Ciddi yazıların pek tadı yok... Biraz da na-ciddi şeyler söyleyelim:
Adanalı Döne gocası Ibiliye mektup yazıyo bazı bazı. Bu mektuplarda biri benim elime geçti. Ben de size bu mektubu okuyayım. Özel mektup okunur mu lan. Okunur okunur. Dey mi ya. Na gada guldük (Annemin meşhur lafı)
Neyse. Geçim sıkıntısından (bazılarında olur ya bu sıkıntı) Ibili Istanbula para kazanmaya gitmiş. Köydeki bütün işler Döneye kalmış Döne de köyde hem işlerden bunaldığını, hem de Ibilinin köyü terk ettikten sonra geri gelmediğini anlatıyor:
“Içime sığmıyor emme, gene de küfür yazacağım vallaha. inciye dek Adana, söke para gazanacam diye beni aldattığın yetmedi de Istanbıla gittin yabanın domuzu. Bu yıl tezekler yapılırken yıl olucu sen gurbete çıkalı. Kumar oynuyor, ya da kız mı tavlıyon Allahsız! Helbem dudakları boyalılar dururken kermeli kelek suratlı beni nidesin ee?
Yavan aşla kuru yerde yatadur, evinde olanlar sabır taşını bile eritir. Ben ölmem; helbem dert çekecek it gerekmiş dünyaya. Boklu kader beni buldu. Sil gözünden akanı. Eller ondu, Döne dondu, kahpe felek kıçını döndü neyleyim. Tavuklar pat sat yumurtluyor. İlk vıkılıyanı gürk yatırıcım erceden. Pisik kırnav oldu, süyük komadı uçurmadık. Darısı istiyenlere, bir deee! Gülme Allaasan Ibili, biz de canık dedik ya. Bir sepet dolusu yumurta, torba dolusu tarhana, iki tas kavurgalık, bir pişirimlik
kara nohut seni bekliyor. Iki hafta üç günlük emeğime bir çift çorap, bir de Acem alı gibi kuşak ördüm namına. Paramız yok, keyfimiz tam, rabbim seni kavuştursun ağzımızın tadı kaçmadan. Böyle lafları duyup da ütülmüş kelle gibi sırıtma len.
Hasretine dayanamıyom gayrı. Bana erkeklik taslıyacağına hamam önünde kil sat! Babanı mı öldürdüm bire ulan pullu? Karnına kırklık sok çuhudun olu! Seslenmedik diye cibeldin mi ne? Yılan eğrisini sevmem, tilifon direği gibi doğru ol. Bizim köyde tuzlu alınteri kedilere yüklenmiş sermaye oldu.
Onlar öyle, bu da böyle kör gözlü feleğin işine bak. Düşündükçe hal oluyom vallaha! Bir yanda lom lom yiyenler, bir yanda ekmek kovalıyan zabınlar. Bunlar Allahtan mı deyicin? Git bire kafası yerine karnı çalısan hoyrat. Her şeyler bey yiyeceği oldu. Karpuz, kavun göt attı. Yeşil biber yüzbinliklere eş; bamıya hatınlar sofrasına oturdu. Taze fasulye kikirdiyor, kurusu bire biree! Mercimek bile gendini nimetten sayar oldu. şeker fink attı. Bunların tümüne vızzo. Demediklerimi sen düşün, kafana göre kıyasla. şu alınterinin para etmediği tuzlu oluşundan elleham. Kertenkele, körköşnüden farkımız ne?.. Anam gülmemiş, babam hayatı bilmeden ölmüş. Tuuhh. Tuh bizlere! Bizler öldük. Bizden gelenler yaşasa barim. Gerçeğin gözüne bakanlara uyuz, diyorlar. Gavanoz dibli dünya.
Ne dimekse anla gari. Bizi bize yedirenler! Düğün aşıyla dost gönülleyenler! Bizi bizden soranlar!.. Ne yapsalar dinmeyecek bu yangın. Kendi gıçının yarasını kendi eliyle sarmak isteyen dostlara selam olsun. Bahçede eriği, küllükte feriği, dağda ayısı, ovada yılhısı olduğum İbiliye selam olsun.
Bak İbilim, canım benim. Çok yerde eşşeğe gücüm yetmedi kürtününü dövdüm, incittim seni. Emme suç ne senin, ne benim; suç yalpa yapan düzenin. Geç de olsa bunun farkına vardım. Hakkın Kandilinin söndürüldüğünü anladım. Bizi, bizim yavan aşlarımızla böyüyenlerin; bizi, bizler gibi el kapılarında sürünenlerin; bizi, bizim gibi haksızlığın teknesinde tokaçlananların kurtaracağına inandım. Selam el ele , omuz omuza verenlere; selam bi tas çorbayla, bu avuç domatayı bölüşenlere. Selam içten, gerçek sevgiyi bilenlere; selam Hakkın kandilini, halk ateşiyle tutuşturanlara”
Sonuç:
-
Neydi o günler neydi! Neydi . Gulüm benim.
-
Sanki biz biraz atık kağıdız. Sanki kesekağıdı. Sanki tuvalet.
-
Bazen birilerimiz, birilerimizden ayrılıyoruz. Bazen ayrılan birilerimiz, dönüyor, dolaşıyor aynı yere geliyoruz.
-
Hiçbir şeyi tam vaktinde ve rahatça yasayamadığımızı farkediyor, çok tıfıl sevinçler için bile çok mühim bedeller ödediğimizi görüyor, içimizden bir şeyler yapmak istemiyoruz.
-
Sanki biraz son sigarayız. Sanki kül tablasıyız değil mi ? Ben de biraz bunuyor muyum ne? Ben boktan biriyim iste. Biliyorum. istesem şimdi Ağlatırım bile birilerini değil mi? Ama ben sevilenler hep gülsün isterim. Bu gerçek değil mi sayın adem evladı?..
-
Sanki her şeye biraz mola vermiş gibiyiz. Sanki bizler bir detayız. Bizler sanki bir on dakika arayız. Sanki biraz teneffüse çıkmışız. Teneffüs bitmiş yaşıyoruz! Yaşıyoruz.
-
Her şeyi erteleyebiliriz. Sevgiler devamlı yaşar. İçimizde duyarız. Çıkmamış candan umut kesilmez.
-
Monuç: Bu yazıları okurken biraz güldün sanırım. Yoksa gülmedin mi? Tebessüm bile bana yeter be! Sayın adem evlatları. Fazlasını ne yapayım. Belki farkında olmadan düşündürdüm. Bazı yerlerde güldürdüm ise ne mutlu bana... (Burda da kendime yağ çekmiş gibi oldum ya neyse). Bu yağ da nerden çıktı! Sana yağı değildir inşallah!
-
Hisli duygular içinde kendimle gurul duydum.... gurul, karnımın duyduğu sevinç nidasıydı.... Bu sevinci beraber paylaşalım. Gel bu akşam, boklu derelerde, kurbağa sesi, dinleyelim... asma üzümü... pardon, asma yani yüzünü...
-
GEYİK YA DA KÖMÜŞ MUHABBETLERİ
|
BİZ ÖLÜNCE NE YAPILIR
|
- Biz ölünce, okullar tatil edilmez! Bayraklar, yarıya inmez... devlet töreni yapılmaz!... bir karanfil, ne kadar ses çıkarırsa, koparılırken, o kadardır hikayemiz!
-
SANA HİÇ NASİHAT EDEN OLMADI MI?
|
O halde dinle beni. Aman ha!... birinin dikkatini çekmek için asla parmak şıklatma. Daha etkili dikkat çekme yolları var... mesela geril geril ve zarıl zarıl ossur... Çişini yaparken bile klozet kapağını daima kapalı tut... geçtiğin yerlerde izin görünsün. Şanın yürüsün. Dar alanda paslaş, duran toplara iyi vur, tuş olma, sağdan yürü cüzdan bulursun. Gece yatağı ıslatmışsan, yatağa talaş dök, veya en iyisi yatağı yak, en temizi ev sahiplerini zehirle, evi havaya uçur, kimse seninle pis sidikli diye alay edemesin, geride şahit ve ipucu bırakma. İnsan hakları evrensel beyannamesini mutlaka oku ve hemen çöpe at.. çünkü bu ülkede asla işlemez. Sen benden daha mı iyi biliyon bu hayatı!.... De get lan, burnumdan soluyom zaten, hırsımı senden almayayım.
-
Eski bir arkadaşa rasladım. Evlenmiş. İki çocuğu varmış. Küçük çocuğunun dişi çıkmış. Çocuğuna yarın diş hediği yapacakmış. Beni de davet etti. Ben yirmibeş otuz yıldır hedik yememiştim. Nasipse gelirim dedim. Bu hedik işinden çok keyif alırım. Hedik, buğday ve nohutun haşlanmasıyla yapılan güzel bir yiyecek. Çocuğun ilk dişi çıktığında anası konu komşuya haber verir. Çocuğunu kapan gelir. Dişi çıkan çocuk odanın ortasına konur. Çevresine de yedi çocuk toplanır. Ortadaki çocuğun başına bir avuç hedik dökerler. Sonra yedi çocuk eğilip
ağızlarıyla çocuğun başındaki yedi hediği alırlar. Bu arada çocuğun önüne bir süzgeç ya da kalburun içine konmuş birkaç eşya konur. Çocuk bu eşyalardan hangisine elini uzatırsa ileride o mesleği yapacağına inanılır. Örneğin elini yüzüne atarsa kuyumcu, makasa atarsa terzi, Kur’an’a atarsa imam olacağına filan inanılır. Sonra biraz çalgı-çepik çalınır, hedikler yenir, millet çocuğa hediyesini verir ve olay biter. Herkes evine dağılır. Neyse ben de arkadaşın evine özlemle gittim. Birazdan tören başladı. Yalnız bir şey dikkatimi çekti. Dişi çıkan çocuğun önüne koydukları büyük tepsinin içinde abuk subuk şeyler vardı. Arkadaşıma “Ne lan bunlar” diye çıkıştım. Anlattı. Çocuk tepsi içindeki eşyalardan kasete elini atarsa DJ, kadın iç çamaşırlarına atarsa manken, Büyük argo sözlüğüne uzatırsa milletvekili, viski kadehini alırsa solcu bar sahibi, elini uzatıp bi şeyler alıyormuş gibi yapıp hiçbir şey almadan elini çekiyorsa hayali ihracatçı olacak dedi. Bi sinirlendim. “manyak mısın ulan sen” dedim. “Eeee , abi dedi, devir değişti artık.” Boğazım düğümlendi. Ceketimi alıp çıktım evden.
-
Yaratırken Ulu tanrı Adem’i
Dünyadaki sınırları çizmedi
Renk verdi, dil verdi, inanç verdi
Taraf tutup ezmedi
Yaratırken Ulu Tanrı Adem’i
Tesbih gibi bir kalıba dizmedi
Akıl verdi, his verdi, güç verdi
“Hepiniz kardeşsiniz, kardeşçe yaşarsanız
tüm dünya sizin” dedi
Boş buldu meydanı Adem
Para dedi, koltuk dedi, mal dedi
Yetmedi haset dedi, fesat dedi, hırs dedi
Bitmedi
Sağ dedi, sol dedi, öldür dedi, öl dedi
Cehenneme çevirip, dünya denen cenneti
İnsanca yaşamanın güzelliğini sezmedi
-
SEVENLERE
KARIŞIK SÖYLEŞİLER
|
Duyduklarım hep dağların ardından gitti
Daha çok bağırsam, yakından duyulur mu?
Uzaklara, daha uzaklara gitsem, de ki gitti,
Bir arayan-soran, bir ağlayan olur mu?
**********************************
Yanıldın, yanılttılar, sence bildiklerinden
Uzaklar ve yakınlar, önce bildiklerinden
Dönüp- Dolaşıp sende, birikti, söyledimdi
Ne gözle, ne de sözle diyemediklerinden
***********************************
Döndü ikiye bölenler
İki iki elde ederler
Alırlar ikinin birini
Öbürünü bırakıp bana
Nerelere giderler
*******************************
Geliyor sandığım gidiyor çıktı
Başlıyor umduğum bitiyor çıktı,
Üstüne üstüne gittim, ne gidiş
Altına altına iniyor çıktı.
***************************
Gülüş bir yanaşımdır bir öbür bir kişiye
Birden iki kişiyi döndürür bir kişiye
Anılardan kale yapıp sığınsa bile
Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye
******************************
Kirli eller daha temiz
Temiz elli
Kirli gönüllerden
Ne dersiniz?
****************************
Okulda anladıkça başaracaksın
Yaşamda başardıkça anlayacaksın
Gelecek mutlu-mutsuz inanmasan da;
Gözlerin yaşardıkça anlayacaksın.
*******************************
Habire meşgul kafam
Düt, düt çalıyor beynim
Tered “düt” teyim.
*****************************
HAKKA DAİR
Hakkımı yediler;
İmza...
Hakkının karısı.
*****************************
Hüzünlü sahillerde renk renk kayboldu
Gölgeler artık yıkıldı gitti.
Gün son kırmızılığını götürdü
Uzaktaki dağ yamaçlarının arkasına
*******************************
Kimsesiz sahillerde sonu yok bir mavilik
Uzaklarda ışıklar ne kadar solgun silik?
*******************************
Sonbahar yaklaştı artık gözyaşını sil
Bil bakışındaki o elemi bil.
Boynunu bükmüş kırmızı karanfil
Saçlarının beyazı da yok olmuş
Boş ver... yalan söylüyor onu söyleyen dil.
********************************
Denizde ürperen dalgalar gibi
Alnında yeni bir çizgi var gibi
Uzaklaşan yıllar sana yar gibi
Ömrün artık yazdan ayrılır gider
********************************
Gençliğin gitti.... bakma arkana
Ağladın günlerce hep yana yana
Sevgilin teselli vermiyor sana
Çünkü siyah oldu kahkahaları.
******************************
Giresun Küçüklü’de
Denize karşı tüttürdüğüm cigaraların
Dumanı gözlerimde
Hamsinin tadı, damaklarımda yaşayacak
Düşmez belki yolun Küçüklü’deki Çınarlı kahveye
Sen git artık fındıkların toplanmış mı? Bak
Ben bakarım senin yerine
O haşin hırçın denize.....
*********************************
Kuşların cıvıltısı dinecek birazdan
Yitecek taze yapraklar, beyaz güller...
*******************************
Önce zeytin dalı, söğüt yaprağı için
şiirler yazacağım
Sonra tutuk tutuk konuşacak yorgun kalbim
Anlatacak kumral saçları, ela gözlerdeki kini
Farkındayım sebepsiz değil bu hazin şarkılar
Böyle ilk defa titriyorum elimde değil,
********************************
İnsanlar var onları tanıdım birer birer
Eserleri, yürekleri, kavgaları ve alınterleriyle...
Avuçlarım sıcak oldukça sen de varsın
Çiçek açan nar ağaçları
Çubuklarına su yürüyen asma
Hepsi var dünyada; nefes alıp veriyorlar.
****************************
Beklemeyi öğrenirsen eğer
Birbirimize tutunacak yüreğimiz
Daha kim bilir kaç yıl...
*************************
Güneş çıkar damdan bulutları yırtarak
Beton pencerede ne saksı vardır ne gül.
Çıplak ağaçta kurşuni bir kuş düşünür.
Bir aşk şiirinden dizeler uzatır sana
Tel örgülü kapıda Memet’in anası görülür
Düşüncelerin aralığından gözleri ıslak....
*****************************
-
Öksüz, babasız büyüdüğünü söylerdin.
İlk öğretmen okulunda okurken
Sana gelen tek hediye
Rahmetli dayımın gönderdiği
Yün örgülü kazakmış biliyorum.
Sen unuttun anılarını:
Ben ilkokulda okuyordum.
Altı yıl yolu yok, izi yok
Anamdan, bizden ayrı dağ köyünde
Beş sınıflı ilkokul öğretmeniydin.
Senin güllerindi onlar. Renk renk açan.
Anılarını anlatırdın hatırlıyorum:
Baca kurumuyla yazı tahtasını boyar,
Kireçli topraktan tebeşir yaparmışsın.
Her öğrencinin ayrı ağacı varmış bahçede.
Dört apartmanın olduğunu söylerdin
Dört çocuğunu da okuttuğun için.
Kimsenin senden şikayetini ne duydum, ne gördüm.
Esprilerin hep hayat doluydu.
Hak, adalet, eğitim... öğretim
Görev aşkıydı sadece bildiğin.
Bir de Tanrı’ya binlerce şükür.
Sağlığın, emekliliğin, sahibi olduğun gecekondu için.
Sağ olmadığını sanmasın hiç kimse.
Yaşıyorsun gündüz gece
Nerde kırlanmış da olsa beyaz saçların ?
Hani nerde o gülen yüzün?
Neden beyin damarlarındaki tıkanıklık?
Neden yapamıyorsun şimdi
duvarları süsleyen tabloları.
Neden konuşamıyorsun?
Neden tekerlekli arabayı dahi kullanamıyorsun?
Anlatılması zor artık Tanrım.
Bizim için yarattın
Deve dikenlerini biliyorum
Daha niceleri var bizim gibi
bu yüzden soluk benizli.
Sevmiyorum artık açan ilkbahar çiçeklerini. (1993)
**********************************
-
Bakarım bir kış sabahı
Gözlerin, buğulu evlerin camlarında:
bir hayal arayarak geçmektesin.
Altında araban, Kızılay’da dükkanın
Çankaya’da apartmanın yok ki
Telefon rehberinde adın olsun.
Şafakta erken sağdığın bir kilo süt benim
Bahçeden kopardığın iki demet maydanoz benimdir.
Bilirim Hüseyin efendi bilirim
Kümeste horozun var mı ki? Erken ötsün.
Sen ki Cumhuriyetle birlikte “efendi”ydin
Sen ki yıllar boyu sabrettin
İnanıyorum yakın gelecekte “bey” olacaksın!.......
-
Yaşlanıyorum artık.
anlıyorum hep gelecekten bir şeyler ummak
ne saçmalık.
Şu Aralık soğuğunda
Işıl ışıl temmuzu düşünmek neden?
Hele şu bir yaz gelse beklentileri...
Şimdiki anı düşün be dostum
En güzeli inan yaşayabildiğin an.
Bu dalga sonbaharda olmayabilir inan.
Bir umut var düşlerimizde
Boyuna eskiye götürmekte aslında bizi
Günün birinde bakacaksın
Tek bir saatin bile tadını çıkaramayacaksın.
İşte böyle.. Bir an gelecek
O saati istesen de yaşayamayacaksın.
-
“Eveeeeeeeet işte geldik bir ekonomik programın daha sonunaaaa...”
IMF’nin emri Coterelli’nin kavliyle ve can havliyle uyguladığımız program sakata geldi. Peki yeni ekonomik program nasıl olacak?
İşte size Meclis TV-IMF Channel ortak yapımı yeni ekonomik program:
Açılış: Program İSTİKRAR Marşı’nın Bakanlar Kurulu tarafından okunmasıyla başlayacak. Marşın Avrupa’da yapılan kaydı banttan çalarken Bakanlar Kurulu play back yapacak.
Hüsam Sokağı: Susam Sokağı’nın siyaset dünyamızda geçen versiyonu. Lidere inaat, kadir kıymet bilme, sizi bir yerlere getirenlere minnet borcunu ödeme gibi yüce hasletler anlatılacak. Anayasa fırlatma ve yüzde 24 lik kira zammı oranına uymama gibi zararlı alışkanlıklar sık sık kınanacak.
Sabah Şekerleri: İşçi ve memura “size layık değil ama çam sakızı çoban armağanı” şeklinde yüzde 4-5 gibi zam yapılacak. Ağzına birer parmak bal çalınan ücretli elin diğer parmaklarının cebine girdiğini farketmeyecek.
A’dan Z’ye: Programın kadınlara yönelik hazırlanan bu bölümünü Rahşan Hanım sunacak. Kadınlara pantolon yamama, çorap ters yüz etme gibi yararlı bilgiler verilecek. Dişten tırnaktan artıracak ev geçindirme yöntemleri öğretilecek. Giyim kuşam bölümünde kemer sıkma modasından örnekler verilecek. Yemek bölümünde yumurtalı ekmek ve hatta yumurtasız ekmek gibi pratik ev yemekleri anlatılacak.
İnanç Dünyası: Ekonomik tedbirlerin işe yaraması için dualar okunacak. Yaşar Nuri Hoca 3 aylar yerine 12 ayların tutulması halinde çok daha sevaba girileceğini öğütleyecek.
Yalan Rüzgarı: Kredi kuruluşlarının puanlarımızı artırdığı, hükümetin acayip uyumlu çalıştığı, enflasyon canavarının can çekiştiği, tüm borçlarımızı tıkır tıkır ödediğimiz, yıl sonuna kadar her ay maaşlara zam yapılacağı haberleri bu bölümde verilecek.
Kapanış: Program tüm gayretlere rağmen yine başarısızlıkla sonuçlanacak. Hep birlikte iflas bayrağı çekilecek ve döviz dalgalanmaya, millet “Gel-Git”e bırakılacak.
-
Türkiye “cennet” ama insan eliyle “cehennem”e çevrilen bir ülke...
Büyük bir çoğunluk için; fakirlik, gelecek endişesi, varlıklı azınlığın nispet verircesine sürdürdüğü gösterişli hayatın bunlar üzerindeki tahribatı. Sosyal ve ekonomik uçurumların kitleleri birbirine düşman etmesi. Okumuş yazmış azınlığın, haksız kazançla toplumda saygın yer kiralamışlara karşı duyduğu nefret. Torpilin, kayırmanın, rüşvetin bozduğu dengeler. Siyasetin toplum için değil belli bir azınlık için fonksiyon ifade etmesi.. Güvenilir liderler yoksunluğu. Kuralların ve kurumların çalışmaması. Çeteler, mafya, yolsuzluk.
Böyle bir ülkede yaşamak kolay mı? Üstelik tabiatın verdiği, coğrafyanın tanıdığı her türlü mutluluk imkanı ve fırsatı bu topraklarda bol bol varken.....
-
HAYAT NASİHATLERİ, NE POH YERSEN YE, AMA ARADA BİRAZ GÜL ÜSTÜNE DEĞERLENDİRMELER, YA DA “PANCAR PEZİK DEĞİL Mİ? SORGULAMALARI
|
-
Dostları ilə paylaş: |