İhlâs:
Yapılan ibadet ve işlerde yalnız Allah'ın rızasının esas alınmasıdır. İhlâsı bozan şeyler şöyle sıralanabilir: Müslümanlar arasında tarafgirlik ve adâvet, bozuk siyâsî, hayat riyâkarlık (şirk-i hafi) olan şöhretperestlik, insana kendini çok çekici gösteren, kendini beğenmişlik dediğimiz tarihe şa'şalı geçmek ve iyi görünmek, dini, maddî ve mânevî bir gaye ve maksada alet etmek, bu maksat için rekabete girmek.
İhlas, ihsanın neticesidir.
Ferd, tahkiki imanın kuvvetiyle, Allah'ın marifetini netice veren masnûattaki imanı tefekkürle hasıl olan huzurla, Cenâb-ı Hakk'ın hazır ve nazır olduğunu düşünerek, O'nun huzurunda başkalarına bakmak ve meded aramak o huzurun edebine aykırı olduğunu düşünmek ile riyadan kurtulup ihlâsı kazanır. İhlas, şirkin zıddıdır.
"Biz sana Kitâb'ı hakk olarak indirdik. O halde sen Allâh'a dîn (tâat)i O'na yalnız hâlis kılarak ibâdet et." (ez-Zümer: 39/2)
"De ki: Dîn (tâat)i Allah'a hâlis kılarak O'na ibadet etmekle emrolundum." (ez-Zümer: 39/11)
"De ki: Allah'a, yalnızca O'na dîn (tâat)imi hâlis kılarak, ibâdet ederim." (ez-Zümer 39/14)
Müminlere hitaben:
"O halde siz, Allah'a dîn (tâat)i yalnız O'na has kılarak yalvarın, kâfirler hoşlanmasa da." (el-Mü'min: 40/14)
"O, daima diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Din (tâat) i yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Her türlü hamd (övgü), alemlerin Rabb'ine mahsustur." (el-Mumin: 40/65)
Müşriklerin ifadesine yer verilerek de şöyle buyurulur:
"Öncekilerde olduğu gibi, bizde de bir kitap olsaydı, Allâh'ın içten bağlanan kulları olurduk"derlerdi. Böyleyken şimdi onu inkâr ettiler. Artık ileride bileceklerdir.” (es-Sâffât: 37/167-170)
Hz. Peygambere hitaben:
"Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, "Ben bana uyanlarla birlikte Allâh'a ihlâs ile bağlıyım" de" (Âli İmrân: 3/20)
"... Ben, alemlerin Rabb'ine ihlâsla emrolundum" de. (el-Mümin: 40/66)
Müminlere hitaben:
"İyi davranışlar içinde kendini bütünüyle Allah'a veren kimse, şüphesiz en sağlam tutacağa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a varır." (Lokmân: 31/22)
"İşlerinde doğru olarak kendisini, Allah'a hâlisâne teslim eden ve hakka yönelen İbrahim'in Allah'ı bir tanıyan dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrâhim'i dost edinmişti." (en-Nisâ: 4/125)
Şirk:
Kâinatın ve mevcûdatın sahibi Allah'a ortak koşmak en büyük zulümdür, onu inkâr etmektir. Allâh'ın zatında, sıfatında, rububiyetinde ve icraatında, ortağı, benzeri yoktur ve olamaz. Kâinattaki nizam ve intizam şirke yer olmadığına en büyük delildir.
Amellerde, Allah'ın rızasından başka bir niyet ve maksat taşımak gizli şirk (şirk-i hafî)dir. Gizli şirkin menşei enâniyettir. Eğer gizli şirk katılaşır ve artarsa, esbâb şirkine, oradan da küfre, en nihayet tatil'e yani Hâlıksızlığa ulaşır.
Kelime-i tevhidin tekrar ile zikrine devâm etmek, kalbi pek çok şeyler ile bağlayan bağları koparmak ve insanda bulunan özelliklerin kendilerine uygun ortaklarıyla olan alakalarını kesmek içindir. "Doğruya yönelmiş (hanif) olarak yüzünü dine çevir (taatini yap), sakın müşriklerden (puta tapanlardan) olma!" (Yunus: 10/105).
"Sonra sana, doğruya yönelen (hanif) İbrahim'in dinine uy!" diye vahyettik. Çünkü O, müşriklerden değildi." (en-Nahl: 16/123)
"Sana indirildikten sonra Allah'ın ayetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Rabbine dâvet et, sakın müşriklerden olma!" (el-Kasas: 28/87)
Hz. Peygambere ve müslümanlara hitap:
"Allah'a yöneldiğiniz halde, O'na karşı gelmekten sakınınız, namaz kılınız, fırka fırka olup dinlerinde ayrılığa düşen, her fırkasının da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız." (er-Rûm: 30/31-32)
Küfr:
Nimeti inkârdır. İman ve İslâm bir nimettir. Bu nimeti inkâr etmek, imansızlıktır. İnkar ise ya imanın hükümlerini nefyetmek ve inkar etmektir ki bu tarz olan dalâlet, hakkı kabul etmemektir. Kabulün yokluğudur (adem-i kabûl), ya da imanın nefyini değil, belki imanın zıddına gidip, batılı kabuldür, hakkın aksini ispattır, yokluğun kabulü (kabûl-i adem)dür, buna cahd denilir.75
Dostları ilə paylaş: |