Rivayetlerde okuyoruz ki erkek eve gelip kapıyı çaldığında çocuk kapının arkasına gelmesin kapıyı açmak için. Yani kadın kapıyı açmalı tebessüm edip selam vermeli, söyleyip gülmeli, onu sofraya götürmeli ki ve bu yemek kadın ve kocası için leziz olsun. Bu meselelerin bizim yanımızda küçük sayılması mümkündür kadınların bunlar da neyin nesi diye itiraz etmeleri de mümkün zira bunlar erkeklerin beklentilerini çoğaltır. Evet bunlar küçük şeylerdir ama şahsiyet yükseltmek için, muhabbeti yükseltmek için çok yüce şeylerdir. Ve erkek her ne kadar kötü olursa olsun bu davranışlar karşısında bu gün iyi olmasa bile yarın mutlaka iyi olur. Eğer bu ay kötü ahlakından el çekmezse öteki ay mutlaka kötü ahlakını bırakır.
3- EVE HEDİYE GÖTÜRMEK
Rivayetlerde okuyoruz ki, erkek eve gitmek istediği zaman küçük bile olsa bir hediye hazırlamalıdır. Gam ve üzüntüsünü evin dışında dökmelidir ve hanım kapıyı açıp selam verdiği zaman, selam ver hatta sen ondan önce selam ver tebessüm et. O hediyeyi ona ver. Eğer bir şey aldıysan ona ver. Onu tebrik ve takdir et. Sofraya oturduğun zaman yemeden de yedikten sonra da teşekkür et. Yemek istediğin zaman olmasa bile onu takdir et maşallah de. Bu görünüş itibariyle küçük olabilir ama küçük şeyleri büyüten bir şeydir ve muhabbeti celp etmek için büyüktür. Kadının bütün yorgunluk ve neşesizliği yok olur gider. Böyle yapmıyoruz bu nedenle evlerimiz soğuk. Muhasebe ettiğimiz zaman bu soğukluğu hanımın vücuda getirdiğini görüyoruz. Bilindiği gibi adam eve geldiği görüyor ki hanım ziynetlenmemiş bir durumda belki de önce keffare vermesi gerekiyor, ki sonra yüzüne bakabilsin. Diğer yandan hanım kocası eve geldiği zaman o kadar asık suratlı görüyor ki yüzüne bakmaya cesaret bile edemiyor. İki ayda sevgisi olsa bile ikinci ayda yok olup gideceği malum. Adamın aç karnına eve geldiği malum ve önceden de hanımına söylemiştir ben eve geldiğimde yemek hazır olsun. İlk gün, ilk ay, ilk sene, ikinci sene yemek beklentisiyle eve geliyor ama aç oturuyor sonra da yarı yanmış işe yaramaz bir yemek getirip önüne koyuyor ve teyzenin yemeğini istiyorsan ye istemiyorsan yeme diyor. Neler olacağı malum. Artık adam karısına hediye vereceği yerde güle gül vereceğine eve geldiği zaman karısına bir acı bir feryat dil yarası vurur. Ona göre bu küçük bir şeydir ama muhabbeti kalpten çıkarmak için çok büyüktür. Ve bu küçük şeyleri büyük yapan şeylerimiz çoktur.
Eğer gerçekten evinizde ve ailenizde muhabbetin sağlamlaşmasını istiyorsanız bu küçük büyüklere muraat edin.
İSMEİ VE SABIRLI KADIN:
İsmei ma'munun veziri idi. Ma'munun kendisi büyük bir şeytan idi. Remizli bir şeytan idi. Şeytani bir alim idi. Diyor ben ava çıktım kafileyi kaybettim. Kötü bir iş ve islama göre haram olan ve Abbasi halifelerinin de yaptığı işlerden biri keyif için ava çıkmak idi. Onların (. ) keyifleri ava çıkmak idi. İsmei diyor kafileyi kaybettim ve çölde kaldım. Uzaktan bir çadır gördüm ve ona doğru hareket ettim genç ve güzel bir kadının o çadırda oturduğunu gördüm. Ben de çadırın bir köşesinde oturdum o da çadırın o tarafında oturdum. Çok susamıştım ve biraz su ver bana dedim. Renginin kaçtığını gördüm ve kocamdan iznim yok dedi. Sonra dedi ismei! Benim biraz sütüm var öylen yemeği için ben öylen yemiyorum sütü sana vereyim. Sütü getirdi ve ben yedim. Bir saat kadar oturmuştum ki bir an bu kadında bir telatüm meydana geldiğini gördüm. Kalktı ve ayakta durdu. Uzaktan deveye binmiş birinin geldiğini gördüm ve bu o kadının kocasıydı bana vermediği o suyu çadırın dışına götürdü. Yaşlı ve siyah olan kocası geldi. Bu adamın bu güzel kadının kocası olduğuna şaşırdım! Bu yaşlı siyahı deveden indirdi daha önceden hazırlamış olduğu bir taşın üzerinde onun ayaklarını yıkadı. El ve ayaklarını yıkadı. Ve saygıyla onu çadıra aldı ve karşısında oturdu. Bu adamın ahlaksızca davranışlarını gördüm ve bu adam ne kadar ahlaksız davransa bu kadın güzel ahlakla karşılık veriyor o ne kadar acı davransa o güzel ve hoşça davranıyordu. O kadar kötü ahlaklı davranıyordu ki benim sabrım tükendi. Çölün ortasında güneşin sıcağında kalmayı bu çadırda bulunmaya tercih ettim. Çadırdan dışarı çıktım adam o kadar önemsemedi ama kadın misafir olduğum için bana saygısından dolayı vedalaşmak için çadırdan dışarı geldi. Bende çadırın dışında ona dedim hanım! Sana yazık değil mi bu gençlik güzellik ve kemalinle bu yaşlı siyahın kahrını bu şekilde çekiyorsun? Gördüm ki rengi değişti ve şöyle dedi: ismei kocamın arkasından konuşmanı beklemiyordum. Senden benimle kocam arasına kuduret () koyacağını beklemiyordum. Sonra şöyle dedi: ben peygamber efendimizden bir rivayet işitmiştim ve ona amel etmek istiyorum, ismei! Dünya her ne olursa olsun geçiyor geçmeyen ahirettir. Bizim ilk kabir gecemiz var, berzahımız var, cennetimiz, cehennemimiz var, o geçmeyen şey ordadır. Yoksa dünya iyilik ve kötülükleriyle göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Ben rivayete amel ederek cennetlik olmak istiyorum. Ben peygamber efendimizin şöyle buyurduklarını duydum. Yani imanın iki kanadı var musibetlere karşı sabır nimetlere karşı şükür. Bir Müslüman belalar karşısında sabırlı ve niymetler karşısında ise şükürlü olmalıdır. Ben kocamın kötü ahlakına tahammül ediyorum ki sabrım kamil olabilsin. Gençlik ve güzelliğimin ve Allah'ın bana verdiği bütün niymetlerin şükrünü yerine getirebilmek için bu kötü ahlaklı kocaya hizmet ediyorum ki imanım kamil olabilsin.
Buna Müslüman bir hanım derler. Bazen de aksine görüyoruz ki bazı kadınlardan öyle sözler naklediliyor ki en edepsizlerden dahi nakledilmiyor o sözler.
İki gün önce başkalarını birbirinizin yüzüne çıkarmayın demiştim. O zaman misal vermiştim ki hanım! Filan adam borç ve masraf yönünden çok iyidir deme. Size dikkat edin filan adamın karısı çok iyidir demeyin demiştim. Bazen bazı erkeklerin güzellik hakkında bazı yanlışları var mesela hanımına diyor ki bak komşunun hanımı ne kadar güzel sen güzel değilsin. Bu kadının kalbinde ne kadar sevgi varsa yok olacağı malum. Bir söz bu adamamın nazarında küçük olsa bile muhabbet ve sevgiyi yok etmek için çok büyüktür. Bu cümlenin yerine erkeğin vazifesi karısı onun nazarına göre güzel olmasa bile ne iyi kadınsın ne güzelsin senden iyisini tanımıyorum demesidir. Ve kadın da kocasına ne kadar mert ve iyisin bende senden iyisini tanımadım demelidir. Ve sonuç itibariyle kadın erkeye erkek de kadına hizmet etmelidir. Kadın kocasını tarif etmelidir koca da karısını ve şanstan yalanın izni verildiği yerlerden biri de bu gibi durumlardır ki erkek karısına ne kadar güzelsin ! Kadın kocasına ne kadar mertsin ne kadar yücesin diyebilir. Bu küçük şeyler muhabbeti celp etmek için çok büyüktürler. Şahsiyet nazarıyla da böyledir, yani şahsiyetli bir kadın şudur ki kocasına nazar etmelidir. Başkalarına değil.
Rivayetlerde okuyoruz ki eğer bir kadın güzel koku kullanarak dışarı çıkar ve her bir erkek bunun kokusunu fark ederse melekler bu kadına lanet ederler. Yine rivayetler diyor ki güzel koku kullanarak dışarı çıkan kadının ayağı her taş ve çakıla değdikçe yer ona lanet eder, melekler ona lanet ederler eve dönene kadar. Hanımlardan ricam dış kıyafetlerini kokusu olan dolaplara veya kokulu elbiseler arasına koymasınlar. Hanımlardan ricam koku sürerek sokağa çıkmamalarıdır. Eğer kokunuzu namahremler duyarsa meleklerin lanetine uğrarsınız, kapı ve duvarların, zemin ve zamanın lanetine uğrarsınız ve bunların şuursuz olduğunu sanmayın.
“Onu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız o, çok yumuşak ve bağışlayıcıdır. “
Eğer duyarsa bu sütunun Allah u ekber sedasını insani kulak duyar.
Ama bu hanım eğer kocası için güzel koku sürer ve yatağa girerse melekler sabaha kadar onun hakkında istiğfar ederler. Ve Allah ondan razıdır. Peygamberi Ekrem ve masum imamlarımız ondan razıdırlar ve onun için istiğfar ederler uyanana kadar. Hanımın görüşüne göre bu küçük bir şey olabilir ama muhabbeti celp etmek için büyük şeylerdir. Hanım! Senin şahsiyetin utanç verici ve beden hatlarını ortaya çıkaracak elbiselerle dışarıya çıkmanda değil, bu şahsiyetsizliktir. Yakin etmelisin ki çarşafın elbisen ne kadar berrak ve elbisen ne kadar açık olursa şahsiyetine daha fazla darbe indirir. Bu açık () ve calib elbise ne kadar ilgi çekici olursa bir o kadar fazla bir darbe indirir. Kuran buyuruyor darbe indiriyor.
İlk cahiliye (devri kadınlarının ) açılıp saçılarak ziynetlerini göstererek yürüyüşü gibi yürümeyin.
Yani hanım! Sen Müslüman sen şahsiyetlisin sen her yerin cahiliyet kadınları gibi değilsin, şahsiyetsiz değilsin. Ve sokağa çıktığında elbiselerin ilgi çekmemelidir. Nazarları kendine celp etmemelidir. Suratını örtmelisin suratın nazarları celbetmemeli. Şahsiyetli kadın yani böyle kadındır. Şahsiyetsiz kadın yani calib kıyafetlerle sokağa çıkan kadın eğer şahsiyetliyse kocası için şahsiyetli olmalıdır. Erkek eğer şahsiyetliyse evde hanımı için calib olmalıdır. Şahsiyetin evde bağırıp çağırmakla kazanıldığını sanıyor. Aslandan korkar gibi ondan korkulmalı, bazen de diyor ki ben bağırıp çağırmalıyım yoksa bana musallat olurlar. Yanlış yapıyorsun bu şeytani bir sözdür. Sen salim ol, kalbi salim ol, sıcak ve yumuşak dilli ol, karına seni seviyorum de, bütün alem sana feda, ben senin refahta olman için çalışıyorum ve sen refahta olduğun zaman benim bayramımdır. Buna şahsiyetli erkek denir. Evde bağırıp çağırmak şahsiyetsizliktir. Küçüktür ama muhabbeti yok etmek için büyüktür. Hanıma yardım etmek, evde hanım için temiz olmak ve yumuşak dil ile davranmak şahsiyetin nişanesidir.
Peygamberi Ekrem (sav) Ayişenin odasında oturmuş idiler ayişenin kumalarından biri bir tabak yemek getirdiler peygamber efendimiz için. Bu kuma yemek pişirmişti ve canı yemek istemedi peygamber o odada dedi ve bir miktar onun için götürdü. Ayişe kumalık hissiyle aş kasesine ayağıyla vurdu ve kase dışarıya düştü kırıldı ve aş döküldü. Peygamber efendimiz ayişeye baktı ve buyurdu ki: ayişe neden böyle yaptın? Evvela israf ettin zira aş döküldü. Saniyen israf ettin kaseyi kırdın ve boynuna zemanet . Geldi. Sonra ben bu aşı yemek istiyordum neden oturmadın beraber yiyelim? Sonra buyurdular ki : Ayşe artık böyle işler yapma.
Buna şahsiyetli adam derler, sözleriyle vuruyor ama yumuşak bir dil ile şevkatle.
ONBEŞİNCİ OTURUM
ALTINCI BÖLÜM
ÇOK EVLİLİK VE NEDENLERİ
1- ZARURİ EVLİLİKLER
2- HEVES ÜZERİNE EVLİLİK
3- . EVLİLİKLER
ÇOK EVLİLİK VE NEDENLERİ
Bu günkü bahsimiz çok evlilik ve nedenleri hakkındadır. Bu bahis sırf ahlaki bir bahistir fıhki, içtimai veya başka bir şey değil. Evlilikten sonra tekrar yapılan diğer evlilikler kısımlara ayrılır.
ZARURİ İZDİVAÇLAR:
Zaruret iktiza eden ilk kısım evlilik şudur: mesela hanım hastadır ve erkeğin cinsel iç güdüsüne cevap vermiyor. Ev işlerini yapamıyor bu durumda kocası başka bir eş seçmeye mecburdur. İslam'ın önemli hükümlerinden biri de zaruri izdivaçtır. Mesihiyyetin böyle çok evlilik gibi bir durumları olmadığı için görülmemiş bir baş ağrısına yakalanmış durumdadır. Ve bu nedenle bazen iyren konular koymaktalar. Bu zaruri kısımdan olan izdivaç oldukça azdır. Mesela eğer bir kadın doğuramıyor ve kendisi veya kocası bu duruma razı değiller ve çocuk istiyorlarsa ve çocuksuz yaşayamıyorlarsa ikinci kadını almak zaruret iktiza ediyor. Ve bu durumda yani zaruret iktiza eden durumlarda hanımların kendilerinin adım atmalarını tavsiye ediyorum. Ve kendi ruhi yapılarıyla uyumlu olan bir hanımı kocaları için seçmelidirler. Bu zaruret iktiza eden çok izdivaçların ilk kısmı.
2- HEVES ÜZERİNE EVLİLİK
Çok evliliğin ikinci kısmı heves üzerine kurulan evliliktir. Erkek ikinci bir hanımın ayrı bir zevki olduğunu sanıyor nefsani ve ayyaş bir kimsedir. İlk karısını almış ve şimdi ikinciyi alıyor, üçüncüyü alıyor ve eğer gücü yeterse kendine harem hazırlar. Burada arz etmem gereken bir şey var o da şudur: eğer evlilik heva ve heves için olursa ahlaki yönden tehlikelidir. Zira iç güdülere arzulara uymak, insanı tehlikeli bir vadiye sürükler. Bütün iç güdüler böyledir, ama cinsel iç güdünün bir hususiyeti var. Hiçbir iç güdünün () sınırı yoktur. Yani doyabileceği bir yere varması mümkün değil. Kudretten doyabilmesi, makamdan doyabilmesi, böyle değil. Cinsel iç güdüyle de eğer tabi olunursa ondan doyuma ulaşmayacaktır. Eğer bir kimse küre-i zemine musallat olsa bile yinede başka kürelere musallat olabilmenin peşindedir ki acaba başka kürelere sahip olabilir mi?
İmam sadığın (as) buyurduğu gibi eğer insan altından bir denize ve gümüşten bir nehre sahip olsa yine doymaz. Ve cinsel iç güdünün başka bir hususiyeti de var ve o kadar tehlikelidir ki beni ümeyye ve beni abbas halifelerinden bazıları ve yine iran sultanlarından bazılarının haremleri vardı. Halkın kadınlarının peşindeydiler. Bu farzla ki yüz tane güzel ve genç kadını her yerde topluyorlardı. Ve senede hepsine yetişemiyorlardı bile. Yinede genç ve güzel bir kadını hatta halkın kadını olsa bile bulup sahip olmak peşindeydiler. Psikologlar buna çin ruhluluk diyorlar. Yani ona ne verirseniz verin doymak bilmiyor. Ne kadar su içse doymaması gibi. Cinsel iç güdüde cinsel açlığı buluyor. Nerden meydana geliyor, psikologlar diyor ki eğer göz otlanır eğer insanların kadınlarının peşinde olur Allah korusun eğer kadını hicabı bozuk olur veya hicapsız olur, ve çapkın ve iffetsiz olursa işte o zaman cinsel iç güdünün açlığı meydana gelir. Bu farzla ki adamın genç ve güzel karısı var ikinci ve üçüncü karısı var yine de çapkınlıktan vazgeçmiyorsa sonuç itibariyle artık doymuyor, doymak bilmiyor. Ve Harun reşit gibi haremler istiyor, haremler yaptığı zaman bile yine doymuyor. Kadınlara da tehlike alarmı vereyim, kötü hicaplı kadınlara, gözleri kocalarından başka erkeklere takılan kadınlara, psikologlara göre bu kadınlar çok tehlikelidirler. Tehlikeleri de büyüktür. Hatta psikologlar diyorlar eğer kadın bu hale gelirse yani çin ruhluluk bulursa kendi hassas yerlerini dirsekten ve dizden yukarı kısımları sinesini ve bunun gibi yerlerini namahreme göstermeye meyleder. Bu nedenle bazı edepsiz kadınlar pazara gidip satıcılara yabancı erkeklere kollarını göstermek için kısa kollu elbiseler giyiniyorlar. Bazı edepsiz kadınlar durumlarını o yere vardırdılar ki sokakta renkli çarşafla hatta çorapsız oturuyorlar. Ayaklarını namahremin görebilmesi için çarşafını yukarı doğru tutuyor. Psikologlara göre bu edepsizliğin bir kökü var ve onun kökü cinsel iç güdünün açlığıdır. Bazı yaşlı adamlar cinsel iç güdü yönünden güçsüzdürler ama göz otlatıyorlar eğer satıcıysa günde elliden fazla göz otlatıyor. Ve bu İslam'a göre tehlikeli bir durumdur. Psikolojik yönden de tehlikeli bir durumdur.
Kadınlara parantez içinde bir cümle söyleyeyim inşallah oturumumuzda öyle bir kadın yoktur. Ümit ederim ki radyonun sesini dinleyen kadınlar arasında da yer almıyorlardır. O da şudur: kadının sokak ve mahallede oturması ve erkeğin sokak veya mahallede oturması çok yanlıştır. Kadın için daha kötüdür özellikle hicabı kötü olursa, Bilindiği gibi iki üç kadın mahallede oturursa namahremin gelmesine ilaveten aynı zamanda onları görüyor da ve onlar günahın müsebbipleri oluyorlar ve günahı da çok büyüktür. Bilmelidirler ki böyle bir kadın edepsiz ve şahsiyetsiz bir kadındır. Eğer biraz olsun şahsiyetli olsaydı renkli çarşafla . Çorapsız olarak sokakta oturmazdı. Evde otururdu. Eğer ev işi varsa onları hallederdi çocuklarıyla ilgilenirdi ve eğer işi yok idiyse kitap mütalaa ederdi dini ve içtimai kasetler dinlerdi. Ve muhakkak ki eğer birkaç kadın bir yerde otururlarsa gıybet etmemeleri mümkün değil. Ve işin içinde göz otlatma ve iftira ihtimali de söz konusu. Bunların üzerine bazı yerlerde adet haline getirilmiş olan bu sokak başlarında mahalle aralarında oturmalar aslında içtimai bir utançtır. Ve onun edepsiz ve şahsiyetsiz olduğunun delilidir. Fasıktır ve Hz. Zehra'nın tarzıyla uyumlu olmadığını bilmelidir. Ve eğer ben Hz. Zehra'nın (as) müridiyim derse katiyyen yalan söylemiştir. Ve Hz. Zehra böyle kadınlardan bıkkındır. O halde ikinci kısımdan olan çok evlilik heves üzerine yapılan evliliktir. Yani heva ve heves yoluyla ikinci kadını alıyor ve bazen kendini ve başkalarını kandırıyor. Yanlış bir ünvanı da onun üzerine koyuyor, sevap etmek istiyor, o yüzden iki kadın alıyor. Ve sevap edeceği yerde ne musibetleri getiriyor kendisi için ikinci karısı için ve ilk karısı için çünkü yalancı bir sevap etmek istiyordu. Ve bu evlilik hevesi bir evliliktir yani bir kimse karısı olduğu halde ve ikinci birine ihtiyacı olmadığı halde ikinci bir evlilik daha yapıyor. Bu ahlak ilmi alilerinin görüşüne göre çok kötüdür. Kötü olması bu cihettendir ki ahlak alimlerinin bir cümleleri vardır ki daha ilk günlerden şakirdlerine sipariş ediyorlar.
Nefsin muştehiyyatına dalmamaya dikkat et. Nefsin muştehiyyatı yani nefsin ricaları seni meşgul etmesin. Çok yememeye, çok yatmamaya dikkat et, tembel olmamaya, çok konuşmamaya dikkat et. Ve sonuç itibariyle cinsel iç güdüde mutedil olmayı hıfzetmeye dikkat et. Bu nedenle ahlaki yönden heves için evlilik, ayyaşlık için evlilik, gösteriş için evlilik yanlış bir iştir ve ilk hanımın vefasıyla uyumlu değildir.
Büyük alimlerin birinden bir cümle naklediyorlar insan şaşırıyor, doğrusu kendini düzeltip yetiştiren insanlar ne kadar ali makamlara varıyorlar ve ne kadar yüce söz ve işleri var. Merhum ağa seyyid ibrahimi gezvini necef mercei taklitlerinden biriydi ve kerbelada yaşıyordu. Talebelerin yanında onun makamı çok fazlaydı. İlmi yönden çok yüksek, takva ve ahlaki yönden yüce bir makama sahip ve talebeler arasında has bir mahbubiyeti vardı. Fetheli şahın zeyal seltenet (. ) adlı kızı kocasından boşanmıştı ama genç bir kadındı ve artık iranda yaşamak istemedi kerbela etraflarına gitti ve bu nedenle sahipsiz ve koruyucusuz idi. Birini merhum ağa seyyid İbrahim gezvininin yanına gönderdi ki ben sizin elinizin başımın üstünde olmasını istiyorum bu nedenle beni kendinize nikahlamanızı istiyorum ben kendi evimdeyim ve sizinde eliniz benim başım üzerinde olsun. Merhum seyyid İbrahim cevap verdiler ki benim selamımı zeyalseltenete götür ve deki ben sizinle münasip değilim birbirimizin eşi değiliz. Zira ben yaşlıyım sen gençsin, sen şahzadesin ben talebe, sen varlıklısın ve ben fakir. Öteki gün yine mesaj geldi ki ağa ben senin karın olmakla iftihar ediyorum ben senin elinin başımın üzerinde olmasından iftihar ediyorum ki ismi şu olsun ki ben senin karınım. Ve maddi yönden ben sizden bir şey istemiyorum hatta sizin ilk evinizi bile idare ederim. Merhum seyyid İbrahim bu kadının vazgeçmediğini gördüler ve bu nedenle onun eline temiz su döktüler. Dediler ki benim selamımı zeyalseltenete götürün ve ona deyin ki ben kırk yıldır evliyim, karım benim fakirliğime katlandı, benim gurbetime katlandı, zorluklarıma katlandı, kırk yıldan sonra, hanımın evdeki bunca zahmetine rağmen ev hanımlığına, anneliğine, kocasına karşı olan görevlerine rağmen üstelik bu fakirlik ve gurbet ve vefasıyla onun üzerine kuma getirmem gerekmiyor bu nedenle seninle evlenmeye razı değilim.
Bu konunun bazı beyler için ağır gelmesi mümkündür ama alidir ve anlaşılır bir konudur ve ben ikinci bir kadın almak isteyenlere bir sifarişim var eğer gerçekten sevap işlemek istiyorsanız ikinci kadına yapacağın masrafı evlenmek isteyen genç bir delikanlı ve kıza ver ki birbirlerine vardır onları ve bu ailenin harcını üzerine alırsan bütün sevaplardan daha fazladır.
İmam musa ibni Cafer buyurdular ki eğer ben bir hafta bir aileyi idare edebilirsem benim için yetmiş hacdan daha hayırlıdır.
4- EVLİLİKLER
Çok evliliğin üçüncü kısmı () dir. Evliliğin kaynağı nedir?
İnsanın bir temayulatı vardır ki bazen doyar bazen doymaz. Sabırsız tahammülsüz temayul aydın düşünceden aydın olmayan düşünceye götürür. Yani aydın düşünceyle itina edilmezse birinci gün, ikinci gün, onuncu gün ellinci gün yavaş yavaş unutulmaya bırakılır ki psikologlar diyorlar aydın düşünceden aydın olmayan düşünceye gittiği zaman orda olur. Ve bu çok tehlikelidir. O kadar tehlikelidir ki kadın olsun erkek olsun bazen tam manasıyla dünyayı ateşe verir. Nasıl ki dünyanın Siyonist mekteplerinin sahipleri böyle idiler.
Bazen kadın vazifesine amel etmiyor yani dün söylediğim büyük küçüklere
Muraat etmiyor. Mesela adam eve geliyor hanımının güler yüzüyle karşılaşacağına onun asık suratıyla karşı karşıya kalıyor. İkinci gün bir de bağırıp çağırmalar duyuyor çocuklarını ölü yıkasın bunlar ne kadar bana zahmet veriyorlar ben artık bıktım böyle yaşam mı olur? Üçüncü gün kocasının gücü yetmeyecek pahalı bir elbise istiyor. Dördüncü gün aynı şekilde devam ediyor ve bunlar zaman geçtikçe oluyor ve adam ne yapması gerektiğini düşünüyor ve çok evlilik öne çıkıyor ikinci bir kadın alayım belki o beni doyurur diye düşünür. O insanın eline saplanmış bir bıçak gibi insana eziyet verir. Bıçak gibi onun ruhuna eziyet eder. İkinci kadını alıyor ve ikinci kadının kendisini razı edeceğini sanır bazen ikinci kadının da bir şey yapamadığını görür üçüncü kadını ruhuna saplanmış bıçağı çıkarabilir umuduyla alır. Ve yavaş yavaş göz otlatmalar çapkınlıklar çoğalır. . İffetsizlikler oluşur ki bahsimizin haricindedir. Buna . Çok evlilik deniyor, hanımlardan soruyorum hanım! Çok evlilik kimin suçu? Kendi suçumdur ki kocamı razı etmedim demen gerekir. İslam'ın söylediğine amel etmedin, psikologların söylediklerine amel etmedin, kadının en büyük görevi olan kocasına karşı görevlerini yerine getirmedin. Büyük küçükleri muraat etmedin. Evdeki eksikliklere surat astın ve şimdi iş buraya vardı kendi amelinin cezasını tat. Ve ben yakin ediyorum ki bu . Çok evlilik kadınların kendi suçudur ve ittifaken yine tehlike alarmı çalan zaruretten gerçekleşen çok evlilik çok az desem öyleyse çok olan ne? Kim kadın için kuma getiriyor? Hanımın çirkin işleri, anlayışsızlığı, kusuru ve sonuç olarak olgun olmayışı.
Tarihi bir ceryanı söyleyeyim eğer gerçekten böyle bir kadın bulunursa
Çok evlilik bulunur mu bulunmaz mı? Peygamber efendimiz zamanında ümmi selim adında bir kadın vardı. Bu kadın ensardan idi yani Medine ehliydi. İşçi bir kocası vardı ama mütedeyyin idi her ikisi de İslam'ın müridi idiler. Ve vazifelerince davranıyorlardı. Bu kadın ve erkeğin iki üç yaşlarında bir tek çocukları vardı ve hastalandı. Bu adam ev için bir şeyler kazanabilmek hazırlayabilmek için günlük işinin peşindeydi. Çocuk öğlenden sonra vefat etti. Muhakkak ki ümmi selim çocuğunun yanında oturup ağladı ve bir müddet ağladıktan sonra artık bu çocuğun dirilmeyeceğini düşündü eğer ben kocamın kalbini sızlatırsam, işten geldiği zaman ona çocuğun ölüm haberini verirsem çok acı olacak. Bu nedenle çocuğu bıraktı kocasının göremeyeceği bir yere koydu ve kocasını karşılamak için hazırlandı. Yani giymesi gereken elbiseyi giydi, yapması gereken ziyneti yaptı. Peygamber efendimizin söylediği şeyi icad etti. Kocası geldi, dün söylediğim gibi kendisi gidip kapıyı açtı ve selam verdi ve ona gülümsedi kocası çocuğu sordu elhamdülillah iyi oldu dedi yalan söylemiş değil çünkü tuğba ağacından süt içmekte. Oturdular deyip güldüler. Yemek yediler ve kadın kendini kocasına sundu. Sabah namazından önce gece namazı için kalktılar her ikisi de gusledip namazlarını kıldılar. Adam peygamber efendimizin namazına hazır olmak istiyordu. Burası vurma yeridir. Hanım kocasına dedi ki eğer bir kimse senin yanına bir emanet bırakır ve bir müddet sonra benim emanetimi ver derse ve sen rahatsız () olur da vermezsen nasıl olur? Çok kötü dedi zira emanete hıyanetin günahı büyüktür ve ben emaneti geri vermem gerekir. Hanım şöyle dedi eğer öyleyse iki üç yıl önce alemlerin mürebbisi sana ve bana bir emanet inayet etmişti ve dün ikindi vakti geri aldı. Çocuğun öldü. Peygamber efendimiz (sav) ın namazına git ve arkadaşlarına söyle çocuğun defni için gelsinler. Adam elhamdülillah rabbilalemin dedi. Bilmiyorum neden hamd etti ne için hamd ederse yeridir. Ama hepsinden iyi hamd Allah'ın ona vermiş olduğu kadın içindir. Siz hazırda bulunan muhteremlere söyleyeyim özellikle hanımlara ki kuran şöyle buyuruyor: (surei ankebut ayet: 69)
Bizim için iş gören kimseler, sabredenler, bizim yolumuzda çalışanlar, onlara büyük mükafat vereceğiz. Nasıl bir mükafat? Kendi yollarımız onlara öğretiriz, bu yüce bir makama ulaşır. Nereye varır bilir misin? Adam mescide geldi. Sanki peygamber efendimiz bu adamın mescide gelmesini bekliyordu. Geldi ve namaz safında oturdu. Hz. Peygamber efendimiz buyurdular ki falanca dün geceniz mübarek olsun, peygamberin bu cümlesinden bu kadın hemen o gece hamile oldu. Allah ona öyle bir çocuk inayet etti ki fevkalade zekiydi. (dehaydı) hatta kalp ehilleri onun için bir şeyler yazmışlardı. Ve netice itibariyle alemlerin mürebbisi o gece aldığından daha iyi ve hayırlısını bu karı ve kocaya verdi.
Dostları ilə paylaş: |