BMM İcra Vekilleri Heyeti’nde Görev Değişiklikleri
1 Kasım 1922 tarihinde Saltanat kaldırıldıktan ve 4 Kasım’da İstanbul Hükümeti istifa ettikten sonra, 6 Kasım’da da İcra Vekilleri Heyeti’nde görev değişiklikleri olmuştur. İstifaların geldiği ve yeni vekillerin intihap edildiği 6 Kasım’da Meclis’te hararetli şekilde Saltanatı Milliye diye bir kanunun çıkmadığı, böyle bir sözün Meclis’te hiçbir şekilde kullanılmadığı iddia edilmekte; Meclis’in sadece Hâkimiyeti Milliye ilan ettiği söylenmekteydi.94 11 Mayıs 1922 tarihinden beri görev yapmakta olan Şer’iye Vekili Abdullah Azmi Efendi (Eskişehir), 3 Kasım’da istifa etmiş ve yerine 6 Kasım’da Konya Mebusu Mehmed Vehbi Efendi seçilmiştir. Sultan Vahdettin’in inhilâ edildiğine ve yerine yeni bir Halifenin seçilmesinin vacib olduğuna dair fetvayı 18 Kasım’da Vehbi Efendi verecek; Abdülmecid Efendi 18 Kasım’da bu fetvaya binaen halife seçilecektir. 19 Kasım 1921 tarihinden itibaren Maarif Vekili olarak görev yapmakta olan Karesi Mebusu Vehbi Bey, 6 Kasım’da istifa etmiş ve yerine Mersin Mebusu İsmail Safa Bey seçilmiştir. Aynı tarihli Hâkimiyeti Milliye Gazetesi’nde istifa, Maarifte yeni bir çığır açıldığı ve bocalama devrinin bittiği şeklinde yorumlanmıştır. Vehbi Bey, aynı gün Maliye Vekâleti Vekilliğinden de istifa etmiş ve yerine İstanbul Mebusu Ali Fethi Bey atanmıştır. 6 Kasım’da ayrıca Sıhhiye Vekâleti Vekili ve Hariciye Vekâleti Vekili Dr.Rıza Nur Bey (Sinob) yerine Sıhhiye Vekâleti Vekilliğine Tevfik Rüşdü Bey (Menteşe) ve Hariciye Vekâleti Vekilliğine Rauf Bey (İstanbul) seçilmiştir. Kısacası, Saltanat’ın kaldırılmasından hemen sonra Abdullah Azmi Efendi (Eskişehir), Vehbi Bey (Karesi) ve Dr.Rıza Nur Bey (Sinob) istifa ederek İcra Vekilleri Heyeti’nden ayrılmışlardır.
Lozan Barış Konferansı
Müttefik Devletler, Japonya adına yaptıkları bir girişimle Ankara Hükümeti ile İstanbul Hükümeti'ni 27 Ekim’de “Doğu’ya kesin bir barış getirme amacıyla” Lozan'da düzenlenecek sulh konferansına davet ettiler.95
Büyük Millet Meclisi'nde 1 Kasım’da saltanatın kaldırılmasından sonra İstanbul Hükümeti 4 Kasım’da istifa etmek zorunda kalacak ve bu nedenle Konferansa katılamayacaktır. Büyük Millet Meclisi Hükümeti, böylelikle, uluslararası tanınma sorununu ikili iktidarın İstanbul ayağını tasfiye ederek kökten çözmüş ve Konferansa katılacak Türkiye tarafını netleştirerek tekleştirmiştir. Mudanya Konferansı’ndan hemen sonra 15 Ekim’de Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir Paşa Paşa, Refet Paşa, İsmet Paşa ve Fevzi Paşa’nın katıldığı bir toplantıda Barış Konferansına gidecek delege belirlenmiştir. Delegenin İsmet Paşa olduğu, 26 Ekim’de istifa eden Yusuf Kemal Bey yerine İsmet Paşa’nın Hariciye Vekili seçilmesiyle anlaşılmıştır. Lozan’a gidecek Heyet 31 Ekim’de toplanan İcra Vekilleri Heyeti toplantısında netleşecektir. 1947 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararına göre, Lozan Konferansı'na Hariciye Vekili İsmet Paşa, Rıza Nur Bey, Hasan Hüsnü Bey gidecektir. İcra Vekilleri Heyeti Reisi Rauf Bey, İsmet Paşa'nın yetki belgesini imzalamıştır. Heyet’in İcra Vekilleri Heyeti tarafından belirlenmesi, 2 Kasım’da Meclis’te şiddetli şekilde eleştirilecektir.96 İngiltere'deki genel seçimlerden dolayı 13 Kasım’da başlaması öngörülen Konferans, 20 Kasım’da başlayabilecektir. Büyük Millet Meclisi delegeleri 5 Kasım’da yola çıkacaklardır. Lozan Konferansı’nın zamanında başlamaması üzerine İsmet Paşa, 13 Kasım’da Müttefik Devletlere bir protesto notası verecektir.
Konferansa katılan devletler şöyle sınıflandırılabilir:97
-
Çağrışı yapanlar: İngiltere (İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon), Fransa, İtalya, Japonya
-
Tüm görüşmelere çağrılanlar: Yunanistan (Eski Başbakan Venizelos), Sırp-Hırvat-Sloven Devletleri, ABD (bir gözlemci gibi davranmış, oy kullanmamış, idari görev üstlenmemiş, Anlaşmayı ve eklerini imzalamamıştır), Türkiye (İsmet Paşa, Dr.Rıza Nur Bey, Hasan Bey, 21 danışman, 2 basın danışmanı, 1 danışman ve genel sekreter, 1 mütercim, 8 katip olmak üzere 33 kişiden oluşmaktaydı.)
-
Boğazlar rejimi konulu oturumlara çağrılanlar: Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti
-
Boğazlar rejimi ve Trakya konulu oturumlara çağrılanlar: Bulgaristan
-
Ticaret ve yerleşme konulu oturumlara çağrılanlar: Belçika ve Portekiz.
Lozan Konferansı’na katılacak Heyeti Murahhasa’ya İcra Vekilleri Heyeti 14 maddelik bir talimat vermiştir.98 Heyet, Lozan’daki müzakerelerde bu talimatı esas alacaktır.
-
Doğu sınırı: “Ermeni Yurdu” söz konusu olamaz, olursa görüşmeler kesilir;
-
Irak sınırı: Süleymaniye, Kerkük ve Musul livaları istenecek, Konferansta başka bir durum ortaya çıkarsa Hükümetten talimat alınacak;
-
Suriye sınırı: Ankara Anlaşması’yla belirlenen sınır düzeltilmeye çalışılacak ve sınır şöyle olacaktır: Re’si Ibn Hani’den başlayarak Harim, Müslimiye, Meskene, sonra Fırat Yolu, Derizor, Çöl, nihayet Musul vilayeti güney sınırına ulaşacak;
-
Adalar: Duruma göre davranılacak, Türkiye’ye yakın adalar alınmaya çalışılacak, anlaşmazlık halinde Ankara’ya sorulacak;
-
Trakya sınırı: 1914 sınırının elde edilmesine çalışılacak;
-
Batı Trakya: Misakı Milli maddesine göre plebisit istenecek;
-
Boğazlar ve Gelibolu yarımadası: Yabancı bir askeri kuvvet kabul edilemez, bu yüzden görüşmeleri kesmek gerekirse önceden Ankara’ya bilgi verilecek;
-
Kapitülasyonlar: Kabul edilemez, gerekirse görüşmeler kesilir;
-
Azınlıklar: Mübadele esas olarak belirlenmiştir;
-
Osmanlı borçları: Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan ülkelere paylaştırılacak, Yunanistan’dan alınan tamirat bedeline mahsup edilecek, olmazsa 20 yıl ertelenecek. Dûyun-ı Umumiye İdaresi kaldırılacak, anlaşmazlık halinde Ankara’ya sorulacak;
-
Askeri kuvvetler: Ordu ve donanmaya sınırlama konması söz konusu olamaz;
-
Yabancı kuruluşlar: Yasalarımıza uyacaklar;
-
Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan ülkeler: Misakı Milli’nin ilgili maddeleri geçerlidir.
-
İslam cemaat ve vakıflarının hakları: Eski anlaşmalara göre sağlanacaktır.
Talimatta yer alan 8-12.maddeler, kurulacak yeni devletin düzenini belirleyecek maddelerdi.
Lozan Barış Konferansı, iki dönemden oluşmuş; ilk dönemini oluşturan ve anlaşmaya temel oluşturacak bütün konularla ilgili ilk müzakereler 1922 yılında gerçekleştirilmiştir.99 Konferansın ilk dönemi 20 Kasım 1922-4 Şubat 1923 tarihleri arasında; ikinci dönemi 23 Nisan 1923-24 Temmuz 1923 tarihleri arasında olacaktır.100
Konferans, 3 ana komisyon halinde yürütülmüş ve Müttefik Devletlerin her biri kendisini en çok ilgilendiren komisyonların başkanlığını yapmıştır:101 İngiltere’nin (Lord Curzon) başkanlık ettiği Birinci Komisyon, territoryal ve askeri sorunları (sınırlar, uyrukluk, azınlıklar, Boğazlar rejimi vb.) ele almış; İtalya’nın başkanlık ettiği İkinci Komisyon, yabancılara uygulanacak rejimi (yargı yetkisi, kapitülasyonlar, imtiyazlar vb.) görüşmüş; Fransa’nın başkanlık ettiği Üçüncü Komisyon ise, ekonomik ve mali işler ile Osmanlı borçlarına bakmıştır.102
Lozan Barış Konferansı’nın ilk döneminin sekteye uğramasında, konu başlıklarında yaşanan anlaşmazlıklar kadar, Müttefik Ülkeler ile Türkiye arasında süregiden itilâfın da payı olmuştur. Konferans, Osmanlı borçları, kapitülasyonlar ile İstanbul ve Boğazlar sorunu nedeniyle kesilmiştir.103 Ancak, bu konularda anlaşmaya varılamamasının arkasında da Müttefik Ülkeler ile Türkiye arasındaki temel çelişki belirleyici olmuştur. İsmet Paşa, bu çelişkiyi daha sonra şöyle ifade edecekti: “Sırası geldikçe ben, Baş Murahhas olarak, Mudanya Mütarekesinden buraya geldiğimi söylerdim. Lord Curzon ise, bana Mondros Mütarekesini hatırlatmaya çalışırdı. Mesele, aramızda hallolunmadan itilaflı kalırdı.”104 Yani, Türkiye tarafı masaya Kurtuluş Savaşı kazanımlarıyla oturabilmişti ve bu gücünden kaynaklanan kozları kullanmaya çalışıyordu. Ancak, İngiltere sürekli I. Dünya Savaşı ile oluşturulan dünya düzenini ve asıl egemen gücün kim olduğunu hatırlatıyordu. Denebilir ki, Lozan Barış Konferansı da Kurtuluş Savaşı’nın bir parçası olmuştur. Arkada önemli zaferlerle yola çıkılmış; ancak, meydan muharebesinin bir parçası da Lozan’da gerçekleştirilmiştir.
Kurtarılan Bölgelerin İşgal Kuvvetlerinden Tahliyesi ve Yeni İnşa Süreci
Büyük Millet Meclisi, zaferle birlikte yeni bir yönetsel sürece girmiştir. Bu sürecin ilk ayağı, yukarıda bahsedilen devletin biçimini, bir başka deyişle yönetim şeklini belirleyecek bağımsız bir ülke olarak tanınma mücadelesidir. Diğeri ise, tahliye ve inşa süreci olmuştur. Batı Anadolu, Trakya ve İstanbul’un tahliye edilmesi ve buralarda Büyük Millet Meclisi’nin idaresinin tesis edilmesi 9 Eylül ve ardından 11 Ekim Mudanya Ateşkes Anlaşması sonrasında, Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin en önemli gündem maddelerinden biridir. Gerçi bu süreç, daha ordu savaş alanındayken başlamıştır.105
Kurtarılan bölgelerde alınacak tedbirlerle ilgili 11 Eylül’de 61 imzalı bir takrir verilmiştir. Bu takrir, Büyük Millet Meclisi’nin karşı karşıya olduğu yönetsel sorunları özetler niteliktedir. Takdirde, Hükümet’in idaresi dışında meydana gelen binlerce dava ve vazifenin acilen incelenerek halledilmesi ile yaralı milletin tedavi ve takviyesi için Büyük Millet Meclisi'nin duruma hemen el koyması istenmektedir. Büyük Millet Meclisi’nin idaresini tesis edebilmesi için şu sorunları halletmesi gerektiği belirtilmiştir: Devlete ve vatandaşlarına karşı isyan, hıyanet ve düşmana yardım etmişlerin cezalandırılması; düşman işgalinden kaynaklanan davaların halli; yakılıp yıkılan yerlerin tamir ve ihyası; muhacirlerin iskanı; açların iaşe ve gönence kavuşturulması; emvali metrûkeye ve düşmandan alınan ganimete Hazine adına el konulması, maliye ve mülkiyenin tesis ve tanzimi.
Memur ve Müstahdem. Büyük Millet Meclisi Ordusu, daha henüz İzmir’e ilerlediği sırada İcra Vekilleri Heyeti, işgal bölgelerindeki memurlar hakkında bir karar almıştır. 5 Eylül’de alınan 1810 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile, işgal bölgelerindeki memurlara dair 1328 numaralı Kararnamenin açıklanmasına karar verilmiştir. İcra Vekilleri Heyeti, işgal bölgesinde memurluk yapmayı kabul edenlerin ya da buradaki görevine İstanbul Hükümeti'nce atananların kurtuluştan sonra görevlendirilmeyeceğini ilan etmiştir. Bu, bir yandan, Büyük Millet Meclisi idaresinin doğrudan Ankara merkezli ve yeni baştan kurulacağına, bir yandan da, İstanbul Hükümeti ile taşra düzeyinde dahi bir sürekliliğin kabul edilmeyeceğine ilişkin bir karardır. İcra Vekilleri Heyeti, 28 Eylül’de bölgedeki memurlarla ilgili bir karar daha verecektir. 1865 sayılı bu karar, ilkinin tam tersi şekilde işgal sırasında tutuklanan veya kovuşturmaya uğrayan memurların tekrar çalıştırılmasına izin verecektir. Ancak, 11 Ekim’de Mudanya Ateşkes Anlaşması imzalandıktan sonra İcra Vekilleri Heyeti ilk kararıyla çelişir bir karar alacaktır. 12 Ekim günü aldığı 1882 sayılı Karar ile, İcra Vekilleri Heyeti, mecburi olarak işgal bölgesinde kalan ve Milli Mücadele'ye zıt hareket etmemiş olan memur ve müstahdemlerin çalıştırılmalarını uygun bulacaktır. 18 Ekim’de memurların ve mütekaidin (emeklilerin) terfihleri için bir kanun hazırlamak üzere Maarif, İktisat ve Kavanini Maliye Encümenlerince üçer kişiden oluşacak bir Encümeni Mahsusun teşkiline karar verilmiştir. 23 Ekim’de 2027 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile, Yunan işgali altında hizmeti terk etmeyerek görevine devam eden ve tayini merkeze ait bulunan memurların işgal esnasındaki hareket, seciyye ve ahlakları tetkik edilmek şartıyla çalıştırılmaların TBMM'ye arzına karar verilmiştir. 28 Ekim’de 2029 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile, İzmir ve civarı adliye mensuplarından bazılarının, işgal sırasında Yunan Hükumetine hizmet etmemeleri ve ihtiyaca binaen tekrar memuriyete alınmalarına karar verilmiştir.
Emvali Metrûke (Sahipsiz Mallar) ve Tasfiyesi.106 14 Eylül’de 284 sayılı Âhar mahallere nakledilmiş eşhasın tasfiyeye tâbi emvali hakkında mevcut kararnamenin reddine dair Heyeti Umumiye Kararı alınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 14 Mayıs 1331 (1915) tarihinde “Tehcir Kanunu” olarak bilinen Vakt-ı Seferde İcraat-ı Hükûmete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanun-u Muvakkat çıkarılmış ve 19 Mayıs 1331 (1915) yılında yayımlanmıştı. Bu Kanunun hemen ardından da göç ettirilen gerçek ve tüzel kişilerin taşınır mal, alacak ve borçlarının mahkemelerce tasfiyesine dair 13 Eylül 1331 (1915) tarihli Âhar Mahallere Nakledilen Eşhasın Emval ve Düyûn ve Matlûbat-ı Metrûkesi Hakkında Kanun-u Muvakkat çıkarılmıştı. İstanbul Hükümeti, 8 Ocak 1920 tarihinde Âhar Mahallere Nakledilmiş Olan Eşhasın 17 Zilkade 1333 Tarihli Kararname Mucibince Tasfiyeye Tâbi Tutulan Emvali Hakkında Kararname’yi yayımlayarak, tasfiye kararını ilga etmişti. Tasfiye yerine, “Vakıflar Hazinesi ve Maliye Hazinesi adına tescil edilen taşınmaz malların iade edilmesi ve eski sahipleri adına tescil edilmesi” kararını almıştı.107 İşte, bu tarihte söz konusu olan bu kanunun reddedilmesi, yani malların iade edilmesi ve tazminat ödenmesi yönünde İstanbul Hükümeti’nin verdiği taahhüdün geri alınması ve tasfiye sürecine kapı aralanması olmuştur. Bu nedenle karar, Redd-i Emval Kararnamesi olarak anıla gelmiştir. Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey, kararı 14 Eylül’deki oturumda, Sulh Konferansı’nda tehcir edilen gayrimüslim cemaatlere, şu anda müslümanların elinde olan ve ülkeyi terketmeden önce kendilerine ait olan emval ve emlâkin verilmesi ve devletin tazminat ödemesi istenebilir; biz bu kararla bu yolu kapatıyoruz diyerek savunmuştur. Bu Kanun’un ilk uygulaması, 11 Ekim’de 269 sayılı Avans Kanunu ile olmuştur. Avans Kanunu’nun ilgili maddesine göre, “20 Nisan 1338 tarihli Emvali Metrûke Kanunu mucibince Hükümetçe idare olunacak emvali metrûkei gayrimenkuleden müşerrefi harab olan veya icar ve hâsılâtı imarına kâfi gelmeyenler usule uygun şekilde satılacak ve sahipleri adına emaneten gelir kaydolunacaktır.”
Düyunu Umumiye ve Reji İdaresi Gelirleri. 20 Eylül’de Damga, tuz, saydı berrî ve bahrî resimlerine ve reji idaresinin satmakta olduğu tütün ve sigara fiyatlarına vâkı olan zamaimin harb karşılığı vaz'edildiği hakkındaki Kanun tefsir edilmiştir. Tefsir, Düyunu Umumiyeye muhavvel Damga, Tuz, Saydi Berri ve Bahri resimlerine ve Reji İdaresinin satmakta olduğu tütün ve sigara fiyatlarına yapılan zamlarla ilgilidir.108 23 Eylül 1920, 29 Eylül 1920 ve 16 Nisan 1922 tarihli Kanunlar ve tütün ve sigara fiyatlarına zam icrasına dair Teşrinisani 1920 ve Şubat 1921 tarihli Heyeti Vekile Kararnameleriyle toplanan munzam (ek) vergiye savaş karşılığı el konulmakta olduğu tefsiren kabul edilmiştir. Şimdiye kadar toplanan munzam vergiler hesabının ayrılarak toplam miktarın tesbit edileceği, bundan böyle de toplanacak munzam vergiler için ayrı bir hesap tutulacağı ve elde edilecek miktarın gelir bütçesine savaş karşılığı varidatı fevkalâde namıyla gelir kaydolunacağı belirtilmiştir. Bu gelirler, Düyunu Umumiye ve Reji İdareleri tarafından harb karşılığı olarak ayrıca hesap edilmeyip, toplam varidatla birlikte Hazineye teslim edile gelmiştir.109 Memaliki müsallaha için de aynı yanlış usulün tatbik edilmemesi için böyle bir tefsire ihtiyaç duyulmuştur.110 Bu tefsirle birlikte, kurtarılan bölgelerde idarenin yeniden tesisi için ihtiyaç duyulan gelirin elde edilmesi yönünde de önemli bir adım atılmıştır.111 Ama bu tefsir de göstermektedir ki, yeni bir idarenin kurulmasının yolu gelir kaynaklarının bağımsız idaresinden geçmektedir. Dolayısıyla, çoğu düzenlemede olduğu gibi burada da çelişki salt ulusal karaktere sahip olmamakta, uluslararası bir boyut da taşımaktadır. Müttefik Devletlerin, bu karara şiddetle karşı çıkmalarının altında bu gerçek yatar.112
Düşmandan İstihlâs Edilmiş (Kurtarılmış) ve Edilecek Mahallere Muavenet (Yardım). 25 Eylül’de 267 sayılı Düşmandan İstihlâs Edilmiş ve Edilecek Mahallere Muavenet hakkındaki 31 Teşrinievvel 1337 tarihli Kanuna Müzeyyel Kanun kabul edilmiştir. 31 Ekim 1921 tarihli Kanun, vesaiti nakliye-hayvanat, tohumluk ve iaşe için ayrılan tahsisat hakkındaydı. Bu tarihe kadar, muavenet (yardım) kalemleri için 1921 ve 1922 yıllarında 300.000 lira sarf edilmiştir. Bu Kanun ile kalan 1.200.000 liralık tahsisatın 1923 senesinde de harcanmasına izin verilmiştir. Sözkonusu üç kalem dışında tahsisat itasına izin verilmediği için yapılamayan müstacel tamirat için ise, Kanuna meskenlerin tamiri ve müceddeden hane ve baraka inşası için 500.000 liralık tahsisat konulmuştur. Kanunun müzakereleri sırasında, yardımın içeriğine, şekline ve yardım yapacak taraflara ilişkin çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşlerin her biri, hem kurulacak idarenin niteliğini hem de şeklini belirleyecek özelliktedir. Mehmet Şükrü Bey (Karahisarı Sahib) ve Soysallı İsmail Subhi (Burdur), tamirat ve inşaat işlerinin üseraya (esirlere); Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey (Gümüşane), Soysallı İsmail Suphi Bey (Burdur), Şeref Bey (Edirne) Garpten gelecek büyük inşaat şirketlerine yaptırılmasını savunmuşlardır.113 Hüseyin Avni Bey (Erzurum) ise, Hükümetin yardıma yanlış yerden başladığını, köylünün gelir elde edebileceği şekilde yardım yapılması, yani köylüye tohumluk ve saban verilmesi gibi uygulamaların devreye sokulması gerektiğini dile getirmiştir.114 Tunalı Hilmi Bey de, Avrupa'ya mütehassıs gönderelim ve Almanya'nın Fransa'da meydana getirdiği tahribat nasıl onarıldı öğrenelim demiştir.115 7 Ekim’de İzmir Mebusu Tahsin Bey, Memaliki Müstahlasa Tamirat Vekâleti teşkili hakkında bir kanun teklifi verecektir. Teklif, kurtarılan bölgelerde düşman işgalinden kaynaklanan sıkıntıları mümkün olduğunca kısa zaman içinde hafifletmek ve gidermek için çeşitli vekâletlere dağılmış vazifelerin tek elden takibi ve iskan, iaşe, imar, inşaat gibi hususlarla meşgul olmak üzere bir vekâlet kurulması gerekçesiyle verilecektir. Ancak, Lâyiha Encümeni teklifi, yeni bir vazife için yeni bir teşkilat meydana getirmenin sadece masrafları arttıracağı ve bir fayda sağlamayacağı gerekçesiyle reddecektir. 13 Kasım’da 281 sayılı İstilâzedelere Tavizen Verilecek Tohumluk Bedeli hakkında Kanun da kabul edilerek, yardıma muhtaç çiftçilere üç sene müddetle ve üç müsavi taksitte tahsil edilmek üzere tohumluk, çift hayvanatı ve alâtı ziraiye verilmesi kararlaştırılacaktır. Yardımın temini için 1338 senesi İktisat bütçesinde istilâzedelere tavizen verilecek tohumluk, hayvanat ve alâtı ziraiye bedeli namıyla açılan faslı mahsusa 500.000 lira ödenek konulacaktır.
Doğu Trakya’nın Tahliyesi. 11 Ekim Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın 5.maddesi uyarınca Doğu Trakya’nın tahliye işlemleri başlatılmıştır. Bölgenin tahliyesi, özellikle Anadolu ile Doğu Trakya arasında kalan İstanbul nedeniyle oldukça zor ve önemli olmuştur. İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentidir ve 12.madde uyarınca Müttefik Devletler işgal ettikleri bölgede kalmaya devam etmektedirler. Tahliyeye yönelik kararlar tahliyeyi düzenleyen Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın öncesinde alınmaya başlamıştır. 9 Ekim günü 1879 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararıyla, Refet Paşa (İzmir) Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına Doğu Trakya’yı teslim almakla görevlendirilmiştir. Refet Paşa, 19 Ekim’de İstanbul’a gelecek ve tahliye işlemlerini buradan yönetecektir.
Tahliye işlemi, Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın yürürlüğe girdiği 14/15 Ekim 1922 gecesi başlamış ve 30 Kasım’da sona ermiştir.
İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile Refet Paşa’nın teslim işlemleri ile görevlendirilmesi üzerine, yeni idarenin teşkiline ilişkin tahsisat kararları alınmaya başlanmıştır. 11 Ekim’de kabul edilen 269 sayılı Avans Kanunu, Mudanya Ateşkes Anlaşması ile kurtarılan yerlerde istihdam edilecek memur ve müstahdem ile Müdafaai Milliye Vekâleti teşkilâtı için çıkarılmıştır.
1 Kasım’da Saltanatın Kaldırılmasıyla birlikte, İstanbul Hükümeti’nin idaresi altında bulunan bölgenin yönetim sorunu da yeni bir boyut kazanmıştır. İstanbul Hükümeti’nin istifa ettiği 4 Kasım günü, Doğu Trakya’yı teslim almakla görevlendirilen ve İstanbul’da bulunan Refet Paşa eliyle, Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde hâkimiyetini ilan etmiştir.116 4/5 Kasım gecesi İcra Vekilleri Heyeti, ilan edilen hâkimiyetin yönetim şekline dair bir talimat hazırlamıştır. İcra Vekilleri Heyeti’nin hazırladığı ve Refet Paşa’nın beyan ettiği talimat şu şekildedir.117
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 1 Teşrinisâni’de ittihaz edilen mukarrarat üzerine; Büyük Millet Meclisinin tanımadığı teşkilâtın İstanbul'da tatili faaliyet eylemesi ve Şehremaneti ve İstanbul Vilâyeti Meclisi İdare heyetlerinin Ankara'dan talimata intizar eylediklerini beyan eylemeleri üzerine; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti 4.11.1338 zavalinden itibaren İstanbul'un idaresine vaz'ıyed eylemiştir.
2. İstanbul, şimdilik Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti namına bir vilâyet olarak idare olunacaktır. Üsküdar, Çatalca, Beyoğlu mutasarrıflıkları İstanbul vilâyetine mülhaktır.
3. İstanbul devairi merkeziyesi tatili faaliyet edecektir. Devairi mezkûre, memurin ve müstahdeminin ne suretle ifayı vazife edecekleri hakkında ayrıca talimat verilecektir.
4. İstanbul devairi merkeziye; evrak, eşya ve nukutunun tahtı muhafazaya alınmasından her dairenin müsteşarı veya en büyük memuru ile müteselsilen şahsan mesuldürler. Bunlar ismen tavzif kılınacak ve isimleri bildirilecektir.
5. Harbiye, Bahriye daireleri ile liman Riyaseti, Seyrisefain İdaresi doğrudan doğruya, Ankara Müdafaai Milliye Vekâletine merbut olmak üzere müsteşarları tarafından idare olunacaktır.
İstanbul Merkez Kumandanlığı, Polis Müdiriyeti, Jandarma Kumandanlığı ve Haliç Komodorluğu şimdilik doğrudan doğruya benim emrim altında bulunacaklardır.
6. İstanbul'da bulunan bilumum kıtaatı askeriye Merkez kumandanlığına;
7. Medarisi ilmiye ile bilcümle derecatı ile tedrisata kemakân devam ederek Ankara Umuru Şeriye Vekâletinde bulunan Tedrisat Müdüriyeti Umumiyesine malumat verecektir.
8. İstanbul mahallî evkafı, İstanbul Evkaf Müdürü tarafından idare olunarak Ankara Evkaf Vekâletine malumat verecektir.
9. İstanbul vilâyeti ile işgal sahasında bulunan menabık hükkâm, memurin ve müstahdemini nizamiye, şer'iye, Tıbbı Adlî müessesesi, İstanbul İstinaf Mahkemesi Müddeii umumiliğine merbut olacak, Büyük Millet Meclisinden sadır olan kavanîn dairesinde tarihi tebliğinden bilitibar Türkiye Büyük Millet Meclisi namına sâdır olacak hükümler usulen doğruca Sivas'taki Mahkemei Temyize gönderilecektir. İstanbul Mahkemei Temyizi işarı ahire kadar ifayı vazifeden memnudur. Vazifelerine muvakkaten hitam verilmiş bulunan mahakim ve devairi adliyenin mümeyyiz ve başkâtiplerine sicil müdürü Şevket Beyefendinin nezareti altında birer kâtip tefrik edilerek mevcut kuyut ve dosyalarla nukut muhafaza ettirilecek ve bunlar emri muhafazadan şahsan mesul olacaktır, istinaf müddeii umumiliği Adliye Vekâletile derhal tesisi muhabere ve emir telakki edecektir. İstanbul'da merci olarak Vilâyet makamını tanıyacaktır.
10. İstanbul Vilâyeti mekâtipi iptidaiye ve taliyesi doğrudan doğruya Vilâyet Maarif Mü-diriyetine merbut olacaktır. Maarif Vekâletine merbut Darülfünun ve şuabatı mekâtibi âliye ve müze, Galatasaray Sultanisi ve Matbaai Âmire gibi müessesatı saire mevcut ve mer'î nizamnameler dahilinde Maarif Vekâleti ile münasebet tesis edeceklerdir. Müzelerde, Matbaaıi Âmire, Maarif Nazareti, evrak mahzenlerinde ve depolarında mevcut sicilat ve eşya vesaire mahfuz kalacak ve memurini aidesi bundan mesul tutulacaktır.
11. Nafıaya merbut bilumum mekâtip tedrisatına devam edecektir.
12. İstanbul vilâyetini, ziraat, baytariye, maden, sanayi ve ticaret muamelâtı vilâyet nezdindeki memurini aidesi tarafından rüyet edilecektir.
13. Ziraat ve Ticaret Nezaretine merbut bakteriyolojihane, Halkalı Ziraat Mektebi ve Sanayi Mektebi gibi müessesat mevcut ve meri nizamnameleri dahilinde İktisat Vekâleti ile münasebet tesis edecektir.
14. İstanbul müessesatı sıhhiyesi Ankara Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekâletine tabidir. Sıhhiye Müdiriyeti Umumiyesinde mevcut nukut ve dosyalar İstanbul Vilâyeti Sıhhiye Müdürünün mesuliyeti altında muhafaza edilecektir. Muhacirin Müdiriyeti Umumiyesi (muaveneti içtimaiye) Müdiriyeti namı ile Sıhhiye Vekâletine tabi olarak muhacirin umuruna bakacaktır.
15. Maliye devairinin devamı zarurî olan işleri İstanbul defterdarlığına rüyet olunacaktır.
16. İcra Vekilleri Heyeti kararına müstenit işbu talimatname 5.11.1338'de neşrü tamim olunmuştur.
Talimatnamenin, Refet Paşa tarafından 5 Kasım 1922 tarihinde ilgili makamlara “Refet Paşa'nın 1 numaralı bildirisi” olarak tebliğ edilmesi kararlaştırılmıştır.118 Müttefik Devletlere de tebliğ edilen talimatta Büyük Millet Meclisi’nin 4 Ekim 1922 tarihinden itibaren İstanbul ve Doğu Trakya’ya hâkim olduğu belirtilmiştir. Şimdilik kaydıyla, İstanbul’un, Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi ülkenin payitahdı (başkent) olmayacağı, bir vilâyet gibi idare edileceği beyan edilmiştir.119 Osmanlı İmparatorluğu’nun, İstanbul’da bulunan merkez teşkilâtı tatil edilmiştir. Aynı gün, Müttefik Devletlere İstanbul temsilcisi Hamit Bey aracılığıyla bir nota verilmiştir. Hariciye Vekili İsmet Paşa'nın imzasını taşıyan, Saltanatın ilgası ile İstanbul'un Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresine iltihak edilmesi üzerine verildiği ifade edilen notada, "ordularımız, Mudanya konferansında tayin olunan huduttan ileri geçmiyeceklerse de İstanbul'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin bilfiil teessüs etmesi ile asayiş ve inzibatı temin; münhasıran Hükümeti mezkûreye teveccüh ettiğinden Şarkî Trakya'ya olduğu veçhile tarafımızdan İstanbul'a dahi inzibat memurin ve kıtaatının gönderilmesine ihtiyaç olduğu müsellemdir" denmiştir. Lozan Sulh Konferansı'nın müsbet bir netice vermesinin temin edildiği belirtilmiş ve "Bu vaziyette düveli itilafiye kıtaatının İstanbul mıntakasında devamı ikametine lüzum ve imkân görülmeyeceğini kuvvetle ümit etmekteyim" denilmiştir.
İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold, Fransız Yüksek Komiseri General Pellé ve İtalyan Yüksek Komiseri Garoni, 6 Kasım’da cevabi bir nota vermişlerdir. Notada, İstanbul asayişinin Ankara Hükümeti tarafından temin edilmesi isteği reddedilmiştir. Türkiye'nin içişlerine karışılmayacağı, ancak Hükümetlerinin kendilerine verdiği görev doğrultusunda işgalleri altındaki bölgede asayişin kendileri tarafından sağlanacağı belirtilmiştir. Yüksek Komiserler, 7 Kasım’da da işgalleri altında bulunan İstanbul'da kendilerine haber verilmeksizin idari işlem yapılamayacağını açıklayacaklardır. Hariciye Vekâleti Vekili Rauf Bey, 12 Kasım’da bu notalara cevap verecek ve İstanbul idaresinin Ankara Hükümeti'ne geçtiğini, bu idareye yapılacak müdahalelerin kabul edilmeyeceğini bildirecektir.
11 Kasım’da İstanbul’da kurulmakta olan idare için 312 sayılı İstanbul eytam [yetim] ve eramil [dul] ve mütekaitleriyle [emekli] memurları hakkında Heyeti Umumiye Kararı alınmıştır. Bu Karar, İcra Vekilleri Heyeti Beyannamesi’nin Meclis’te kabul edilmesiyle alınmış bir karardır. İstanbul’daki merkez teşkilâtının tatil edilmesi dolayısıyla işsiz kalan memurların hukuku müktesebeleri [kazanılmış hakları] saklı kalmak üzere istihdamları düşünülmektedir. Bu gibi memurların istihkak ve ihtisasları göz önünde bulundurularak mevcut münhalâta [açık kadrolara] tâyinleri hakkındaki karar Vekâletlere bildirilecektir. İşbu memurların halihazırdaki vaziyetleri mezun addedilerek ona göre maaş ve tahsisatları tesviye olunacaktır. Emekli, dul ve yetimlerin maaşlarının ödenmesine de devam edilecektir. Karara karşı ciddi itirazlar olması üzerine Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'da Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresine muhalif üç kuvvetin olduğunu söylemiş; bu üç kuvveti, İtilâf Devletlerinin işgal gücü, anasırı Hristaniye ve İstanbul'un devairi merkeziye olarak değil bir vilâyet olarak Büyük Millet Meclisi'ne bağlanması dolayısıyla açıkta kalan gayri memnunlar sınıfı memurlar olarak saymıştır. Beyannamenin, söz konusu eski devairi merkeziye memurlarının menfi davranışlarını önlemek için siyasi ve idari bir tedbir olarak düşünüldüğünü izah etmiş; maddi olarak da böyle bir fedakârlıkta bulunmaya mecbur olduklarını söylemiştir. 9 Aralık 1922 tarihli Avans Kanunu ile, düzenlemede ihtiyaç duyulan tahsisatın ödenmesine izin verilecektir.
Kângırı Mebusu Neşet Bey’in, Refet Paşa'nın İstanbul'da kendisinin riyasette olduğu oniki şubeli bir Heyeti Vekilecik kurduğu iddiası çerçevesinde verilen istizah takriri neticesinde, 22 Kasım’da İcra Vekilleri Heyeti Reisi, Hariciye Vekili, Dahiliye Vekili ve Maliye Vekiline itimad edilmiştir. Ancak, itimattan kısa bir süre sonra İstanbul yönetiminde değişikliğe gidilecek ve İstanbul Mebusu Dr.Adnan Bey, 9 Aralık’ta Meclis’te kabul edilen 2070 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile İstanbul’a gönderilecektir. Dr.Adnan Bey, İstanbul'da bulunan yabancı sefirler ile Hariciye Vekâleti arasındaki ilişkileri düzeltmekle görevlendirilmiştir. Dr.Adnan Bey’e, 2118 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile 31 Aralık’ta Dersaadet Murahhaslığı görevi verilecektir.
Orduda Terhis. 11 Ekim’de Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın imzalanması ve tahliyenin başlamasıyla birlikte, ordunun savaş durumundaki mevcudu ve teşkilâtına son verilmesi yönünde adımlar atılmıştır. 16 Ekim’de Meclis gizli oturumunda görüşülen ve 1883 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararına konu olan terhis kararıyla, 1297-1300 (1881-1884) doğumlu erlerin gayri muayyen kaydıyla mezun addedilmelerine, askeri hal ve vaziyete göre ilerleyen zamanlarda diğer sınıfların da gayri muayyen müddetle mezun addedilmelerine karar verilmiştir. Terhisten 38-42 yaşları arasında olan 30.000 kişi yararlanacaktır ve bütçe açığının bu yolla azaltılması hedeflenmiştir.
Memaliki Müstahlasanın İdaresinde Komisyon ve Heyet Tipi Örgüt ile Seyyar Mahkeme ve İstiklâl Mahkemesi. İşgalden kurtarılan bölgelerde yönetsel sorunların çözümünde ve yeni teşkilâtın kuruluşunda hangi idari organın görev alacağı büyük tartışma yaratmıştır. Bu konu, Büyük Millet Meclisi’nin Eylül ayından başlayarak önemli ölçüde gündemini işgal etmiştir. Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin siyasal iktidarını ülke genelinde kurumsallaştırma ve aynı anlama gelmek üzere ülke genelinde yaygın örgütlenmesini sağlayacak icrai organlar yaratma arayışını ifade eden bu tartışma, iki örgüt biçimini gündeme getirmiş ve aslen bu örgüt biçimleri üzerinden ilerlemiştir. Komisyon tipi örgüt karşısına Heyet tipi örgüt çıkarılmıştır. Tartışmanın bu iki örgüt biçimi üzerinden ilerlemesine neden olan mevzu ise, İcra Vekilleri Heyeti’nin bir icrai organ olarak ülke genelinde örgütlenmesini tamamlamak istemesi; Meclis Hükümeti rejiminin ise bu tarz örgütlenmeyi sınırlayan bir karaktere sahip olmasıdır. İcrai organın kuruluşu karşısına Meclis Hükümeti’nin kuvvetler birliği ve doğrudan yönetim anlayışını çıkaran ise, Büyük Millet Meclisi’ndeki iktidar kavgası olmuştur. Büyük Millet Meclisi’nde, iktidarı kaybetmek istemeyenler, iktidarın İcra Vekilleri Heyeti elinde toplanmasına ve dolayısıyla ona bağlı organlara devredilmesine karşı çıkmışlar; bunun için de iktidarın Büyük Millet Meclisi’nin elinde ve devredilemez olduğunu savunmuşlardır. Özetle, işgal bölgelerinin tahliye ve yeniden inşası sürecinde yönetim komisyon tipi mi yoksa heyet tipi mi örgüt aracılığıyla kurulacak tartışmasının arka planında uzun süredir devam eden bir iktidar mücadelesi vardır. Komisyon, İcra Vekilleri Heyeti’nin; Heyet ise Meclis’in yönetsel organı olarak görülmektedir. Bu iki örgüt tipinin tartışma konusu haline gelmesi de bu nedenledir. Komisyon ile Heyet karşıtlığında olduğu gibi, tartışmanın bir ayağını da adli yönetimdeki karşılıkları oluşturmuştur. İcra Vekilleri Heyeti’nin önerdiği seyyar mahkemelerin karşısına İstiklâl Mahkemeleri çıkarılmıştır. Meclis Hükümeti modeli çerçevesinde İstiklâl Mahkemeleri savunulmuştur.
Tartışma, Memaliki Müstahlasada Muvakkat Mahakimi Cezaiye Teşkiline dair Kanun Lâyihası ile Memaliki Müstahlasada Menhubat Komisyonları Teşkiline dair Kanun Lâyihası’nın eş zamanlı Meclis’e gelişi ile başlamış ve iki lâyiha üzerinden şekillenmiştir. İcra Vekilleri Heyeti, Muvakkat Mahakimi Cezaiyeler ile hakimi münferit usulüne uygun seyyar mahkemelerin kurulmasını önermiştir. 25 Eylül 1922 tarihli Encümen mazbatasında kanunun mahiyeti şöyle tarif edilecektir: “işgal tarihi ile istihlâs tarihi arasında güzeran olan müddet zarfındaki ceraim mürtekiplerinin âzami dört ay zarfında muhakemesini icra etmek ve mülki ve askeri bilûmum kavanin ve nizamatı cezaiye ahkâmını Hıyaneti Vataniye Kanunu ahkâmına tevfikan sureti katiyede tatbik ve rüyet eylemek üzere on beş mıntakada birer hâkim ve müddeiumumi tâyininden ibaret”tir.120 Kurtarılan bölgelerde yağma edilmiş mallara ilişkin davalara bakmak üzere de her vilâyet, liva ve kaza merkezinde en büyük mülki amirin veya uygun göreceği bir kişinin başkanlığında bir Menhubat Komisyonu kurulmasını teklif etmiştir. Her iki kanun lâyihası da 11 Eylül’de İcra Vekilleri Heyeti’nde görüşülerek, 18 Eylül’de Meclis’e sunulmuştur.
Muvakkat Mahakimi Cezaiye Teşkiline dair Kanun Lâyihası, 27 Eylül’de, 25 Eylül 1922 tarihli Adliye, Dahiliye ve Muvazenei Maliye Encümenlerinin mazbatasıyla birlikte Meclis’e gelmiştir. Encümenlerin, böylesi fevkalâde yetkilerin ancak İstiklâl Mahkemelerine verilebileceği gerekçesiyle lâyihayı reddetmeleri üzerine, mazbataya ekli Memaliki Müstahlasaya Gönderilecek İstiklâl Mahkemelerinin Vazaifi İstisnaiyeleri hakkındaki Kanun Lâyihası görüşülmeye başlanmıştır. Kanunun müzakerelerinde, Hüseyin Avni Bey (Erzurum), Hami Bey (Sinob), Osman Bey (Lâzistan), fevkalâde tedbirler korkutma amaçlıdır, bunların yerine adli mahkemelerin bir an evvel kurulması lazımdır demiş; Hafız Mehmed Bey (Trabzon), aslolarak fevkalâde koşullar ortadan kalkmıştır diyerek onları desteklemiştir.121 Adli mahkemeleri savunanlardan Hüseyin Avni Bey, İstiklâl Mahkemelerinin bölgelere münhasır salâhiyetlerinin arttırılmasına da karşı çıkmıştır.122 Bu görüşlerin karşısında Müfid Efendi (Kırşehir) fevkalâde koşulların devam ettiğini savunmuştur. İcra Vekilleri Heyeti’nin lâyihası ile Encümen mazbatasıyla Meclis’e gelen teklifin doğrudan karşı karşıya gelişi ise, İstiklâl Mahkemesi gitsin diyenlerle muvakkat mahkemeleri savunanlar arasında olmuştur. Yasin Bey (Gaziantep), Müfid Efendi (Kırşehir), Refik Bey (Konya), Mehmed Şükrü Bey (Karahisarı Sahib), İstiklâl Mahkemelerini savunurken, İcra Vekilleri Heyeti Reis Vekili ve Şer’iye Vekili Abdullah Azmi Efendi (Eskişehir) lâyihayı savunmuştur.123
28 Eylül’de İstiklâl Mahkemelerinin gönderilmesini teklif eden kanun lâyihasının, kurtarılan bölgelere İstiklâl Mahkemeleri gönderileceğine ilişkin birinci maddesi tayyedilecektir. Oylaması sonuçlanamayacak ikinci madde görüşmelerinde, İstiklâl Mahkemelerinin hukuki şahsiye davalarına bakamayacağı yönünde maddeye ciddi itirazlar getirilecek; Ertuğrul Mebusu Mustafa Kemal Bey, bu noktada İstiklâl Mahkemelerine bile vermekten imtina ettikleri böylesi bir yetkinin Menhubat Komisyonlarına verilmek istenmesini sorgulayacaktır.124
İki kanun lâyihası da, 14 Ekim’de reddedilecek ve istek üzerine İcra Vekilleri Heyeti’ne iade edilecektir. İcra Vekilleri Heyeti’nin lâyihayı geri çekmesinin ardından 21 Ekim’de 297 sayılı Memaliki müstahlasada halli iktiza eden mesaili tetkik etmek üzere bir Encümeni Mahsus teşkiline dair Heyeti Umumiye Kararı alınmıştır. 21 Ekim’deki müzakerede Encümeni Mahsus, Emvali Metrûke Komisyonları, Ganaim Komisyonları, Mutasarrıf ve Valilerin çalışmadığı söylenerek, kurtarılan bölgelerdeki işlerin biran evvel halli gerekçesiyle önerilmiştir.125 İcra Vekilleri Heyeti’nin idari teşkilatını işletemediği, bu nedenle Büyük Millet Meclisi tarafından duruma el konulduğu söylenerek Encümeni Mahsus savunulmuştur. Encümeni Mahsus, İktisat, Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye, Muvazenei Maliye, Dahiliye ve Nafia Encümenleri ile sözkonusu encümenlerin karşılık geldiği vekâletlerden gelen birer memurdan oluşacaktır. Büyük Millet Meclisi’nde bu kararın alınmasının ardından, İcra Vekilleri Heyeti, 24 Ekim’de Memaliki Müstahlasa için Encümeni Mahsus kararıyla tevhiden görüşülmek üzere iki kanun lâyihasını da bir kez daha ve aynen Meclis’e sunmuştur. İcra Vekilleri Heyeti’nin kanun lâyihaları ile Encümeni Mahsus’un Kurtarılan Yerlere Fevkalâde Heyetler İzamına dair Kanun Teklifi 24 Ekim’de şu şekilde birleştirilmiştir. Kütahya Mebusu Ragıb Bey'in takriri üzerine kurulan Encümeni Mahsusa, kazaiye salâhiyetine taallûk eden hiyaneti vataniye ve harbiye mesailinden bağımsız harbden mütevellit tüm idari, iktisadi, mali, sıhhi mesailde halkın acil ihtiyacını karşılamaya yönelik bir kanun teklifi hazırlamıştır. Menhubat Komisyonları ve Muvakkat Mahakimi Cezaiyeye ilişkin kanun lâyihalarından ayrı olarak meclis gündemine sunulması düşünülen teklif, önerdiği heyetlerin fevkalâde salâhiyete haiz olmaları nedeniyle Hükümetin nüfuzunu kesreder mahiyette görülmüştür. Teklif, Kurtarılan yerlerde harbden mütevellit her türlü mesail ve halkın ihtiyacatını bizzat veya devairi aidesi vasıtasiyle derhal tetkik ve tesviye etmek ve teşkilâtı Hükümeti bu uğurda hakkiyle çalışabilmek için, Büyük Millet Meclisi âzası meyanında müntahap üçer zattan mürekkep salâhiyeti fevkalâdeyi haiz dört (Kurtarılan Yerler Fevkalâde Heyeti) kurulmasını (md.1) ve bu heyetlerin memurin haklarında en geniş teftiş ve ledelicap işten el çektirerek mahkemeye sevk salâhiyetini haiz olmalarını (md.2) öngörmektedir.126 Heyeti Vekile daha önce geri aldığı kanun lâyihalarını bu teklifle birlikte Meclis gündemine getirmiştir. Tevhiden müzakeresi kabul edilen lâyihaların ve teklifin Encümeni Mahsusla beraber, Sıhhiye, Maliye, Dahiliye, Adliye ve İktisat Vekâletlerinin iştirakiyle müspet bir mazbata ve bir lâyihai kanuniye şeklinde hazırlanarak Meclise tevdi edilmesine karar verilmiştir. Lâyihalar, 30 Ekim’de tevhiden görüşülen lâyihalar ve teklifle ilgili Encümeni Mahsus’un mazbatası ile birlikte Meclise tekrar gelmiştir.
30 Ekim’de Memaliki Müstahlasada Menhubat Komisyonları Teşkiline dair Kanun Lâyihası müzakeresinde, Komisyonlara karşı çıkış normal koşullara geçildiği gerekçesine dayandırılmıştır. Komisyonların kurulmasını savunanlar ise, fevkalâde koşulların devam ettiğini ileri sürmüşlerdir. Karahisarı Sahip Mebusu Mehmet Şükrü Bey, komisyonlara verilen görevin mahalli adliyelerince daha iyi yapılacağını, komisyonlara kalan ref’iyed davalarının da son kanun değişiklikleri ile Sulh Mahkemelerince görülebileceğini dile getirmiştir.127 Buna karşın, Ertuğrul Mebusu Necib Bey, işgalden kurtarılan bölgelerde “fevkalâde karışık işler”in olduğunu söylemiştir.128 Yozgad Mebusu Süleyman Sırrı Bey, komisyonların varlığından bir adım öteye geçerek niteliğine ilişkin şunları dile getirmiştir: “öyle bir mahkeme şeklinde kazai salâhiyeti haiz olarak değil, mağsup, menhubolan emvali elde ederek onun fâilini bittahkik mahkemei aidisine vermek üzere idari bir heyetin izamı daha ziyade muvafıktır. ... gönderilecek heyetlerin idari bir şekilde, idari bir salâhiyeti haiz olarak gönderilmesini ve bu salâhiyetin heyetlere değil mahallinde teşekkül eden mahkemelere verilmesini teklif ederim.”129 Süleyman Sırrı Bey’in komisyonların niteliğine ilişkin savunusu, aslen fevkalâde koşulların sona erdiğine ilişkin bir vurgudur. Ancak fevkalâde koşullarda bir araya gelmesine ihtiyaç duyulmuş olan adli ve idari yetkilerin, artık bir araya gelmesine gerek olmadığını ve hatta bu yetkilerin doğrudan mahalli adliyelerce kullanılabileceğini dile getirmiştir.130
Kanun lâyihasında önerildiği haliyle Menhubat Komisyonları, her mahalin idare ve bedeliye meclisi âzası tarafından, ancak erbabı vukuf (konunun uzmanları) arasından seçilecektir (md.3). İtirazlar idare meclislerine yapılacak ve idare meclisinin kararı kat’i olacaktır (md.4). Menhubat Komisyonlarının başkanının da mülki amir veya onun seçeceği birisinin olması öngörüldüğü göz önünde bulunduran mebuslar, ceza davaları da dahil olmak üzere yağmalanmış mallarla ilgili bütün davaların idari mercilerce görülmesine karşı çıkmışlardır.131 Kırşehir Mebusu Müfid Efendi, “İstiklâl mahkemeleri sıfatının icabatından korktuğu katî bâzı hususatı bu kanun o seyyar mahkemelere veriyor.” diyerek Encümeni Mahsusca karşı çıkılan İcra Vekilleri Heyeti’nin kanun lâyihasının kabul edilmek üzere olduğunu dile getirmiştir.132
15 Kasım’da yeniden görüşülmeye başlayacak olan kanun lâyihası, 20 Kasım’da 282 sayılı Yunanlılardan Tahlis Olunan Mahallerde Menhubat Komisyonlarının Sureti Teşkiline dair Kanun adıyla kabul edilecektir. Menhubat Komisyonlarının görev, yetki ve birleşimlerine dair yapılan itirazlar göz önünde bulundurulmayarak, Komisyonların, kazai salâhiyete sahip, mülki amirinin riyasetinde uzmanlardan oluşan ve itiraz mercii olarak idare meclisinin belirlendiği haliyle kurulmasına karar verilecektir.
Memaliki Müstahlasada Muvakkat Mahakimi Cezaiye Teşkiline dair Kanun Lâyihası da, 2 Aralık’ta tekrar görüşülmeye başlanacaktır. Lâyiha, Kastamonu Mebusu Abdülkâdir Bey’in üç İstiklâl Mahkemesi gönderilmesine ilişkin takririyle birlikte Meclis’e gelecektir. Abdülkâdir Bey, İstiklâl Mahkemelerinin gönderilmesini şu sözler ile savunmuştur.
“dünkü vaziyet karşısında İstiklâl mahkemesi düşmanlarımıza karşı ise bugünkü vaziyete de – ki, inkârın kabili yoktur – kavanini mevcude ile fevkalâdeliklerin izalesi mümkün olmadığı için Adliye Vekâleti de fevkalâde mahkemelere ihtiyaç gösteriyor. Arada bir fark kalıyor. Bu fevkalâde mahkeme Hükümet tarafından gönderilsin. ... Millet Meclisinin tamamiyle bu işe karışması ve bizzat bu işlerle uğraşması zaruridir ve lâzımdır. Orada idari, mali ve kazai birtakım mesail vardır. İstiklâl mahkemelerine birtakım müddeiumumiler tefrik ettikten ve eski vaziyetten de kurtardıktan sonra elbette Meclisten bir cüzü olan fevkalâde bir heyetin gönderilmesi Adliye Vekâletinin göndereceği mahkemelerden daha doğrudur. ... rüyet etmek hakkını Adliye memurlarına veriyoruz da icrai salâhiyeti haiz olan biz, aynı salâhiyette içimizden bir heyet göndermekten neden sakınıyoruz?”133
Takrir üzerine, 4 Aralık’ta kanun lâyihası reddedilecek ve 6 Aralık’ta bölgeye İstiklâl Mahkemelerinin gönderilmesine karar verilecektir. Böylelikle, fevkalâde koşulların devam ettiği, ancak bu koşullara fevkalâde yetkilere sahip Meclis âzalarının bakması kabul edilmiş olacaktır. İstiklâl Mahkemesi gönderilecek mıntıkalara 6 Aralık’taki karara istinaden İcra Vekilleri Heyeti karar verecektir.
Dostları ilə paylaş: |