Yasama Dönemi: 26 Yasama Yılı: 2



Yüklə 3,07 Mb.
səhifə35/49
tarix01.08.2018
ölçüsü3,07 Mb.
#65830
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   49

Öngörülen Darbe


15 Temmuz akşamı başlatılan kanlı ve hain darbe girişimi memleketimizin temiz, saf ve masum yurttaşları için beklenmeyen, şok edici ve dehşet verici bir gelişmeydi.

Ancak 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında ortaya çıkan gerçekler 15 Temmuz gecesi yaşanan şok edici ve dehşet verici bu girişimin birilerince çok önceden bilindiğini, beklendiğini ve nihai maksada yönelik olarak değerlendirilecek bir fırsat olarak görüldüğünü ortaya koydu.

15 Temmuz günü ortaya çıkan ihanetin kökleri yıllar öncesine dayanmaktadır.

Muhalefet şerhimizin önceki bölümlerinde detayıyla anlatılan tespitlerden de anlaşılacağı üzere 2002 yılına kadar devlete gizlice sızan Fetullah Gülen Cemaati mensupları 2002 yılında AKP ile kurulan ittifak sonucu devletin tüm hemen hemen tüm kurumlarını teslim almıştır.

AKP ile Cemaat arasındaki işbirliği, güç bölüşümü sorunları nedeniyle MİT Müsteşarının ifadeye çağırıldığı 2012 yılından itibaren bir iç hesaplaşma başlamış ve kamuoyundan gizlenen bu hesaplaşma 17/25 Aralık 2013 tarihinde cemaate mensup savcı ve polisler tarafından başlatılan yolsuzluk soruşturmaları sonucunda açık savaşa dönüşmüştür.

17/25 Aralık tarihlerinde AKP tarafından yargıya ve emniyete yerleştirilen cemaatçi savcı ve polisler tarafından yürütülen operasyonlar sonucunda AKP’nin bilinen ama her defasında inkar edilen yolsuzluk bataklığı hukuka uygun toplandığı tartışmalı ancak gerçekliği tartışmasız belge ve görüntülerle delillendirilmiştir.

Ancak yolsuzluğu ortaya çıkaran grubun amacı temiz topluma hizmet olmayıp, yakın bir tarihe kadar ortağı oldukları yolsuzlukları ifşa etmek suretiyle siyasi ortaklarını bertaraf etmektir. Çünkü AKP dönemi yolsuzlukları ne 17/25 Aralık soruşturmaları ne de 2013 yılıyla sınırlıdır.

2002-2013 yılları arasında CHP tarafından ortaya çıkarılıp belgelendirilen ve 17/25 Aralıkta ortaya çıkarılan yolsuzlukların yüzlerce katı büyüklüğünde ve derinliğinde olan yolsuzluk dosyaları AKP tarafından inkar edilmiş ve Cemaate mensup kamu görevlileri (Hakim, Savcı, Polis, Müfettiş gibi) tarafından aklanmıştır.

Cemaat yolsuzluğa karşı olduğu için değil, yol arkadaşıyla tutuştuğu kavgayı kazanabilmek için yolsuzlukları ifşa etmiştir. Bu kavgada AKP de yolsuzluk iftirasına uğramış temiz bir siyasal hareket asla değildir. AKP boğazına kadar yolsuzluk bataklığına batmış ve geçmişte yolsuzluklarını kapatan eski ortağına devleti teslim ederek bu kaçınılmaz sonu hazırlamıştır. Sonuç olarak 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları cemaatin devleti ele geçirmek niyetinde olan bir kumpasçı, AKP’nin de yolsuzluk bataklığındaki suç ortağı olduğu gerçeğini ortaya koymuştur.

17/25 Aralık operasyonları sırasında ve sonrasında ne cemaatin amacı temiz topluma katkı sağlamak ne de AKP’nin amacı devleti cemaatten kurtarmaktır. 17/25 Aralık kavgası sürerken iki tarafın gazeteci Fehmi Koru üzerinden yürüttüğü kirli pazarlıklar tarafların kötü niyetini açıkça ortaya koymuştur.

Bütün bu yaşananlar mutlak gücü ele geçirmek amacıyla aynı menzile giden iki kardeşin birbirlerine karşı üstün gelmek amacıyla her yöntemi kullandığı aile içi kavgadır. Tutuşulan bu kavgada menzile giden yol zarar görmesin diye iki tarafta gücünün tamamını kullanmamış, kavga sırasında müzakere ve pazarlıklar elçiler ve aracılar üzerinden sürdürülmüş ve mazinin suç ortaklığı memleketin masum ve temiz insanlarından gizlenmiştir. Yaşanan kavgada amaç “dava/menzil” zarar görmeden bir tarafın diğer tarafı tasfiyesi mücadelesidir.

17/25 Aralık kavgasının kazananı Recep Tayyip Erdoğan olmuş ve 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını yapan cemaatçi savcı ve polisler görevden alınarak tutuklanmıştır. “İnlerine Gireceğiz” sloganıyla başlayan tasfiye derinleştirilmiş ve operasyonlar diğer kurum ve kuruluşlara yayılmıştır.

Erdoğan’ın tasfiye hareketine karşı Cemaatte boş durmamış elinde tuttuğu devlet imkanlarını ve medya gücünü seferber ederek Erdoğan ve çevresi ile ilgili bilgileri sözlü, yazılı basın yayın organları ve en bilinenleri “başçalan” ve “fuatavni” olan sosyal medya hesapları aracılığıyla paylaşmaya başlamıştır.

AKP – Cemaat kavgası sürerken ortaya dökülen sırlar bu memleketin masum ve temiz insanlarını şok etmiş ve insanlar taraflara bakmaksızın hukuki ve ahlaki değerler çerçevesinde pozisyon almaya çalışmıştır.

Bir tarafta görülmemiş yolsuzluklara bulaşmış ve siyasi çıkarları uğruna milli çıkarları kolayca feda edebilen bir siyasal parti diğer tarafta devletin kılcal damarlarına kadar sızmış ve hedef seçtiği kişi ve kurumlara her türlü kirli kumpası kurabilen gizli ve tehlikeli bir cemaat vardır.

Geniş halk yığınlarının gözünde bu kavganın masum tarafı yoktur. Bu kavganın mağdurları ise vergileri ve ortak malları yağmalanan Millet ve kılcal damarlarına kadar girilip felç edilen Devlettir.

AKP ve Cemaat arasında 1 Kasım 2002 tarihinde başlayan tam ittifak 17 Aralık 2013’de başlayan ölümcül bir düelloya dönüşmüş ve 15 Temmuz 2016 akşamı girişilecek tarihi ihanete götüren süreç bu şekilde başlamıştır.

Önceki bölümlerde belirttiğimiz üzere 15 Temmuz 2016 akşamı askerlerin boğaz köprüsünü kapatmasıyla başlayan hain kalkışma bu memleketin masum ve temiz yurttaşları için beklenmedik, şok edici ve dehşet verici gelişmelerdi.

Ancak darbe sonrası ortaya çıkan bilgi ve belgeler bu gelişmelerin birileri için öngörülen gelişmeler olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Bu tespitimize dayanak teşkil eden ve muhalefet şerhimizin önceki bölümlerinde detayıyla paylaşılan bu bilgi ve belgeleri özeti aşağıda yer almaktadır.

15 Temmuz darbe girişiminden aylar önce yazılan yazılardan darbe girişiminin bilindiği hatta bu girişimin hazırlık sürecinin takip edildiği anlaşılmaktadır. Bu konuda en açık kanıt darbeden 4 ay önce Fuat Uğur’un Türkiye Gazetesinde 24 Mart 2016, 2 Nisan 2016 ve 21 Nisan 2016 tarihlerinde yazdığı üç yazısıdır. Fuat Uğur bu yazılarında



  1. Fetullah Gülen’in 2016 yılında Halife ilan edilmek istediğini

  2. Fetullah Gülen’in yeşil (haki) renkli cübbe ile verdiği gizli mesajla darbe talimatı verdiğini

  3. Cemaatin önde gelen isimlerinin Ankara’da toplanarak hücre halinde örgütlenen cemaatçi subayları birleştirmeye çalıştığını

  4. Cemaatçi subayların darbe konusunda isteksiz olduğu ve deşifre edilmekle tehdit edildiklerini

  5. Darbe öncesi terör öğütleri kullanılarak bir kaos ortamının yaratılacağı

  6. Cemaatin TSK’nın özellikle istihbarat, personel ve bilgi işlem birimlerinde çok etkin olduğunu

  7. Devletin ve Ordunun komuta kademesinin bütün gelişmelerden haberdar olduğu ve Cemaat mensuplarının darbe girişimini bildiklerini ve beklediklerini

  8. Darbe girişimi olur olmaz kendilerini deşifre edilen darbecilerin devlet tarafından ağır biçimde cezalandırılacağı

Bilgilerini darbeden yaklaşık 3 ay önce yazdığı iki köşe yazısı ile kamuoyuyla paylaşmıştır.

Fuat Uğur’un 24 Mart 2016, 2 Nisan 20016 ve 21 Nisan 2016 tarihli yazılarında kamuoyuyla paylaştığı yukarıda belirtilen bilgiler 15 Temmuz hain darbe girişiminde ve sonrasında aynen gerçekleşmiştir.

Fuat Uğur ve benzeri yazarların darbeden aylar öncesi paylaştığı bu yazılar MİT için açık istihbarat kaynağı olup ve Fuat Uğur’un bildiklerini MİT’in bilmiyor olması düşünülemez. Muhalefet şerhimizin ilerleyen bölümlerinde belirtileceği üzere MİT’de darbe girişimini bildiğini ve “dış makamlarla” paylaştığını TBMM Araştırma Komisyonu’na yönelik yazdığı yazıda da kabul etmiştir.

Fuat Uğur’un yazılarında paylaştığı en kritik bilgilerden bir tanesi “Cemaatçi subayların darbe konusunda isteksiz olduğu ve deşifre edilmekle tehdit edildikleri” bilgisidir. Bu bilgi önceden değerlendirilmiş olsa tehditle bu darbe girişiminin içine sokulan bazı Subaylar devletimizin yetkili makamları tarafından ikna edilerek darbeye katılmaları engellenebilir ve darbe girişiminin yayılması ve derinleşmesi önlenebilirdi. Bu konuda devlet bir taraftan gerekli tedbirleri alabilir, diğer taraftan da Cumhurbaşkanı, Başbakan veya yetkili bakanlardan birisinin ima yoluyla dahi olsa yapacağı uyarıcı, yönlendirici ve darbe girişiminin doğuracağı ağır sonuçları hatırlatıcı bir konuşma yapması çok etkili olabilirdi.

Yetkili makamların bilgi sahibi olmalarına rağmen yapmadığı bu uyarılar Fuat Uğur ve benzerleri tarafından yapılmış ancak yeterli olmamış ve devleti yönetenler de gerekli tedbirleri önceden almadıkları için 249 insanımızın canına mal olan hain darbe girişimi gerçekleşmiştir.

Kanlı darbe girişimi sonrası düzenlenen Savcılık iddianamelerinin incelenmesinden Cemaatin darbe hazırlıklarına 2015 yılının son günlerinden itibaren başladığı anlaşılmaktadır. Darbeye hazırlık faaliyetleri Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından yürütülmüştür.

Adil Öksüz Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Yardımcı Doçent kadrosunda öğretim görevlisidir. Emniyet Eski Müdürü Hanefi Avcı FETÖ/PDY'nin emniyet, milli istihbarat, ordu, yargı ve diğer yönetim birimlerindeki imamlarının listesini çıkartıp Ankara ve İstanbul savcısına verdiğini, 2015 yılına kadar ismini verdiği tüm imamların görevlerine devam ettiğini, başına 4 milyon TL ödül konulan Adil Öksüz'ün ise iki yıldır bu görevde olduğunun bilindiğini 26.10.2016 tarihinde söylemiştir. Yani firari Adil Öksüz darbe girişiminden çok önce devlet tarafından bilinen sivil bir FETÖ üyesidir.

Kemal Batmaz, teröre finans desteği verdiği için yönetimine mahkemece kayyım atanan (daha sonra KHK ile kayyım TMSF olmuştur) Kaynak Holdinge ait Kaynak Kağıt A.Ş.’nin eski genel müdürü olup Cemaat bağlantısı bilinen bir isimdir. Genel müdürlük yaptığı için de sıradan bir cemaatçi olarak kabul edilmesi asla mümkün değildir.

Hakan Çiçek Anafartalar Kolejinin eski sahibidir. Okul darbe girişimi sonrası FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle KHK ile kapatılmıştır. Cemaat bağlantısı darbeden sonra öğrenilmiş bir bilgi değildir.

Nurettin Oruç 1998-2003 yılları arasında cemaatin dershanesinde öğretmenlik yapmış, 2010 KPSS sınavının ardından Diyarbakır’da öğretmenliğe başlamış, Mart 2014’te öğretmenlikten istifa edip bir film şirketinde 2500 TL maaşla işe başlamıştır. Tıpkı Adil Öksüz gibi Nurettin Oruç da, Adil Öksüz’ün kullandığı 34 SIR 49 plakalı araç ile birlikte Aralık 2015’ten Haziran 2016’ya kadar 12 kez Ankara’ya gelmiş, 2500 TL maaşına rağmen kısa süre içerisinde defalarca ABD’ye gidebilmiş birisidir. ABD ziyaretlerinde Fetullah Gülen’le görüşen bir isimdir.

Harun Biniş elektrik-elektronik mühendisidir. Gülen cemaatine bağlı Kaynak Holding bünyesindeki Venoro Bilişim şirketinde çalıştıktan sonra 2010 Kasım’ında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna (BTK) uzman olarak girmiştir. 2012’de BTK’dan istifa edip bir yazılım firmasında işe başlamış, bu şirketten de 2016 Ocak ayında ayrılmıştır.

Bu isimler Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki örgüt elemanlarıyla bağlantı kurarak hazırlık faaliyetlerini yönetmiş, sıklıkla ve aynı zaman dilimlerinde ABD’ye seyahat etmişlerdir.



Bu süreçte Hava Kuvvetleri imamı olarak bilinen Adil Öksüz darbeye hazırlık toplantılarına 27.12.2015’te başlamıştır. Bu tarihten 15.06.2016 tarihine kadar 34 SIR 49 plakalı araç ile (6 ay boyunca) 12 kez Ankara’ya gelmiştir. Ankara’da bulunduğu zaman diliminde örgüte bağlı rütbeli askerlerin de katılımıyla darbe faaliyetini planladıkları toplantılar düzenlemiştir.

Ankara’daki her önemli toplantıdan sonra Adil Öksüz yurtdışına gitmiştir. Darbenin ne zaman ve nasıl yapılacağı 17.03.2016-21.03.2016 tarihleri arasında yapılan toplantılarda, ABD’de Fetullah Gülen ile birlikte değerlendirilmiştir.

Belirtilen tarihler arasında, darbeyi yönetecek sivil görevlilerden Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç, ve Akın Öztürk’ün damadı pilot Yarbay Hakan Karakuş da ABD’de, Tümg. İdris Aksoy ve Tümg. Kubilay Selçuk ise İngiltere’dedir.

Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç, ve Akın Öztürk’ün damadı pilot Yarbay Hakan Karakuş’un Fetullah Gülen’le görüştükten sonra Ankara’ya dönerek darbeye hazırlık çalışmaları yaptığı anlaşılmıştır.

Adil Öksüz Mart 2016’dan sonra da darbeye hazırlık toplantılarına devam etmiş, 04/05/2016, 27/05/2016, ve 04/06/2016 tarihlerinde Ankara’da 3 toplantı daha yapmıştır. Ayrıca 15/06/2016 tarihinde darbeye hazırlık toplantısı için tekrar Ankara’ya gelmiş, toplantı sonrasında İstanbul’a dönmüş ve 20/06/2016’da Nurettin Oruç ile birlikte ABD’ye uçmuştur.

Adil Öksüz ve Hakan Çiçek 25/06/2016’da aynı gün birlikte ABD’den dönmüşlerdir. Seyahat trafiği incelendiğinde Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek ve Nurettin Oruç’un 20/06/2016-25/06/2016 tarihleri arasında aynı anda ABD’de bulundukları anlaşılmıştır.

Adil Öksüz’ün başkanlık ettiği toplantılarda, öncelikle her kuvvetten darbeci askerin kendi aralarında oluşturduğu gruplar çalışmalar yapmış, ardından darbe girişiminin en önemli eylemlerinin detayları, bu eylemlerde görev alacak darbecilerin görev ve sorumlulukları belirlenmiştir.

Yukarıda özet halinde verilen ve muhalefet şerhimizin önceki bölümlerinde detayları gösterilen darbeye hazırlık sürecinde üst düzey cemaat imamı oldukları darbeden çok önce bilinen Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından darbeye hazırlık amaçlı birçok toplantı yapılmış ve bu toplantılara onlarca üst rütbeli subay katılmıştır.

Yapılan toplantıların Fuat Uğur’un darbeden 4 ay önce yazdığı yazılarda “Cemaatin önde gelen isimlerinin Ankara’da toplanarak hücre halinde örgütlenen cemaatçi subayları birleştirmeye çalıştığı” başlığı altında verdiği bilgilerle tam olarak örtüştüğü anlaşılmaktadır. Bu durum Fuat Uğur’a bilgi sızdıran kaynaklar tarafından darbe hazırlık toplantılarının bilindiği ve izlendiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Fuat Uğur tarafından bilinen ve kamuoyu ile paylaşılan gerçeklerin MİT tarafından bilinmemesi düşünülemez.

MİT Müsteşarlığı TBMM Araştırma Komisyonu’na yönelik yazdığı 22.05.2017 tarihli yazısında “MİT’in daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” bilgisi yer almaktadır.

MİT bu yazısıyla darbe girişimi öncesi darbe girişimi olacağını bilindiğini ve bu bilgilerin “dış makamlarla” paylaşıldığını belirtmektedir. Dış makamlarla kastedilen makamların MİT’in bağlı olduğu Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı olduğu anlaşılmaktadır. Dış makamlar ifadesi kapsamında Genelkurmay Başkanlığı’nın olup olmadığı anlaşılamamıştır.

MİT’in “TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” savunması geçerli kabul edilmemektedir. Çünkü güvenlik ve istihbarat makamları tarafından bilinen ve takip edilmesi gereken “cemaatin hususileri” olarak adlandırılan başta Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş asker değil sivil kişilerdir.

Darbeye hazırlık ve planlama toplantılarının çoğu askeri bölgelerde değil sivil bölgelerde yapılmış binlerce asker bu toplantıya iştirak etmiştir. Canlı kaynak bulundurma dahil birçok istihbarat imkan ve kabiliyeti bulan MİT’in yetkisizlik gerekçesiyle bu toplantıları takip etmemiş ve dolayısıyla darbe tarihini belirleyememiş olmasını Yüce Milletimizin takdirine arz ediyoruz.

MİT Müsteşarlığı TBMM Araştırma Komisyonu’na yönelik yazdığı 22.05.2017 tarihli yazısında “MİT’in daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” bilgisiyle darbenin bilindiğini ve beklendiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ikrar etmiştir. Bu durum 15 Temmuz hain darbe girişiminin öngörülen bir darbe girişimi olduğunu tarihi bir gerçeklik olarak önümüze koymaktadır.



    1. Yüklə 3,07 Mb.

      Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   49




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin