Hz. Zehra (s.a)’ın İbadeti
Sohbet istemediğim bir yere varmış durumda, ama ümit ederim ki istediğimden daha iyi olur. Zehra-i Merziye gençtir ve genellikle gencin uykuya ihtiyacı vardır. Onun uykusu yaşlı birinin uykusundan çoktur. Zehra (a.s) yorgundur, çünkü gündüz iş yapmaktadır. Peygamber-i Ekrem, Hz. Zehra’nın evine gidiyor, çocuğunun kucağında, mübarek elinin el değirmeninde, işin verdiği yorgunluktan dolayı el değirmenin kenarında yorgunluktan bitkin bir halde yatmış olduğunu görüyor. Zehra’sını uyandırıyor ve şöyle diyor: “Sevgili kızım! Ahiret mutluluğu için dünyanın acısını çek.” Hz. Zehra yorgundur, çünkü evine, çocuğuna, eşine bakmaktadır. Yardımcısı olmadan önce çok yoruluyordu, çok zorluk çekiyordu, ama bir yardımcı bulduğunda, hizmetçisi Fizze geldiğinde, Peygamber (s.a.a) kızına şöyle nasihat ediyor: “Zehra, kızım! Bu da senin gibi bir insandır, evdeki işlerinizi paylaştırmalısınız. Evin işlerini bir gün sen, ertesi gün ise Fizze yapmalıdır. Zehra çalışıyor, yorgundur. Ev kadını olmak çok zordur. Çocuklara bakmak çok büyük bir iştir. Eşlik görevlerini yerine getirmek (ileride de değineceğiz inşallah) çok zor bir iştir. Zehra (a.s) bütün bunları en üstün bir şekilde yerine getirmektedir. Ama gece yarısı namaz vakti gelince, artık uyku nedir, yorgunluk nedir bilmemektedir. Ayakları şişene kadar ayakta durmaktadır. Tarihte sadece iki kimsenin ayakları şişene kadar إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ “(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.” diyerek ibadet ettikleri nakledilmiştir. Bunlardan biri Peygamber-i Ekrem (s.a.a), diğeri ise Hz. Fatıma (a.s)’dır. Gece yarısı yatağından kalkıp Allah’ı anmakta ve özellikle de başkalarına dua etmektedir. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Annem gece sabaha kadar ayakta durdu ve namaz kıldı. Yaptığı tün dualarda komşuları, Müslümanları andı. Bunun üzerine anneme, “Bize de dua etsen daha iyi olurdu. “ dedim. Annem şöyle buyurdu: “hayır yavrum! Diğerleri bizden önceliklidir. “Önce komşu sonra ev”1
İkinci Oturum
-
Giriş
-
İslam ve İnsani Temayüller
-
İslam’a Göre Hayat:
-
Zaruri Hayat
-
Refaha Dayalı Hayat
-
Lükse (Gösterişe) Dayalı Hayat
+++Buraya kadar merkeze verilmiş
İslam ve İnsanın temayülleri
İslam; istek ve içgüdülerimizin tatmin olmasının gerekliliğine inanmaktadır. Nefsini öldürmek İslam’a göre haramdır ve bir çok rivayetlerde zikredildiği üzere insan arzularını içgüdülerini bastırmamalıdır. Kur’an esasınca Müslüman bir kimse ahiret yurdunun fikrinde olduğu gibi, dünyasının da fikrinde olmalıdır ve hem de arzularını ve içgüdülerini düşünmelidir.
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا
“Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma.”1
Ey insan! Sahip olduğu maldan, güç ve aklından, sana verilen emniyet ve güvenlikten ahiretin için istifade et, ama dikkat et dünyanı unutmayasın. Bir boyutlu insan olamazsın, yani bu dünyaya dalmak yanlıştır ve bu yüzden ömrünü, aklını, sağlığını ve malını yüzde yüz ahiret yurdu için sarf etmemelisin. Ahiret yurdunu düşündüğün kadar dünyanı da düşünmelisin.
İslam’ın ilk yıllarında ve Eimmei Ethar zamanında bu tür sapık fikre sahip insanlar mevcuttu. Gece gündüz sadece ahiret yurdunu düşünmenin gerekli olduğuna; dünyadan ve dünyevi istek ve içgüdüsel arzulardan el çekmenin gerektiğine inanan kimseler vardı. Bu düşünceyi Peygamber (s.a.a)’e ve Tahir İmamlar’a sorduklarında ise onları eleştiriyor ve şiddetle kınıyorlardı.
Allah Rahmet etsin Vesail kitabının sahibi şöyle bir rivayeti nakletmektedir: Üç kadın Peygamberin yanına geldiler. Onlardan biri Allah Resulü’ne şöyle dedi: “Ya Resulullah! Eşim benimle ilişkiye girmemeye karar aldı.” Diğeri ise şöyle dedi: “Ya Resulullah! Benim eşim ise et yememeye karar aldı.” Üçüncü kadın ise şöyle dedi: Ya Resulullah benim eşim ise güzel koku sürmemeye karar aldı.” Rivayette yer aldığına göre Peygamber çok öfkelendi. Müslümanlar arasında hurafe düşüncelerin yaygınlaşmaya başladığını görünce, hemen aceleyle mescide geldi. Bu rivayette yer aldığına göre Peygamber öylesine acele etti ki mübarek abasının bir tarafı omuzunda, bir tarafı da yerlerde sürülür bir halde mescide vardı. Hemen halkın toplanması emrini verdi. Halk işlerinden ayrılarak mescide geldiler. Ne olmuştu? Peygamber (s.a.a) minbere çıkmadan birinci basamakta durmuş ve şöyle buyuruyordu: “Duyduğuma göre ashabımın arasında sapık bir düşünce yaygınlaşmaya başladı.
Müslümanlar arasında yaygınlaşan bu yanlış davranış nedir? Sonra şöyle buyurdu: Ben bir peygamberim; ama et yiyorum, lezzetli yemekler de yiyorum. Ben bir peygamberim; güzel elbiseler giyiniyor, güzel koku sürüyorum, eşimle muaşerette ve ilişkide bulunuyorum.
Benim sünnetimden (yolumdan) gitmeyen kimse benim ümmetim sayılmaz. 1
Bu sapık düşünce hakkında söylenmiş olan “Benim sünnetimden (yolumdan) gitmeyen kimse benim ümmetim sayılmaz.. “cümlesinin, çeşitli şekillerde Peygamber’in on defadan fazla söylediği duyulmuştur. Buna yakın bir rivayeti merhum Feyz, Safi kitabında zikretmiştir ve bundan da anlaşıldığı üzere bu olay defalarca tekrar edilmiştir. İlahi azap geldiğinde bunlar korkup dünyadan el etek çekiyor, hepten ahirete yöneliyorlardı.
Merhum Feyz şöyle diyor:
1. Kaset+
Üçüncü Oturum
(Birinci Bölüm)
-
Biyoloji Bilginlerinin Görüşünde Evlilik
-
Kur’an Görüşünde Evlilik
-
Rivayetler Açısından Evlilik
-
İslam ve Cinsel İçgüdünün Ehemmiyeti
-
Çeyizde Orta Yollu Olmak
Biyoloji Bilginlerinin Görüşünde Evlilik
Bizim bu yılkı bahsimiz ailede ahlaktır. Bununla ilgili bir girişi eksik ve özet bir şekilde olsun sizin hizmetinize ulaştırmış bulunmaktayım. Bugünkü konumuz; ana konumuzun birinci bölüm ile ilgili olup biyoloji alimlerince evliliğin önemini vurgulamaktadır.
Cinsel içgüdüyle ilgili bezler hormon salgıladığında gençlerin ruhunda ve bedeninde değişik bir durum meydana gelir. Kız olsun erkek olsun bu değişiklik o kadar açıktır ki, hatta gencin yüzünde tesirini gösterir ve İslam, gençlerde ortaya çıkan bu duruma “buluğ”(erginlik çağı) demektedir. İslam nazarında buluğ, yani cinsel içgüdüye bağlı olan hormon kana karıştığında başka bir tabirle gencin bedeninde ve ruhunda değişik bir durum ortaya çıktığında, İslam bu durumda insanın baliğ (ergin) olduğunu söylüyor. Cinsel içgüdüye bağlı olan hormon kana karıştığı zaman, ister istemez kız olsun erkek olsun, gençlerde bir istek ortaya çıkar ve buna cinsel istek denir. Başka bir ifadeyle üzeri küllenmiş kor cinsel içgüdüler meydana gelir, gelişip serpilir. Bu istek gençlerde bulunduğu an bunun cevabı verilmelidir. Dün bu konu ile ilgili sohbet ettik ve anladık ki eğer bu meylin cevabını vermezsek musibetlerle karşı karşıya geleceğiz. Cinsel temayül su ve ekmeye duyulan istekler gibi değildir. Cinsel içgüdü, mal sevgisi, makam sevgisi gibi değildir. Eğer Sigmund Freud’in1 sözü doğru ise bütün içgüdüler ondan kaynaklanmaktadır. Sigmund Freud’un sözü elbette doğru değil, ama şu kadarını bilelim ki cinsel istekler su ve ekmeğe duyulan istekler gibi değildir. Aşklar, zevkler, şiirler hepsi ama hepsi bu içgüdüden kaynaklanmaktadır. Muhakkak ki siz su veya ekmek için şiir yazanları duymamışsınızdır. Suya aşık olan, ekmeğe aşık olan birini duymamışsınızdır ama, cinsel içgüdü ile ilgili aşk oldukça fazladır. Bir insanın bir başka insana duyduğu aşk kesin olarak cinsel içgüdüden kaynaklanmaktadır.
Burada genç kızlara ve erkeklere söylemek istediğim bir nükte var, o da şudur: Eğer birbirinize karşı ifrat derecesinde bir sevgi ortaya çıktıysa, yani iki genç aşırı derecede birbirine muhabbet duyuyorsa, iki kız aşırı derecede birbirine muhabbet besliyorsa dikkatli olmalıdırlar, tehlikeli bir sahne vaki olabilir onlar için. Muhakkak böyle aşırı bir sevginin önü alınmalıdır, her ne kadar “arkadaşımdır, ayrıcalığı vardır” dese de, her ne kadar cinsel içgüdüden kaynaklanmadığını iddia etse bile yalandır. Milyonda bir dahi olsa bir insanın muhabbeti cinsel içgüdüden başka bir şeyden kaynaklanmamaktadır özellikle de gençlerde. Bilhassa bir insan başka bir insana aşırı sevgi duyarsa, bu aşktır ve bu aşk cinsel içgüdüden kaynaklanmaktadır, temiz aşk sadece Allah’a aittir. Evet insanın İmam Hüseyin’e ve Kerbela’sına aşık olması mümkündür, İmam-ı Zaman’a ve zuhuruna aşık olması mümkündür. Ama Allah ve fazileti Allah’tan kaynaklanan kimselere duyulan aşktan başka bir aşk ise, bu yanlıştır ve kendisinin tehlikeli bir durumda olduğunu anlamalıdır. Maksadım şudur ki aşık olduğu kimse için şiir söylemek ve başkalarına aşık olmak cinsel içgüdüden kaynaklanmaktadır. Bir kimse suya veya ekmeğe aşık olursa, su için şiir söylerse, ekmek için şiir söylerse, bu cinsel içgüdüden kaynaklanmaz. Her ne kadar acıksa da ve ya her ne kadar susasa da, ekmek ve su için şiir söyleyişinin cinsel içgüdülerle hiçbir ilişkisi yoktur. Buradan Freud’un sözü her ne kadar doğru olmasa da – ki doğru değildir-, cinsel içgüdüler için ayrı bir hesap açılması gerektiği anlaşılmaktadır. Herkes; gençler, anneler, babalar ve kısacası bütün bir toplum cinsel içgüdüler için apayrı bir hesap açmalıdır. Nitekim İslam da cinsel içgüdüler için ayrı bir hesap açmış ve bu içgüdüyü başlı başına değerlendirmiştir.
Kur’an’a Göre Evlilik
لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِّن سَعَتِهِ وَمَن قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنفِقْ مِمَّا آتَاهُ اللَّهُ
“İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin; rızkı daralmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. “1
Bu ayet insanların zaruri olan yaşam biçimiyle ilgilidir. Bu ayet aynı zamanda eşler için de geçerlidir. Çünkü kadın, erkek ve erkek de kadın için gereklidir, bu ise tabiidir. Su ve ekmeğin tabii olması gibi, eğer kendisi elde edemiyorsa başkaları onun için temin etmelidirler.
Nasıl ki cinsel içgüdünün hesabı başka içgüdülerden ayrı ise, Kur’an da bu içgüdüye ayrı bir hesap açmıştır ve Kur’an bu konuda şöyle buyurmaktadır:
وَأَنكِحُوا الْأَيَامَى مِنكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِن يَكُونُوا فُقَرَاء يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfü ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfü) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.”1
Bu ayet şöyle buyuruyor: Ey toplum! Evlendirin. Bu kelime çoğul edatıdır ve topluma mensuptur. Önce anne baba, eğer anne babanın gücü yetmiyorsa İslam devleti ve eğer İslam devletinin böyle bir kuruluş ve müessese imkanı yoksa, bütün toplum sorumludur ve vazifelidir. Kur’an şöyle buyuruyor: “Cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin” Ey İslam toplumu! İçinizde bekar olanlar evlensin! Evlenemeyen erkeği evlendirin, onlara eş almalısınız, koca bulmalısınız. Sonra da şöyle buyuruyor: Onların geleceğini geçimini düşünmeyin, Allah temin eder. Eğer gerçekten tevekkül sahibi olursan, gerçekten Allah gibi bir dayanağa sahip olursan “Eğer bunlar fakir iseler Allah kendi lütfü ile onları zenginleştirir. “ Eğer iyi bir tevekkülün varsa, iyi bir faaliyetin olursa, İslam’ın emirlerine göre amel edersen, fakirlikten endişe etme, harcama ve ihtiyaçları için de üzülme. Bu ayet cinsel içgüdü için ayrı bir hesap açmıştır.
“İmkanı geniş olan nafakayı imkanına göre versin, rızkı daralmış bulunan da nafakayı Allah’ın kendisine verdiğinden ayırsın. “2 ayeti de bütün içgüdüler için ayrı bir hesap açmıştır ki toplum bu bireysel ve sosyal fakirlik boşluğunu doldursun. İnsanlar birbirinin ihtiyaçlarını giderebilsinler. Bu ayet, genelden sonra özeli zikre kaidesi esasına dayalıdır. Şöyle buyuruyor: Evlilik hususunda herkes gençlere eş bulmaya hazır olmalı ve bekar kız ve erkeklere eş temin etmelidir..
Rivayetler Açısından Evlilik
Vesail’in kitabının merhum yazarı -Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun-, herkes üzerinde ,özellikle merci-i taklit olan alimler üzerinde büyük hak sahibi olan bu insan, Vesail kitabında bu konuyla ilgili altı tane rivayet nakletmiştir ki o rivayetler de bir erkeğe eş bulanların veya bir kıza er bulan kimselerin ne kadar büyük ve önemli sevaba nail olduklarını beyan etmektedir. Bu rivayetler o kadar yücedir ki insan adeta bundan daha iyi bir faziletin olmadığını görmektedir.
Bu rivayetlerin birinde İmam Musa İbn-i Cafer (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir: “Kıyamet günü üç grup Allah’ın arşının gölgesindedir. Onlardan bir grubu bekar bir erkeği evlendirenlerdir.” Bu rivayette şöyle buyuruluyor: “Allah Kıyamet günü,bir erkeğin veya kızı evlenmesine aracılık yapan kimseye karşı lütuf nazarıyla bakmaktadır.”1
Bu rivayetin benzerleri, o bölümde olduğu gibi, başka bölümlerde yer almaktadır. Vesail kitabının yazarı yirmiden fazla rivayet nakletmektedir ki onlardan biri de şudur: İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birisi babamın yanına geldi. Babam: “Ey falan kimse, sen evli misin?” diye sordu. O adam; “Hayır ey Allah’ın Resulü’nün evladı“ dedi. Babam şöyle buyurdu: -Burada maksadım kızlar, erkekler, kız alabildikleri halde almayanlar, kocaya varacak durumda olup da varmayanlardır- iyi bakınız İmam Bakır (a.s) ne buyuruyor.) “Ey falanca kimse! Eğer Allah dünyayı ve içinde olanları bana verse ve bir gece eşsiz kal dese kabul etmem.” Bunun anlamı bir milyon tümen veya bir milyar dolar değildir; aksine “dünya ve dünyada olan herşeyi bile bana verseler ve bir gece kadınsız yat” deseler yine yatmam demektir. Bu hitap hem kadına ve hem de erkeğedir. Yani İmam Bakır şunu söylemek istiyor: Ey kadın! Allah, dünyayı ve içindeki her şeyi sana verse ve bir gece bile eşin olmadan yatacak olursan bunun hiç bir değeri yoktur.
2. kaset+
Dördüncü Oturum
(İkinci Bölüm)
-
Bahane peşinde koşmak
-
Yersiz Teşrifatlar (Protokoller)
-
Ağır Mehirler
-
Hadsiz hesapsız Düğün yemekleri
Evliliğin Engelleri
3. kaset+
+++Peygamberi Ekrem (sav) defalarca minberde şöyle buyuruyordu: “ Ahali! Kızınız evlilik haddine varınca onu kocaya verin zira kocaya varma haddine ulaşan kız ağaçta olgunluk haddine varan meyveye benzer eğer olgunlaşmış meyveyi ağaçtan koparmazsanız bozulur gider ve eğer yetişme ve evlilik çağına varan kızı evlendirmezseniz bozulup gider. “
Bu konu erkeklerle de ilgilidir. Erkek evlilik haddine varınca evlenebilirse evlenmelidir. Yoksa yetişmiş meyve gibi düşer ve artık bu meyve bir işe yaramaz.
Bazı bahaneciler Peygamberin minberinde kalkıp şöyle diyorlardı:
Ey Allah’ın resulü kimlere kız verelim? Buyurdular:
Dengi olan birine, ona yakışacak birine. Bahane ediyorlar ve
Ey Allah’ın resulü dengi kimdir? Diyorlardı. Peygamberi Ekrem (sav) minber üzerinde birkaç defa tekrar ederek “Müminler birbirlerinin eş ve dengidirler”
Mümin, ahlakı iyi olan dini iyi olan kimsedir. Bu sizin denginizdir eğer böyle biri gelirse kızınızı verin ona. İslam camiasının en büyük musibetlerinden biri şudur ki Peygamberi Ekrem (sav) defalarca minberde tekrar ederek buyuruyorlardı: “ Eğer ahlak ve din yönünden iyi bir eş bulunursa ona kızınızı verin kız ona varsın. Eğer evlilik din ve ahlak üzerine gerçekleşmezse İslam camiasında fitne ve fesat ortaya çıkacaktır. “ Şimdiki İslam camiasında ortaya çıkan fitne ve fesattan daha kötüsü nedir? Peygamber buyuruyor: Bakın iyi ahlaka sahip mi değil mi? Dindar mı değil mi? Ben zannetmiyorum bu oturumda bulunan hanımlardan oğlu için görücüye gidip de acaba bu kız kıskanç mı değil mi? Kibirli mi değil mi? Bencil mi değil mi? Fikrinde olsun belki dikkate aldığı şeyler başka şeylerdir. Acaba bu mukaddes oturumda damat adayının dindar olup olmamasına dikkat eden biri var mı? Zannetmiyorum. Ahlakı var mı yok mu? Ve şanstan rivayetlerden okuduğumuz kadarıyla ve tecrübeyle de sabit olunmuştur ki fakat mal ve cemal görünüş ve sonuç olarak soy sop gibi zahiri şeylere dikkat edenlerin sonu bedbahtlıktan başka bir şey değildir. Peygamberi Ekrem (sav) buyuruyor: Eğer fakat mal peşinde giderse, fakat makam peşinde, fakat güzellik peşinde giderse hasret ve pişmanlıktan başka bir şey kazanmayacaktır. Cemaline nazlanıyor, makamına nazlanıyor, soyuna sopuna nazlanıyor, işte bu nazlanmalar ihtilaf ve bedbahtlığa sebep oluyor.
İmam Sadık (as) buyuruyor: “Kızını dindar olan birine ver zira eğen onu severse o muhabbet ona hizmet etmesine sebep olur. Eğer sevmese bile dini ona zulmetmesine izin vermez. “ İmam Sadık (as)’ın rivayeti ne kadar değerli ve yüce.
Ben bu mukaddes oturumda bu yaygın bahanelere sahip kimselerin bulunmadığını sanmıyorum şuna dikkatinizi çekmek isterim ki Peygamberi Ekrem (sav) onları reddetmiştir. Peygamberi Ekrem (sav)’in zamanında bu bahaneleri ortadan kaldırmak için birkaç tane ilginç evlilik gerçekleştirilmişti. “Cuveybir, Zeyd, Migdad” bu evliliklerden bazılarıdır. Yani Peygamberi Ekrem (sav) bazı vakit bir hanım kızı tam manasıyla güzellik sahibi soylu soplu olmasına rağmen buna feda ediyorlardı ki din ve ahlak kanununu toplumda diriltebilsinler. Evlilikte ölçünün, başka bir şey değil de din ve ahlak olduğunu amaç edinsinler diye böyle yapıyordu. Başka meselelerin peşinde olma demiyorum din ve ahlak peşinde ol diyorum. Eğer yüzde yetmiş beğenir, uygun bir kız bulursan artık başka bahaneler arama, eğer yüzde yetmiş beyenine uygun bir erkek bulursan başka bahaneler peşinde koşturma hatta istihare bile yapma zira istiharenin yeri var. Genellikle mühim işlerde istihare yapmak gerekir yani çıkmazlarda yani insanın aklı almadığı zaman, meşveret müessir olmadığı zaman, karışık ve bulanık meseleler olduğu zaman istiharenin yeridir. Ama eğer mesela aydınlık olursa ve gelen damat adayının din ve ahlak yönünden iyi olduğu ve karısına iyi eşlik edebileceğini görüyorsan artık istihare gerekmiyor ya eğer kız mütedeyyindir, mütedeyyin bir taifedendir, ahlakı iyi, kocasına karşı iyi bir eş olabilecekse artık istihare gerekmiyor. Aslında istiharenin ayrı bir manası var hepinizden rica ediyorum İslam’da olan istihareyi yapın şöyle ki; eğer bir iş yapmak istiyorsan iki rekat namaz kıl ve namazlardan sonra Allah’ım bu işi mübarek kıl de. “, “ sonra o işi gör inşallah bu iş mübarek olur aslında İslam’da istihare budur. Sahih rivayet ve müstenedlerde olan istihare Sahibi Cevahir’in (ra) Cevher kitabında üzerinde direttiği istihare şudur: İşlerinizde Allah’tan hayır talep edin . Evet eğer insan, işlerinde karışıklık ve bulanıklık olur, aklı almaz, meşveretle bir yere varamazsa o zaman Allah ile meşveret edebilir ve eğer Allah ile meşveret ettiyseniz muhakkak amel edin. Eğer istihare kötü geldiyse hemen terk edin ve istihare üstüne istihare yanlıştır. Sahip olduğumuz bu avamane işler yanlıştır.
Kısacası evlilikte öne sürülen, bir çok kız ve oğlanın kalmasına sebep olan ilk engel bahanelerdir ki kızlardan veya oğlanlardan yada anne ve babalar tarafından görülmektedir. Rica ederim bu bahanelerin yerine Allah’a tevekkül edin. Allah kalpleri değiştirendir Allah geleceği ıslah etmelidir. Kuran nazarıyla Allah dostu, geçmişten gam ve üzüntüsü olmayan gelecekten korkusu olmayan kimsedir. Allah’ın dostu olan kimseler geçmişten gam ve üzüntüleri yok ve gelecekten de korkuları yoktur zira Allah’a tevekkül etmişlerdir. Evliliklerde bahaneler yerine Allah’a tevekkül edin bu toprak yığınlarını toplayın Peygamberin kabul etmediği bu toprak yığınlarını imamlarımızın kabul etmediği büyük İslam alimlerinin kabul etmediği bu engelleri toplayın.
Bir olayı merhum kaşif elgita (ra)'dan naklediyorlar. O, büyük taklit mercilerinden biridir. Öyle bir kimsedir ki ilim açısından şucaat açısından din iktidarlığı açısından onun gibiler az gelmiştir. Bir gün ders verdikten sonra şöyle buyurdular: benim evlenme çağında bir kızım var eğer mütedeyyin biri olursa onu vereceyim. Oturumun fazıllarından biri kalktı tekrar oturdu bu kalkıp oturma isteme idi. Merhum kaşifelgita buyurdu: eve gel ve kendisi eve gitti, bu talebe eve geldi. Merhum kaşifelgita onu tanıyor, fazıl ve mütedeyyin olduğunu biliyordu. İslam ahlakıyla ahlaklanmış iyi ahlaklı biriydi ama hiç bir şeyi yoktu. Merhum kaşifelgita o vakit kızına sana koca buldum kızım hiçbir şeyi yok ama ilmi var, dini var, ahlakı var. Hazır mısın? Cevaben benim ihtiyarım senin elindedir dedi. O vakit nikahı okudular. Kendi evinin odalarından birini gelin odası olarak hazırlatıp kızını da hazırlattıktan sonra o geceyi zifaf gecesi yapmışlardı.
Sabah ezanından önce merhum kaşifel gita gece namazı için kalktı, gelip kapıyı çaldı, su ısıttım (o zamanlar banyolar evde değildi) filan odadadır gidin gece namazı için gusledin. Gidip gusüllerini aldılar namazlarını da kıldılar. Ama söyleyeyim, merhum kaşifel gitanın fedakarlığı burada bitmiyor. “Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir. “
Allah Kuranı Kerim'de Allah için iş görenlere yardım edeceğini vaat etmiştir. Kaşifel gitanın bu damadı merhum şeyh Muhammed Tagi mescidi şahı oldu. Bu adam ilmi yönden öyle bir yere vardı ki “mealim”in üzerine haşiye yazdı. Dikkatinizi çekmek isterim ki yaklaşık üç yüz yıl önce yazılmış olmasına rağmen yine de yaşayan bir usul.
Kaşifelgitadan başladı onun bütün evlatları müctehid oldular. İçtihat bunların evinden kesilmedi. Hepsi mütedeyyin, mutemekkin, kudretli isfahanda öyle bir kudret, ihtiram sahibi idiler ki o zamanın ulema ve hukemaları onların önünde mütevazi idiler. Sonuç olarak bu düğün tatlı bir düğün oldu. Kuranın istediği gibi buna İslamî evlilik derler.
Pegamberi Ekrem'in tarzı bu idi. Tahir imamların tarzı bu idi. Büyük fakihlerin tarzı yine buydu.
Allame Meclisi ilmi yönden çok yüce bir makama sahipti. Kuvvet mali temekkün yönünden o kadar güçlüydü ki, insaflı olursak sefeviyeyi kendi sarayı yapmıştı dememiz gerekir. Allame Meclisi için hiçbir makam olmasa dahi, yalnızca Biharulenvar adlı kitabın tehriri onun gibi biri gelmedi veya az gelmiştir dememiz için yeterlidir.
Allame Meclisi'nin fazile ve müctehide bir kızı var cemal yönüyle de üstün bir güzelliğe sahip. Yaş yönünden yirmiden fazla değil soy sop yönünden kendi zamanında örnektir. Ama talebe bir kimse tesadüfen çok yetenekli olmamasına rağmen, Allame Meclisi bu fazilet sahibi kızını bu mazenderanlı Salih mollaya verdi ki ne tanınmış biriydi ne de maddi yönden bir şeye sahipti. Ama mütedeyyin ve ahlaklı biriydi ve Allame Meclisi kızını ahlakı için verdi dini için verdi üstelik basit kızlardan değildi. Bu kız hakkında şöyle naklediliyor: Damat zifaf odasına gelince mutala etmesi gerektiğini gördü, mutalada takıldı ve meseleyi halledemedi o hanım kız meseleyi kendisi için halletti. Her zaman rastlanabilen normal kızlardan biri olduğunu zannetmeyin. Üstün, çok üstündü. Peki neden Allame onu kabul etti? Çünkü bahaneci değildi diyordu ki: Peygamber şöyle buyuruyor:
2- Yersiz Teşrifatlar
Bu sedden daha mühim olan ikinci seddirki özellikle şimdiki zamanda ondan aşabilmek, geçe bilmek oldukça zordur ve o damadın gelin evine götürmesi gereken şeylerdir. Önceleri yalnızca bir Kuran idi. Yavaş yavaş bir aynayla şamdanlık da eklendi ve sonuçta o yere vardı ki hepiniz ne haber olduğunu biliyorsunuz. Bu oğlanın boynuna takılan ilk zincir, öyle bir şekildedir ki bütün varlığını dahi satsa götürmesi gereken o altını satın alamayacak durumdadır. Böyle olunca da aslında ben kadın filan istemiyorum diyor. Eğer bu hanım kızın ayna ve şamdanlığı olmasa kimi görmeli? Normal bir aynayla bir Kuran götürülse ne olur ki? Ne eksiklik çıkar? Eğer altın olmasa ne olur damat gelinin parmağına normal bir yüzük taksa, gelinde damadın parmağına akik bir yüzük taksa ne olur? Onun yerine damadın parmağına altın bir halka takıyorlar ve onu bedbahtlığa itiyorlar. En önde gelen bedbahtlığı şu ki bu altınla kıldığı namaz batıl oluyor. Önde gelen bedbahtlığı nikah sırasında parmağına takılan bu halka, her lahza amel defterinde günah görülmesine sebep oluyor. Zira erkeğin kendini altınla ziynetlendirmeye hakkı yoktur. Altın yüzük, altın saat, altın düğme, altın gözlük ve erkeğin ziynetine sebep olan her şey haramdır. Yüzük olmasa veya akik bir yüzük olsa ne önemi var? Ve o taraftan normal bir yüzük olsa? Allah'a ant olsun halkın deyimiyle ne gökler yere iner nede yerler göğe çıkar, ama bizim bu kötü pis işlerimizle hem gökler harap oluyor hem de yerler yok oluyor.
Dostları ilə paylaş: |