Yasama Dönemi: 26 Yasama Yılı: 2



Yüklə 3,07 Mb.
səhifə38/49
tarix01.08.2018
ölçüsü3,07 Mb.
#65830
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   49

Kontrollü Darbe


15 Temmuz 2016 gerçekleştirilen kanlı ve hain kalkışma bu memleketin masum yurttaşları için beklenmeyen, şok edici ve dehşet verici bir gelişme olmuştur. Ancak bu hain darbe girişiminin olacağını bilen ve bekleyenlerde vardır.

15 Temmuz darbe girişiminden aylar önce yazılan yazılardan darbe girişiminin bilindiği hatta bu girişimin hazırlık sürecinin takip edildiği anlaşılmaktadır. Bu konuda en açık kanıt darbeden 4 ay önce Fuat Uğur’un Türkiye Gazetesinde 24 Mart 2016, 2 Nisan 2016 ve 21 Nisan 2016 tarihlerinde yazdığı üç yazısıdır.

Fuat Uğur’un 24 Mart 2016, 2 Nisan 20016 ve 21 Nisan 2016 tarihli yazılarında kamuoyuyla paylaştığı bilgiler 15 Temmuz hain darbe girişiminde ve sonrasında aynen gerçekleşmiştir.

Fuat Uğur ve benzeri yazarların darbeden aylar öncesi paylaştığı bu yazılar MİT için açık istihbarat kaynağı olup, Fuat Uğur’un bildiklerini MİT’in bilmiyor olması düşünülemez.

Kanlı darbe girişimi sonrası düzenlenen Savcılık iddianamelerinin incelenmesinden Cemaatin darbe hazırlıklarına 2015 son aylarından itibaren başladığı anlaşılmaktadır. Darbeye hazırlık faaliyetleri Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından yürütülmüştür. Adil Öksüz ve diğer planlayıcılar darbe girişiminden çok önce Cemaat bağlantısı devlet tarafından bilinen isimlerdir.

Bu isimler Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki örgüt elemanlarıyla bağlantı kurarak hazırlık faaliyetlerini yönetmiş, sıklıkla ve aynı zaman dilimlerinde ABD’ye seyahat etmişlerdir.

Darbeye hazırlık sürecinde üst düzey cemaat imamı oldukları darbeden çok önce bilinen Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından darbeye hazırlık amaçlı birçok toplantı yapılmış ve bu toplantılara onlarca üst rütbeli subay katılmıştır.

MİT’in “TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” savunması geçerli kabul edilmemektedir. Çünkü güvenlik ve istihbarat makamları tarafından bilinen ve takip edilmesi gereken “Cemaatin Hususileri” olarak adlandırılan başta Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş asker değil sivil kişilerdir. Darbeye hazırlık ve planlama toplantılarının çoğu askeri bölgelerde değil sivil bölgelerde yapılmış binlerce asker bu toplantıya iştirak etmiştir.

MİT Müsteşarlığı TBMM Araştırma Komisyonu’na yönelik yazdığı 22.05.2017 tarihli yazısında “MİT’in daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” bilgisiyle darbenin bilindiğini ve beklendiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ikrar etmiştir. Bu durum 15 Temmuz hain darbe girişiminin öngörülen bir darbe girişimi olduğunu tarihi bir gerçeklik olarak önümüze çıkmaktadır.

15 Temmuz darbe girişiminin hemen öncesinde öngörülen darbenin öncül belirtileri ortaya çıkmıştır. 14 Temmuz 2016 tarihinde yani kalkışmadan bir gün önce Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığı 4. Dönem Özel Kuvvetler İhtisas Kursu Mezuniyet törenine katıldığı, önceki yıllarda böylesine bir törene katılma geleneği olmadığı, bu tören sonrası MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Özel Kuvvetler Komutanlığı bahçesinde 18:00 – 00:30 arası yaklaşık 6,5 saat boyunca baş başa görüştüğü ifadelerle ortaya çıkmıştır.

Kara Kuvvetleri Komutanının 15 Temmuz günü İzmir programını erken keserek rutin YAŞ görüşmeleri için Ankara’ya çağrılması ve aynı uçakta hain darbe girişiminin başında en yüksek rütbeli subayı olan Org. Akın Öztürk’ün olması ve aynı gün darbe girişiminin başlaması izaha muhtaç bir durumdur.

İhbarcı O.K. “aynı cemaatten” vurgusuyla “kalkışmanın bir cemaat operasyonu ve bir darbe girişimi” olduğunu açıkça söyleyerek durumun vahametini ortaya koymuştur. Bu koşullar altında MİT Müsteşarının Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a derhal bilgi vermemesi ve güvenlik birimlerini teyakkuz haline geçirmesi gerekirken bu görevini ihmal etmiş olması anlaşılamamaktadır.

Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar GÜLER’in beyanından MİT Müsteşarının Cumhurbaşkanı’nı bilgilendirmek istediği ancak ulaşamadığı anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında Cumhurbaşkanı Koruma Müdürü Muhsin Köse’ye "Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?" sorusuyla durumun vahametini anlattığı ancak detay bilgi vermediği anlaşılmaktadır.

Bu soru hayatın olağan akışı içerisinde sorulabilecek bir soru değildir. Bu durumda Hakan Fidan ve Muhsin Köse tarafından Cumhurbaşkanı’nın bilgilendirilip bilgilendirilmediği hususu karanlıkta kalmakta ve makul şüpheler artmaktadır.

Genelkurmay Başkanı gerek Savcılığa verdiği ifadesinde gerek TBMM Araştırma Komisyonu’na gönderdiği tarihsiz yazısında olayın öğrenilmesini müteakip alınabilecek tüm önlemleri aldığını bildirmektedir. Ancak alınan bu önlemlerin yetersiz olduğu ve Genelkurmay Başkanı ve bazı Kuvvet Komutanların darbeciler tarafından enterne edilerek rehin alındığı da üzücü bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Genelkurmay Başkanı’nın tüm kuvvet komutanlıklarına 18:30’da hareket merkezleri aracılığıyla ilettiği emirler saat 19:26’da adreslerine ulaşmıştır. Bu emirlere rağmen TSK’nın komuta kademesinin önemli bir kısmı düğünlere katılmış ve düğünlerde derdest edilerek enterne edilmiştir. Bu durum izah edilememektedir.

Özel Kuvvetler Komutanı Korg. Zekai Aksakallı’nın Ankara’da görülen darbe davasının duruşmasında dile getirdiği “TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz tedbir olarak ‘personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında, mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı” şeklindeki ifadesi şüpheleri artırmıştır.

Kara Havacılık Komutanlığında yaklaşık 2 saat süren incelemelerinde durumu hiç belli etmeden dikkatli incelemeler yaptığını ve personele sorduğu sorularla bilgi almaya çalıştığını incelemeler sırasında herhangi bir hareket hazırlığı görmediğini ve 21:25 sıralarında Kara Havacılık Komutanlığından ayrıldığını beyan etmektedir. Ancak Kara Kuvvetleri Komutanı’nın hiçbir hareket görmediği Güvercinlik Kara Havacılık Okul Komutanlığından Kara Kuvvetleri Komutanının ayrılmasından dakikalar sonra helikopterlerin havalanarak hain darbe girişimine katılabilmiş olması izah edilememektedir.

MİT’in bildiği ve dış makamları bilgilendirdiği Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın öngörülen bu darbe başladıktan sonra Cumhurbaşkanı’nın “darbeyi eniştemden öğrendim” demesi Başbakan’ın “eşten dosttan öğrendim” demesi ve sanki hiç bilmedikleri ve beklemedikleri şok edici bir gelişmeyle karşılaşmış gibi davranmaları anlaşılamamaktadır.

Öngörülen darbe girişimi 15 Temmuz günü öğleden sonra 14:20 itibariyle öğrenilmiş ancak yukarıda belirtilen bilgi ve bulgular ışığında gerekli bilgilendirmelerin yapılmadığı ve etkin önlemler alınmadığı anlaşılmıştır. Bu ihmaller zinciri sonucunda 15 Temmuz hain kalkışması önlenmeyen darbe girişimi olarak tarihe geçmiştir.

15 Temmuz hain darbe girişimi bütün muhalefet partilerinin, sivil toplum kuruluşlarının, kamu kurumlarının ve halkımızın kahramanca girişimi ile bastırılmış ve bu direniş sırasında 249 yurttaşımız şehit 2301 yurttaşımız gazi olmuştur.

Darbe sonrası oluşan milli birlik ruhuna “Yenikapı mitingi” adı verilmiş ve darbe tehlikesi atlatılıncaya kadar bu uzlaşma sürdürülmüştür. Darbe tehlikesi sürerken ilan edilen OHAL’in geçici olduğu söylenmiş ve TBMM’de bulunan 4 siyasi partinin ortak iradesi ile bir Araştırma Komisyonu kurulmuştur.

Darbe tehlikesinin atlatılmasıyla birlikte Erdoğan tarafından Yenikapı süreci bozulmaya başlamıştır. Darbe tehlikesini atlatıncaya kadar olduğu söylenen OHAL kalıcılaştırılarak TBMM devre dışı bırakılmış ve Erdoğan’ın karşı darbe süreci başlamıştır.

Darbe araştırma komisyonu fiilen lağvedilmiş ve komisyon darbeyi girişimini araştıran değil Erdoğan’ın karşı darbesini aklayan bir kara propaganda aracına dönüşmüştür.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbeye karşı direnen bütün kişi ve kurumları aldatarak başlattığı karşı darbe sürecinin hukuki silahı OHAL olmuştur. OHAL KHK’larıyla devlet tarumar edilmiş ve TSK’nın emir komuta sistemi parçalanmıştır.

Gerek 15 Temmuz darbe girişimi gerek Erdoğan darbesi karanlıkta tutabilmek ve halkımızın bilgi almasını engellemek için gazeteci tutuklayarak, gazete, televizyon, radyo ve haber siteleri kapatılarak basın susturulmuş ve sansür edilmiştir.

Özellikle yayın hayatları Cemaatle mücadele etmekle geçen ve bu mücadelede ağır bedeller ödeyen Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerine Cemaat suçlamasıyla yapılan adaletsizlikler karşı darbe sürecinin güç gösterisine dönüşmüştür.

Cemaatle mücadele bahane edilerek içlerinde cemaatle hiç ilgisi olmayan on binlerce kamu görevlisinin de olduğu yüzbinlerce insan gözaltına alınmış, tutuklanmış veya ihraç edilmiştir. Tutukluluk ve ihraç işlemleri aileleri özellikle çocukları da kapsayacak şekilde fiili cezaya dönüşmüştür.

Tescilli Cemaatçiler yurt içinde ve yurt dışında serbestçe dolaşırken en alt düzeyde on binlerce kamu görevlisi hiçbir savunma hakkı tanınmadan açlığa ve sefalete mahkum edilmiştir.

Hayatları cemaatle mücadeleyle geçen on binlerce kamu görevlisi de sırf muhalif oldukları için AKP’nin gadrine uğramış işlerinden ve aşlarında olmuşlardır.

Başta Anayasa mahkemesi olmak üzere hiçbir yargı kuruluşunun ve hiçbir yargıcın hakim güvencesi kalmamış hakim ve savcılar OHAL silahıyla rehin alınarak AKP’nin emir erine dönüştürülmeye çalışılmıştır. Bu duruma direnen ve Cemaatle hiçbir ilgisi olmayan hakim ve savcılar terörist damgasıyla Cemaat çuvalına atılmışlardır.

Karşı darbe sürecinde boşaltılan kamu görevlilerine AKP yandaşları doldurulmuş Erdoğan parti devleti inşası süreci başlamıştır. OHAL olağanlaşmış KHK’lar kanunlaşmıştır.

En son yapılan haksız, hileli ve mühürsüz referandumla parlamenter rejim rehin alınmış yerine gayri meşru bir Başkanlık rejimi kurulmuştur.

Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere 15 Temmuz hain darbe girişimini sonuçları kullanılmış ve karşı darbe gerçekleştirilmiştir. Bu sebeplerle 15 Temmuz darbe girişimi karşı darbe yapmak amacıyla sonuçları kullanılan bir darbe girişimidir.

Muhalefet şerhimizde detaylarıyla anlatıldığı üzere 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi Öngörülen, Önlenmeyen ve Sonuçları Kullanılan bir Kontrollü Darbe olarak tarihe geçmiştir.


Zeynel Emre

Aykut Erdogdu

Sezgin Tanrıkulu

Aytun Çıray

İstanbul Milletvekili

İstanbul Milletvekili

İstanbul Milletvekili

İzmir Milletvekili

MHP Muğla Milletvekili Sayın Mehmet ERDOĞAN’ın Muhalefet Şerhi



MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ

15 Temmuz Fethullahçı Terör Örgütünün (Fetö/Pdy) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi İle Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporuna

MUHALEFET ŞERHİ

Milliyetçi Hareket Partisi 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan ve her yönüyle ihanet kokan hain kalkışma girişimini aynı zamanda bir işgal girişimi olarak gören ve yok edilmeye çalışılan devlet otoritesini yeniden tesis etmek adına üzerine düşeni eksiksiz bir şekilde yapmayı kendisine görev edinmiş bir siyasi partidir. Bu sebeple muhalefet şerhimiz de bu yönde kaleme alınmıştır. Bu vesileyle, 15 Temmuz FETÖ’cü Darbe Girişimini gerçekleştirenleri lanetliyor, şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimizi de saygıyla anıyoruz.

Rapor kaleme alınırken FETÖ’nün yıllardır var olduğu ve siyasetle en güçlü bağı yakın zaman içinde kurduğu göz ardı edilmiştir. Yapılan ihmallerin ve izlenen yanlış politikaların sonucunda en büyük ve en önemli kaynağımız olan insan kaynağımızın heba edildiği ise ayrıca dikkat çekilmesi gereken bir husustur. 15 Temmuz Darbe Girişimini gerçekleştiren FETÖ’nün devletimize ve milletimize faydalı kişiler olabilecek yetenekli yüz binlerce gencimizi devşirdiği ortadadır. FETÖ’nün devşirdiği ve beynini yıkadığı yetenekli insanların yarattığı hasarın, 1915 yılında Çanakkale savaşında kaybedilen neslin yarattığı hasardan bir farkı yoktur. Anılan tarihte Harbiye, Tıbbiye ve Anadoludaki liselerimiz mezun vermemiştir. Çanakkale’de verdiğimiz 253 bin şehidimizin çoğu eğitim görmekte olan gençlerimizden oluşmaktaydı.

15 Temmuz hain darbe girişimi sonucu FETÖ ile irtibatlı, iltisaklı ve darbe ile fiilen bağlantılı olan, bu iddialarla ihraç edilen, açığa alınan, tutuklu bulunan kamu görevlilerinin sayısına bakıldığında FETÖ’nün açtığı hasarın Çanakkale savaşlarının bu minvalde açtığı hasardan bir farkı yoktur. Velhasıl Çanakkale’den 1 asır sonra tekrar bir nesil kaybedilmiştir. Bu sebeple olayları masaya doğru yatırmak, çalışmalarımızı doğru yapmak ve sağlıklı sonuçlara ulaşarak yeni 15 Temmuzların önünü kesecek tedbirleri almak konusunda hem zorunluluk hem de komisyonumuzun sorumluluğu vardır.

Günümüzde en önemli kaynak olan nitelikli insan kaynağına sahip çıkılmaması, fikri buhran yaşayan hastalıklı ruhların pençesine düşürülmemesi en büyük amacımızdır. Muhalefet şerhimizin bu minval üzere, Türk Milletine ve Türk Devletine sahip çıkma gayesiyle kaleme alındığının bilinmesini isteriz.

15 Temmuz FETÖ’cü Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 26.07.2016 tarihli 118. Birleşiminde görüşülmüş ve kurulmuştur. Kararı 02.08.2016 tarihli Resmî Gazete ’de yayımlanmış ve komisyon ilk toplantısını 04.10.2016 tarihinde yapmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisinin 1 üye ile temsil edildiği Komisyon, 04.10.2016 tarihinde gerçekleştirdiği ilk toplantısında 3 ay sürecek olan çalışmaları için bir takvim belirlemiş, bu takvime mecburi hallerin gerektirdiği bir durum oluşmadığı müddetçe riayet edileceği hususunda mutabık kalmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi 15 Temmuzdan sonra da aziz Türk Milletinin takdirle karşıladığı yapıcı üslubunu komisyon çalışmalarına da yansıtmıştır. FETÖ’nün 15 Temmuzda hain saldırılarına maruz bıraktığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tüm sorunların çözümünün yegâne adresi olduğu bilincini komisyon çalışmalarına hâkim kılmak istemiştir.

3 aylık sürenin en verimli şekilde değerlendirilmesi için azami gayreti sarf etmiş ve bu minvalde çalışmalarını sürdürmüştür. Bu kapsamda ortaya çıkan uyuşmazlıkların yapıcı bir üslupla çözülmesi, komisyonun daha verimli çalışması için yapılması gerekenlere ilişkin öneriler komisyon çalışmalarına fiili olarak başlamadan önce başkanlık divanı ve komisyon üyeleriyle paylaşılmıştır. Birçok önerimizin komisyon üyelerinin kahir ekseriyeti tarafından haklı bulunduğu komisyon tutanaklarında sabittir.

Tüm bunların yanında; 15 Temmuz 2016’da yaşanan FETÖ’cü darbe girişiminin herhangi bir kişi ya da kuruluşun ötesinde, doğrudan Türk milletine ve Türk devletine yapılmış bir saldırı olduğu konusundaki fikirlerimizi her defasında beyan ederek, konuya bu açıdan bakılmasının faydalı olacağını ifade ettik. Söz konusu darbe girişiminin hedefinde, sadece iktidar partisi ve Sayın Cumhurbaşkanın ya da kişilerin olduğu noktasından olaya bakılırsa çalışmanın alanının daraltılmış olacağı tespitimizi komisyonun diğer üyelerinin de bilgisine sunduk.

Bunlara rağmen; komisyonun çalışma usulüyle ilgili alınan kararlara riayet edilmediği, komisyonun nihai hedefine ulaşacak şekilde çalıştırılmadığı, 3 aylık sürede verimli bir çalışmanın tam manasıyla gerçekleştirilmediği müşahede edilmiştir.

Diğer yandan, komisyonda dinlenilen kıymetli isimlerin değerli fikirlerinin komisyonumuzun çalışmalarına sunduğu katkı göz ardı edilmemelidir. Özellikle devletin çeşitli kademelerinde yıllarca görev almış ve kamuoyuna mal olmuş isimlerin tespitleri ve komisyonumuza sundukları bilgiler önemli ve dikkate değerdir.

Dinlenilen isimlerin yanı sıra dinlenemeyen isimlerin olması da önemlidir. Dinlenemeyen isimlerin konumları da göz önünde bulundurulduğunda bu hususun komisyonun çalışmaları açısından büyük bir eksiklik olduğu ortadadır.

Bu durum bazı sonuçları da beraberinde getirmiştir.



Öyle ki;

  • Toplumun tüm kesimleri komisyonumuzun çalışmaları neticesinde birçok sorunun cevap bulacağına inanmıştır. Haklı olarak böyle bir beklenti içerisine girmiştir. Ancak bu soruların cevabının bulunması bir kenara vatandaşlarımızın kafasında yeni soru işaretleri ortaya çıkmıştır.

  • Özellikle örgütün siyasi ayağının ve 15 Temmuz gecesi darbeciler adına bildiri okutan Yurtta Sulh Konseyi’nin tam olarak ortaya çıkartılmaması, bu minvalde yapılmak istenen çalışmalarımızın ve önergelerimizin bir şekilde Komisyon Divanı tarafından engellenmesi yeni şüpheleri beraberinde getirmiştir.

  • Örgütün mali ayağı ile ilgili somut adımlar atılmamış bu kadar güçlü bir mali ayağın oluşmasında “katkısı” olanların araştırılması tam anlamıyla yapılmamıştır.

  • Darbe gecesi yaşanan olayların karanlık noktalarının aydınlatılması da sağlanamamıştır.

  • Komisyonun çalışmalarının ilk gününde, çalışmalara Başbakanlığın sunacağı kapsamlı bir brifing ile başlanılmasının faydalı olacağı, söz konusu brifingden edinilecek olan somut verilerin ışığında devletin kılcallarına kadar işlediği bilinen bu örgütün ve darbe girişiminin araştırılması gerektiği tarafımızca ifade edilmiştir. Ancak Başbakanlık günler sonrasında aklımızla alay eden bir brifing vermiştir. Dolayısıyla komisyonun yapacağı çalışmalar sağlam temellere ve verilere oturtulamamıştır.

  • Dinlenecek kişilerin öncelik sıralamasına göre dinlenilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Esas dinlenilmesi gereken isimlerin dinlenmesinden sonra, alınan bilgilere göre diğer dinlenecek isimlerin belirlenmesi gerektiğine ilişkin ifadelerimiz tutanaklarda mevcuttur. Tüm bunların yanında mutlaka dinlenmesi gerektiğini düşündüğümüz isimler de önergelerimizle Komisyon Divanına sunulmuştur. Ancak bu isimler dinlenmeden komisyon çalışmalarının sonuçlandırılması (TBMM İç Tüzüğüne göre Komisyonun çalışmalarını 1 ay daha uzatma hakkı var olmasına rağmen) ile karşı karşıya kalınmıştır.

  • Komisyon olarak haftanın 3 günü çalışma kararı alınmasına rağmen bazı haftalar 1 gün dahi çalışılmamıştır.

  • MİT Müsteşarı Hakan FİDAN ve Genel Kurmay Başkanı Hulisi AKAR’ın bütün ısrarlarımıza rağmen komisyona çağırılmaması sebebiyle darbe girişiminin yaşandığı gün veya öncesinde devletin herhangi bir birimine veya üst düzey yöneticisine bir ihbarın gelip gelmediğine bile netlik kazandırılamamıştır. O gece karanlıkta kalmıştır. Tarafımızdan Sn. Akar ve Sn. Fidan’ın Komisyona davet edilmesi noktasında önerge ile başvuruda bulunulmuştur. Komisyon Başkanı tarafından önerimizin değerlendirildiği ifade edilmiştir. Komisyon Başkanının bu iki önemli isme davet göndermediğini 30.05.2017 tarihinde televizyon kanallarına verdiği bir röportajında öğrendik!

  • BYLOCK kullanan üst düzey bürokratların ve siyasilerin listesinin MİT tarafından komisyona iletilmesi tarafımızca talep edilmiş ancak bu talebimiz; Komisyon divanı tarafından adli soruşturmanın sürdüğü gerekçesiyle yerine getirilmemiştir. Hâlbuki süren bir adli soruşturma idari bir soruşturmaya engel teşkil edemez. Bu durum 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun ilgili maddelerinde açık bir şekilde ifade edilmiştir.

    • Üst düzey bürokratların ve BYLOCKCU siyasilerin listelerinin komisyonumuza bildirilmesi talebimizin yerine getirilmemesi gerekçelerinden bir diğeri olan “kişisel verilere girilmemesi” gerekçesi de temeli olan bir gerekçe değildir.

    • BYLOCK, FETÖ terör örgütüyle iltisakı gösteren somut bir veridir. Dolayısıyla bu kişilerin açıklanmasının kişisel verilerin kullanılması bakımından hukuki bir sıkıntı yaşatmayacağı açıktır.

    • MİT her kuruma kendi mensuplarının BYLOCK listesini göndermiştir. Bu çerçevede MİT siyasilerin ve üst düzey bürokratların da listesini pekâlâ ayrıştırarak komisyonumuza gönderebilir ve komisyonun hedefine ulaşmasını kolaylaştırabilirdi.

    • Alt kademedeki BYLOCK kullanıcılarının tutuklandığı bir dönemde üst kademedeki bürokratların ve siyasetçilerin kimliklerinin ve listelerinin açıklanmaması, bunlar hakkında herhangi bir adli ya da idari soruşturma yapılmaması anlaşılır bir durum olmadığı gibi vicdanları da rahatsız eden bir uygulamadır.

  • Mehmet PARTİGÖÇ, Mehmet DİŞLİ ve Akın ÖZTÜRK gibi darbe girişiminin en önemli aktörlerinin dinlenilmesi yine adli soruşturma gerekçe gösterilerek, komisyon başkanlığı ve AKP’li komisyon üyelerinin oylarıyla engellenmiştir. Bu durum;

    • Darbe başarılı olsaydı siyasi ayağın kimlerden teşekkül ettirileceğinin ortaya çıkarılmasını engellemiştir.

    • Darbe bildirisinin altında ismi bulunan Yurtta Sulh Konseyi’nin kimlerden oluştuğunun öğrenilmesi engellemiştir.

    • Darbe girişiminin ardında bulunan dış desteklerin kimlerden ve hangi uluslararası kuruluşlardan oluştuğunu öğrenmemizi engellemiştir.

    • Bu tutum FETÖ üyelerinin yurt dışında kimlerle bağlantıda olduğuna ilişkin bilgilere ulaşmamızı engellemiştir.

  • Rapordaki dipnotlara bakıldığında en çok alıntının Ankara Çatı İddianamesinden olduğu görülecektir. Bu durum Komisyonun bu iddianamede ismi geçen darbecileri dinlemesinin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir.

  • Bilgi ve belge talepleri kapsamında 86 kişi ve kuruma yazı yazılmış ancak 4’te 1’inden cevap gelmemesine rağmen, hukuken var olan komisyonun çalışmalarının 1 ay uzatma hakkının da kullanılmayarak gelecek cevapların değerlendirilmesinin önüne geçilmiştir.

  • Komisyonun esas maksadı yaşanan acıları ortaya çıkarmak ile birlikte bundan sonra benzer acıların yaşanmasının önüne geçmektir.

  • Darbe girişimi öncesi belediyelerden FETÖ’ye ciddi kaynak aktarıldığı kamuoyunun malumudur. Ancak komisyonumuzun çalışmaları içerisinde Belediyelerle ilgili hiç bir işlem ve araştırma yapılmamış, Belediyelerdeki FETÖ yapılanmalarıyla ilgili hiçbir çalışma sürdürülmemiştir.

  • Özerk bütçeye sahip üniversiteler üzerinden FETÖ’ye kaynak aktarıldığı, FETÖ mensuplarına ciddi kadrolar kullandırıldığı, akademik ünvanlar verildiği, yurtdışı kadroların FETÖ mensuplarına tahsis edildiğine dair kamuoyunda ciddi ve gerçekçi iddialar bulunmaktadır. Ancak komisyonumuz tarafından bu konunun üzerine de gidilmemiştir.

  • Elbette komisyonda 3 ay içerisinde 50 kişi dinlenilerek, Özel Harekât Daire Başkanlığı, Ankara Özel Harekât Şube Müdürlüğü, TÜRKSAT gibi stratejik önem arz eden yerler ziyaret edilip yerinde tespitler yapılarak, Marmaris ve İstanbul’ da bazı ziyaretler gerçekleştirilerek komisyonun kurulma amacına yönelik birçok değerli bilgiye de ulaşılmıştır.

    • Emekli Jandarma Kurmay Albay Mustafa ÖNSEL cemaatin ordu içerisindeki yapılanması noktasında önemli bilgileri komisyonumuzla paylaşmışlardır.

    • Genel Kurmay İkinci Başkanı Sn. Ümit DÜNDAR yine 15 temmuz gecesi yaşananlar ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesine yol gösterecek fikirlerini komisyonumuzla paylaşmıştır.

    • Yine bu manada Eski Genel Kurmay Başkanları; Sn. Hilmi ÖZKÖK, Sn. Işık KOŞENER, Sn. İlker BAŞBUĞ, Emekli Jandarma Genel Komutanı Galip MENDİ, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Arif ÇETİN, Bursa Jandarma Eski Bölge Komutanı Seyfullah SALDIK, Jandarma İstihbarat Eski Başkanı İbrahim Aydın, İstanbul İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Sn. Hüseyin KURTOĞLU ordu içerisindeki FETÖ yapılanmasıyla ilgili yapılanmayla alakalı olarak yapılanlar ve yapılmayanlar hakkında komisyonumuza teferruatlı bilgiler vermişler sorularımızı yanıtlamışlardır.

    • Bu dinlemelerde; bir öğrencinin FETÖ tarafından askeri liselere ve harp okuluna nasıl hazırlandığını, FETÖ’nün bu öğrencileri nasıl takip ettiğini, sistem içinde nasıl korunduğunu ve yollarının nasıl açıldığını, sisteme dâhil olmayanların ise nasıl bertaraf edildiğini de gözlemlemiş olduk.



    • Ancak bu noktada belirtmek gerekir ki; özellikle askeri yapılanma konusunda son dönemlerin üç önemli ismi; Eski Genel Kurmay Başkanı Yaşar BÜYÜKANIT, Necdet ÖZEL çağırılmalarına rağmen komisyona gelip bilgi vermemişlerdir. Diğer yandan mevcut Genel Kurmay Başkanı Sn. Hulisi Akar’ın komisyona çağırılmasını yazılı ve sözlü olarak ısrarla talep etmemize rağmen komisyona gelmesi sağlanamamıştır.

    • Yine komisyonumuza gelen eski İçişleri Bakanları Efkan ALA ve Mehmet AĞAR, Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin ASLAN, Eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet KILIÇLAR, Eski Emniyet Genel Müdürü Celalettin LEKESİZ, mevcut Ankara Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan, İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa ÇALIŞKAN, Adana Emniyet Müdürü Osman AK, Sakarya Emniyet Müdürü Eyüp PINARBAŞI, Eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet SARAL gibi isimler de FETÖ’nün Emniyet yapılanmasıyla ilgili komisyonumuza teferruatlı bilgiler sunmuşlardır.

      • Bir öğrencinin FETÖ tarafından polis kolejine, polis akademisine hazırlanma yöntemlerini, abilere zimmetlenilmelerini, FETÖ’nün tayin ve terfi sistemlerini birinci ağızdan dinleyip değerlendirme şansı bulunmuştur. FETÖ’nün bu öğrencileri nasıl takip ettiğini, sistem içinde nasıl korunduğunu ve yollarının nasıl açıldığını, sisteme dâhil olmayanların nasıl bertaraf edildiğini müşahede etme fırsatımız olmuştur. 1992 yılında Emniyet Genel Müdürü Olan Ünal Erkan’ın Polis Akademisinin kura çekme törenini basarak FETÖCÜ ve FETÖCÜ olmayanların nasıl ayrı torbalardan kura çekmelerinin sağlandığını komisyonumuzda dinlediğimiz bu isimlerden öğrenmiş olduk.

    • Yine komisyonumuzda dinlediğimiz, hâlihazırda YÖK üyesi olan, daha önce ÖSYM’de Yönetim Kurulu Üyeliği yapan, bir ara da TÜBİTAK’da Başkan Yardımcılığı yapan Prof. Dr. Abdullah Çavuşoğlu yaşanan sınav yolsuzlukları ve TÜBİTAK’da yapılanlarla ilgili komisyona detaylı bilgiler sundular. Ancak komisyona, ilgisi olmamasına rağmen, 17-25 Aralık tapeleri ile ilgili yaptığı “montajdı” yorumu, “bu konuşmalarının tamamının montaj olduğunu” iddia etmesi verdiği diğer bilgileri gölgede bıraktırmıştır. Kendisi TÜBİTAK’ın FETÖ tarafından nasıl kullanıldığını teferruatlı bir şekilde komisyonumuza anlatmıştır.

    • Komisyonda dinlediğimiz bir diğer önemli isim de Eski MİT Müsteşarı Emre TANER’dir.

      • Emre Taner’in FETÖ ile ilgili en dikkat çeken tespiti, örgütün 1970 yıllardan itibaren içinde bulunduğu nurculuk platformundan ayrışarak farklı bir kulvara yöneldiğini ifade etmesidir.

      • Özellikle eğitim alanında, çok iyi bireylerin iyi bir eğitimden geçirdikten sonra çok iyi yerlere hazırlandığının görüldüğünü dikkatlerimize sundu.

      • Yine Sayın Taner komisyonumuza yaptığı açıklamalarda 1970’li yıllardan itibaren Fettullah Gülen oluşumunun “Batı” kadrajına girdiğini “Batı” merkezli bir yönlendirme altında olduğunu ifade ettiler. 1970’lerden itibaren angajmanların başladığını, temasların kurulduğunu ifade ettiler. 1975’li yıllar, bu minval üzere, hareketin içte ve dışta gelişmesiyle devam ettiğini bilgilerimize sunmuştur.



      • Örgütün finans kaynaklarında yaşanan gelişmeler ve açılımların dikkat çekici olduğunu söyleyen Taner; yetişmiş kadroların meydana getirilmesiyle daha sonra bürokraside yer alma gayretlerinin başladığını ifade etmişlerdir. Yeri gelmişken darbe girişiminde en aktif rol alan Generallerin 1982 yılında Harp Okuluna giriş yaptıkları anekdotunu paylaşmanın uygun olacağını düşünmekteyiz.

      • Emre Taner’e göre 12 Eylül 1980 darbesi gurubun genel Nurculuk platformundaki ayrışmasını daha da hızlandırmıştır. Gülen oluşumunun 12 eylül darbesine diğer “Nurcu” grupların aksine “evet” dediğinin de altını çizmiştir. Bu “evet”in örgüt için faydalarının olduğu da ortadadır. Öyle ki sıkıyönetim uygulamalarında örgüt en az zararla çıkmış, en önemli gelişimini de bu dönemde sağlamıştır. Özellikle okullarda ve eğitim faaliyetlerinde örgütün sıkıyönetim döneminde de yol aldığı görülmektedir. Buna benzer bir diğer stratejinin örgüt tarafından 28 Şubat sürecinde de uygulandığı ortadadır.

    • İş adamı Galip ÖZTÜRK ‘de FETÖ’nün iş adamlarına nasıl şantaj yaptığını, baskı yaptığını ve örgüte mali kaynak aktardığını detaylı olarak anlatmıştır. Para transferleriyle ilgili, kumpaslarla ilgili detaylı bilgileride komisyonumuz ile paylaşmıştır. Bu konuşmalardan FETÖ tarafından iş adamlarının emniyet, yargı, maliye gibi güçlerle nasıl baskı altına alındığını, oralardan nasıl para transfer edildiği ile ilgili detaylı yöntemleri içeren bilgileri de edinme şansımız olmuştur.

  • 15 Temmuz gecesi olup bitenler ile ilgili olarak da Ankara Valisi, Ankara Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Müdürü ve Başbakanlık Yetkilileri komisyona detaylı bilgiler vermişlerdir.

  • Dinlediğimiz isimler arasında komisyonumuza en çok katkı sağlayan isimlerin arasında olduğunu düşündüğümüz eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sn. Ali BARDAKOĞLU ilahiyatçı ve eski Diyanet İşleri Başkanı olarak ciddi özeleştirilerde bulunmuş ve bazı acı gerçekleri de komisyonumuz ile paylaşmıştır.

  • Diyanetin alanı boş bırakmaması gerektiği konusunda fikirlerini beyan etmişlerdir. Burada en çok dikkat çeken tespitini direk aramızda geçen diyalog ile paylaşılmasında fayda görmekteyiz. Kendisine: “ Herkes bir dinî yayın yapabiliyor bu ülkede. Belki hukuki olarak da buna bir engel yok. Ama, İslam diniyle ilgili yapılan yayınları inceleyen bir yapısı var mı Diyanetin? Bugüne kadar böyle bir şey yapıldı mı? Eğer bugüne kadar yapılmadıysa bundan sonra böyle bir şeyin yapılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?” soruları tarafımızdan yöneltilmiştir. Sn. Bardakoğlu’nun sorumuza cevabı ise tutanaklara şu şekilde yansımıştır: “Türkiye’de en çok satan dinî kitaplar üzerinde bir çalışma yapalım, Türkiye’deki dinî hareketlilik, dinî düşüncedeki yönelişler nedir diye bir çalışma yapalım dedik. Çok acı bir sonuç ortaya çıktı.

Türkiye’de en çok satan 20 dini kitabın 20’si de sorunlu kitaplardır. İsim vermeyeyim, 20’si de din konusunda zihinleri iyice alıp bir taraflara doğru savuran kitaplardır ve vahim bir durumdur. En çok satan 20 kitap. Şimdi, bir çalışma grubuyla onlar üzerinde çalışılıyor.” Yani Sn. Bardakoğlu Türkiye’de en çok satılan 20 dini yayının dinen sakıncalı olduğunu komisyonumuzda açık bir şekilde ifade etmişlerdir.

  • Yine Ramazan programları ve televizyon kanallarında yer alan bazı programların muhakkak gözden geçirilmesi gerektiğini, buna karşı halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini, bu görevin de Diyanet İşleri Başkanlığında olduğunu komisyonumuzla paylaşmışlardır.

  • Kendisine bir paralel yapıdan ülke olarak çok çektiğimizi, bundan sonrası için ne yapılması gerektiği, ne gibi önlemler alınması gerektiği sorusu tarafımızca sorulduğunda ise kendisi yine önemli gördüğümüz şu cevabı vermişlerdir: “Türkiye’deki dinî cemaatleşmelerin dikkatle izlenmesi ve kendi alanında kalmasının sağlanması gerekmektedir. Bir cemaatleşme, siyaset, ticaret ve eğitim gibi üç alana kaydığı sürece zihinlerde benzeri sapmaların yaşanabileceğini ve bunun da ileride bir başka boyuta doğru evrilebileceğini ben şahsen düşünürüm. Tarih boyunca böyle oldu. On dört asırlık İslam tarihi boyunca ne zaman bu sahanın dışına çıkılmış ise bu böyle olmuştur.” Bu sözler hangi oluşum dini bir cemaat hangilerinin farklı bir oluşuma doğru evrilebileceği konusunda komisyonumuza ve gerekli önlemleri alacak olan TBMM’ye yol gösterici mahiyettedir.

  • Dinlediğimiz bu isimlerin yanında AKP’li üyelerin önerileriyle dinlediğimiz ilginç isimlerin olduğunu da paylaşmak isteriz. Komisyona geliş maksatlarını açık eden, birileri tarafından kendilerini veya birilerini aklamak üzere komisyona gönderildiğini müşahede ettiğimiz isimlerin olduğunu üzülerek gördüğümüzü de ifade etmemiz gerekmektedir. Bu isimlerden birisi de cemaatin eski Kıbrıs İmamı Dr. Hasan POLAT’dır.

    • Polat komisyon üyelerine, sanıyoruz ki yanlışlıkla, referans olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat ALBAYRAK’IN isminin yazdığı özgeçmişini dağıttırmıştır. Tabii özgeçmiş hemen toplattırılmıştır. (Ancak biz de bir örneği hala bulunmaktadır.) Kendisine sorulması üzerine de referans olarak yazdığı kişiyle iki senedir dargın olduğunu söylediğini de eklemek de fayda vardır.

    • Bunun gibi bazı örnekler olmakla beraber bu kişinin komisyona anlattığı hususların birkaç tanesini rapora girmesi açısından paylaşmak gerekliliği görüyoruz.

      • Konuşmasının bir bölümünde Fettullah Gülen’in çağın müçtehidi olduğunu ifade etmişlerdir. Tepki göstermemiz üzerine de bu çağdaki dini literatüre hâkim olduğunu söylemişlerdir.

      • Kendisinin Kıbrıs İmamı olduğu dönemde Sayın Başbakanın oğlunun kendileriyle beraber olduğunu ifade etmişlerdir.

      • Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sn. Berat Albayrak cemaatin okullarında okuduğunu, ancak hiçbir zaman cemaatçi olmadığını da söylemişlerdir!

  • Komisyonumuza bilgi sunan bir diğer isim Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Sn. Cevdet Saral “Onu da bilemem, bir şey söyleyemem, mütalaa edemem ama genelde, bütün örgütlerin arka ayaklarında istihbarat birimlerinin izleri vardır. Bakın, istisna etmiyorum, bütün örgütlerin arka ayaklarında istihbarat birimlerinin izleri vardır; şöyle veya böyle, vardır.” İfadelerini kullanmıştır.



    • Bu çok ciddi bir iddiadır. Bu durumda gelecekte nelerle karşılaşabileceğimizi iyi hesap etmenin ve yeni paralel yapılara alan açılmamasının gerekliliği ortadadır.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi komisyon çalışmaları esnasında dinlediğimiz isimlerden birçok bilgi alınmıştır. Ancak dinlenemeyen ve dinlenme taleplerimizin reddedildiği kişilerin vereceği birçok bilgiden de mahrum kalınmıştır.

Çok sayıda kamu görevlisi açığa alınmış veya ihraç edilmiştir. Hakkında adli veya idari tahkikatları devam edenler vardır. Bu işlemlerin de hukuk çerçevesinde makul ve mantıklı bir sürede sonuca bağlanması, mağduriyetlerin artmasını engelleyecektir. Ayrıca haklarındaki adli tahkikatları sonuçlanan ve her hangi bir ceza almayan insanların hala pasaport alamaması, SGK kayıtlarının açılmaması gibi durumlar da vardır. Adli tahkikat bittikten sonra temel haklar ile ilgili sınırlandırmaların hala devam etmesi mantıksızdır. Bu aynı zamanda gerçekten suçlu olan FETÖ’ cülerin ekmeğine yağ sürmekte, FETÖ ile mücadelenin sulandırılmasına zemin oluşturmaktadır.



Yüklə 3,07 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   49




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin