Hanım, kocasına şöyle demelidir: Efendi! Para perest oldun, makam talep oldun cemel savaşını vücuda getireceksin. Aliyi tanıyor musun? Ali kimdir? O kimse ki Talha ve Zübeyr onu benden ve sizlerden daha iyi tanıyorlardı. Zira bu ikisi Ali(as) ın Peygamber(saa)’in eteğinde büyüdüğünü biliyorlardı. Yüzden fazla ayetin Hz. Ali hakkında nazil olduğunu biliyorlardı ama bunlar para istiyorlardı ve müminlarin emiri onlara vermadi. Makam istediler ama Hz. Ali onları makama layık görmüyordu. Bunlar gittiler tuzak kurdular ve cemel savaşını vücuda getirdiler ki Müslümanlar için ne büyük bir musibetti. Eğer sizden cemel savaşının kim tarafından ortaya çıkarıldığını sorarlarsa deyiniz ki: hesadet, paraperestlik, talebi makam.
İbni Mülcem Hz. Ali(as)’ı öldürdüğü zaman Allah’a yakınlık için öldürüyor. Eğer Hz. Aliyi kim öldürdü diye sorarlarsa deyin ki: inatçı. Yoksa Hz. Ali tanınmıyacak biri değil ki. Hemen bu ibni Mülcem peygamber efendimizin huzurunda idi ki efendimiz şöyle buyurdular: Hemen bu İbni Mülcem peygamber efendimizin huzurunda idiler ki efendimiz buyurdular ki:
Eğer senin imanını bir tarafa, cin , ins ve melekler ve vücut aleminin imanını bir tarafa koyarlarsa, senin imanın onların imanından daha ağır gelir.
Hanım inatçı olmamaya dikkat et yoksa böyle olursun. Efendi! İnatçı olmamaya dikkat et yoksa sen de böyle olursun. Efendi! Eleştir ama ondan daha iyisi eleştiriyi kabul et. Eğer eleştiriyi kabul etmezsen, eğer söz kabul etmezsen öyle bir yere varırsın ki heva ve hevesinden başka kimsenin sözünü dinlemezsin. Başka bir şeye değer vermezsin, şeytanın ilgaatlarından başka bir şeye kulak vermezsin.
Mevzunun sonunda hanımlara ve efendiliri siparişim: evin maneviyatına dikkat edin. Bazı erkekler maddi ihtiyaç yönünden nasıl olursa olsun hatta haram yoluyla bile olsa kadın ve çocuklarını refah içinde yaşatıyorlar ama hemen bu ahmağın kızı, oğlu namaz kılmıyor, hemen bu ahmak bu kadar zahmet çekiyor ama karısı da ona düşmandır çünkü muhabbet yetersizliği var. Bu adam kadın ve çocuklarını refah içinde yaşatmak için bu kadar darbe yiyor ama onların maneviyatlarıyla ilgilenmiyor ve evinde maneviyat olmadığı için evi zindandır ve Kuran’ın deyimiyle evi karanlıktır, karanlıktır, karanlık. Korkunçtur, korkunçtur, korkunç. « Yahut (o kafirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir. (öyle bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut bir biri üstüne karanlıklar»
ONDOKUZUNCU OTURUM
SEKİZİNCİ BÖLÜM
ANNE VE BABANIN KARIŞMALARI
ANNE VE BABALARIN KARIŞMALARI:
Mevzumuzun sekizinci bölümü kız ve oğlan çocukların yaşamlarına anne ve babaların karışması iledir. Bu mevzu mühim bir mevzudur ve anne ve babalardan ricam bu mevzuya daha fazla teveccüh etmeleridir. İhtilafların çoğu bu yersiz karışmalardan kaynaklanıyor. Hatta ayrılıkların çoğu bu yersiz şefkat gösterilerinden veya yersiz garaz ve maksatlardan kaynaklanmaktadır ve eğer biz kızımız ve oğullarımızın saadetini istiyorsak onların işlerine karışmamalıyız, yersiz şefkat gösterilerinde bulunmayalım. Kız ve oğullarımızın işlerinde garazlı davranmayalım ama müteessifane bu ictimai hastalığın oldukça yaygın olduğunu görüyoruz. Hatta zahitler ve mescit ehilleri arasında bile. Mütedeyyin fertler olup ama bilerek veya bilmeyerek evlatlarının yaşamına darbe indiriyorlar.
Biz hayvanlardan bunu öğrenmeliyiz ki çouklarını ihtiyaçları olana kadar koruyorlar ama annesine ihtiyacı olmadığı ve müstakil yaşayabildiği zaman annesi onu terk edip kendi haline bırakıyor ki müstakil yaşama başlayabilsin. Hatta bazı kuşlar kaç gün, kaç ay yavruları için taneler getiriyorlar ve gagasına döküyorlar; uçabildiklerini gördükleri zaman uçuruyorlar; hatta bazen yere düşseler bile. Ama uçmayı ona öğretiyorlar ve uçabildiği zaman da onu kendi aşiyanelerine yol vermiyorlar. Siz görüyorsunuz ki bir koyun yavrusu dünyaya geldiği zaman ona karşı özel bir alakası vardır ona süt vermesine ilaveten muhabbet de ediyor. Bir iki ay geçmiyor ki o koyun yavrusu ot yemeğe başlıyor ve kendisini idare edecek duruma geliyor ve anne ve yavrunun arasında yabancılık meydana geliyor. Bütün hayvanlarda bu hakikat mevcuttur. Bizde de mevcuttur bir farkla ki biz istifade etmiyoruz. Biz kızımızı büyütmeliyiz, yeteri kadar maddi, manevi ve atifi ihtiyaçlarını karşılamalı ve netice itibariyle onu terbiye etmeliyiz. Sahih İslamî bir terbiye ile evlilik vakti geldiği zaman da evlendirmeliyiz ve kocasının evine gittiği zaman da müstakil yaşamına başlamalıdır, artık anne ve baba bu kızın işlerine karışmamalıdır; artık anne bu kıza karşı yersiz şefkatlerde bulunmamalıdır. Hatta eğer bu kadın ve kocası arasında bir çekişme meydana gelse bu anne damadına taraftar olmalıdır, kızına taraftar olmamalıdır, hatta suçlu damat bile olsa. Baba kızına değil damadına taraftar olmalıdır. Çok zararlı taraftarlıklardan biri buradadır ki kızını müstakil yaşamaya müstakil fikretmeye bırakmıyor olmasıdır. Kızına bazı sözler öğretip onu kendine tabi etmesidir. Bu cinayettir, hiyanettir ve bazen ayrılığa çekiyor ve eğer ayrılığa çekmiyorsa, muhabbete darbe indiren şeyler evi dağıtan bu karışmalar ve yersiz şefkatlerdir. Biz oğlumuzu terbiye etmekle mükellefiz, İslamî bir terbiyeyle. Biz maddi manevi ve atifi yönden oğlumuza yetişmeliyiz ve neticede islamın istediği gibi bir evlat topluma kazandırmalıyız. Bu oğlan yetişkin olup evlilik çağına varınca da müstakil yaşamına başlayabilmesi için onu evlendirmek anne ve babanın vazifesidir. Yavrusundan elini çeken tavuk gibi bu anne ve baba da çocuklarından ellerini çekmeli, işlerine karışmamalıdırlar, yersiz şefkatlerde bulunmamalıdırlar ve eğer oğlu ve gelinleri arasında çekişme çıkarsa oğullarına değil gelinlerine taraftar olmalıdırlar. Hatta suçlu gelinleri olsa bile. Elbette geline gerekli uyarı da bulunup, onu hatasına vakıf etmeli ve ona doğruyu öğretmelidirler ve oğullarına değil gelinlerine şefkat göstermelidirler. Dikkatli olup ateşin üzerine benzin dökmemelidirler. Ateşi söndürmelidirler. Eğer bu pişkin olmayan kız ve oğlanın arasında bir çekişme olduğunu görürlerse bunlar birer ev reisi olarak meseleyi halletmelidirler. Müteessifane özellikle anneler ve bazen babalar oğullarına taraftar oluyor, oğullarının işlerine karışıyor ve bunların müstakil yaşamasına izin vermiyorlar. Anne kendisi nasıl söylüyorsa oğlunun öyle amel etmesini istiyor, hatta boşanma emri verse bile oğlu amel etmelidir ki ondan razı olabilsin. Baba her zaman onun uşağı olup ona tabi olmasını istiyor. Bu yanlıştır, muhabbete darbe indirir, evi dağıtır ve şiddetli bir ihtilaf vücuda getirir evde. Ve bu karışmalar nemmam ve söz taşımaya sebep olur ki günahı çok büyüktür. Kuran şöyle buyuruyor: « şüphesiz inanmış erkeklere ve kadınlara fitne yoluyla işkence edip sonra tevbe etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma azabı vardır. »
Fitneciye pek acıklı iki azabı olduğunu söyle. O fitmeciliğin biri dünyada kendi ayağına kıvrılacaktır . Yani ey gelini için fitnecilik yapan kaynana! Kuran buyuruyor: bil ki kızın için fitmecilik yapacaklar, ey damadı için fitmecilik yapan kaynana dikkat et ki oğluna da böyle yapacaklar. Bir azabın da kıyamet günüdür ki cehennemde fitmecilik ateşi ayağını saracaktır. Ama Kuran başka bir yerde daha şiddetli buyuruyor: « Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür»
Nemmamlık, söz dolandırma ve fitnecilik adam öldürmekten daha kötüdür. Bu farzla ki adam öldürmenin günahının küçük olduğunu sanmayın ki Kuran buyuruyor: eğer bir kimse başka birisini haksız yere öldürürse bütün cihanı öldürmüş gibidir. « Kim bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın ( haksız yere ) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur»
Fitnecilik ve karı koca arasındaki küduret icat etmek, insan öldürmekten daha beterdir. Oğluyla gelinin arasına ayrılık sokan bir yaşlı adam . İmam Hüseyin(as) ın hizmetine geldi. İmam buyurdular ki: Falanca! Oğlun ve gelinin arasına ayrılık soktuğunu duydum? Arzetti: Evet ey Allah resulünün oğlu. Buyurdular: bilmiyor musun günahıne kadar? Eğer bu ikisinin damarlarını dışarı çıkarsaydın, günahı onların arasına ayrılık salmaktan daha az olurdu.
Bir kimse birinin damarlarını bedeninden dışarı çeker yani onu işkenceyle öldürürse ne kadar günahı var? İmam Hüseyin (as) buyuruyor ki iki kimsenin arasını bozanın günahı bundan daha kötüdür. Bu rivayet bize nemmamlığın söz dolandırma ve kuduret icat etmenin günahının işkenceyle adam öldürmekten daha büyük olduğunu anlatıyor. Bazen birini öldürüyor bunun günahı çok büyüktür ama bazen parça parça ederek öldürüyor. Yani işkenceyle ölüm, bunun günahı daha fazladır. Bunun kıyamet günü nasıl yırtıcı bir köpek olacağı malum, ama bil ki nemmamlığın, ayrılık salmanın söz dolandırmanın günahı işkenceyle adam öldürmekten daha büyüktür. Ama genellikle bu kaynanalar gelinlerini oğullarının gözünde küçük düşürebilmek için jilet gibi dilleriyle her şeye karışıyor, söz dolandırıyor ve iftirada bulunuyorlar. İyi de gelin oğlunun gözünde küçülünce ne olacak? Bunun ilk musibeti onun çocuklarının olmasıdır. Senin bu oğlunun artık mutlu bur günü yoktur ve neticede sende bu derde müptela olacak ve cehennem musibetine tahammül etmek zorunda kalacaksın. Nemmami ve söz dolandırma yersiz karışmalardan kaynaklanıyor, dil yaraları hemen bu karışmalardan kaynaklanıyor. Bazen görüyoruz ki hanım o kadar anlayışsız ki iyi damadını mütedeyyin damadını fakir damadının yüzüne vuruyor. Ne kadar ahmaklık istiyor! Bu kötü işiyle ne yaptığını düşünmüyor bile. Bazen görüyoruz ki adam damatları arasına fark koyuyor mesela bunun içindir ki bu damat bu damat yeni ve diğeri eskidi artık. Ama kızının başına nasıl bir musibet getirdiğinin farkında değil. Bazen kaynana öyle dil yaraları vuruyor, o kadar yaralayıcı, o kadar derindir ki avam halkın deyimiyle kabire kadar unutulmuyor.
Dilin hiç kimseyi iğnelememelidir ki kıyamet günü akrep suretinde olur ve seni ısırır. Bu bir utançtır ki insanın bir gülü olsun ve onun meyvesi dikenli olup adını kaynana dili koysunlar. Bu bir utançtır, utançtır ki bir kaynana damadına oğlundan çok muhabbet edeceğine onu bir akrepten daha kötü sokuyor. Niçin? Dünya için. Damadın, karsının anne ve babasını kendi anne ve babasının yerine bilip onlara muhabbet edeceği yerde onlara sinirli ve düşmanca davranması aralarında kan davası olan düşmanların bile bir birlerine davranmadıkları şekilde davranması damat için ne kadar utanç vericidir. Niçin? Çünkü çeyiz az idi bu fikriyle bu adamın vay haline , damat karısının annesiyle babasıyla çeyizin azlığından dolayı kötü oluyor. Gelinin kaynanasına annesi gibi davranacağı yerde ona düşmanlık etmesi utanç değil midir. Halbuki o, oğlunu büyütüp onun eline vermiştir. Gelin kocasının babasına kendi babası gibi muhabbet etmelidir çünkü bu oğlunu büyütüp senin eline verene kadar zahmetler çekmiştir. Oysa bazen ona öyle dil yaraları vuruyor ki bir akrep bile böyle sokmuyor ve görecek gözü yok.
Misal veriyorlar ki hava soğuk idi bir deve gelip maşını tavuk kafesine soktu ve bana da yer ver deri başını tavuk kümesine sokar sokmaz bir an kendini geri çekti ve her şeyi harap etti. Ne kendisi için yer bıraktı ne de tavuk için. Bazı gelinler böyledir eve geldikleri zaman o kadar yırtıcı oluyorlar ki yüzde yüz kocasına musallat olmak istiyor. Kaynanasının olmasını kocasının babasının bile olmasını istemiyor. Siz gidin yalnız ben kalayım ne kadar ahmakça! Bunların günahı var ve insanlığa uygun değil insanlık dışı şeylerdir. Oğlan, kız, anne ve babalara bir siparişim var eğer birlikte şefkatli olursanız eviniz Allah’ın rahmet mahalli olur. Kıyamet günü de hepiniz cennette yan yana oturmuş selam size diyorsunuz. Kocası geline selam sana diyor. Gelin kaynanasına selam sana diyor. Ama eğer evde geçinmezseniz, eğer maddiyat için ihtilaf çıkarırsanız, eğer Allah korusun çeyizin olmaması veya az olmasından dolayı hanımına dil yarası vurursan, özellikle bir başka kimseyi onun yüzüne vurursan, özellikle kadının kendisi başkasını kocasının yüzüne vurursa, biliniz ki kıyamette hepiniz cehenneme gideceksiniz. Cehenneme gittiğiniz zaman da Kuran şöyle buyuruyor: gelin hanım cehennemde kocası geliyor ve lanet olsun sana diyor. Gelin lanet sana olsun diyor. Bir an gelinin annesi geliyor ve kızına bizi cehennemlik ettin lanet olsun sana diyor. Bunlar Kurandır ben okuyorum. Birlikte toplandıkları zaman her biri suçu diğerinin boynuna atıyor. Kuran buyuruyor ki: hepinize lanet olsun ki birbirinizi cehennemlik ettiniz. Neden evlerimizde ihtilaf olsun ? Niçin? Ben gelinlere bir sipariş vereyim, gelin hanım! Vefalı ol, müstakil yaşa, bunu da oğullara söyleyeyim ki na ehl annelerinizin na ehl babalarınızın sözlerini duymayın vefalı olun, müstakil yaşayın. Özellikle kadınlara söylemeliyim ki eğer kadın vefalı olursa, artık annesi onun yaşamına karışıp yaşamını dağıtamaz, ama eğer yaşamda müstakil olmazsanız eğer başkalarının sözleri tesir ederse daha ilk günlerde hayatınız dağılır bazen boşanmaya kadar uzanır.
Öyle çok ayrılıklar biliyorum ki kaynağına baktığımızda kaynanaların, gelin annelerinin ve anlayışsız babaların suçu olduğunu görüyoruz. Büyüklük edip oturup yol gösterecekleri yerde kocanın anne ve babası gelinlerine taraf tutacakları yerde, gelinin anne ve babası damatlarına taraf olacaklarına, karı ve koca arasında küçük bir niza çıktığında mesela eğer kız küserse onları barıştıracaklarına onları daha da kışkırtıyorlar. Kötü işlerden biri karı kocanın bir birlerinden küsmesidir. Hanım! Kimden küsüyorsun? O kimse ki kocasından küsmüyor, kadın ki evinde ve yaşamından dışarı çıkmıyor, evinde ol nereye gidiyorsun? Küsüyor ve evinden dışarı çıkıyor. Anlayışlı anne diyor ki kendi evine gidelim. Anlayışlı baba diyor ki ne haber neden buraya geldin? Gel gidelim diyor ve kızı kocasının evine götürüyor. Kızı sinirlendiği, yanlış yaptığı için, basit davrandığı için özür diliyor ve bu şekilde çekişme bitiyor. Eğer gelinin annesi kızını alıp damadın yanına götürür ve ondan özür diler, biraz söyleyip güler ve kızını ona emanet ederse ihtilaf giderilmiş olur. Bu erkek kötü bile olsa karısının anne ve babasının bu şekilde davrandıklarını görünce davranışlarına dikkat eder. Gelin kaynanasının kendisine taraftar olduğunu kalbinin onun uçun daha çok yandığını görünce ve yine gelin kocasının babasının kendisine kalbinin yandığını gördüğü zaman muhakkak ki muhabbet, muhabbeti getirir. Bu gelin de ne kadar kötü olursa olsun iyi olur.
Bazen erkek günlük işinden sonra eve geliyor, Kuranın deyimiyle sükunet yeri olan eve ve erkek yorgunluğunu çıkarmak için eve ve karısına sığınıyor görüyor önce musibettir. Eğer kadın onu yalnız bulursa hennasın vesvası gibi devamlı vesvese, vesvese, vesvese, gıybet, gıybet, iftira, iftira ediyor. Kaynanasının ardından, annen bu gün böyle yaptı, annen bu gün böyle dedi ve eğer annesi onu yalnız bulursa başlıyor ki bu karın kadın değil, sen başka bir kadınla evlenmelisin, bu yaşam değil ki, bu kadın asla evde değil. İftira, gıybet, iftira, gıybet yorgun olan bu adam daha da yorgunlaşıyor, bedbahttır daha da bedbahtlaşıyor, günahının ne kadar büyük olduğunu biliyor musunuz?
Peygamber efendimiz buyuruyorlar ki: Eğer bir kimse bir dirhem faiz yerse otuz altı defa zina etmiş veya zina vermiş gibi olur.
Zinanın günahının az olduğunu zannetmeyin, günahı o kadar büyüktür ki eğer tövbe etmeden ölürse cehennemde avret yerleri o kadar kötü kokar ki cehennemlikleri rahatsız eder ve Allah’a şikayet ederler ki Allah’ım bizi bu kadın veya erkeğin kokusundan kurtar. Günah bu kadar büyüktür ama peygamber efendimiz buyuruyorlar ki eğer bir kimse bir dirhem faiz yerse günahı otuz altı zinadan daha büyüktür sonra buyurdu faizden daha günah yani otuz altı zinadan daha günah gıybet etmen başkasının ayıplarını açıp rüsva etmendir. Gelinini oğlunun yanında rüsva etmen, gıybet etmen, iftira etmen, iftira etmenin günahı büyüktür. Kıyamet günü elli bin sene çirk ve kandan bir telin üzerinde bekletirler. İnsanların hesabı tamamlanana kadar, sonra da seni bu çirk ve kan teliyle cehenneme götürürler. İftira etmeyin. Özellikle gelinler, kaynanalar, gıybet etmeyin bu kadar incelemeyin her şeyi. Bazen bu kaynana o kadar aşağılıktır ki gelin olmadığı zaman keyfine diyecek yoktur gelinin aleyhine bir şey tertip etmek için o tarafa bu tarafa dolaşıp duruyor. Ey kaynana! O kadar büyük günahtır ki peygamber efendimiz minberde şöyle buyurdular: ey diliyle iman edip kalpleriyle iman etmeyenler insanların işlerini araştırmayın ve insanların işlerini araştırırsanız Allah sizleri rüsva eder, çok zeki, kendini sakınan ve tutabilen biri olsan bile neticede rüsva eder seni. Araştırmayın. Sen bir kaynana olarak gelininin dolabını araştırıyor, çantasını karıştırıyorsun yarın da aynı bela senin kızının başına gelir. Bu onun dünyevi cezasıdır ama ahreti ne yapacaksın? Cehennem ateşi müşküldür, kabrin ilk gecesi müşküldür bazen çok acayip araştırmalar yapılıyor, hatta ben kadın ve erkeklere sipariş ediyorum : hanımlar! Hiçbir zaman kocanızın çantasını açmayın, bu kötü bir iştir, çirkindir, hırsızlıktır ve bazen bu işin boşanmaya kadar gittiğini görüyoruz.
Ey efendi! Karının çantasını açma, araştırma; karının dolabını açma, araştırma. Ey kaynana çeyizi var mı, yok mu diye gelinin çeyizlerinin üzerine gitme. Eğer varsa kendisi için var eğer yoksa kendisi için yoktur. Seni ilgilendirmez. Senin bir ayağın kabirde, kabrini düşün, kıyameti düşün. Gelinin çeyizlerinin üzerine gidip neyi var neyi yok diye bakmak ahmakça bir iştir. Bu bir Müslüman işi değildir, insan işi değildir. Hanımın çantasını açmanın günahı çoktur. Çantayı açmanın insanı çok ince yerlere götürebileceği de mümkün. Kocanın, karısı tarafından çantasının açıldığını anlaması çok tehlikelidir ve bazen çok ince noktalara götürebilir. Rica ederim bir birinizin işlerinde araştırma yapmayın, rica ederim anne ve babalar oğulları ve kızlarının işlerine karışmasınlar, müstakil yaşamalarına izin versinler, yersiz şefkatler yanlıştır. Eğer işte suç varsa imkan suretinde suçu o tarafa götürmeğe çalışın bu tarafa değil. Bunlar yersiz şefkatlerdir. Oğluna acıman gerekmiyor, kabrine acı, ahretini düşün, akibetin için acı.
YİRMİNCİ OTURUM
DOKUZUNCU BÖLÜM
KADININ KOCASINA İTAATİ – EV VE KANUNUN HAKİMİYETİ:
KADIN’IN KOCASINA İTAATİ:
Mevzuumuzun dokuzuncu bölümü evde itaat hakkındadır. Kadının kocasına itaati ve onun sözünü dinlemesi tabii bir iştir. Ve eğer kadın kocasına itaat etmez sözünü dinlemezse tabiatının hilafına amel etmiş olur. Biliyorsunuz ki her idareye yönetici lazımdır. Yedi sekiz kimselik bir idare olsa bile eğer yöneticisiz olursa işler yolunda gitmez. Ev bir idare değildir, psikologların deyimiyle ev küçük bir memlekettir ve büyük memleketler bu küçük memleketlerden teşkil olur. Ve bu küçük memleketin yöneticiye ihtiyacı vardır. Tabiat ve kadının fıtratı, evin yöneticisi erkektir diyor. Özellikle şu ki kadının nafakası ve evin ihtiyaçları erkeğin üzerindedir, bu nedenle Kuranı kerim evin yönetimini erkeğe veriyor ve bu nedenle de işaret ederek buyuruyor ki: «Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve erkekler mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. » evin yönetimi erkeğindir çünkü erkek taakkuli bir vücuttur ve yöneticilik onun hakkıdır. Çünkü evin ihtiyaçları onun üzerinedir. Bu nedenle tabiat ve fıtrat ile uyumlu olan bu ayet ev halkının evin erkeğine itaat etmeleri gerektiğini söylüyor. Kadın kocasına itaat etmelidir, onun sözünü dinlemelidir. Nasıl ki çocuklar söz dinlemelidirler. Eğer kız ve oğlan evde söz dinlemezlerse, bazılarında söz dinlenilmeyen idarelere benzer. Kadın kocasının sözünü dinlemezse eğer, idarede müdürün sözünü dinlemeyen istibdat edip kendi başına olan muavin gibidir. O idarenin iş göremeyeceği, alt üst olacağı malum ve o idarede çekişmeden başka bir şey yoktur. Eğer kadın söz dinlemezse musibetler öne gelir. Eğer kız ve erkek çocuk evde babasının sözünü dinlemezse musibetler öne gelir. Eğer ittihat istiyorlarsa; eğer evde her şeyin yolunda gitmesini istiyorlarsa babalarına itaat etmelidirler. Kadın da kocasına itaat etmelidir ve yüzde yüz söz dinlemelidir ve bu erkeğin hakkıdır.
Erkeğin diğer hakkı mubaşeret olayıdır. Bu konuda da kadın yüzde yüz erkeğe itaat etmelidir ve eğer kadın bu yönde kocasına itaat etmezse bütün fakihler bu kadının naşize olduğunu söylüyorlar ve kocasının üzerinde mesken, giyecek ve yiyecek hakkına sahip değil. Kuranı kerim bu konuda daha şiddetli konuşuyor ve birçok rivayetler de bu konuda nakledilmiştir. Mesela vesailin sahibi (ra) şöyle naklediyor: bir kız peygamber efendimizin huzuruna geldi ve ey Allah’ın resulü ben evlenmek istiyorum, kocanın kadın üzerindeki hakkı nedir? Diye sordu. O hazret şöyle buyurdular: ilk hakkı şu ki, evin hırsızı olmayacaksın, evde eğri elli olmayacaksın, evde iki yüzlü, yapmacık olmayacaksın. Bu kız dedi ki: baş üstüne bu hakka murat edeceğim. Buyurdular ki: ikinci hak şu ki, cinsel iç güdü yönünden yüzde yüz kocana tabi olacaksın. Her halde isterse sen ona itaat etmelisin. Bini da kabul etti, buyurdular: üçüncü hakkı şu ki: eğer evde çekişme olursa sen barışmalısın. Kocan senden razı olmadığı müddetçe uyumamaya dikkat et. Üçüncü kısım bu kadına ağır geldi, peygamber efendimize sordu: benim kocam zalim olsa bile mi? Yani küsmemizde suçlu oysa ve çekişmemiz de onun taksiratından kaynaklanıyor olsa bile mi? Hz. Buyurdular: evet, o zalim olsa bile sen barışmalısın.
Çünkü kadın atifi bir vücuttur ve vücudu öyledir ki tevazu etmesi gerekir bu nedenle Kuranı kerim bu iki sıfata sahip olan kadını değerli kadın biliyor: « Onun için saliha kadınlar itaatkardır, , Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. »
Layık kadın kocasının önünde mütevazı olan, dili uzun olmayan, başı aşağıda olan ve açıkta olsun gizlide olsun iffetli olan kadındır. Medresede olsun sokakta olsun hicabı aynı olmalıdır. Nasıl sokakta hicaplıysa medresede de hicaplı olmalıdır. Nasıl ki yabancıların yanında hicabına dikkat ediyorsa akraba fertleri arasındaki namahremlerin yanında da hicabına dikkat etmelidir. Kocasının kardeşi, kocasının amcası, dayısı ve bunun gibiler ve aynı şekilde mahalle satıcıları, çöpçüler ve bunun gibilerin yanında hicabını hıfzetmelidir.
Kadın özellikle cinsel iç güdüye nispeten kocasına itaat etmelidir. Teveccüh edilmesi gereken bir şey şu ki; erkek de böyle olmalıdır yani erkek de söz dinleme yönünden kendi muavinin sözünü, kendi katibinin sözünü dinlemelidir. Evin nasıl müdürü varsa muavini de vardır ki, kadındır ve nasıl ki muavin müdürün sözünü dinlemeliyse müdür de böyle olmalıdır, muavinin sözünü hesaba getirmelidir. Elbette kararlar erkeğindir ama kadınla meşveret etmelidir. Sözleri ortaya koymalıdır ve eğer nazarı doğruysa kabul etmelidir.
Müminlerin emiri Hz. Ali(as)den meşhur bir rivayet var ki erkekler onu kötü mana ediyorlar. O rivayet budur ki buyuruyor: «» erkekler kendi yararlarına göre diyorlar ki, kadınlarla meşveret edin ve onlarla muhalefet edin! Yani zannediyorlar müminlerin emiri beyhude bir söz söylemek istiyor. Karınla meşveret et ne söylediyse aksine amel et hak olsa bile! Rivayetin manasının bu olmadığı malum. Belki şudur, söyledik ki kadınla meşveret edilmelidir, kadını hesaba katmalı ve eğer sözü hesaplıysa kabul etmelidir. Erkek karısının sözünü dinlemelidir, karar erkeğindir.
Hz. Ali(as)’ın cümlesi Kuranla farklı değil, Kuranda peygambere şöyle söylüyor: « Ey peygamber! Ashabınla meşveret et, Müslümanları hesaba kat, onların şahsiyetlerine ihtiram et, ama karar senindir. »
Eğer sözleri hesaplıysa kabul etmelisin değilse amel etmemelisin. Bu Kurandır, rivayette budur rivayetin de manası şudur ki, efendi! Hanımınla meşveret et, ona şahsiyet ver, onu işlerin cereyanında karar kıl, o senin muavinindir ve memleketin veziri yerindedir, memleketin veziri cereyanında olmalıdır. Kadın ev ve kocasının işlerinin cereyanında olmalıdır. Evet, eğer sözünün doğru olmadığını görürsen, nihai karar senindir. . Ve Kuranın deyimiyle:
Hatta bir rivayette peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: büyük çocuklarla meşveret et ve onları hesaba kat. Buyuruyor ki, . Yedi yaşına kadar çocuğun sözünü dinlemeliyiz ve onu elimizden geldiği kadar nazlandırmalıyız, diğer yedi yılda iş öğretmeliyiz ve onu çalıştırmalıyız, onu faal bir kimse yapmalıyız, tembel bir kız, tembel bir oğlan olarak çıkmamalıdır. Ama on dört yaş üzerine çıktığı zaman, genç olduğu zaman bu gençten fikri yönden yararlanmalıyız. Yani işlerin cereyanında karar kılmalıyız ve bu, psikologların nazarıyla acayip bir rivayettir. Yani bir dünya manası var, eğer çocuklarımızın cemiyette şahsiyet sahibi olmalarını istiyorsak onlara şahsiyet vermeliyiz. Oğluna şahsiyet veren babadır, kızına şahsiyet veren annedir. On dört- on beş yaşındaki bir kızla yanlıştır, hem de çok yanlış, ona yüklenmek yanlıştır, Kuranı kerim buyuruyor ki: « Lokman oğluna öğüt vererek: yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür demişti. »
Dostları ilə paylaş: |