“yeni TÜRKİYE”Yİ kuracak zafer iÇİn beşERİ ve mali kaynaklarin yönetiMİ


Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin İzmir Vilayeti



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə3/14
tarix02.08.2018
ölçüsü0,75 Mb.
#65905
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin İzmir Vilayeti

İzmir ve Batı Anadolu’nun yönetimi sorunu, Büyük Millet Meclisi ordusunun bölgeyi ele geçirmesi ile çözümlenmiştir.

Yunanistan'ın Küçük Asya Ordusu Başkumandanlığı, Anadolu'yu boşaltma kararı alarak, bu kararı 8 Eylül’de birliklerine tebliğ etmiştir. Yunan birlikleri, şehri Rum ve Ermeni muhafızlara bırakarak İzmir'i boşaltmıştır. Yunan yüksek memurları ve jandarması da şehri terketmiştir. Yunan idaresi şehirden ayrıldığı ve Türk ordusu henüz gelmediği için İzmir bir geceyi yönetimsiz geçirmiştir. İtilaf Devletleri Komiserleri, sabah İron Duke gemisinde toplanarak şehrin en yakın Türk kumandanına teslimini kararlaştırmışlardır. Mustafa Kemal Paşa, 10 Eylül’de İzmir'e girecektir. İzmir, son Yunan askerinin Çeşme'den şehri terkedeceği 15 Eylül’de tamamen boşaltılmış olacaktır.

Mustafa Kemal Paşa, 3 Eylül’de İzmir'in mülki amiri ile ilgili İcra Vekilleri Heyeti Riyasetine gizli bir telgraf çekmişti. İzmir kurtarılınca oraya Konya Valisi Abdülhalik Bey'i atamak istediğini söyleyen Mustafa Kemal Paşa, kendisinin karargâha yollanmasını istemişti. Rauf Bey, bu isteği 6 Eylül 1922 tarihinde Abdülhalik Bey'i İzmir Valisi olarak atayarak olumlu karşıladığını bildirmiş olacaktır.20 Mustafa Kemal Paşa, 9 Eylül 1922 tarihinde Nureddin Paşa'yı, İzmir'e Vali Vekili atayacaktır.

İzmir’in Büyük Millet Meclisi hâkimiyeti altındaki ilk mülki amiri Nureddin Paşa olmuştur. Nureddin Paşa döneminde daha sonra çokça tartışılacak olaylar meydana gelecektir. İzmir Metropoliti Hristomos, 10 Eylül’de linç edilmiştir. Büyük İzmir Yangını da, 13 Eylül’de Nureddin Paşa Vali Vekilliği sırasında başlamıştır. Yangında 20 bin bina yanmış; yüzlerce insan hayatını kaybetmiş; 12 milyon İngiliz Sterlini kadar maddi zayiat ortaya çıkmıştır.

İzmir Vali Vekili Nureddin Paşa, 16 Eylül’de, 18-45 yaşları arasındaki Rum ve Ermenilerle ilgili bir bildiri yayımlamıştır. İzmir'de bulunan 18-45 yaşları arasındaki Rum ve Ermenilerin savaş esiri sayıldığını, geri kalanların 30 Eylül 1922 tarihine kadar Türkiye'yi terkedebileceklerini bildirmiştir. 24 Eylül’de İzmir'deki Hristiyanlarla ilgili bir bildiri daha yayımlanmıştır. Bildiride, mütarekeden beri tabiyet değiştirenlerin yeni tabiyetlerinin geçersiz olduğu, bunlara Osmanlı tabiyeti muamelesi yapılacağı, 30 Eylül 1922 tarihine kadar İzmir'i terkedemeyecek durumda olan Hristiyanların iç kısımlara sevki için mahalli kumandanlıklara ve Hükümet'e bildirilmesi gerektiği, evinde savaş araçları ile Yunan askeri saklayanların idam edileceği, terk edilmiş eşya ve mallara el koyanların küreğe ve 15.000 liraya kadar para cezasına çarptırılacağı, terkedilmiş evlere el koyanların da on sene küreğe çarptırılacağı belirtilmiştir.



İstanbul Hükümeti

1922 yılında da 21 Ekim 1920 tarihinde atanan Üçüncü Tevfik Paşa Hükümeti görevine devam etmiştir. Yalnız, 1921 yılında olduğu gibi, bu yıl da Nezâretler özelinde değişiklikler yapılmıştır.



Tablo 1. Üçüncü Tevfik Paşa Hükümeti (21 Ekim 1920-4 Kasım 1922)

Nezâret

Nazır

Açıklama

Sadrazam

Tevfik Paşa (21 Ekim 1920)

 

Şeyhülislam

Mehmed Nuri Efendi (21 Ekim 1920)

 

Harbiye Nezâreti

Ziya Paşa (21 Ekim 1920)

 

Dahiliye Nezâreti

Ali Rıza Paşa (12 Haziran 1921-19 Haziran 1922)

 

Salih Paşa [vekaleten] (19 Haziran 1922)

Ali Rıza Paşa'nın Avrupa seyahati nedeniyle Dahiliye Nezâreti'ndeki görevine, vekaleten Bahriye Nazırı Salih Paşa bakmıştır.

Hariciye Nezâreti

İzzet Paşa (12 Haziran 1921-3 Mart 1922)

Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına Avrupa seyahatine çıkan Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey'e karşı İzzet Paşa görevlendirilmiştir. İzzet Paşa da Yusuf Kemal Bey'le aynı zamanda Avrupa'da olacak ve İstanbul Hükümeti adına Avrupa Devletleri ile temasta bulunacaktır. 4 Mart 1922 tarihinde İstanbul'dan ayrılacak olan İzzet Paşa'ya Sadrazam Tevfik Paşa vekâlet edecektir.

Tevfik Paşa [vekaleten] (3 Mart 1922)

 

Adliye ve Mezahib Nezâreti

Kâzım Bey (19 Ağustos 1921-3 Temmuz 1922)

Kâzım Bey, 3 Temmuz 1922 tarihinde istifa etmiştir.

Mustafa Bey (3 Temmuz 1922)

Mustafa Bey, Ayan üyesidir.

Evkâf-ı Hümayun Nezâreti

Said Bey [vekaleten] (19 Ağustos 1921-11 Temmuz 1922)

 

Raşid Bey (11 Temmuz 1922)

Raşid Bey, vekaleten yürütülen Nezârete atanmıştır. Kendisi eski Maarif Nazırıdır.

Nafıa Nezâreti

Ali Rıza Paşa (9 Şubat 1921-19 Haziran 1922)

 

Safa Bey [vekaleten] (19 Haziran 1922)

Ali Rıza Paşa'nın Avrupa seyahati nedeniyle Nafıa Nezâreti'ndeki görevine, Ticaret ve Ziraat Nâzırı Safa Bey vekalet etmiştir.

Maarif Nezâreti

Said Bey (19 Ağustos 1921)

 

Ticaret ve Ziraat Nezâreti

Safa Bey (12 Haziran 1921)

 

Bahriye Nezâreti

Ziya Paşa [vekaleten] (1 Ağustos 1921)

 

Şûrayı Devlet

Tevfik Bey (19 Ağustos 1921)

 

Emniyet Umum Müdürlüğü

Esad Bey (12 Haziran 1921)

 

İstanbul Hükümeti’nin 1922 yılı içinde politikası, Müttefik Devletler ile diplomatik bir uzlaşma sağlamak yönündedir. Büyük Millet Meclisi’nin Misakı Milli’de ısrar etmesi ve bu hattın ancak askeri alanda sağlanabileceğini göstermesi, İstanbul Hükümeti’nin sahiplendiği sulh propagandasını işlevsizleştirmekte ve tek hâkim güç olarak Müttefik Devletlerle masaya oturmasını engellemektedir. Bu nedenle, İstanbul Hükümeti, bir yandan kendisini bir barış anlaşması yapmaktan alıkoyan Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ni yola getirmeye çalışmakta,21 bir yandan Ankara Hükümeti’nin gittikçe daralttığı iktidar alanını tahkim etme yönünde adımlar atmakta,22 bir yandan da “adil” bir barışın sağlanması için Müttefik Devletlerle açık ve gizli görüşmeler yapmaktadır.23 İngiltere, Dışişleri Bakanı Lord Curzon aracılığıyla, İstanbul Hükümeti’nin bu uzlaşmacı tutumundan yararlanmak ve Ankara Hükümeti’ni bu tutumla dengelemek için 31 Ocak’ta Sadrazam Tevfik Paşa’ya ne zaman isterlerse temaslarda bulunmak üzere Londra’ya ayrı bir heyet gönderebileceklerini söyleyen bir telgraf çekmiştir. İstanbul Hükümeti, 3 Mart’ta Hariciye Nazırı İzzet Paşa’yı temaslarda bulunmak üzere Avrupa’ya gönderecektir. İzzet Paşa’nın temasları, Misakı Milli’yi aşırı buldukları, ancak “adil” bir barışın yapılması için de Yunanistan’ın çekilmesi gerektiği yönünde olacaktır.24 İstanbul Hükümeti, barış görüşmelerini başlatacağı için Müttefik Devletlerin Paris Kararları çerçevesinde getirdiği mütareke önerisini 26 Mart’ta kabul edecektir.25 İstanbul Hükümeti, Venedik'te yapılması tasarlanan hazırlık konferansının zarar göreceğinden veya gereksiz yere erteleneceğinden korkarak Anadolu’da başlatılan genel taarruza karşı çıkacak; Paris Kararlarına göre Anadolu zaten Türklere verilecek iken, bu saldırıyı neyin tetiklediğini bilmediklerini söyleyeceklerdir.26

İstanbul Hükümeti açısından Müttefik Devletlerle yapılacak bir barış, kendi hâkimiyetini de korumanın tek yolu olarak görünmektedir. Bu nedenle, barış görüşmeleri ile hâkimiyet ve hükümet şekli tartışmaları iç içe geçmiştir. 6 Nisan’da İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’un, Padişah Vahdettin'le yaptığı gizli görüşme bunu açıkça gösterir. Rumbold'un görüşmeyle ilgili raporuna göre, Padişah Vahdettin, Kemalistlere karşı her zamankinden daha sert konuşmuştur. Vahdettin, İttihat ve Terakki'nin yeni bir şekli, bir ihtilâl teşkilâtı olarak tanımladığı Kemalistlerin İngiltere'nin tekliflerini kabul etmeyeceğini, otoritelerini İstanbul'a kaydırmak istediklerini söylemiş ve barışın İstanbul Hükümeti ile yapılmasını istemiştir. İngiltere ile herhangi bir özel uzlaşmaya hazır olduğunu dile getirmiş; ancak uzlaşma için boşaltılacak Anadolu'daki topraklara Kemalistlerin girmesine izin vermeyerek İstanbul Hükümeti'ne devredilmesini talep etmiştir. Hayatının tehlikede olduğunu belirttikten sonra, Kemalistleri etkisiz hale getirmek için Edirne'nin de kendisine verilmesini istemiştir. Bu görüşmenin de gösterdiği üzere, Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Müttefik Devletlerin de tanıyacağı egemenliğini sağlamak için savaşırken; İstanbul Hükümeti, iktidarını devam ettirebilmek için uluslararası tanınmanın kendine sağladığı tek meşru ve güvenli yolu kullanmaya çalışmaktadır. Padişah Vahdettin, aradan dört ay geçtikten sonra Büyük Taarruz arifesinde 7 Ağustos’ta benzer görüşlerini bir kez daha İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold ile paylaşacaktır. Ancak, bu sefer Rumbold’un sözleri dengelerin değişmekte olduğu yönünde olacaktır. Rumbold, bir hal çaresi bulmak için Ankara'nın hesaba alınması gereken bir faktör ve yok etme çaresine sahip olunmayan bir kuvvet olduğunu dile getirmiştir.

7 Şubat 1922 tarihinde yayımlanan Hanedân-ı Âli Osman Umûru Hakkında Karârnâme özellikle dikkat çekicidir. Kararnamenin önemi, işgal altındaki Saltanat’ın, Ankara’da kurulan Hükümet’in varlığında hanedan hukukunu düzenleme ihtiyacı duymuş olmasıdır. İlk kez 1913 yılında yazılı hale getirilen hanedan hukuku, bu Kararname ile ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.27 Hanedan üyelerini ilgilendiren doğumun tescili, evlenme-boşanma usulleri, vesayet, eğitim-öğretim gibi konuların yanında, kararnamenin hazırlık evresinde üzerinde önemli tartışmaların yaşandığı Hazine-i Hassa malları, Emlâk-ı Hakaniye ve Emlâk-ı Şahsiye ayrımı ile miras meselesi bu kararnameyle hükme bağlanmıştır.28 Kararname aynı zamanda Padişah, veliahd ve şehzadeler arasında memleketin geleceği konusunda önemli görüş ayrılıkları olduğunu da yansıtmıştır. Kararnameye göre bir Hanedân-ı Âli Osman Şûrası kurulmuş; Ankara'ya eğilim gösteren veliahd ve şehzadelerin kontrol altına alınması, kurallara uymayanlara çeşitli cezalar verilmesi öngörülmüştür.29

1338 sene-i maliyesi birinci altı aylık muvakkat bütçe karârnâmesi, 27 Şubat’ta yayımlanmıştır. 30 Ağustos’ta da 1338 sene-i maliyesi ikinci altı aylık muvakkat bütçe karârnâmesi yayımlanacaktır. İstanbul Hükümeti, diğer kurumlara ilişkin muvakkat bütçelerin yanı sıra 1922 yılı içinde gelir arttırıcı önlemler almaya da çalışmıştır.

İstanbul Hükümeti’nin gelir arttırıcı önlemlerine rağmen, dar boğaza son verememesi üzerine 2 Ekim’de bütçe açığına ilişkin bir kararname yayımlanmıştır. Kararname, 1338 senesi bütçe açığını kapatmak için bir veya müteaddit defalarda avanslar akdine ve hesab-ı cariler güşâdına ilişkin Maliye Nezâreti'ne me'zûniyet veriyordu.

24 Mayıs’ta Dersaadet Divân-ı Harb-i Örfilerinin hakk-ı kaza ve dâire-i salâhiyeti hakkında Karârnâme yayımlanmıştır. Bu Kararnameyle, İstanbul’daki Divanı Harbi Örfilerin yargı hakkı ve yetki sınırı, İstanbul vilâyeti ve Çatalca sancağı olarak belirlenmiştir.30 Belirtilen sınır dışında kalan davalara, mehakim-i umumiyenin (genel mahkemelerin) bakmasına karar verilmiştir.31

Üsküdar-Alemdağı Elektrikli Tramvay İmtiyâzı mukavele ve şartnâmelerinin 1 Mart’ta teatisi için 28 Şubat’ta yayımlanan iradei seniyye ile mezuniyet verilmiştir.

Eski Maliye Nâzırı Cavid Bey, 10 Mayıs’ta Düyun-ı Umumiye-i Osmaniye Osmanlı Dainler Vekili seçilmiştir. 11 Mart’ta görevi sona eren Osmanlı Dainler Vekilinin yerine seçim yapılması kararlaştırılmıştı. Cavid Bey, 4 Temmuz’da Paris'ten İstanbul'a gelecektir.

22 Ocak’ta Madrid Sefaretine Ragıp Raif Bey atanmıştır.

İstanbul Şehremini Celâl Bey azledilerek, yerine İstanbul Şehremaneti’ne 3 Mart’ta eski Ticaret ve Ziraat Nazırı Ziya Bey tayin edilmiştir.32 Ziya Bey, 13 Nisan 1923 tarihine kadar bu görevde kalacaktır.

Hahambaşı Kaymakamı Haym Biçrano Efendi'ye 28 Mayıs’ta Mecidi Nişanı verilmiştir. Nişanın verilmesinde, diğer azınlıkların aksine, Yahudilerin Osmanlı Devleti içinde kalma istekleri etkili olmuştur.

17 Haziran’da İslam kadınlarının dış kıyafetiyle ilgili tedbir alınması yönünde irade beyan edilmiştir. 21 Haziran 1922 tarihinde Takvimi Vekayi'de yayımlanan karara göre, İslam kadınlarının dışarıda açık seçik giyindikleri tespit edildiğinden, dış kıyafetleriyle ilgili tedbir alınması için Meşihat ve Maarif Nezâreti görevlendirilmiştir. 25 Haziran’da Türk Bedayiini Koruma Cemiyeti Yönetim Kurulu, Şeyhülislamlıktan ve Maarif Nezareti Ortaöğretim Şubesinden birer yetkilinin katıldığı bir toplantı düzenleyecek; Padişahın bu konudaki iradesini okuyarak asrî giyimden uzaklaşılmasına, ancak herhangi bir giyim tarzı için kadınların zorlanamayacağına karar verecektir. Giyim modelleri hazırlama işini komisyona havale edecektir.

İstanbul Hükümeti, ekonomik dar boğazdan dolayı memur tenzilatına gitmiştir. 17 Temmuz’da Muvâzene-i Umûmiyye'ye dâhil devâir-i resmiyede ihtiyâcâttan fazla bulunan me'mûrine me'zûniyet-i mecburiye itâsı ve fıkraatı hakkında karârnâme yayımlanmıştır. Mecburi Mezuniyet Kararnamesi olarak bilinen bu kararnameden sonra, İstanbul Hükümeti, giderlerini azaltmak için memurlarının sayısında tenzilat uygulamasını başlatmıştır. Memurların %20'sinin işten çıkarılmasıyla her ay 35.000 lira tasarruf yapılacağı hesaplanmaktadır. Ağustos ortalarında da maaşların yarısı ödenebilecektir. Bu memuriyetler içinde yabancı ülkelerde görevli memurlar da vardır. 12 Ağustos’taki Memâlik-i ecnebiyede bulunan me'mûrîn-i hariciyeden mecburi me'zuniyete sevk olunanlara verilecek harcırahlar hakkında karârnâme bunu gösterir.

Umumi Harp'te Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri durumuyla ilgili istatistik çalışmaları tamamlanmış ve 12 Ağustos 1922 tarihli Akşam Gazetesi’nde de yayınlanmıştır. İstatistik çalışmalarına göre, Trakya ve İzmir hariç, kaybedilen arazi toplamı 1.600.000 km², parasal kayıp yarım milyar Osmanlı Lirası olarak saptanmış; en yüksek mevcudu 2.850.000 olan ordunun ateşkes başlangıcında 560.000'e gerilediği tespit edilmiştir.

Yunan işgaline geçen mahallerde muhtariyet ilan edilmesi üzerine, memurlar o bölgelerden Dersaadet'e göç etmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine, 25 Ağustos’ta Vilâyât-ı meşgule me'mûrlarının 1333 ve 1334 senelerine ait maâşlarından gayriez mehûz bakiye-i istihkaklarının tesviyesi için 1338 devâir-i muhtelife bütçelerine 5720 lira tahsîsât-ı fevkalâde ilâvesi hakkında karârnâme yayımlanmıştır.



Darülfünun Grevi

Darülfünun Grevi olarak tarihe geçen ilk üniversite işgali, İstanbul’da Anadolu’daki mücadeleye verilen en önemli destek olmuştur. 30 Mart’ta Darülfünun’da boykot kararı alınmasına yol açan olaylar şu şekilde meydana gelmiştir. Rıza Tevfik'in Fuzuli hakkında verdiği konferans sırasında, Fuzuli'nin Türk değil Acem olduğunu iddia etmesi, Süleyman Nazif ve öğrenciler tarafından protesto edilmiş; "Türk'ün asırlar boyu bileğinde salladığı kılıcından başka nesi var? Hâlâ İstanbul'da oturabiliyorsanız bunu Düvel-i Muazzama'nın âlem-i İslam'a karşı hürmetine borçlusunuz" sözleri büyük karışıklığa yol açmış ve Rıza Tevfik salonu terk etmek zorunda kalmıştır. Olaylar, salonda tıbbiyeliler ile sarıklıların birbirine girmesiyle iyice büyümüştür. Darülfünun Edebiyat Fakültesi öğrencileri, gizli yaptıkları olağanüstü kongrede, 5 müderrisin derslerini boykot etmeye ve Darülfünun'la ilişiklerinin kesilmesini talep etmeye karar vermişlerdir. Öğrencilerin, "istiklal, kudsiyet ve milliyet hislerine yabancı ve muhacim [hücum eden]" kişiler olarak niteledikleri bu müderrisler şöyledir: Cenab Şahabettin, Barsamyan, Ali Kemal, Rıza Tevfik ve Hüseyin Daniş. Öğrenciler bu taleplerini Fakülte Dekanı İsmali Hakkı Bey'e (Baltacıoğlu) iletmişler; ancak, Dekan İsmail Hakkı Bey, 1 Nisan’da protestonamelerini, delillendiremedikleri gerekçesiyle, öğrencilere iade etmiştir. Rıza Tevfik Bey, 1 Nisan’da fakülteyi terkedecektir. Aynı gün, Darülfünun öğrencileri Edebiyat Fakültesinin önünde toplanarak boykot kararlarını açıklamışlardır.

4 Nisan’da Edebiyat Fakültesi Müderrisler Meclisi, suçlanan müderrislerin de hazır bulunduğu toplantıda, suçlama metnini görüşmüştür. Hüseyin Daniş ve Rıza Tevfik'in istifaları oybirliği ile kabul edilmiştir. Barsamyan hakkındaki iddiaların mahkeme tutanakları getirilerek incelenmesi karara bağlanmış; Ali Kemal ve Cenap Şahabettin'e isnad edilen suçlar mesnedsiz bulunmuştur. Müderrisler Meclisi Başkanı İsmail Hakkı Bey, kararı öğrencilere açıklamış; öğrenciler, isteklerinde diretmişler ve 5 Nisan’da boykota devam kararı almışlardır.

Darülfünun'un bütün fakülte ve yüksek okullarının öğrencilerinin temsilcileri, 9 Nisan’da Darülfünun Divanı'na ortak bir bildiri vermiş ve milleti aşağılayan beş müderrisin üniversiteden çıkarılmasını istemiştir. Darülfünun'un oniki kişilik (Ziya Nuri Paşa, Akil Muhtar Paşa, Ebulula, Hasan Tahsin, Muslihittin Adil, Maarif Nâzırı Sait, Salim, Fatin, İsmail Hakkı, Köprülüzade Fuat Beyler'in bulunduğu) Darülfünun Divanı, öğrencilerin istenmeyen müderrisler için verdiği ithamnameyi görüşmüş; Rıza Tevfik ve Hüseyin Daniş, görevlerinden istifa etmiştir. Divan, kurulacak bir komisyonun yapacağı incelemeden sonra Ali Kemal, Cenap Şahabettin ve Barsamyan'ın izinli sayılması veya sorunun çözümüne kadar derslere ara verilmesi çözüm yollarını değerlendirmiştir. Kararı, Edebiyat Fakültesi Müderrisler Meclisi'ne bırakmış ve yarın derslerin başlayacağını ilan etmiştir. 12 Nisan’da kararını açıklayacak Meclis, beş müderris hakkında suçlamaya değer bir husus ve dolayısıyla yapılacak bir şey olmadığını beyan edecektir.

Darülfünun Grevi, 12 Nisan’dan sonra örgütlü olarak yürütülmeye ve daha geniş bir destek bulmaya başlamıştır. Darülfünun ve Fakülte "fevkalade" delegelerinden meydana gelen Darülfünun ve Mekâtib-i Âliye Cemiyet-i Merkeziyesi kurulmuştur. Lozan Türk Talebe Cemiyeti, Edebiyat Fakültesi öğrencilerine bir kutlama telgrafı çekmiştir. Anadolu'daki Darülfünun mezun ve mensubu 21 genç de 13 Nisan’da benzer bir telgraf çekecektir. Büyük Millet Meclisi mebusları da, 16 Nisan’da Darülfünun Grevi'ni destekleyen bir beyanatta bulunmuşlardır. Ankara Maarif Vekâleti, 17 Nisan’da Darülfünun Eminliği, Talebe Cemiyeti ve basına bir kınama telgrafı çekmiştir.

Divanı’ın, Darülfünun’un bütün fakülteleriyle birlikte, 19 Mayıs günü açılmasına yönelik aldığı kararı Maarif Nezâreti açıklamıştır. Öğrenciler, 20 Mayıs’ta Darülfünun'un açılışını engelleyeceklerdir. Bunun üzerine, Darülfünun Divanı, Darülfünun’un bayram sonuna kadar kapatılması kararını alacaktır. 26 Haziran’da yaptığı yeni değerlendirmede, Ali Kemal ve Cenap Şahabettin'in görevlerine son verilmesine karar verecek; onay için kararı Maarif Nezâretine sunacaktır. Darülfünun Divanı'nın, beş Darülfünun müderrisinin “milli hisleri rencide edici davranışları nedeni ile azilleri ve yerlerine tayinler verilmesine dair” kararları 29 Temmuz’da Padişah tarafından onaylanacaktır. Bu kararla Darülfünun Grevi başarıya ulaşmıştır. Darülfünun, 25 Ağustos’ta açılacaktır.

Grev, Darülfünun yönetiminde kimi değişiklikleri gündeme getirmiştir. 17 Haziran’da Darülfünun Nizamnamesi’nde medreselere ilişkin değişiklikler yapılmış ve 13 Ağustos’ta onaylanmıştır. Darülfünun’un tüzel kişiliğinden doğan vazife ve salahiyetlerinin murakabesinin Darülfünun için Divan’a ve medreseler için ise Mecalis-i Müderrisi'ne ait oluşuyla ilgili, 12 Ağustos’ta Dârülfünûn'un şahsiyet-i hükmiyesi hakkında karârnâme yayımlanmıştır. 5 Temmuz 1922 tarihinde Darülfünun Divanı’nca alınan kararlar, 29 Ağustos’ta Dârülfünûn-ı Osmani Nizâmnâmesinin 12.maddesi makamına kaim madde hakkında nizâmnâme yayımlanarak onaylanmıştır.

Büyük Millet Meclisi Hükümeti

1922 yılı Mart ayında Büyük Millet Meclisi üçüncü içtima yılı, Mustafa Kemal Paşa’nın açış nutkunda belirttiği üzere, 347 kişi ile açılmıştır.33 Üçüncü içtima yılı, 341 mebusla son bulacaktır.34

Refet Efendi (Maraş), Ömer Fehmi Efendi (Konya) ve Fuad Bey (İzmit) memuriyeti tercihen mebusluktan istifa etmişlerdir. Câmi Bey (Aydın), Celâleddin Arif Bey'in Roma'ya vardığı tarihten itibaren Roma Mümessilliğindeki vazifesi hitam bulduğu halde, Ankara'ya dönerek Meclise iltihak etmemesi nedeniyle müstafi addedilmiştir.

1922 yılında dört mebus hayatını kaybetmiştir. Vefat eden mebuslar, Cemaleddin Çelebi Efendi (Kırşehir), Hacı Hayali Efendi (Urfa), Yusuf İzzet Paşa (Bolu), Ali Ulvi Bey (Burdur)’dir.

Var olan açıklar nedeniyle usulüne uygun olarak yapılan seçimler sonucunda iki yeni mebus Büyük Millet Meclisi’ne katılmıştır. 1922 yılında Meclise katılan isimler şu şekildedir: Server Bey (Ardahan), Şükrü Bey (İstanbul).

Malta’da sürgün olduğu için Meclis’e katılamamış olan Tahsin Bey (İzmir) ve Şark Cephesi Kumandanlığı görevinden dolayı Ankara’ya gelemeyen Kâzım Karabekir Paşa Paşa (Edirne), 1922 yılında Meclis’e iştirak edebilmişlerdir.

1922 yılı, mebuslar için tahkikat yılı olmuştur. Abdurrahman Lâmi Bey’in (Gaziayıntap), ademi mesuliyetine dair şube mazbatası 28 Ocak’ta kabul edilerek, masuniyeti teşriyesini ref’edecek bir sebep olmadığı belirtilmiştir. Abdüllahim Efendi’nin (Konya) Yunan ordusu tarafından casus sıfatıyla gönderilen kişiler için aracılık yaptığı iddiası, 11 Şubat’ta Abdülhalim Çelebi hakkında takibatı kanuniye icrasına şimdilik lüzum görülmediğine ilişkin mazbata kabul edilerek reddedilmiştir. 23 Şubat’ta Konya isyanı sırasında orada vali olarak bulunan Haydar Bey'in (Van) kanunen mesuliyeti olmadığına karar verilmiştir. Şevket Bey (Sinob), Necati Bey (Bursa) ve Bahri Bey’in (Yozgad) Amasya İstiklâl Mahkemesi âzalığı sırasında mugayiri kanun hükümler verdiklerine ilişkin şube mazbatasının, 20 Mart’ta tahkikatın eksik görülmesi üzerine iadesine karar verilmiştir. Şevket Bey, Necati Bey ve Bahri Bey'in masuniyeti kanuniyelerinin refi ile mahkemeye sevkleri hakkındaki şube kararı ekseriyetle reddolunmuştur. Yozgad’da meydana gelen Çapanoğlu isyanını tahkik etmek için bölgeye gönderilen Hüsrev Sami Bey’in (Eskişehir) görevini suistimal ettiğine ilişkin şube tahkikatı neticesinde, Hüsrev Sami Bey hakkında ait olduğu mahkemeye tevdi edilmek üzere bir fezleke hazırlanmış ve 13 Mart’ta Meclis’e sunulmuştur. Mazbata, 18 Mart’ta tahkikatın yenilenmesi için şubeye iade edilmiştir. Şube tarafından hakkında tahkikat yapılan mebuslardan sadece biri mahkemeye sevkedilmiştir. Osman Bey (Lâzistan) hakkında şube tarafından hazırlanan fezleke 28 Ocak’ta kabul edilerek, Osman Bey’in Rusya’dan satın alınan eşya ve savaş malzemesine dair mahkemeye sevkine karar verilmiştir.


Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin