Hilto uzun kılıcını çekip hayvanın kafasını uçurmak üzere dörtnala saldırdı. Maymun onun geldiğini görmüş ve o tarafa dönmüştü. Hilto yaklaşırken kılıcını indirdi, maymun da ona saldırmak üzere epey yükseğe zıplamışîı. Hilto bu atağı kılıcıyla karşılayıp bronz ucunu tam göğsünün ortasına sapladı. Kılıcın haç biçimindeki sapı, ancak yarım kol boyu girmesine izin veriyordu. Hilto kılıca abanınca hayvan acıyla böğürdü.
İlk maymun ağır yaralı olduğu halde, son gücüyle Meren ve kızı yakalamaya çalışıyordu. Meren önüne oturttuğu kızı tuttuğu için ok atamıyordu ve hayvan gittikçe yaklaşmaktaydı. Taita onun ne yaptığını fark (edemeden Fenn Kasırga'yı döndürdü ve yardıma koştu. Taita arkasından, "Buraya gel! Dikkatli ol!" diye boş yere bağırdı. Göğsüne saplı okların dibinden oluk oluk kan kaybeden hayvan bir daha
403
Wilbur Smith
sıçradı ve Meren'in atının sağrısına yerleşti. Ağzını sonuna kadar açmış, sivri sarı dişlerini Meren'in ensesine saplamak üzereydi. Meren atağı karşılamak üzere döndü. Kızı sol eliyle tutarak, sağ eliyle yayının gövdesini hayvanın açık ağzına sokup başını geri itti. Maymun dişlerini yaya geçirip parçalamaya başladı.
Fenn küçük yayını germiş olarak Meren'e yaklaşırken Taita yine, "Dikkat et!" diye haykırdı. "Meren'i vurma!" Kız, onu duyduğunu belli edecek bir hareket yapmadı ve uygun açıyı yakalar yakalamaz okunu fırlattı. Aradaki mesafe iki kol boyundan azdı. Ok, maymunun boynundaki ana damarlardan birini deldi ve ucu öteki taraftan çıktı. Mükemmel bir atıştı.
Hayvan Meren'in yayını bıraktı ve arka üstü yere yuvarlandı. İki eliyle oka yapışıp acıyla böğürerek debelenmeye başladı. îmbali de ok gibi yetişmişti. Baltasını kaldırıp savurdu ve hayvanın kafatasını yumurta kabuğu gibi parçaladı. Nakonto' da yük atlarını bırakmış, koşarak, öteki maymunu hâlâ kılıcının ucunda tutan Hilto'nun yanına gidiyordu. Kısa hançerini iki kez hayvanın boğazına sapladı ve maymun son kez kükredik-ten sonra can verdi.
Fenn hâlâ Meren'in atıyla yan yana gidiyordu ama artık yavaşlamışlardı. Meren kızı şefkatle göğsüne bastırmıştı. Kız da yüzünü onun boynuna gömmüş, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Meren, onu yatıştırmak için sırtını okşadı. "Geçti artık güzelim. Ağlamana gerek yok tatlım. Artık emniyettesin. Seni bırakmam." Bir yandan da keyifle sırıtıyordu.
Fenn onun yanında giderken Taita da öbür yanına gelmişti. "Genç bayan, hangisi daha tehlikeli bilemiyorum," dedi. "Vahşi maymun mu yoksa seni kurtaran adam mı?" Kız son bir hıçkırıkla başını kaldırıp baktı ama kolunu Meren'in boynundan çekmedi, o da çeksin diye bir çaba harcamıyordu zaten. Kızın gözleri hâlâ ıslaktı, burnu da akıyordu. Hepsi ilgiyle ona bakıyordu.
404
11. Yazıt
Taita gözyaşlarına rağmen kızın güzel olduğuna karar verdi. Sonra aZik bir sesle, "Bu hayvanlar saldırmadan önce ormanda tek başına ne apıyordun?" diye sordu.
Kız, "Kaçtım ve canavar maymunlar peşimden geldi," diye hıçkırdı.
"Canavar maymun mu?" dedi Meren.
Kızın kara gözleri Meren'e dikilmişti. "Biz onlara Öyle deriz. Korkunç yaratıklardır. Hepimiz çok korkarız onlardan."
Taita, "Cevabın bir sürü yeni soruya yol açtı. Ama biz baştaki soruya dönelim. Nereye gidiyordun?" diye sordu. Kız gözlerini Meren'den ayırıp ona baktı. "Seni bulmaya geliyordum Büyücü. Yardımına ihtiyacım var. Beni sadece sen kurtarabilirsin."
"Bu cevap da yeni sorular doğuruyor. Basit bir tanesiyle başlayalım mı? Adın nedir çocuğum?"
"Bana Sidudu derler Büyücü," diyen kız dehşetle ürperdi.
"Üşümüşsün Sidudu," dedi Taita. "Eve gidene kadar başka soru yok." Taita, Meren'e dönüp ciddileşti ve, "Bayan sana rahatsızlık veriyor mu?" diye sordu. "Onu köye kadar taşıyabilecek misin, yoksa indirip yürütelim mi?"
Meren de aynı ciddiyetle, "Onun yaratabileceği her tür sıkıntıya katlanabilirim," dedi.
"O zaman burada işimiz bitti bence. Yola devam edelim."
Köye girdiklerinde hava iyice kararmıştı. Diğer evlerde ışık görünmüyordu ve yollarda kimsecikler yoktu. Ahırların önünde atlarından inerken Sidudu bayağı düzelmiş görünüyordu. Yine de Meren risk almadı ve °nu ana salona kadar kucağında taşıdı. Fenn ve İmbali lambaları yakıp, °cakta leziz bir av eti yahnisi hazırlarken, Taita da Sidudu'nun yaralarına lalc«. Hepsi de yüzeysel çizikler, berelenmelerdi ve sağına soluna diken-r batmıştı. Taita dikenlerin tümünü çıkarıp, yaralarına merhem sürdük-
405
Wilbur Smith
ten sonra arkasına dayanıp kızı inceledi. Korku ve nefret dolu bir karma-şa görmüştü. Bu, kafası kanşık, mutsuz bir çocuktu ama acı dolu yüzeyjn altında temiz ve saf bir aurası vardı. Aslında, erkenden dünyanın kötülük-leriyle tanışmak zorunda kalmış, tatlı, masum bir yaratıktı.
"Gel çocuğum," dedi. "Konuşmaya başlamadan önce bir şeyler yiyip içmeli ve uyumahsın." Kız, Fenn'in getirdiği soteyi ve karabuğday ekmeğini yedi. Çanağını son lokmasıyla sıyırıp ağzına atarken, Taita, "Beni bulmaya geldiğini söylemiştin," diye hatırlattı.
Kız, "Evet Büyücü," diye fısıldadı.
Taita, "Niçin?" diye sordu.
"Başka kimsenin duymayacağı bir yerde yalnız konuşabilir miyiz?" Bunu çekinerek ve istemeden Meren'e bir göz atarak sormuştu.
"Tabii ki. Benim odama gidelim." Taita yağ kandillerinden birini aldı. "Gel." Kızı, Fenn'le paylaştıkları odaya götürüp kendi yatağına oturdu ve kıza da Fenn'inkini gösterdi. Sidudu bacaklarını toplayıp oturdu ve yırtık eteğiyle bacaklarını örttü. Taita, "Şimdi anlat bakalım," dedi.
"Jarri'de herkes senin ünlü bir cerrah ve bitkisel tedavi uzmanı olduğunu söylüyor."
"O herkes kimdir bilmiyorum ama gerçekten de cerrahım."
Kız, "Rahmimdeki bebeği atacak bir ilaç vermeni istiyorum," diye fısıldadı.
Taita şaşırmıştı. Böyle bir şey beklemiyordu. Nasıl cevap vereceğine karar vermesi biraz zaman aldı. Sonunda yumuşak bir sesle "Kaç yaşındasın Sidudu?" diye sordu.
"On altı, Büyücü."
Taita, "Daha küçük olduğunu sanmıştım," dedi. "Ama önemli değil-Taşıdığın çocuğun babası kim? Onu seviyor musun?"
Kızın cevabı acı ve sertti. "Sevmiyorum. Ondan nefret ediyorum, keşke geberse," diye patladı.
406
11. Yazıt
Taita, sonraki sorusunu düşünürken kıza baktı. "Madem nefret ediyorsun niye yattın onunla?"
"Ben istemedim ki Büyücü. Başka şansım yoktu. O zalim ve soğuk bir adamdır. Beni döver ve içime öyle feci bir şekilde girer ki, her yerim kan revan içinde kalır."
"Niye onu terk etmiyorsun?"
"Denedim ama beni geri getirtmek için canavar maymunları yolladı. Sonra yine dövdü. İçime koyduğu çocuktan kurtulana kadar döver diye umdum ama karnıma vurmamaya dikkat ediyordu."
"Kim o? Adı ne?"
"Kimseye söylemeyeceğine söz verir misin?" Kız biraz duraksayıp, telaşla devam etti. "Hayatımı kurtaran ve buraya kadar taşıyan o iyi adama bile? Beni hakir görmesini istemiyorum."
"Meren mi? Tabii ki anlatmam. Ama merak etmene gerek yok. Kimse seni hor görecek değil. Sen iyi, cesur bir kızsın."
"Adamın adı Onka... Yüzbaşı Onka. Onu tanıyorsun galiba. Bana senden söz etmişti." Taita'nın eline yapıştı. "Lütfen yardım et baha!" Çaresizlikten Taita'nın elini sarsıyordu. "Ne olur Büyücü! Sana yalvarıyorum! Lütfen yardım et bana! O bebekten kurtulamazsam beni öldürecekler. Onka'nın piçi için ölmek istemiyorum."
Taita duruma bir anlam vermeye başlamıştı. Eğer Sidudu, Onka'nın kadınıysa, Albay Tinat'ın söz ettiği kişi, yani Onka'nın şarabına ilaç katıp, onları almaya Albay Tinat'ın gelmesini sağlayan kişi demekti. Yani onlardan biriydi ve korunması gerekiyordu. "Önce seni muayene etmem lazım, ama elimden gelen her şeyi yapacağım. Fenn'i, yani evlatlığımı çağırsam rahatsız olur musun?"
"Meren'in arkasındaki maymunu öldüren o güzel, sansın kızı mı? °ndan hoşlandım. Lütfen çağır."
407
Wilbur Smith
Fenn hemen geldi. Taita, ona yapılması gerekenleri anlatınca, Sidü du'nun yanına oturup elini tuttu. "Büyücü dünyanın en iyi cerrahıdır," de di. "Sakın korkma."
"Sırtüstü uzan ve tuniğini kaldır," dedi Taita. Kız dediğini yapınca da çabucak ama adamakıllı muayene etti. "Bu çürükler Onka, seni dövünce mi oldu?" diye sordu.
"Evet Büyücü."
"Onu senin için öldüreceğim," dedi Fenn. "Onka'dan hiç hoşlanma-mıştım zaten ama artık nefret ediyorum."
"Zamanı gelince onu ben öldüreceğim," dedi Sidudu, bir yandan da Fenn'in elini sıkıyordu. "Ama sağ ol Fenn. Umarım dostum olursun."
"Zaten dost olduk bile," dedi Fenn.
Taita muayenesini tamamlamıştı. Sidudu'ya, "Artık örtünebilirsin," dedi.
Kız doğrulup üstünü başını düzeltti. "Bebek var değil mi Büyücü?" Tebessümü solmuş, yine mahzunlaşmıştı.
"Ne yazık ki, evet demek zorundayım. İki ya da üç aylık hamilesin."
"Son iki ayımı geçirdim."
"İşin tek iyi tarafı, gebeliğinin fazla ilerlememiş oluşu. Bu durumda cenini almak çok zor olmaz." Kalkıp hekim çantasının yanına gitti. "Sana bir iksir vereceğim. Çok güçlüdür; kusmanı ve bağırsaklarını boşaltmanı sağlar, ama aynı zamanda öteki şeyi de söküp atar." Küçük şişedeki yeşil tozdan, toprak bir çanağa belli bir ölçüde koydu ve üstüne kaynar su ekledi. "Soğur soğumaz bunu iç ve hemen çıkarmamaya çalış."
Kız, acı iksiri öğüre öğüre, yudum yudum içip bitirmeye çalışırken
yanında oturdular. Bitirdikten sonra bir süre spazmlar geçirerek otur*1,
" di-Sonunda sakinleşir gibi oldu. Boğuk bir sesle, "Birazdan iyi olurum,
ye fısıldadı.
408
11. Yazıt
Fenn kesin bir tavırla, "Bu gece bizimle kalmalısın," dedi. "Yardırmaz gerekebilir."
Gecenin en karanlık vaktinde, Sidudu'nun inlemeleriyle uyandılar. fenn hemen yatağından fırlayıp yağ kandilini yaktı. Sonra Sidudu'nun yağa kalkmasına yardım etti ve kramplarla iki büklüm olan kızı, bitişikteki küçük odaya götürdü, orada gece için toprak bir lazımlık vardı. Sidudu'nun içi sulu bir ishal şeklinde boşalmadan hemen önce oturağa yetiştiler. Kızın kramplanyla sancıları saatler geçtikçe biraz daha arttı ve lazımcın üstünde kıvranmaya devam etti. Fenn yanından ayrılmamıştı, kramplar çok şiddetli olduğunda karnını ovuyor, her nöbetten sonra ter içinde kalan alnını, göğsünü siliyordu. Ay battıktan hemen sonra, Sidudu öncekilerden de şiddetli bir sancıyla kıvranmaya başladı. Acıdan, "Ah, bana yardım et İsis Ana'mız. Yaptıklarım için beni bağışla," diye bağırıyordu. Arkaya kaykıhp ıkındı ve cenin zavallı, kanlı bir jöle yığını halinde oturağa düştü. Fenn, temiz su ve keten bir bezle Sidudu'yu yıkayıp kuruladı. Sonra ayağa kalkmasına yardım edip yatağa götürdü. Taita cenini oturaktan alıp özenle yıkadı ve temiz keten bir örtüye sardı. Cinsiyeti belli olacak kadar büyümemişti. Cenini alıp ahırların yanına gitti, Meren'i de yardıma çağırdı; yerdeki taşlardan birini kaldırıp altındaki toprağı kazdılar ve Ta-'ta küçük çıkını içine bıraktı.
Meren taşı tekrar yerine yerleştirirken, Taita alçak sesle, "İsis Ana, bu ^hu sen koru," dedi. "Nefret ve acıyla oluşmuştu. Utanç ve acı içinde öldü. Bu hayatı yaşayamadı. Kutsal Ana, sana yalvarıyoruz, bu küçüğe son-ra^i hayatında merhamet et."
Odaya dönünce Fenn, ona sorarcasına baktı. "Gitti," dedi Taita. "Ka-ama yakında durur ve Sidudu birkaç güne kalmaz iyileşir. Artık korkma-S,na gerek yok."
'Onu döven hayvan dışında," diye hatırlattı Fenn.
409
Wilbur Smith
"Doğru. Ama yalnız o değil, hepimiz Yüzbaşı Onka'dan korkmalı-yız." Yatağın başına çömelip Sidudu'nun perişan yüzünü inceledi. Ki? derin bir uykuya dalmıştı. "Yanından ayrılma Fenn, ama bırak uyuyabildiği kadar uyusun. Benim halletmem gereken meseleler var."
Taita odadan çıkar çıkmaz Nakonto ile İmbali'yi çağırdı. "Maymunları öldürdüğümüz yere gidin. Cesetleri ormana saklayın. Sonra da yük atlarını ve domuz leşlerini bulun. Atılan okları da toplayın ve bizden kalan tüm izleri örtün. Bitirince de hemen buraya dönün." Onlar gider gitmez Taita, Meren ile Hilto'ya, "Albay Tinat, Mutangi'deki ajanının köyün lideri Bilto olduğunu söylemişti," dedi. "Bizden Tinat'a mesaj ulaştıracak. Gizlice Bilto'ya gidin. Sidudu'nun bizim yanımızda olduğunu Tinat'a haber versin..." O sırada bir sürü atlının dörtnala gelip evin önünde durdukları duyuldu. Sonra bağırarak verilen emirler köyü sardı, kapılar çarpılıyor, kadınlar ağlıyor, çocuklar sızlanıyordu.
"Korkarım çok geç," dedi Taita. "Askerler geldi bile. Eminim ki Si-dudu'yu arıyorlar."
"Onu saklamamız lazım." Meren ayağa fırlamıştı. Tam o sırada kabaralı sandaletlerin ahırların önündeki taşlıktan eve doğru yaklaştığı duyuldu ve kapı güm güm vuruldu. Meren kınındaki kılıca davrandı.
"Yüksek Konsey adına, kapıyı açın!" Bu Onka'nın kızgın sesiydi.
Taita alçak sesle, "Kılıcı yerine bırak," dedi Meren'e. "Kapıyı aç ve içeri al onları."
"Ama Sidudu ne olacak?" Meren, Taita'nın odasına doğru baktı, çok sinirliydi.
"Fenn'in sağduyusuna güvenmek zorundayız," diye cevap verdi Taita. "Onka daha fazla şüphelenmeden kapıyı aç." Meren kapıya gidip süf' güyü kaldırdı. Onka içeri daldı.
Taita, "Ah, Yüzbaşı Onka," diye karşıladı onu. "Bu beklenmedik »' ' yaretinizi neye borçluyuz?"
410
11. Yazıt
Onka biraz çaba harcayarak kendini toparladı. "Anlayış göstermenizi diliyorum Büyücü, ama kaçak bir kızı arıyoruz. Aklı başında değil ve tehlikeli olabilir."
"Kaç yaşında, nasıl biri?"
"Genç ve güzeldir. Onu gördünüz mü?"
"Ne yazık ki hayır." Taita merakla Meren'e baktı. "Bu tarife uyan birini sen gördün mü albay?"
"Görmedim." Meren çok iyi bir yalancı sayılmazdı ve Onka kuşkuyla yüzünü inceliyordu. Meren, "Büyücü'yü ve onun ev halkını rahatsız etmeden önce sabahı beklemeliydiniz," diye püskürdü.
Onka içtenmiş gibi görünmeye zahmet etmeden, "Bir kez daha özür dilerim," dedi. "Ama mesele acil ve sabahı bekleyemem. Evi arayabilir iniyim?"
"Ben ne dersem diyeyim bunu yapacaksınız zaten," diye gülümsedi Taita. "Ama çabuk olun ve lütfen bir an önce huzura kavuşturun."
Onka iç odaya giden kapıya atılıp hızla açtı ve içeri daldı.
Taita da peşinden gelmiş ve kapının ağzında durmuştu. Onka odanın ortasındaki yatak ve kürk battaniye yığınına gitti. Kılıcının ucuyla örtüleri kaldırdı. Altlarında kimse yoktu. Odayı gözleriyle tarayıp hemen bitişikteki tuvalet odasına daldı ve lazımlığı görünce yüzünü buruşturdu. Tekrar odaya döndü ve bu kez daha dikkatle araştırdı.
Meren de Taita'nın yanına geldi. "Boş!" dedi heyecanla.
Onka hemen ona döndü. "Şaşırmış gibisin."
"Hiç de değil," diye savunmaya geçti Meren. "Sadece Büyücü'nün Elemiş olduğu şeyi bir daha belirttim."
Onka bir an ona bakıp Taita'ya döndü. "Sadece görevimi yaptığımı bi-Vorsunuz Büyücü. Evin kalanını da aradıktan sonra sizi kaleye götürme fı aldım. Oligarşlar bekliyor. Lütfen hemen gitmek üzere hazırlanın."
411
Wilbur Smith
"Pekâlâ. Gecenin bu saati hiç uygun değil ama Yüksek Konsey" buyruklarına boyun eğeceğim."
Onka, Meren'i kenara itip odadan çıktı.
Onlar çıkar çıkmaz Taita İç Göz'ünü açtı. Odanın karşı köşesinde it ayrı auranın titreştiğini hemen gördü. Üzerlerine konsantre olunca Fenn ile Sidudu ortaya çıktılar. Fenn, sol koluyla kızı koruması altına almıştı Öteki eliyle de Taita'nın altın tılsımını tutuyordu. Aurasını soluk bir ışm, indirgemişti. Sidudu'nun aurası dehşet içinde dans edip kıvranıyordu ama buna rağmen Fenn ikisini de koruyucu büyüsünün arkasında gizlemeyi başarmıştı. Taita, Fenn'in gözünün içine baktı ve ona sözsüz bir mesai gönderdi. "Bravo sana. Öylece kalın. Ortalık yatışınca Meren'i size yolla-yacağım. Sizi buradan daha iyi bir yere götürür."
Mesajı alırken Fenn'in gözleri büyüdü, sonra yine kısıldı ve, "Dediğini yapacağım," diye cevap verdi. "Onka, Konsey'in seni çağırdığını söyledi. Ayrı kaldığımız süre boyunca senin için dua edeceğim."
Taita bir süre daha gözlerini ondan ayırmadı. Bütün gücüyle, onun I için duyduğu korkuyu bastırıp, ona sevgi ve korumasını yolladı. Kız, ona gülümsedi ve aurası her zamanki ateşli ve güzel halini aldı. Sağ elinde tılsımı tutarak, Taita'ya doğru daire biçimindeki kutsama işaretini yaptı.
Taita, "Gizlenmeye devam edin," diye bir daha tembih etti ve odadan çıktı.
Meren salonda tek başına bekliyordu ama Taita, Onka ile adamlarının evin arkasını alt üst ettiklerini duyabiliyordu. "Beni iyi dinle Meren," de* ve iyice yanına sokulup alçak sesle konuşmaya başladı. "Fenn ile Sidud hâlâ odamdalar." Meren konuşmak için ağzını açtı ama Taita elini kaldı P susturdu. "Fenn bir gizlenme büyüsü yapmış. Onka ile ben kaleye gitrn üzere ayrılınca, onlann yanına gidebilirsin. Bilto'ya Tinat'a iletmesi ıy bir mesaj ulaştırman gerekecek. Kızların durumunun ne kadar nazik bir
412
11. Yazıt
ruma geldiğini anlat. Ben yokken, ki bu uzun bir süre olabilir, onları gizleyecek bir yer bulması lazım. Oligarşların beni yine Bulut Bahçeleri'ne göndermek niyetinde olduğunu tahmin ediyorum." Meren endişeli görünüyordu. "Çok acil bir durum olursa ya da amacımıza ulaşırsak Fenn'le yıldızlar üzerinden haberleşirim. Bu arada siz de Tinat'la hepimizin Jarri'den k; > ması için gereken hazırlıklara devam etmelisiniz. Anladın mı?"
"Evet Büyücü."
"Bir mesele daha var iyi kalpli Meren. Her şeye rağmen Eos'a dire-nemeyebilirim. Beni de bütün diğerleri gibi tüketip yok edebilir. Böyle bir şey olursa, her şey bitmeden Fenn'i uyarmaya çalışırım. Sakın beni kurtarmaya kalkmayın. Fenn'i de al ve Jarri'den hep birlikte kaçın. Karnak'a ulaşmaya çalışın ve olanları Firavun'a anlatın."
"Peki Büyücü."
"Fenn'i hayatın pahasına koru. Canlı canlı Eos'un eline düşmesine izin verme. Ne demek istediğimi anlıyor musun?"
"Anlıyorum Büyücü. Horus'a ve kutsal üçlüye böyle bir şey olmasın diye dua edeceğim, ama Fenn'i ve Sidudu'yu sonuna kadar koruyacağım."
Taita gülümsedi. "Evet benim eski ve güvenilir dostum. Sidudu bunca zamandır beklediğin kişi olabilir."
"Prenses Merykara'nın ona ilk âşık olduğum zamanlardaki halini hatırlatıyor bana," dedi Meren.
Taita, "Sidudu'nun verebileceği mutluluğu ve çok daha fazlasını hak ediyorsun Meren," diye fısıldadı. "Ama artık sus. Onka geliyor."
Onka fırtına gibi odaya daldı. Hislerini gizlemek zahmetine katlanmamıştı.
Taita, "Onu buldunuz mu?" diye sordu.
"Bulamadığımı biliyorsunuz." Onka tekrar Taita'nın odasına gidip oir süre orada dikildi, boş odayı kuşkuyla süzüyordu. Sonra başını öfkey-
413
Wilbur Smith
le sallayarak tekrar Taita'nın yanına döndü. "Bir an önce kaleye doğru hareket etmemiz lazım."
"Eğer oligarşlar beni Bulut Bahçeleri'ne gönderecekse kalın giysilere ihtiyacım olacak."
"Her şey temin edilecektir," dedi Onka. "Gelin."
Taita veda anlamında Meren'in omzunu sıktı. "Kararların titiz, yüreğin pek olsun," dedi ve Onka'nın ardından ahırlara doğru gitti. Onka'nm adamlarından biri eyerlenmiş bir kısrağın başını tutuyordu. Taita hemen durdu. "Benim kısrağım, Duman Yeli nerede?"
"Seyisler onun aksadığını ve binemeyeceğinizi söyledi," diye cevap verdi Onka.
"Gitmeden önce onu görmem lazım."
"Mümkün değil. Aldığım emre göre sizi hiç oyalanmadan kaleye götürmem lazım."
Taita biraz daha tartıştı ama işe yaramadı. Çaresiz bir şekilde Me-ren'e baktı.
"Ben Duman Yeli ile ilgilenirim Büyücü. Merak etme."
Taita tanımadığı ata bindi ve yola koyuldular.
Oligarşlann sarayına vardıklarında ertesi sabahın yansını geçmişlerdi. Taita bir kez daha bekleme odasına alındı. Sıcak su dolu leğende elim yüzünü yıkayıp, saray görevlilerinden birinin tuttuğu temiz keten havluyla kurulandı. Aynı hizmetli baharatlı tavuk ve bir çanak kırmızı şarap getirdi-
Sonra teşrifatçı gelip Taita'yı Yüksek Konsey salonuna aldı. Büyük bir saygıyla, hemen kürsünün önündeki yün mindere oturttu. Taita, ona m
414
11. Yazıt
sekkür anlamında bakıp, dikkatini deri perdeye yöneltti. Eos'un izine rastlamamıştı. Gevşedi ve önündeki uzun bekleyiş için kendini hazırladı.
Ancak, kısa bir süre sonra muhafızlar içeri girip kürsünün altındaki yerlerini aldılar. Teşrifatçı oligarşlann geldiğini ilan etti. "Yüksek Kon-sey'in onurlu lordlarına biat edin."
Taita, başını yere değdirdi ama bir yandan da perdeden içeri girmekte olan lordları inceliyordu. Yine en önde Lord Aquer vardı. Onların sadece iki kişi olduklarını anlayan Taita şaşırmıştı. Lord Caithor yoktu. Aquer ve diğeri kendi taburelerine yerleşip, üçüncüsünü boş bıraktılar.
Aquer gülümsedi. "Hoş geldin. Lütfen rahatına bak Büyücü. Dostlar arasındasın."
Taita şaşırdı ama belli etmemeye çalıştı. Doğrulup, sırtını minderlere yasladı. "Çok naziksiz Lord Aquer," dedi.
Aquer yeniden gülümsedi ve teşrifatçıyla, muhafızların komutanına, "Yalnız kalmak istiyoruz," dedi. "Lütfen çıkın ve çağrılana kadar gelmeyin. Kimsenin kapılan dinlememesini sağlayın."
Muhafızlar mızraklarının diplerini yere vurup, düzenli bir şekilde çıktılar. Teşrifatçı da iki büklüm vaziyette, arka arka giderek onları takip etti.
Herkes çıkıp kapılar kapanınca Aquer yeniden konuştu."Son görüşmemizde sana soylu Lord Ek-Tang'ı tanıştırmamıştım." Taita ve konsey üyesi başlarını eğerek selamlaştılar.
Ek-Tang, kısa, tombul bir adamdı, yaşı pek belli olmuyordu ve Asyalıların fiziğine sahipti. Gözleri kömür karası ve ulaşılmazdı.
Lord Aquer devam etti. "Bulut Bahçeleri'nin cerrahlarından mükem-mel raporlar aldık. Albay Cambyses'in ameliyatı çok başarılı olmuş."
"İnanılmaz bir başarıydı," dedi Taita. "Gözünü yeniden kazandı. Üste-* tamamen normal görünüyor. Öteki gözünden ayırt etmeye imkân yok."
415
Wilbur Smith
"Cerrahlarımız yeryüzünün en iyileridir ama asıl büyük başarıları bundan sonra gelecek."
Taita, sorar gibi başını yana eğdi ama sessiz kaldı.
"Bu konuya tekrar döneceğiz," dedi Aquer gizemli bir tavırla, belli ki Taita'yı meraklandırmak istiyordu. Sonra, aniden, konuyu değiştirdi. "Lord Caithor'un burada olmadığını fark etmişsindir," dedi.
"Ettim lordum. Yokluğuna şaşırdım."
"Kendisi yaşlı bir adamdı ve yılların yorgunluğunu taşıyordu. On gün önce uykusunda öldü ne yazık ki. Huzur içinde ve acı çekmeden."
"Umarım hepimiz böyle şanslı oluruz," dedi Taita. "Ama gidişinden ötürü yasınızı paylaşıyorum."
"Hassas bir insansın," dedi Aquer. "Ama, Yüksek Konsey'de bir boş yer kaldığı da bir gerçek. Yakında adı sana da açıklanacak olan tek gerçek tanrıçamıza danıştık ve uzun uzun dua ettik."
Taita teşekkür anlamında başını eğdi.
Aquer devam etti. "Konsey'de Lord Caithor'un yerini almaya son derece uygun bir adam olduğuna karar verdik. Bu kişi sensin Gallalalı Taita."
Taita yine başını eğdi ama bu sefer gerçekten nutku tutulmuştu.
Aquer yumuşak bir sesle konuşmayı sürdürdü. "Yüksek Konsey, Lord Taita olarak asil mertebesine yükseltilmeni kararlaştırdı." Taita yine başını eğdi. "Fakat, seçilmen için tek bir engel var. Konsey üyelerinin tamamen sağlıklı olması gerekir. Sen ise Lord Taita, kendi kabahatin olmasa bile, bu pozisyonu almana engel olacak ciddi bir soruna sahipsin. Ama böyle bitmesi gerekmiyor. Himayendeki Albay Cambyses tedavi için Bulut Bahçeleri'ne gönderildi ama bunu hak etmiş olduğu için değil. Böyle olağanüstü ameliyatlar ancak toplumumuzun en değerli üyelerine yapılabilir. O tür bir tedaviye paha biçmek zordur. Sonra bu konuda daha çok şey öğreneceksin. Düşük ve orta rütbeli subaylar genelde bu hakka sahip olmaz. Cambyses'in seçilmesinin nedeni seni olasılıklar hakkında ikna et-
416
11. Yazıt
mekti. Bu örneği gözünle görmesen mutlaka kuşku duyacak ve bu tür bir ameliyata yanaşmaktan kaçınacaktın."
"Söyledikleriniz kuşkusuz doğru. Ancak, Meren Cambyses'in seçilmiş olmasına seviniyorum."
"Hepimiz öyle," dedi Aquer yarım ağız. "Artık bunun konumuzla ilgisi yok. Önemli olan, cerrahların seni muayene etmiş olması ve bir soylu ve Yüksek Konsey üyesi olarak ayrıcalıklı bir tedavi için hak kazanmış olman. Cerrahlara senin yakında orada olacağın bildirildi. Hazırlıkları önemli ölçüde ilerledi, sana bu yüzden geç haber verdik. Bu tür hazırlıklar zaman alıyor, ama artık tohumların hasadı yapılmış durumda. Cerrahlar seni bekliyor. Sana önerilen bu fırsatı kullanmaya hazır mısın?"
Taita gözlerini kapatıp, parmaklarını gözlerine bastırarak düşünmeye başladı. Bütün girişimlerimiz buna bağlı, diye geçirdi içinden. Eos'a yeterince yaklaşabilmem için başka yol yok. Ancak, bu heyet cadının talimatıyla hareket ediyor. Başarı şansım pamuk ipliğine bağlı. Sonucu ön-görmeye imkân yok ama riski göze almak zorundayım. Kesin olan tek şey, bütün bunların cadının zehrine bulanmış olduğu ve bu nedenle sadece uğursuz değil tehlikeli yanının ağır bastığı. İç mücadelesi sürerken kapalı gözlerini ovuşturdu. Acaba temelde hangi dürtüyle hareket edeceğim? Bu işi yaparsam, Firavun ve Mısır için mi, yoksa Taita ve onun bencilce arzuları için mi yapacağım? Kendisini acımasızca sorguluyordu. Sonra aynı katılıkla, dürüst bir yanıt verdi. Her ikisi için. Yalan'a karşı Doğru'nun kazanması için ama aynı zamanda kendim ve Fenn için. Tam bir erkek olmanın ne demek olduğunu bilmeye hasretim. Onu tüm ruhumu tüketecek bir güçle sevebilmeye hasretim.
Dostları ilə paylaş: |