Küfr:
Nimeti inkârdır. İman ve İslâm bir nimettir. Bu nimeti inkâr etmek, imansızlıktır. İnkar ise ya imanın hükümlerini nefyetmek ve inkar etmektir ki bu tarz olan dalâlet, hakkı kabul etmemektir. Kabulün yokluğudur (adem-i kabûl), ya da imanın nefyini değil, belki imanın zıddına gidip, batılı kabuldür, hakkın aksini ispattır, yokluğun kabulü (kabûl-i adem)dür, buna cahd denilir.75
İslâm ve Türevleri:
Varlığa ve insan hayatına ait en önemli kavramlardan biridir. Yüce Allah’ın ilk insandan son insana kadar, insanla başlayan beşerí (insansal) hayatın başından kıyamete kadar gelecek bütün kişilere, bütün toplumlara ve bütün çağlara gönderdiği dinin adı.
İnsanoğlunun, âlemlerin Rabbi Allah’a teslim olmasının yolu.
Dünya hayatını düzene koyan ilahí sistemin özel ismi.
İnsanla Allah’ın arasındaki ilâhí bağ.
Mutluluğun, barışın, şeref ve izzetin sağlandığı yaşama biçimi.
Allah’ın insanlara, onları mutluluğa ve yüceliklere yükseltmek için gönderdiği ilahí kanun, ilahí ilkeler bütünü.
‘İslâm', Allah’ın insanlar için seçtiği dinin özel adı.
İslâm kelimesinin kökü ‘selime-silm’ fiilidir. ‘Selime’; sulh (barış) anlamına gelir. Aynı kökten türeyen, ‘selm, silm-selâm’ gibi kelimeler de barış anlamını verirler.
Aynı kökten gelen ‘selem’, barış yapmak, anlaşmak, peşin para ile veresiye mal almak demektir.
‘Esleme’, barış yaptı, sulha girdi ve barışın şartlarına uydu anlamlarına gelir.
‘Selime’ fiili aynı zamanda; boyun eğmek, itaat etmek anlamlarına da gelir. Boyun eğme biraz da saygı duyarak olmaktadır.
‘Selime’, selamet-kurtuluş ve güvenlik manasını da taşır. Bundan türeyen ‘selâm’, emin olmak, güvenlik içinde olmak, barış ve esenlik içerisinde olmak demektir.
‘Esleme’ ayrıca, hayır ve iyilik anlamını da ifade eder.
Aynı kökten türeyen daha başka kelimeler, aşağı yukarı benzer anlamlara gelir. Barışı, selameti, kurtuluşu, barış yapmayı, emin olmayı, teslim olmayı, güvenlik içinde bulunmayı ifade ederler.
Kısaca ‘selime’ fiili; barış isteyen bir otoriteye boyun eğerek, ondan razı olup ona saygı duyarak itaat etmek, boyun bükmek ve böylece barış ortamında ve güvenlik içinde yaşamayı istemek ve bu durumun devam etmesi için gerekli etkinlikleri yapmak demektir.
Bu da İslâm kelimesinin genel anlamını kapsamaktadır.
Cennetin diğer adı ‘Darü’s Selam’dır. Yani barış yurdu, güven yeri ve her türlü kusurdan selamette (uzakta) olan bir yer.76
Allah’ın isimlerinden biri de ‘Selâm’dır. Bunun anlamı da yaratılmışlara ait eksik ve noksanlıklardan, ayıplardan uzak demektir.
İslâm’ın Anlamları:
Şimdi de ‘İslâm’ kelimesinin anlamlarına bakalım:
İslâm kelimesinin türediği ‘esleme’ fiili şu manalara gelir:
1- Barışa girmek, barış yapmak,
2- Boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek,
3- İslâmı din olarak seçmek, İslâma girmek,
4- Allah’a teslim olmak, Allah’a bağlanmak,
5- İhlaslı ve samimi olmak,
6- Selem alış verişi yapmak, parayı peşin verip veresiye mal almak.
‘İslâm’, kavramını daha iyi anlayabilmek için bu kelimenin kök fiilinin hangi anlamlarda kullanıldığın bilmekte fayda vardır. İslâmın sadece bir inanma olmadığı, batılıların kullandığı ‘religion’ kavramının İslâm’ı karşılamakta yetersiz kaldığı böylece daha iyi anlaşılır.
‘İslâm’ kelimesi, inanmanın da ötesinde teslimiyeti, barış ve güvenliği de beraberinde getiren son derece kapsamlı bir kelimedir.
Din Olarak İslâm:
‘İslâm’, bütün peygamberlere gönderilen semaví (ilahí) dinlerin ortak adıdır. Çünkü Ilâhí vahyin kaynağı birdir ve O da Allah’tır. Allah’ın ‘İslâm’ adını verdiği bu ilâhí din, Hz. Muhammed ile olgunluğa ulaşmış, bütün hükümler açısından tamamlanmış, bütün ilkeleri Peygamber tarafından açıklanmış bir hidayet yoludur.
Allah katında geçerli din yalnızca İslâmdır.77
Bu dine inananlara ‘müslüman’ adını Allah vermiştir.78
Geçmiş peygamberler de müslümandılar, onlara inanan insanlar da müslümandılar. O peygamberler de insanları yalnızca İslâma davet ettiler.79
Mü’min kelimesinin türediği ‘emn’ kelimesi, her tür korkudan ve şüpheden emin olmak manasına gelmektedir. İslâm kelimesi ise, barışı ve güvenliği, bir anlamda emin olmayı ifade etmektedir. Mü’min, kendisine ‘emanet’ edilen inanma işini yerine getirir, ‘emaneten’ sahibine teslim olur (müslüman olur) ve böylece gerçek emniyete ve kurtuluşa erer.
Bütün organlarıyla Allah’a teslim olmuş birisi hem imanın emniyetine, hem de İslâmın getirdiği ‘silm’e (barışa) girmiş demektir.
Müslüman olan kimse, bir taraftan Allah’a teslim olmakta, bu teslimiyetiyle yalnızca O’na boyun eğmekte; bir taraftan da gerçek ‘selâm’a (barışa) ve güvenliğe kavuşmaktadır.
Demek ki İslâm, yalnızca bir inanç ilkeleri değil, aynı zamanda dünya hayatının barışı ve güvenliği için bir yoldur.
İslâm, evrendeki bütün varlıkların uyduğu teslim olduğu ve insanın da isteyerek uyması istenen ‘hayat’tır, yaşama biçimidir. Evrendeki bütün varlıkların hayatı ‘islâm’dır. Yani evrenin Sahibine teslim olmuşlardır, barış ve güvenlik içerisinde hayatlarını devam ettiriyorlar. İnsanlar da İslâmı kendilerine hayat yaparlarsa, aynı sonucu elde ederler. Böylesine Allah’a teslim olmuş insanlardan kurulu toplum da ‘selâm’ toplumudur, barış ve güvenliğe kavuşmuş toplumdur. Onların yaşadıkları yerler o zaman ‘darü’s Selâm’ olur.
Bu açıklamlar ışığında diyebiliriz ki, İslâm kavramı içiçe bir kaç anlamı haber veriyor:
Evrendeki bütün yaratıkların uyduğu yaratılış’tır (fıtrat’tır). Yaratıklar, Yaratıcıya boyun eğerler, teslim olurlar.80
Bütün peygamberlerin anlattığı yaratılış dininin genel adı.
Hz. Muhammed’in bütün insanlığa öğrettiği son dinin, son ilahí yolun adı.
İslâm’a teslim olan, inanana ‘müslim’ veya ‘müslüman’ denilir. Müslim kavramı, Mü’min kavramından daha dar kapsamlıdır ama bu iki önemli kavram arasında sıkı bir bağlantı vardır. Müslim iman eden mü’min’dir, mü’min de İslâma teslim olmuş müslim’dir. Mü’min, İslâm’a şüphesiz inanan ve asla şüphesi olmayan kimsedir. O imanın içerisinde emniyet te vardır, teslim olma da. Bazı insanlar İslâmın büyüklüğü ve gücü karşısında (kelimenin sözlük anlamıyla) teslim (müslim) olmuş, müslümanların otoritesine itaat etmiş olabilirler. Ancak kalbe inmeyen bir imanın, iman ilkeleri karşısında teslim olmayan bir itaat anlayışının fazla bir değeri yoktur.81
Bir kimse diliyle şehâdet kelimesini getirse veya ben ‘müslümanım’ dese, o kimse hükmen müslümandır. Ancak iman kalbine kökleşmemişse onun müslümanlığı ancak dilinde kalır. İslâm, hem inanmayı hem de inanılan ilkeleri yaşamayı kapsar. İmam kalpte kökleşirse kişi; imanının gereğini yapmaya gayret eder. Müslümanlar arasında yaşayarak ‘ben de müslümanım’ deyip, sonra da her türlü aşırılığı yapan kimseler zayıf imanlı kimselerdir. Kuvvetli bir iman insanı kötülüklerden salih amele götürür.
İslâm, Allah’ın insanlara gönderdiği dinin genel adıdır dedik. Bu ilâhí din, Hz. Muhammed ve Kur’an’la tamamlanmıştır. İslâm, Allah’a insana teklifidir (önerisidir). Bu teklifi candan kabul eden müslüman olur ve İslâmın getirdiği barış ve güvenliğe, hatta mutluluğa kavuşur.
Hz. Muhammed ve Kur’an’la tamamlanan ve olgunluğa ulaşan bu din, kıyamete kadar bozulmadan devam edecektir. Bu dinin Kitabı olan Kur’an-ı Kerim, Allah’ın koruması altındadır ve asla bozulmayacaktır. İnsanların din hakkındaki görüşleri ve değerlendirmeleri değişse bile, İslâm Allah’ın dini olarak devam edecektir.
İslâm iki ana kaynağa dayanır: Kur’an ve Peygamberimizin Sünneti, yani hayatı ve İslâmı uygulaması.
Dostları ilə paylaş: |