YAŞANAN
ALEVİLİK
(ANADOLU ALEVİLİĞİ)
ABBAS TAN
İÇİNDEKİLER
Sunuş
-
Alevilik 18
-
Kızılbaşlık 30
-
Bektaşilik 35
-
Yeniçeri Ocağı 39
-
Caferi Mezhebi 44
-
Alevilik ve Demokrasi 47
-
Anadolu Alevileri ve
Yaşadıkları yerler 49
-
Alevilikte Hoşgörü 67
-
Alevilikte Gizli İbadet 72
-
Alevilikte Semah 77
-
Cemevi 87
-
Alevi-Bektaşilikte Cem 90
-
Söyleşi
-
Üçler 156
-
H.Ali’den Özdeyişler 161
-
Beşler 163
-
Yediler 165
-
Oniki İmamlar 166
-
Ondört Masumu Pak 175
-
Onyedi Kemerbest 177
-
Kırklar 179
-
Yetmişikiler 182
-
Dört Kapı,Kırk makam 185
-
Musahiplik 192
25.Mezar Törenleri 198
26.Kültür ve Sanat 201
27. Alevi Ozanları 206
28.Nesimi 207
29.Fuzuli 208
30.Hatayi 211
31.Kul Himmet 214
32.Yemini 215
33.Virani 216
34.Hacı Bektaşi Veli 217
35.Pir Sultan Abdal 231
36.Şeyh Bedrettin 240
37.Şah Kulu 243
38.Abdal Musa Sultan 245
39.Hallacı Mansur 248
41.Alevi-Bektaşi Tekke ve Dergahları 252
42.Günümüzde Alevi-Bektaşi sorunları 256
43.Alevi-Bektaşiler hakkında Fetvalar 265
44.Kıyımlar 280
45.Dualar 284
SUNUŞ
Alevilik kısa bir zamana kadar bir tabu olarak görülürdü. Bundan mümkün olduğu kadar bahsedilmez, Aleviler ise kendilerinden bahsetmek veya kendilerini anlatmak gibi bir tavır içerisine girmekten sürekli kaçınırlardı.
Son dönemler Aleviler ve Alevilikle ilgili oldukça fazla yayınlar çıkmaya başladı. Bu defa da Kürt Alevisi,Türk Alevisi,Tatar veya Arap alevisi ayrımları yazılmaya başlandı.
Alevi doğan,sonradan Alevi olan tartışmaları ayrı bir tartışma konusu olarak ileriye sürenler yoğunluk kazanmaya başladı.
Özellikle 1990 yılından sonra başlayan Alevi örgütlenmeleri konusunda herkes birşeyler söyler oldu. Birileri bu işi Devlet körüklüyor derken birileri Aleviler kendi geleceklerini kendiler hazırlıyor demeye başladılar.
1992 Yılında Kayseri’de Hacı Bektaş-i Veli Kültür Derneğini kurma girişiminde bulunduğumda ilk tepki amcamdan gelmişti. Dernek kurarak bizleri kırdıracaksınız,insanları huzursuz etmeye hakkın yok ... diyordu. Kendisine göre haklıydı,çünkü benim köyüm Alevi-Sünni karışık bir köydü. Genelde köyde Alevi-Sünni değil,Kürt-Türk diye ayrılırlardı ama hiç bir ihtilafları yoktu.
Gelin görün ki bizim köyle büyük şehirler bu konuda biribirlerine hiç benzemiyordu. Bizim köyde herkes biribirlerini çok iyi tanıyorlar inançlarına,ibadetlerine saygı gösteriyorlardı.
Biri birlerinden kız alıp vermiyorlardı ama bunu bir problem dahi yapmıyorlardı.
Büyük şehirlerdeki bu sıkıntıyı ortadan kaldırmanın bir tek yolu var idi, o da Aleviler kendi İnançlarını,kültürlerini, kendilerini çok iyi tanıyacaklar ve Sünnilere kendilerini anlatacaklar.
Sünnilerde Alevileri Derneklerinde, Vakıflarında ve toplantılarında yakından görüp tanıyacaklar ve sorun bitmese bile asgariye indirilmeye başlanmış olacaktı.
Bu yüzden Kayseri’de arkadaşlarımla birlikte böyle bir girişimde bulunduk. Kurduğumuz Derneğin Kurucu Başkanı sıfatıyla her yerde bulunmaya,yeri geldikçe toplantılara katılmaya başlayınca mahalli basın da yer verdi
Sokaktaki insan beni ikinci bir kimliğimle tanımaya başladı. Bu kimlik Alevilerin Başkanı kimliği idi(bu tabir bölge halkının tabiri). Yaptığımızın bir bölücülük, ayrımcılık değil tam tersi İnsanlara sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, ahlaki, maddi ve manevi koşulların belli bir seviyeye getirilmesi ve bu konuda insanları aydınlatma olduğu ortaya çıktı.
Yaptığım bu çalışmalarda en büyük desteği eşimden aldım.
Ülke genelinde çoğalan Alevi-Bektaşi Kültürünü yaşatma Dernek ve Vakıfları,benzeri örgütler çoğaldıkça bu konuda bir hayli yazılar ve yayınlar da çıkmaya başladı. Bu yayınların birçoğu gerçeği yansıtmadığı gibi bir çok da eksiklerle doludur.
“Anadolu Erenler”adlı bir gazete çıkarmaya başladığımızda bölge halkı oldukça yakından ilgilendi. Sadece ismiyle değil,içerik olarak da benimsendi.
Kendi imkanlarım ölçüsünde, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş öğretisine katkıda bulunmak için birikimlerimi ve araştırmalarımı sizlere sunma gereği duydum.
ABBAS TAN
ALEVİLİK
“Dünya benim Ülkem, İnsanlar kardeşimdir.”
İnsanın,insanlığın doğduğu günden başlayıp, Nesîmî’nin derisinin yüzülmesiyle devam eden, Hallacı Mansur’un, Pir Sultan Abdal’ın asılmasıyla azalmayıp artan, K.Maraş, Malatya, Çorum olayları ile tescil edilen, Sivas olayları ile Baltacıları, Kuyucuları unutturan olayları yaşayan ama Toplumsal mücadelede
Eline-Diline-Beline ilkesinden taviz vermeyen,Din, dil, ırk, mezhep farkı gözetmeden,Onurlu mücadele veren.
Benim Kâbem İnsandır diyenleriyle, yürüyen Alevi- Bektaşi- Kızılbaş toplumu gerçek yaşamlarına rağmen adeta sorun olmaktadır.
“Alevilerin silahları sazdır,
Mermisi ise güzel sözdür.”
İnsanların farklı tarifi,algılanışı ile yaşam tarzı,inançsal kavramıyla çok farklı bir yeri olan Alevilik mümkün olduğu kadar halkın dili ile anlatmaya çalışılmaktadır.
Gelişen toplumlarda çokta abartılmadan yaşatılmaya çalışılan inançsal kavramlar özellikle ülkemizde farklı boyutlar almaktadır. Toplumlarda esas olan,toplumların kendi sorunlarını kendilerinin çözmesidir.
Bunun en güzel örneği Anadolu Aleviliği ve Alevilerdir.
Günümüz Aleviliği ehli olmayan insanların elinde kalmış, kendilerini bu konuda yeterli sayan birçok yazar-çizer takımı almış eline kalemi başlamış yazmaya.
Hiç kimse kalkıp da dur bakalım; kimsin, neye dayanarak yazıyorsun dememişler.
Bunu fırsat bilen insanlar başlamışlar gelişi güzel yazmaya,birde kırmızı kapaklı bir kitap hazırlayıp ismini de Alevi diye yazdıysa herkes memnun,hatta kendini Alevi sayıp onu bir övünç kaynağı olarak görüyorlarsa kendisine has bir yorum getiriyor. Bu konuda verilecek bir çok örnek vardır ve ileride bunlardan örnekler verilecektir.
Bir çok Alevi artık Alevilik sorun olmaktan çıkıyor, saklayacak, gizleyecek bir şey kalmadı çünkü bu konuda her gün bir kitap yazılıyor demeye başladılar.
Bir değil binlerce kitapta yazılsa bunun ne Aleviliğe nede Alevilere bir faydası olmayacak. Aksine çok büyük zararları dokunacak. Bunun bir tek yolu vardır,oda herkesin davasına sahip çıkmasıdır.
Bu güne kadar hiç ortalıkta gözükmeyen bir yığın Alevi ve Alevi dedesi çıktı ortaya,bunlara destek veren aydınlardan ve yazarlardan geçilmez oldu. Hangi kitapçıya gitseniz bu konuda yazılmış yüzlerce kitap bulursunuz, ama hangi kaynağa dayandığına bakarsanız doğru dürüst kaynak gösteren yoktur.
Birileri gidiyor Sivas yada Tunceli’ye ak sakallı birini buluyor başlıyor onun söylediklerini yazmaya. Bunun üzerine birde kendi tahminlerini ve yorumlarını da ekleyince işte size bir Kitap. Bütün bunlar eksik ve yanlışlarla dolu kitaplardır.
Yeni Televizyonlar yayına başladı,bunlar Alevilik hakkında programlar hazırlayınca TRT hariç özel kanallarda özellikle İslami kesime yakınlığı ile bilinen kanallar, arayıp buldukları sözde Alevilerle,iyi niyetli insanlardan faydalanarak başladılar programlar yapmaya. Zavallı temiz kalpli Alevilerde izledikleri programlarda Oniki imamlardan,Ehlibeytten bahsedince hayranlıklar içerisinde izlemeye başladılar.
İyi bir şans olmalı ki Alevi örgütlerinin desteğinde kurulan kanallar hiç olmazsa diğerlerinin önünü bir yerde kesmiş oldular ama uzun sürmedi o kanallarda diğer yazarlar gibi farklı bir politika yürütmeye başlayınca ciddi bir hayal kırıklığı yaşandı.
Ayrımcılıklar,bölünmeler hatta bölmeler eksik bilgiden ve eksik bilgilenmeden kaynaklanmaktadır. İnsanların nasıl inandıkları, nasıl ibadet ettikleri hiç kimseyi ilgilendirmemeli,insanlar toplumu oluşturuyorlar. Günümüzde toplumlar Devlet düzeni ile idare edilirler.
Devlet idare şeklini belirlemişse ki mutlaka belirlemiştir. O düzende yönetmeli ve yönetirken vatandaşlarının yapısını tanımalıdır.
Ülkede yaşayan vatandaşların yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğunu söyleyen devlet, bunu neye dayanarak söylüyorsa Laik, Demokrat yapısı ile vatandaşlarının inanç ve ibadetleri konusunda daha eşitlikçi olmalı, halbuki bizde bu tamamen farklı uygulanmaktadır.
Doğru bir tespitte değildir. Kimin Müslüman olup olmadığı araştırılmadan ve Müslüman olmayanları da Müslüman gibi göstererek asimilasyoncu politikalarını sürdürüyorlar.
Biz Aleviyiz diyen,Ramazanda oruç tutmayan,Hacca gitmeyen, Zekat vermeyen ve Camiye gidip namaz kılmayan, ibadetlerini Cemevlerinde Cem olarak yapan,
Benim kabem İnsandır diyen ve Enel-Hak diyen ve bu yüzdende Osmanlıdan günümüze kadar sürekli horlanan,ezilen ve yok edilmek için ellerinden geleni yapan yöneticilerin değil İslam,Müslüman, insan dahi saymadıkları bu insanlar için şimdi “Sizler Müslümansınız…”demeleri ayrı bir sorun oluşturmaktadır.
Bizim devlet düzenindeki anlayış tamamen farklıdır. Devlete göre Müslümanlık; Sünni anlayışın yada Sünni ideolojinin kendisidir. Bu ülkede başka türlü inanan yokmuş gibi davranılıyor.
Bu kadar büyük bir topluluğu hiçe saymak,inanç ve ibadetlerini görmezlikten gelmek bir çözüm yolu değildir.
Bundan ne Devleti temsil edenler nede Diyaneti temsil edenler rahatsızlık duymamalıdırlar hatta ciddi bir çalışmayı derhal başlatmalıdırlar. Yirmi beş milyon insan Devletten bu konuda maddi destek beklememeli (beklemiyorlar da) ama kendi ibadetlerini yapabilecek ibadethanelerini (Cem evleri) yapabilmeleri için yasal engelleri kaldırmalıdır. Bu sadece Alevi vatandaşlar için olmamalı,diğer inanç gurupları ve diğer kültürler içinde geçerli olmalı.
İki binli yılları yakalamış olmamıza rağmen hala nelerle uğraşıyoruz.
Son dönemler halktan ve batıdan gelen baskılar karşısında Alevilik konusunda biraz duyarlı gözükmeye başladı ama bu tamamen yapmacık bir tavır oldu. Nasıl mı ?
1989 yılı bütçesinde Diyanete ayrılan pay 233 milyar lira iken % 300 artışla 1,5 trilyon liraya çıkartılmış,Bu da;
Dışişleri Bakanlığı bütçesinin 1,5 katı,
İçişleri, Ulaştırma,Kültür Bakanlığı bütçeleri nin 2 katı,
Sanayi Bakanlığının 3,5 katı,
Turizm Bakanlığının 6 katı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığının 10 katından fazladır.
1999 yılı bütçesine bakıldığında Diyanete (Sünni İslam’a) ayrılan pay bir çok Bakanlık bütçesinden daha büyükken Alevi örgütlenmeleri için ayrılan pay sadece Doksan beş milyar TL.
Bu rakam bir yazlık ev parası dahi etmemektedir. (Ayrılan bu pay bir kaç Dernek ve Vakıf tarafından yapılan müracaat üzerini Projelerin tamamlanması için yapılan bir yardımdır.).Daha sonraki bütçelerden oda çıkartıldı.
2004 Bütçesinden Diyanet İşleri Başkanlığın ayrılan pay 1.058.356.900 YTL. iken
2006 Mali yılı Bütçesinde Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan pay insanı ürkütüyor. 1.308.187.000. YTL. bu yetmiyormuş gibi Bir AKP milletvekili mecliste çıkıp savunmada bulunuyor. Şu an personel sayısı 88.800 ama 164 vaiz,5198 İmam eksiği var ve 9696 kadrosuz cami var,bunlar bir an evvel tamamlanmalı diyor.
2007 Bütçesinde Birmilyar altıyüz otuz sekiz milyon YTL. ile DİB Bütçesi 38 Bakanlık ve kurumların bütçelerinden büyük bir Bütçeye sahip oldu.
2008 yılı Bütçesi Bir milyar dokuzyüz doksan sekiz milyon YTL. ile söylenecek söz bırakmadı.
Bunada razı olmaya başladık çünkü,
2009 Bütçesinde DİB bütçesi 2.4 milyar dolar oldu.
Cumhuriyet tarihinde de ilk Bütçe uygulamasıdır. Bu yetmiyor- muş gibi Aleviler kendi imkanları ile yaptıkları yada yapacakları Cem evleri, Anayasaya aykırı, Dernekler Kanununa aykırı diye İçişleri Bakanlığı tarafından dava açılmaktadır.
Bunun son örneği : İçişleri Bakanlığının 05.07.1999 gün ve B.05.1.EGM.0.12.02.06/38.16.037/99 sayılı yazısı. bakınız ne diyor.
“...yayın çıkartır ,cem evi ,kültür evleri ,sağlık evleri açar. Yardımlaşma sandığı kurar...” ibaresi 2908 Sayılı Dernekler Kanununun 5.Maddesinin 6. fıkrasındaki
“Bölge,ırk,sosyal sınıf,din ve mezhep esasına veya adına dayanarak faaliyette bulunmak amacıyla dernek kurulması yasaktır. Hükmü gereğince aynı kanunun 5,37,76.maddeleri gereğince yasal işlem başlatılmaktadır. Öyle bir uygulama ki dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir uygulama.
Kayseri Hacı Bektaşi-ı Veli Kültürünü Araştırma Yaşatma ve Dayanışma derneği kurucuları 1992 yılında Kayseri Valiliğine müracaat ederek böyle bir dernek kuracaklarını bildirirler. (Kurucular arasında bende bulunmaktayım ve Kurucu Başkan sıfatıyla olayı yaşayan birisiyim.) Kayseri Valiliği incelemeleri yaptıktan sonra 38.13.095 kütük sıra numarasında kayıtlı tescili gerçekleşiyor.
Aradan altı yıl geçtikten sonra, İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği, Kayseri Valiliğine 05.07.1999.156293 nolu bir yazı yazarak Cem evi yapmak amacıyla dernek kurmak 2908 sayılı yasaya aykırı bunun için derhal dernek kapatılmalı, Yöneticilerde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmalıdır denilmektedir.
Sünni İslam’a göre Cami yapmak normal ama Alevilerce Cem evi yapmak suçtur. Bu tamamen siyasi bir oyundur. İzin vereceksiniz, Cemevi yapın diyeceksiniz yaptıktan sonrada suç işlediniz diyeceksiniz. Bu dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir uygulamadır.
Bunun başka bir şekilde tarifi de yapılamaz. Bu karar sadece Kayseri ile sınırlı kalmamış. Ülkenin bir çok yerinde aynı yasa gereği bir çok dernek hakkında da işlem başlatılmıştır.
İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin yukarıda bahsedilen yazısına istinaden Kayseri Valiliği 18.08.1999 tarih B.05.1.EGM.4.38.00.12.99/3558 sayılı yazıları ile dava açtı.
Kayseri 2.Asliye Ceza Mahkemesinde açılan dava deliller toplandıktan sonra 1999/788 esas,2000/292 Karar nolu kararla mahkeme neticelendi. Dava beratla sonuçlandı.
Mahkemenin kararı “...derneklerine ait tüzüğün 3 maddesinde belirtilen cem evi, kültür evleri açar şeklinde açıklamaların kanuna aykırı olduğundan bahisle cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de söz konusu cem ve kültür evlerinin toplumda kabul edilen müesseseler olduğu illegal yapılanmanın konu sayılamayacağı ve suçun unsurlarının oluşmadığı .... bu nedenlerle unsurları oluşmayan müsnet suçtan tüm sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği sonuç ve vicdani kanaatına varılmıştır.”denilmektedir.
İşin en ilginç yanı Cumhuriyet Başsavcılığına dava açma konusunda başvuran Kayseri Valiliği adına Vali yardımcısı Alevi bir vatandaş. Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı Hazırlık : 1999/10718, Esas: 1999/4998, İddianame : 1999/3456 nolu iddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcısı da Alevi.
Elbette Vali yardımcısı ve Cumhuriyet Savcısı,bunlar devlet memuru oldukları için görevlerini yerine getiriyorlar denebilir ama tesadüfün bu kadarası da tartışma konusu olabilir.
Bilgisine başvurduğumuz birçok Hukukçu,Vali yardımcısı gerekli incelemelerden sonra mevcut deliller doğrultusunda Cumhuriyet Savcılığına dava açma konusunda başvurmayabilirdi, Cumhuriyet Savcısı da dava açmayabilirdi dediler,
Sonradan öğreniyoruz ki,Valilik bekleyen Vali Yardımcısı dava açıldıktan çok kısa bir süre sonra Kayseri’den alınıyor ve aynı yıl emekli ediliyor.
Zaman zaman Cumhuriyet Başsavcılığına vekalet eden savcı da Başsavcı olamadığı gibi Kayseri’den alınarak bir başka yere tayin ediliyor. (Belki de bu gelişmeler tesadüftür).
İzmir’de faaliyet gösteren Anadolu Erenler Kültür Derneği için 9.2.1994 tarihinde İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği yazısında kanuna aykırılık bulunmadığı bildirilmiştir. Daha sonra İçişleri Bakanlığı aracılığıyla İzmir Valiliği, Cumhuriyet Savcılığına 2908 Sayılı Dernekler yasasına muhalefetten kendilerinin izin verdikleri derneğin kapatılmasını istemişlerdir.
Hem de öyle bir taleptir ki herkes şaşar.
“Anadolu Alevi Kültürü,Türk kültürünün bizatihi kendisi olmakla birlikte 2908 sayılı yasanın 5/6 fıkrası, yalnızca Türk kültürünü himaye ettiğinden, bunun dışında başka bir ad altında kültürel faaliyette bulunmaya cevaz vermediği...” gerekçesiyle dava açmaktadır.
İzmir Karşıyaka 3.Asliye Ceza Mahkemesi 1998/996 Esas No ve 1999/267 Nolu kararında bakınız nasıl karar vermektedir. “Anadolu Alevi Kültürünün Türk Kültürünün bizatihi kendisi olduğu, İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin 9.2.l994 günlü yazıları da nazara alınarak suçun unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından sanıkların beraatlerine karar verilmiştir.” denilmektedir. Buradan şu sonuç çıkmaktadır.
Osmanlı döneminde uygulanan bu asimilasyon politikası yeniden gündeme getirilmeye çalışılmaktadır ama yargı buna fırsat vermeyecektir.
Bizler bunun ne önemi olduğunu,niçin bu kadar üstünde durduğumuzu, bir bir anlatmamıza neden gerek duyduğumuzu açıklamamıza fırsat vermeden devreye bu işi çok iyi bildiğini iddia edenler çıkıyor ve bakın nelerden bahsediyor.
Bu yazıları yazanlar,görüş ve düşüncelerini anlatanlar sözde bu ülkenin bilim adamlarından bazıları yada aydınlarıdır.
Yeri geldikçe gerçeklerden bahseder ve öyle davrandıklarını söylerler ama yazılanları okudukça bunların böyle olmadığını görüyoruz. Bunun en açık örneği; Prof. Dr. Mustafa Yılmaz Kılınç (Kırıkkale Üniversitesi, Kırıkkale İnşaat Müh.Bölümü)
“Bektaşi ve Alevîlikte en mühim erkân Aynü’l-Cem toplantısı yapmaktır. Usulüne göre değişik gayelerle Aynü-l-Cem yapılır. Bunun manası Hakkı halksız görmek,her şeyde Allah’ı müşahede etmek demektir.
Bu gün ise bu güzel mana Cem evi diye hiç Bektaşilikte olmayan yeni bir terimle bozulmuştur. Cem evi yoktur, tekke,dergah,zaviye vardır. Bu gün Cem evi başka gayelere yöneltilmek istenmektedir.” diyor ve
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Merkezi yayın organı “Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi”n de yayınlanmıştır.
İşin ilginç olanı bir Üniversite Araştırma Merkezi nin yayın organında yayınlanan bu makalenin başlangıcında daha ilginç bir açıklama vardır.
Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi Bahar ‘99/9 sayfa 21. “Mustafa Yılmaz Kılınç’ın bu bildiri metni sempozyum sonrası yayınladığımız Bildiriler kitabına yazarı tarafından yetiştirilememiş bir çalışmadır. Yazarın isteği üzerine dergimizin bu sayısında yer vermeyi uygun gördük.
Konuyu ele alış ve değerlendiriş tarzı tamamen yazarın kendi yorum ve değerlendirmeleridir...”.
Yazarın kendi yorumuna sizin birşeyler eklemenize gerek kalmamıştır. Sizin adınıza söylenmesi gerekeni fazlasıyla zaten söylemiştir.
Alevi olduğunu makalenin bir bölümünde söyleyen yazar sanıyorum Hacı Bektaş ilçesine gidip Hacı Bektaş-ı Veli türbesinin bulunduğu külliyeyi gezmemiş ve oradaki Cem evini görmemiş olmalı. Yine yazar cemin yapıldığını yazmış ama bu Cemlerin Camide mi yoksa Kilisede mi yapıldığını yazmamış. Onları da yazsaydı sanırım bu dergide ona da yer verilecekti. Çünkü bu Merkez kimler tarafından yönetiliyor ve kimlere hizmet ediyor daha sonra ortaya çıkacaktır.
Avrupa’yla birleşme hesapları yapan bir ülkenin insanları biri birlerini yeterince tanımıyor,düşünce ve inançlarına saygılı olmuyorlarsa Devleti yönetenler olaylara böyle bakıyorlarsa başkaları ile nasıl anlaşabilirler.
Konuya biraz objektif bakacak olur isek çok enteresan bir tablo çıkıyor karşımıza. Düşününüz;Askerde omuz omuza çarpışacaksınız, işyerinde birlikte çalışacaksınız, Vergiyi birlikte ödeyeceksiniz, Sinemaya, Tiyatroya birlikte gideceksiniz,
Deniz yada havuz kenarında birlikte tatil yapacaksınız, aynı apartmanda oturacaksınız, aynı marketten aynı ürünü alıp yiyeceksiniz,biri birinizden borç alıp vereceksiniz hatta biri birinizden kız alıp vereceksiniz ama biribirlerinizin inançlarına saygılı olmayacaksınız.
Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle çarpık bir tablo göremezsiniz, hele Laik Cumhuriyet yönetim biçimini kabul etmiş bir ülkede.
Çok saçma gelen bu uygulamanın biran evvel ortadan kalkması için Siyasilerimizin artık uyanmaları ve çözüm yolları aramaları gerekir. Bu sanıldığı kadar zor bir çözüm yolu olmadığı herkes tarafından çok iyi bilinmektedir.
Devlet önce kendi halkına karşı tarafsız. Din,inanç ve yaşam biçimine saygı ile başlar işe.
Bir diğer konuda Devletin görmediği yada göremediği diğer inanç kurumları kendi sorunları için çözüm yolları bulmalıdır. Bu imkanı bulmalıdırlar.
Alevilik konusunda bir hayli yazılar yazılmakta, birçok yazar ve araştırmacılar ortaya çıkmaktadırlar. Yazılanlar incelendiğinde çok ilginç anlayış yada uygulamalarla karşılaşıyorsunuz. Bu yazarların büyük bir kısmının Alevilikle uzaktan yakından ilgileri olmadığı gibi yazarlıklada alakalı değildirler. Bildikleri bir şey vardır oda Alevilik kullanılacak iyi bir malzemedir.
Ülkede yirmi milyon Alevi var denilmektedir. Yıllardır yazılmayan, çizilmeyen bu konuda ne yazarsanız kaldırır.
Beklenenin üzerinde de satılır bu kitaplar. Hiçbir konunun bu kadar büyük bir tabanı yoktur. Eksikte yazsanız yanlışta yazsanız kimsenin bir şey dediği yoktur.
Yoktur çünkü böyle bir tepki gelecek olsaydı sanırım bu güne kadar birçok kitap çoktan ortalıktan kalkar ve yok olurdu . Halbuki tamamen saçmalıklarla dolu bir yığın kitap var ortada.
Gerçekleri görmek için Hüsnüye,Makalat,Buyruk ... gibi Alevilerce kutsal sayılabilecek kitapların yeni baskılarını incelediğiniz de birçok gerçekdışı konular bulacaksınız. Çünkü herkes kendilerine göre bir şeyler ilave ediyor yada çıkartıyor. Konular anlam dışı ifadelerle doluyor.
Birçok araştırmacı ve yazarların kaleme aldıkları ve kendilerine göre doğru kabul ettikleri Alevilik tariflerini sıralıyoruz. İnsanların kafalarında oluşturdukları Alevilikle yaşanan Alevilik arasında ciddi ve kayda değer fark varsa ki çok büyük farklılıklar vardır. Mukayese tamamen okuyucuya aittir.
Bu tarifler zaman zaman amacını aşmış,hatta özellikle Aleviliği asimile etmek için Alevi kimliği adı altında çeşitli görüş ve düşünceler ortaya atmışlar,hatta bir çok yayın organında yayınlanmıştır.
Kendilerini araştırmacı kabul ederek yazılar,makaleler yayınlayan bir çok insan yazdıklarının bir süre sonra yanlış olduğunu açıklıyor. Çünkü daha evvel yazdıkları konuları yeterince incelememiş hatta buna gerek dahi görmemişlerdi. Bu gün yeni yeni bilgiler ve belgeler ortaya çıkınca kendilerini yenilemek zorunda kalmaktadırlar.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan çıkıyor Cemevleri Alevilerin ibadethane değildir diyor. Sanki Başbakan cemevlerini ibadethane olarak görmeyince iş bitecektir.
ALEVİLİK
(Anadolu Aleviliği)
Anadolu Aleviliği bir çok Alevi tarafından farklı farklı tarif edilmektedir. İşte bunlardan bazıları.
Alevilik,İslamiyetten de,Hıristiyanlıktan da önce yaşayan bir inançtır.
Alevilik;İnsanlar arasında razılık arayan bir inanç kurumudur.. Bu inanç başlı başına bir yaşam tarzıdır,bir hukuk manzumesidir.
Bazılarına göre!
Alevilik ; İslamiyetin Anadoluca yorumudur.
Bir başka ifadeyle:Alevilik: Hz. Peygamberden sonra halifelik görevinde bulunan Hz.Aliden evvelki üç halifeyi kabul etmeyen, Hz.Aliyi Halife ve İmam kabul eden,onun soyundan gelen yada onun yolunu sürdüren tüm batini mezhep ve tarikatları içerisinde toplayan,kendine özgü kural ve törenleri bulunan dinsel-siyasal inanç sistemidir.
Alevilik: Hz.Muhammedi mürşit,Hz.Aliyi Rehber,Hacı Bektaşi Veliyi Pir kabul eden,geleneksel Aleviliği hoşgörü temeli üzerinde yeniden yorumlayarak İslamlık öncesi Türk Kültürüyle yoğuran,Anadolu’ya özgü dinsel-siyasal-düşünsel inanç sistemidir.
Anadolu Aleviliği;Bazı çevrelerce İslamiyetin yozlaşmasını, aslından uzaklaştırılmasını, dinin istismarına, Hz.Muhammed, Hz.Ali ve Ehlibeytine karşı Emevi ve Abbasi halifelerinin haksız ve insanlık dışı uygulamalarına karşı,yüzyıllardır süren bir muhalefetin sonucu oluşmuştur.
Alevilik,Müslümanlığın doğuşu ile meydana gelen ihtilaflar, olumsuzluklar karşısında Hz. Muhammed’de, Hz.Ali’ye ve ehlibeyti ile birlikte götürdükleri yolun doğruluğuna olan inanç ve muhabbetten doğmuştur.
Bazı Anadolu Alevilerinin Kur’an a bağlılıkları Sünni İslam’dan oldukça farklıdır. Onlar Kur’anı farklı yorumlarlar ve ibadetlerinde Sünniler gibi değil kutsal kitaptan faydalanarak kullandıkları dilden dualarıyla ibadet ederler.
Birçoklarına göre Alevilerin Kuranla ilgileri yoktur,son ikiyüz yıl içerisinde Aleviliğe Kuranı sokmaya çalışıyorlar demektedirler.
Anadolu’da yaşayan ve Türkçe konuşanlar ibadetlerinde Türkçeyi kullanırlar. Arap Alevileri Arapça,diğer Alevilerde, ibadetlerinde Türkçeyi kullanırlar ama ilerideki bölümlerde görüleceği gibi Alevi Cemlerinde Kurandan sure ve Ayetlere rastlamak mümkün değil. Bazı Alevi dedelerinin Cemlerde kullandıkları Nur Suresi 34,35,36 ayetleri vardır bu Ayetler cemin ilk yapıldığı dönemlerde yokken sonraki dönemlerde yada kısa bir süre evvel mi ceme girdi bu ayrı bir tartışma konusudur. Sadece bir surenin iki ayetinin çok az dede tarafından okunması belki de 1950 yıllarından sonra Şehirlere inen Alevilerin Sünnilere karşı tedbir olsun diye okudukları ihtimalini artırmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |