BEŞİNCİ GEREKÇE: Avukat yardımından yararlanma hakkının ihlali (AİHS m. 6/3c)
Bir suç soruşturması çerçevesinde gözaltına alınan herkes, gözaltına alındığı ilk andan itibaren kendi seçeceği bir avukat yardımından etkin şekilde yararlanma hakkına sahiptir (AİHM, Dayanan v. Turkey - Adamkiewick v.Polonya)82. Bu hakka ilişkin ihlaller yargılamanın adilliğini geri dönülemez şekilde ihlal etme potansiyeli taşıdığı için, avukat yardımından yararlanma hakkı özellikle şüphelinin kendi kendisini suçlamama hakkını (freedom from self-incrimination)garanti altına alır (AİHM, Brusco v. France). Gözaltının ilk anından itibaren şüphelinin kendi belirleyeceği bir avukat yardımından yararlanma hakkının güvence altına alınmış olmasının nedenleri, bireyin kendisini suçlamama hakkına saygı gösterilmesini sağlamak, savunmasını organize etmek, şüpheli lehine delillerin araştırılmasını sağlamak, sorguya ve ifade almaya hazırlık yapmak ve nezarethane şartlarını kontrol altında tutup işkence ve insanlık dışı muamele yasağının etkin şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Avukatlar, savunmaya ilişkin bu en temel görevleri yerine getirirken, mesleklerini tamamen özgür bir şekilde icra edebilmelidirler (AİHM, Adamkiewick v.Polonya, § 84 – Dayanan v. Turkey, § 32).
Avukat yardımından yararlanma hakkı etkili bir şekilde sağlanmalıdır. Bu açıdan, şüpheli ya da sanık, avukatıyla hiçbir engel olmadan görüşebilmelidir; şüpheli ya da sanık, özellikle üçüncü bir kişinin gözü ve kulağı olmadan, avukatıyla baş başa görüşüp iletişim kurabilmelidir (AİHM, Can v. Austria, § 52). Avukatla görüşme esnasında bir polisin bulunması, bu hakkı açıkça ihlal eder (AİHM, Brennan v. The United Kingdom – BM İHK83, Gomez de Voituret v. Uruguay). Eğer bir avukat, müşterisi ile üçüncü kişilerin eşlik etmediği şekilde ve gözetlenmeden görüşemezse, müvekkilinden gizli talimatlar alamazsa, avukatın sanığa olacak hukuki yardımı büyük oranda etkisini kaybeder (AİHM, S. v. Switzerland, § 48). Ayrıca, savunmasını hazırlayabilmesi için, sanığın avukatıyla görüşmesinde yeterli süre ve imkanlar sunulmalı; yeterli sayıda ziyarete izin verilmelidir (AİHM, Öcalan v. Turkey, 12/5/2005). Yeterli sayı ve sürede ziyarette bulunma açısından cezaevindeki maddi imkânsızlıklar avukata ve sanığa gerekçe gösterilemez; tutukluluk ortamındaki maddi yetersizlikler sanığın avukatıyla yeterli şekilde görüşüp savunmasını hazırlamasına imkân vermezse bu hak ihlal edilmiş olur (BM İHK, Martinez Machado v. Uruguay).
AİHS’nin 6/3c hükmü, avukat tutmak için yeterli maddi imkânı olmayan şüpheli ya da sanıklara resen avukat atama zorunluluğunu da öngörmektedir (AİHM, Pakelli v. Germany, § 31 – Croissant v. Germany, § 33). Özellikle hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile cezalandırılma riski olan yargılamalarda, sanığın ödeme imkânları yoksa kural olarak sanığa karşılıksız avukat atama zorunluluğu vardır (AİHM, Benham v. The United Kingdom, § 61). Avukat ile müvekkili arasındaki ilişki güvene dayalı olduğu için, kural olarak hangi avukatın seçileceği konusunda ulusal makamların sanığın arzusunu dikkate alması gerekir (AİHM, Croissant v. Germany, § 29). Bu çerçevede Baro tarafından resen atanan avukatlar, şüpheli ya da sanığın etkin ve somut bir şekilde savunmasını yapmak zorundadır. Eğer etkin bir savunma yapılmadığı anlaşılırsa, resen atanmış avukatın görevine son verilmeli ve yeni bir avukat atanmalıdır. Bu hakkın etkin bir şekilde güvence altına alındığını gözetme yükümlülüğü devlete (somut olayda yargıç ve mahkemelere) aittir (AİHM, Artico v. Italy, § 33). Sadece resen avukat atamak bu açıdan yeterli değildir. Resen avukat atamanın en önemli amacı, imkânları yetersiz olan sanığın soruşturma ve kovuşturmada kendisini etkin bir şekilde savunmasını sağlayıp, yargılamada savunma açısından gerçek bir rol oynamasını sağlamaktır (AİHM, Pham Hoang v. France).
Avukat yardımından yararlanma hakkının en temel sanık hakları (AİHS m. 6/3) arasında olduğu dikkate alındığında, bu hakka yönelik her türlü kısıtlayıcı uygulama mutlak şekilde gerekli olmalıdır (AİHM, Van Mechelen and others v. The Netherlands, § 58). Avukat yardımından yararlanma hakkı kural olup, bu hakka yönelik her türlü kısıtlayıcı uygulama istisnai olmalı ve her defasında olayın kendine özgü özellikleri ışığında gerekçelendirilmelidir (AİHM, Can v. Austria, § 57).
Avukat yardımından yararlanma hakkı, şüpheli ya da sanığın, üçüncü bir kişi ya da göz olmadan, avukatıyla baş başa ve yeterli bir süre görüşebilmesini de kapsar. 23 Ocak 2017 tarihinde kabul edilen 684 sayılı KHK’nın yürürlüğe girdiği tarihe kadar gözaltına alınanların ilk beş gün boyunca avukatla görüşmeleri, 25 Temmuz 2016 tarih ve 668 sayılı KHK ile tamamen yasaklanmıştır. 15 Temmuz 2016 tarihli menfur darbe girişimi sonrası gözaltına alınan şüpheliler bu en temel sanık hakkından yararlandırılmadan gözaltında bekletilmiş, ilk beş gün boyunca ifade almak KHK ile yasaklanmış olmasına rağmen “mülakat adı altında geceleri” sorguya çekilmiş ve ifadeleri alınmıştır. Baronun atadığı avukatlar polis sorgusuna eşlik etmemiş, daha önce hazırlanmış ifadelere imza atarak emniyet binalarını terk etmişlerdir. İfade alma tutanaklarında matbu şekilde yazılı olan “avukat yardımından yararlandı” ifadesinin gerekleri yerine dahi getirilmemiştir. Oluşturulan baskı ortamında, şüphelilerin polislere haklarını hatırlatma ya da yaşadıklarını tutanağa yazma ortamı dahi imkânsız hale getirilmiştir. Avukat ile şüpheliye çoğu zaman görüşme dahi yaptırılmamış, görüşmeye izin verildiğinde ise, ya bir polis eşliğinde ya da kamera kaydı altında görüşme yaptırılmıştır. Bartın gibi bazı illerde ise, polislerin güvendikleri avukatlar resen avukat olarak atanmış ve sadece bu türden avukatlarla şüphelilerin baş başa görüşmesine izin verilmiştir. Bu görüşmelerde işkence gördüğünü ifade eden şüphelilere, bu türden avukatlar “Boşuna nefesini tüketme, hayatta kaldığına dua et. Bak bu adamlar caniler, gözleri dönmüş. Aileni bir daha görmek istiyorsan ne derlerse kabul et. İşkenceden kimseye bahsetme, öldürürler seni.” demiştir. Avukatlık mesleğiyle taban tabana zıt, bu meslekle bağdaşmayan ve müvekkilinin en temel haklarını koruma yerine onların ihlaline yol açan yöntemler izlenmiştir (Bu konuda aşağıya bakınız.). Bu husus sosyal medyada yazılmasına rağmen, söz konusu avukat hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır. Kısaca, gözaltının ilk anından itibaren (23 Temmuz 2016 – 23 Ocak 2017 tarihleri arasında gözaltının ilk beş günü avukatla görüşme zaten 668 sayılı KHK ile yasaklanmıştır.)84, şüpheli ile avukatı baş başa, üçüncü bir kulak ve göz olmadan görüşememiştir. Böylece adil yargılanma hakkının olmazsa olmazları arasında olan (AİHM, Salduz v. Turkey) temel bir sanık hakkı, yargılama başlamadan ihlal edilmiş ve bir daha giderilemez şekilde yargılama adil olmaktan çıkmıştır. Avukat görüşmelerinin ya polis huzurunda ya da kamera kaydı altında yapılması da bu hakkı fiilen ortadan kaldırmıştır.
Ayrıca, 23 Temmuz 2016 tarih ve 667 sayılı KHK’nın 6/1-d bendi ile tutukluların avukatlarıyla görüşmelerine sınırlandırmalar getirilmiştir. Bu düzenlemeye göre, “Tutuklu olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara emir ve tâlimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısının kararıyla, görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, tutuklu ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli hazır bulundurulabilir, tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir. Tutuklunun yaptığı görüşmenin, belirtilen amaçla yapıldığının anlaşılması hâlinde, görüşmeye derhal son verilerek, bu husus gerekçesiyle birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme başlamadan önce, taraflar bu hususta uyarılır. Tutuklu hakkında, tutanak tutulması hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemiyle tutuklunun avukatlarıyla görüşmesi sulh ceza hâkimliğince yasaklanabilir. Yasaklama kararı, tutuklu ile yeni bir avukat görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir. Baro tarafından bildirilen avukatın değiştirilmesi Cumhuriyet savcısı tarafından istenebilir. Görevlendirilen avukata, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesine göre ücret ödenir.”
Bu hüküm uyarınca, OHAL döneminde terör örgütü suçlamasıyla tutuklu olan şüpheli ya da sanıkların avukatlarıyla görüşmeleri sistematik olarak kamera ile kayıt altına alınmış ve tutuklular en az bir cezaevi görevlisinin eşliğinde avukatıyla görüşme yapılabilmişlerdir. Ayrıca tutuklunun avukatına ya da avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örneklerine, dosyalara ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara el konulabilmesi mümkün hale gelmiştir. Görüşmelerin gün ve saatlerine sınırlandırma getirilmiş ve belirli şartların oluşması durumunda tutuklunun avukatıyla görüşmelerinin yasaklanabileceği de öngörülmüştür. Bu durumda ilgili baro başkanlığınca tutuklu için yeni bir avukat görevlendirileceği düzenlenmiştir. OHAL süresince, baro tarafından bildirilen avukatın -yukardaki gerekçelerle- değiştirilmesi Cumhuriyet savcısı tarafından istenebilecektir. Bu düzenleme ile tutuklunun kendi seçtiği avukatı aracılığıyla temsiline AİHM içtihatlarıyla tamamen uyumsuz bir kısıtlama getirilmiş, avukatların mesleklerini hiçbir engel olmadan, özgürce icra edebilmeleri neredeyse imkânsız hale getirilmiştir.
Bazı şüpheli veya sanıkların kendilerinin seçtiği avukatla temsil edilme ve onun hukuki yardımından yararlanma hakları da ihlal edilmiştir. Örneğin, birçok şüphelinin gözaltında kendilerini temsil edecek avukatları hazır bulunmasına rağmen, soruşturma organları şüphelinin kendi belirlediği avukatı kabul etmeyerek, Baro tarafından görevlendirilmiş avukatı şüpheli avukatı olarak kabul etmişler ve sorgu tutanağına ona imza attırmışlardır. 16 Ağustos 2016 tarihinde CNN Türk canlı yayınında Didem Arslan’ın programına katılan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu bu durumu kamuoyuna şu şekilde anlatmıştır: “CMK’dan, yani baro tarafından atanan müdafilerle savcılıklar görüşmeye izin veriyor; ama “ben özel avukatıyım” dediğinde (görüşmeye) izin vermiyor. Şimdi bu maalesef bazı illerimizde karşılaştığımız bir durum. Bir insanın özel avukatı olabilir; gider, kendisi istediği avukatla kendisini temsil ettirebilir. Bu başsavcılıklarımızı ben kanunu uygulamaya davet ediyorum. Kanun diyor ki, bir avukatın eğer o suç soruşturmasında kendisi de şüpheli konumda ise, bu durumda zaten avukatlık yapmamalıdır. Çünkü şüphelidir, diyor. Varsa böyle bir iddiaları buyursunlar, delilleriyle birlikte ortaya koysunlar. Ama devlet tarafından atanan, CMK tarafından görevlendirilen avukatın dışında bir avukatla görüşemezsin dendiğinde, işte bakın savunma hakkını askıya almış oluyorsunuz.” Oysa AİHS’nin 6/3c hükmüne göre, bireyin istediği avukatın hukuki yardımından yararlanma hakkı ve kendi seçeceği avukatla temsil edilme hakkı en temel sanık hakları arasındadır. Bu hak ihlal edilerek yapılan tüm soruşturmalara ilişkin yargılamalar, sadece bu nedenle bozulmalıdır. Aksi durumda tüm bu yargılamaların adil olmadığı ileride Anayasa Mahkemesi ya da uluslararası yargı kuruluşları (AİHM veya BM İnsan Hakları Komitesi) tarafından tescillenecektir.
Yukarıda belirtildiği gibi, 25 Temmuz 2016 tarih ve 668 sayılı KHK‘nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (m) bendi uyarınca da gözaltının ilk beş günü avukatla görüş yasağı uygulaması getirilmiş, 23 Ocak 2017 tarih ve 684 sayılı KHK’nın 11. maddesi ile bu yasak kaldırılmıştır. Söz konusu iki KHK’nın yayınlandığı tarihler arasında yaklaşık altı ay boyuncagözaltının ilk anından itibaren avukat yardımından yararlanma hakkı (AİHM, Dayanan v. Turkey – Salduz v. Turkey) ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca tüm OHAL süresince de gözaltına alınmış kişilerin avukatla görüşmeleri ya bir görevli huzurunda ya da kamera kaydı altında gerçekleştirilmiştir. Beş gün boyunca avukatla görüşmeleri yasak olan şüpheliler, ikna ve işkence odalarında, mülakat adı altında (Hiçbir kanun maddesinde “mülakat” adı altında ifade alınacağı yazılı olmayıp, bu yöntem tamamen illegaldir.) yasak olan usullerle itirafçı olmaya, isim vermeye ve hazır ifadelere imza atmaya zorlanmıştır. Bu çerçevede, darbe mağdurları için CHP’nin kurduğu komisyona 40 bin başvuru yapılması olayın vahametini göstermektedir85. Gözaltının ilk beş günü avukatla görüşme yasağının bulunduğu 25 Temmuz 2016 ile 23 Ocak 2017 tarihleri arasında geçen sürede, gözaltında binlerce işkence vakası meydana gelmiştir. İşkence mağdurlarına, yaşadıkları işkence olaylarını anlatırlarsa, eşlerine tecavüz edileceği, çocuklarına ve yakınlara zarar verileceği tehdidinde bulunulmuştur. AİHM’ye göre, tecavüz en ağır işkence yöntemlerinden biri olduğu gibi (AİHM, Zontul v. Greece), kişinin yakınlarına tecavüz etme veya zarar verme (işkence) tehdidi başlı başına işkence oluşturur (AİHM, Gafgen v. Germany). Tüm bu tehditlere rağmen, bazı işkenceciler hakkında şikâyette bulunulmuş, ancak işkenceci bu görevliler hakkında, tamamen hukuk dışı bir şekilde 667 sayılı KHK’nın 9. maddesi gerekçe gösterilerek kovuşturmaya yer olmadığına dahi karar verilebilmiştir.86 Bilindiği gibi, işkence ve insanlık dışı muamele yasağı OHAL döneminde dahi ihlal edilemeyecek türden mutlak haklardandır (AİHS m. 15 - AY m. 15). AİHM kararlarına göre, kamu görevlilerinin müdahil olduğu işkence ve kötü muamele olayları ile yaşam hakkı ihlali oluşturan (ölüm gibi) olaylarda zamanaşımı olmadığı gibi, af veya benzeri bir yöntemle dahi işkence sanıkları sorumluluktan kurtulamaz.
25 Temmuz 2016 tarih ve 668 sayılı KHK’nın 3/1-l maddesi ile de, “Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının kararıyla kısıtlanabilir.” düzenlemesi getirilmiştir. Böylece avukatların müvekkillerini etkin şekilde savunma ve tutukluluklarına etkin biçimde itiraz etme hakları ellerinden alınmış, şüphelilerin AİHS m. 5/4’te korunan hakları genel bir düzenleme ile ortadan kaldırılmıştır.
15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden sonra, bu girişimden önce iddia olunan FETÖ/PDY sebebiyle açılan tüm davalara özel vekâlet sunmuş avukatlar hakkında gözaltı kararı alınmış ve söz konusu avukatlar tutuklanmıştır. 15 Temmuz 2017 tarihi itibariyle, bir yıl içerisinde, hali hazırda Türkiye genelinde bu davalara vekâlet sunan toplam 1078 avukat hakkında gözaltı kararı alınmış ve gözaltına alınanlardan 523’ü tutuklanmıştır. Ayrıca Temmuz 2017 tarihi itibariyle hakkında yakalama kararı bulunan avukat sayısı 200’den fazladır. Örneğin, darbe girişiminden sonra, İstanbul Barosu’na kayıtlı olup iddia olunan FETÖ/PDY sebebiyle açılan davalara vekâlet sunan 189 avukat hakkında Bylock bahanesi ile gözaltı kararı verilmiştir. Gözaltına alınan 80’e yakın avukatın 50’si tutuklanmıştır.87 Böylece şüpheli ve sanıkların kendilerinin seçeceği ve kendilerini etkin şekilde savunacaklarını düşündükleri avukatlar tasfiye edilmiş ve sanıkların AİHS’nin 6/3c hükmünde öngörülen haklarına bir sınırlandırma daha getirilmiştir. Binden fazla meslektaşının gözaltına alındığını ve yarıdan fazlasının tutuklandığını gören diğer avukatlar ise, bu atmosferde siyasi suçlarla suçlanan sanıkları etkin şekilde savunmadan ve hatta vekâlet almadan çekinir olmuşlardır.
Bu durumun şüpheli ve sanıkların kendi seçecekleri avukat yardımından yararlanma hakkına son derece ağır bir müdahale oluşturmasına ek olarak, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal da, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden kısa bir süre sonra yaptığı açıklamada, “FETÖ sanıklarına avukat atayacak kadar enayi miyim? Elbetteki kimseyi atamadık; atamayacağız” demiştir. Böylece, en temel sanık haklarından biri olan avukat yardımından yararlanma hakkının (AİHS m. 6/3c) gerekleri, özerk olan bazı Barolar tarafından da yerine getirilmediği açıklanmıştır. Ayrıca, Çağdaş Avukatlar Derneği Başkanı Avukat Selçuk Kozağaçlı, Ankara Barosu’nun 64. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı 16 Ekim 2016 tarihli konuşmasında, “Hizmet (Hareketi) mensubu, Paralel Devlet Yapılanması mensubu yargıçlara, savcılara, askerlere, polis memurlarına veya vatandaşa sistematik işkence yapılıyor. Farkında mısınız? … Bu arkadaşlarınıza hapishanelerde tecavüz ediyorlar. Bu arkadaşlarınızın tırnaklarını söküyorlar, emniyet birimlerinde. Emin olun. Bana güvenin. … Kalın bağırsak ameliyatı olmuş insanları gördüm; makatlarına sokulan eşyalar nedeniyle; emniyette ve hapishanede. Ülke genelinde 40 000 tutuklama var. 80 000 gözaltı yapıldı. Sistematik olarak işkence yapıldı. … 18 kişi intihar etti. Savcılar, polis müdürleri, kaymakamlar; bir insana ne yapılır da kafasına silahı dayayıp sıkar?” belirtmesine ve işkence delilleri devletin resmi haber ajansı Anadolu Ajansının 7 dakikalık görüntülerinde ve Hürriyet Gazetesinin manşetinde88 yer almasına, vücudu sargılı ve kafasında darp izleri olan kişilerin resimlerine bu gazetenin ilk sayfasında yer verilmesine rağmen, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, hiçbir nezarethane veya cezaevini ziyaret etmeden, şüpheli ve sanıkların hiçbiriyle görüşmeden, ABD’ye giderek, Türkiye’de işkence olmadığını açıklamıştır.
OHAL döneminde özellikle Sincan, Menemen, Aliağa, Silivri, Kırıkkale ve Keskin Ceza İnfaz Kurumlarında tutuklu ile müdafi görüşmelerine KHK hükümlerinin dışında ek fiili kısıtlamalar getirilmiş olup, bu nedenle de avukat ile tutuklu arasındaki görüşmeler sağlıklı bir şekilde yapılamamaktadır. Örneğin; Keskin T Tipi cezaevinde bir avukatın kaç müvekkili olursa olsun toplam görüş süresi 30 dakikadır. 30 dakikalık bu süreye müvekkillerinin koğuştan getirilme süreleri de dâhil edilmektedir. Bir avukatın 30 dakika tek bir sanık ile yapacağı görüşme dahi yeterli değilken, birden çok sanıkla aynı sürede görüşme yapması ve sanığı etkin şekilde savunması imkânsıza yakındır. Kırıkkale T Tipi cezaevinde ceza infaz memurları gözetiminde yapılan görüşlerde 30 dakikalık süre kısıtlaması bulunmaktadır. Görüş başladıktan sonra ceza infaz memurları tarafından “Devlet ve hükümet yetkilileri aleyhine konuşulursa görüşü bitirmeye yetkim var.” denilerek avukat ve tutuklu görüşü taciz edilmektedir. Sincan Cezaevinde tutuklu bulunan bir kişinin vekilinin, görüşmenin sesli ve görüntülü kayıt altına alınması usulünün kaldırılmasına ilişkin talebi Ankara Batı İnfaz Hâkimliğinin kararı ile reddedilmiştir.89 İstisnai birkaç cezaevi dışında hafta sonları avukatlar ile tutuklu görüşü yapılamamaktadır. Örneğin Kırıkkale, Kastamonu, Keskin, Çorum, Kırşehir, Kütahya, Bilecik gibi ceza infaz kurumlarında hafta sonu görüş yasağı bulunmaktadır. Dosyaların çokluğu, hacmi ve bu davalara bakan avukat sayısının azlığı birlikte değerlendirildiğinde söz konusu kısıtlamanın avukattan yararlanma hakkına son derece ağır kısıtlamalar getirildiği ve tüm bu kısıtlamaların, en temel altı sanık hakkından biri olan avukat yardımından yararlanma hakkını (AİHS m. 6/3c) ihlal ettiği açıktır.
OHAL süresince avukatlara yönelik sınırlandırmalar belirtilenlerle sınırlı olmayıp, mesleğinin gereklerini yerine getirmek isteyen bazı avukatlar gözaltına alınmaya varıncaya kadar zorluklarla karşılaşmıştır. Örneğin, MİT’in kaçırdığı iddia olunan ve 41 gün sonra emniyet yetkililerine teslim edilerek gözaltına alınan Önder Asan’ın müdafi Av. Burak Çolak, önceden polis tarafından hazırlanmış matbu ifadeye imza atmaması ve beyanlarının tutanağa geçirilmesi talebi üzerine, gözaltındaki müvekkilinin haklarını savunduğu esnada, hemen Bylock bahanesi icat edilerek gözaltına alınmış ve bir süre gözaltında tutulmuştur.90 Bu olayı yaşayan ya da duyan bir avukatın benzer suçlamalarla suçlanan şüpheli ya da sanıkları etkin şekilde savunmaları mümkün görünmemektedir. Darbe girişiminin ardından başlayan kitlesel gözaltı ve tutuklama sürecinde birçok şüpheli ve sanık, avukat bulmakta zorluk çekmiş ve çekmeye devam etmektedir. Örneğin, Adana, Antalya ve Malatya’da, baronun görevlendirdiği birçok avukat, bu zorunlu müdafilik görevini reddetmiştir.91 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporuna göre, OHAL’de avukatlar bile işkenceye ses çıkaramaz hale gelmiştir.92
15 Temmuz 2016 sonrası gözaltına alınanların avukatla görüşmeleri, gözaltına alma tarihinden en az beş gün sonra mümkün olabilmiş, nezarethanelerdeki tüm görüşmelere ya bir polis eşlik etmiş ya da kamera kaydı altında görüşme gerçekleşmiştir. Avukatla müvekkili hiçbir zaman baş başa kalamamış, savunma hazırlama ve suçlamalara cevap verme açısından üçüncü bir kişi ya da kulak olmadan görüşme yapılamamıştır. 15 Temmuz 2016 sonrası yapılan tüm siyasi soruşturmalarda dosyaya erişimin kısıtlanmasına karar verildiği için, avukatın suçlamaları ve delilleri görme imkânı olmamış ve suçlama ve deliller (savunma) hususunda müvekkili ile etkili bir hazırlık yapması da imkânsızlaştırılmıştır. Çoğu zaman avukatlar daha önce polis tarafından alınmış ve hazır olan ifadeye imza atıp, ifade alınan bürodan ayrılmışlar, şüpheli ile avukat görüşmesi bu esnada sadece birkaç dakika ile sınırlı kalmış, şüpheli ile avukatın konuşması dahi mümkün olmamıştır. Tüm şüpheliler oluşturulan baskı ortamının etkisiyle tutanakta yazılanlara ve avukat yardımından yararlandığı şeklindeki matbu ifadelere itiraz hakkının olduğunu dahi yazamamış, şüpheliler korkutularak baskı altına alınmış, rapor almak için yapılan doktor ziyaretlerinde polis hazır bulunmuştur. Bazı işkence görmüş şüphelilerin sulh ceza hâkimi önünde işkence gördüğünü ifade etmesini engellemek için, sulh ceza hâkiminin sorgu odasına dahi işkenceci polislerin girdiği ve sorguda hazır bulunduğu sosyal medyada ifade edilmiştir (Bu konuda aşağıya bakınız.).
Birçok Baro, 15 Temmuz 2016 tarihinden sonraki gözaltılar için sınırlı sayıda avukatı CMK avukatı (resen atanacak avukat) olarak özel şekilde belirlemiştir. Yukarıda belirtildiği gibi, İstanbul Baro Başkanı, övünerek 15 Temmuz 2016 sonrası gözaltı alınanlara avukat göndermediklerini itiraf etmiştir. Özel belirlenen avukatlara Adalet Bakanlığınca özel brifingler verildiği ve nasıl davranmaları gerektiğinin dikte edildiği sosyal medyada iddia edilmiştir. Bazı illerde, birçok avukat müvekkillerine itirafçı olmalarını telkin etmiş, şüphelilerin kendilerini suçlamama haklarının tam tersi ve bu en temel sanık hakkının ihlaline yol açacak şekilde, avukatlık mesleğinin gerekleriyle taban tabana zıt bir şekilde, Hükümet ajanı gibi davranmışlardır. Bu hususta sosyal medyada isim belirtilerek birçok haber yapılmış, ancak söz konusu avukatlar hakkında da hiçbir işlem yapılmamıştır.
Bazı barolar, FETÖ/PDY üyesi suçlamasıyla gözaltına alınanlara avukat atamayacaklarını açıklamışlardır. Kanunen küçüklerin gözaltına alınması durumunda mutlak zorunluluk olmasına rağmen, 18 Ağustos 2017 tarihinde, 14 yaşında Bylock kullandığı iddiasıyla kelepçelenerek gözaltına alınan eski Emniyet Müdürü Anadolu Atayün’ün 17 yaşındaki kızı için Konya Barosu avukat atamamıştır.
Tüm bu belirtilenler, en temel sanık haklarından biri olan avukat yardımından yararlanma hakkını, giderilmesi imkânsız şekilde ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle de, genel anlamda adil yargılanma hakkı giderilemez şekilde ihlal edilmiştir. Özellikle soruşturma organlarının mutlaka bilmesi ve uygun davranması gereken bir sanık hakkının 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden sonra sistematik bir şekilde ihlal edildiği dikkate alındığında, AİHS’nin 6/3c maddesinin açıkça ihlal edildiği anlaşılacaktır.
(NOT: Buraya sanığın gözaltına alındığı andan itibaren avukat yardımından yararlanma hakkı açısından yaşadıklarını yukarıdaki bilgiler ışığında yazınız. Örneğin, kendi avukatınız olmasına rağmen onun sorguya alınmadığını, ilk beş veya yedi gün hiçbir avukatla görüştürülmediğinizi, polis sorgusunda avukat olmadan sorgulandığınızı buna rağmen, avukatın sorgudan sonra gelip tutanağı imzalayıp gittiğini, gözaltında ve cezaevinde tüm avukat görüşmelerinizin kamera ile kaydedildiğini, bir görevlinin her zaman hazır bulunduğunu, avukatın sizi, kendi kendinizi suçlamaya, suçlamaları kabul etmeye zorladığını VE/VEYA baronun atadığı avukatın savunma açısından hiçbir etkin savunma sunmadığını, buna rağmen mahkemenin hiçbir tedbir almadığını, vb. hususları maddi gerçeğe uygun olarak açıkça yazınız. Yazdıklarınızın tamamı gerçekten yaşadıklarınız olmalıdır. Bu açıklamayı okuduktan sonra metinden çıkarınız.) Somut olayda sanığın da kendi seçtiği bir avukat yardımından gözaltının ilk anından itibaren ve ifade ve sorgu esnasında AİHM içtihatlarına uygun şekilde yararlandırılmaması ve cezaevindeki avukat görüşmelerinin bir memur huzurunda ve kamerayla kaydedilerek yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir. Adil yargılanma hakkı ve bu hakkın temel unsuru olan avukat yardımından yararlanma hakkı, Anayasa ve AİHS’de açıkça korunan bir hak olup, Anayasa ve AİHS’yi bilerek dikkate almadan yapılan yargılama (soruşturma ve kovuşturma) sonucu verilen karar mutlak olarak bozulmalıdır.