Yenileşme Döneminde



Yüklə 5,47 Mb.
səhifə22/67
tarix18.01.2019
ölçüsü5,47 Mb.
#100745
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   67

1919 yılı Nisan ortalarına doğru ulusal direniş haketlenmeye başlıyordu.14 Nisan’da İnebolu’da Rum çetelerine karşı ilk ulusal müfreze kuruluyor;60 15 Nisan tarihli İngilizce The Times gazetesi, Türkiye’nin kimi illerinde, çok ağır olan barış koşullarına karşı direnme hazırlıkları yapıldığını bildiriyordu.61 Bu arada iş

galler sürüyordu. 16 Nisan’da Fransızlar Afyonkarahisar istasyonunu işgal ediyorlardı. Yine 16 Nisan’da İngiliz İstihbarat Servisi mensuplarından Yüzbaşı H. A. D. Hoyland’ın İstanbul’daki İngiliz Genel Karargâhına bildirdiğine göre, bir zamanlar İçişleri Bakanlığı müsteşarlığı görevinde bulunmuş olan, Fezan eski milletvekili Cami Bey yerel dağıtımını yaptığı bir kitapçıkta, tarih ve istatistiklere dayanarak, Bağlaşıklardan, İzmir’i Yunanistan’a ilhak etmemeyi diliyordu.62 17 Nisan’da ise, Eğin ögeleri Türkiye’nin bölünmesine karşı çıkıyorlardı.63

Trabzon’daki İngiliz Kontrol Subayı Yüzbaşı Crawford’un 19 Nisan’da kaleme aldığı raporda, Trabzon Muhafaza-i Milliye Cemiyeti’nin, halkının yüzde 80’i Türk olan o bölgenin Türkiye’den ayrılmayı dilemediğine dair bir önerge kabul ettiğini bildiriyordu.64 22 Nian’da Diyarbakır ve Midyat ögeleri de, hükûmete gönderdikleri ve İngilizlere iletilen telyazısında, Osmanlı yönetimine bağlılık beyan ediyor ve Ermeni tahakümüne karşı kaygılarını dile getiriyorlardı.65 26 Nisanda İtalyan askerleri Konya’ya ulaşıyor; 1 Mayısta Kuşadası ve Selçuk’u işgal ediyorlardı. 2 Mayıs’ta da, İngiltere, Fransa ve ABD, İtalya’dan gizli olarak, İzmir’in Yunanistan’a verilmesini görüşmeye başlıyor;66 5 Mayısta Doğu illeri Haklarını Savunma Derneği Erzurum şubesi, Trabzon, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Bitlis, Van ve Erzincan’a çağrıda bulunarak, toplanıp işbirliği yapmalarını öneriyordu. Bu çağrı daha sonra Erzurum Kongresi’yle sonuçlanacaktır.67

İzmir’in İşgali

Paris Barış Konferansı 5 Şubatta Yunan toprak isteklerinin incelenmesiyle ilgilinecek bir komisyon görevlendirmişti. Çalışmalarını Mart sonunda bitiren komisyon, Yunan dileklerini bazı değişikliklerle kabul etmişti.68 Bu sırana ABD Başkanı Wilson’un Fiume sorunu ile ilgili tutumu yüzünden İtalyan kurulu 24 Nisan’da konferansı terk edince, 6 Mayıs’ta “Üç Büyükler -İngiltere, Fransa ve ABD - büyük gizlilik içinde aldıkları bir kararla Yunanistan’ı, İzmir’i işgale çağırmışlardı.69 Yunanlılardan önce davranan İtalyanlar, 11 Mayıs’ta Fethiye, Bodrum, Marmaris ve Kuşadası’nı işgal ediyorlardı. Kaymakam ve bölük komutanı ile Osmanlı Haklarını Savunma Derneği, İtalyan kuvvetlerinin bu davranışını 13 Mayıs’ta protesto ediyorlardı. Bodrum’dan da 25 Müslüman, 5 Rum ve 1 Musevi’nin imzaladığı protesto yazısı hükûmete ve Yüksek Komiserlere iletildi.70

14 Mayıs’ta İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri vekili Richard Webb, İzmir’in Yunanlılarca işgal edileceğini Sadrazam Damat Ferit’e bildiriyordu. İzmir’de işgal hazırlıklarıyla uğraşan Yüksek Komiser Amiral Calthorpe da, Vali İzzet Bey’e ve 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’ya, Bağlaşıkların istihkamları işgal edeceklerini haber vermişti.71 İzmir’in işgal edileceği haberi Türk halk arasında büyük bir öfke yarattı. Vali konağının önünde toplananlardan bir genç, valiye nota verdikten sonra dışarıya çıkan İngiliz temsilci James Morgan ve yardımcısı Stith’e şöyle haykırıyordu: “Henüz ölmedik. Biz yüce bir ulusuz. Uykuda gibi görünüyorsak da uğraş içinde bulunuyoruz. Ülkemizin peşkeş çekilmesini

kabul edemeyiz. Bazı karışıklıklar olacaktır. Biz ölebiliriz, ama başkaları da bizimle birlikte ölecektir”.72 Öteyandan Köprülü Kazım, “Savaşa yarar herkes silahlarıyla dağa çıksın, savaşalım” çağrısında bulunuyor; silahlanarak iç bölgelere çekilmek kararı alınıyordu.73

14-15 Mayıs arası Redd-i İlhak kurulu İzmir’de bir bildiri yayımlayarak, halkı ulusal birliğe ve işgale karşı direnmeye çağırıyor, şöyle diyordu: “Wilson ilkeleri adı altında hakkın gasp ediliyor ve namusun parçalanıyor. Güzel memleketin Yunan’a verildi... Artık kendini göster. Bütün kardeşlerin Masatlıktadır. Oraya yüz binlerce toplan ve ezici çoğunluğunu göster. Burada zengin, fakir, alim, cahil yok. Yunan hakimiyetini istemeyen ezici bir kitle olduğunu ilan ve ispat et!”74 Kadınlı erkekli İzmir halkı Masatlık’taki Yahudi mezarlığına akıyor; gece sabaha kadar ateşler yakılarak limandaki İtilaf gemilerine Yunan işgalinin protesto edildiği gösteriliyor; yapılan konuşmalarda İzmir’in Türkiye’den alınamayacağı, Yunanistan’a verilemeyeceği dile getiriliyordu.75

15 Mayıs sabahı, Yunanlılar İzmir’i işgal ediyorlardı. İzmir Başpapazı Hrisanthos, Yunan askerlerini takdis ediyordu. Ellerinde Yunan bayraklarıyla rıhtıma birikmiş olan Rumlar coşkun gösteriler yapıyorlardı. Hukuk-u Beşer gazetesi sahibi Hasan Tahsin, kentte törenle ilerleyen Yunan işgal gücünün bayraktarını tabancayla vuruyor; ortalık birden karışyor; Hasan Tahsin ve daha birçok Türk şehit ediliyordu. Bunun üzerine Yunan/Rum kırımı ve yağması başlıyordu. Bu arada İzmir’in işgali haberi hızla yurdun her yanına telgrafla yayılıyordu. Denizli kenti ve yakın köyler halkı miting düzenliyor; Müftü Ahmet Hulûsi Efendi yaptığı konuşmada “İşgale uğrayan ülke halkının silaha sarılması ve savaşması farz-ı ayindir, fetva veriyorum; Hristiyanlara dokunmayınız” diyordu.

İzmir’i işgali üzerine hükûmete ve İtilaf Devletlerine binlerce yazı ve telyazısı gönderilmeye başlandı. Ilgın, Karaman ve Alaşehir halkı adına Başbakanlığa çekilen telgraflarda işgalin kabul edilemeyeceği belirtiliyordu. Niğde Redd-i İlhak kurulu, işgalin yıldırım düşer gibi duyulduğunu belirtiyor; Keçiborlu halkı adına belediye başkanı, Başbakanlığa çektiği telgrafta, İzmir için ulusa buyruk vermenin yeteceğini bildiriyor; İtilaf Devletleri Yüksek Komiserlerine ise İzmir için kan dökmeye hazır oldukları uyarısında bulunuyordu. Ezine ögeleri, heyecanda olduklarını, kesin önlemler beklediklerini bildiriyorlardı. Antalyalıların tel yazısında, işgalin Türk ulusuna hakaret demek olduğu, boynu bükük ölmektense onurla ölmeyi tercih ettikleri, hükûmetin kesin ve ivedi önlem almasını bekledikleri belirtiliyordu. Yalvaçlıların tel yazısında “Türk ulusu zilletle yaşayamaz, namusumuzla yaşayacağız, namusumuzla öleceğiz” deniliyordu. Karacasu’dan çekilen telgrafta, miting yapılarak halkın ölmeye ant içtiği belirtiliyordu. Silifkeliler de işgali protesto ediyor; Aydın, Konya ve Burdur’da mitingler yapılıyordu. Muğla’da yapılan mitingde, Mustafa Kemal Paşa’nın yurdu kurtarmak için Anadolu’ya geçtiği söyleniyordu.76 İzmir’in işgali üzerine Menteşe Müdafaa-i Vatan Cemiyeti kuruluyordu.77

16 Mayıs’ta Yunanlıların işgalleri Bornova ve Karşıyaka’ya genişledi. 173. alayın silah deposunu basan Türkler, Yarbay Kasım’ın emrindeki milis örgütüne girerek ilk direniş gücünü oluşturuyorlardı. Ancak, Seferihisar Yunanlılarca işgal ediliyor, ama protestolar sürüyor; Kastamonu ve ilçesinde yapılan mitinglerde milli yas ilan ediliyordu.78 Bursa, Tavaş, Bayramiçi, İnegöl ve Seydişehir’de mitingler düzenleniyor; Çorlu’dan çekilen telgrafta, “Bu hareketin fiilen isyanı

mıza neden olacağından emin olunuz” deniliyordu. Pınarhisar, Acıpayam, Ayancık, Silifke, Ordu ve Hayrabolu’dan gönderilen telyazılarında işgal protesto ediliyordu.79 Gördeş’ten ‘genel halk’ imzasıyla Başbakanlığa çekilen telyazısında, “Aydın oğullarının yurdunu baştanbaşa ateş ve kana boğmadıkça başka bir ele teslim etmemeye yemin ettik” deniliyordu. Osmaneli, İnegöl, Gemlik, Çatalca, Nevşehir, Konya, Beyşehir, Keskin, Babaeski ve Ezine’den de protesto telgrafları gönderiliyordu.80 Edremit Redd-i İlhak Derneği ilk tarihî toplantısını yapıyor;81 Trabzon’un ileri gelenleri, belediye dairesinde bir toplantı yapıyor ve İzmir’in işgalini protesto etmek kararını alıyorlardı. 17 Mayıs’ta, belediye başkanı Osman Ağa (Topal) başkanlığında büyük bir miting düzenlenerek İzmir’in işgali protesto ediliyordu.82

İzmir olayları yüzünden güç bir durumda kalan Sadrazam Damat Ferit, 17 Mayıs’ta istifa ediyor; aynı gün İtalyanlar, Afyon ve Akşehir istasyonlarını denetim altına alıyor; Milas’ın iskelesine, Güllük’e dek el koyuyorlardı. İstanbul basını, İzmir’in işgali haberini ancak 17 Mayıs’ta açık olarak yazabiliyor ve Wilson ilkelerinin uygulanmayışından yakınıyordu. İşgal haberini verirken sansürün buyruklarına uymadığı gerekçesiyle Tasvir-i Efkar ve Yeni Gazete 24 saat süreyle kapatılıyordu. Yunanlılar da İzmir’de Köylü ve Müsavat gazetelerinin idarehanelerine el koyuyorlardı.83 Yurdun birçok yerinde mitingler sürüyor, İstanbul’a telyazılar gönderiliyor; İzmir’in işgali protesto ediliyordu. Eskişehir, Çal, Kütahya ve Kandıra’da mitingler yapılıyor; Kandıralılar, hükûmetin emirlerine hazır olduklarını bildiriyorlardı. Silvanlılar Başbakanlığa gönderdikleri telgrafta bir karış toprağın bile verilmesine seyirci kalamayacaklarını belirtiyor; “Hınıs ve Pasinler adına İstanbul’a ve Erzurum Valiliği’ne gönderilen tel yazılarında “çıkacak boğazlaşmanın sorumluluğunu kabul etmeyiz” deniyordu. Bozkırlar da bir telyazıyla işgali protesto ediyor; Ezine, Ödemiş, Kırklareli, Gördeş, Kalecik, Keskin ve daha birçok yerden protesto telgrafları gönderiliyordu.84

Bu protestolar yapılırken, Yunanlılar, 17 Mayıs’ta Çeşme’yi, İtalyanlar da Söke ve Milas’ı işgal ediyorlardı. Hadisat gazetesi şöyle diyordu: “Gözyaşlarımız olsun bırakınız aksın. Sevgili İzmir’imizin, Anadolu’nun gözbebeği, baştan aşağı Türk ve Müslüman olan, en büyük şehrimizin, can ve siyaset hasmımız olan Yunanistan’ın askeri işgali altına girdiğini öğrendik. 1.239.782 Türk ve Müslüman, 298.373 Rum’un zülüm ve esaretine tevdi edildi”. 18 Mayıs’ta İstanbul Üniversitesi’nin 4 bini bulan öğretmen ve öğrencileri, Dr. Besim Ömer Paşa’nın

yönetiminde toplanarak İzmir’in işgali olayını görüşüyor; Rıza Tevfik sükunet tavsiye edince, İzmir’li Hamdi Şevket buna karşı çıkarak, “Memleket zaten yanmış, yanacaksa şanlı olarak yansın” diyor; eyleme hazırlanılmasını öneriyordu. Birkaç konuşmacıdan sonra bütün gençlik adına, ulusun birliği için gerçek bir seferberlik ilan edilmesi; hudutta, düşman içeri girmişse orda savaşılması öneriliyordu. Fen Fakültesi adına Giyasettin, “Asıl mücadele bundan sonra başlıyor” diyordu. Tıp Fakültesin’den Sırrı, “Eğer hakkımızı teslim etmezlerse, buradan

bağırıyorum: dünya barış yüzü görmeyecektir” uyarısında bulunuyordu. Hukuk Fakültesi öğrenci temsilcisi, “Bütün varlığımızla isyan ediyoruz; gereken maddi ve manevi teşkilatı yaptık” diyordu.85

İzmir’in işgaline karşı tüm yurtta miting ve protestolar sürüyordu. Ankara’da Cavit Paşa’nın başkanlığı altında eşraftan 12 kişilik bir grup, 18 Mayıs’ta öğleden sonra, kentteki İngiliz kontrol subayını görmeye giderek, Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmalarını protesto

ediyorlardı. Mevlevi tevvesi şeyhi, Müftü ve belediye Başkanı da protestocular arasındaydı.86 Erzurum’da yapılan mitingde Dursunzade Cevat, Ermeni istilası tehlikesine değinerek, “Tek çare silahlanıp karşı koymaktır; bunun dışında kurtuluş yoktur” diyordu. Wilson’a ve İstanbul’daki İtilaf Yüksek Komiserlerine, yapılmış olan hatanın düzeltilmesini isteyen telyazıları gönderiliyordu. Bursa, Tire, Havza ve İstanbul Amerikan Kız Koleji’nde yapılan mitinglerle işgal protesto ediliyor; Denizli eşrafı ve mutasarrafı, İtilaf Devletleri temsilcilerine gönderdikleri telgrafta, İzmir’i terk etmedikleri takdirde Denizli halkının İzmir’i savunacağını bildiriyorlardı. Şebinkarahisarlıların Padişaha gönderdikleri telgrafta, yurdun işgaline karşı susanların ileride lanetle anılacağı belirtiliyordu.87 Zonguldak, Mudanya, Üsküdar ve Alaşehir kadınlarından gönderilen telgraflarla işgal lanetleniyordu, Bafralılar İzmir’in kurturılması için emre hazır olduklarını bildiriyor; Beyşehirliler, İçişleri Bakanlığı’na eli silah tutan bütün halk şehitlere katılmadıkça bir karış toprağı vermemeye yeminli olduklarını yazıyorlardı. İstanbul’daki siyasi partiler ve belediye başkanı da işgali protesto eden bildiriler yayımlıyor, protestolar gönderiyorlardı.88

Yine 18 Mayıs’ta Foça Yunanlılar tarafından işgal ediliyor; İngilizler Alaşehir’e el koyuyarlardı. O günkü İleri gazetesi şu yorumda bulunuyordu: “İzmir’in işgali karşısında bütün Anadolu, bütün Türkler birleşti. En son dereceye kadar vatanı savunmaya karar verdi.” Vakit gazetesi şöyle diyordu: “İzmir’de cereyan eden olaylar - M. Aşım: İzmir’in işgali, İstanbul ve taşra kamuoyundayarattığı şiddetli heyecan... İzmir’le en az ilişkisi olan Kastamonu taraflarından öyle telgraflar geliyor ki, bunların altında Ayşe, Fatma imzaları vardır. Bunlar da Anadolu’nun kahramanlı sınıfına katılmaktadır. İzmir işgal edileli hiçbir Türkte rahat huzur kalmamıştır. İzmir’i birkaç yıl Anadolu’dan ayırmak, Anadolu’yu baştan başa mezaristan yapmaya yeter.”

Bu olaylar sürüp giderken, 19 Mayıs’ta Mustafa Kemal, 9. Ordu birlikleri müfettişi sıfatıyla, sözde bölgedeki silahları toplama, çeteleri bastırmak ve sükûnü yeniden kurmak göreviyle Samsun’a ulaşıyordu. Aynı gün işgallere karşı her yanda protestolar devam ediyordu. Tirebolu’lar 19 Mayıs’ta bir miting düzenleyerek İzmir’in işgalini protesto ediyor;89 haklarını son nefeslerine kadar koruyacaklarını ve bu konuda imkânın elverdiği her türlü özveriye hazır olduklarını bildiriyorlardı. İstanbul’da birlerce kişinin katıldığı bir miting düzenleniyordu. Mitingi izleyen Bağlaşık Polis Kontrol Subayı Ceccaldi’nin 19 Mayıs’ta kaleme aldığı raporda anlattığına göre, duygulanmış ve ağlayan bir kalabalığa, ikisi kadın olmak üzere (Halide Edip de dahil) altı konuşmacı hitap ederek, ulusun, İzmir’in Yunanlılara verilmesini hazmedemeyeceğini haykırmışlardı. Mitingde hazır bulunan çok sayıda kadınların göğüslerinde “İzmir kalbimizdedir” sözcüklerini taşıyan rozetler vardı.90

Yine 19 Mayıs’ta, İngiliz Yüksek Komiseri vekili Amiral Richard Webb, Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği “oldukça ivedi” işaretli yazıda şöyle diyordu: “İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali tüm Batı Anadolu ve İstanbul’da protesto fırtınası başlatmıştır. Padişaha, yönetime ve Yüksek Komiserlere durmadan telyazıları gönderilmektedir.”91 Amiral Webb, aynı gün Londra’ya gönderdiği telyazısında, Yunan işgalinin İstanbul’daki Müslümanlar arasında yaratmış olduğu duyguların “billurlaştığını” ve matem nişanesi olarak İstanbul’daki mağazaların 18 Mayıs günü kapandığını bildiriyordu. 16 Mayıs’tan beri 200 kadar protesto yazısı almış olduğunu bildiren Webb, bu yazıların kimilerinin tehdit edici olduklarını, iç bölgelerden İstanbul’a yürüyüş düzenlenmesinden ve çeteler kurulmasından söz edildiğini belirtiyor, şunları ekliyordu: “İç bölgelerdeki durumun oldukça tehlikeli olduğunu seziyorum.”92

20 Mayıs’ta, İstanbul’un Üsküdar semtinde, binlerce kişinin katıldığı büyük bir miting düzenleniyordu. Mitingi izleyen Bağlaşık Polis Kontrol Subayı Yarbay E. C. Maxwell, 22 Mayıs’ta kaleme aldığı raporda şu yorumu yapıyordu: “Tüm miting, benim şimdiye dek tanık olduğum mitinglerin en etkilisi ve en hazini olmuştur. Hemen hemen herkes toplantıya katılmıştı. Erkekler,

kadınlar ve çocuklar başlangıçtan sona kadar ağlıyor; kadınlar göğüslerini yoluyorlardı. Çevrede işitilen tek ses, her yandan yükselen ah’lar ve ağlamalardı... Tüm miting esnasında düzen korundu.”93 Bu sırada, Ünye’liler, 21 Mayıs’ta bir telgrafla protestoda bulunuyor; İzmir’in işgali protestolarına yerel dernekler de katılıyordu. Trabzon Muhafazaa-ı Hukuk-u Milliye Cemiyeti, İzmir’in işgali üzerine, 22 Mayıs’ta Yüksek Komiserlere protesto telyazıları gönderiyordu.94 28 Mayıs günü, işgal azınlıklarına silahla karşılık verilmesi, bütün Doğa Anadolu’yu temsil edecek daha geniş bir kongrenin düzenlenmesi kararlaştırılıyordu.

29 Mayıs’ta Amiral Calthorpe, İngiltere Dışişleri Bakanı vekili Lord Curzon’a gönderdiği yazıda, o güne dek kendisine ve öteki Yüksek Komiserlere, ek olarak dünya önderlerine, İngiliz Kralı’na, İngiliz Parlamentosu’na ve hatta Japonya yönetimine, Türkiye’nin her yanından yüzlerce protesto telyazıları ve yazıları gönderildiğini bildiriyor; Türklerin, Yunan işgaline karşı duydukları öfke ve kaygıları yansıttığını kaydediyor, şunları ekliyordu: “Bir tüm olarak bu telyazılarının (Türk) halkının gerçek ve geniş kapsamlı duygularını yansıttığını ve bu duyguların gözardı edilemeyeceğini hissediyorum.”95

Türk Ulusal

Akımının Doğuşu

Türk tarihçiler arasında ulusal akımın başladığı tarih konusunda görüş ayrılıkları vardır. Genellikle Mustafa Kemal’in ulusal direnişi başlatmak gizli amacıyla, Anadolu’yu yatıştırmak görevi ve 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs 1919 günü başlangıç tarihi olarak kabullenmektedir; ancak, bu

tarih, ulusal mücadelenin o tarihten önce var olmadığı izlenimini verir. İkinci tarih olarak Yunanlıların İzmir’i istila ettikleri 15 Mayıs 1919 gösterilir. Bu tarıhte ulusal direnişin Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri biçiminde örgütlendiğine işaret olunur. Üçüncü tarih olarak, yenik düşmüş bir Türkiye’ye zorla kabul ettirilmek istenen Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 gösterilir. Bu tarihten sonra, Bağlaşıkların mütarekenin koşullarından yararlanarak, bir savaş ganimeti bildikleri Türkiye’yi bölüşmeye koyuldukları belirtilir.96

Daha başka tarihler üzerinde de durulabilir. Örneğin Mustafa Kemal’le Ali Fuat’ın İstanbul’da buluşarak, Osmanlı Devleti’nin geleceği konusunda görüştükleri, Ordu vasıtasıyla ve ulusal iş birliğiyle bir direniş örgütleme gereği konusunda görüş birliğine vardıkları 20 Aralık 1918 tarihi de eklenebilir.97 O dönemde İtalya’nın İstanbul’daki Yüksek Komiser katını işgal eden Kont Carlo Sforza, “Mustafa Kemal Paşa, henüz 1919’un ilk aylarında, tek kurtuluş yolunun bağımsız bir Türkiye olduğunu hissetmişti” der.98 Harp Tarihi Dairesi Arşivi belgelerine dayanan Ahmet Hulki Saral’a göre, Karakese köy halkının 19 Aralık 1918’de Fransızlara karşı koyması, Türk ulusuna saldıran düşmana karşı ilk ayaklanma ve direnişti. Yine Saral’a göre, 1919 yılı başından itibaren eyleme geçen Karahasan ve arkadaşları, Türkiye’de ilk ulusal direnişi başlatmış oluyorlardı.99

1934’te İstanbul’da yayımlanan Tarih’in 4. cildinin 31. sayfasında şöyle denir: “Ayvalık tarafından 600 kişilik bir kuvvet başında bulunan Ali Bey, Ayvalık’ı işgale gelen Yunan alayını ateşle karşıladı (28 Mayıs 1919); artık düşmana, saltanat ordusu tarafından değil, Türk halkının milli teşekkülleri tarafından fiili mukabele başlamıştı. Bu andan itibaren Yunanlılara karşı anayurdun Türk milleti tarafından silahla müdafaası başlamış demektir”.100 İzmir’de Osman Nevres (takma adı Hasan Tahsin Recep) tarafından 15 Mayıs 1919 günü atılan ilk kurşunu da unutmamak gerektir.101

Ulusal akamın gelişmesi ve yayılması üç evreye ayrılabilir:

1. İtilaf Devletleri’nce işgal edilen, ya da işgal edilmesi kararlaştıralan bölgelerde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin kuruluş dönemi. Bu dernekler daha çok Başkan Wilson’un 14 ilkesinden esinleniyorlardı. İşgalin yapıldığı ya da istila şeklini aldığı İzmir ve Aydın ili gibi yörelerde bu bölgelerin yabancı ülkelere katılmasını ya da işgallerin genişlemesini her açıdan önlemek amacıyla Redd-i İlhak Cemiyetleri kurulmuştu.102 Mondros Mütarekesi’nin Türkler için ne anlama geldiğini kavrayan yurtsever Türk aydınlar, başta İzmir olmak üzere, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde direniş örgütleri kurmuşladı. Özellikle düşman işgali tehlikesiyle karşı karşıya olan ve azınlık eylemlerinin yoğun olduğu bölgelerde kurulan bu örgütlerin başlıca amacı, kuruldukları bölgelerin Türklüğünü çeşitli istatistiki bilgilerle kanıtlayarak düşman işgalini önlemekti. Batı Anadolu’da Yunan ve Güneydoğu Anadolu’da Faransız işgallerine karşı oluşturulan Kuvay-ı Milliye birlikleri, Anadolu insanının Avrupa devletlerinin hakkında vermiş olduğu haksız kararlara karşı bir tepkisiydi. Anadolu Türklüğünün bağımsız ve özgür yaşama isteğini yansıtan bir ruhun ifadesi olan Kuvay-ı Milliye, düzenli ordu kurulmasına kadar geçen süre içinde Yunan ve Fransızların özgürce ve hiçbir tepki ile karşılaşmadan Anadolu içlerine ilerlemelerine engel olmak suretiyle Türk ulusunun ölüm-kalım savaşında oldukça önemli bir görevi yerine getirmiştir.103

2. Türk ulusçularının düzenlediği ulusal kongereler dönemi. 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’yle bu dönem doruk noktasına erişiyor; tüm Mudafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri tek bir örgüt olarak Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı adı altında birleşerek, Anadolu’da fiili bir yönetimin çekirdeğini oluşturan ve Sivas Kongresi’nce seçilen Hey’et-i Temsiliye önderliği altında, ana hatlarını Misak-ı Milli ile çizdiği siyasayı gerçekleştirmek için başlangıçta milis güçlerinden oluşan Kuvay-ı Milliye’yi eyleme geçirmiştir.

3. 23 Nisan 1920’de Anadolu’da Büyük Millet Meclisi yönetiminin kurulduğu dönem ve sonrası. Bu dönemde Türk ulusal akımının önderleri, 16 Mart 1920’de Osmanlı başkenti İstanbul’un İtilaf Devletleri’nce resmen işgaline karşılık kendi fiili hükûmetlerini kurarak, düşmanlarının düşmanlarıyla ilişkiler kurmaya koyulmuşlardı. Bu dönem 1923 Temmuzu’nda imzalanan Lozan Antlaşması’yla Türk ulusalcılarının başarılarını taçlandırmıştır.

İngiliz Kaynaklarına Göre Türk Ulusal Akımı

Niçin ve Nasıl Başladı

İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir Arthur Somerset Gough Calthorpe, İngiltere Dışişleri Bakanı vekili Lord Curzon’a 30 Temmuz 1919’da gönderdiği yazıda, 3 ile 24 Temmuz tarihleri arasında İstanbul’dan Trabzon’a giderek araştırı yapmış olan Deniz Yarbayı Heathcote-Smith’in, Ulusal Savunma Örgütleri’ne (Müdafaa-i Milliye Cemiyetleri) ilişkin olarak 24 Temmuz’da kaleme aldığı raporun bir suretini iliştiriyor, şu yorumda bulunuyordu: “Türk ulusal akımının doğuşu ve sür’atle yayılması şu nedenlere dayanır: Yunan ve İtalyan işgalleri ve yakında bağımsız Ermenistan ve Pontus cumhuriyetlerinin kurulacağı yolundaki söylentiler. Bu etkenler, Anadolu Müslümanları arasında kaygı ve huzursuzluk yaratmış ve onları, ulusçu kışkırtıcıların eylemlerine kolayca kaptırmıştır. Cılız ve iflas etmiş bir hükümet bu gelişmelerle başa çıkamamıştır.”

Heathcote-Smith ise raporunda şunları kaydediyordu: “Oldukça ciddi bir akım başkaldırmaya başlamıştır. Bu akım, 3 Temmuz’da henüz gizli ve başlangıç evresindeydi. 8 Temmuz’da ise, Erzurum’da yapılan açıklamada bir akım örgütleneceği bildirilmişti ve bugün, Türkiye’nin her yanında Ulusal Savunma Örgütleri resmen ortaya çıkmıştır. Bu akımın meydana gelişinin başlıca nedeni, İzmir’in işgal edilmiş olmasıdır. Türkiye (ve İttihat ve Terakki!) 30 Ekim 1918’de o kadar yüreksiz ve savaş bitkini idiler ki, bu ülkeyle ilgili herhangi bir sert barış kararı hiçbir direnişle karışlaşmadan alınabilirdi. İzmir’in işgaline dek aradan yaklaşık olarak yedi ay geçmiştir. Mütarekeden bu yana geçen her ay halka, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ancak Wilson’un 14 ilkesinin güvence altına alabileceği telkin edilmişti. Kimi devletlerin, Türklere, sorunlarının sempatiyle incelenmekte olduğunu ima ettikleri bilinmektedir. İzmir olayı ve Yunanlıların, işle

ri berbat etmesinin ardından, ulusal akım gelişmeye başladı ve bugün Ulusal Savunma Örgütü gerçekte Türkiye anlamına gelmektedir. Rumlarla Ermeniler tarafından katledilme korkusu... Türkiye’nin belirsiz ve gittikçe genişleyen bir bölümünün gerçekten yirilmiş olması, Küçük Asya’daki başlıca kentiyle (İzmir) kuzeyde bir Pontus cumhuriyeti ve bağımsız bir Ermenistan kurulacağı söylentileri ve Yunanlıların, Bağlaşıkların yardımıyla İzmir’e sızdıkları inançları -tüm bu gerçeklerle kaygıların toptan etkisi- Ulusal Savunma Akımı için ideal bir hava yaratmıştır”.104

Sonuç


Mustafa Kemal (Atatürk), Samsun bölgesini yatıştırmak, silahları toplamak ve varsa şuraları dağıtmak resmi göreviyle, Sadrazam Damat Ferit tarafından ve Padişahın izniyle atandığı105 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında, Anadolu’da ulusal bir direniş başlatmakla ilgili tasarıları kafasında taşıyordu. Daha önce bu tasarıları kimi tanınmış Ordu komutanlarıyla, özellikle Anadolu’da İtilaf Devletleri’nin gözünden uzakta, önemli askeri güçlere komuta edenlerle (örneğin Kâzım Karabekir) görüşmüş, onların onaylarını almıştı. Bununla birlikte, başlangıçta ulusun ve ordunun genel ilgisizliğiyle karşılaşmıştı, çünkü halk ve ordunun bir bölüğü hala Padi-

şah-Halife’ye içten bağlıydı. İtilaf Devletleri’nden yalnız biriyle bile başa çıkılamayacağı kuruntusu kafalarında yer etmişti. Kurtuluş yolu ararken, İtilaf Devletleri’ne karşı düşmanlık durumuna girilmeyecek, Padişah-Halife’ye canla başla bağlı kalınacaktı.106

Yurdu kurtarma çabalarında Osmanlı aydınları arasında görüş ayrılıkları başgöstermişti. Kimileri (Padişah ve Sadrazam da dahil) Türkiye’yi İngiliz koruyuculuğuna vermekle kutarılabileceklerine inanıyorlardı.Öğrenimlerini ABD’de yapmış olan kimi yazar ve gazeteciler, örneğin Ahmet Emin ve Halide Edip, Wilson ilkeleri derneği çevresinde toplanarak, Türkiye’nin ABD güdümüne verilmesi görüşünü savunuyorlardı.


Yüklə 5,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   67




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin