O, Mürîd`dir.. Yani, irade eden`dir..İradesi sınırsızdır! Tüm varlıkta mevcut olan irade, Sonsuz ve sınırsız`ın iradesidir. Ancak bu irade onların her birinden esmâ terkiplerinin kapsamına göre ortaya çıkmaktadır!
Siz, bir birime dışarıdan baktığınız zaman, ondan çıkan iradeyi görerek, "irade-i cüzdür bu", dersiniz! Fakat, çıkış noktasında gördüğünüz o irade, gerçekte, O, Tek olan, Küll olan iradenin, ta kendisidir! Musluktan akan suyun geldiği barajdaki sudan ayrı bir şey sanılması gibi!
Çünkü, Mürîd olan O, Sonsuz ve sınırsız`dır! Yani, İradesi sonsuz ve sınırsızdır. Sınırsız olan irade sınırlanamayacağı için, her bir birimdeki irade de, Sınırsız`ın iradesidir.
Varın bundan böyle, Kudret, Kelâm, Semi, Basar gibi vasıfları da sınırsız olarak düşünüp, ortaya çıkacak sonuçları elinizden geliyorsa siz değerlendirin!
İşte olayı, böylece idrâk edip değerlendirebilirsek;
Bu takdirde görülür ki, yaşamda tek bir hayat vardır, "HAYY" olanın ki!
Gene varlıkta mevcût olan tek bir irade vardır, "MÜRÎD"in! Ki bu da kesinlikle "küll" ve "cüz" diye ikiye ayrılmaz; çünkü iki ayrı bağımsız varlık mevcut değildir!
Bunun gibi Kudret, Tek bir kudrettir! Ve her an, her zerre`de görülen tüm mânâlar ve fiiller, hep O, Sınırsız ilim sahibi varlığın sınırsız dileği, yani iradesiyle, sınırsız kudreti neticesinde ortaya çıkmaktadır.
Öyle ise varlıkta, Tek bir İrade, Tek bir Kudret ve bu Tek iradeyi yönlendiren sonsuz-sınırsız Tek bir İlim söz konusudur; ki bu Zât sınırsız Hayat sahibidir ve O, "ALLAH İsmiyle İşaret Edilen”dir! Ve, O, "Allah" ismi aynasında kendini seyredendir!
"Allah" ismi ile sanki kendini kendine tanıtmış; kendini, kendinde seyretmiştir!
Kendinde, kendini seyr için, "Allah" ismi altında çeşitli tanım ve vasıflarla kendini tavsif etmiş, o tavsifde kendisini bulmayı istemiş; ve o tavsif`de kendisini bulduğu anda da demiştir ki :
"Allah, âlemlerden Ganî`dir." (29-6)
Öyle ise,
Ezelde ve Ebedde hep daima "Bâkî Allah`dır"!
Bütün âlemler, fâni, "yok"dan var olmuş ve "yok"luğa gidici olan, denizin üstündeki dalgalar gibidir!
Denizde, denizin suyundan dalgalar oluşur ve sonra tekrar denize döner.. Dalgaların bağımsız varlığı, görenin gözünde, hayâlinde, zannındadır! Dalga, fâni; deniz ise Bâkî gibidir!
Siz eğer, denizden oluşmuş bir dalga iseniz, biliniz ki;
"Her şey, aslına rücû edecektir"
Her dalga, denizde "yok" olacaktır..
Hattâ ilim sahibinin katında, dalga zâten fânidir "yok"tur!
Öyleyse, bir gün gelecek, Allah`ın varlığında "yok" olduğunuzu farkedeceksiniz! Ve cehenneminizin ateşi sönecektir!
"Yok" olduğunuzu farkettiğiniz zaman, bilmem aynada kendinizi mi göreceksiniz?.
Yoksa, kendiniz "yok" olacak da, ayna mı Bâkî kalacak?.
Gerçekte "fâni"nin fenâ bulmasından kesinlikle söz edilemez, çünkü zaten adı üstünde fânîdir! "Yok" olanın "yok" olmasından nasıl sözedilebilir ki!?. Bunu farkeden için de elbette ki her an "BÂKÎ"den gayrı mevcut değildir! Bununla beraber de "her an" kalkar, "tek an" kalır!
Nitekim bütün bunlar, ancak yaşayanın hissedeceği hâllerdir..
Allah idrâk ettire..
Evet! Konumuzu fazla dağıtmadan toparlamaya çalışalım..
Koninin üst noktasından aşağıya bakmak zorundayız, varlığı değerlendirmek istiyorsak!
Sonsuz-sınırsız varlığın, sınırı olmadığına; ve sınırın ötesinde ikinci bir varlık söz konusu olmadığına göre; Sınırsız Varlığı, sıfatları ile sınırsız olarak farketmek zorundayız.
Bu güne kadar hep, "mutlak varlığı" yönünden sonsuz-sınırsızlığı ile anlatmaya gayret ettik. Şimdi ise size, sıfatları yönünden sonsuz-sınırsızlığını idrâk ettirmek istiyoruz O yüce Zât`ın..
Sıfatları yönünden sınırsızlığını idrâk edebilirsek, o zaman hayatı ile, ilmi ile, iradesi ile, kudreti ile sınırsız olduğunu farkedeceğiz.
Sınırın ötesinde ikinci bir hayat, irade, kudret vasıflarıyla var olan bir varlık olmadığını idrâk edeceğiz.
Bizim gözümüze göre, algılamamıza göre var olan ikincil birimden çıkan vasıfların, orijine ait vasıflar olduğunu müşahede edeceğiz! Ki, beş duyuya göre "cüz" olarak nitelendirdiğimiz hayat, ilim, iradenin gerçekte, hakikatta "küll"e ait olduğunu, Küll`den olduğunu müşahade edebileceğiz. Elbette bunun doğal sonucu da "küll" yanı sıra bir "cüz"ün varolmayışıdır!
Hemen şu âyeti hatırlayalım:
"ALLAH YANISIRA TANRI EDİNME !" (28-88)
Şayet sadece Mutlak Varlık olması itibariyle değil, sıfatları itibariyle de; ve dahi tüm varlığı itibariyle de sınırsız olduğunu idrâk edebilmek bizim için dilenmişse, o zaman "kader" dediğimiz hükmün, Tek`liğin dilemesi ile meydana gelen "seyir âlemi" olduğunu farkedeceğiz.
SIFAT MERTEBESİ İTİBARİYLE
YARATILMA SÖZKONUSU DEĞİL
|
İsimlerin mânâları söz konusu olmadığı yerde, boyutta, bu isimlerin mânâlarından oluşan varlıklar da söz konusu değil!
Öyle ise “sıfat mertebesi” dediğimiz mertebe itibariyle yaratılma söz konusu değil!
Bu boyutta kendi vasıflarıyla kâim olan varlığın, kendi varlığını, varoluşunu bilişi sözkonusu...
Avama göre “zaman”; fiiler mertebesinde, olayların birbiri ardına dizilmesi sebebiyle birinin diğerine karşı durumuna verilen hükümdür..
Bu boyutta ise fiil sözkonusu değildir!
Bu ancak, “zâti ilmin, kendine nazarı” diye târif edilebilir.
Kendine nazarı da ;
1-Zâtına nazarı,
2-Varlığına nazarı,
3-Kendindeki mânâlara nazarı olmak üzere,
üç ayrı bölümde incelenebilir...
Zâtına nazarı, zât mertebesini;
sıfatına nazarı, bu belli sıfatlarını bilmeyi;
mevcut olan mânâlarına nazarı da esmâ mertebesinin tabii ve zarûri sonucudur, ef’al mertebesi! Çünkü mânâlar mutlaka kendi mânâları istikametindeki fiilleri doğururlar!
Sonsuz olması ilâhi isimlerin mânâlarına dayanması itibariyledir,ki bu mânâlar da sonsuzdur!.
Bu kâinat içinde meydana gelen her bir fiil,bir mânânın fiile dönüşmesinden başka bir şey değildir...Öyle ise,bu âlem içinde,bu kâinat içinde varolan her bir varlık ilâhi isimlerin mânâlarının fiile dönüşmesiyse; Allah’ın varlığının Zât’ı ve sıfatı itibariyle fiilde âşikâr olabileceği en şerefli mahal olmuştur!.
Âlemi yaratmıştır;kendindeki mânâların âşikâre çıkması için;Adem’i yaratmıştır âlemini seyir için!.
Sıfat mertebesi itibariyle, zaten böyle bir seyir sözkonusu değil!. Zâtı itibariyle konu zaten ele alınamaz!.Neticede mesele,isimlerin mânâlarının müşâhedesi meselesi oluyor!. İsimlerin mânâlarının müşâhedesi meselesi dediğimiz anda da olay kâinata girer!. Kâinat isminin içine girer..Âlemler isminin içine girer...
ZÂTİ SIFATLAR
-
“Rahmaniyet”
-
Esma mertebesini ayakta tutan ve oluşumunu anlatan sıfatlar
|
İnsanın zâti sıfatlarının yani Hayat sıfatının, İlim sıfatının, Kudret sıfatının, Allah’ın hayat ilim irade kudret sıfatlarıyla var olması…. Yani insanda “HAYY” isminin mânâsının açığa çıkması…
İnsanda ALİM isminin mânâsının açığa çıkması…
İnsanda MÜRİD isminin mânâsının neticesi olarak irade sıfatının açığa çıkması…
İnsanın Zâti sıfatlarının yani Hayat sıfatının, İlim sıfatının, Kudret sıfatının, Allah’ın Hayat-İlim-İrade sıfatlarıyla var olması…
….
Bu Zâti sıfatlar, “RAHMANİYET” olarak bildirilmiştir..
ZÂT’IN SIFATLARI VE ESMÂSI
SINIRSIZ BİR ŞEKİLDE TECELLİ ETMEKTEDİR!
|
Eğer "ALLAH" isminin işaret ettiği mânâyı kavrayabilecek bir akıl verilmiş ise bize, bu takdirde düşünebiliriz ki...
Her an başsız ve sonsuz olarak, bu Zât’ın Sıfat’ları ve Esmâ’sı sınırsız bir şekilde tecelli etmektedir!.
O’nun tecelliyatının, bir başı ve sonu olamayacağına göre, evrenin ve evren içre evrenlerin, ve evren dışı evrenlerin ne başı vardır ve ne de sonu vardır... Sürekli dönüşüm sözkonusudur!.
SINIRSIZLIĞI,
BENLİĞİNİN VASIFLARI İTİBARİYLEDİR
|
Ezel ve Ebed mânâlarının sınırlarını eritmiş, benliğinin gerçeğini yaşayan ve "ben"liğinin sınırsızlığı ve sonsuzluğu içinde, "Hiç" olan!
Aslında, sonsuzluk derken, Esmâ âlemine işaret ediyoruz. Çünkü, "Zât"ı itibariyle sonsuzluğundan söz edilmez!
Mânâları itibariyle sonsuzdur! Sınırsızlığı, vasfı yönündendir! Sonsuzluğu mânâları, esmâsı yönünden! Sınırsızlığı, Ben`liğinin vasıfları itibariyledir.
Nokta`da olup bitmiştir her şey… “Elif” ve gerisi ise, sadece hayâl!
Bu ilim mertebesinde icâd yollu meydana gelmiş esmâ mânâları vardır ki, işte bu nokta da ;
"ALLAH ÂLEMLERDEN GANÎ`DİR." âyetiyle anlatılmak istenmiştir.
Allah`ın âlemlerden, yani âlemleri meydana getiren isimlerin mânâlarından Ganî olması, gınâ sahibi olması, "İlmin, mâlûma tâbi olmadığının" isbatıdır..
Eğer ilim, mâlûma tâbi olsaydı, o zaman, "Allah âlemlerden Ganî`dir" âyetiyle işaret edilen husus söz konusu olmazdı. Çünkü, âlemlere tâbi olma mecburiyeti vardır o takdirde.
Halbuki, "Allah âlemlerden Ganî`dir"; ki bu açıklama "Zât-ı Baht" dediğimiz, Zât`ın mutlakiyet sıfatına işaret eder!
Esasen gerçekte Zât`ı için, mutlakiyet sözü dahi edilemez. Çünkü, aşağı mertebelere göre, Zât`a işaret sadedinde kullanılan bir ifadedir bu!
Gerçekte, Zât için, "Baht" veya "Mutlâkiyet" veya "Vücûd" veya "Varlık" gibi tâbirler dahi kullanılamaz!
ZÂT’INI ANLATAN SIFAT
("Ulûhiyet")
|
Ulûhiyet, O’nun Zât’ını da anlatan SIFATIDIR!
Bu sonsuz kemâlâtın ortaya çıktığı yer ise, orijinaliyle evrendir!
ZÂT’ININ BİR SIFATI(Vasfı) DA
“AHADİYET”!
|
"Zât`ı hakkında tefekkür edilmez!."
Hükmünce, Zâtı yönünden, ne sonsuzluğundan, ne de sınırsızlığından söz etmek mümkündür!. Hattâ, "Ahadiyet" dahi, vasfıdır. Zâtı`nın bir vasfıdır, yâni, sıfatıdır!.
SIFAT, ZÂT’A İŞARET EDER
AMA ASLA ZÂTI KAPSAYAMAZ!
|
Eğer, Kur’ân-ı Kerîm’i gerçekten anlayarak ve içindeki sırlara ererek “OKU”maya başlamak, “değişmez sünnetullah”ın neleri nasıl oluşturduğunu fark etmek istiyorsak, öncelikle şu inceliğe dikkat edeceğiz:
Okumakta olduğumuz o âyet, insan ya da bir başka birimden söz ediyorsa, o âyette geçen “Allah” kelimesini veya “Allah isimlerini” zerredeki aynalığa bağlayıp, kendi özünden gelen bir şekilde dilenenin açığa çıkması olarak değerlendireceğiz; yani, o birimin yapısındaki, özündeki mertebelere bağlı olarak anlayacağız.
Buna karşılık, okuduğumuz âyet, evrensel boyutsallıktan söz ediyorsa, bu defa aynı isimleri evrensel boyuttaki mertebelerle alâkalı olarak değerlendireceğiz!.
İsmi “ALLAH” olanın, sıfat mertebesini anlamak istiyorsak, bu defa karşımıza “İHLÂS” Sûresi çıkacaktır.
İsmi “ALLAH” olanın ZÂTINI tefekkür ise muhâldir!. Olanaksızdır!.
Sıfat, zâta işaret eder ama asla zâtı kapsayamaz!. Bu sebepledir ki Allah Zâtının tefekkürü olanaksızdır!.
“Allah’ı idrâk, ancak, idrâk edilemeyeceğini idrâk’tır” diyen Muhammed Mustafa aleyhisselâmın en yakın arkadaşı Ebu Bekir’in bu sözü, kendisinin mirâcını tamamlamışlığının dile gelişidir!.
MUTLAK VARLIK
SIFATLARI YÖNÜNDEN DE SONSUZ SINIRSIZDIR
HER BİRİMDEKİ İRADE,
“SINIRSIZIN İRADESİ”DİR
|
Her şey O`nun ilminde şöyle yaratılmıştır;
Tüm varlık, O`nun hayatı ile hayattadır!
O, Alîm`dir, ilmi vardır; ve tüm varlıkta mevcut olan ilim, O`nun ilmi`yle ve ilmi`ndendir! Sınırsız ve sonsuz ilim sahibidir O!
O, Mürîd`dir.. Yani, irade eden`dir..İradesi sınırsızdır! Tüm varlıkta mevcut olan irade, Sonsuz ve sınırsız`ın iradesidir. Ancak bu irade onların her birinden esmâ terkiplerinin kapsamına göre ortaya çıkmaktadır!
Siz, bir birime dışarıdan baktığınız zaman, ondan çıkan iradeyi görerek, "irade-i cüzdür bu", dersiniz! Fakat, çıkış noktasında gördüğünüz o irade, gerçekte, O, Tek olan, Küll olan iradenin, ta kendisidir! Musluktan akan suyun geldiği barajdaki sudan ayrı bir şey sanılması gibi!
Çünkü, Mürîd olan O, Sonsuz ve sınırsız`dır! Yani, İradesi sonsuz ve sınırsızdır. Sınırsız olan irade sınırlanamayacağı için, her bir birimdeki irade de, Sınırsız`ın iradesidir.
Varın bundan böyle, Kudret, Kelâm, Semi, Basar gibi vasıfları da sınırsız olarak düşünüp, ortaya çıkacak sonuçları elinizden geliyorsa siz değerlendirin!
İşte olayı, böylece idrâk edip değerlendirebilirsek;
Bu takdirde görülür ki, yaşamda tek bir hayat vardır, "HAYY" olanın ki!
Gene varlıkta mevcût olan tek bir irade vardır, "MÜRÎD"in! Ki bu da kesinlikle "küll" ve "cüz" diye ikiye ayrılmaz; çünkü iki ayrı bağımsız varlık mevcut değildir!
Bunun gibi Kudret, Tek bir kudrettir! Ve her an, her zerre`de görülen tüm mânâlar ve fiiller, hep O, Sınırsız ilim sahibi varlığın sınırsız dileği, yani iradesiyle, sınırsız kudreti neticesinde ortaya çıkmaktadır.
Öyle ise varlıkta, Tek bir İrade, Tek bir Kudret ve bu Tek iradeyi yönlendiren sonsuz-sınırsız Tek bir İlim söz konusudur; ki bu Zât sınırsız Hayat sahibidir ve O, "ALLAH İsmiyle İşaret Edilen”dir! Ve, O, "Allah" ismi aynasında kendini seyredendir!
"Allah" ismi ile sanki kendini kendine tanıtmış; kendini, kendinde seyretmiştir!
Kendinde, kendini seyr için, "Allah" ismi altında çeşitli tanım ve vasıflarla kendini tavsif etmiş, o tavsifde kendisini bulmayı istemiş; ve o tavsif`de kendisini bulduğu anda da demiştir ki :
"Allah, âlemlerden Ganî`dir." (29-6)
Öyle ise,
Ezelde ve Ebedde hep daima "Bâkî Allah`dır"!
Bütün âlemler, fâni, "yok"dan var olmuş ve "yok"luğa gidici olan, denizin üstündeki dalgalar gibidir!
Denizde, denizin suyundan dalgalar oluşur ve sonra tekrar denize döner. Dalgaların bağımsız varlığı, görenin gözünde, hayâlinde, zannındadır! Dalga, fâni; deniz ise Bâkî gibidir!
Siz eğer, denizden oluşmuş bir dalga iseniz, biliniz ki;
"Her şey, aslına rücû edecektir"
Her dalga, denizde "yok" olacaktır..
Hattâ ilim sahibinin katında, dalga zâten fânidir "yok"tur!
Öyleyse, bir gün gelecek, Allah`ın varlığında "yok" olduğunuzu farkedeceksiniz! Ve cehenneminizin ateşi sönecektir!
"Yok" olduğunuzu farkettiğiniz zaman, bilmem aynada kendinizi mi göreceksiniz?.
Yoksa, kendiniz "yok" olacak da, ayna mı Bâkî kalacak?.
Gerçekte "fâni"nin fenâ bulmasından kesinlikle söz edilemez, çünkü zaten adı üstünde fânîdir! "Yok" olanın "yok" olmasından nasıl sözedilebilir ki!?. Bunu farkeden için de elbette ki her an "BÂKÎ"den gayrı mevcut değildir! Bununla beraber de "her an" kalkar, "tek an" kalır!
Nitekim bütün bunlar, ancak yaşayanın hissedeceği hâllerdir..
Allah idrâk ettire..
Evet! Konumuzu fazla dağıtmadan toparlamaya çalışalım..
Koninin üst noktasından aşağıya bakmak zorundayız, varlığı değerlendirmek istiyorsak!
Sonsuz-sınırsız varlığın, sınırı olmadığına; ve sınırın ötesinde ikinci bir varlık söz konusu olmadığına göre; Sınırsız Varlığı, sıfatları ile sınırsız olarak farketmek zorundayız.
Bu güne kadar hep, "mutlak varlığı" yönünden sonsuz-sınırsızlığı ile anlatmaya gayret ettik. Şimdi ise size, sıfatları yönünden sonsuz-sınırsızlığını idrâk ettirmek istiyoruz O yüce Zât`ın..
Sıfatları yönünden sınırsızlığını idrâk edebilirsek, o zaman hayatı ile, ilmi ile, iradesi ile, kudreti ile sınırsız olduğunu farkedeceğiz.
Sınırın ötesinde ikinci bir hayat, irade, kudret vasıflarıyla var olan bir varlık olmadığını idrâk edeceğiz.
Bizim gözümüze göre, algılamamıza göre var olan ikincil birimden çıkan vasıfların, orijine ait vasıflar olduğunu müşahede edeceğiz! Ki, beş duyuya göre "cüz" olarak nitelendirdiğimiz hayat, ilim, iradenin gerçekte, hakikatta "küll"e ait olduğunu, Küll`den olduğunu müşahade edebileceğiz. Elbette bunun doğal sonucu da "küll" yanı sıra bir "cüz"ün varolmayışıdır!
Hemen şu âyeti hatırlayalım:
"ALLAH YANISIRA TANRI EDİNME !" (28-88)
Şayet sadece Mutlak Varlık olması itibariyle değil, sıfatları itibariyle de; ve dahi tüm varlığı itibariyle de sınırsız olduğunu idrâk edebilmek bizim için dilenmişse, o zaman "kader" dediğimiz hükmün, Tek`liğin dilemesi ile meydana gelen "seyir âlemi" olduğunu farkedeceğiz.
SIFATLARI ARASINDA ÖNCELİK VARDIR
|
(Soru: Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları arasında nisbî bir üstünlük var mıdır?)
Üstünlük değil; bize göre, öncelik söz konusudur...
HER "ZERRE" ADI ALTINDA
"HAK",
SIFATI İLE(Benliği hüviyeti ile) MEVCUTTUR
|
“Hak” ismi ile kastettiğimiz varlık, her zerrede, her “zerre” adı altında tümüyle; yani, zâtıyla, sıfatı dediğimiz benliği hüviyeti ile, ve bu benliği hüviyetine ait sayısız mânâlar ve bu mânâların bir kısmının isimleri olan Esmâ-ül Hüsnâ ile ve bu mânâların ortaya çıkışı demek olan, Ef’al mertebesi hâli mevcuttur...
EN MÜKEMMEL SIFATLAR
ALLAH’INDIR!
|
Kötü sıfatlar, gelecek sonsuz yaşam süreçlerine iman etmeyenler içindir... En mükemmel sıfatlar da Allah’ındır... O, Azîz’dir, Hakîm’dir.
Eğer Allah insanları zulümlerinden dolayı sorumlu tutup sonucunu hemen yaşatsaydı; (Arz) üzerinde hareket eden hiçbir canlı bırakmazdı!.. Fakat onları hükmedilmiş bir vakte tehir ediyor... Ecelleri geldiği vakit de ne bir saat geri kalırlar, ne de öne geçebilirler.
(Müşrikler) hoşlanmadıkları şeyleri Allah’a yakıştırırlar (melekler kızlarıdır diyerek)... Üstelik de yalan söyleyip, en güzel sonun kendilerine ait olduğunu iddia ederler. Şüphesiz onlara ateş vardır ve onlar en önde götürüleceklerdir.
Tallahi... Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de irsâl ettik de, şeytan onlara yaptıklarını süsledi (Rasûllerin bildirdiklerini inkâr ettiler)!.. O (şeytan-vehim) bugün (de) onların velîsidir... Onlar için acı bir azap vardır.
Biz sana bu BİLGİ’yi (Kitabı) karşı çıktıkları şeyi (Vahdeti) kendilerine açıklayasın diye ve iman eden Allah semâdan (kişinin hakikatinden) bir su (ilim) inzâl etti de onunla, arzı (bedeni) ölümünden (bilinçsiz-kendini sadece beden sanarak yaşama hâli) sonra diriltti (Allah Esmâ’sıyla var olan sonsuz yaşama sahip olduğunu fark ettirdi)... Muhakkak ki bu, duyduğunu değerlendirecek kişiler için önemli işarettir. (Nahl/60-65)
HEPİMİZ
ALLAH’IN ZÂTİ SIFATLARIYLA VARIZ!
|
Hepimiz Allah’ın isimlerinin varlığıyla meydana geldiğimize göre; Allah’ın Rahman, Rahim, Mürid, Melik, Kuddüs isimleri hepimizde varolduğu gibi, Allah’ın Zâti sıfatlarıyla da hepimiz varız.
Yani Allah’ın Hayat sıfatının varlığımızda olması itibariyle hepimiz HAYY, yani canlı- diriyiz.
Allah’ın İlim sıfatının hepimizde varolması itibariyle hepimiz şuur sahibiyiz.
Allah’ın İrade sıfatının hepimizde varolması hasebiyle yani Allah’ın MÜRİD isminin mânâsının işaret ettiği irade vasfı, özelliği hepimizde mevcud olduğu için biz şuurumuzda varolan şeyleri dilemekte; ve KUDRET sıfatı hepimizde varolduğu için o dilediklerimizi gerçekleştirebilmekteyiz.
Yani hepimiz Allah’ın zâti sıfatları ve esmâsının ihtiva ettiği özelliklerle varız.
İLÂHİ SIFATLAR,
“İLÂHİ RAHMET”İN SONUCUDUR
|
Allah’ın yaratmış olduğu bir sistem var. Bir düzen var. Yani, Allah ismi ile işaret edilen bir varlık ve O’nun vasıfları var.
Bu varlığın vasıfları arasında ilk başta tanıdığımız, gördüğümüz nedir?.
Hayat, ilim, irade, kudret sıfatları.
Hayat, ilim, irade sıfatları kendisine dönük sıfatlardır.
Kudret sıfatı ile birlikte kendindekini açığa çıkarmaya dönük özellikler meydana gelir.
Bu sıfatlar içinde, dördüncü sıfat diye bilinen, bahsedilen Kudret sıfatı çok önemlidir.
Kudret sıfatından sonra da, Semi, Basir ve Kelim gelir.
Bu sıfatlar, ilâhi rahmetin neticesi, sonucudur.
“İNSAN”, ENFÜSTE VE ÂFAKTA, ZÂTİ VASIFLARI TANIYABİLME İSTİDAD VE KÂBİLİYETİNE SAHİP BİR VARLIKTIR
|
(Bkz.İ/İnsan)
ARZ’DA(Bedende) AÇIĞA ÇIKAN KUVVELER,
ALLAH’IN SIFATLARIDIR!
|
“Arz”, beden’dir!
“Semâ” nasıl insanın şuur boyutu ise, “Arz” da insanın bedenidir!.
Dostları ilə paylaş: |