Yazı ÖdenmemiŞ Bİr borcumuz var! • Manşet


ORTA ÖĞRETİMDE DEMOKRATİK EĞİTİM KURULTAYI



Yüklə 400,2 Kb.
səhifə7/7
tarix15.09.2018
ölçüsü400,2 Kb.
#81982
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7

ORTA ÖĞRETİMDE DEMOKRATİK EĞİTİM KURULTAYI
ORTA ÖĞRETİMDE DEMOKRATİK EĞİTİM KURULTAYI

LİSELERDE UMUT BÜYÜYOR

Kaç kez soyutlamak isteriz kendimizi; kaç kez, ama sayamayız. Bu baskıcı, eşitsiz eğitim sistemi bize göre değil diye... Dilini denetle, delidolu akan kanını denetle, düşüncelerini, duygularını denetle... Kişiliğimizin köleleştirilmesine, geleceğimizin elimizden alınmasına, parası olmadığı için okuyamayan ve kendi dilinde, kültüründe eğitim alamayan arkadaşlarımıza, bilimsellikten uzak, gerici-faşist içerikli eğitimin bizlere verilmesine susarız.

Birileri bizim adımıza karar alır, uygular. Bu kararlar, bizlerin geleceği hakkında olduğu halde fikirlerimiz sorulmaz. Ve biz yine susarız, sormayız.

Okula gideriz, sıra oluruz, dersleri dinleriz, müdürü dinleriz, kurallara uyarız... Ve tekrar çıkarız. Ne bir araştırma, ne bir tartışma ne de bir sosyal faaliyet. Herhangi bir şey söylemeye kalkarsak, çocuk muamelesi görürüz. "Sen sus! Otur yerine, ne anlarsın".

Dikkat ettiysek, ne içinde bulunduğumuz eğitim modeli hakkında doğru dürüst bilgimiz var, ne disiplin yönetmeliğinden, ne de bunun gibi yönetmeliklerden. Ama bunlardan sorumluyuzdur. Yerine getirmediğimizde en ağır cezaları alırız. Yalnızca haberdar olmak da istemiyoruz. Bu yönetmeliklerin ya da eğitim üzerine yapılacak herhangi bir değişiklikte, katkımızın ciddiye alınır bir şekilde bulunmasını istiyoruz.

Sanki kendimiz için değil de öncelikle başkaları için yaşıyoruz gibi, bizden önce söylenenleri yapmamız istenir. Örneğin derslerden başka bir şeyle ilgilenmemiz yasaktır adeta. Derslerden bunalıp kafamızı kaldırdığımızda ise, şaşkın şaşkın bakarız etrafımıza. Birileri sürekli olarak konuşuyor, iktidardaki partiler kendi çıkarları için bizi kobay olarak kullanıyorlar, biz ise televizyon karşısındaki bir izleyiciden farklı olmuyoruz. Çaresiz tekrar gömüyoruz başımızı derslere. Sustuğumuz, susturulduğumuz diğer sorun; körpe beyinlerimize milliyetçiliğin, ırkçılığın pompalanması. Kısacası tek bir hedefe kilitlenmiş "modern" bir köle haline geliyoruz.Modern köleler olarak yaratılan bizlerin paralı eğitim ile geleceği satılığa çıkarılıyor ve yine susarak, çok masum bir şekilde ödüyoruz paraları. Ama sormuyoruz neden?

Söylemiyoruz bir türlü geleceğimizi sattırmayacağız! diye. "Müdür istemedi" o kadar; bizim kendi fikrimiz yok buna dair.Bir tarafta geleceği satılan bizler, diğer tarafta parasını bastırarak "modern" eğitim alan insanlar. Tutsak eder gün geçtikçe kalınlaşan bu ağ, beynimizi ve bedenimizi. İşte bundandır bu sorulan görüp de görmemezlik, duyup da duymamazlık...

Ama izin vermemeliyiz artık, kişiliksizleştirmeye, geleceksizleştirmeye, fırsat eşitsizliğine, gerici-faşist eğitime.Artık kendi geleceğimizi kendimiz belirlemeli, başkalarının elinde oyuncak olmamalıyız. Beklentilerimiz artık aşmalı odalarımızın duvarlarının dışına, bugünümüz dünümüzü yenmiş güzel yarınlar için yol vermiş olmalı benliğimize, susmamalıyız. Biz de bir şeyler söylemeli, içinde bulunduğumuz eğitim sistemini tanımlayabilmeli, üretkenliğimizle alternatif eğitim sistemimizi oluşturmalı ve sunabilmeliyiz.

Eğer bizlerin geleceği belirlenecekse buna bizim de katkımız olmalı. Ve güneşten sıcak ellerimizle yaratmalıyız. Yaşıyor olanın en görkemli, en değerli göstergesi olan özgürlüğü...

Öyleyse dilimize, deli dolu akan kanımıza, düşüncemize, duygularımıza girmelerine izin vermeyelim. Bu ağın daha da kalınlaşmasını istemiyorsak birleştirelim seslerimizi ve haykıralım gelecek olduğumuzu. Geleceğin belirlenmesinde biz de varız. Okullarımızı ve geleceğimizi sattırmayacağız.

LİSELER BİZİMDİR

Evet, Liseler Bizimdir. Bizim olan okullarda bugün, katkı payı altında yapılan soygunlara tanık oluyoruz. Okullarımızın adım adım satıldığını görüyoruz. Bu ülkenin geleceği gençlerin, baskıya, dayağa maruz kaldığını, notla korkutulduğunu biliyoruz. Eğitim sisteminin öğrencileri kişiliksizleştirmeye yönelik planlandığını her gün sınıflarımızda yaşıyoruz.

Gerici, faşist bir müfredatla dolu kitaplarımız. Okul idareleri istisnasız faşistlerden, gericilerden oluşuyor ve en ufak bir haklı talebimizde, çabamızda dikiliyorlar karşımıza.

Tüm bunlara karşı parasız, demokratik, bilimsel bir eğitim istiyoruz. Özgürlük istiyoruz, işte bu taleplere ulaşmanın tek yolunun örgütlü davranmak olduğuna inanıyoruz. Bunun en iyi yolunun cephesel örgütlenme olduğu inancıyla yola çıktık.

Öğrenci cepheleri, öğrenci sorunlarını sahiplenen, katkı payına, liselerin adım adım özelleştirilip satılmasına, kişiliksizleştirme politikası çerçevesinde uygulanan dayak ve baskı araçlarına, idare ve polis baskısına hayır diyen; bunun karşısında parasız, bilimsel, demokratik bir eğitim isteyen, anti faşist, anti emperyalist tüm lise öğrencilerinin öz örgütlenmesidir.

Cephede yer alan öğrencilerin kendi okulunun gündelik yaşamına müdahale ederken aynı zamanda bu ülkede yaşayan bir insan olarak toplumsal muhalefetin de bir parçası olması gerekmektedir. Birlikte mücadele etmemizi gerektiren çok fazla ortak paydamız olduğunu düşünerek bir araya geldik. "Lise Öğrencileri Koordinasyonu Girişimi" olarak katıldığımız ilk eylem, 16 Mart katliamının yıldönümü oldu. Ardından 1 Mayıs alanında bir araya geldik.

Bütün bunlar aslında liselerde isyanın ilk sinyalleri oldu. 15 Mayıs'ta, Tabip

Odası'nda Koordinasyon Girişimi kendi sorunlarını ve çözüm önerilerini dite getirecek bir panel örgütledi. Panelde lise öğrencilerinin sorunları, eğitimin özelleştirilmesi ve buna karşı öğrencilerin talepleri dile getirildi. Panelin ardından basın açıklaması yapılması kararı alındı. Polisin engellediği basın açıklamasında 14 arkadaşımız gözaltına alındı.

Tüm bunlar lise öğrencilerinin toplumsal muhalefetteki yerini almaya başladığının bir göstergesidir.

İstanbul Liseli DEVRİMCİ GENÇLİK

DENİZLER GÖRDÜM…İNAN’DI SİNAN’DI TÜM YARINLAR
 

DENİZLER GÖRDÜM…İNAN’DI SİNAN’DI TÜM YARINLAR

"Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz" (Hüseyin İnan)

Yükselen kitle hareketinin önderleriydi onlar. THKO oldular darağaçlarında, THKP-C oldular Kızıldere'de, TKPML-TİKKO oldular işkence hanelerde.

Gençlik hareketinin en önündeydiler. 6. Filo'yu denize dökerken, ODTÜ'de ABD elçisi Robert Kommer'in arabasını yakarken, işgallerde, boykotlarda, yürüyüş kollarında en öndeydiler. Tüm dünyada yükselen kitle hareketinin ihtiyaçlarıyla hareket ettiler. Revizyonizmin, barışçıl, yasalcı ve uzlaşmacı önerilerinin pratikte çıkmazlarını gördüler ve bir kopuş hareketi başlattılar. Savaş meydanlarına çıktılar; "aralıkta bir gün devrim oldular", halk ordusu oldular. Ne yapsalar ilk olacaktı ve yaptılar. Filistin kamplarında eğitim gördüler, Nurhak'ı düşünerek. Ve 4 Mart 1971'de THKO, 4 Amerikalı hava askerini kaçırdığında ilk defa yazılı hale getirdi amaçlarını; "Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun Bütün Dünya Halklarına ve Türkiye halkına" bir çağrısıydı bu. işgallerde masaya vurulan yumruklar daha güçlüydü şimdi."1. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu, halkımızın bağımsızlığının silahlı mücadeleyle kazanılacağına ve bu yolun tek yol olduğuna inanır.

2. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu bütün yurtseverleri, bu kutsal mücadele saflarına çağırır ve hainlere karşı giriştiği kavgada en son savaşçısına kadar devam edeceğini bildirir. (...)

Bütün yurtseverler; şerefsiz yaşamaktansa ölmek, yalvarmak yerine zora başvurmak, başkasına değil kendine ve kendin gibi olanlara güvenmek, nerede ve nasıl olursa olsun hainlere boyun eğmemek parolamızdır." (THKO 1 nolu bildirisi'nden)

ODTÜ yurtlarından, Nurhak'a, Akçadağ'a uzanan kavgada, hiç bir zaman hiç bir yerde boyun eğmediler. Ne Nurhak'taki Sinan, Kadir, Alparslan ne darağacındaki üç fidan boyun eğdiler.

Bir gardiyan ilmiği açtı, Deniz duyuldu o an; "Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye, Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Kardeşliği, Yaşasın İşçiler-Köylüler; Kahrolsun Emperyalizm"

"VE CEVAHİRİMİ KALBİME GÖMÜP DÖNERİM HAİN HÜCREME”

İsrail Konsolosu Efraim Elrom, 17 Mayıs 1971'de Mahir Cayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir, Ziya Yılmaz, Oktay Etiman, Necmi Demir'den oluşan THKP-C militanlarınca kaçırıldı. Oligarşi, balyoz harekatını başlattı. Tam bir kovalamaca yaşanmakta idi. Sürekli evler değiştirilerek izler kaybediliyordu. Yine böyle bir ev değişiminde, Maltepe'ye geldi Mahir ve Cevahir. Komşular, boş olması gereken evden seslerin gelmesi üzerine polise haber verdiler. Gelen bekçiyi yaralayarak kaçan Mahir ve Cevahir, toplum polisi ile çatışarak kaçmaya çalıştı. Bu sırada düşürdükleri bavulda Elrom'un kimlik ve pasaportunun çıkması polis şeflerinin, bölgeye asker polis yığınağının gerekçesi oldu.

Sığındıkları evde 51 saat direnen Mahir ve Hüseyin, teslim ol çağrılarına hep aynı yanıtı verdiler: "Asla teslim olmayacağız (...) silahımızı da teslim etmeyeceğiz. Bizi almaya gelirseniz silahımız size dönecektir." Ve 31 Mart sabahı "Dünya atış şampiyonası üçüncüsü" Binbaşı Ahmet Cihangir, Hüseyin'i tek kurşunla vurdu, içeri giren askerler düştükleri yerden ateşi sürdüren Hüseyin'i ve Mahir'i kurşun yağmuruna tuttu. 23 kurşun çıkarıldı Hüseyin'in vücudundan. Ve Türkiye halkları, Cevahir'ini gömdü kalbine.

Türkiye halklarının yiğit ve onurlu insanları kavgamızda yaşıyor…

COPLARINIZ DUVARLARINIZ VIZ GELİR BİZE VIZ
 

COPLARINIZ DUVARLARINIZ VIZ GELİR BİZE VIZ

Kavga büyüyor. Kavganın çocukları, özgürlüğü ve isyanı taşıyorlar halkına. Anfilerden çıkıyorlar. Bir ellerinde kitap, bir ellerinde umut. Bugünü taşıyorlar yarına, yarını bugüne. Yoksulların, ümitsiz geleceğini üç-beş kuruşa satmış işçilerin, namuslu onurlu insanların geleceğini taşıyorlar.

Kavga büyüyor. Önce gönülleri fethediyor bir bir, sonra sokakları ve meydanları... Zulüm, şer ve asimilasyon düzeninde kardeşlik diyorlar, bir Kürt ninenin kurumuş göz pınarlarından akan son damla gözyaşını siliyor, barış diyorlar.

"Ferman devletinse, inadına isyan inadına özgürlük"

Korkutuyorlar egemenleri, çünkü onlar iyi bilmektedir, gençliğin gelecek olduğunu. Adım atışlarından korkuyorlar. Nefes alışları telaşlandırıyor onları. Korkulan ne plazalarında tükeniyor ne de meclislerinde (öğrencilerin, enselerinde patlayan sloganlarını asla unutamıyorlar.)

Korkuyorlar saldırıyorlar, korkuyorlar yalan söylüyorlar.

Lacivert barikat kuruyorlar, kalkan ve cop veriyorlar emir erlerine, bekçilerine, bir de ateşli silah... Demokratik üniversite diyorlar, barikat çıkıyor karşılarına. Adım atıyorlar cop geliyor kafaya. Ve kan, sahibinin kulu bir copun "beş dikişlik" vuruşundan akıyor veya hedef gözeterek atılmış bir faşist merminin açtığı yaradan. Sonra gözaltı, karakol, dayak...

Siyasi poliste özel sorgular yapılıyor, işkencehanelere taşınıyor öğrenciler...

Renkli yalanlar söylüyorlar. "Masum" öğrenci taleplerini kötü emellere alet etmekten bahsediyorlar. Öğrenciler, "parasız eğitim" istedikleri için bölücü, terörist oluyorlar, egemenlerin çok kanallı dünyasında . Cehalete savaş açtıkları zulüm düzenlerine çomak soktukları için vatan haini ilan ediliyorlar, gerçek hainlerce. Beynini oligarşiye satmış rektörler, dekanlar, yöneticiler giriyorlar devreye. Eğitim hakkına el uzatıyorlar, soruşturmalar açıyor, uzaklaştırmalar veriyorlar; barınma hakkını gasp ediyorlar.



Korkuyorlar, isyanın çocuklarından. Gardiyanlar geliyor, parmaklıklar, duvarlar... CEZAEVİ... Bir sigara içimlik ayrı kalıyorlar sevdiklerinden ve bir name gönderiyorlar dostlarına, nemli güneş kokuyor.

" Ateşin, güneşin, isyanın, gülüşün ve sevdanın çocuklarına merhaba...Şeyh Beddettinlerin, Mevlanaların Anadolusundan esen rüzgarların, koridorlarında, anfilerinde, odalarında, kantininde çiçeğe durduğu Mekteb-i Mülkiye'ye merhaba...Yürürken türkü söyleyenlere, yüzünü hayatın yeşil tonlarına çevirip ülkeyi ve üniversiteyi özgürleştirenlere, sokakları güzelleştirenlere merhaba...Biliyoruz ki barikatlar kurup, yüreğini avuçlarında taş yapanlar, "üniversiteler bizimdir" diye alanları zaptedenler emeğin, özgürlüğün, barışın kavgasında kuş kanadına sunulan, tel tel türkü olan mutlu düşleri, mutlu umutları taşırlar. Baştan aşağı çamura batmış düzenin "kahraman" Çatlı'ları "efsanevi" polis müdürleri bir yanda, dövülen analar, emekçiler, öğrenciler öte yandayken bizler her ne koşulda olursa olsun özgürlük çığlığımızı halkımızın yanına koyduk.Avluya volta için her çıktığımızda bir cebimizde yüreğimiz, bir cebimizde sevdalarımız ve size göndereceğimiz bir selamımız
Yüklə 400,2 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin