Wilbur Smith Onbirinci Yazıt



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə45/47
tarix11.08.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#69455
növüYazı
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   47

"Tıpkı ölümle yaşam kadar farklıydı. Onunla soğuk ve zalim bir birleşmeydi. Oysa seninle sıcak, sevgi ve tutku dolu oluyor. İkimiz birleşince, ruhlarımız da gizemli bir bütünlüğe ulaşıyor ve ayn ayrıyken olduğundan daha güçlü bir hal alıyor."

"Ah Taita, sana inanmayı o kadar çok istiyorum ki. Niye Eos'a gidip onunla birlikte olduğunu biliyorum ve anlıyorum ama yine de kıskançlık-

594
II Yazıt

tan içim içimi yiyor. İmbali erkeklerin birçok kadından zevk alabileceğini söylerdi. O sana zevk vermedi mi?"

"Onun şeytani temasından nasıl tiksindiğimi anlatacak kelime yok. Ağzından çıkan her kelimeden, ellerinin ve bedeninin her temasından hem korkuyor hem de iğreniyordum. Beni öyle kirletiyordu ki bir daha hiç temiz olamayacakmışım gibi geliyordu."

"Sen böyle konuşunca artık kıskanmıyorum. Sadece çektiğin acılar için sana karşı büyük bir şefkat duyuyorum. Acaba hiç huzur bulabilecek misin?"

"Font'un mavi sularında yıkanınca, hem yaşlılık yüklerinden hem de günah ve suçluluk duygularından arındım."

"Bana yine Font'u anlatsana. O Mavi'yle kuşatıldığında neler hissettin?" Taita, yaşadığı mucizeyi bir daha anlattı. Sözleri bittiğinde Fenn bir süre konuşmadı ve sonra, "Volkanlar patlayınca Font da Eos gibi yok oldu," dedi.

"O yeryüzünün can damarı. Doğanın tüm yaşamını kontrol eden ve dirilten ilahi gücü. O asla yok edilemez, yoksa bütün canlılar da ölür."

"Peki hâlâ varsa ne oldu şimdi ona? Nereye gitti?"

"Gelgit ve ay tarafından emilen denizler gibi yeryüzünün özüne çekildi."

"Bir daha insanlar ulaşamayacak mı ona?"

"Bence hayır. Zamanla tekrar yüzeye çıkacağına inanıyorum. Belki de yeryüzünün uzak bir köşesinde çıkmıştır bile."

"Nerede Taita? Nereden çıkacak?"

"Sadece Eos'un bildiği kadarını biliyorum. Yine büyük bir volkanla muazzam bir su birikintisine yakın bir yerde olacak. Ateş, toprak, hava ve su, dört element."

595
Wilbur Smith

"Font'u bulan biri çıkacak mı?"

"Kuzeyde uzaklarda bulunan Etna volkanı püskürdüğünde yeryüzünün derinliklerine çekilmişti. O zamanlar Eos'un ini de oradaydı. O da alevlerden güç almıştı. Yüz yıl boyunca Mavi Nehir'in yeniden yüzeye çıktığı yeri aradı. Bu kez Ay Dağlan'nda buldu. Şimdi de yine yeraltına indi."

"Sen ne kadar genç kalacaksın Taita?"

"Kesin olarak söyleyemem. Eos bin yıldan uzun bir süre genç kaldı. Bunu böbürlenmelerinden ve anılarından biliyorum."

"Şimdi sen de Font'ta yıkandığına göre, sana da öyle olacak demek ki," dedi Fenn. "Bin yıl yaşayacaksın."

O gece kâbuslar içinde ağlayıp sayıklayarak Taita'yı uyandırdı. Sonra uykusunda onun adını söyledi: "Taita beni bekle! Geri gel! Beni bırakma." Taita onun yanaklarını okşayıp, gözkapaklarını öperek yumuşak bir şekilde uyandırdı. Yaşadıklarının rüya olduğunu anlayan Fenn boynuna sarıldı. "Sen misin Taita? Gerçekten sen misin? Beni bırakıp gitmedin mi?"

"Seni asla bırakmayacağım," dedi Taita.

"Bırakacaksın." Sesi hâlâ hıçkırıklarla kesiliyordu.

Taita, "Asla," diye tekrarladı. "Seni tekrar bulmam çok uzun sürdü.

f

Bana o aptal rüyanı anlat Fenn. Peşinden canavar maymunlar mı kovalı- '? yordu yoksa Chimalar mı?"



Fenn hemen cevap vermedi, hâlâ kendine gelememişti. Sonunda fısıldayarak, "Aptalca bir rüya değildi," dedi.

"Anlat bana."

"Rüyamda yaşlanmıştım. Saçlarım seyrelmiş, ağarmıştı... gözlerime dökülüyordu. Derim kırışmış, ellerim kemikli pençelere dönmüştü. Belim bükülmüştü, ayaklarım şişmiş ağrıyordu. Arkandan atıldım ama sen o kadar hızlı yürüyordun ki, yetişemedim. Ben yere düştüm ve sen de bileme-

596
11. Yazıt

diğim bir yerlere gittin." Yine rüyasını yaşamaya başlamıştı. "Sana seslendim ama beni duymadın." Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

"Bu sadece bir rüya." Taita, ona sıkıca sarıldı ama Fenn şiddetle başını salladı.

"Bu gelecekle ilgili bir görüntü. Arkana bile bakmadan dönüp gittin. Uzun boylu ve dimdiktin, bacakların güçlüydü. Saçın da gür ve parlaktı." Uzanıp Taita'nın saçını kavradı ve büktü. "Tıpkı şimdiki gibi."

"Tatlım benim, kendini böyle üzmemelisin. Sen çok genç ve güzelsin."

"Şimdi belki öyle. Ama sen hep böyle kalacaksın oysa ben yaşlanıp öleceğim. Seni yine yitireceğim. Soğuk bir yıldıza dönüşmek istemiyorum. Seninle kalmak istiyorum."

Taita, elinde çağların bilgeliği olduğu halde onu rahatlatacak sözleri bulamadı. Sonunda onunla tekrar sevişti. Fenn kendini öyle bir coşkuyla ona veriyordu ki, sanki ruhları gibi fiziksel bedenlerini de bir bütün haline getirmeye, ölümde bile ayrılmamayı sağlamaya çalışıyordu. Nihayet, şafak sökmeden az önce, sevişmekten ve üzüntüden perişan bir halde uykuya dalabildi.


Zaman zaman, uzun vakit önce terk edilmiş Luo köylerinden geçiyorlardı. Sırıklar üstüne kurulmuş kulübeler, nehrin yükselmesiyle sular altında kalmıştı. Fenn, "Sular yükselince kuru yerler aramaya gitmiş olmalılar," dedi. "Ancak sular çekilince geri dönerler."

Taita, "İyi olmuş," dedi. "Karşılaşsaydık savaşmak zorunda kalacaktık ve bu yolculuk zaten yeterince uzadı. İnsanlarımız yurtlarına kavuşmayı dört gözle bekliyor."

597
Wilbur Smith

Fenn, "Tıpkı benim gibi," dedi. "Gerçi bu hayatta ilk kez gidiyorum ama olsun."

O gece Fenn yine kâbuslar gördü. Taita, onu zihninin karanlık dehşetinden kurtarıp, okşayarak, öperek uyandırdı ve kollarına aldı. Ama Fenn hâlâ ateşi varmış gibi titriyor ve kalbi koşan bir atın nal sesleriyle güm güm atıyordu.

Taita yumuşak bir sesle, "Yine aynı rüyayı mı gördün?" dedi.

Fenn, "Evet ama bu daha da kötüydü," diye fısıldadı. "Bu sefer yaşlılık yüzünden gözlerim de bozulmuştu ve seni ancak sisin içinde yürüyüp giden bir gölge halinde görebiliyordum." Tekrar Fenn konuşana kadar ikisi de sessiz kaldı. "Seni kaybetmek istemiyorum ama tanrıların bağışladığı bu güzel yıllan da nafile özlemler ve acılarla israf etmek de istemiyorum. Güçlü ve mutlu olmalıyım. Birlikte geçirdiğimiz her dakikanın tadını çıkarmalıyım. Mutluluğumu seninle paylaşmalıyım. Bu korkunç ayrılık konusunu, o an gelip çatmcaya kadar hiç açmayalım bir daha." Bir süre daha sustu. Sonra zor duyulur bir sesle, "O an eninde sonunda gelecek nasıl olsa," dedi.

"Hayır sevgili Fenn," dedi Taita. "Öyle olması gerekmiyor. Bir daha hiç ayrılmayacağız, asla." Fenn, Taita'nın kollarında sakin bir şekilde yatmış onu dinliyordu, nefes alıp verişi bile zor duyulmaktaydı. "Bunu önlemek için ne yapmamız gerektiğini biliyorum."

"Bana da anlat!" Taita anlattı. Fenn, onu sessizce dinledi ama lafı biter bitmez yüzlerce soruya boğdu. Taita onlara da cevap verince, "Bu ömür boyu sürebilir," dedi. Taita'nın önüne serdiği vizyonun büyüklüğü karşısında gözü yılmıştı.

Taita, "Belki sadece birkaç kısa yıl sürer," diye cevap verdi.

"Ah Taita, kendimi zor tutuyorum. Ne zaman başlayabiliriz?"

598
11. Yazıt

"Eos'un Mısır'a yaptığı zararın etkilerini gidermek için daha yapılacak çok şey var. Onlar biter bitmez başlayabiliriz." "O vakit gelene kadar gün sayacağım."
Günler geçtikçe, uygun rüzgârlar devam etti, kürekçiler keyifle şarkılar söylediler, moralleri yüksek, kollan ve sırtları dayanıklıydı, Nakon-to'nun yeğenleri kanallardan sorunsuz bir şekilde geçiriyordu gemilerini. Taita her gün öğle vakti direğin tepesine tırmanıp karayı görebilmek için uzaklara bakıyordu. Beklediğinden epey önce, bitmek tükenmek bilmez gibi görünen papirüslerin ardında beliren ilk ağaçlan görebildi. Kadırgaların omurgalannın altında Nil'in sulan giderek derinleşti ve iki tarafı kaplayan sazlıklar azaldı. Sonunda Büyük Güney Bataklığı bitti ve karşılarına, Nil'in uzun yeşil bir yılan gibi kıvnlarak gittiği, uzak, sisli ufukta kaybolduğu muazzam ovalar çıktı.

Gemileri dik yamaçlı kıyıya bağladılar. Tinat ile adamlan günlerdir ilk kez kuru toprakta kamp kurmakla uğraşırken, atlan da indirdiler. Bir fersah ötede, sekiz zürafadan oluşan bir sürü düz tepeli akasya ağaçlannın yapraklarını yemekle meşguldü.

Taita, Tinat'a, "Shilluk ülkesinden aynldığımızdan beri taze et yemedik," dedi. "Yayın balığından başka bir şey yemek herkesin hoşuna gidecek. Bir av ekibi oluşturmayı öneriyorum. Kamp kurma işi bitince, insanları bırakalım dinlenip eğlensinler."

Taita, Meren ve iki kız, yaylarını alıp atlarına bindiler ve uzun boyunlu benekli hayvanlann peşine düştüler. Kıyıya çıkmaktan atlar da bini-

599
Wilbur Smith

çileri kadar hoşnuttu; açık alanda, boyunlarını esnetip kuyruklarını sallayarak koşuyorlardı. Zürafalar onların geldiğini uzaktan görmüş ve akasya ağaçlarının arkasından çıkıp ovada dörtnala kaçmaya başlamıştı. Ucu püsküllü uzun kuyruklarını sırtlarına doğru kıvırıp iki taraftaki bacaklarını aynı anda ileri attıkları için, sanki ağır ağır uzaklaşıyormuş gibiydiler. Ama onlara yetişebilmek için avcıların atlarını sonunu kadar zorlaması gerekiyordu. Onlara yetişince, zürafaların çıkardığı tozdan korumak için gözlerini iyice kısmak zorunda kalmışlardı. Taita, eti herkesi doyurmaya yetecek irilikte yarı yetişkin bir erkeğin sürünün gerisinde kaldığını fark etti, üstelik daha yumuşak ve leziz olacaktı.

Onu diğerlerine gösterip, "İşte bunu yakalayacağız!" diye bağırdı. Hayvana yaklaşırken, yayını gerip ilk okunu attı ve arka bacağının gerisindeki kirişten vurdu. Hayvan yalpalayıp düşecek gibi olduysa da dengesini bulup koşmaya devam etti ama yaralı bacağını sürüyerek gidiyordu ve yavaşlamıştı. Taita ötekilere işaret verdi. İki gruba ayrılıp zürafayı iki yandan sıkıştırdılar. Birkaç yüz metreden ok üstüne ok yağdırarak göğsünden vurdular. Kalbine ve ciğerlerine ulaşmaya çalışıyorlardı ama hayvanın derisi zırh gibi ve hayati organlan derinlerdeydi. Zürafa kanlar içinde, kuyruğunu oynatıp, her ok isabet ettiğinde acıyla inleyerek koşmaya devam ediyordu.

Biniciler, atlarını iyice yaklaştırıp, oklann daha etkili olacağı bir menzile girdiler. Sidudu, Meren'in az gerisindeydi ve Meren dönüp omzunun üstünden göz atana kadar onun avın peşinden ne kadar pervasızca at koşturduğunu fark etmemişti.

Kıza, "Çok yakınsın!" diye bağırdı. "Arayı aç Sidudu!" Ama uyarmakta çok geç kalmıştı: zürafa durup, atı ürkütecek bir çifte savurdu. Sidudu dengesini kaybetmiş ve kafa üstü uçmuştu. Külçe gibi yere düştü ve

600
11. Yaza

tozların arasında neredeyse zürafanın ayaklarının altına doğru yuvarlandı. Hayvan, Sidudu'nun kafatasını parçalayacak ikinci bir çifte attı ama neyse ki başının üstünden geçti. Sonunda yuvarlanması durdu ve ölü gibi yere serildi. Meren hemen atını döndürmüş ve yere atlamıştı.

O, kıza doğru koşarken, Sidudu sersemlemiş bir şekilde oturdu ve şaşkın şaşkın güldü. "Yer göründüğünden sertmiş." İhtiyatla şakaklarını yokladı. "Kafam da düşündüğümden yumuşakmış."

Taita da Fenn de onun düştüğünü görmemişti ve zürafanın peşinden gidiyorlardı. Taita, Fenn'e doğru, "Oklanmız onu öldürecek kadar derine işlemiyor," diye bağırdı. "Kılıçla bitirmem lazım işini."

Fenn endişeyle, "Kendini tehlikeye atma," diye bağırdı ama Taita uyarıyı duymazdan gelip ayaklarını üzengilerden çıkardı.

"Duman Yeli'nin başını tut," diye bağırarak dizginleri Fenn'e attı. Sonra kılıcını kürek kemiklerinin arasında asılı olan kınından çıkarıp yere atladı. Atın ivmesinden yararlanarak ileri fırlayacağını ve kısa bir süreliğine zürafayla aynı hızda koşabileceğini hesaplamıştı. Hayvanın her adımında devasa arka toynağı Taita'nın başından daha yükseğe çıkıyordu ve Taita da fırsattan yararlanıp araya dalmıştı. Ama zürafa en yakındaki toynağını yere koyup ağırlığını onun üstüne verdiğinde, benekli derisinin altındaki tendonun neredeyse kendi bileği kadar olduğunu gördü.

Koşarken kılıcı iki eliyle kabzasından kavradı ve tendonu hemen iç dizin üstünden kesmeyi planlayarak bütün gücüyle savurdu. Hedefi tutturmuş ve tendon kauçuk gibi bir ses çıkararak kopmuştu. Bacak çöktü ve zürafa sağrısının üzerine devrildi. Tekrar doğrulmaya çalıştı ama bacağı sakatlanmıştı. Kalkamayıp yana doğru yıkıldı. Bir an için boynunu Taita'nın erişebileceği bir yere uzattı. Taita hemen fırlayıp kılıcını hayvanın ensesine, tam omurgaya denk gelecek şekilde sapladı. Zürafa debelenir-

601
Wilbur Smith

ken geri kaçtı. Sonunda hayvanın dört bacağı da katılaştı ve hareketsiz kaldı. Gözkapakları titreşti ve kirpikleri iri gözlerini örttü.

Taita cesedin yanında dururken Fenn, Duman Yeli'ni de yedeğine almış olarak yetişti. "Çok hızlıydın." Sesi hayranlık doluydu. "Tıpkı güvercine dalan bir doğan gibiydin." Atından atlayıp Taita'ya koştu, saçlan özgürce uçuşuyordu, güzelim yüzü av heyecanıyla kıpkırmızı olmuştu.

"Ve sen de o kadar güzelsin ki, ne zaman sana baksam gözlerim kamaşıyor." Taita, onu kollarının arasına alıp yüzüne baktı. "Seni bırakabileceğimi nasıl düşünebilirsin?"

"Bunu sonra konuşuruz, bak Meren ile Sidudu geliyor."

Meren, Sidudu'nun atını yakalamıştı ve kız atına biniyordu. Yakına gelince giysisinin yırtılmış olduğunu, göğüslerinin açıkta kaldığını fark ettiler. Üstü başı toz toprak içindeydi. Yanağı da sıyrılmıştı ama gülümsü-yordu. "Hey Fenn," diye seslendi. "Eğlenceli bir oyundu değil mi?"

Dördü en yakın akasya ağaçlannın yanına gittiler ve gölgede dinlensinler diye atlarından indiler. Su tulumunu elden ele geçirip susuzlukları- j nı giderdikten sonra, Sidudu tuniğini çıkarıp Taita'nın kendisini muayene | etmesine izin verdi. Muayene fazla uzun sürmedi.

"Giyinebilirsin Sidudu. Bir yerinde kırık yok," diye kızı rahatlattı. ) "Tek yapman gereken nehirde yıkanmak. Çürüklerin de birkaç güne kadar f geçer. Şimdi Fenn ile benim sizinle konuşmak istediğimiz çok önemli bir I konu var." Taita'nın ava çıkmalannı istemesinin asıl nedeni buydu. Plan- j lannı anlatabilmek için baş başa kalmalarını arzu etmişti.

Meren ile Sidudu'nun filonun beklediği yere dönmelerine izin verdi- I ğinde güneş öğleni geçmişti. Giderken ikisinin de ruh hali farklıydı: endi- i seli ve mutsuz görünüyorlardı.

Sidudu, Fenn'e hararetle sanlıp, "Sürekli olarak gitmeyeceğine söz ver," dedi. "Benim için kardeşten ilerisin. Seni kaybetmeye dayanamam.' I

602
11. Yazıt

Fenn, "Bizi görmeseniz de Taita ile ben yanınızda olacağız. Bu sadece küçük bir sihir. Daha önce de pek çok kez görmüştün," diye ona söz verdi.

Sonra Meren konuştu. "Epeyce eksilmiş gibi görünse de, sağduyuna hâlâ güveniyorum Büyücü. Bir zamanlar bana ihtiyatlı olmamı hatırlattığın günleri hasırlıyorum. Şimdi sana bakıcılık etmesi gereken benim. Bacaklarının arasında sallanan bir şey olunca bir erkeğin ne kadar pervasız-laştığını görmek tuhaf."

Taita güldü. "Akıllıca bir gözlem iyi Meren. Ama boşuna kendini üzme. Fenn ile ben ne yaptığımızı biliyoruz. Gemilere dön ve gerekeni yap."

Meren ile Sidudu nehre doğru gittiler, ama eyerlerinde dönüp dönüp, endişeyle arkalarına bakıyorlardı. Gözden kaybolana kadar en az on kere el salladılar.

Taita, Fenn'e, "Şimdi de kaybolma sahnemizi kurmalıyız," dedi ve dürülü olarak eyerlerinin arkasında duran şiltelerini almaya gittiler. Aralarına temiz giysiler de gizlemişlerdi. Tozlu, ter lekeli tuniklerini çıkarıp bir an keyifle birbirlerinin çıplak bedenini seyrettiler. Taita temiz tuniğini almak üzere eğildi ama, Fenn, onu durdurdu. "Çok acele etmemize gerek yok lordum. Diğerlerinin bizi aramaya gelmesi için daha var. Hazır çıplakken bu anı değerlendirmeliyiz."

"Meren, Tinat'a öldüğümüzü bildirince bütün insanlar cesetlerimizi bulmak için buraya koşacak. Gelip de bayağı canlı olarak bulabilirler sonra."

Fenn onun bacaklarının arasına uzandı. "Meren'in bununla ilgili sözlerini hatırlıyor musun? Hani bir erkeği nasıl pervasızlaştırdığı hakkındaki? Eh, ben de birlikte pervasızlaşabiliriz diyorum."

"Beni böyle tutunca istediğin yere götürebilirsin, hiç itirazım olmaz."

Fenn şeytanca gülümseyerek Taita'nın önünde diz çöktü.

603
Wilbur Smith

Taita, "Şimdi ne yapıyorsun?" diye sordu. "Bu benden öğrendiğin bir şey değil."

"İmbali, bana kıymetli bilgiler vermişti. Ama artık sus lordum, çünkü sana cevap veremem. Ağzım başka bir işle meşgul olacak."

Olayı tam zamanında bitirdiler ve nehir yönünden dörtnala gelen atlıların kaldırdığı tozu görmeden, yapacakları hilenin hazırlıklarını bitirdiler. Sonra akasyaların arasına çekilip bir ağacın dibine sessizce oturdular. El ele tutuşarak etraflarını bir gizlenme büyüsüyle kapladılar.

Tinat ile Meren bir toz bulutunun arasından göründüklerinde, dörtnala gelen silahlı kalabalığın çıkardığı sesler de iyice artmıştı. Gelenler, Duman Yeli ile Kasırga'yı otlanırken görünce hemen oraya üşüştüler ve Taita ile Fenn'in yirmi adım ötesinde durdular.

Meren, "Ah, Seth'in karaciğeri ve bağırsakları adına!" diye haykırdı. "Eyerlerdeki kanı görüyor musun? Tam sana anlattığım gibi. Cin onları alıp götürmüş."

Koyu renk lekeler zürafa kanıydı ama Tinat bunu bilmiyordu. "İsis ve Osiris aşkına, bu ne trajik bir iş." Eyerinden atladı. "Etrafı iyice arayın, büyücüyle eşine dair bir iz bulmaya çalışın."

Kısa bir süre sonra Taita'nın yırtık, kanlı tuniği bulundu. Meren tuniği iki eliyle tutup yüzüne götürdü. "Taita bizden çalındı. Ben artık baba- I sız bir oğulum," diye hıçkırdı.

Taita, Fenn'e, "Korkarım iyi kalpli Meren rolünü biraz abartıyor," i diye fısıldadı.

Fenn de, "Onda böyle bir yetenek olduğunu hiç bilmiyordum," dedi. "Tapınaktaki temsili törende Horus'u mükemmel canlandırabilirmiş."

Tinat, "Firavun'a gidip Taita'nın götürülmesine izin verdiğimizi na- i sil söyleriz?" diye sızlandı. "En azından cesedini bulmalıyız."

"Sana söyledim Albay Tinat. İkisinin de cin tarafından göğe çekiliş1" I ni gördüm." Meren, onu ikna etmeye çalışıyordu.

604
11. Yazıt

Ama Tinat inatçı ve kararlıydı. "Yine de araştırmaya devam etmemiz lazım. Her yeri karış karış aramalıyız." Adamlar bir kez daha geniş bir hat halinde yayılarak ağaçların arasında ilerlemeye başladı.

Meren ile Tinat baştaydı ve Meren, Taita ile Fenn'in az ötesinden geçti. Geçerken kendi kendine söyleniyordu: "Gel artık Tinat, bu kad r domuz kafalı olma. Gemilere dönelim ve büyücüyü oyunlarıyla baş başa bırakalım."

Tam o anda arayanlardan biri Fenn'in kanlı tuniğini bularak heyecanla bağırdı. Meren, adama doğru koştu ve onun araştırmayı bitirmesi için Tinat'la tartıştığını duydular. Kanlı giysiler yüzünden ikna olan Tinat sonunda inadı bıraktı. Duman Yeli ile Kasırga'yı da alarak zürafanın cesedinin yattığı yere gittiler, hayvanın derisini yüzüp parçalayacak ve etleri gemilere götüreceklerdi. Taita ile Fenn de ayağa kalktp silahlarını aldılar ve kuzeye doğru yola koyuldular.

Fenn hülyalı bir şekilde, "Seninle baş başa kalmayı çok seviyorum," dedi. "Durup yine o ağacın altında dinlenecek miyiz?"

"Galiba içindeki canavarı uyandırdım."

"Benim küçük canavarım hiç uyumuyor ki. Daima uyanık ve oyun oynamaya hazır. Umarım seni yormuyordur lordum?"

Taita'nın korkunç bir şekilde kaybolduğunu duyan herkes yasa boğulmuştu. Ertesi gün atları gemilere yükleyip tekrar yola çıktıklarında ce-

605

Taita, onu ağaçların altına çekti. "Görelim bakalım kim önce kimi yoruyormuş."



Wilbur Smith

naze mavnalarının oluşturduğu bir alay gibi gidiyorlardı. Üstelik sadece büyücülerini değil, Fenn'i de yitirmişlerdi. Onun güzelliği ve sevimliliği uğur getiren bir tılsım olmuştu. Sidudu gibi genç kadınlar, özellikle de üreme çiftliklerinden kurtardıkları Fenn'e tapıyordu.

Sidudu, Meren'e, "Doğru olmadığını bildiğim halde, onun eksikliği beni çok üzüyor," diye fısıldadı. "Taita bu zalim oyunu niye oynuyor?"

"Kendisi ve Fenn için yeni bir hayat kurmak istiyor. Onun yaşlı ve gümüş sakallı halini bilen çok az kişi, bu sihirli dönüşümü anlayacak. Onun yeniden doğuşunu kara büyünün eseri bir uğursuzluk sayacaklar. Fenn ile ikisi korku ve nefret duyulan kişiler haline gelecek."

"Yani onları bulamayacağımız bir yere mi gidecekler?"

"Ben de aynı şeyden korktuğum için seni rahatlatamayacağım." Ko lunu kızın omzuna attı. "Bundan itibaren, biz de kendi yolumuzu bulmalıyız. Birbirimize güç katmalı, birbirimizle ilgilenmeliyiz."

Sidudu, "Ama onlara ne olacak? Nereye gidecekler?" diye ısrar etti.

"Taita seninle benim anlayamayacağımız bir bilgeliği arıyor. Bütün hayatı bir araştırmadan oluşuyordu. Şimdi yaşamı ebedi olduğuna göre, arayışı da ebedi olacak." Söylediklerini bir an düşünüp, devam etti, ender görülen parlak sezgilerinden birine tanık oluyordu. "Bu büyük bir nimet de olabilir, büyük bir yük de."

"Onları bir daha gözümüzle hiç göremeyecek miyiz, ne olur öyle olmayacağını söyle."

"Gitmelerinden önce bir daha göreceğiz. Bu kadarından eminim. Bize karşı asla o kadar zalim olmazlar. Ama yakında bir gün tamamen gitmiş olacaklar."

Meren konuşurken bir yandan da akıp giden kıyıya bakıyor, Ta-ita'nın bırakacağına söz verdiği işareti arıyordu. Sonunda parlak bir ışık

606
11. Yazıt

huzmesi gördü, cilalı bir metalden yansıyan güneş ışığıydı bu. Eliyle gözlerine gölge yapıp ileriye baktı. "İşte orada!" Dümeni kıyıya çevirdi. Kü-rekçiler küreklere asıldı. Meren daha gemi yanaşmadan atlamış ve ucu toprağa saplı olarak duran kılıca doğru koşmaya başlamıştı. Kılıcı çekip aldı ve başının üstünde sallamaya başladı. Arkadaki kadırgada olan Ti-nat'a, "Taita'nın kılıcı!" diye haykırdı. "Bu bir kehanet!"

Tinat bir arama ekibi yolladı ve kıyıyı yarım fersah boyunca dört bir yana doğru taradılar, ama bir insanın varlığını gösterecek başka bir iz bulamadılar.

Meren, seni kurnaz ihtiyar tilki, diye düşündü. Bu zırvayı o kadar ustaca oynadı ki ben bile inandım. İçinden gülümsedi ama adamlara, "Araştırmayı sürdürmek boşuna," derken ağırbaşlı havasına bürünmüştü. "Bu işler bizim anlayışımızı aşıyor. Eğer Taita, yani büyücü bile yenildiyse biz ne yapabiliriz? Kendi başımızı da derde sokmadan filoya dönmeliyiz." Adamlar batıl inançlarının verdiği korkuyla bu teklifi hemen kabul ettiler ve kadırgalara dönüldü. Herkes tekrar gemilere biner binmez Meren yolculuğa devam emrini verdi. Kürekçiler yerlerim aldı ve bir fersah boyunca kimse konuşmadı.

Hilto kürekçilerin başındaydı. Aniden başını kaldırıp şarkı söylemeye başladı. Sesi oldukça güçlüydü, savaşın ortasında insanlara komuta eden bir sesti. Şarkısı sessiz nehir boyunda yayılıyordu:

"Selam sana yılları sonsuza uzanan

ve dehşet saçan tanrıça Hag-en-Sa.

Selam, ilk direği diken ustalara.

Selam yeryüzünün en uzak köşelerinde yaşayanlara.

Her gün, günbatımıyla ölenlere.

607
Wilbur Smith

Şafakta yeniden doğanlara.

Nilüfer gibi gençliği yeniden çiçek açanlara.

Taita'da kelimelerin gücü var.

Bırakın ilk direği geçsin!"

Bu Ölüm Kitabı'nın ilk bölümünde bir krala yapılan ağıttı. Bir anda t>ütün insanlar şarkıya katıldı ve nakaratı söylemeye başladı.

"Bırakın bizim takip edemeyeceğimiz yere gitsin. Bırakın karanlık yerlerin sırlarını öğrensin. Yüce Tanrı Horus'un bilge yılanı olsun."

Hilto bir sonraki bölümü söyledi:

"Selam, Seth, dünyalar yıkan.

Selam, Ruhların Yüce Hâkimi, büyük korkuyu yaratan kutsal ruh.

Bırak Taita'nın ruhu ikinci sütunu da geçsin.

Onda sözlerin gücü var.

Bırak Taita, Osiris'in Nilüfer Tahtı'na giden yolu bulsun,

Arkasında İsis ile Hathor'un durduğu."

Diğer erkekler ve kadınlardan bazıları nakaratı tekrarladı:

"Bırakın bizim takip edemeyeceğimiz yere gitsin. Bırakın karanlık yerlerin sırlarını öğrensin. Bırakın geçsin! Bırakın geçsin!"

608
11. Yazıt

Baştaki geminin kıç tarafında dümen yekesini sıkıca kavramış olan Meren de onlarla birlikte söylüyordu. Yanında duran Sidudu'nun sesi titriyor ve yüksek notalara çıkarken, duygularının ağırlığıyla tamamen kesiliyordu.

Meren, dümen yekesinde duran kaslı sağ kolunda hafif bir temas hissetti. Şaşkınlıkla irkilip koluna baktı. Kimse yoktu ama temas çok belirgindi.

Taita'ya hizmetinde bir çırakken, kaynağa doğrudan bakmaması gerektiğini öğrenmiş olduğu için, bakışlarını yana kaydırdı ve gözünün önünde muğlak bir şeklin belirdiğini gördü. Üzerine odaklanınca kayboluyordu.

Dudaklarını oynatmadan, "Büyücü, burada mısın?" diye fısıldadı.


Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin