430
11. Yazıt
jar bitkin düşmüştü ki, onun ne yaptığını fark etmemişti bile. Başını kalkınca kadın ona aşikâr bir gururla gülümsedi.
"Kangren her zaman en büyük tehlikedir, ama izi bile yok. Vücudun ateşler içinde yanmıyor. Ektiğimiz tohumlar bütün bölgeyi kaplamış. Acı denizini aşıp uzak kıyıya ulaştın artık," dedi. "Yaranın derinliğini ve ebadını düşünecek olursak, cesaretin ve dayanma gücün olağanüstüydü, ama senden de bunu beklerdim. Artık kateteri de çıkarabilirim."
Bakır tüp kolayca çıktı ve Taita iyice rahatladı. Geçirdiği çetin sınavın onu böylesine zayıf ve bitap bırakmasına şaşıyordu. Doğrulup oturması için Hannah ile hastabakıcıların yardımı gerekmişti. Taita eğilip bedenine baktı. Daha önce de inceydi ama şimdi iskelet gibiydi. Bütün kaburgaları ortaya çıkmıştı.
"Kabuk kalkmaya başladı," dedi Hannah. "Bak nasıl yükseldi, etrafındaki deri nasıl değişti. İyileşmeyi görüyor musun?" İşaret parmağıyla eski ve yeni deri arasındaki çizgiyi gösterdi. İki deri kusursuz bir şekilde birbirine kaynamıştı. Eski deri yaştan ötürü krep bir kumaş gibi buruşmuş, üzerindeki kıllar incelmiş ve ağarmıştı. Görünen yeni deri ise sıkı ve cilalı fildişi gibiydi. Göbeğinin altında giderek sıklaşan yeni kıllar vardı. Gür kasık kıllarının ilk habercileriydi bunlar. Yara kabuğunun ortasında, Han-nah'ın bakır tüpü çıkardığı bir delik vardı. Hannah orayı Dr. Assem'in bitki özlü merhemlerinden kaim bir tabakayla örttü.
"Merhem sayesinde alttaki yeni dokuya zarar vermeden kabuk yu-muşayacak ve kalkacak," diye açıkladı yeni sargıları yaparken.
O işini bitirmeden, Dr. Rei geldi ve o da Taita'nm başına çömeldi. Parmağını ağzına soktu. "Burada bir şey oluyor mu?" diye sordu. Daha önceki ciddi ve profesyonel tutumu değişmiş, rahat ve dostça bir tavır takınmıştı.
Ağzındaki parmak yüzünden Taita'nın sesi boğuk çıktı. "Bir şeylerin büyüdüğünü hissedebiliyorum. Dişetlerimin altında sert yumrular var, dokununca acıyor."
431
Wilbur Smith
"Diş çıkarma ağrıları," diyen Rei kıkırdadı. "İkinci bebekliğinizi geçiriyorsunuz lordum." Parmağını ağzının arkasına götürüp bir daha güldü. "Evet, tam dizi, akıl dişleriniz de dahil. Birkaç güne kadar kendilerini gösterirler. O zaman daha adamakıllı şeyler yiyebilirsiniz."
Bir hafta sonra Rei yine geldi. Cilalı gümüş bir ayna da getirmişti. Her şeyi çok net gösteriyordu. Taita yeni ağzına ilk kez bakarken, Rei, "Arap Denizi 'nden gelmiş bir dizi inci gibi," dedi. "Muhtemelen uzun yıllar önce ilk çıkan dişlerden daha da düzgün ve hoşlar." Gitmeden önce, "Lütfen aynayı hediyem olarak kabul edin," diye ekledi. "İnanın bana, yakında çok daha büyük güzellikler göreceksiniz onda."
Taita'nın karnının altındaki kabuğun tamamen düşmesi için ayın bir tur daha yapması gerekti. O arada normal bir şekilde yemeklerini yiyor ve yitirdiği kiloları geri alıyordu. Her gün saatlerce, asasına dayanarak, eski gücünü kazanmak için gerekli gördüğü hareketleri yapmaktaydı. Dr. As-sem, bol miktarda bitki ve sebzeye dayalı bir diyet hazırlatmıştı. Ona en yararlı olacak yemekler geliyordu. Yanaklarındaki çukurlar doldu, rengi düzeldi, kasları da gözüne eskisi kadar sıkı ve güçlü görünmeye başladı. Yakında koltuk değneklerini atıp, ikide bir durup dinlenme ihtiyacı hissetmeden göl kıyısında gezebilecekti. Ancak, günü geldiğinde Hannah yanında kimse olmadan sanatoryumdan çıkmasına izin vermedi ve erkek hastabakıcılardan birini yanına kattı. Taita eski gücüne kavuştukça, bu sürekli takip ve kısıtlamalara dayanması daha zor oluyordu. Sonunda Han-nah'a, "Beni ne zaman hücremden salıp dünyaya dönmeme izin vereceksin?" diye sordu.
"Lordlar, tümüyle iyileşene kadar seni burada tutmamı emretti. Ama günlerini boşa geçirmen gerekmiyor. Vakit geçirmene yardım edecek bir şey göstereceğim sana." Taita'yı sanatoryumun kütüphanesine götürdü, ana binadan az ötede, ormanın içindeydi. Birbiriyle bağlantılı muazzam
432
11. Yazıt
büyüklükte bir dizi odadan oluşan kocaman bir yapıydı. Bütün duvarlarda, yerden tavana kadar sıralanmış taş raflar vardı ve hepsi papirüs ruloları ve kil tabletlerle doluydu.
"Raflarımızda, on binden fazla kitap ve bir o kadar da bilimsel çalışma var," dedi Hannah gururla. "Çoğu eşsizdir. Başka kopyası bulunmaz. Bunların yarısını okumak bile normal bir ömre sığmaz." Taita ağır ağır odalarda gezindi, arada rasgele bir rulo veya tableti alıp bakıyordu. Son odanın girişi ağır bronzdan, çift kanatlı bir kapıyla örtülmüştü. Sorar gibi Hannah'a baktı.
"Ne yazık ki lordum, bu odaya girmek ve içindekilere bakmak sadece Lonca üyelerine serbesttir."
"Anlıyorum," dedi Taita. Sonra dönüp, içinden geçtikleri salonlara baktı. "Bu, medeniyet kurulalı beri insanlığın biriktirdiği en büyük hazine olmalı," dedi.
"Tahminine katılıyorum lordum. Burada ilgini çekecek ve zihninde belki de yeni ufuklar açacak pek çok şey bulacaksın."
"Kesinlikle bu fırsatı değerlendireceğim." Sonraki haftalarda, Taita her gün pek çok saati kütüphanede geçirir oldu. Ancak, gün ışığı okumasına izin vermeyecek hale gelince dönüyordu ana binaya.
Bir sabah, kahvaltısını bitirdikten sonra kapıda yabancı birinin beklediğini görüp şaşırdı ve bir parça huzursuz oldu. Hemen, "Kimsin sen?" diye sordu. Bir an önce kütüphaneye gidip, günlerdir heyecanla okuduğu yıldızlararası dolaşma ve iletişimle ilgili ruloyu bitirmek istiyordu. "Konuşsana be adam."
"Ben buraya Dr. Hannah'ın emriyle geldim." Ufak tefek adam başını eğip sırıttı. "Berberinizim."
"Hiç kuşkusuz fevkalade olan hizmetine ihtiyacım yok," diyen Taita, adamı itip geçmeye çalıştı.
433
F:28
Wilbur Smith
Berber önüne dikildi. "Lütfen lordum. Dr. Hannah çok ısrar etti Eğer izin vermezseniz başım belaya girer."
Taita duraksadı. Çok uzun bir süredir görünüşüne özel bir ilgi g0s_ terraiyordu. Elini uzun saçlarından ve neredeyse beline kadar inen gümüşi sakalından geçirdi. Temiz ve taralı tutuyordu ama onun dışında kendi haline bırakıyordu. İşin aslı, Dr. Rei'nin armağanından önce aynası bile yoktu. Berbere kuşkuyla baktı. "Simyacı değilsen bu süprüntüleri altına çevirebileceğinden kuşkuluyum," dedi.
"Lütfen lordum, en azından denememe izin verin. Yoksa Dr. Hannah üzülür."
Küçük berberin hali gülünçtü. Herhalde Dr. Hannah, onu dehşete düşürüyordu. Taita içini çekip elinden geldiği kadar nazik bir tavırla, "Eh, pekâlâ," dedi. "Ama elini çabuk tut."
Berber, onu terasa çıkardı, güneş alan bir yere taburesini hazırlamıştı bile. Aletleri de elindeydi. İlk birkaç dakikadan sonra, Taita onun hizmetlerini oldukça yatıştırıcı buldu ve gevşedi. Berber makasıyla çalışırken, Taita da kütüphanede kendisini bekleyen ruloyu ve önceki gün okuduğu kısımları düşünmeye başladı. Yazarın konuda boşluklar bıraktığına ve ilk fırsatta eksikleri kendi tamamlamaya karar verdi. Sonra zihni Eenn'e kaydı. Onu çok özlemişti. Fenn'in ne halde olduğunu, Sidudu'nun başına neler geldiğini merak etti. Gri saç buklelerinin, sonbahar yaprakları gibi yerlere döküldüğünün farkında bile olmadı.
Sonunda küçük berber, suratına bronz bir ayna tutarak düşüncelerini böldü. "Umarım işimi beğenirsiniz."
Taita gözlerini kırpıştırdı. Görüntüsü metalin dengesiz yüzeyinde dalgalandı ve birden düzeldi. Taita gözlerine inanamadı. Karşısında mağrur bir şekilde kendisine bakan yüzü tanıyamıyordu. Bildiğinden çok daha genç görünmekteydi. Berber saçını omuz hizasına kadar kesmiş ve de-
434
11. Yazıt
fiden bir sırımla arkadan bağlamıştı. Sakalını da kısaltıp, kare şeklinde kesmişti-
"Kafatasınızın şekli çok güzel," dedi berber. "Geniş, derin bir alnı-nlz var. Başınız, tam bir filozof başı. Saçınızı böyle geriye toplayınca tüm asaleti ortaya çıktı. Daha önce sakalınız çenenizin gücünü örtüyordu. Böyle kısa kesince, hem o gücü artırdı hem de iyice vurguladı."
Gençken, Taita görünümünden hoşnuttu... belki fazla bile hoşnuttu. Zamanla, erkekliğini kaybetmiş ve bunun bedelini ödemişti. Şimdi ise, onca zaman sonra bile tamamen bozulmadığını görüyordu.
Fenn şaşıracak, diye düşündü ve keyifle gülümsedi. Aynada yeni dişleri parladı ve gözlerindeki ifade canlandı. "İşini iyi yapmışsın," dedi. "Bu malzemeden böyle bir sonuç çıkacağı hiç aklıma gelmezdi."
O akşam Hannah, Taita'nın hatlarını düşünceli bir tavırla inceledi. "Uzun yıllar önce, flörtle geçirilecek zamanın çok daha tatminkâr ve üretken işlere harcanması gerektiğine karar vermiştim," dedi. "Ama bazı kadınların seni niye yakışıklı bulduğunu anlıyorum lordum. İznin olursa ve tamamen bilimsel bir yaklaşımla, Lonca'mızın özenle seçilecek bazı üyelerini davet edip seninle tanıştırmak ve neler başardığını göstermek isterim."
Taita, "Senin ve meslektaşlarının neler başardığını," diye düzeltti. "En azından bu kadarcık bir nezaket göstermek boynumun borcudur."
Birkaç gün sonra, tekrar Hannah'ın odasına gitti ve orayı geçici bir sınıf haline sokulmuş olarak buldu. Taş masanın önüne yarım daire halinde tabureler dizilmişti. Aralarında Gibba, Rei ve Assem'in de bulunduğu toplam sekiz erkek ve kadın, taburelere oturmuş bekliyordu.
Hannah, Taita'yı masaya çıkardı ve yüzü kendilerine dönük olarak oturmasını rica etti. Taita, başından beri onunla birlikte olan cerrahlar dı-Şmdakileri tanımıyordu. Bulut Bahçeleri'nde ne kadar uzun süre kaldığını düşününce bunu garip buldu. Sanatoryum, onun tahmin ettiğinden daha ge-
435
Wilbur Smith
niş bir alana yayılıyor olmalıydı ya da öteki birimler, tıpkı kütüphane g[\y\ ana binadan ayrı, ormanın içindeydi. Yine de, en akla yakın olasılık, Bulüt Bahçeleri'nin henüz kendisinden Eos'un çeşitli karanlık sanatlarını gizi;, yor olmasıydı. Tıpkı bir çocuk oyunu gibi, kutu içinde kutu saklanmıştı.
Yeni yüzlerden biri, bir kadına aitti. Diğerleri erkekti ama hepsinde seçkin ve saygın bilim adamı havası vardı. Tavırları özenli ve ciddiydi. Hannah, Taita'yı en övücü sözlerle takdim ettikten sonra, geçirdiği ameliyatların ana hatlarını anlattı. Rei, Taita'nın aşınmış veya çürümüş dişlerini nasıl çektiğini ve dişetine nasıl tohumlama yaptığını aktardı. Sonra da konuklan birer birer çağırıp yeni dişleri gösterdi. Taita bu süre içinde heykel gibi oturdu ve sordukları sorulan yanıtladı. Herkes taburesine dönünce, Hannah yine gelip yanında durdu.
Taita'nın hadım edilişini ve yaralann etkilerini anlattı. Dinleyenler dehşet içinde kalmıştı. Özellikle de kadın cerrah, duyduğu sempatiyi ağırbaşlı bir tavırla dile getirdi.
Taita, "İlginize teşekkür ederim," dedi. "Ama bunlar çok uzun zaman önce olmuştu. Geçen zaman içinde anılarım solup gitti. İnsan zihni en acı anılannı gömmeyi başarıyor." Hepsi başlannı sallayıp, düşüncesine katıldıklarını mınldandılar.
Hannah sözüne devam ederek, yaptığı ilk testleri ve ameliyata nasıl hazırlandığını anlattı.
Taita, bu evrede, onun hasadı ve tohumların ekmeye hazırlanışını da dile getireceğini umdu. Öğrenmek için can attığı kısım buydu. Ama Hannah böyle bir şey yapmayınca hayal kırıklığına uğradı. Dinleyicilerin işin bu kısmını gayet iyi bildiklerini ve muhtemelen kendi ameliyatlannda da aynı teknikleri uyguladıklarını varsaydı. Hannah, aşılamanın yapılabilmesi için yaralı dokuyu nasıl çıkardığından söz etti. Dinleyiciler pek çok ayrıntılı soru yönelttiler ve o da hepsini uzun uzun yanıtladı. Sonunda, "He-
436
11. Yazıt
jnizin de gayet iyi bildiği gibi, Lord Taita en üst düzeyde bir büyücü, ay-n, zamanda seçkin bir cerrah ve bilimsel gözlemcidir," dedi. "Üreme oranlarının yeniden yapılandırılması, kendisi için son derece mahrem ve hassas bir deneyim oldu. Bu süreçte çok büyük acılarla başa çıkmak zorunda kaldığını da söylememe gerek yok. Bütün bunlar, böyle olağanüstü bir kişi için, mahremiyetine ve saygınlığına büyük yükler getiren işlemler oldu. Buna rağmen, kendisini muayene etmemize ve sonuçlan değerlendirmemize rıza gösterdi. Eminim ki, hepiniz bunun onun açısından kolay bir karar olmadığının farkındasınızdır. Bu fırsatı verdiği için kendisine minnettar olmalıyız."
Sonunda Taita'ya döndü. "İzninle, Lord Taita."
Taita başını salladı ve masaya uzandı. Gibba masanın yanına gelip Hannah'ın karşısında durdu. İkisi iki taraftan Taita'nın tuniğini sıyırdılar. Hannah izleyicilere, "Daha iyi görmek için yakına gelebilirsiniz," dedi. Hepsi taburelerinden kalkıp, masanın etrafında halka oldular.
Taita incelenmeye o kadar alışmıştı ki, onların bakışları karşısında özel bir utanç duymadı. Kendisi de dirseklerinin üzerinde doğrulup, bedeninin alt kısmına bakmaya başladı.
"Yeni derinin yarayı nasıl kapladığını görebilirsiniz. Ergenlik çağındaki bir erkekte görülecek yumuşaklık ve esneklikte. Öte yandan, lütfen kasık kıllarına dikkat edin, onlar olağanüstü bir hızla gelişti." Elini söz ettiği bölgeye koydu. "Bütün bu etsi kabarıklık kasık kemiğinin üstünde gelişiyor. Dokunacak olursanız, pelvis kemiğinin üstünde oluşan dokuyu fark edebilirsiniz. Şu anda, yaklaşık on yaşında bir erkek çocuğunun gelişimine ulaştı. Bu noktaya, ameliyattan haftalar sonra gelindi. Şimdi peni-se bakın. Sünnet derisi gayet iyi durumda, pek çok çocukta olduğu gibi fazla gergin değil." Deriyi tutup dikkatle geri çekti. Taita'nın penis başı ortaya çıkmıştı. Olgun bir meşe palamudundan biraz iri, yumuşak ve pem-
437
Wilbur Smith
beydi. Hannah devam etti. "Lütfen idrar yolu girişine dikkat edin. Bunu ameliyatta bir kateter takarak oluşturduk. Tüpü çıkardığımızda delik yuvarlaktı, ama şimdi gördüğünüz gibi karakteristik yarık halini almış bulunuyor." Hannah sünnet derisini eski haline getirdi.
Sonra, olgunlaşmamış gövdenin altındaki husye kesesine döndü. "Kese normal gelişimini sürdürüyor, ama diğer tohumlama işlemlerimizde gördüğümüz gibi olağanüstü bir hızla." Hafifçe sıktı. "Bakın! Olgunlaşmamış testisler yerini almış bile." Masanın üstünden öteki kadın doktora baktı. "Dr. Lusulu, lütfen kendiniz de muayene eder misiniz?"
Kadın, "Teşekkürler Dr. Hannah," dedi. Otuz beş yaşlarında görünüyordu ama Taita onun aurasma bakınca bunun aldatıcı olduğunu, kadının çok daha yaşlı olduğunu görmüştü. Ağırbaşlı hali de içyüzünü göstermiyordu, kadının aurasında şehvet düşkünü olduğunu anlatan bir çizgi vardı. Kadın, Taita'nın testis kesesini tuttu ve hemen iki küçük küreyi buldu. Düşünceli bir tavırla parmaklarının arasında yuvarladı. "Evet," dedi sonunda. "Mükemmel bir şekilde yapılanmış görünüyorlar. Orada herhangi bir şey hissediyor musunuz Lord Taita?"
"Evet," diyen Taita'nın sesi boğuk çıkmıştı.
Kadın sanki yüzünü inceliyormuş gibi oynamaya devam etti. "Utan-mamahsınız lordum. Dr. Hannah'in size geri verdiği erkeklik organlarının tadını çıkarmalısınız." Parmaklarını penisin gövdesine kaydırdı. "Burada da bir şey hissetmeye başladınız mı?" Parmaklarıyla penisi sıvazladı. "Ne yaptığımı hissedebiliyor musunuz?"
Taita, "Gayet net," diye cevap verdi, sesi daha da boğuklaşmıştı. Bu yeni duygu, daha önceki duygularından çok farklıydı. Bu yeni uzantı ortaya çıkalı beri ona dikkatli ve temkinli yaklaşıyordu. Sadece mecbur kalınca, yani temizlik ve doğanın gerekleri için elini sürüyordu. O zaman bile dokunuşu hantal ve beceriksizce oluyordu; Dr.^Lusulu'nun gösterdiği özgüven ve maharetten yoksundu.
438
11. Yazıt
Dr. Lusulu, Hannah'a, "Organlar tam geliştiğinde ne ebatta olmasını bekliyorsunuz?" diye sordu.
"Tıpkı bir çocukta olduğu gibi, yüzde yüz emin olmamıza imkân yok. Yine de, kesilen organlarla hemen hemen aynı olacağı fikrindeyim."
Dr. Lusulu, "Ne kadar enteresan," diye mırıldandı. "Sizce bir gün, yeniden yapılanan organların asıllarından büyük olması da mümkün olacak mı? Mesela, küçük bir ayak ya da yarık damak iyi birer örnek olabilir ya da fazla küçük bir penis yerine büyüğü yapılabilir mi? Bu imkânsız mıdır?"
"İmkânsız mı? Hayır doktor, kanıtlanmadıkça hiçbir şey imkânsız değildir. Hedefime ulaşamasam dahi, benden sonrakiler bunu başarabilir."
Tartışmaları biraz daha sürdü, sonra Lusulu dikkatini tekrar Taita'ya çevirdi. Hâlâ organlarıyla oynuyordu ve artık keyifli görünüyordu. "Ah çok güzel," dedi. "Organ işlevsel. Hasta neredeyse tam ereksiyona yaklaştı. Bu gerçekten ustalığınızı kanıtlıyor Dr. Hannah. Sizce şimdiden orgazm da olabilir mi? Yoksa bunun için çok mu erken?" Artık elindeki penis iki katına çıkmış ve sünnet derisi tamamen geri çekilmişti. İki kadın pür dikkat durumu incelediler.
Hannah soruyu iyice tarttıktan sonra, "Orgazm gerçekleşebilir." diye cevap verdi. "Ama bence boşalma için daha zaman var."
"Belki bunu denemeliydik. Ne dersiniz doktor?"
Tartışmayı gayet duygusuz bir tavırla sürdürdüler. Bununla birlikte, Dr. Lusulu'nun basit el hareketleriyle yarattığı yabancı hisler, bütün bedenine o kadar yayılmış durumdaydı ki, Taita'nın kafası karmakarışık olmuştu. Bu işin nerede veya nasıl biteceği hakkında bir fikri yoktu. Kendini tümüyle kontrol altında tutmaya bu kadar alışmış biri olarak, bu gelişmeyi tehlikeli buluyordu. Uzanıp kadının elini itti. "Teşekkürler doktor," dedi. 'Hepimiz Dr. Hannah'ın cerrahi dehasından çok etkilendik. Özellikle de tan. Yine de, önerdiğiniz testin daha özel bir ortamda gerçekleşmesini tercih ederim." Tuniğinin eteğini indirdi ve doğruldu.
439
Wilbur Smith
Dr. Lusulu, ona gülümseyip, "Tadını çıkarmanızı dilerim," dedi. Gö2. lerindeki ifadeden, Dr. Hannah'in flörtle ilgili fikirlerini benimsemediği belliydi.
Taita artık büyük kütüphaneyi keşfettiği için günler çabuk geçiyordu. Hannah'in da belirttiği gibi, buradaki bütün bilgileri öğrenmeye bir ömür yetmezdi. İşin garip tarafı, o kilitli odaya karşı hiçbir ilgi duymuyordu. Tıpkı o gece ağlayan kadında ve açıklanamayan diğer olaylarda olduğu gibi, konu zihninin sislerinde dağılıp gitmişti.
Okumadığı zamanlarda, vaktinin çoğunu Hannah, Rei ve Assem'le tartışarak geçiriyordu. Çeşitli olağanüstü projeler yürüttükleri başka labo-ratuvarlara da girmeye başlamıştı.
Bir seferinde Hannah, "Dr. Lusulu'nun organların yerine daha gelişmişlerini koymakla ilgili sorusunu hatırlıyor musun?" dedi. "Eh, mesela at hızıyla koşan bacaklara sahip bir asker düşün. Ya bir çiftten fazla kol ya-pabilseydik ona? Yay için iki kol, balta için iki kol, kılıç kullanmak için iki kol ve son olarak da kalkan taşımak için iki tane. Böyle bir savaşçının karşısında kimse duramazdı."
"Dört tane güçlü kolu ve aşırı kısa bacakları olan bir köle, madenlerin en ücra köşelerine gidip altın çıkarabilirdi," dedi Rei de. "Zekâsı da bir öküzün seviyesine indirilse, zorluklara alışır ve en kötü koşullarda bile şikâyet etmeden çalışırdı. Dr. Assem, bu zihinsel etkiyi yapabilecek bitkiler yetiştir-di. Zamanla Dr. Hannah ve ben de fiziksel gelişmeleri gerçekleştirebiliriz'
Hannah, "Mutlaka tünelin girişindeki eğitimli maymunları görmüş-sündür," dedi.
440
11. Yazıt
"Evet, gördüm ve onlara canavar maymunlar dendiğini duydum," diye cevap verdi Taita.
Hannah biraz sinirlenmiş gibiydi. "Sıradan insanların taktığı bir isim," dedi. "Biz ise Pan Twglodyt diyoruz onlara. Güneydeki büyük ormanlarda, ağaçta yaşayan bir maymun türünden elde ettik. O türü yüzyıllar boyunca, ameliyatlarla ve belli bitkilerle elimizden geldiği kadar ıslah ettik; zekâlarını geliştirdik ve saldırganlıklarını bizim için en yararlı olacakları düzeye yükselttik. Aynı tekniklerle, onları kontrol eden kişinin isteklerine tamamen uyacak şekilde yönetebiliriz. Elbette zekâları ilkel ve hayvani, böylece insanlar tarafından idare edilmeleri daha kolay oluyor. Benzer teknikleri kölelerimizde de deniyoruz. Çok heyecan verici sonuçlar elde ettik. Lonca'ya üye olunca bunları sana da göstermekten mutluluk duyacağım."
Taita bu açıklamalardan iğrenmişti. İnsanlıktan çıkıp, sapkın canavarlara dönüşecek yaratıklar yapmaktan söz ediyorlar, diye düşündü, ama duyduğu dehşeti belli etmemeye özen gösterdi. Bu insanlar Eos'un kötülüğü ile lekelenmişti. Zekâları sapıklığa dönüşmüş ve zehirlenmişti. Me-ren gibi, Nakonto gibi düzgün, onurlu insanları özlemişti Tatia. Fenn'in parlak masumiyetinin hasretini çekiyordu.
Bir süre sonra, yine Hannah ile kütüphaneden dönerken, Bulut Bah-çeleri'nden ayrılıp Mutangi'ye dönme konusunu açtı. "Dostlarım artık yokluğumdan endişe ediyordur. Sağ ve esen olduğumu onlara göstermem lazım. O zaman tekrar buraya dönüp Lonca'ya katılma işlemlerine devam edebilirim."
"Ne yazık ki lordum, bu karan ben vermiyorum," dedi Hannah. "Öyle görünüyor ki Yüksek Konsey, üyeliğe başlayana kadar burada kalmanı istiyor." Sonra Taita'ya gülümsedi. "Ama üzülme lordum. Bu iş en fazla bir yıl daha sürer. İnan bana, bu süreyi verimli ve üretken geçirmen için elimizden gelen her şeyi yapacağız."
441
Wilbur Smith
Fenn'i veya Meren'i görmeden bir yıl daha geçirme düşüncesi Ta-ita'yı dehşete düşürdü. Ama cadının kendisiyle oynadığı oyunda hamle yapmak için o kadar beklemeyeceğini tahmin ederek kendini yatıştırdı.
Tohumlanan bölgeleri anormal bir hızla büyümeye devam ediyordu Taita, Dr. Lusulu'nun tavsiyesini hatırladı. "Dr. Hannah'ın size geri verdiği erkeklik organlarının tadını çıkarmayı öğrenmelisiniz." Gece tek başına yatağında yatarken kendini keşfe çıktı. Kendi dokunuşuyla ayaklanan duygular öylesine yoğundu ki, rüyalarına girdi. Mağaradaki çocuğun şehvetli hayalleri aklından çıkmaz oldu. Rüyaları hem şoke edici hem de zevkliydi. Çok güzel bir huri tarafından ziyaret ediliyordu. Huri, kadınh-ğıyla ilgili yerlerini utanmadan ona gösteriyor ve Taita onun mükemmel bir orkideye benzediğini keşfediyordu. Kadının kokusu ve tadı en nefis meyveden bile güzeldi.
Neredeyse bir asırdır ilk kez kasığındaki patlamayı hissetti. Öylesine güçlü bir duyguydu ki, ne kendinden geçme ne ıstırap olarak tanımlanabilirdi. Ateşi varmış gibi, soluk soluğa, titreyerek uyandı. Tere ve kendi beden sıvılarına batmıştı. Rüyasına giren kadının onu alıp götürdüğü uzak sınırlardan dönebilmesi bir asır sürmüş gibiydi.
Kalkıp yağ kandilini yaktı. Rei'nin verdiği gümüş aynayı buldu ve tekrar yatağına gidip çömeldi. Kandilin ışığında, huşu içinde, cinsel organının aynadaki görüntüsünü seyretti. Hâlâ inmemişti ve tıpkı o çocuğun gölde gösterdiği gibi, mükemmel, görkemli ve etkileyiciydi.
Taita, normal erkekleri etkisi altına alan dürtüleri şimdi anlıyordu. İlk kez onlardan biri olmuştu. Kendi kendine, bana verilen bu şey aziz bir düşman, iki başlı bir hayvan, dedi. Eğer ben onu kontrol edebilirsem, Lusulu'nun söz ettiği hazlan verecek. Ama eğer o beni kontrol ederse, o zaman tam Eos'un planladığı gibi beni yok edecek.
442
11. Yazıt
Daha sonra kalkıp kütüphaneye gittiğinde, önündeki masaya yaydığı ruloya odaklanmakta zorluk çekti. Kasığındaki sıcaklığın ve tuniğinin altındaki varlığın fazlasıyla farkındaydı.
Sanki hayatıma biri daha girmiş gibi, diye düşündü, sürekli ilgi isteyen şımarık bir velet. Ona karşı hoşgörülü bir sevgi hissediyordu. Bu, ikisi arasında bir yanş olacak, sonunda kimin kimi yöneteceği ortaya çıkacaktı. Ama onunki gibi en büyük acılan bastırabilen, böyle muazzam bir bilgi birikimini taşıyabilen bir akıl, çok daha dikkat dağıtan bu sorunla da başa çıkabilirdi. Bütün dikkatini önündeki ruloya yöneltti. Çok geçmeden kendini öyle bir kaptırdı ki, etrafında olup bitenleri,bile belli belirsiz algılar oldu.
Kütüphanedeki atmosfer sakin ve sessizdi. Her ne kadar, bitişik odada korumaları oturuyor olsa da, burası ona aitti. Adamlar, belli bir mesafede kalmaları konusunda uyanlmış gibiydi. Ara sıra, sepetlerindeki rulo-lan yerine koymak için kütüphane görevlileri gelip geçiyordu. Taita onlara pek dikkat etmiyordu. Bir ara kendisine yasak olan odanın kapısındaki kafesin açıldığını duydu ve kafasını kaldınp bakınca, sıradan görünümlü, orta yaşlı kütüphaneci kadının açık kapıdan girdiğini gördü. Aklına bir şey gelmedi ve kendi rulosunu okumaya devam etti. Biraz sonra kafesin yeniden açıldığını duydu. Aynı kadın dışan çıkıp, kapıyı arkasından kilitlemiş-'i. Derken kadın yavaşça Taita'nın bulunduğu salona girdi ve beklenmedik bir şekilde Taita'nın masasının yanında durdu. Taita merakla başını kaldırıp baktı. Kadın masaya bir rulo bıraktı. Taita, "Korkarım yamldın," ^di. "Bunu ben istememiştim."
Kadın, "İstemiş olmanız lazım," dedi, sesi o kadar hafif çıkmıştı ki, 'aita kelimeleri zar zor seçebildi. Kadın sağ elinin küçük parmağını uza-l|P alt dudağına dokundu.
443
Dostları ilə paylaş: |