Wilbur Smith
Taita bakakaldı. Bu, Albay Tinat'ın gösterdiği tanıma işaretiydi. K dın da onlardan biriydi demek ki. Kadın başka bir şey demeden, rulov Taita'nın masasında bırakıp gitti. Taita arkasından seslenmek istedi am kendini tutup onun gidişini izledi. Yalnız olduğundan ve gözetlenmediğin den emin olana kadar, kendi metnini okumaya devam etti, sonra onu kivi np kenara koydu. Onun yerine kütüphanecinin getirmiş olduğu ruloyu serdi. Metnin başlığı yoktu ve yazanın adı belli değildi. Sonra fazla küçük ve muntazam hiyeroglifleri yazan eli tanıdı.
"Dr. Rei," diye fısıldadı ve çabucak okumaya başladı. Yazının konusu, tohumlama ve aşılama yöntemiyle insan bedenindeki kısımların yeni-lenmesiydi. Taita papirüse şöyle bir göz gezdirdi. Rei'nin yazdıklarını yakından biliyordu; kadının konuyu işleyişi son derece ayrıntılı ve açıktı ama parşömenin yarısına kadar yeni bir şey yoktu. Sonra Rei, tohumların nasıl hasat edildiğini ve yaralı bölgeye uygulamak üzere nasıl hazırlandığını anlatıyordu. Konunun başında, "Tohumların seçilmesi ve işlenmesi" yazıyordu. Taita okudukça, kadının büyük bir soğukkanlılıkla yazdıklan bir çığ gibi üstüne yığıldı. Geçirdiği şok yüzünden sersemlemiş bir şekilde konunun başına döndü ve bu kez ağır ağır, inanılması çok zor kısımları tekrar tekrar okudu.
Donör genç ve sağlıklı olmalıdır. En az beş âdet dönemi geçirmiş olması gerekli: Ne kendisinde ne de ailesinde ciddi bir hastalık görülmemiş olmalıdır. Görünümü güzel olmalıdır. Kolay yönetilebilmesı için, itaatkâr ve yumuşak başlı olmalıdır. Bu alanda herhangi bir güçlükle karşılaşılacak olursa, yatıştırıcı ilaçlara başvurulması Önerilir. İlaçlar dikkatli kullanılmalı, nihai ürüne bulaşmamasına dikkd' edilmelidir. Bu tezin sonundaki ekte, önerilen ilaçların listesi ye''a maktadır. Beslenme de önemlidir. Kanı kızıştıran kırmızı et ve sli ürünleri az tutulmalıdır.
444
11. Yazıt
Bu kısım böylece devam ediyordu. Taita bir sonraki konuya geçti, onun da başında kısaca "Islah" yazıyordu.
Donör gibi, aşılanacak kişiler de genç ve sağlıklı olmalı, herhangi bir kusur ya da eksikliği olmamalıdır. Şimdiki sistemde, bunlar e-nellikle devlete yaptıkları bir hizmet karşılığında ödül olarak seçilir Bu çoğu zaman askerlik göreviyle ilgilidir. Aşılanacak kişinin donör-le herhangi bir duygusal bağ geliştirmemesine dikkat edilmelidir Aralıklı olarak çiftleştirilmelidirler. Donörün hamileliği saptanır saptanmaz, aşılanacak kişiyle teması kesilmelidir.
laka görmeden hemen önündeki rafa dizili tabletlere baktı. Küçük Si-dudu'nun yoğun dehşetini hatırlamıştı. Onun yalvarışı aklına geldi. "Lütfen Büyücü! Sana yalvanyorum! Ne olur bana yardım et! Eğer bu bebekten kur-tulamazsam beni öldürecekler. Onka'nın piçi için ölmek istemiyorum."
Kaçak Sidudu da donörlerden biriydi. Eş ya da anne değil, sadece donör. Onka da onu aşılayandı. Kocası, âşığı, sevgilisi değil, sadece aşılayanı. Taita'nın duyduğu dehşet giderek artıyordu ama kendini okumaya zorladı. Sonraki bölümün başlığı "Hasat" idi. Bazı bölümler metinden üstüne atlıyormuş gibiydi.
Hasat, gebeliğin yirminci ile yirmi dördüncü haftaları arasında yapılmalıdır.
Cenin, rahimden el bozulmadan ve bütün olarak alınmalıdır. Tohumların kalitesini bozabileceği için normal doğuma izin verilmemelidir. Ceninin alınmasından sonra donörün kurtulma ihtimali düşüktür, hayatına hemen son verilmelidir. Cerrah, genelde lüzumsuz acıları önleyecek tedbirleri alır. Tercih edilen yöntem, donörü tecrit etmek-
Wilbur Smith
tin Kol ve bacakları bağlanır, çığlıklarıyla diğer donörleri koıh maması için ağzı tıkanır. Cenin hızla karnın ön tarafından çıkar,) Cenin çıkarıldıktan sonra donör telle boğulur. Kalbi durup eti SOQU yana kadar tel yerinde bırakılır.
Taita, hemen başında "Cenin" yazan bölüme atladı. Kalbi o kadar kuvvetli çarpıyordu ki, uğultusunu duyabiliyordu.
Ceninin cinsiyeti önemsiz olsa da, alıcınınkiyle aynı olması mantıklı ve istenir bir durumdur. Ceninde de bir bozulma ya da kusur bulunmamalıdır. Bu kriterlere uygun değilse ıskartaya çıkarılmalıdır. Bu sebeple, birden çok donör kullanılması önerilir. Eğer tohumlanacak alan büyükse, en azından üç donör kullanılmalıdır. Beş donör kullanmak ise ideal olanıdır.
Taita delirecek gibi oldu. Üç donör. İlk geldikleri gün şelalenin başında piknik yapan kızları hatırladı. Meren'e yeni bir göz sağlamak için kurbanlık koyunlar gibi buraya getirtilmişlerdi. Beş donör. Onka'yla yolda karşılaştıklarında arkasından gelen beş kızı hatırladı bu sefer. Hepsi de öyle boğularak öldürülmüş müydü? Gece ağlarken duyduğu da onlardan biri miydi? Kendisinin ve rahmindeki bebeğin başına geleceklere mi ağlıyordu? Taita masadan fırlayıp binadan çıktı ve ormana koştu. Ağaçların arasına gelir gelmez, iki büklüm olup kusmaya başladı. Kendi utancını ve suçluluğunu kusuyordu. Ağaç gövdelerinden birine dayandı ve tuniğinin altındaki kabarıklığa baktı.
"Bunun için mi o masumlar katledildi?" Kuşağındaki küçük bıçağ1 çıkardı. "Bunu kökünden budayıp Hannah'ın gırtlağına tıkayacağım. 0 kadını bununla boğacağım!" diye kükredi. "Bana sadece suçluluk duygu' su verip işkence eden zehirli bir armağan bu."
446
//. Yazıt
Eli öylesine titriyordu ki, bıçağı tutamayıp düşürdü. Ellerini yüzüne kapadı- "Ondan nefret ediyorum... kendimden nefret ediyorum!" diye fı-cıldadi- Zihni vahşi ve karmaşık görüntülerle dolmuştu. Timsahların çıl-«rıca ziyafet çekişini hatırladı. Kadınların ve bebeklerin umutsuz, kederli ağlamaları gelir gibi oldu kulağına.
Sonra zihni berraklaştı ve yine âlim Demeter'in sözlerini duydu. Bu Eos falan'm kalesidir. Mükemmel bir hilekâr, gaspçı, hırsız ve bebek yamyamıdır.
Taita, "Bebek yamyamı," diye tekrarladı. "Bu canavarlıkları o emrediyor ve yönetiyor. Kendime duyduğum nefreti ona yöneltmeliyim. Gerçekten nefret ettiğim kişi o. Buraya yok etmek üzere geldiğim kişi de o. Belki de bu şeyi bana vererek, istemeden kendisini yok edeceğim aleti vermiş oldu bana." Yüzünden çektiği ellerine baktı. Artık titremiyorlardı.
"Cesaretini topla ve kendine gel Gallalalı Taita," diye fısıldadı. "İtişme bitti. Asıl büyük savaş başlamak üzere."
Ormandan çıktı ve Dr. Rei'nin rulosunu almak üzere kütüphaneye döndü. Onu okuyup tüm detayları öğrenmesi gerektiğini biliyordu. O rezil tohumları sağlamak üzere minik bedenlerin kutsallığını nasıl bozduklarını da öğrenmeliydi. Bebek katliamının asla unutulmamasını sağlamalıydı. Ruloyu bırakmış olduğu masaya gitti ama rulo orada yoktu.
Wilbur Smith
Sonunda yağ kandilini söndürdü ve oda karanlığa gömüldü. r0ı. geçmeden, delikten gözetleyen nöbetçinin aurası da fark edilmez oldu. Ta ita biraz daha bekledikten sonra kandili yeniden yaktı, ama fitili iyice ki sıp çok hafif bir ışık yayılmasını sağladı. Lostris Tılsımı'nı sıkıca kavrayın Fenn'e dönüşmüş olan Lostris'e yoğunlaştı. Madalyonu açıp, eski ve yeni saç buklelerini çıkardı. Ona duyduğu sevgi, o oynak Eos'a karşı en büyük savunma gücüydü. Bukleleri dudaklarına götürerek o sevgiyi beyan etti.
"Koru beni aşkım," diye dua etti. "Bana güç ver." Yumuşak saç demetinden ruhuna akan gücü hissetmişti. Saçları tekrar madalyona koydu ve Meren'in gözünden çıkan kızıl taş parçasını aldı. Avucuna yerleştirip, onun üzerine yoğunlaştı.
"Tıpkı nefret ettiğim Eos gibi soğuk ve sert," diye fısıldadı. Aşk kal-kansa, nefret kılıçtı. Sonra taşı da saç buklelerinin yanına koyup tılsımı yeniden boynuna astı. Kandili üfleyip yattı ama uykusu gelmedi.
Fenn'e ilişkin bölük pörçük anılar sarmıştı zihnini. Onun gülüşünü ve ağlayışını hatırlıyordu. Gülümsemesini ve şakalaşmasını, önüne koyduğu bir sorun üstünde çalışırken yüzünde beliren o ciddi ifadeyi düşünüyordu. Geceleri yanında yatan sıcacık ve yumuşacık bedenini, hafif soluklarını, kalbinin yanında atan minik kalbini hatırlıyordu.
Onu bir daha görmeliyim. Bu son olabilir. Doğrulup oturdu. Onu çağırmaya cesaret edemem ama ona bakabilirim. Bu iki astral eylem benzer olsa da özünde çok farklıydı. Onu çağırmak için semaya seslenmesi gerekirdi ve bu çağrı istenmeyen bir dinleyicinin kulağına gidebilirdi. Bakmak ise, gözetleme deliğinden bakan kişinin yaptığı gibi, gizlice gözetlemekti. Ancak Eos gibi bir bilgin ve kâhin bunu keşfedebilirdi ve Taita çok uzun zamandır astral bir harekette bulunmadığı için, cadı artık onu izlemekten caymış olabilirdi.
448
11. Yazıt
Fenn'i görmek zorundayım. Bu riski göze almak zorundayım.
Tılsımı sağ elinde tuttu. O saç bukleleri Fenn'in parçasıydı ve Ta-jta'yı ona götürecekti. Tılsımı alnına bastırıp gözlerini yumdu. İki yana «allanmaya başlamıştı. Sanki sağ elindeki tılsım canlıymış gibiydi. Taita 0nun da kalbiyle aynı ritimde attığını hissediyordu. Zihnini açtı ve varlık akıntılarının içeri dolup, büyük bir nehir gibi girdap yaratmasına izin verdi. Ruhu bedeninden kurtuldu ve sanki devasa bir kuşun kanatlarında uçmaya başladı. Çok aşağıda ormanları ve ovaları görüyordu. İlerleyen bir orduya benzettiği bir hareket fark etti ama yaklaşınca, bunun ağır ağır ilerleyen göçmenler olduğunu gördü. Yüzlerce kadın, erkek, çocuk toprak bir yolda yürüyor veya kağnılara binmiş gidiyordu. Yanlarında askerler ve at sırtında bir adam da vardı. Ama Fenn bu kalabalığın içinde değildi.
Tılsımı mıknatıs taşı gibi kullanarak uçmaya devam etti, uzaktan Mu-tangi'nin bir avuç binası görünmüştü. Yaklaştıkça, giderek artan bir korkuyla, köyün yakılıp yıkılmış olduğunu fark etti. Katliamın astral anısı köyün üstüne bir sis gibi asılıp kalmıştı. Çabucak araştırdı ama neyse ki ne Fenn ne de kendi grubundan başka biri ölülerin arasında yoktu. Mutangi yakılıp yıkılmadan önce kaçmış olmalıydılar.
Ruhunun görüş alanını genişletti ve köyün batısında, epeyce uzakta, Ay Dağları'nın eteklerinde Fenn'in izine rastladı. O ışığı takip ederek, dağların eteklerini kaplayan ormanlarda gizlenmiş, dar bir vadinin üstüne geldi.
Oradaydı. Taita kazıklarla çevrilmiş alandaki atlan araştırdı. Duman Yeli ve Kasırga da oradaydı. Atlann hemen ilerisindeki bir mağaradan sızıyordu ışık. Nakonto ile İmbali mağaranın girişinde oturmaktaydılar. Taita ruhunun içeri süzülmesine izin verdi.
İşte oradaydı Fenn. Ateşin yanındaki küçük bir minderin üstünde uyuyordu. Yanında Sidudu, onun yanında Meren ve sonra da Hilto vardı.
449
F: 29
Wilbur Smith
Taita, Fenn'e o kadar yakındı ki, nefes alıp verişini duyabiliyordu. Onu silahlarını elinin altında bulundurduğunu gördü. Grubun diğer üyeleri d tepeden tırnağa silahlıydı. Fenn sırtüstü yatmaktaydı. Üzerinde sadece bir peştamal vardı ve üstü beline kadar çıplaktı. Taita görmeyeli daha da kadınsı olmuştu. Göğüsleri daha büyük ve daha yuvarlaktı, uçları hâlâ ufaktı ama dik ve daha koyu renkliydi. Karnındaki son bebeksi yağlar da erimişti. Ateşin ışığında, bedenindeki girinti çıkıntılar gölgeler yaratıyordu Uyku halindeki yüzü Taita'nın hatırladığından da güzeldi. Taita, hayretler içinde kalarak Fenn'in artık on altı yaşına geldiğini fark etti. Onunla birlikteyken yıllar kuş gibi uçup gitmişti.
Kızın nefes alışı değişti ve ağır ağır gözleri açıldı. Yemyeşil gözler, Taita'nın varlığını hissedince koyulaştı. Fenn bir dirseğinin üstünde doğruldu ve Taita onun kendisini çağırmaya hazırlandığını hissetti. Dağın tepesindeki düşmana varlığını belli etmeden onu durdurması lazımdı. Ruhunun ona görünmesine izin verdi. Fenn, onu seyrettiğini anlayınca irkilmiş-ti. Gözünü karşısındaki görüntüye dikti ve Taita, ona sessiz kalması gerektiğini hatırlattı. Kız gülümseyerek başını salladı.
Fenn kendi ruhunu da onunkine cevap verecek forma soktu ve nilüfer çiçeğiyle şahin sevgiyle sarmaş dolaş oldular. Taita, onu öylece bir süre daha tuttu. Temasları kopuyordu ama o şekilde oyalanmak ölümcül bir tehlike yaratacaktı. Kızın zihnine son bir mesaj yolladı: "Yakında, çok yakında sana döneceğim." Sonra geri çekilmeye başladı.
Kız onun gittiğini hissetti ve dudaklarındaki tebessüm dondu. Onu tekrar yakalamak ister gibi elini uzattı ama Taita kalmaya cesaret edemedi.
İrkilerek kendi bedenine döndü ve kendini Bulut Bahçeleri'ndeki odasında yatağa bağdaş kurmuş otururken buldu. Fenn'den öyle çabucak ayrılmanın acısı çöktü içine.
450
11. Yazıt
Sonraki aylar boyunca bedenindeki yeni parçayla mücadele etti. Her zaman bir binici olduğu için, ona da terbiye edilmemiş bir tay muamelesi ediyor, kendi isteklerine boyun eğmeye zorluyordu. Gençliğinden beri bedeninden çok daha çetin talepleri olmuştu. Kendini acımasızca eğitip disiplin altına almıştı. Önce, ona olağanüstü dayanıklılık ve konsantrasyon gücü sağlayan nefes alma teknikleriyle başladı. Artık yeni gelişen cinsel kısımlarına efendilik etmeye hazırdı. Kısa bir süre içinde, elle uyarıda bulunmadan, akşam karanlığından şafağa kadar dik tutmayı başarır hale geldi. Kendini, menisini sonsuza dek tutacak veya tam kendi istediği anda boşaltacak hale gelene kadar eğitti.
Demeter, şeytani birleşmeleri sırasında Eos'un kendisi üzerinde nasıl hâkimiyet kurduğunu anlatmıştı. Taita da yakında onun şehevi saldırısına kurban olacağını biliyordu ve kurtulmak için direnmeyi öğrenmek zorundaydı. Bütün bu çabalan beyhude görünüyordu. Kendini çağlar boyu dünyanın en obur canavarı olmuş biriyle bir tutuyordu, oysa o henüz bakirdi.
Kendimi kuvvetlendirmek için bir kadının yardımına ihtiyacım var, diye düşündü. Tercihen bu çok deneyimli bir kadın olmalıydı.
İlk tanışmalarından bu yana Dr. Lusulu ile kütüphanede birkaç kere karşılaşmışlardı. Taita gibi, o da boş vaktinin çoğunu orada çalışarak geçiriyordu. Karşılaştıklarında kısaca selamlaşmışlar ama kadın dostluklarını ilerletmeye hazır gibi göründüğü halde, Taita yüz vermemişti. Şimdi onu bulmak istiyordu ve bir sabah kütüphanede kadın bir masada oturmuş Çalışırken karşısına çıktı.
Taita alçak sesle, "Tanrıça sana huzur versin," diyerek söze girdi. Hannah ve Rei'nin bu şekilde selamlaştıklannı duymuştu. Lusulu başını
451
Wilbur Smith
kaldırıp ona baktı ve sıcak bir tebessümle güldü. Aurasında alevli zikzak lar oluşmuş, yanakları kızarmış ve gözleri parlamıştı. Ayağa kalktığa güzel bir kadındı.
"Sana da huzur versin lordum," diye cevap verdi. "Sakalının yeni kesimi çok hoşuma gitti. Çok yakışmış." Birkaç dakika kadar konuştular sonra Taita ayrılıp kendi masasına gitti. Çok sonra kadının rulosunu katlayıp kalktığını duyana kadar da bir daha o yöne bakmadı. Kadın salonda yürürken sandaletlerinden hafif bir ses çıkıyordu. Taita gözünü ona dikti ve bakışları karşılaştı. Kadın başını kapıya doğru eğip yeniden gülümsedi. Taita da kalkıp onun peşinden ormana gitti. Dr. Lusulu ağır ağır sanatoryuma giden yolda yürüyordu. Taita yüz metre sonra ona yetişmişti. Biraz sohbet ettiler ve sonunda kadın, "Dr. Hannah'in tedavisinin ne sonuç verdiğini merak ediyorum," dedi. "Her şey yolunda gitti mi?"
Taita, "Aslında evet gitti," dedi. "Dr. Hannah ile boşalmam hakkında konuşmuştun, hatırlıyor musun?"
O kışkırtıcı kelimeyi kullanınca kadının aurasınm parladığını gördü, cevap verirken de sesi hafifçe boğuklaşmıştı. "Evet."
"Eh, artık düzenli olarak gerçekleştiğini söyleyebilirim. Bir cerrah ve bilim insanı olarak bunu görmek isteyebilirsin."
Taita'nın odasına girene dek meslektaşlık oyununu sürdürdüler. Taita, gözetleme deliğinin bulunduğu yeri peleriniyle kapadıktan sonra kadının yanına geldi.
Tuniğini çıkarırken de, "Yine yardımına ihtiyacım olacak," dedi.
Kadın da, "Tabii ki," diyerek hevesle yaklaştı. Taita'ya uzanıp birkaç ustaca sıvazlamadan sonra, "İlk karşılaşmamızdan bu yana epey yol almışsın," dedi. Bir süre sonra da, "Lordum, acaba daha önce bir kadınla birlikte oldun mu?" diye sordu.
"Heyhat!" Taita kederle başını salladı. "Nasıl başlayacağımı bilemiyorum ki."
452
//. Yazıt
"O zaman sana göstereyim."
Çıplakken daha da güzel görünüyordu. Geniş kalçaları, esnek, iri göğüsleri ve kocaman, kara göğüs uçları vardı. Yatağa sırtüstü uzanıp bacaklarını açtı ve Taita'yı, kaygan, sıcak etinin içine aldı. Taita, neredeyse o anda kendini tüketecekti. Büyük bir çabayla kendini ve bedenini tekrar kontrol altına aldı. Artık bu pratikten ve eğitimden ders almaya başlayabilirdi. Kendi duygularını bloke etti ve bir denizcinin okyanus haritalarını okuması gibi, kadının aurasını okumaya başladı. Böylece, kadın daha farkına varmadan, onun ne istediğini ve neye ihtiyacı olduğunu seziyordu. Kadını inletip ağlattı. İşkenceye mahkûm olmuş gibi çığlıklar attırdı. Kadın çırpınıyor, bütün vücudu kıvranıp bükülüyordu. Durması için yalvarıyor, sonra durmasın diye yalvarıyordu. Sonunda, "Beni öldürüyorsun," diye hıçkırdı. "Tanrıçanın kutsal adı aşkına, artık dayanamayacağım." Ama Taita devam etti.
Kadının artık ona karşılık verecek hali kalmamıştı. Yüzü ter ve göz-yaşlanndan sırılsıklamdı. Gözlerinde korku belirmişti. "Sen bir şeytansın," diye fısıldadı. "Şeytanın ta kendisisin."
"Hannah ve senin gibilerin yaratmak istediği şeytanım."
Kadın sonunda hazırdı. Hiçbir direnci kalmamıştı. Taita, ona iyice yüklendi. Kadının bedeni ve zihni Taita'ya tümüyle açıktı. Taita ağzını onunkine dayayıp dudaklarını açmaya zorladı, sonra sırtını büktü ve yüzeyin altına dalmaya hazırlanan bir inci avcısının son derin nefesi çekişi gibi, kadının gücünü, bilgeliğini, bilgilerini, zafer ve yenilgilerini, korkularını, derinlere gömdüğü suçluluk duygusunu, kısaca neyi var neyi yoksa hepsini çekip aldı. Sonra kadını boş bir çuval gibi yatağa bıraktı. Kadın kesik kesik nefes alıyordu, cildi balmumu gibi solmuştu. Gözünü bile kırpmadan belli bir noktaya bakıyordu ama bir şey gördüğü yoktu. Taita gecenin kalanını kadının yanında oturup anılarını okuyarak, sırlarını öğrenerek, onu gerçekten tanıyarak geçirdi.
453
Wilbur Smith
Kadın sonunda canlanıp başını iki yana sallayarak silkindiğinde Sa bahın ilk ışıklan odaya süzülmeye başlamıştı. Bitkin bir halde, "Kimim ben?" diye fısıldadı. "Neredeyim? Ne oldu bana? Hiçbir şey hatırlayann. yorum."
"Lusulu adında birisin, ama hayatın boyunca büyük kötülükler yap. mışsın. Suçluluk duygulanyla kıvranıyordun. Hepsini senden aldım. Ama sana ait hiçbir şeyi saklamak istemiyorum. Hepsini sana iade ediyorum özellikle de suçluluk duygulannı. Sonunda bu duygu seni öldürecek ve sen de o ölümü fazlasıyla hak ediyorsun."
Kadını tekrar yatmp üstüne çöktü, Lusulu onunla mücadele etmeye çalıştı ama takati kalmamıştı. Taita onunla ikinci kez birlikte olurken kadın haykırdı ama feryadı boğazına tıkandı ve dudaklarına kadar ulaşmadı. Kadının derinlerine inince Taita yeniden derin bir nefes alıp gerildi. Bütün aldıklarını tek, uzun bir boşalmayla kadına geri verdi. İşini bitirince de kadını bırakıp yıkanmaya gitti.
Yatak odasına döndüğünde kadını tuniğini giyerken buldu. Lusulu, ona dehşet dolu bir bakış fırlattı ve Taita aurasının paramparça olduğunu gördü. Kadın sendeleyerek kapıya doğru koştu ve dışan fırladı. Koşan ayak sesleri uzaklaştı.
Taita günleri günlere, haftalan haftalara ekleyerek büyük bir sabırla, Eos'tan mutlaka geleceğini bildiği daveti bekliyordu. Sonra bir sabah, aşi-
454
Taita ilk kez onun için bir üzüntü duydu ama sonra yapmış olduğu iğrenç kötülükleri hatırladı ve o duygusu geçti. Ama, diye düşündü, bana patronu olan büyük cadıyla nasıl başa çıkacağımı öğreterek günahlarının bir kısmını ödemiş oldu.
11. Yazıt
nası olduğu bir iyilik ve beklenti hissiyle uyandı. Cadı beni inine çağırıyor, dedi kendi kendine. Göle bakan terasta, güneşin sabah sisleri arasından doğuşunu ve kraterin duvarlarını altın ışıklarıyla bezemesini izlerken, hurma ve incirden oluşan mütevazı bir kahvaltı etti. Hizmetlilerden başka kimseyi görmüyordu, ortada ne Hannah ne Rei ne de Assem vardı. O gizli rulo-dakileri gördükten hemen sonra onlarla karşılaşmak için kendine güvene-mediğinden, bu durum onu rahatlatıyordu. Binadan çıkıp üst bahçelerin kapısına giderken, kimse sataşmadı veya onu durdurmaya çalışmadı.
Ağır ağır yürüyerek ilerledi, güçlerini toparlayıp gözden geçirmek için oyalanıyordu. Eos hakkındaki tek güvenilir bilgi kaynağı Demeter'di. Yürürken onun anlattıklarını kelimesi kelimesine hatırladı. Hafızası o kadar güçlü ve canlıydı ki, sanki yeniden ihtiyar adamla konuşuyormuş gibiydi.
Demeter'in sesi kulaklarında, eğer tehdit edildiğini hissederse bukalemun gibi şekil değiştirebilir, diyordu. Taita, onun mağaradaki görüntülerini hatırladı: çocuk, firavun, tannlar, tanrıçalar ve kendisine benzeyen yaşlı adam.
Çekicilik de sonsuz becerilerinden biridir. Ne kadar güzel görünebileceğini tahmin dahi edemezsin, insanın aklını başından alır. Cilvelerine hiçbir erkek direnemez. Görünüşü karşısında en asil ruh bile bir hayvan düzeyine inebilir. Taita, ameliyat masasında yatarken gördüğü Eos'u hatırladı. Siyah örtünün ardından yüzünü görmemişti ama o haliyle bile güzelliği bütün salonu kaplamıştı.
Demeter, bir bilgin olarak tüm eğitimime rağmen, hayvani içgüdülerine karşı koyamadım, diyerek yeniden konuştu ve Taita, ona kulak verdi. Sonuçları tartma yeteneğimi ve isteğimi yitirdim. O anda benim için ondan başka hiçbir şey yoktu. Şehvetin esiri olmuştum. Benimle, sonbahar rüzgârının kuru bir yaprakla oynadığı gibi oynadı. Oysa bana, sanki bu
455
Wilbur Smith
dünyadaki tüm zevkleri bağışlamış gibi geliyordu. Bana bedenini vermişti. Şimdi bite o anılar beni deliliğin sınırına getiriyor. Her girinti, çıkıntısı, o muhteşem deliği ve mis kokulu yarığı... karşı koymaya çalışmadım bile, hiçbir ölümlü erkek bunu yapamazdı zaten.
Taita, acaba ben yapabilecek miyim, diye merak etti.
Sonra Demeter'in en meşum uyarısı çınladı kulağında: Taita, unutma ki asıl Eos da doymak bilmez bir şehvet düşkünüydü ve bu da öyle, ama bunun iştahı ötekinden farklı. Bu öptüğü zaman, senin olgun bir portakalın suyunu emişin gibi, âşığının yaşamsal sıvılarını çekip alıyor. Bir erkeği bacaklarının arasına kıstırınca, onun özünü alıp tüketiyor. Ruhunu çalıyor. Erkeğin varlığı onu besleyen ölümsüzlük yemeği. İnsan kanıyla beslenen canavar bir vampir gibi. Kurban olarak sadece üstün kişileri, Güzel Akıl sahibi kadın ve erkekleri, Doğru'nun hizmetkârlarını, ünlü bir büyücüyü veya yetenekli bir kâhini seçiyor. Kurbanını saptadıktan sonra, bir kurdun geyiğe saldırması gibi aman vermeden saldırıyor.
Tıpkı bana yaptığı gibi, diye düşündü Taita.
O bir hepçil. Bunlar, Eos'u bu dünyadaki bütün erkeklerden daha iyi tanımış olan Demeter'in sözleriydi yine. Yaş, dış görünüş, fiziksel kusurlar onun için fark etmiyor, iştahını kabartan şey insanın eti değil, ruhu. Genç, yaşlı, kadın, erkek ne bulursa yiyor. Bir kez onları ele geçirip, ipek-si ağına düşürünce, bütün bilgi, tecrübe, bilgelik birikimlerini alıyor. O lanetli öpücüğüyle yapıyor bunu. Kasıklarından çekip alıyor. Geriye sadece içi boşalmış bir kabuk bırakıyor.
Cadının yandaşları olan Hannah, Rei ve Assem, Taita'nın eksik organlarını tek bir amaçla yenilemişlerdi; Eos'un onun ruhunu, bedenini ve aklını mahvedebilmesi için. İçinden yükselmekte olan dehşet dalgasını bastırdı.
Elimden geldiği kadar hazırlandım. Ama bu yeterli olacak mı?
456
11. Yazıt
Bahçenin kapılan ardına kadar açıktı, ama Taita kapıların önüne geldiğinde kratere derin bir sessizlik çökmüştü. Hafif meltem durmuştu. Bir çift bülbül son kez karşılıklı şakıyıp susmuştu. Ağaçların yüksek dallan, bir manzara resmindeymişcesine donup kalmıştı. Taita durup sessizliği dinledi ve sonra içeri adım attı.
Ayaklarının altındaki toprak oynadı. Yer ürperdi, dallar titreşti. Sonra ürperti şiddetli bir sarsıntıya dönüştü. Kayaların gıcırdayıp inlediğini duydu. Krater duvannın bir bölümü koptu ve gümbürtüyle aşağıdaki ormana düştü. Altındaki zemin, fırtınaya tutulmuş bir geminin güvertesi gibi sallanıyordu. Taita dengesini kaybeder gibi oldu ve düşmemek için kapının parmaklıklarından birine tutundu. Rüzgâr yeniden esmeye başladı ama bu sefer mağaradan geliyordu. Ağaçların tepelerini yaladı ve Ta-ita'nın etrafındaki kuru yaprakları anafora kapılmış gibi döndürmeye başladı. Bir cesedin eli kadar soğuk esiyordu.
Eos gözümü korkutmaya çalışıyor. O volkanların efendisi. Depremlere ve cehennemden akan lav nehirlerine hükmediyor. Onun gücü karşısında ne kadar ehemmiyetsiz kaldığımı göstermeye çalışıyor, diye düşündü. Sonra haykırdı. "Beni duy Eos! Meydan okumanı kabul ediyorum."
Dostları ilə paylaş: |