsiz bir hışırtı duyabildi, sanki bir leş için bayram yapan akbabalar kanat çırpar gibiydi. Başını salladı. Konuşamayacak kadar bitkindi. Büyük kötülüğü hissetmek onu neredeyse tüketmişti. Bunu bastırmak için bütün gücünü toparlaması gerekti.
47
Wilbur Smith
"O burada bizimle." Demeter'in sesi alçaldı, sanki ciğerleri kötü bir varlığın ağırlığı ile eziliyormuş gibi iyice boğuklaştı. "Onun kokusunu duyabiliyor musun?" diye sordu.
Taita burun deliklerini açtı, hafif bir dağılma ve çürüme kokusu aldı, hastalıklı bir tenin kokusu, vebanın ve şişmiş bağırsaklardaki maddelerin pis kokularını duydu. "Hissediyorum ve kokusunu alıyorum," diye cevap verdi.
"Tehlikedeyiz!" dedi Demeter. Taita'ya doğru uzandı. "Ellerini uzat!" diye emretti. "Ona direnmek için güçlerimizi birleştirmeliyiz."
Parmaklan birbirine değince güçlü mavi bir kıvılcım çaktı aralarında. Taita elini çekip bağlantıyı koparma arzusuna direndi. Aksine, Demeter'in ellerini sıkıca tuttu. Aralarında bir güç akımı gidip geldi. Nihayet, kötü varlık geri çekildi ve tekrar rahatça nefes alabilmeye başladılar.
Demeter kadere boyun eğerek, "Bu kaçınılmazdı," dedi. "Onun büyü ve cazibe ağından kaçtığımdan beri yüzyıllardır peşimdeydi. Fakat şimdi senle ben bir araya gelince öyle büyük bir fiziksel enerji açığa çıkardık ki, o da çok uzakta da olsa yerini tespit edebildi, tıpkı büyük bir köpekbalığı-nm onları görmeden çok önce sardalye sürülerini keşfedebilmesi gibi." Ellerini bırakmadan üzüntüyle Taita'ya baktı. "Artık seni de biliyor Taita, benim yüzümden, ama ben olmasam da bir şekilde bulacaktı seni zaten. Kozmosun rüzgârlarına saldığın koku çok güçlü ve o da en büyük avcı."
"Neden ondan dişiymiş gibi söz ediyorsun?"
"Çünkü kendine Eos diyor."
"Bu adı duymuştum. Elli kuşaktan bile önce, Eos adında bir kadın Saraswati Tapınağı'nı ziyaret etmiş."
"Aynı kadın."
"Eos eski bir şafak tannçasıydı, Heljus'un, yani güneşin kardeşiydi," dedi Taita. "Doymak bilmez bir nemfomanyaktı, ama Titan'larla Olimpi-alılar arasındaki savaşta yok edilmişti." Başını salladı. "Bu aynı Eos olamaz."
48
11. Yazıt
"Haklısın Taita. Bu o değil. Bu Eos, Yalan'ın gözdelerinden biri. O, tam bir gaspçı, hilekâr, hırsız, çocuk katili. Eski tanrıçanın kimliğini de çalmış. Aynı zamanda, onun ahlak bozukluklarını da almış ama erdemlerini almamış."
"Sözlerinden, Eos'un elli kuşaktır yaşadığı anlamını mı çıkarmalıyım? Bu, onun en az iki bin yaşında olduğunu gösterir," diye bağırdı Taita şaşkınlıkla. "Ne o? Ölümlü mü ölümsüz mü, insan mı yoksa tanrıça mı?"
"Başlangıçta insandı. Çağlar öncesinde Truva'daki Apollo Tapına-ğı'nda rahibeydi. Kent Spartalılar tarafından yağmalanınca, o kurtulmayı başardı ve Eos adını aldı, hâlâ insandı, ama dönüştüğü şeyi ifade edecek bir kelime bulamıyorum."
"Samana, Truva'dan gelen kadının ziyareti ile ilgili olarak duvara kazınmış elyazması kayıtlan gösterdi bana," dedi Taita.
"Aynı kadındı. Kurma, ona İç Göz'ü armağan etti. Kadının seçilmiş biri olduğuna inanmıştı. Kadının hile ve aldatma becerisi o kadar fazlaydı ki, Kurma'yı, o büyük bilgeyi ve âlimi bile kandırmayı başarmıştı."
"Eğer o kötülüğün cismani haliyse, mutlaka onu bulmamız ve yok etmemiz gerekir."
Demeter pişmanlıkla gülümsedi. "Ben uzun hayatımı bu amaca adamıştım, fakat o günah kadar kötü. Rüzgâr kadar ele geçmez. O da bir aura yaymıyor etrafına. Benim büyücülük bilgilerimin ötesindeki bazı büyülerle ve oyunlarla kendini saklayabiliyor. Onu arayanları saptamak için tuzaklar kuruyor. Rahatça bir kıtadan diğerine geçebiliyor. Kurma onun güçlerini iyice artırmış oldu. Yine de, bir keresinde onu bulmayı başardım." Sözlerini düzeltti. "Bu tam olarak doğru değil, ben, onu bulmadım. 0 beni arıyordu aslında."
Taita hevesle öne eğildi. "Bu yaratığı tanıyor musun? Onunla yüz yüze geldin mi hiç? Anlat bana, Demeter, neye benziyordu?"
49
F:4
Wilbur Smith
"Gerekirse bukalemun gibi şekil değiştirebilir. Yine de kötü özellikleri arasında kibir de var. Ne kadar güzel görünebileceğini hayal dahi edemezsin. İnsanın duyulan uyuşur, yapacağı şeyi unutur. Bu görünüme sahip olduğunda hiçbir erkek, ona karşı koyamaz. Onun görünümü, en asil ruhu bile hayvani bir seviyeye indirgeyebilir." Bir süre sustu, gözleri keder doluydu. "Bir usta olarak aldığım tüm eğitime rağmen, ben de temel içgüdülerime karşı koyamadım. Sonuçlan tahmin etme becerimi ve isteğimi kaybettim. Benim için o anda, ondan başka hiçbir şey yoktu. Şehvetin esiri olmuştum. Benimle, sonbahar rüzgârlannm solmuş bir yaprakla oynadığı gibi oynadı. Oysa bana, sanki her şeyi, bu dünyada var olan her tür zevki veriyormuş gibi geliyordu. Bana bedenini vermişti." Yavaşça inledi. "Şimdi bile, o anılar beni delirtiyor. Her kabarıp şişme, insanın aklını başından alan o ağız ve büyüleyici o koku... ona direnmeye bile çalışmadım, zaten hiçbir ölümlü erkek bunu yapamaz." Zayıf hatlanndan hafif bir şehvet kızıllığı geçer gibi oldu.
"Taita, asıl Eos'un doyumsuz bir nemfomanyak olduğunu söylemiştin, gerçekten de öyleydi, ama bu diğer Eos iştahta onu geçiyor. Öptüğü zaman, tıpkı senin ya da benim soyulmuş bir portakalın suyunu emişimiz gibi, âşığının tüm yaşam sıvılarını emiyor. Bir erkeği o zarif ama iğrenç uyluklarının arasına aldığında, o erkeği sonuna kadar tüketiyor. Ruhunu çekip alıyor. Erkeğin özü, onu besleyen yaşam iksiri oluyor. İnsan kanıyla beslenen vampirlere benziyor. Kurban olarak sadece Güzel Akıl'a sahip kadın ve erkekleri, üstün kişileri, Doğru'nun hizmetkârlarını, belirli bir ünü olan bir büyücüyü veya yetenekli bir kâhini seçiyor. Kurbanını belirledikten sonra, onu geyik kovalayan bir kurt gibi amansızca takip ediyor. O bir hepçil. Yaş, görünüm, fiziksel zayıflık veya kusurlu olmak ona bir şey ifade etmiyor. Çünkü onun iştahını kabartan insanları eti değil, ruhları. Gençleri de yaşlıları da, kadınlan da erkekleri de mahvediyor. Onlan bir kez ipeksi ağına düşürdükten sonra, birikmiş tüm bilgilerini, bilgelik-
50
;;. Yaz,t
lerini ve deneyimlerini sağıyor. O lanetli öpücükleriyle ağızlarından çekip alıyor. O iğrenç sanhşıyla kasıklarından söküyor. Geriye sadece kuru bir kabuk bırakıyor."
"Bu cinsel bilgi alışverişine tanık olmuştum," dedi Taita. "Kashyap hayatının sonuna gelince, tüm bilgisini ve bilgeliğini, selefi olarak seçtiği Samana'ya bu şekilde aktardı."
"Senin tanık olduğun, isteğe bağlı bir aktanm. Eos'un gerçekleştirdiği iğrenç uygulamalarda ise, bu bir cinsel saldırı ve fethe dönüşüyor. O ruhları mahveden, yıkan bir yaratık."
Bir süre Taita sersemlemiş gibi kaldı. Sonra, "Yaşlı ve güçsüzler? Sağlam ve sakatlar? Kadınlar ve erkekler? Peki bütün bunlarla birleşmeyi nasıl sağlayabiliyor?"
"Onun, birer usta olduğumuz halde ne senin ne de benim asla beceremeyeceğimiz, hayal dahi edemeyeceğimiz güçleri var. Kurbanlarının etini bir günlüğüne yeniden diriltme sanatında ustalaşmış, böylece onların akıllarını ve özlerini yok edebiliyor."
"Yine de, soruma cevap, vermedin Demeter. O aslında ne? Ölümlü mü, ölümsüz mü, insan mı, tanrıça mı? Sahip olduğu bu nadir güzelliği ifade edecek bir deyim yok mu? Geçen yıllar yüzünden senin gibi, benim gibi o da güçsüz kalmamış mı?"
"Taita soruna cevabım yok. O dünyanın en yaşlı kadını olabilir." Demeter çaresizlik içinde ellerini açtı. "Ama, daha önce sadece tanrılar tarafından bilinen bazı güçleri keşfetmiş gibi görünüyor. Bu onu bir tanrıça yapar mı? Bilmiyorum. Ölümsüz olmayabilir, ama kesinlikle yaşlanmayan biri."
"Peki ne öneriyorsun Demeter? Onun inini nasıl bulacağız?"
"O seni buldu zaten. Canavarca iştahını kabartmış durumdasın. Onu aramana gerek yok. O senin peşindedir artık. Seni kendine çekecektir."
"Demeter, ben bütün cazibe noktalarımı yitireli çok oldu, bu yaratık bile beni eski halime döndüremez."
51
Wilbur Smith
"O seni istiyor, sana sahip olması şart. Yine de, ikimiz bir aradayken onun için tehlikeliyiz." Bir süre kendi cümlesini düşündü, sonra devam etti. "Benden neredeyse alabileceği her şeyi aldı. Kendini benden uzak tutmak ve seni yalnız yakalamak isteyecektir, fakat aynı zamanda sana bir zarar gelmesini de istemez. Tek basınayken, ona direnmenin hemen hemen imkânsız olduğunu görürsün. Ama güçlerimizi birleştirince onu def edebiliriz, hatta belki ölümlü olup olmadığını sınana imkânı bile buluruz."
Taita, "Benden yana olmana seviniyorum," dedi.
Demeter buna hemen cevap vermedi. Taita'ya garip yeni bir ifadeyle bakıyordu. Sonunda alçak sesle, "Hiçbir korku hissetmiyor musun, kötü bir önsezin yok mu?" diye sordu.
"Hayır. İkimizin bu işi başarabileceğine inanıyorum," dedi Taita.
"Bütün ciddi uyarılarımı düşündün. Karşılaşacağımız güçleri kavradın. Yine de çekinmiyorsun. Hiç kuşku belirtisi göstermedin... sen insanların en bilgesisin. Bu durumu nasıl açıklayabiliyorsun?"
"Bunun kaçınılmaz olduğunu biliyorum. Onunla cesaretle ve açık yüreklilikle yüzleşmem gerek."
"Taita ruhunun en derin köşelerine de bak. İçinde bir sevinç duyuyor musun? En son ne zaman kendini bu kadar güçlü, bu kadar canlı hissetmiştin?"
Taita düşünceli bir tavırla baktı, ama cevap vermedi.
"Taita, kendine karşı tamamen dürüst olmalısın. Kendini, kurtulmayı başaramayabileceği bir savaşa giden bir asker gibi mi görüyorsun? Yoksa göğsünde başka bir yersiz duygu mu barınıyor? Bir randevu yerine koşarak giden genç köylü âşıklar gibi, sonuç ne olursa olsun diye, gözünü karartmış durumda mısın?"
Taita yine sessiz kaldı ama tavrı değişmişti, yanaklarındaki kızarıklık geçmiş ve gözlerinde ciddi bir ifade belirmişti. Sonunda, "Korkmuyorum," dedi.
52
İL Yazıt
"Bana doğruyu söyle. Zihninde cinsel görüntüler ve özlemler oynaşıyor, öyle değil mi?" Taita gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. Demeter acımasızca devam etti. "Daha şimdiden kötülüğünü sana da bulaştırdı. Cazibesiyle, oyunlarıyla seni bağladı. Yargını bozdu. Yakında onun kötü olduğundan bile kuşku duymaya başlayacaksın. Sana güzel, soylu ve yaşamış bütün kadınlar kadar erdemli görünecek. Bir süre sonra kötü olanın ben olduğumu, seni ona karşı doldurduğumu sanacaksın. Bu olunca, bizi ayıracak ve beni mahvedecek. Sen de isteyerek ona teslim olacaksın. Her ikimize karşı da zafer kazanmış olacak."
Taita zehirli bir böcek sürüsünden kurtulmaya çahşırmışçasma silkelendi. "Beni affet Demeter!" diye bağırdı. "Sen, onun yaptıkları hakkında beni uyarınca, içime çöken yıkıcı güçsüzlüğün farkına vardım. Neredeyse sağduyumu ve mantığımı yitiriyordum. Söylediklerin doğru. Kendimi garip arzuların eline düşmüş olarak buldum. Yüce Horus, koru beni." Taita inledi. "Tekrar böyle bir isteğe kapılacağımı hiç düşünmemiştim. Arzuların işkencesinden kurtulalı çok oldu sanıyordum."
"Sana hücum eden bu duygular aklından ve mantığından kaynaklanmıyor. Bunlar o ruhun bulaştırdığı, o büyük cadının yayından fırlayan zehirli okun yarattığı duygular. Bir zamanlar ben de onun tarafından aynı hiçimde tacize uğramıştım. Geldiğim durumu görüyorsun. Yine de nasıl kurtulabileceğimi öğrendim."
"Bana da öğret. Onunla başa çıkabilmem için bana yardım et Demeter."
"İstemeden Eos'un seni keşfetmesine sebep oldum. Onu atlattığıma inanıyordum, ama sana, yani bir sonraki kurbanına ulaşmak için beni kullanmış. Fakat şimdi tek bir kişi gibi el ele buna karşı dayanmamız gerek. Onun kötülükleriyle ancak bu şekilde başa çıkmayı umabiliriz. Fakat her şeyden önce Gallala'yı terk etmemiz gerekir. Aynı yerde uzun süre kalamayız. Tam yerimizi kestiremezse güçlerini üzerimize odaklaması zorla-
53
Wilbur Smith
sir. Hareketlerimizi gizlemek için aramızda sürekli bir gizlilik perdesi oluşturmalıyız."
Taita telaşla, "Meren!" diye bağırdı. Meren anında efendisinin yanına gelmişti. "Gallala'dan ayrılmak için ne kadar zamana ihtiyacımız var?"
"Atlan hemen getiririm. Ama nereye gidiyoruz Efendi?"
Taita, "Teb'e ve Karnak'a," diye cevap verip Demeter'e baktı.
O da kabul ettiğini gösterircesine başını salladı. "Ruhani olduğu kadar dünyevi anlamda da bütün kaynakları kullanmamız gerek."
"Firavun tanrılar tarafından seçilmiş kişidir ve insanların en güçlü-südür," diye Taita da ona katıldı.
"Ve sen de onun sevdiği kişilerin başında geliyorsun," dedi Demeter. "Ona gitmek üzere hemen bu gece yola koyulmalıyız."
Taita, Duman Yeli'ne bindi ve Meren de Ecbatana Düzlüklerinden getirdikleri diğer atlardan birinin üstünde onu takip etti. Demeter devesinin üstünde iki yana sallanan tahtırevanına uzanmıştı, Taita da onun yanında gidiyordu. Tahtırevanın perdeleri açıktı ve kervandan gelen hafif seslere rağmen aralarında rahatça konuşabiliyorlardı. Rüzgârın yarattığı çıtırtılar ve çan sesleri, atlarla develerin sarı kumlarda çıkardığı ayak sesleri, hizmetkârlarla muhafızların kendi aralarında alçak sesle konuşmaları duyulmaktaydı. Gece boyunca, dinlenmek ve hayvanları sulamak için iki kez mola verdiler. Her duruşta Taita ile Demeter gizlenme büyülerini uyguladılar. Birleştirdikleri güçlerini aşmak mümkün değildi ve yarattıkları perde onları görünmez kılıyordu. Her ne kadar hayvanlara binip tekrar yola çıkmadan önce gecenin sessizliğini taradılarsa da, ikisi de Eos'un uğursuz varlığını gösteren başka bir işaret sezemedi.
"Şu an için izimizi yitirdi, ama her zaman tehlikede olacağız, özellikle de uyurken. Asla ikimiz aynı anda uyumamalıyız," diye öneride bulundu Demeter.
"Bir daha hiçbir zaman gevşemeyeceğiz," dedi Taita. "Dikkatsizce hatalar yapmamak için tetikte bekleyeceğim. Düşmanımızı hafife aldım
54
11. Yazıt
ve Eos'un beni gafil avlamasına izin verdim. Gösterdiğim zaaftan ve yaptığım aptallıktan utanıyorum."
"Ben senden yüz kere daha suçluyum," diye itiraf etti Demeter. "Güçlerimin hızla tükenmesinden korkuyorum Taita. Sana rehberlik etmem gerekirdi ama acemi bir çaylak gibi davrandım. Başka bir hatayı daha kaldıramayız. Düşmanımızın zayıflıklarını kollamah ve ona oradan sal-dırmalıyız, tabii ki kendimizi açığa çıkarmadan."
"Bana anlattıklarına rağmen, Eos hakkındaki bilgim ve kavrayışım acınacak kadar yetersiz. Başına gelen felaket sırasında onun hakkında keşfettiğin her ayrıntıyı hatırlamak zorundasın, ne kadar saçma veya önemsiz olursa olsun," dedi Taita. "Aksi halde, onun elinde her türlü avantaj varken ben kör durumda kalırım."
"İçimizde güçlü olan sensin," dedi Demeter. "Fakat, haklısın. İkimiz buluşunca ne kadar hızlı hareket ettiğini unutma, o arada birleşik gücümüzü de keşfetti. İlk buluşmamızdan birkaç saat sonra yerimizi bulmuştu. Şu andan itibaren bana karşı girişeceği saldırılar daha acımasız ve şiddetli olacaktır. Onun hakkında öğrendiğim her şeyi sana aktarana dek hiç din-lenmemeliyiz. Onun beni öldürmesine veya aramıza bir engel koymasına kadar ne kadar zamanımız olduğunu bilemiyoruz."
Taita başını salladı. "O zaman en önemli konularla başlayalım. Onun kim olduğunu ve nereden geldiğini biliyorum. Bundan sonra, onun nerelerde olduğunu öğrenmem lazım. Nerede o Demeter? Nerede bulabilirim onu?"
"Çok zaman önce, Agamemnon ile kardeşi Menelaus, Apollo Tapı-nağı'nı talan ettiklerinden beri saklandığı birçok ini var."
"Peki senin uğursuz karşılaşman nerede olmuştu?"
"Orta Deniz'deki bir adada, sonradan bu ada deniz insanlarının, korsan ulusların barınağı oldu. O zamanlarda, Eos, Etna adını verdiği bir dağın eteklerinde yaşıyordu. Bu dağ, içinden ateş ve sülfür püskürten ve kutsal semalara zehirli dumanlar gönderen bir volkandı."
55
Wilbur Smith
"Bu çok mu eskidendi?"
"İkimiz de doğmadan yüzyıllar önceydi."
Taita kuru bir sesle kıkırdadı. "Evet, sahiden de çok eskidenmiş." Sonra ifadesi yeniden sertleşti. "Bu Eos hâlâ Etna'da olabilir mi?"
"Artık orada değil," diye cevap verdi Demeter hiç duraksamadan.
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Ondan kurtulduğumda bedenim sağlık yönünden berbattı, zihnim darmadağınıktı ve bana yaşattıkları yüzünden fiziksel güçlerin neredeyse yok olmuştu. On yıldan biraz uzun bir süre boyunca onun esiri olarak kaldım, ama her bir yılda bir ömürlük yaşlandım. Yine de, kaçışımı gizlemek için o yanardağın büyük patlamalarından birini kullanmayı başardım ve tapmağı Etna'nın doğu eteklerinde bulunan önemsiz bir tanrının rahip ve rahibelerinden yardım aldım. Beni küçük bir kayıkla anakaraya giden dar boğazdan kaçırdılar ve dağlarda gizlenmiş başka bir tapınaklarında kardeşlerinin bakımına bıraktılar. Bu iyi rahipler kalan gücümü toparlamama yardım ettiler, böylece Eos'un arkamdan gönderdiği ölümcül büyüyü durduracak hale gelebildim."
Taita, "Ona dönebildin mi?" diye sordu. "Onu kendi büyüsüyle yaralayabildin mi?"
"Gevşemiş olabilirdi, çünkü benim kalan gücümü hafife almıştı ve kendini doğru dürüst korumuyordu. İç Göz'ümle hâlâ görebildiğim özünü vurmayı hedefledim. Neredeyse ele geçiriyordum onu. Aramızda sadece o dar boğaz vardı. Misillemem yerine ulaştı ve onu vurdum. Gökyüzünde yansıyan ıstırap çığlığını duydum. Sonra ortadan kayboldu ve bir süre onu yok ettiğime inandım. Ev sahiplerim, Etna Dağı'nın eteklerindeki manastırda yaşayan kardeşlerinden temkinli bir şekilde bilgi almaya çalıştı. Onlardan duyduğumuza göre, Eos ortadan kaybolmuştu ve eski ini de bomboştu. Zaferimden yararlanmak için hiç vakit kaybetmedim. Yeterince kuvvet toplar toplamaz tapınaktan ayrıldım ve Eos'tan olabildiğince uzak-
56
11. Yazıt
laşmak için yeryüzünün en uç noktalarına, buzlu kıtaya gittim. Sonunda sakin bir şekilde, bir taşın altındaki ürkmüş kurbağa kadar hareketsiz yatabileceğim bir yer buldum. Ve öyle de yaptım. Elli yıl gibi çok kısa bir süre sonra, düşmanım Eos'un yeniden dirildiğini hissettim. Bütün güçleri eskisinden de iyi duruma gelmiş gibiydi. Etrafımdaki hava, onun arkamdan rasgele fırlattığı tehlikeli okların vızıltısıyla doldu. Yerimi tam olarak saptayamamıştı ve kancaların pek çoğu yattığım yerin bayağı yakınlarına isabet ettiyse de, hiçbiri yerini bulmadı. Ondan sonraki her gün, benden sonra gelecek kişiyi bulmak için verdiğim bir kurtuluş mücadelesi oldu. Eos'un saldırılarına cevap vermek gibi bir hata yapmadım. Ne zaman yaklaştığını hissetsem, sessizce başka bir saklanma yerine geçtim. Sonunda, bu dünyada beni aramak için tekrar bakmayacağı tek bir yer olduğunu fark ettim. Gizlice Etna'ya döndüm ve bir zamanlar onun ini benim de zindanım olan mağaralara saklandım. Onun kötülük dolu varlığının yankılan o kadar güçlüydü ki, benim zayıf varlığımı da maskeliyordu. Dağda saklanmaya devam ettim ve zamanla bana duyduğu ilginin kaybolduğunu hissettim. Araştırmaları gelişigüzel bir durum aldı ve sonunda kesildi. Belki de öldüğüme veya güçlerimi yok ettiği için artık bir tehlike oluşturmayacağıma inanmıştı. Senin varlığını hissettiğim o mutlu güne kadar saklanarak bekledim. Saraswati rahibeleri senin İç Göz'ünü açtıkları zaman, onun havada yarattığı karmaşayı algıladım. Sonra senin Lostris dediğin o yıldız göründü bana. Dağılmış gücümü toparladım ve senin peşine düştüm."
Demeter sözlerini bitirdikten sonra Taita bir süre konuşmadı. Duman Yeli'nin üstünde kamburunu çıkararak oturdu, atı da kendi haline bırakmıştı. Başına sardığı pelerinden çizgi haline gelmiş gözleri görünüyordu sadece. "Peki, Etna'da değilse," dedi sonunda. "Nerede Demeter?"
"Bilmediğimi söyledim ya."
"Bilmediğini düşünsen bile biliyor olman lazım," diye karşı çıktı Ta-p. "Ona kaç yıl dayanmıştın? On yıl mı demiştin?"
57
Wilbur Smith
"On yıl," dedi Demeter. "Her biri sonsuzluk kadar uzun gelmişti."
"O zaman onu diğer bütün canlılardan daha iyi tanıyorsun demektir. Onun bir kısmını içine almışsın: senin üzerinde ve içinde kendisinden izler bırakmış."
"O benden aldı. Bana hiçbir şey vermedi," diye cevap verdi Demeter.
"Sen de ondan almışsındır, belki aynı ölçüde olmamıştır ama hiçbir kadın erkek birleşmesi tümüyle meyvesiz olmaz. Hâlâ onun hakkında bil-gilerin vardır. Belki çok acı şeyler olduğu için kendinden bile saklıyorsun-dur. Onları açığa çıkarman için sana yardım etmeme izin ver."
Taita soruşturmacılık görevini üstlendi. İnsafsızdı, kurbanının ileri yaşına, ruhani ve maddi zaaflarına, zayıflıklarına hiç acımıyordu. Deme-ter'in o büyük cadı hakkında hatırladığı ne varsa, ne kadar soluk veya derine gömülü olursa olsun çekip çıkarmaya çalışıyordu. Günbegün ihtiyar adamın zihninin altını üstüne getirdi ve bir yandan da yola devam ettiler. Kavurucu çöl güneşinden kaçınmak için geceleri yol alıyorlar ve şafak sökmeden önce kamp kuruyorlardı. Demeter'in çadırı kurulur kurulmaz, güneşten kaçıp oraya sığınıyorlardı ve Taita'nın sorgulaması devam ediyordu. Eos'un uyguladığı bin bir çeşit zulme dayanmak için gereken cesaret ve metaneti kavradıkça, ihtiyar adamın acılarını tüm yönleriyle anladıkça ona duyduğu sevgi ve hayranlık artıyordu. Ama yine de görevini aksatacak bir zaaf göstermiyordu.
Sonunda Taita'nın öğreneceği bir şey kalmamış gibi görünmeye başladı ama o henüz tatmin olmamıştı. Demeter'in açığa vurdukları yüzeysel ve sıradan geliyordu Taita'ya.
Nihayet, Demeter'e, "Babil'deki Ahura Maasda rahiplerinin uyguladığı bir büyü var," dedi. "İnsanı ölüme benzer derin bir transa sokabiliyorlar. Sonra da, zihninde doğduğu günden itibaren biriken her şeyi öğrenecek kadar geriye gidebiliyorlar. Hayatının bütün ayrıntılarını, söylediği ya da duyduğu her bir sözü, her sesi ve tanıdığı her yüzü bulabiliyorlar."
58
İL Yazıt
"Evet," diyerek ona hak verdi Demeter. "Bunlardan söz edildiğini duymuştum. Sen bu sanatta usta mısın Taita?"
"Bana güveniyor musun? Kendini bana teslim edecek misin?"
Demeter bezgin bir kabullenişle gözlerini kapadı. "Benim içimde hiçbir şey kalmadı. Senin de tıpkı o cadı gibi oburca içini boşalttığın bir kabuktan ibaretim sadece." Pençeye benzer ellerinden birini yüzüne götürdü ve kapalı gözlerini ovuşturdu. Sonra gözlerini açtı. "Kendimi sana bırakıyorum. Eğer yapabiliyorsan o büyüyü uygula bana."
Dostları ilə paylaş: |