“yeni TÜRKİYE”Yİ kuracak zafer iÇİn beşERİ ve mali kaynaklarin yönetiMİ



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə4/14
tarix02.08.2018
ölçüsü0,75 Mb.
#65905
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

Büyük Millet Meclisi Riyaseti35

Büyük Millet Meclisi Reisi, 24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa’dır.

Sivas Mebusu Rauf Bey, 7 Ocak’ta Nafıa Vekâletinden istifa ettikten az bir süre sonra 1 Mart’ta 239 oyun 191’ini alarak Reisisani seçilmiştir. Rauf Bey, İcra Vekilleri Heyeti Reisi seçilmesi nedeniyle 13 Temmuz’da Reisisanilikten istifa etmiş ve yerine İstanbul Mebusu Dr.Adnan Bey seçilmiştir.

1 Mart’ta yapılan intihapta Gümüşane Mebusu Hasan Fehmi Bey ve Konya Mebusu Musa Kâzım Bey Reisvekili seçilmişlerdir. Hasan Fehmi Bey, Maliye Vekâletine seçilmesi nedeniyle 15 Mayıs’ta Birinci Reisvekilliğinden istifa etmiştir. Birinci Reisvekilliğine 3 Haziran’da Konya Mebusu Mehmed Vehbi Efendi seçilmiştir. Mehmed Vehbi Efendi’nin Şer’iye Vekili seçilmesi nedeniyle Birinci Reisvekilliği boşalmış; 9 Kasım’da yapılan seçimde Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey Birinci Reisvekiliğine intihap olmuştur.

Adnan Bey (İstanbul) 6 Aralık’ta Reisisanilikten istifa etmiştir. Yerine, 11 Aralık’ta Ankara Mebusu Ali Fuad Paşa seçilmiş; ancak, kendisi aynı gün kendisinden sonra en çok oyu alan Kâzım Karabekir Paşa’le aralarında bir rekabet olduğunun düşünülmemesi için istifasını vermiştir. Kâzım Karabekir Paşa Paşa, ikincisi 13 Aralık’ta yapılacak oylamaya katılmayacak ve Ali Fuad Paşa yeniden Reisisaniliğe seçilecektir.

Meclis Âzasına İlişkin Düzenlemeler

18 Şubat’ta 232 sayılı Meclisi Millî azasının dâvavekâletiyle iştigal edemiyeceğine dair Heyeti Umumiye Kararı alınmıştır. Büyük Millet Meclisi icrai, teşriî ve adlî sıfatlara haiz bir meclis olduğundan, âzanın dâvavekâletiyle iştigalinin hâkimlik, müddeilik [davacı] ve müddeaalayehlik [davalı] vasıflarının üçünü de şahsında toplamak anlamına geleceği gerekçe gösterilerek Meclis âzasının dâvavekâletiyle iştigal edemeyeceği karara bağlanmıştır.

235 sayılı Heyeti Umumiye Kararı ile, Meclis âzasının müteahhitlik yapamayacağı kararlaştırılmıştır.

Seferberlik Koşullarında Askeri ve Mali Yönetim

Savaş iktisadi zorun kendini en açık biçimiyle hissettirdiği dönemdir. Savaş bütün mali kaynakların en etkin şekilde kullanılmasını gerektirdiği için de, bu böyledir. Ayrıca, 1922 yılına doğru savaşın sürdürülmesinin zorlaşması da savaşın mali boyutunu öne çıkarmıştır. Bütün kaynakların savaşa kanalize edilmesi ihtiyacı, mali yönetimin askeri yönetimden ayrı düşünülememesine yol açmıştır. O nedenle, savaşın yakıcılığını hissettirdiği 1922 yılı askeri ve mali sorunların daha da iç içe girmesine neden olmuştur. Askeri ve mali yönetim 1922 yılında birbiri içine giren, birbiriyle örtüşen bir yapı haline gelmiştir. Maliye, askeriyenin bağımlı değişkeni haline gelmiş; bir başka deyişle, özerkliğini kaybetmiştir.

Başkumandan ve İcra Vekilleri Heyeti’nin, savaşa son verilmesi ve barış yapılması konusunda sürekli sıkıştırılmaları da, askeri-mali yönetim alanında etkinliğin arttırılmasını gerektirmiştir. Başkumandanlık Kanunu’nun 6 Mayıs’taki temdid oturumunda, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey, "Başkumandanlığa, gerek tekâlif ve gerekse hakkı kaza hususunda verilen salâhiyetin ve bu gibi hukukun istimalinin nâbemahal olduğuna ve artık mevsiminin geçtiğine kaaniim. ... Biz artık büyük bir sulh devresine giriyoruz." demiştir. Hüseyin Avni Bey, önceki ihtiyacın Sakarya önüne kadar dayanan Yunan ordusundan ve onunla birlikte hareket eden Padişahtan ileri geldiğini eklemiştir. Başkumandan ve İcra Vekilleri Heyeti, 19 Temmuz’daki Müdafaai Milliye Bütçesi müzakeresinde açıkça savaşı bitirmeleri yönünde tehdit edilmişlerdir. Gizli oturumdaki müzakerede, Muvazenei Maliye Encümeni Reisi Ali Cenani Bey (Gaziayıntap), Müdafaai Milliye Vekâleti'nin Muvazenei Maliye Encümeni'nin 17 Temmuz’da Meclis'e sunulan mazbatasında belirtilen tasarrufu yapmasının önerilen 9 madde çerçevesinde mümkün olduğunu söylemiş ve tasarrufun yapılamamasının mazereti olmadığını belirtmiştir. Müdafaai Milliye Vekâleti bütçesinin Müdafaai Milliye Encümeni'ne iade edilerek, üzerinde daha önceden kararlaştırılan tenzilatın yapılmasını teklif etmiştir. Müdafaai Milliye Vekili Kâzım Paşa, cevaben, maddelerin esasını oluşturan geri hizmetinde yapılabilecek bütün tasarrufun yapıldığını, daha fazlasının ise Garp Cephesi'nin durumu gözetildiğinde ve bir cephenin ancak geri hizmet ile takviye edilebildiği düşünüldüğünde mümkün olmadığını söylemiştir. Mersin Mebusu Salâhaddin Bey, bütçe müzakeresinin esasa ilişkin olduğunu söyledikten sonra, eğer taarruz edilmeyecekse ordunun mevcudunun tenkis edilmesi ve daha kısa bir ordu ile idare edilmesi gerektiğini dile getirmiş ve ancak bu şekilde bütçe üzerinde tasarruf edilebileceğini ifade etmiştir. Lâzistan Mebusu Ziya Hurşid Bey ise, düşmanın iki ay içinde Anadolu'dan atılacağına söz verilmezse orduya para vermeye razı olmayacaklarını dile getirmiştir. Muvazenei Maliye Encümeni'nin teklifi kabul edilmemiştir. 17 Temmuz’daki oturum, askeri-mali yönetim sorunlarının nasıl bir siyasal mücadele konusu olduğunu da böylelikle göstermiştir. Bir başka deyişle, siyasal mücadelenin askeri-mali yönetim sorunları üzerinde yoğunlaştığını ortaya koymuştur.

1922 yılının ilk döneminde, askeri yönetim ile mali yönetimin birbirinin ayrılmaz parçası haline geldiğini anlamak için taarruz hazırlıkları kapsamında yapılan askeri ve mali düzenlemelere bakmak anlamlı olacaktır. Bu alandaki en önemli düzenlemelerden biri olan 1337 senesi Muvazenei Umumiye Kanunu’na (Bütçe Kanunu) ise, yine bu çerçeve göz önünde bulundurularak, ancak mali yönetim başlığı altında değinilecektir.

Orduda yapılan düzenlemeler ile asker sayısı arttırılmaya ve ordunun tabanı genişletilmeye çalışılmıştır. 10 Nisan’da Hâkimiyeti Milliye Gazetesi’nde yayımlanan Sovyet Sefiri Aralof’un “Türkiye ordusu, bir halk ordusudur” yönündeki değerlendirmeleri, aslında ordunun varmak istediği bu hedefi üçüncü bir kişinin ağzından duyurmaktan başka bir şey değildir. Ordudaki rütbeler dahi bu doğrultuda dondurulmuş ve ordunun bir bütün olarak savaşa kanalize olması sağlanmak istenmiştir.

Mali düzenlemeler ise, daha çok savaş finansmanında yaşanan sıkıntıları aşıcı nitelikte olmuş; 1922 yılının Şubat ve Mart aylarından başlayarak gelir arttırıcı önlemler alınmaya çalışılmıştır. Bu önlemler mali açıdan şu şekilde değerlendirilebilir: “Anadolu’nun tek gelir kaynağı olan tarım üzerinden alınmakta olan ağır vergilere ek olarak, Tekâlifi Milliye Emirleri ile %40 oranında yapılan el koymalar, tarım alanından yeni bir ek gelir beklenmesini imkânsız hale getirmiştir. Bu nedenle, düşük verimli vergilendirme alanlarına kayılması gerekmiş, tarım alanından alınan vergilerin ise daha çok zamanında ve tam olarak tahsil edilmesi üzerinde durulmuştur.”36

1 Ocak’ta kabul edilen 1286 sayılı Memleketin ekonomik durumunu incelemek için bir heyetin kurulmasına dair İcra Vekilleri Heyeti Kararı, memleketin ekonomik durumunu incelemek ve düzenlemek üzere Müdafaai Milliye, Maliye, Nafia ve İktisat Vekâletlerinden oluşacak bir heyetin kurulmasını öngörmüştür.

7 Ocak’ta İkinci Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa’nın önerisi üzerine Garp Cephesi’nde silah birliği sağlanmıştır.



Ordu Mevcudunun Arttırılması. 16 Şubat itibariyle 1881-1901 yıllarında doğanların askere alınması kararlaştırılmıştır.

Af Politikası. Askeri ve mali alandaki düzenlemelere ek olarak, bu dönemde Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Hükümete desteği arttıracak önlemler almaya da çalışmıştır.37 19 Aralık 1921 tarih ve 170 sayılı Kanunla Hıyaneti Vataniye mücrimlerinin affedilmesine karar verilmişti. 7 Ocak’ta da, 179 sayılı Kanunla ceza sürelerinin üçte birini dolduran mahkûmların kalan cezaları affedilmiştir. Bu iki Kanundan sonra, suçlu ve tutukluların Af Kanunundan istifalarına dair alınan Heyeti Umumiye Kararlarında artış olacaktır. 21 Ocak’ta 183 sayılı Kanunla şekavet erbabı hakkında tecili takibat [takibi erteleme] kararı alınmıştır. 21 Haziran’da 1631 sayılı ve 1 Ağustos’ta 1731 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararları ile küçük suçlardan mahkum çiftçilerin üç ay süre ile tahliyelerine karar verilecektir. Bu karar, daha çok zirai üretime destek amacını taşımıştır.

Emlâk, Temmettü ve Harb Kazançları Vergileri ile Ağnam Resmi. Bu gelirler, bütçe gelirlerinin %20-21'ini oluşturmaktadır.38 21 Şubat’ta kabul edilen 192 sayılı kanun bu vergilere ilişkindir ve Büyük Millet Meclisi’nin gelir arttırıcı kararları arasındadır. Daha önceden taksitler halinde alınmakta Emlâk ve Temettü vergileriyle Ağnam Resmi ve küsuratı munzamaları, 1338 senesine mahsus olmak üzere 1 Mart 1922 tarihinden geçerli olmak üzere toptan ve bir defada tahsil olunacaktır. 25 Teşrinievvel 1336 tarihli kanun ile kabul olunan Harb Kazançları Vergisinden tahakkuk eden miktar da aynı şekilde defaten alınacaktır.

Zahire Gümrük Resminin Tenzili. 26 Şubat’ta 195 sayılı Zahire İthalâtından Alınmakta olan Gümrük Resmi hakkında Kanun kabul edilmiştir. Savaşın mali yönetimi, mali kaynaklar ve iktisadi koşullar göz önünde bulundurularak, halkın ve ordunun yiyecek ihtiyacının karşılanmasıyla da ilgili bir mevzudur. 4 Şubat’ta İktisat Encümeni mazbatası ile gündeme gelen Kanun, uzun süreli tartışmalardan sonra İzmit ve Zonguldak limanlarına ithal olunacak ikinci ve üçüncü nevi buğday unlarından alınmakta olan Gümrük Resminin 28 Temmuz 1336 tarihli Kanun mucibince istifası icabeden miktara tenzil edilmesi, Karadeniz limanlarına ithal olunacak mısır ve mısır unlarından alınmakta olan Gümrük Resminin tarifedeki resmi asliye tenzil edilmesi şeklinde kanunlaşmıştır. Hangi limanlarda gümrüklerin tenziliyle ihtilat yapılacağı konusunda yapılan tartışmalar sonucunda, İzmit, Zonguldak ve Karadeniz limanlarında karar kılınmıştır. 4 Şubat’ta İktisat Vekili Sırrı Bey, düzenlemeyi, tarımsal üretim ve vesaiti nakliye hayvanatının azalması ile Karadeniz sahili ile Adana’da görülen açlık nedeniyle gerekli gördüğünü söyleyerek savunmuştur. Gümüşane Mebusu Hasan Fehmi Bey (gelecek Maliye Vekili) ise, Ziynet Eşyasının Men’i Duhulü kapsamında hububattan üç misli gümrük resmi alınmasını savunarak, hububatın gümrüksüz girmesine ancak belirli süre ve koşullarda izin verilebileceğini ifade etmiştir. 7 Şubat’ta Çorum Mebusu İsmet Bey, kanunun, yabancı memleketlerden gelen unun gümrüksüz ithaline izin verdiğini belirtmiş; gümrüklerin açılması ile durgunluk nedeniyle çalışamaz hale gelen mutasavvıtların (aracılar) çalışmaya başlayabileceğini ve fiyatların düşeceğini dile getirmiştir.

Mebus ve Memurların Maaş ve Tahsisatının Kat’ı. Muvazenei Umumiye Kanunu'nun 8.maddesinin tayyı ile reddedilen maaş kat'ı, 28 Şubat tarihli ve 198 sayılı Avans Kanunu'nun 3.maddesi ile şu şekilde kabul edilmiştir: Muvazenei umumiyeye dâhil ve haricinde maaş ve ücurata zamimeten verilmekte olan tahsisatı fevkalâdei şehriyeden (Büyük Millet Meclisi âzası muhassatı dâhil) %20 kat olunmuştur. Bu uygulamaya, ancak zaferden sonra 11 Eylül’de 260 sayılı Kanun ile son verilebilecektir. 26 Şubat’ta kabul edilen 197 sayılı Muvazenei Umumiye Kanunu'nun 8.maddesi ile de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin idaresi haricinde maaş almakta olan bütün mütekaidin ve mazulin maaşatı kat olunmuş; Mülkiye Tekaüt ve Mazulin Kanunları ile Askerî ve İlmiye Tekaüt Kanunlarının muhalif maddeleri ilga edilmiştir. Muvazenei Umumiye Kanunu'nun 9.maddesi ile muvâsat maaşı [ölenlerin ailelerine tahsis edilen maaş] ilga edilmiştir.

Ziraat Bankasından Devairi Devlete Para Verilmemesi. Ziraat Bankası Bütçe görüşmelerinde, Bankanın tetkik edilmemesi nedeniyle, banka bütçesine kolaylıkla tecavüz edilebileceğine dair eleştiriler gelmiştir. Muvazenei Maliye Encümeni Reisi Reşad Bey, 1336 senesi Muvazenei Umumiye Kanunu'na eklenen bir madde ile Ziraat Bankası Bütçesi'ne Maliye Vekâleti de dahil olmak üzere yapılacak bütün tecavüzlerin men'edildiğini; aksi surette davrananlara Hıyaneti Vataniye cezası verileceğinin öngörüldüğünü söylemiştir. Ancak, izahatın yeterli görülmemesi üzerine Gümüşane Mebusu Hasan Fehmi Bey'in verdiği takrir mucibince, Ziraat Bankası Bütçesi'ne 8.madde olarak şu hükmün konulmasına ilişkin 237 sayılı Heyeti Umumiye Kararı alınmıştır: Büyük Millet Meclisinden karar sâdır olmadıkça Ziraat Bankasının gerek sermaye ve gerek mevcudundan hiçbir sebep ve vesileyle devairi Devlete tavizan veya karzan para verilemez.

Orduda yüksek rütbeli subaylara ilişkin düzenlemelerin tehiri. 6 Mart’taki gizli oturumda Müdafaai Milliye Vekili Kâzım Paşa, terfilere ilişkin düzenlemelerin Mustafa Kemal Paşa'nın belirttiği doğrultuda savaş sonuna ertelenmesini istemiştir. Savaşın çok yakın olduğu bir tarihte yapılacak değişikliklerin ordu disiplininde sorunlara yol açabileceği belirtilmiştir. Milli orduya alınacak zabitan, askeri terfi kanunu ve makam maaşatı hakkındaki kanunun kadro cetvellerini düzenleyen beşinci ve altıncı maddeleri, Türkiye İstiklâl Harbi'nin nihayetine kadar tehir edilmiştir.

Tayyarecilere (Pilotlara) Ek Ödenek. 9 Mart’ta kabul edilen 199 sayılı Kanunla, tayyareci zâbitan ve muallimlerine rütbe farkına bakılmayarak müteferrikadan maktu olarak şehri 800 kuruş ödenmesine, tayyareci küçük zâbitan ve efrada uçak kullanabilmek şartıyla müteferrikadan şehri 200 kuruş ödenmesine karar verilmiştir. Daha önceden de İstanbul Hükümetinin emriyle pilotlara 800 kuruş ödenmekteydi; ancak, bu uygulama kanuna dayanmadığı için pilotlar mağdur kalmaktaydı.39 Yapılan bu düzenleme ile pilotların mağduriyetine son verilmek istenmiştir.

Silâhendazana (tüfekli piyade erlere) Zam. 9 Mart’ta 200 sayılı Tahsisatı Fevkalâde Kanununa Müzeyyel Kanun kabul edilmiştir. Bütün tüfekli piyade erlerinin 42 sayılı ve 25 Teşrinievvel 1336 tarihli Kanundan evvelki maaşı aslilerine dönmelerine, işbu maaşı aslilerinin dört misli tahsisatı fevkalâde olarak zammen verilmesine karar verilmiştir.

Seferberlik ve Cephe Zammı. 11 Mart’ta 201 sayılı Seferberlik ve Cephe Zammı Maaş Kanununu Muaddil Kanun kabul edilmiş; 42 sayılı ve 25 Teşrinievvel 1336 tarihli kanunun ilgili hükümleri ilga edilmiştir. Seyyar orduya mensup ve cephe nizamı harbine dahil bütün kıtalara (bunlarla beraber bulunan nakliye kolları ve bunların arkasında bulunanlar da dahil olmak üzere) seferberlik müddetince almakta oldukları maaşlarına zammen şehri 1000 kuruş seferberlik zammının verilmesi uygun görülmüştür. Encümen'in teklifi kabul edilerek heyetin önerdiğinden farklı olarak seyyar orduya mensup fakat cephe nizamı harbinden hariç olanlara (geri hizmetinde olanlara) seferberlik zammı verilmeyecektir. Dahili memlekette asayişe memur zabitan ve mensubin sadece seyyar bulundukları müddetçe şehri 1000 kuruş seferberlik zammı alacaktır; efrada ise, şehri 50 kuruş verilecektir. 6 Nisan’daki tefsir ile aynı koşullardaki efrada da 50 kuruş verilmesi kararlaştırılmıştır. Kanun sadece zabitana ilişkin düzenlemeyi içerdiği, efrad sehven unutulduğu için efrad iki ay maaş alamamıştı.40

Orduda yüksek rütbelerde bulunan subaylara zam. Kurtuluş Savaşı’nda birçok subay ihtiyaçtan ötürü hali hazırda rütbelerinin üstünde görevler almak zorunda kalmışlardır. 11 Mart’taki 202 sayılı Makam Maaş ve Müteferrikası hakkında Kanun bu subaylara ilişkindir ve teşvik amacıyla onlara zam yapılmasını öngörmektedir. Mensubini askeriyeden rütbesi üstündeki bir makamı liyakatle gerek asaleten ve gerek vekâleten işgal edenlere, fiilen vazife ifa ettikleri müddetçe maaşı aslilerine ek olarak bir derece üstündeki rütbenin maaşı aslisi ile kendi rütbelerinin maaşı aslisi arasındaki farkın nısfı, zammen makam maaşı olarak ödenecektir. Birkaç rütbe üstündeki makamı işgal etmesi halinde de sözkonusu hüküm geçerlidir. Makama ve fiilen kumanda eden zata aidolmak ve muadillerine şâmil olmamak üzere ordu kumandanlarına şehri 3.000, Müdafaai Milliye Vekâleti Müsteşarlığıyla kolordu kumandanlarına 2.000, cephe ve ordu erkânı harbiye reisleriyle fırka kumandanlarına 1.000 kuruş makam müteferrikası ödenmesine karar verilmiştir. Bu hüküm, meratibi askeriye ve mülkiye arasında ciddi bir fark yaratması gerekçesiyle eleştirilmiştir. 28 Nisan 1921 tarihli Kanunu ilga eden kanun, 1 Mart 1922 tarihinden itibaren yürürlükte olacaktır. Ancak, bir önceki Kanundaki kadro cetvelleri kanunla birlikte mülga kılındığı halde, Komisyonu Mahsus ile Muvazenei Maliye Encümenlerinin tekliflerinde yer alan kadro cetvellerine ilişkin madde kabul edilmediği için yeni kanunda kadro cetveli yer almamıştır. Bu konuyla ilgili olarak, 6 Mart 1922 tarihli gizli oturumda Mustafa Kemal Paşa, savaşın arifesinde olunduğu bir zamanda kadro cetvellerinin düzenlenmesinin zamanı değildir, demişti. 6 Mart’taki oturumda böyle bir düzenlemenin ordu içinde ayrışmalara ve kırgınlıklara yol açabileceği söylenmişti.41 Dolayısıyla, rütbelerden bağımsız olarak üstlenilen görevlere, yani makama göre subaylara zam yapılmıştır denebilir.

Emirber ve Seyis Neferleri ile Binek Hayvanında Sınırlama. 11 Mart’ta çıkarılan 203 ve 204 sayılı Kanunlarla, her zabite ve kanunda adı geçen memura verilen emirber neferi, geri hidematta istihdam edilen zâbitanın rütbelerine göre bulundurdukları hayvanat için kendilerine verilen seyis neferi, Esnafı askeriye ve mensubinin bulundurdukları ve Hükümet tarafından iaşe edilen mali zati hayvanat sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma özellikle geri hizmet için öngörülmüş ve bütçeye 937.000 liralık bir katkı sağlanacağı öngörülmüştür.42

Mecburi Ziraat usulüne son verilmesi. Mükelllefiyeti Ziraiye Nizamnamesi uyarınca uygulanmakta olan mecburi ziraat usulüne son verilmesine ilişkin 28 Mart tarih ve 243 sayılı Heyeti Umumiye Kararı alınmış ve gerekli düzenleme için karar Heyeti Vekile’ye gönderilmiştir. Ankara Mebusu Hacı Mustafa Efendi, Karara konu olan takririni şu sözlerle açıklamıştır: "mesel ikidir. Birisi mükellefiyeti ziraiye, diğeri dahi istisnaiyeti ziraiye. Mükellefiyeti ziraiye asker olmayan kimselere aittir. İkinci kısım da, asker olup da, yani iki yüz dönümden ziyade zeriyatta bulunan çiftlik sahiplerinin teciline aittir.”43 Mecburi ziraat uygulaması, Birinci Dünya Savaşı’nın başında savaş koşullarında dahi memlekette tarımsal üretimin düşmemesi ve ordu ile halkın yiyecek ihtiyacının karşılanması için çıkarılmıştır. Ancak, bu uygulama askerden kaçmanın bir yolu haline gelmiştir. Bu kapsama giren esnaf ve tüccar ile köylüler askerlikten istisna edilmektedir. Dahası, şehirlerde yaşayıp bu kapsama giren kişilerle ortak olanlar da askerlik yapmamaktadır. Bu kişilerin gerçekten iki yüz dönümlük arazilerinin olup olmadığı, arazi bölüşümünün askerlikten muaf olmak için kağıt üzerinde yapılıp yapılmadığı da tartışmalıdır. Bu düzenleme ile askerden kaçma aracı haline gelen bu uygulamaya son verilmiştir.

Âşar Borcunun Ödenmesi. 8 Nisan’da 212 sayılı Kanun ile geriye dönük âşar borçları tahsil edilmek istenmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda köylülerin zimmetine kaydolunan âşarın bakayası aynen veya 1337 senesi Eylül rayicine göre tahsil edilecek; ellerinde hububat bulunmayan ve ödemeye muktedir olamayanların borçlarının tahsili hasat vaktine kadar tecil edilecektir.

Şeker, Petrol, Çay, Kahve vb. İstihlâk Resmi (Tüketim Vergisi). Meclis’in gizli oturumlarında 11 Nisan’da başlayan bütçe açığı başta olmak üzere mali duruma ilişkin görüşmeler ve 12 Nisan’da alınan gelir arttırıcı önlemlere gidilmesi yönündeki kararlar doğrultusunda yapılan ilk düzenleme istihlâk resminde olmuştur. 217 sayılı Kanun 15 Nisan’da çıkmıştır. İthal edilmekte olan şeker, petrol, çay ve kahveden 25 Mart 1335 tarihli kararname ile alınmakta olan istihlâk resmi miktarı arttırılmış; bununla beraber pirinç, baharat, margarin yağları, mum, âdi sabun, boş çuvallardan da istihlâk resmi alınmasına karar verilmiştir. İstihlâk resmi ithalat sırasında ithalât rüsumu ile beraber gümrüklerce alınacaktır. Perakendeciler istisna tutulmak üzere gümrük, banka ve ticarethanelerde mevcut olan stokların bir hafta içinde rüsumat idarelerine ve bulunmayan yerlerde mal memurlarına beyan edilmesine karar verilmiştir. Bu hüküm, kaçakçılığın önlenmesi ve o ana kadar denetlenemeyen malların tespiti için konulmuştur.44 Stokların vergilendirilmesiyle kısa sürede azımsanmayacak bir gelir artışı elde edileceği öngörülmüştür.45 İthal edilen mallara konacak resim miktarı belirlenirken, ithalatın engellenmemesi, ancak yurt içi üretimin de himaye edilmesi gözetilmelidir, denmiş; himaye ve inhisar uygulamaları tartışılmıştır.46 Sonunda, yurt içinde üretilmekte olan mallarla ilgili düzenlemenin Gümrük Tarife Kanunu’na bırakılmasına karar verilmiştir.47

Sigara Kağıdı ve Kibrit İnhisarı ile İstihlâk Resmi (Tüketim Vergisi). Sigara kağıdı ve kibritin Hükümetin tahtı inhisarına alınmasıyla ilgili tartışmalar 12 Mayıs 1921 ve 1 Ağustos 1921 tarihlerinde yapılan görüşmelere kadar uzanır. 1 Ağustos 1921 tarihinde ilgili kanunun birinci maddesi kabul edilerek inhisar uygulaması uygun görülmüş olmakla birlikte, inhisar uygulamasının reddedilmesi yönünde ciddi karşı çıkışlar olmuş ve yasa kanunlaşamadan 1922 yılına kalmıştır. 15 Nisan’da önce bu inhisar uygulaması reddedilmiş ve 215 sayılı Kanun ile inhisar uygulamasının istihlâk resmi ile ikame edilmesine karar verilmiştir. 6.madde uyarınca muayyen miktardan her elli veya altmışa kadar fazlalar için bir misil İstihlâk Resmi ve elliden noksan kutuların beşer ve defterlerin beheri için onar kuruş para cezası alınacaktır. “Para cezalarının, yükümlülüklerin izlenmesi ve vergi kontrolü için yapılacak giderleri bile karşılaması kuşkulu” olduğu halde,48 inhisar gibi uzun dönemli ve yapısal bir değişikliğe gidilmek yerine, kısa dönemli sıcak para ihtiyacını göz önünde bulunduran bir uygulama tercih edilmiştir. Üretimin ülke içine ve devlet eline alınması önerisi, ithalatın vergilendirilmesi yönünde alınan bu kararla devre dışı bırakılmıştır. 15 Nisan’daki kanuna paralel olarak 16 Nisan’da 220 ve 221 sayılı kanunlarla kibrit ve sigara kağıdı istihlâk resminde artışa gidilmiştir. Bu kanunlara istinaden, üretici, tüccar ve bayiler ellerindeki kibrit ve sigara kağıdı kutu miktarını on beş gün içinde beyan etmekle yükümlüdürler. Kibritten alınacak istihlâk resmi ile, bütçe gelirlerinde 15 gün içinde 20.000 lira artış beklenmiştir.49 Sigara kağıdına konan vergi ile ise, 15 gün içinde bütçe gelirlerinde 50/60.00 liralık artış elde edilmeye çalışılmıştır.50

Merakibi Bahriyeden Alınacak Rüsum (Deniz Taşıtları Vergisi). Bütün merakibi bahriye ve sefainden liman idarelerince alınacak Rüsumu Bahriye tarife ve koşulları 15 Nisan’da 216 sayılı Kanun ile düzenlenmiştir. Müruriye Resmine ilişkin fıkra kabotaj meselesinde ileride memleketin istiklâli iktisadisini ihlal edebilecek mahiyette görülerek çıkarılmıştır. Müruriye Resmi tartışılırken, "biz kapitülasyonu resmen tasdik etmiş oluruz" denmiştir.51

Zâbitai Saydiye Nizamnamesi’nde değişiklik. 18 Safer 1298 sayılı Nizamnamede 16 Nisan’da 218 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak, karada ve denizde avlanacaklardan alınacak ruhsat tezkeresi harçları arttırılmıştır. Harçlar, bütçe gelirleri içinde %0,14’lik paya sahiptir ve önemli bir miktarı ifade etmemektedir.52

Şehbenderhaneler Rüsumu (Konsolosluk Vergisi). 19 Haziran 1298 tarihli Şehbenderhaneler Nizamnamesi gereğince alınmakta olan maktu ve nisbi harçlar, 16 Nisan’da 219 sayılı Kanunla beş misline çıkarılmıştır.

Cezayi Nakdilerin (Para Cezalarının) Arttırılması. Beş altı seneden beri meskûkâtı madeniye ile evrakı nakdiye arasında ortaya çıkan fark bir Osmanlı lirasını beş yüz kuruşa muadil kıldığından para cezaları istenen netice ve tesiri vermemektedir. Bu nedenle, kimi istisnalarla birlikte para cezaları beş misline çıkarılmıştır. Para cezaları bütçe içinde %0,1’lik paya sahiptir.53 Bu nedenle, düzenleme ile elde edilecek gelirin çok yüksek olmayacağı anlaşılmaktadır.

Mükellefiyeti Nakliyei Askeriye. 18 Nisan’da 223 sayılı Mükellefiyeti Nakliyei Askeriye Kanunu kabul edilmiştir.54 Bu verginin, bütçeye 6 milyon liralık ek gelir getirebileceği öngörülebilir.55 Doğrudan köylünün vesaiti üzerinden karşılanmakta olan nakliyei askeriye ihtiyacının, bütün halkı kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması ile peşin ücret karşılığında karşılanması için bir mükellefiyeti nakdiye alınması teklif edilmiştir. Meccanen (ücretsiz) ve angarya suretiyle nakliyatın menedilmesi amaçlanmıştır. Kanun'un Meclis'e geldiği ilk gün olan 14 Mart 1922 tarihli gizli oturumda kanun gerekçesi, bütçede belirtilen tahsisatların varidat karşılığı olmadığından, Başkumandanlık Emri doğrultusunda vesaiti olan zürradan meccanen ve angarya ile karşılanmakta olan nakliye usulünün değiştirilebilmesi için yeni bir verginin çıkarılma ihtiyacı olarak açıklanmıştır. Uzun müzakereler sonrasında, mükellefiyetin kimleri kapsayacağı ve istisna edeceği ayrı birer madde olarak düzenlenmek üzere, bu mükellefiyetin 1338 senei maliyesine ve bir defaya mahsus olmak üzere alınmasına karar verilmiştir. Tartışmalarda dikkat çeken husus, bölüşüm ilişkilerinde servet sahiplerinin korunduğu iddiasıdır. Çünkü servete göre halkın ekonomik sınıflara ayrılması ve her bir sınıftan ayrı mükellefiyet alınması yönündeki teklif kabul görmemiştir.

Mükellefiyeti nakliye, encümenin önerisi üzerine maktu (sabit oranlı) ve nispî (artan oranlı) olmak üzere iki kısımdan oluşacaktır. Müterakki verginin matrahının belirlenmesinde köy, kasaba ve şehirlerde Emlâk, Arazi ve Temettü vergileri kullanılacak; Ağnam Resmi kanundan istisna edilecektir. Ağnam Resmi’nin istisna edilmesinin nedeni, doğrudan hayvanlardan alınıyor olması ve zaten hayvanı için ağır bir vergi yükü altında olan kişiden bir de vesait için kullanılacak hayvanlar için vergi alınmak istenmemesidir. Müterakki verginin belirlenmesinde ayrıntılı nispetler kullanılması kabul edilmediği için, servet sahiplerinin mükellefiyeti nispiyelerinin serveti menkule ve nakdiyelerine göre düşük olması halinde, noksan mükellefiyetlerinin belirlenmesinde idare ve belediye meclisleriyle ticaret odası azalarından oluşan bir komisyon yetkili kılınmıştır. Kanunun kabulüyle, Heyeti Vekile kararı ile kullanılmasına karar verilen vesaiti nakliyenin rayicinin ticaret odası heyetinin iştirakiyle belediye meclislerince belirlenmesine karar verilmiştir.



Emvali Metrûke (Sahipsiz Mallar). 20 Nisan’da 224 sayılı Memaliki Müstahlâsadan Firar veya Gaybubet Eden Ahalinin Emvali Menkule ve Gayrimenkulelerinin İdaresi hakkında Kanun kabul edilmiştir. Kanun, düşman istilasından kurtulan mahallerde mal sahiplerinin çeşitli gerekçelerle firar veya gaybubet etmesi nedeniyle sahipsiz kalan emvali menkule ve gayrimenkuleler hakkındadır. Çoğunluğu gayrimüslimlerden oluşan bu mal sahiplerinin, yani büyük oranda Ermeni ve Rumların, firar veya gaybubetinden (ortadan kaybolmalarından) dolayı ortaya çıkan mülke müdahale ve vekâletname suistimallerinin önlenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Kanuna göre, sahipsiz mal ve ürünlere el koymuş olanların, bunları bir hafta içinde Hükümete teslim etmeleri gerekmektedir. Kanunun yürürlüğe girmesinden önce düzenlenmiş vekâletnamelere dayanılarak yapılan akitler geçerli sayılacağından, yakınlarına mülklerini devredenlerin düzenlemeden kaynaklanan mağduriyetleri de giderilmiş olacaktır. Ancak, akitler vasıtasıyla malların nasıl üçüncü kişilerin eline geçtiği sorgulanmamış olacaktır. Emvali menkule Hükümetçe müzayede usulüyle satılacak ve emvali gayrimenkule ile ekili alanlar velâyeti âmmesi itibariyle Hükümetçe idare edilecektir. Geri dönenlerin emvali gayrimenkuleleriyle, emaneten mal sandığına teslim edilmiş olan miktar kendilerine iade olunacaktır. Kamulaştırma adı verilebilecek bu düzenlemeyle menkûl ve gayrimenkuller idareye geçmekte ve bunların gelirleri idareye bırakılmaktadır.

Maliye Vekâletinde Görev Değişikliği. 24 Nisan 1922 tarihinde göreve başlayan Gümüşane Mebusu Hasan Fehmi Bey, Sabahattin Selek’in Anadolu İhtilâli adlı kitabında Büyük Taarruzu hazırlayan ve dönemin en başarılı Maliye Vekili addedilmiştir.56 Mustafa Kemal Paşa’nın “bana maliyeden anlamayan bir vekil bulun” sözleri üzerine göreve gelen Hasan Fehmi Bey’in de savaş finansmanı sorununu çözdüğü yönündeki görüşler bu bakış açışının oluşmasında etkili olmuştur. Ancak, Hasan Fehmi Bey’in başarısı, daha çok kendisinden önce gelen vekillerin başarısızlığına veya gelirlerin arttırılması konusunda maliye idaresinde kabul edile gelen usullerin yetersiz kalışına bağlanmıştır.

Maliye Vekilliğinde değişikliğe ilişkin öne sürülen gerekçeler, Maliye Vekili Hasan Bey’in (Trabzon) istifasını, Arazi Vergisi ile ilgili kanunun müzakeresinde önerdiği içtihadın Heyeti Umumiye de itilafa yol açması üzerine verdiği gerçeğinin üzerini örtmemelidir. İstifa, 22 Nisan’da Arazi Vergisinin Beş Seneliğini Defaten Tesviye Edenlerin Mezkûr Vergiden Muafiyetine dair kanun lâyihasının reddedilmesi üzerine gelmiştir. 1338 senesi zarfında tediye olunmak şartıyla beş senelik Arazi Vergilerini defaten tesviye edenlerin arazilerinin vergiden muaf kılınacağı ve bundan sonra hiçbir nam ve kanun ile bu arazilerden vergi tarh olunmayacağı hükme bağlanmak istenmiştir. Maliye Vekili Hasan Bey'in teklifiyle gündeme gelen bu kanun lâyihası, araziden alınmakta olan âşar ve müsakkafat vergilerine ek olarak böyle bir verginin alınmasının halka bâr olduğu, Hazine açısından tahsilatının zor olduğu; ancak, tamamen ilgasının da mali olarak mümkün olmaması nedeniyle tecridi bir geçişi sağlarken Hazineye gelir getirmesinin sağlanabileceği gerekçelerine dayanmaktadır. Ancak Arazi Vergisinin ilga ve ıslahı esasına ilişkin bu lâyiha, dayandığı esasla çelişir nitelikte bir usulü gündeme getirmesi, ödeme iktidarı olan ehli serveti vergiden muaf kılarken, fukarayı beş yıllık ödeme yapıncaya kadar mükellef kılması nedeniyle ittifakla reddedilmiştir.



Arazi Vergisi hakkındaki müzakerenin gösterdiği üzere, Maliye Vekâletindeki değişiklik, iki vekil döneminde alınan bütçeye ilişkin kararlar, gelir arttırıcı ve bölüşüm ilişkilerine müdahale eden düzenlemelerle birlikte incelenmelidir. Hatta bu düzenlemelerin her birine zamandizinsel olarak bakılmalı, kanunlaşmadan geçirdikleri değişiklikler göz önünde bulundurulmalı ve kanun görüşmelerindeki taraflar net bir şekilde ortaya konmalıdır.

İki vekil dönemindeki düzenlemelere 1921 yılı da dahil olmak üzere kuş bakışı bakıldığında, Maliye Vekili Hasan Bey’in (Trabzon) 1922 yılının Şubat ve Mart aylarına kadar mali usule sadakatten ayrılmamaya çalıştığı görülür. Yeni bir idari teşkilata isnat edecek 1337 yılı Bütçe çalışmaları Hasan Bey döneminde başlamış, bunun için Kadro Encümenleri kurulmuş; Bütçenin tümünün Meclis’e gelerek fasıl fasıl tartışılamayacağı görüldüğünden, mali yıl içinde bir musaddak bütçe hazırlanması için, vekâlet bütçeleri hazırlandıkça Meclis’e sunulmuştur. Söz konusu çalışma yöntemi itibariyle, Hasan Bey’e fazla kuralcı olduğu yönünde Hasan Fehmi Bey’in getirdiği eleştiride haklılık payı vardır. Hasan Fehmi Bey, kendisinden önce gelen vekilleri şu sözlerle eleştirmiştir: “Osmanlı idaresinde memuriyet yapmış kimselerin ruhuna idarenin âczi ve zaafı sinmişti. Bunlar bizi çok uğraştırdılar.”57 Gerçi, bu üslupta Sakarya Savaşı öncesi ve 1921 yılının ruhunu oluşturan Meclis içi muhalefetin güçlülüğü de etkili olmuş olabilir. 1921 yılı içinde hesap verebilirlik öne çıkmıştır denebilir. Kaldı ki, Hasan Bey’in yeni bir idari teşkilât kurulmadan teşkilât harcamalarının düzenlenemeyeceğine ilişkin vurgusu da yerindedir. Bunun dışında, zamandizinsel olarak bakıldığında ve Vekâlet değişikliğine kadar sadece 1922 yılı içinde kabul edilen mali düzenlemeler dahi göz önünde bulundurulduğunda, savaş finansmanına ilişkin radikal önlemlerin Hasan Bey döneminde alınmaya başlandığını görürüz. Alptekin Müderrisoğlu’nun Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları kitabında, Sabahattin Selek’in tespitlerini güçlendirmek istercesine Hasan Fehmi Bey döneminde ne kadar önemli kararlar alındığını söylemesi bu noktada yanıltıcıdır.58 Hatta Alptekin Müderrisoğlu’nun belirttiği taarruza yönelik gelir arttırıcı düzenlemelerin tamamına yakını Hasan Bey döneminde yapılmıştır. Gelir arttırıcı önlemler alınmasına, Hasan Fehmi Bey’in seçiminden önce, 12 Nisan’daki mali duruma ilişkin gizli oturumda karar verilmiştir. Kaldı ki, Hasan Bey, 11 Nisan’daki 1338 senesi Muvazenei Umumiye Kanunu müzakeresinde, 1338 senesi bütçesinin de tahminin iki katı olacağını; çünkü ordunun asker, teçhizat ve mühimmat itibariyle hızla güçlendirilmekte olduğunu belirtmiştir. Hasan Fehmi Bey’in vekilliği döneminde de, Maliye Vekâleti, savaşın finansmanı için gelir arttırıcı yollar bulmaya çalışmıştır. Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey’in şu sözleri kendi yöntemine açıklık getirmektedir: “Para, yağlı kurşun ve keskin süngüye!” Onun için, “Parayı yalnız orduya veriyordum. Ordudan başka teşkilâta ancak günlük zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak kadar verirdim.”59 Bu dönemde de Meclis’e karşı sorumluluk ön plandadır. Denebilir ki, yapılan düzenlemelere ilişkin cevap cephede verilmek istenmiştir. Ancak, Hasan Fehmi Bey’in maliyeden anlamadığı ve salt pratik/pragmatik kararlara imza attığı söylenemez. Hasan Fehmi Bey, Hasan Bey döneminde gerek kanun müzakerelerinde gerek sual takrirleri cevaplanırken getirdiği eleştirilerde, iktisadi ve mali bilgisinin kuvvetli olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla, bu kuş bakışı görüş saklı kalmakla birlikte, ancak bu iki dönem ayrıntılı ve karşılaştırmalı olarak incelendiğinde iki vekil arasındaki gerçek fark ortaya çıkacaktır.

Ordu Saymanlıkları. 22 Şubat’ta 1428 sayılı Ordu Muhasiplerine (Saymanlıklarına) ilişkin İcra Vekilleri Heyeti Kararı alınmıştır. Ordu muhasiplerinin Erkan-ı Harbiye Riyaseti emrine verilip verilemeyeceğinin ilgili vekâletlerin temsilcilerinden oluşacak komisyonda incelenmesine karar verilmiştir. Bu Karar, askeri harcamalardaki denetim usulünün değiştirilmek istendiğini gösteren bir karardır. Hasan Fehmi Bey’in (Gümüşane) Maliye Vekili olmasından sonra, Sabahattin Selek, bu konuda çok önemli bir adım atıldığını şu sözlerle ifade etmiştir: “Ordunun sarfiyatını da kontrol etmek ve disipline sokmak lâzımdır. Bunun için bir kanun çıkarıldı. Ordu defterdarlıkları ve sorumlu saymanlıklar ihdas olundu. Maliyenin memurlarını, ordu başlangıçta yadırgamıştı. Bâzı kumandanlarla maliye arasında tatsız olaylar oldu. Meselâ Ali İhsan Paşa bir gün ordu defterdarını hapsetti. Maliye Ordu mücadelesi bir hayli sürdü. Fakat sistem yerleşti.”60

Müecceliyeti Askeriye Vergisi (Askerlikten Tecil Vergisi). 2 Mayıs’ta 228 sayılı Kanunla kabul edilmiştir. Mükellefiyeti askeriye dahilinde bulunup vazifei devlet olmaları, ehli servet veya sanat erbabından memleketin istihsalâtına hizmet etmeleri, Büyük Millet Meclisi Hükümeti dahilindeki mahaller ahalisinden olup bu mıntıka haricinde kalmış olmaları ve hizmeti askeriyenin özel koşulları nedeniyle ilgili kanunlar gereğince müeccel (tecil edilmiş olan), mezun ve ihraç olunanlardan emsalleri silah altında olduğu müddetçe müecceliyeti askeriye vergisi alınmasına karar verilmiştir. Bu düzenleme ile askerlik hizmetinden istina ve tecil edilenlerin kazançlarının bir kısmını paylaşarak İstiklâl Mücadelesine maddi olarak yardım etmeleri istenmiştir. Vergiye esas teşkil eden sınıflar ve dereceler uzun tartışmalara konu olmuş; Hükümetçe görülen lüzum üzerine mezun tutulan, ihraç olunan ve hizmetleri ileriki senelere terk edilenlerin vergiye tabi kılınmaları ve verginin aslen servet esasına göre düzenlenmemesi itirazlara yol açmıştır. Yükümlülerin ne kadar vergi ödeyecekleri, gelir ve servet durumları göz önünde tutularak mahalli meclisi idarece tayin ve ilan olunacaktır. Ödenecek vergi miktarının yüksek tayin edildiği derecelerde, verginin kısa dönemde tahsilini öngören bir takvimlendirme yapılmıştır.61 Bu hükümde, taarruz öncesinde kısa dönemde yüksek bir gelir elde etme düşüncesinin hakim olduğu söylenebilir. Bu kanunla ilgili 15 Haziran’da bir takrir kabul edilerek gereğinin yapılması için Dahiliye ve Müdafaai Milliye Vekâletlerine gönderilmiştir. Senelik vergilerini vermek suretiyle, Müecceliyeti Askeriye Vergisi Kanunun B fıkrasında belirtilen şahıslara, ithalat ve ihracat yapmaları noktasında serbesti tanınmasına ve kefaleti şahsiye ve nakdiye teminatıyla mezunen harice gidip gelmelerine karar verilmiştir. 20 Temmuz’da 246 sayılı Kanunla, Mükellefiyeti Ziraiye Kanunu kapsamına giren ziraat erbabı, birinci dereceden ikinci dereceye düşürülerek, çobanlar ve çeltik sakaları tarım işçisi kapsamına alınarak, imam ve hutbe okuyanların vergileri indirilerek yükümlülükleri hafifletilecektir.

Harb Kazançları Vergisi. Harb Kazançları Vergisi Kanunu’nun, yapılacak itirazların merkezde bir komisyon tarafından temyizen tetkikini düzenleyen fıkrası tadil edilmiştir. Merkez Komisyonu düzenleyen fıkra, âza sayısı itibariyle Ankara Hükümeti'nin şartlarına uygun olmadığı ve verginin tahsilatına başlanması nedeniyle acilen bir tetkik ve itiraz mercii oluşturulmasına ihtiyaç duyulduğu gerekçesiyle tadilata gidilmiştir. Harb Kazançları Vergisi itiraznamelerini tetkik edecek Merkez Komisyonu bir reis ile altı âzadan oluşacaktır. Reis ile âzadan ikisi Maliye ve ikisi İktisat vekâletleri memurlarından olmak üzere sözkonusu vekâletlerce, ikisi de ticaret odası âzası arasından odaca intihap olunacaktır. Kanun müzakerelerinde, iki bin küsur olduğu söylenen itiraznamenin özüne ilişkin Kütahya Mebusu Besim Atalay Bey, şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "mutavassıt hallilerden çoğu vergiyi vermişlerdir. Bugün bu itirazı yapanların büyük kısmı, büyük zenginlerdir. ... Bu kanunun tadili meselesinde bendeniz zenginlerin himayesini görüyorum." 23 Ağustos’ta çıkarılan 251 sayılı Kanun ile, Harb Kazançları Kararnamesi uyarınca alınmakta olan zamlı cezaların tümü kaldırılmıştır. Bu madde, Kararnamenin kanuni olmadığı gerekçesiyle, Kararnamenin yayım tarihi ile Büyük Millet Meclisi tarafından kanunlaştığı 25 Teşrinievvel 1336 tarihine kadar geçen süre içinde beyanname talep edilmesini gayri kanuni telakki ederek yapılmıştır. Merkez Temyiz Komisyonu, mükellefin 1336 ve 1337 seneleri zarfında harb kazançlarını savaş durumu dolayısıyla kâmilen veya kısmen ifna etmiş olduğunu ve tahakkuk eden Harb Kazancı Vergisini ifaya gayri muktedir bulunduğunu ispat ederek vergide tenzilâta gidilmesini sağlayacak şekilde 1335 yılından başlayan sinini mükellefiyet içinde tutulan defatiri ticariyelerin beyan ve re'sen tetkik edileceği merci olarak yetkili kılınmıştır.

Zahire İthalatından Alınan Gümrük Resmi. 18 Haziran tarih ve 238 sayılı Kanunla, 26 Şubat 1337 tarihli Kanunla zahire ithalatından alınmakta olan gümrük resmi temdid edilmiştir.

Reji İdaresinin Ambarlarındaki Tütünler. 1921 yılında Reji İdaresi, tahsil ettiği gelirleri özel anlaşma gereğince Maliye Vekâletine devretmişti. 26 Haziran 1921’de 957 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile Reji İdaresi ambarlarına konulan tütünlerden alınan depolama ücretine zam yapılmıştır. Reji İdaresi, depolama ücretlerini Hazine adına tahsil edecekti. Bu uygulamaya, Kararın 2.maddesi uyarınca 1922 yılı Şubat ayı sonuna kadar devam edilecekti. İcra Vekilleri Heyeti, uygulamayı 21 Haziran 1922 tarihinde aldığı 1640 sayılı Kararla 1923 yılı Şubat ayı sonuna kadar uzatacaktır.

Rüsumat Müdüriyeti Umumiyesi. Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey, 1337 senesinde varidatı rüsumiyedeki noksanlığın idari, mali, ticari ve harbi kimi nedenleri olduğunu; bu noksanlığın daha yaygın bir gümrük teşkilatının teşkili ile giderilebileceğini belirtmiştir. Bütçe müzakeresi, idari teşkilat özelinde muhafaza teşkilâtı, Merkez Kontrol Kalemi, Başmüdüriyetler, rüsumat müfettişlikleri ve memurin ile ilgili meseleler üzerine yoğunlaşmıştır. Savaş nedeniyle hudutların ve ticaret yollarının sürekli değişmesinin yarattığı zorluğun da ancak güçlü bir idari teşkilat ile aşılabileceği söylenmiştir. Bir tatbik ve kaçakçılık sorunu olarak nitelendirilen Ziynet Eşyasının Men'i Duhulü hakkındaki kanunun ilga edilmesi de bir kez daha bu kapsamda meclis gündemine taşınmıştır. Mali açıdan ise, tarife usulünün bir prensip olarak benimsendiği vurgulanmış; hiçbir şart altında terk edilmeyeceğinin bütün dünyaya duyurulması istenmiştir.

Ziraat Bankası’nın Islahı. 2 Temmuz’da 266 sayılı Heyeti Umumiye Kararı ile, Ziraat Bankasının ıslahı için bir komisyon teşkiline karar verilmiştir.

Elviyei Selâse’de Vergilerin Sureti Cibayeti (Tahsili). 2 Temmuz’da 240 sayılı Kanunla, 11 Ağustos 1337 tarihli Kanunun 1337 yılı sonunda müddeti hitam bulmasına rağmen, kanun ahkâmının cari olması nedeniyle kanunun temdidine karar verilmiştir. Dolayısıyla, esas maddeleri itibariyle bu yeni bir kanun değil, bir temdid kanunudur. Yalnız, tahrir yapılana kadar Âşar ve Arazi Vergileriyle, kuraya ait Emlâk Vergisi yerine kaim olmak üzere alınmakta olan maktu (götürü) vergide değişiklik yapılarak, maktu vergiler iki katına çıkarılmıştır.

Garp Cephesi’nde Âşarın Sureti Cibayeti (Tahsili). 31 Temmuz’da çıkarılan 248 sayılı Kanunla, 16 Temmuz 1921 tarihli Kanun hükümleri 1922 senesi için de geçerli kılınmıştır. Sadece Garp Cephesinde uygulanan bu tahsil yöntemiyle, mahsulat bir heyet tarafından tahmin olunup köylünün zimmetine kaydolmaktadır.62 Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey tarafından tahsilatı kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı bir uygulama olarak gösterilen kanuna konu olan tahsil yöntemiyle, mahsulün vakit kaybetmeden kaldırılması hedeflenmiştir.63

Zonguldak Memurlarının Maaşlarına Yapılan Zammın İlgası. 23 Ağustos’ta 252 sayılı Kanunla, Zonguldak Memurlarının 1921 yılı maaşlarına hayat pahalılığı nedeniyle yapılan zam, devamına gerek görülmediği için ilga edilmişitr.

Düşmandan Kurtarılan veya Kurtarılacak Bölgelerin Halkının Vergiden Affı. Büyük Taarruzun yaklaştığı günlerde, ordunun girmesi muhtemel bölgelerin halkına yönelik bir düzenleme yapılmıştır. 24 Ağustos’ta Düşmandan istirda edilen ve edilecek olan mahaller ahalisine muavenet hakkındaki 31 Teşrinievvel 1337 tarihli Kanunun birinci maddesi tefsir edilmiştir. 31 Teşrinievvel 1337 tarihli Kanunun birinci maddesi, kurtarılan veya kurtarılacak bölgelerde düşman tarafından tahrip ve yağma edilen veya savaş sebebiyle hasar olan kasaba ve köyleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Düzenlemenin bölgeler üzerinden yapılması, aynı bölgede yaşamakta olup zarara uğramamış olanların da vergilerinin affedilmesini gündeme getirmiştir. Bu durumun düzeltilmesi amacıyla Kanunun birinci maddesi, bizzat zarara uğramış halkın vergi ve zimematının affedilmesini sağlayacak şekilde tefsir edilmiştir.

Askeri Tekaüt ve İstifa Kanununa Ek. Büyük Taarruzun başladığı günlerde, mağduriyetleri önleme adına vefat eden asker çocuk ve eşlerine ilişkin bir düzenleme yapılmıştır. Düzenleme, 28 Ağustos’ta 255 sayılı Kanuna konu olmuştur. Bütün erkân, umera, zâbitan, memurin ve mensubini askeriyenin yetim ve dul eşlerine, vefat ettikleri tarihten itibaren maaş tahsisine değin Müdafaai Milliye bütçesinin maaş ve tahsisatı fevkalâde fasıllarından ödenmek üzere maaş ve muhassasatının nısfı ita olunacaktır.

Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin