Sonunda Fenn, "Herkes geçti!" diye haykırdı. Melodik sesi çarpışma seslerinin arasında rahatça fark ediliyordu. Taita geri dönüp bakmadan önce, son bir hamleyle karşısındaki adamın gırtlağını kesti. Köprü boştu.
"Baltalı adamlara işe başlamalarını söyle. Köprüyü uçursunlar!" diye bağırıp emrinin tekrarlandığını duyarken karşısındaki düşmana döndü. Başların üzerinden Soklosh'un beyaz tavuskuşu tüyünden sorgucunu görüyor ve adamlarına verdiği sert emirleri duyabiliyordu. Ama Jarrililer arkadaşlarının katledildiğini görmüşlerdi, ayaklarının altındaki zemin kandan vıcık vıcık olmuştu. Yola cesetler yığılmıştı ve hevesleri azalıyordu. Taita dönüp bir daha arkasına bakma fırsatı buldu. Baltaların sesini duya-
552
11. Yazıt
jiliyordu. Ancak, at üstündeki iki kız henüz köprüyü geçmemişlerdi. Bir Je boşluğu doldurmak üzere bekleyen küçük grup vardı.
Taita onlara, "Geri çekilin!" diye bağırdı. "Hepiniz geri gidin!" Adam-ır onları yalnız bırakmak istemedikleri için duraksadılar. "Size söylüyo-jm. Gidin! Burada artık bir şey yapamazsınız."
Meren de, "Geri!" diye kükredi. "Bize yer açın. Oraya geldiğimizde acele etmemiz gerekecek."
Kızlar atlan çevirdiler ve köprünün tahtalarını tıkırdatarak karşıya geçmeye başladılar. Diğer adamlar da peşlerinden koşarak geçmişlerdi. Yüzleri Jarrililere dönük olan Nakonto, Meren ve Taita ağır ağır köprüye doğru çekilerek tam ortasında mevzi aldılar, iki yanlarında derin uçurum vardı. Ana direkler kesilirken balta sesleri yamaçlarda yankılanmaktaydı.
Düşmanlardan üçü köprüye saldırdı. Ayaklarının altındaki tahtalar titreşti. Kalkanlarını kaldırarak ortada duran üçlüye çarptılar. İki taraf da çarpışırken bir yandan da dengesini kaybetmemeye çalışıyordu. İlk Jarri atağı geçiştirilince yerdeki kanlar yüzünden ayakları kayan, arkadaşlarının cesetlerine tırmanmaya çalışan ikinci grup onlann yerini aldı. Diğerleri de arkalanndan daracık köprüye üşüşüyordu. Kılıçlar çarpıştı. Adamlar yere düşüp köprüden uçuruma kaydı. Bu arada balta darbeleri tahtaları sarsıyor, haykırışlar balta sesleriyle birlikte yankılanıyordu.
Köprü aniden, pirelerini dökmeye çalışan bir köpek gibi sallandı. Bir tarafı kopmuş ve çarpılmıştı. Yirmi tane Janili çığlıklar atarak boşluğa uçtu. Taita ile Meren dengelerini sağlamak için diz çökmüşlerdi. Sadece Nakonto ayakta duruyordu.
Fenn, "Buraya gel Taita!" diye haykırdı, yanındakiler de, "Gelin! Köprü gidiyor. Çabuk olun!" diye bağınyordu.
Taita, Meren'e, "Geriye!" diye kükredi ve Meren akrobat gibi koşmaya başladı. Nakonto'ya da, "Koş!" diye emretti, ama Shilluk'un gözünü kan
553
Wilbur Smith
bürümüştü. Gözleri düşmana dikilip kalmıştı ve Taita'yı duymamış gibiydi. Taita kılıcının tersiyle vurdu. "Geriye! Dövüş bitti!" Sonra kolundan yakalayıp sürüklemeye başladı.
Nakonto uykudan uyanırmış gibi başını sallayıp Meren'in peşinden koşmaya başladı. Taita da birkaç metre arkalarından koşuyordu. Meren köprünün başına ulaştı ve taşların üstüne atladı, ama tam o anda ana halatta kırbaç şaklaması gibi bir çatırtı oldu. Köprü şöyle bir havalanıp sonra eskisinden daha dik bir açıyla aşağı sarkmıştı. Öbür uçta hâlâ tutunmaya çalışan Jarrililer tek tek aşağı döküldüler. Köprünün bir sonraki sarsıntısından hemen önce Nakonto da taşa atlamıştı.
Taita hâlâ şiddetle sarsılan köprünün üstündeydi. Kenara doğru kaydı ve kendini korumak için kılıcı bir tarafa fırlatıp yüzüstü yere yapıştı. Köprü tahtalarının arasındaki boşluklara parmaklarını geçirerek sıkıca tutundu. Köprü bir daha sallandı ve yamacın yüzeyinden dimdik aşağı sarkmaya başladı. Taita'nm ayaklan boşlukta sallanıyordu. Ayağını köprüye dayamaya çalıştı, ama sandaletleri tahtalann arasındaki boşluklara sığmıyordu. Kol gücüyle kendini yukan çekti.
O sırada başının yakınına bir ok saplandı. Karşı yakadaki Jarrililer ok atmaya başlamıştı ve Taita'nın kendini savunacak hali yoktu. Ellerini kullanarak yukan tırmanıyordu. Bir eliyle bir üst boşluğa tutunuyor, sonra diğer elini onun yanına getiriyordu. Köprü büküldüğü için her seferinde tutunacağı boşluk daralmaktaydı. Sonunda parmaklarını geçireceği bir yer kalmadı ve çaresiz bir şekilde havada asılı kaldı. O sırada gelen ok tuniğinin ucunu tahtaya mıhladı.
"Taita!" Bu Fenn'in sesiydi ve Taita yukarıya bakabilmek için boynunu uzattı. Kızın yüzü on adım ötedeydi. Kannüstü yere uzanmış aşağı bakıyordu. "Ah tatlı İsis, düştün sandım." Sesi titriyordu. "Biraz daha dayan." Geri çekildi. O sırada Taita'nın sol kulağına bir ok daha saplanmıştı.
554
11. Yazıt
"İşte, şuna tutun." Taita'nın yanına ucu ilmekli bir halat sarkmıştı. Bir eliyle ilmeği yakalayıp başından geçirdi ve koltukaltına kaydırdı.
"Hazır mısın?" Fenn'in gözleri korkudan kocaman olmuştu. "Halatın diğer ucu Kasırga'nın eyerine bağlı. Seni yukan çekeceğiz." Başı yine gözden kayboldu. Halat yukarıdan çekilip gerginleşmişti. Taita yukarı doğru çıkarken ellerini, ayaklarım kullanarak asılı duran köprüden korunmaya çalışıyordu. Üzerine ok yağmaya devam ediyordu, ama Jarrililerin ağaca çıkmış leopara havlayan köpek sürüsü gibi ulumalarını duysa da, oklardan hiçbiri ona dokunmadı.
Nihayet zeminle aynı hizaya geldi ve Meren ile Nakonto'nun güçlü elleri tarafından kenara çekildi. Ayağa kalktı ve Fenn, Kasırga'nın dizginlerini bırakıp ona koştu. Gözyaşları içinde Taita'ya sarıldı.
Göçmenlerin kıyıya inişi bütün gece devam etti ve şafağın ilk ışıklarıyla son kişi de Kitangule Nehri'nin kıyısına adımını attı. Tinat, onları tersane kapısında bekliyordu ve hemen Taita'nın yanına koştu. "Seni iyi gördüğüme sevindim Büyücü, ama dövüşü kaçırdığım için üzgünüm. Bayağı şiddetli geçmiş diye duydum. Jarrililerden ne haber?"
Wilbur Smith
Taita, "Yola gözcüler bıraktım, yaklaştığını görünce bizi uyaracaklar," dedi. "Bu insanları hemen gemilere bindirmeliyiz." Önce atları yüklediler, sonra da kalan göçmenleri.
Sonuncusu gemiye binmeden, gözcüler dörtnala tersaneye daldılar. "Jarrililerin öncü birlikleri bir saate kadar burada olur."
Meren'le adamları iskeledeki son göçmenleri hızla gemilere bindirdiler. Bütün araçlar dolunca, kayıkçılar kürekle asıldı ve gemilerin pruvaları akıntıya doğru çevrildi. Fenn ile Sidudu, Hilto'nun tahtırevanını taşıyarak filonun son gemisine binmişlerdi. Kızaklarda yirmi tane gemi kaldığı için Taita birkaç adamla birlikte onları tahrip etmek üzere kıyıda kaldı. Adamlar yanan meşaleleri gemilere fırlattılar ve tahtalar tutuşunca hemen nehre ittiler. Tersanenin duvannda bekleyen gözcülerden de, düşman göründü, işareti gelmişti.
Gemilere yetişmek için son bir telaş yaşandı. Taita ile Meren iki kızın endişeyle beklediği güverteye atladılar. Meren dümene geçti ve kürek-çiler iskeleden ayrıldı. Öncü Jarri birlikleri dörtnala tersaneye daldıklarında, hâlâ ok menzilindeydiler. Adamlar atlarından inip kıyıda dizilerek ok yağdırmaya başladı, ama kimse yaralanmadı.
Meren gemiyi akıntıya kaptıracak şekilde dümeni çevirdi, böylece ilk dönemece hızla ulaşacaklardı. O uzun dümen yekesine abanırken dönüp arkalarındaki Jarri dağına baktılar. Belki Eos'un krallığından kurtuldukları için sevinmeleri gerekirdi, ama hepsi sessiz ve ciddiydi.
Taita ile Fenn diğerlerinden uzakta ayakta duruyorlardı. Fenn sonunda sessizliği bozdu. Sadece Taita'nın duyabileceği kadar alçak sesle konuşuyordu. "Avımız başarısız oldu," dedi. "Kaçtık ama cadı kurtuldu ve Nil artık akmayacak."
"Henüz oyun bitmedi. Taşlar hâlâ masada," dedi Taita.
556
I
11. Yazıt
"Ne demek istediğini anlamadım lordum. Biz savaşı bırakıp Jar-[ ri'den kaçıyoruz ve cadıyı hayatta bıraktık. Mısır'a ve Firavun'a bu zaval-I h kaçaklarla, kendi sefil varlıklarımızdan başka götürecek bir şeyin yok. p Mısır hâlâ kötü yazgısına mahkûm."
"Hayır, sadece bu dediklerini götürmüyorum. Eos'un bütün bilgeliği ve astral gücü de yanımda."
"Mısır kuraklıktan, kıtlıktan ölürse bunun Firavun'a ne yaran olacak?"
"Belki cadının anılarını kullanarak onun büyülerini bozabilirim."
Fenn ümitle onun yüzüne bakarak, "Yoksa büyülerinin anahtarını buldun mu?" diye sordu.
"Bunu bilmiyorum. Ondan bir dağ ve bir okyanus dolusu bilgi ve tecrübe aldım. Zihnim, bilincim onlarla dolup taştı. Çok fazla kemiği olan bir köpek gibi, onların çoğunu gömmek zorundaydım. Belki bir kısmını bir daha bulamayacağım kadar derine gömmüşümdür. En iyi ihtimalle bile, hepsini ayıklamak sindirmek zaman alacak. Senin yardımına ihtiyacım var. Zihinlerimiz birbirine öyle uyumlu ki, ancak sen yardım edebilirsin bana bu görevde."
Fenn, "Bu benim için onurdur Büyücü," demekle yetindi.
Jarrili atlılar birkaç fersah boyunca kıyıdan onları izledi, ama bataklıklar ve sık ormanla karşılaşınca takibi bırakmak zorunda kaldı. Ay Dağ-lan'ndan inen yağmurlarla şiddetlenen akıntı sayesinde, filo, düşmanı geride bırakmıştı.
Gece olmadan önce, baştaki gemiler, aylar önce nehir yukarı gelirken geçtikleri ivintilere ulaşmıştı. Şimdi beyaz sular onları küçük çağlayanlara fırlatıyor, iki kıyı köpüklerin arasında gözden kayboluyordu. Küçük Jarri birliğinin bulunduğu kıyıya savrulunca, garnizonun bomboş olduğunu gördüler ve askerlerin gelenin düşman filosu olduğunu anlar anlamaz ortadan
557
Wilbur Smith
11. Yazıt
aşağı uzatıyor ve şefkatle ama acemi bir şekilde onu tutuyordu. Uykuya dalmadan önceki son uyuşuk sözleri genellikle Taita'nın [endisine değil, elinde tuttuğu parçasına söylenmiş oluyordu. "Merhaba enim tatlı adamcığım, seninle oynamayı seviyorum ama artık yatıp uyu-an lazım, yoksa bütün gece bizi uyutmazsın."
Taita, onu deli gibi istiyordu. Yeni bulduğu erkekliği ile hasretini çek-ıekteydi, fakat birçok bakımdan o da Fenn kadar masum ve bilgisizdi. Tek
nCP] Hor,»-;—: 71-1
kaybolduğunu anladılar. Barakalar bomboştu ama depolar silah ve malzem J
doluydu. Bulabild.kleri her şeyi iki mavnaya yükleyip doğuya doğru yo ı''™03" dİnİ
devam ettiler. Gemilere bindikten sadece on gün sonra, Kitangule Nehri'ni
ağzından muhteşem Nalubaale Gölü'nün maviliklerine açılmış ve kuzey,
dönerek kıyı kıyı Tamafupa tepelerine doğru ilerlemeye başlamışlardı.
Bu sefer yolculukları sakin geçiyordu. Taita, kendisi ve Fenn için gü vertenin bir köşesinde, kürekçilerin hemen ötesinde sakin bir yer ayarl
mıştı. Bir de yelken gererek mahremiyetlerini sağladı. Günlerinin çoğunT _... ullgISIzaı lej
orada el ele durarak geçirdiler. Göz göze otururken Taita sürekli Fenn T deney'm' Bulüt ^Meri'ndeyken yaşadıklarıydı ve onlarda da be Tenmass dilinde bir şeyler fısıldıyordu. Zihninde toplanan yeni bilgile i™ ^ a§k mcı °İ3rak değjl siia« olandc kullanmak zorunda kalmm,
ancak bu dilde aktarabilirdi.
Taita konuşurken Fenn'in zihninin ve astral ruhunun ne kadar deri lere uzandığını net bir şekilde anlıyordu. Kız, ona neredeyse aldığı kad rını geri veriyor ve bu deneyim ikisini de güçlendirip zenginleştiriyordı Ayrıca, bu yoğun ve sürekli zihinsel aktivite onları yormuyor, aksine can tutuyordu.
Her akşam filo güneş batmadan önce demir atıyor ve büyük çoğur luk sadece demir nöbetçisini gemide bırakıp kıyıya iniyordu. Genellikl Taita ile Fenn de gün ışığının bu son saatlerini kıyıda ve ormanın kenarır da gezinerek kökler, bitkiler ve yabani meyveler toplayarak değerlendii mekteydi. Akşam yemekleri ve gereken ilaçlar için yeterince malzerrJ
»-da yaşadıklarının, şimdi hissettiği ac, tatlı duyguyla uzaktan ^ >s, yoktu ve bu duygu her geçen gün biraz daha keskinleşmekteydi
Fenn, ona sokulup yat,nca, o da aşkını göstermek için yamp tutusu-
:2am; he:ne kadar kadını,ğ,n ^ ***»*»-cm- oısa da :;
udulen Fenn ,n son eşiği aşmaya henüz hazır olmadığın, söylüyordu.
Kend, kendini, önümüzde bir ya da belki birçok ömür var, diyerek aştırıyor ve kararlı bir şekilde uykuya dalıyordu.
Kürekteki adamlar, kayıp ülkelerinin aşkıyla küreklere asıldıkları
toplayınca da, kampın geri kalanından uzak bir yere kurdukları barınağl
dönüyorlardı. Bazı akşamlar, hazırladıkları yemeği paylaşmak üzere ren ile Sidudu'yu da davet ediyorlar, ama çoğu zaman baş başa kalıp g« cenin ilerleyen vakitlerine kadar çalışmaya devam ediyorlardı.
Sonunda yataklarına uzanıp kareli postu üzerlerine çekince, Tait Fenn'i kollarının arasına alıyordu. Kız da ona iyice sokulup hiç farkın
ajuıuı gcnuc K.aııyor-U ve sonunda Tamafupa karşıdan görünmeye başlamıştı. Herkes küpeşte-re toplanmış korku içinde bakıyordu. Burası kötülüklerle dolu bir yerdi t en cesur olanlar dahi ürküyordu. Burnu dönüp de Nil'in ağzını tıkayan ızıl Taşlar'ı görünce Fenn, Taita'ya sokuldu ve onu rahatlatmak için eli-*uttu. "Hâlâ burada. Efendisiyle birlikte devrilmiştir diye umuyordum."
559
Mf y0İCU,Uk hlZh ***<"*»? A?™ oldukları gö, kıyUan gende kalıyor
558
U Ve Sonunda Tamaft.r,-, 1 JJ. .... «vauju.
Wilbur Smith
Taita cevap vermedi. Onun yerine dümendeki Meren'e seslendi, "Körfezin başına doğru gidelim.
Beyaz kumsalda kamp kurdular. O gece herhangi bir kutlama olmadı. Herkes gergin ve kuşkuluydu. Yola devam etmek için ne Nil vardı, ne de herkesi Mısır'a götürecek kadar at.
Sabah olunca Taita gemilerin kumsala çekilmesini ve sökülmesini emretti. Kimse böyle bir şey beklemiyordu ve Meren bile ona kuşkuyla bakıyordu, fakat yine de emirlerini sorgulamaya kalkışan olmadı. Eşyalar ve teçhizat indirilince, tespit pimleri yivlerinden çıkartıldı ve gövdeler parçalarına ayrıldı.
"Herkesi, her şeyi, tekneleri, yükleri, insanları bacağı olmayan şaman Kalulu'nun yaşadığı burundaki yamaca taşıyın."
Meren şaşkın bir şekilde, "Ama orası nehirden yüksekte," diye hatırlattı.
Taita esrarengiz bir ifadeyle ona bakınca, ayağını yere sürtüp ne yapacağını bilemez bir halde durdu. Taita sonunda, "Büyük gölden de yüksekte," dedi.
"Bu önemli mi Büyücü?"
"Olabilir."
"Hemen işe koyulayım."
Her şeyi yukarı taşımak tam altı gün sürdü. Nihayet gemilerin son parçalan da Kalulu'nun köyünün kararmış harabeleriyle çevrili meydana yığıldığında Taita dinlenmelerine izin verdi. Fenn'le ikisi kendi barınaklarını ileride yamaçta, Nil'in kurumuş yatağına ve ağzını tıkayan devasa kayaya bakan bir yerde yapmışlardı. Şafakta, sazlardan örülü tentenin altında oturup gökyüzündeki bulutları yansıtan muazzam mavi gölü seyrettiler. Baraj ve üstündeki yamaçta kurulmuş olan küçük Eos tapınağı olduğu gibi karşılarındaydı.
560
I
11. Yazıt
Üçüncü günün sabahı Taita, "Fenn artık hazırız," dedi. "Güçlerimizi topladık. Sadece dolunayı beklememiz gerekiyor."
"Bugünden itibaren dolunaya dört gün var."
"O zamandan önce cadıya karşı yapabileceğimiz son bir girişim daha var."
"Kararın her ne ise ben hazırım Büyücü."
"Eos etrafına astral bir barikat kurmuştu."
"Onun inindeyken seninle bu yüzden konuşamamıştık."
"Savunmasını son kez sınamak istiyorum. Tabii ki tehlikeli olacak, ama ikimiz güçlerimizi birleştirip kalkanını delebilir ve gizli yerine göz atabiliriz." Yeniden göl kıyısına indiler. Giysilerini yıkayıp berrak suda banyo yaptılar. Bu törensel bir temizlikti, kötülük pislikte yuvalanırdı. Çıplak bedenleri güneşin altında kururken Taita, Fenn'in saçını taradı ve ıslak buklelerini ördü. Fenn de aynısını onun yeni sakalına yaptı. Dişlerini yeşil sürgünlerle ovup kampa götürmek üzere kokulu yapraklar topladılar. Barınaklarına ulaşınca, Fenn ateşin içindeki közleri üst üste yığdı ve Taita topladıkları yapraklan serpiştirdi. Sonra el ele bağdaş kurup oturdular ve ferahlatıcı, uyarıcı dumanı kokladılar.
İlk kez birlikte astral bir yolculuk yapmayı deneyeceklerdi, ama her şey yolunda gitti. Ruhları birleşerek gölün üstünde yükseldi ve ormanların üstünden batıya doğru kaydı. Jarri ülkesini yoğun bir bulutla kaplı buldular; sadece Ay Dağları'nın zirveleri görünüyordu ve karlı zirveler yalın bir ışıkla parlamaktaydı. Bulut Bahçeleri'nin gizli vadisi onların buzlu kucağında yuvalanıyordu. Taita ve Fenn, cadının kalesine doğru süzüldüler ama alçaldıkça, sanki fosseptik çukurunda yüzüyorlarmış gibi hava bulanık ve ezici bir hal alıyordu. Yoğunluğu ve ağırlığı girişlerini engelliyordu. İkisi tek ruh halinde birleşmiş olarak bu yorucu ortamı aşmaya çalış-
561
F: 36
Wilbur Smith
Ular. Yoğun bir tinsel çabadan sonra, cadının inindeki yeşil salona doğru inmeyi başardılar.
Eos'un devasa kozası Taita'nın son gördüğü yerde duruyordu, ama koruyucu kabuğun oluşumu tamamlanmıştı, yeşildi ve elmas gibi parlamaktaydı. Taita amacına erişmişti. Fenn'i, Eos'u sadece gölgeli tezahürler olarak değil gerçek haliyle de görsün diye getirmişti. Artık zamanı gelince bütün güçlerini birleştirip onun üzerinde yoğunlaştırabileceklerdi.
Bulut Bahçeleri 'nden geri çekilip dağlan, ormanları ve gölü aşarak bedenlerine döndüler. Taita, Fenn'in ellerini bırakmamıştı. Kız yeniden canlanınca İç Göz'üyle ona baktı. Aurası ocakta kızdırılmış metal gibi korku ve öfkeyle yanmaktaydı.
"O şey!" diyerek Taita'ya yapıştı. "Ah Taita düşünebileceğimden de korkunçtu. Sanki o kabuğun içinde evrenin tüm kötülükleri, tüm melanetleri toplanmıştı." Yüzü bembeyaz kesilmiş, teni soğumuştu.
Taita, "Düşmanını gördün. Artık kendini güçlendirmelisin aşkım," dedi. "Bütün cesaretini ve gücünü toplaman gerekiyor." Kıza sımsıkı sarıldı. "Yanımda olmana ihtiyacım var. Sen olmadan onu yenemem."
Fenn'in suratı kararlılıkla sertleşti. "Seni hayal kırıklığına uğratmayacağım Taita."
"Bunu bir an bile düşünmedim zaten." Sonraki birkaç gün boyunca, Taita bütün gizli sanatlarını Fenn'in Eos'un görüntüsüyle sarsılan ruhani güçlerini desteklemekle harcadı.
"Yarın gece dolunay olacak, yani ay döngüsünün en uğurlu hali. Biz hazırız, vakit de geldi." Fakat Taita o sabah şafak vakti Fenn'in hıçkırıklarıyla uyandı. Kızın yüzünü okşarken, kulağına, "Uyan sevgilim. Sadece rüyaydı," dedi. "Ben burada, yanındayım."
"Sarıl bana Taita. Kötü bir rüya gördüm. Eos büyüsüyle beni bulmuştu. Hançerini karnıma sapladı. Hançer aynı zamanda kızdırılmıştı." İnle-
562
11. Yazıt
di. "Acısını hâlâ hissedebiliyorum. Rüya değildi. Gerçekti. Yaralandım ve çok acı çekiyorum."
Taita'nın yüreği ağzına gelmişti. "Kamına bir bakayım." Kızı yavaş-[ ça yatırıp örtüyü dizine kadar çekti ve elini düz, beyaz kamına koydu.
Kız, "Ağrı bir şey değil Taita," diye fısıldadı. "Kadının açtığı yara kanıyor."
"Kanıyor mu? Yara nerede?"
"Burada!" Fenn bacaklarını açıp elini aşağı kaydırdı. "Kan bacaklarımın arasındaki yarıktan akıyor."
"Daha önce olmadı bu... yani bu yaşına kadar?"
"Hiç olmadı," dedi Fenn. "İlk kez başıma geliyor."
"Ah canım benim." Kızı kollarına aldı. "Bu zannettiğin şey değil. Eos'tan gelmiyor. Bu, Doğru'luk tanrılarından gelen bir armağan ve kutsama. İmbali niye anlatmamış bilmiyorum ama artık tam bir kadın oldun."
"Anlamıyorum Taita." Hâlâ korku içindeydi.
"Bu senin ay dönemin, kadınlığının gururlu sembolü."
Taita yaşadıkları güçlüklerin, çektiği sıkıntıların onun doğal gelişimini geciktirdiğini tahmin ediyordu.
"Ama sancı niye var?"
"Sancı kadının bir parçası. Kendisi acı içinde doğar ve günü gelince o da acı içinde doğurur. Bu hep böyle olmuştur."
"Peki niye şimdi oldu bu? Tam senin bana ihtiyacın varken?"
"Fenn, kadınlığı sevinçle karşılamaksın. Tanrılar seni donattı. Bir bakirenin ilk ay dönemi doğanın en güçlü tılsımıdır. Ne cadı ne de Yalan'ın yandaşları bugün sana karşı duramaz." Yataktan kalktılar ve Taita, ona keten bir bezi nasıl katlayıp arasına kurutulmuş bitkiler koyarak akıntının olduğu yere yerleştireceğini gösterdi. Tekrar yıkandılar ve göl suyundan biraz içtiler ama bir şey yemediler.
563
Wilbur Smith
"Erkek aslanla dişisi aç karnına daha iyi avlanır," dedi Taita. Barınaklarından çıkıp ana kampa doğru yürüdüler. Gergin bir sessizlik içindeki insanlar, onların geçişini seyretti. Tavırlarında ve görünüşlerinde, kaderlerini değiştirecek bir iş yapmak üzere olduklarını belli eden bir hal vardı.
Sadece Meren yanlarına geldi. "Yardımım gerekiyor mu Büyücü?"
"İyi kalpli Meren, her zaman sadıksın ama bu kez senin gelemeyeceğin bir yere gidiyoruz."
Meren, Taita'mn önünde diz çöktü. "O zaman yalvarırım beni dualarınla kutsa."
Taita elini onun başına koydu. "Tanrılar her zaman seninle olsun." Sonra Fenn ile ikisi kamptan ayrılıp yamaçtan göle doğru inmeye başladılar. Hava boğucu ve durgundu, yeryüzü sessizliğe bürünmüştü. Hiçbir hayvanın sesi çıkmıyor, kuşlar uçmuyordu. Gökyüzü parlak, can acıtıcı bir mavilikteydi, sadece gölün üzerinde minik bir bulut asılı kalmıştı. Taita bakarken bulut şekil değiştirip kedi pençesine dönüştü.
"Cadı kozasının içindeyken bile onun için yarattığımız tehlikenin farkında ve üstümüze geliyor," dedi Fenn'e yavaşça. Fenn, ona iyice sokuldu ve sonunda yamacın başına ulaştılar. Durup bebek Nil'i doğduğu yerde boğan Kızıl Taşlar'a baktılar.
Fenn yüksek sesle, "Acaba bu büyüklükte bir şeyi yerinden oynatacak insan veya doğa gücü var mıdır?" diye sordu.
"Buraya Yalan'ın gücüyle yapıldı. Belki Doğru'nun gücüyle yıkılır." İkisi birden dönüp Eos tapınağına baktılar.
Taita, "Hazır mısın?" diye sorunca Fenn başını salladı. "O zaman gidip tapmağında yüzleşelim Eos'la."
"Oraya girersek ne olur Büyücü?"
564
11. Yazıt
"Bunu ben de bilmiyorum. En kötüsünü bekleyip ona göre hazırlanmalıyız." Taita durup göle bir daha baktı. Yüzeyi düzgün ve cam gibiydi. Kedi pençesi şeklindeki bulut hâlâ yükseklerde duruyordu. El ele tutuşarak, damı kubbe şeklindeki tapınağa giden taş döşeli yolda ilerlediler. O anda hafif bir rüzgâr çıktı. Yanaklarında rüzgârın ölü eli gibi soğuk parmaklarını hissettiler. Rüzgâr, gölün cilalı yüzeyini de kırıştırdıktan sonra başladığı gibi kesildi. Yukarı doğru yürümeye devam ettiler. Yan yola gelmeden rüzgâr bir daha esti. Hafifçe ıslık çalarak küçük bulutu ufukta dağıttı ve gölün yüzeyinde karanlık lekeler oluşturdu.
Rüzgârın sesi giderek keskinleşti. Sonra bütün gücüyle onlara saldırdı. Uluyarak giysilerini parçaladı ve Taita'nın sakalını dövdü. Birbirlerine sarılarak rüzgâra karşı dayanmaya çalıştılar. Gölün yüzeyinde dalgalar oynaşıyordu. Kıyı boyunca dizili ağaçlar yerlere yatıyor, dallan çatırdıyor-du. Bin bir güçlükle tapınağın çift kanatlı kapısına kadar tırmandılar. Kanatlardan biri menteşelerinden sarkmış, diğeri ise küt küt çarpıyordu. Rüzgâr aniden uluyarak ikisini de kaptığı gibi öyle bir kapattı ki, duvarlardaki badanalar çatlayıp döküldü.
Taita elini boynuna götürüp altın zincirin ucundaki Lostris Tılsımı'nı kavradı. Fenn de Taita Tılsımı'na sarılmıştı. Sonra Taita boştaki eliyle kesesine uzanıp Eos'un kalın saç buklesini çıkardı. Elinde sıkıca tuttu ve yer öyle bir sarsılmaya başladı ki, kapalı kanatlardan biri yerinden fırlayıp önlerine düştü. Kapının üstünden atlayıp tapınağın yuvarlak, sütunlu girişine ulaştılar. İçerideki hava ağır ve kötülük doluydu. İçinde yürümeye çalışmak derin bir bataklığa gömülmek gibiydi. Taita, Fenn'i kolundan tuttu ve geçitten geçirip tapınağın diğer tarafına götürdü. Nihayet çiçek biçimindeki kapıya gelmişlerdi. Kapının pervazlanna cilalı fildişi, malakit ve kaplan gözü rengi taşlar döşenmişti. Timsah derisinden yapılmış kapı kapalıy-
565
Wilbur Smith
di. Taita tam ortasına Eos'un saçıyla vurdu. Kapı ağır ağır, gıcırtıyla açıldı. İçerisinin görkeminde bir eksilme yoktu, büyük beş uçlu yıldızda bulunan amblemler mermer ve yarı değerli taşlarla alev alev yanmaktaydı. Fakat gözleri ister istemez ortadaki fildişi kakmaya takılmıştı. Çatıdaki delikten vuran güneş ışığı ağır ağır ama kararlı bir şekilde yıldızın kalbine doğru ilerliyordu. Yakında öğle olacaktı.
Dışarıda rüzgâr uluyarak duvarları dövüyor, çatıdaki kiremitleri, sazları sarsıyordu. Taita ile Fenn oldukları yere mıhlanmış güneş ışığını izlemekteydiler. Huzme fildişi yuvarlağa girince Yalan'ın gücü zirveye ulaşmış olacaktı.
Çatıdaki delikten buz gibi bir esinti girdi. Bir kobra gibi tıslayarak etraflarındaki havayı yarasa ve akbaba kanatlan gibi çırpıştırdı. Güneş huzmesi fildişi halkaya değmişti. İçeriye kör edici beyaz bir ışık doldu ama ikisi de ne irkildi ne de gözünü kapadı. Fildişi diskin ortasında beliren Eos'un ruhani işaretine odaklanmışlardı. Cadının iğrenç kokusu odaya dolarken Taita bir adım geri çekildi ve saç buklesini havaya kaldırdı.
Dostları ilə paylaş: |