*Sexwebun. İsmail Beşikçi değerlendiriyor...
27 Kasım 1988, Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’nin kuruluşunun yirminci yıldönümü.
** A.Öcalan. Devrimin Dili ve Eylemi.
*** Yaşasın ölüm! Franko generallerinin attığı slogan.
sites/43/43f601c34de496d2c562ae11d004c22a/attachments/File/TURKIYE_GAZETESI-ROPORTAJ.doc
Karer: PKK Kürt kıran hareketidir
26 Kasım 2012 Pazartesi - 07:32
İsveç'te yaşayan Baki Karer, PKK'nın 24 kurucusundan biri. Aslen Ordulu olan Karer, örgütün gerçek yüzünü şöyle anlatıyor: "Kör terör ve şiddet Apoculuğun varlık sebebidir. Öcalan'ın akıl hocaları da Veli Küçük, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek'tir." "PKK, Türkiye'de Ergenekon, dünyada da Gladyo olarak bilinen yapının Kürt ayağıdır. Ergenekoncular, PKK'nın merkezinde... İlk kurşunu da Kürtlere sıktı. PKK, egemen güçlerin oluşturduğu 'Kürt kıran' hareketidir. Taktikleri de provokasyondur."
HABER / STOCKHOLM - - Ordulu bir Türk olan Baki Karer, PKK'nın kurucularından. Örgütün, 'grup olma' kararı aldığı Ankara Dikmen'deki toplantıya katılmış 24 kişiden biri. Abdullah Öcalan'ın talimatıyla PKK'nın öldürdüğü daha sonra “şehit” olarak ilan ettiği Haki Karer'in kardeşi. Baki Karer, örgüt içinde “Merkez Komite Üyeliğine” kadar yükselmiş sonra yollarını ayırmış. Karer, örgüte 1973-74 yıllarında katıldığını ve 1983'te ayrıldığını söylüyor. Bazı kitaplarda öldürüldüğü yazılıyor. TBMM insan Hakları İnceleme Komisyonu'na verilen listede adı örgütün infaz ettiği kişiler arasında bile geçiyor. Oysa Karer, İsveç'te yaşıyor. Karer ile Stockholm'de görüştük. Karer, geçen onca zamana rağmen hâlâ hayatına yönelik bir tehdidin Gladyo'dan geleceğine inanıyor. Çok rahat konuşuyor. Ama bir tek fotoğrafı çekilmesini istemiyor. Yeni haliyle görüntü vermek istememesinin gerekçesini ise “PKK'dan kimse bu halimle beni tanımıyor” diye açıklıyor. Ardından da: “Bugünkü rahatlığım hayatım boyunca tedbirli davranmamdan kaynaklanıyor” diye ekliyor. Arka profilden yüzü görünmeyecek şekilde fotoğraf çekilmesine ise Karer, “Korkan biri değil. Sözümü sakınmam ama tedbiri de elden bırakmam” diyor. Israrlar üzerine ise “beni anlayışla karşılamanızı rica ediyorum” diyerek kapatıyor.
ÖCALAN'IN KONUKLARI
Baki Karer'e göre Veli Küçük, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek, PKK'ya akıl veren isimler... Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük, teröristbaşı Öcalan ile bizzat görüşmüştü.
Saatler süren görüşmemizde Karer, çarpıcı iddialarda bulunuyor. Yıllardır Avrupa'da yaşamasına rağmen Türkiye'ye hiç ilgisiz kalmadığını belirtiyor. “Burada ayakta kalmamızın bir nedeni de Türkiye'yi yakından takip etmektir” diyen Karer, Haziran 2011'den bugüne yaşanan gelişmelerin çok önemli olduğunu “bu sürecin hem Türkler hem de Kürtler için geleceğin aynası niteliği” taşıdığını söylüyor. Sonrasında ise çok önceden çekilmiş fotoğraflarından üç adet gönderiyor. Karer ile yapılan uzunca söyleşiden bazı bölümler:
Kurucuları arasında yer aldığınız PKK nasıl bir örgüt?
Açık ve net ifade edeyim: PKK, Türkiye'de Ergenekon, Dünya'da Gladyo olarak bilinen yapının Kürt ayağıdır. Eylemlerin biçim ve kapasitesine bakıldığında, karanlık güçlerin emir ve komutasında hareket ettiği rahatça görülecektir. Ergenekoncular, PKK'nın merkezinde yer alıyorlar. PKK, egemen güçlerin oluşturduğu 'Kürt kıran' hareketidir. Başvurulan taktik, tipik bir provokatör taktiğidir. Kör terör ve şiddet politikası Apoculuğun varlık nedenidir. Toplumda infial oluşturma, özellikle sahip olduğu tabanda ümitsizliği yayma ve bunlara paralel olarak “eyvah gittik, yetişmezsek her şey bitecek” psikolojisini egemen kılma, Apocu hareket tarzının ilk basamağını oluşturuyor.
Bu iddialarınızı neye dayandırıyorsunuz?
Örgütü iyi tanıyorum. Yaşayan ve şu anda Kandil'de olan kurucuları iyi biliyorum. Bunların kapasiteleri ve ilişkileri ortadır. Ayrıca örgüt, daha çok da sivil halkın malına ve canına kastediyor. Çocukları öldürüyor, yol kesip halkın kamyonlarını yakıyor, şantiye basıp makineleri kırıp döküyor, esnafa kepenk kapattırıyor. Sonuçta bölge halkını göçe zorlamak için gayret gösteriyor. Doksanlı yıllara geri dönüş için her türlü çabayı yürütmekte. Kargaşa ve kaos PKK'nı en kolay kazanç kapısıdır.
Ergenekon-PKK ilişkisini ne zaman fark ettiniz?
Apocu yapının açık oynamaya başladığı tarihte. Yani 1982'nin sonu ile 1983'ün başında bu kirli ilişkiyi fark ettim. Bu dönemde Avrupa'daydım. Şam'a gittim. Abdullah Öcalan'ın örgüt içinde ne kadar dürüst insan varsa hepsini tasfiye etmeye hazırlandığını gördüm. O dönemde sadece ben değil, Mehmet Karasungur, Resul Altunok, Çetin Güngör ve daha birçok insan PKK'nın Ergenekon'un Kürt ayağı olduğunu anladı. Bu, şu anda tasfiye olmuş veya öldürülmüş tüm üst düzey yöneticilerin ortak gözlemiydi.
“PKK'yı büyütenler iki 'Küçük' bir de 'General yeğeni'dir”
PKK'nın kurmay aklının Ergenekoncular olduğu Kürtlere hakaret gibi gelmiyor mu? Bu Kürtleri küçümseme anlamı taşımıyor mu?
PKK, ilk kurşunu Kürtlere sıktı. Örgütün tüm stratejisini belirleyen kişiler Ergenekonculardır. İlk dönemlerde herkesin “Ali arkadaş” dediği kişiyi, “Sayın Öcalan'a” dönüştüren Ergenekon'dur. Daha sonradan örgüt, Ergenekon yapısının denetimine girdi ve tüm olayları yaptıran onlar olmuştur. Kürt coğrafyasında “serhıldanları” başlatan PKK değil, iki “Küçük” bir “general yeğeni”dir. Yani aklı veren kişiler Veli Küçük, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek'tir.
Devlet, 40 bin insanın ölümüne, 350 milyar dolarlık bir zarara yol açan bir örgütü niye başına bela etmiş olsun?
Geçmişte devletin Kürtlere uyguladığı şiddetin neticesinde PKK bir sonuç olarak ortaya çıktı tezi çokça dillendiriliyor. Bana göre; PKK hem sebep hem de sonuçtur. Devletin uyguladığı şiddeti örnek aldı. Aynısını uygulayarak güç kazandı. Şiddet bilinçli olarak tırmandırıldı. PKK'nın şiddeti, Kürtleri; Kürtlüklerinden nefret eder hale getirdi. Bu durum özellikle kadınlar üzerinde çok etkili. Bölgeden İsveç'e gelip yerleşen kadınlar, çocuklarının okullarda kendilerini “Kürt” diye ifade etmelerini istemediklerine şahit oldum.
Mademki; PKK bahsettiğiniz gibi kötü. Niye içinde yer aldınız? Olup bitenlerden sizin hiç mi günahınız yok?
Açıkça itiraf edeyim: KANDIK. Durumu fark ettiğimizde iş işten geçmişti. Eğer ülke içinde farkına varmış olsaydık, durum değişik olabilirdi. Ama yurt dışında fark etmemiz ve Abdullah Öcalan'ın sırtını bazı güçlere dayandırmış olması bizi çaresizliğe düşürdü. Bu sürecin içinde günahım, hatam ve sorumluluğum yok diyemem.
İlk kurucularının çoğunu öldürerek tasfiye ettiği bilinen örgüt, eğer ayrılmamış olsaydınız size yönelik nasıl bir sonuç hazırlamış olurdu?
İlk yıllarda beni öldüremezlerdi. Örgütün tabanında benim etkinliğim az değildi. O yüzden üzerime öldürme amacıyla gelemediler. Ancak tecrit ettiler. Ayrılmadan önce bana, “nerede ve hangi görevi istiyorsun” diye tekliflerle geldiler. Bununla netice alamayınca bu defa da “dünyanın istediğin bir noktasında seni zevki sefa içinde yaşatabiliriz” dediler. Ben bunların hepsini reddettim. Yalnız 1990'lara kadar yapı içinde kalsaydım muhtemelen bugün yaşamıyor olacaktım.
> YARIN: “ÖCALAN, KÜRTLERİN LİDERİ OLAMAZ”
Baki Karer: Öcalan, derin yapının adamı
27 Kasım 2012 Salı - 08:23
ESKİ PKK'lı Karer, önemli açıklamalarına devam ediyor: “Devletin demokratikleşmesi demek, Ergenekoncuların tasfiyesi demektir. Ergenekon yok edilirse PKK da bitirilmiş olur.” “PKK toplumu körelten bir harekettir. Kürt halkının geldiği nokta geriye gitmedir. Hiç silah patlamamış olsaydı bugün Kürt kültürü çok yüksek seviyelere ulaşmıştı.”
Adem Demir / ÖZEL HABER - - Baki Karer'in söylenecek lafı çok. 61 yaşındaki eski PKK'lı konuştukça enteresan bilgiler paylaşıyor. Karer, yaşadıklarını kitap da yapmış. Ancak kitabın tanıtımı yapılmadığı için pek bilinmiyor. O da sesini kendi adına açmış olduğu internet sitesinde duyuruyor. Şiddetin can yakmasına isyan ediyor. Abdullah Öcalan'ın “ajanlığı” konusundaysa tereddüdü yok. Bu konudaki sorulara Öcalan'ın sözleriyle cevap veriyor. İç infazlara yönelik kayıpları da Öcalan'ın daha önce dile getirdiği “15 bin” rakamını dile getirerek izah ediyor. Karer, Apoculuğun Kürtlere hiçbir şey kazandırmadığını vurguluyor. Bu konuya; müzik, roman, şiir, sinema gibi kültür ve sanatta hiçbir ciddi eserin ortaya konulmamış olmasını örnek vererek tezlerini güçlendirmeye çalışıyor. Dün ilk bölümü yayımladığımız Karer ile söyleşimizin son bölümü şöyle:
Bahsettiğiniz örgüt daha çok 1980'lerin yapısı sizce hiç değişmedi mi?
Devlet değişince PKK da değişiyor ama ters istikamette. Devlet, demokrasi ve insan hakları alanında adım atıp özgürlük alanlarını genişlettikçe PKK sertleşiyor. Devletin demokratikleşmesi demek, Ergenekoncuların tasfiyesi demektir. Onun için Ergenekon yok edilirse PKK'da değişim olur. Yani yok edilerek bitirilmiş olur. Çünkü Örgütün zihin kodlarını oluşturanlar; Yalçın Küçük, Veli Küçük ve Doğu Perinçek'tir. PKK'da iç infazların, katliamların ve cinayetlerin zirve yaptığı dönemler Yalçın Küçük ile Doğu Perinçek'in örgütü tam denetim altına aldığı dönemden sonra olmuştur. Bekaa'da ve Kandil'de binlerce Kürt genci bunların verdiği bilgiler sonucunda öldürülmüşlerdir. Bu konuda PKK'nın Bekaa'da yaptığı infazları ballandıra ballandıra anlatan 2000'e Doğru dergisine bakmak yeterlidir. Ergenekon ve PKK, cinayetleri hep birbirlerine ihale ve havale etmişlerdir. PKK'nın ulaşamadığını Ergenekon, Ergenekon'un bulamadığını PKK ortadan kaldırmıştır. Onun için eğer Türkiye, PKK'nın neden olduğu şiddetten kurtulmak istiyorsa mutlak surette Ergenekon'nun Fırat'ın doğusundaki yapısına da dokunmalıdır.
Günümüzde şiddetle çözüm gelebileceğini düşünüyor musunuz?
Baştan itibaren silahlı mücadeleye karşı çıktım. 1970'lerin şartları farklıydı. Ama içinde bulunduğumuz bugünün global koşullarda silahlı mücadeleyi sürdürerek şiddet ve güç kullanarak hak elde edilemeyeceği görüşündeyim. Kim başlatırsa başlatsın silahlı mücadele sonunda zıvanadan çıkar. Şimdi silahlı mücadeleden çok daha hızlı sonuç alınabilecek etkili yöntemlerin koşulları mevcuttur.
Örgüt silahlı mücadelede niçin ısrar ediyor?
Sorgulanması gereken husus budur. Onun için diyorum ki, Kürtler adına çıktığını söyleyen bir örgütün yapabileceği işler değil yapılanlardır. PKK, özellikle son eylemleri dikkatle incelendiğinde bunların Kolombiya ve Meksika'nın güneyindeki esrar ve eroin baronlarının yürüttüğü şiddet politikasının aynısıdır. Özellikle de Meksika'daki esrar baronlarının yürüttüğü şiddetin aynısıdır. “Bu halkın kurtuluşu için uğraşıyorum ve bu halkı özgürleştiriyorum” iddiasında olan örgüt, özgürleştirmeye çalıştığı halkın çocuklarını katlediyor. Bu dünyanın neresinde görülmüş? 30 yıldır devam eden savaşta en büyük kaybı Kürtler yaşamıştır. 40 binden fazla insanın öldüğü çatışmalarda en az 35 bin Kürt yok edilmiştir. Bu nasıl bir mücadeledir ki verilen insan kaybının yüzde 95'i Kürtlerden oluşuyor? Ayrıca bu öldürülen 35 bin insanın yarısından fazlası PKK tarafından öldürülmüştür. PKK'nın faili meçhulleri devlet tarafından işlenen faili meçhullerden çok daha fazladır. PKK, halkın hakları için mücadele yürüten bir örgüt değildir.
Öcalan, derin yapının gönüllü neferlerinden biri
Öcalan'ın MİT tarafından yetiştirildiğini savunuyorsunuz?
PKK, baskı, dayatma, ölüm tehditleri gibi engellemelerin her türlüsüne başvuruyor. Muhalefete de yaşam hakkı tanımıyor. Ben değil kendisi söylüyor. Abdullah Öcalan, Türkiye'de derin devlet tarafından hazırlanmış bir projeyi hayata geçirmek için kolları sıvayan gönüllü neferlerden biridir.
Öcalan'ın “Derin Devletin adamı” olduğuna ilişkin iddianızın gerekçeleri nelerdir?
Kendi kendini ele veriyor. O söylüyor. Öcalan diyor ki: “Devlet üç yıl boyunca Ankara'da beni kendi özel yöntemleriyle besledi. Devlet ne dediyse ben evet dedim. Devlet 'sen böyle olacaksın' dedi, ben 'öyle olacağım' dedim.” Daha fazlası da var ama sanıyorum bu kadar yeterlidir. Tabii anlayana...
Böyle olsa dahi artık Kürtlerin bir kısmı Öcalan'ı lider olarak görüyor.
Buna itirazım var. Onu birileri ısrarla Kürtlerin lideri gibi göstermeye çalışıyor. Ancak sanıldığı gibi değil. 'Daha çok kan akıtacağız ve bundan en küçük bir şekilde 'yanlış yapıyoruz, yenilebiliriz' diye korkakça bir tutuma girmeyeceğiz” ve “Çok kan dökülmesi gerekiyor. Milyonlarca insanın ölümü hiçbir şey değildir. Botan suyundan daha fazla kan akmalı, her dağda, her ağacın altında, her taş kovuğunda şehitler vermeliyiz” şeklindeki sözlerin sahibi, şu anda İmralı'da misafir ediliyor. Ve bu kişi 40 bin insanın ölümüyle övünüyor. Sadece örgüt içinden 15 bin insanı katlettiğini açıkça itiraf etmiştir. Böyle biri Kürt halkının lideri olamaz. Milyonlarca Kürt'ü yok etmeyi hedeflemiş birinin, Kürt sorunu olamaz. 'Kürt, alçaktır, rezildir, köledir' diyen biri için, Kürtlerin tamamı 'liderimizdir' diyemezler.
Açlık grevlerini bir çağrısıyla bitirdi. Kandil'e “silah bırakın” derse dağdakiler sözünü dinlemezler mi?
Açlık grevleri bir tür faşizm yöntemidir. Diktatörlüklerde insan yaşamının hiç önemi yoktur. Hiçbir neden yokken insanlar zoraki ölüme sürüklendi. Açlık grevini bitirdiği gibi örgütü bitirebileceğine inanmıyorum. Öcalan örgüte, 'silah bırakın' derse Kandil onu dinlemez. PKK'ya silah bıraktıracak güç Öcalan değil, ona akıl verenlerdir. Hükümet, hem İmralı hem de Kandil'de binlerce defa görüşme gerçekleştirse bile uzlaşma sağlanma konusunda hiçbir netice alamaz. Açlık grevleri aslında bir operasyondur.
Çözüm: Anayasada haklarının verilmesi
PKK, barış istemiyor mu?
Örgüt hiçbir zaman barıştan yana olmadı. Devletin, uzlaşma ve diyalog girişimleriyle Kandil'dekiler alay ediyorlar. Başbakan'ın “gerekirse yeniden görüşülebilir” türündeki beyanlarını da Kandil'dekiler taviz ve zafiyet belirtisi olarak değerlendirip gülüyorlar.
Türkiye, Kürt sorununu PKK ile görüşmeden çözebilir mi?
Türkiye, Kürt çözümü konusunda PKK ile pazarlık yapmak zorunda değil. PKK ile görüşme çözüm getirmez. Tersine iç savaşa davetiye çıkarır. Devletin halkın yararına yasal düzenlemeler yapması krizi ve gerginliği ortadan kaldıracaktır. Bunun için de önemli bir fırsat var. Yeni Anayasa'nın inşa sürecine Kürtlerin dâhil edilerek haklarının verilmesi meselenin çözümünü sağlayabilir. PKK ve BDP aynı ısrarcı tavrını neden yeni Anayasa ve faili meçhul cinayetleri açığa çıkarmak için göstermiyor?
Kürt toplumu farklı bir yerde olacaktı...
Şiddet olmasaydı bugün tablo nasıl olurdu?
PKK bir tek kurşun atmasaydı bile devlet, Kürt'ün varlığını kabul etmek zorundaydı. Siyasal hakların elde edilmesinde en büyük engelleyici güç PKK olmuştur. Hiç silah patlamamış olsaydı bugün Kürt kültürü, sanatı ve edebiyatı çok yüksek seviyelere ulaşmış olacaktı. Öcalan, “Kürt halkını sıfırdan meydana getirdiğini” iddia ediyor. Aslında PKK şiddetiyle Kürtleri sıfır seviyesine düşürmüştür. Kürt'ün ekonomik, sosyal ve kültürel alanda en yoksun olduğu dönemde, Ahmed-ı Xanı, Mem û Zin gibi bir eser bırakmış. Fekiye Teyran inanılmaz güzel şiirlere imza atmış. Bir halk hareketi, toplumun dinamiğidir. Toplumu geliştiren önünü açan önemli bir etkendir. Başlı başına bir maniveladır. Ama toplumu kesinlikle körelten olamaz. PKK ise toplumu körelten bir hareket olmuştur. PKK'nın 30-40 yıllık mücadele süresinde kayda değer bir roman yazılmamıştır. Kültürel alanda en ufak bir ilerleme kaydedilmemiş. Bu, büyük bir kayıptır. Ve utanılacak bir durumdur. Kürt halkının geldiği nokta geriye gitmedir. Kürtleri geriletense PKK'dır. Halkın çıkarlarını savunmayı salt namlunun ucuna bağlama, korkunç gerici bir anlayıştır. Onun için ben de diyorum ki; eğer PKK olmasaydı ve eğer bu silah meselesi gündeme gelmemiş olsaydı, bugün Kürt toplumu çok farklı noktada olacaktı.
Avrupa'dan bakınca öyle görünüyor olamaz mı?
Bunun buradan ya da oradan bakmakla bir ilgisi yok. Bugün PKK orta sınıfa vuruyor. Bu Kürt toplumunu bitirmek demektir. Bu nedenle, özellikle Kürt esnafı, Kürt köylüsü, Kürt aydını estirilen teröre karşı aktif tavır almalı. PKK, kepenk kapatarak Kürtleri göçe zorluyor ve bankalarla tefecilerin kucağına iterek faiz bataklığına sürüklüyor. 1990'larda Devlet-PKK, halkı bitirme anlamında ortak çalışmıştır. Göç ettirme bilinçli bir politikadır. PKK, Kürt'ü bitirme aygıtıdır.
Kimlerin desteğiyle yapıyor?
Türkiye içinde kıyasıya bir iktidar kavgası var. İçte yürütülen iktidar mücadelesine paralel Orta Doğu'da pazarları yeniden bölüşüm kavgası var. İçte eğer Ergenekon operasyonları, Fırat'ın doğusuna kaydırılsaydı PKK eylem yapamazdı. Dışta ise ilk başta özellikle 1984 yılında Beyrut'ta ABD konsolosluğu aracılığıyla CIA'den çok ciddi destek aldı. Şu anda ise Finans Almanya'dan, yöneticilik yerli derin devletten, vurucu ekipmanların önemli bir kesimi de Suriye, İran ve son dönemlerde az da olsa Irak'tan temin edilmekte.
Suriye'deki PYD sizin tabirinizle “şebiha” olacak kadar tehlikeli mi?
PYD Suriye'deki Kürtlerin çok kanını döktü. Mişal Temo'yu tanıyordum. Bu insana acımadan kıydılar. PYD, Kürtlerin çıkarlarını değil, diktatör Esad'ın menfaatlerini korumaya çalışıyor. Kürtleri çok vahşice öldürüyorlar. Öldürme yöntemleri, Şebihalarınkine benziyor.
03 Haziran 2012 Pazar, 07:00
PKK'nın dağa adam çekme planı
Terör örgütü PKK'nın, infaz ettiği Haki Karer'e 'ilk şehit' diyerek sahip çıkması kardeşi Baki Karer'in sert tepkisine yol açtı.
Karer, "PKK içinde katledilen 15 bin insan hakkında sus-pus olanların Uludere öldürülen 34 insan için söylediklerinin Kürt halkı nezdinde inandırıcılığı yok" dedi.
Karer, bu kesimin 'işçilerin kaçırılmasına, öğrencilere yönelik saldırılara ve sokaklarda patlatılan bombalara sevindiğini' belirtirken "Bu tutum hangi insanlık anlayışıyla bağdaşır?" diye sordu.
Terör örgütü PKK, 'şehitler ayı' diyerek geçtiğimiz günlerde Fırat Haber Ajansı üzerinden bir açıklama yaptı. 18 Mayıs'ta öldürülen Haki Karer, Halil Çavgun, Dörtler ve İbrahim Kaypakkaya'nın adı anılarak Karer için 'ilk şehit' ifadesi kullanıldı. Ancak, PKK'nın kurucularından olan ve örgütte Merkez Komite üyeliği de yapan Baki Karer, abisi Haki Karer'in bizzat PKK tarafından öldürüldüğünü vurgulayarak bu açıklamaya tepki gösterdi.
Abisinin Öcalan'ın rakibi olduğu ve onu eleştiren bir mektup yazdığı için infaz edildiğini belirten Karer, 10 yıl içerisinde bulunduğu PKK'nın 'şehit ticaretini' anlattı.
BDP'nin özellikle Uludere olayı sonrasında yaptığı açıklamaları da değerlendiren Karer, "34 insanın ölümüne timsah gözyaşı döken bu kesim işçilerin kaçırılmasını, sokakta işlenen cinayetleri, çocuklara atılan bombaları savunuyor.
Sokakta patlayan bombalara suskun kalıp sevinç duymak hangi insanlık anlayışıyla bağdaşır?" diye sordu. İşte Karer'in birbirinden ilginç değerlendirmeleri:
AMAÇ İNSANLARI DAĞA ÇEKMEK
Apocular sadece 18 Mayıs'ta değil, son dönemlerde yayınladıkları bildiri ve verdikleri demeçlerde başta Haki Karer olmak üzere katlettikleri birçok insanı yeniden sahiplenme yüzsüzlüğünü ayyuka çıkarmış durumda.
Çünkü iç infazlar nedeniyle köşeye sıkışmış durumdalar ve şaşkınlık içindeler. Sessiz kalırlarsa, işledikleri cinayetlerin 'faili meçhul' olarak kalacağını ve Kürt toplumunda yarattığı infialin bir süre sonra yatışacağı ümidi içindeler.
Tartışmalarında bunları açıkça dillendirmekteler. PKK dışındaki tüm siyasal oluşumlar, çevreler ve tüm Kürt toplumu, PKK'dan işledikleri örgüt içi cinayetler konusunda net bir açıklama beklentisi içinde. Ama olumlu veya olumsuz tek bir açıklama bugüne kadar yok. Çünkü inkâr etmeleri mümkün değil. Bu tür propagandalarla kandırdıkları bilinçsiz insanları dağa çekmeye çalışmaktalar.
EKMEK PEŞİNDEKİLERİ KAÇIRTTI
Haki Karer'le Öcalan yan yana getirilemez. Öcalan, Kürt halkının evlatlarına kurşun çekmiş, ailesine akşam olduğunda bir parça ekmek götürmenin çabası içinde bulunan işçiyi kaçırtmış, makinelere sabotaj yapacak kadar ilkel, çağdışı metotlara başvurmuş, okul öğretmenlerini kurşunlatmıştır. Farklı düşüncesi nedeniyle insanları katletmiştir.
Apocular, önümüzdeki süreçte, örgüt içi infazlar konusunda Kürt toplumunda yaygınlaşan kanıyı bertaraf etme adına bir dizi taktiğe başvurmayı planlamıştır. Bunlardan en önemlisi de, BDP aracılığıyla Uludere olayı başta olmak üzere birçok konuda karşı atağa geçmeyi planlamaktalar. BDP içinde geçmişte farklı siyasal eğilimler içinde yer almış ve sonradan Apoculuğa devşirilmiş kişiler de verilen bu görevi sevinçle karşılamışlardır.
PKK içinde katledilen 15 bin insan hakkında sus-pus olanların Uludere öldürülen 34 insan için söyleyeceği hiç bir şey yoktur. Kürt halkı nezdinde de en ufak inandırıcılıkları yoktur. Uludere'de 34 insanın ölüm olayının elbette açıklığa kavuşturulması gerekir. Ancak, bu olaya PKK ve yandaşlarının dört elle sarılması düşündürücüdür.
İHALEYLE SUİKAST
34 insanın ölümüne timsah misali gözyaşı döken bu kesim, işçilerin kaçırılmasını, sokak ortasında işlenen cinayetleri, okul çocuklarına yönelik bombalı saldırıları savunmaktalar.
Sokakta patlatılan bombalar karşısında suskun kalmayı tercih etmekle kalmamaktalar, sevinç duymaktalar. Bu tutum hangi insanlık anlayışıyla bağdaşır?
İnsan haklarını savunduğunu iddia eden bu Apocular, Siirt'te öldürülen 5 genç kadının, Bingöl'de canlı bombaya kurban giden Nesibe Belgin ve daha nicelerinin katledilmeleri karşısında neden suskun kalmaktalar?
Son dönemlerde, 90 yıllarda olduğu gibi ihaleyle cinayet işlenmeye başlanmıştır. Şırnak'ta AK Parti temsilcisinin öldürülmesi, PKK'nın ihale ile cinayet işlediğinin en temel kanıtıdır.
Önümüzdeki günlerde vur-kaç yöntemiyle ihale üzerine cinayetler işlenecektir. Yine 90'lı yıllarda olduğu gibi kırsal kesimden kentlere göçü zorlayacak çabalar içine girecekler.
GLADİO OPERASYONU PKK'YI ZAYIFLATTI
Gladyo'ya yönelik operasyonlar PKK'yı zayıflattı. Türk Gadyo'sunu en büyük destekçisi olan İsrail, istediği zamanda ve biçimde Antep-Maraş-Amanos hattında eyleme başvuruyor.
Suriye'de kümelendirilmiş PKK grubu da İsrail denetimindedir. Gladyo, uluslararası bağlantılarıyla tutuklanan elemanlarını serbest bıraktırma ve sivil anayasa yapılmasını engellemek istemekte.
Başarı elde edilebilirse, askerin sivil siyasete hükmetmesi yeniden sağlanmış olunacaktır. Kaybettikleri mevzileri yeniden kazanmayı umuyorlar. Bu hedeflerine ulaşabilmek için kullandıkları PKK, bu bölgelerde bahar hazırlıklarını yapmış durumda.
ÖLDÜRECEKLERİNİ SINIRA GÖNDERİYORLAR
PKK'nın, ülkeye gönderdiği silahlı grupların imha edileceğini bildiği için grupların arkasından yapılacak açıklama ve bildirileri dahi hazırladığı belirtiliyor. Gönderilen bu grupların içindekiler Kandil yönetimi tarafından 'gereksiz' olarak nitelendirilenler arasından seçilmiştir.
Yani ülkeye gönderilmeseler iç infazlarla yok edilecek kişilerdir. Şu ana kadar ''gereksiz' diye nitelendirilenlerden 30 kişi ölmüştür. Mayıs'ın ilk haftasında Bitlis'te ölüme terk edilenler 'gereksiz' olarak nitelendirilen gruba aittir. İşte PKK'nın şehit ticareti bu temel üzerine kuruludur. Ya iç infazlarla, ya da çatışmaya gönderilerek yok edileceklerdir.
KÜRT ANNELER HESAP SORMALI
Kürt anne ve babalar, iç infazlara kurban gitmiş çocuklarının hesabını sormalılar. Kandırıp dağa çıkarılan çocukların akıbetini soruşturmalıdır. Yok yere, bir hiç uğruna gencecik bedenlerin yok olmasına seyirci kalmasınlar.
HABER: SERBEST ÖZDEN / BUGÜN GAZETESİ
Abdullah Öcalan derin devletin adamı
Öcalan’ın rakibi olduğu için öldürülen Haki Karer’in kardeşi terörist başının derin ilişkilerini deşifre etti.
Adı sürekli PKK’nın öldürdüğü örgüt mensupları arasında geçen Baki Karer BUGÜN’e konuştu. Karer, Abdullah Öcalan’dan iç infazların hesabının sorulmasını istedi.
PKK’nın kuruluşunda bulunup Merkez Komite üyeliğine kadar yükselmiş bir isim Baki Karer. Adı Kürt aydınlarının Meclis’e sunduğu örgüt içi infaz listelerinde dahi ‘öldürüldü’ olarak geçiyor. Ama kuruluşuna şahit olduğu PKK’nın iç yüzünü anladıktan yaklaşık 10 yıl sonra “Silah kullanmanın bir felaketle sonuçlanacağı daha o günden belliydi” diyerek ayrıldığını söylüyor. BUGÜN’e konuşan Karer,Öcalan’ın örgüt içerisinde nasıl sivrildiğini anlatırken örgütün derin kanadı olarak bilinen Kesire Öcalan ve Pilot Necati’nin (Necati Kaya) rolünü açıklıyor. İşte Baki Karer’in BUGÜN’e özel çarpıcı ifadeleri:
ÇATIŞMALARDAKİ ROLÜ GİZLENDİ
1980 darbesine kadar Kürt toplumunda en geniş tabana sahip örgüt PKK değildi.Daha çok Özgürlük Yolu ve DDKD egemendi.O dönem koşullarında örgütler arası çatışmalarda Öcalan’ın da dahil olduğu Gladyo’nun payı vardır. Örneğin KUK’la başlatılan çatışmaları,Öcalan’ın bizzat yürüttüğü hasır altı ediliyor. O dönem ülke içinde Çetin Güngör’ün ve dışarıda Kemal Pir’in çabalarıyla çatışmalar durdurulmuştu. Çok daha sonraları açığa çıktı ki,Öcalan, 1978’in ortasından itibaren devraldığıMardin-Urfa bölge sekreterliğini kullanarak, Suriye Muhaberatı koruması altında sınıra gelerek çatışmaları yeniden başlatmıştır. Aslında Kemal Pir’i PKK’dan ayrılma noktasına getiren olay da budur. Tümbunlara rağmen, bir dizi entrikalarla çatışma sorumluluğu Kemal Pir’in üzerine atılmaya çalışılmıştır.
İNFAZIN GEREKÇESİ OLMAZ
Örgüt içinde veya dışında katlettikleri insanlar için hiçbir gerekçe sunamazlar. Katletmenin hiç bir haklı gerekçesi olamaz. Muhalefet eden her insanı katlettiler. Birçoğunu Bekaa’da ve Lolan’da katlettiler, katletme fırsatını bulamadıklarını da ya Güneydoğu Anadolu’ya gönderip ihbar ederek ya da derin devletle kurdukları direkt telefon bağlantılarıyla öldürttüler. Bu yöntemlerle 15 bin ‘faili meçhul’ cinayet işlediklerini söylüyorlar. PKK’da kitlesel işkencelerin ve infazların en fazla yoğunlaştığı dönemi anlamak için, Yalçın Küçük’ün PKK’daki faaliyetleri irdelenmeli ve 2000’eDoğru dergisinin yayın politikasına bakılmalı.
Milyarları ceplerine attılar
Bugün Diyarbakır sokaklarında kuru kalabalığı yönlendirmeye çalışanların banka hesaplarına, ikinci ve üçüncü dereceden akrabalarının ihalelerden elde ettikleri kazançlara bakılırsa, bahsettiğimiz derinlik daha iyi anlaşılır. ‘Silah emniyettir’ diyenlerin ‘ticaret’ ilişkilerine bakılması gerekir. Olayları yönlendiriciler içinde öyleleri var ki, sırf Avrupa- ’ya yapılan insan kaçakçılığındanmilyarları cebine indiriyor. ‘Muhatap Öcalan’dır’, ‘Önderimiz Öcalan’dır’ diye durmaksızın konuşanların ve havayı bulandırmaya çalışanların, aşiret ve yakın akrabalarının yaşam tarzlarına bakılmalı. Kürtçü geçinen belediyelerin ihaleleri takip edilirse, ilişkiler ağının derinliği kendiliğinden açığa çıkar. Derin devlet ve ilişki ağları bitirildiği noktada, PKK kalmayacaktır.
Çatışmaları yeniden başlattı
Ben ve birçok arkadaşım, 73- 74’lerden itibaren bu mücadelenin içinde yer aldık, 1983’te ayrıldım. Muhalefet edeni katlettiler. Haki Karar, Öcalan’ı eleştiren mektubu yazdıktan sonra öldürüldü. Öcalan, derin devletten aldığı destekle bu kavgada üstün geldi. Özellikle 80’li ve 90’lı yıllarda egemen kılınan sis perdesi yeni yeni aralanmaya başlamıştır. Gladyo örgütlenmesinin İstanbul ayağına bitişik Kürt ayağı, yani Apoculuk bitirildiği oranda bu sis perdesi ortadan kalkacak. Son günlerde bu yönde yürütülen gayretler, sonuçta bahsettiğim sisli ortamı sonlandıracaktır.
KUZEY IRAK’TA AYRILDIK
Ben, PKK’dan 1983’te ayrıldım. Eğer Mehmet Karasungur, Öcalan’ın isteği ile derin devlet tarafından öldürülmeseydi, Mehmet Karasungur, Resul Altınok, Çetin Güngör ve ben bir grup olarak ortaya çıkacaktık. Çıkış bildirimizi hazırlamış, Mehmet Karasungur’un Celal Talabani’nin yanından dönmesini bekliyorduk. Ayrılma İsveç’te değil, Kuzey Irak’ta olmuştu.
Binlerce insan şikeli savaşta öldü
Kırıkkale yapımı silahların numaraları silinerek PKK’ya teslim edildiğini belirten Karer, bunun herkes tarafından bilindiğini söyledi.
Özellikle iç infazlar, faili meçhuller, Öcalan’ın derin devletle belgelenmiş ilişkileri halka iyi anlatılabilinirse, bunların arkasına takılmış kitle ikna edilir. Bu halk kaybolançocuklarınınhesabını soracak düzeye gelecektir. ‘Şikeli savaş’ diyenleri haklı çıkartacak o kadar neden var ki ortada, hangi birini anlatayımya da nereden başlayayımbilmiyorum. Mesela numaraları silinmişKırıkkale yapımı kamyonlar dolusu silahın PKK’ya aktarılmasını kim inkâr edebilir? Dinamitlerin kaçakçılar aracılığıylaKandil’e aktarılması keşfedilen yeni bir şey değil.
YERLERİNİ BİLDİRDİ
Özellikle 90’lı yıllarda Kürt halkına karşı baskıların yoğunlaştırılmasının tek nedeni, PKK’- ya güç kazandırmaktı.Öcalan’ın imha etmek istediği bazı grupların yerini telefonla veye telsizle bildirip imha ettirdiğini herkes bilir.Öcalan, derin devletten aldığı destekle bu kavgada üstün konuma gelmiştir. Şu anda ‘Bizim paraya ihtiyacımız yok,muazzammeblağlara ulaşan bir servetin sahipleriyiz’ diyen birÖcalan ve ekibimevcuttur. Halk adınamücadele yürüten hiçbir gücün, gönüllülerden toplanan paralarla ‘muazzammeblağlara’ ulaştığı görülmemiştir.
İNFAZCILARLA ÇÖZÜLME
Birkaç tetikçinin yargılanması ve cezalandırılmasının bizi sonuç almaya götüreceğinden kuşkuluyum. Nasıl ki JİTEM olayı, görevlendirilmiş tetikçilerin yargılanması ile çözümlenemezse, Apoculuk olayı da salt birkaç infazcının yargılanmasıyla çözümlenemez. Bu nedenle derin devlet yargılamalarına AbdullahÖcalan dahil edilmeli. Bu türbir yargılanma süreci başlatıldığında, JİTEM ve Hizbullah’ın da Apoculuk atına bindirildiği görülecektir.
7 NİSAN 2012
HABER: SERBEST ÖZDEN-BUGÜN GAZETESİ
Dostları ilə paylaş: |