Yenileşme Döneminde



Yüklə 5,47 Mb.
səhifə49/67
tarix18.01.2019
ölçüsü5,47 Mb.
#100745
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   67

İkinci Beş Yıllık Plân: 20 Ocak 1936

3 Kasım 1936: Çubuk Barajı’nın açılışı.

6 Kasım 1936: İzmit’te Kâğıt ve Karton Fabrikası’nın açılışı.

28 Kasım 1936: Ereğli Kömür Şirketi’nin satın alınması.

10 Aralık 1936: Zonguldak’ta İlk Taşkömürü Fabrikası’nın açılışı.

3 Nisan 1937: Karabük-Demir-Çelik Fabrikası’nın temelinin atılması, montajının başlaması: 1 Mart 1938, kısım-kısım çalışmaya girmesi Haziran 1939.

4 Nisan 1937: Ereğli Bez Fabrikası’nın açılışı.

17 Mayıs 1937: Divriği Demir Madenlerinin keşfi (Maden Tetkik ve Araştırma uzmanlarından Kowenko tarafından).

25 Mayıs 1937: Malatya Bez Fabrikası’nın temelinin atılması.

4 Haziran 1937: Ziraat Bankası’nın kuruluşu.

17 Haziran 1937: Kadıköy Su Şebekesi’nin yabancılardan satın alınması.

14 Ağustos 1937: Haliç’te ilk Türk denizaltısının omurgalarını koyma töreni.

1 Şubat 1938: Gemlik Sun’î İpek Fabrikası’nın açılışı.

2 Şubat 1938: Bursa Merinos Fabrikası’nın açılışı.

17 Mayıs 1938: Divriği Demir Madenlerinin işletime başlaması.

24 Haziran 1938: Toprak Mahsulleri Ofisinin kuruluşu.

10 Temmuz 1938: İzmit Klor Fabrikası’nın temelinin atılması.

3.8. Bayındırlık

Cumhuriyet ilân edildiğinde 4.072 km. demiryolu bulunuyordu. Bunların % 67,5’i Alman, % 15,3’ü Fransız, % 11,7 İngiliz ve % 5,2 diğer yabancı şirketlere aitti. Orta Anadolu’ya giden yolun sonu Ankara’da bitiyordu. Doğu ve batı vilâyetleri ve Orta Anadolu ve Akdeniz ve Karadeniz arasında demiryolu yoktu. Diğer hatların bitirilmesi için Atatürk’ün direktifleri ile yoğun bir çalışmada bulunuluyordu. Bu bitirilecek hatlar, Sivas-Erzurum, Ankara-Karadeniz Ereğlisi, Afyon-Antalya-Kütahya-Balıkesir, Samsun-Sivas, Fevzipaşa-Ergani hatlarıydı. Hızla demiryolu yapımına girişildi. Bunun sonucunda şu hatlar bitirildi: Samsun-Amasya demiryolu hattı 21 Kasım 1927’de, Kütahya-Tavşanlı 2 Eylül 1928’de, Irmak-Filyos 12 Kasım 1935’te, Fevzipaşa-Ergani 5 Ağustos 1935’te, Filyos-Çatalağzı 19 Kasım 1936’da hizmete girmişti. “Şark Demiryolları Hattı”nın Hükûmetçe satın alınmasına dair sözleşme Ankara’da 25 Aralık 1936’da imzalanmış ve hat 10 Ocak 1937’den itibaren işletmeye açılmıştı. 17 Haziran 1937’de ise satın alma sözleşmesi imzalandıktan sonra, 2 Temmuz 1937’de “Kadıköy Su Şirketi” Hükûmet tarafından işletilmeye başlanmıştı. 1 Temmuz 1937’de Hükûmet tarafından satın alınan “Toprakkale-Payas” ve “İslahiye-Meydanıekbaz” demiryolu hattı işletmeye açılmıştı.

Bütün bunlardan sonra yabancıların elinde olan işletmeler satın alınıp, Millî Hükûmetçe işletmeye açılmıştır.

14 Nisan 1925’te Limanlar Kanunu çıkarıldı. 1924’te başlayan Samsun Limanı 1926’da bitirildi. Karadeniz Ereğlisi Limanı 1933’te bitirildi. Ayrıca Mersin Limanı’nın inşasına başlandı.120

22 Nisan 1925’te ayrıca Kadastro Kanunu da çıkarıldı.

Yabancıların elindeki demiryolları satın alındıktan sonra, karayolu yapımına hız verildi. Özellikle Güney Anadolu’da sulama kanalları, su bentlerine ağırlık verildi.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde 34 adet olan gemiye 33 gemi daha eklendikten sonra, İzmit’te faaliyet gösteren tersaneler gemi sayısını artırmaya devam etti. 1923’te tonaj miktarı 34 bin iken, 1926’da 115 bin ve 1927’de 130 bine çıkarıldı.

Enerji üretimi Sarıyar, Bayındır, Çubuk, Kurtboğazı, Keban gibi barajlar kuruldu. Bataklıkların kurutulması için büyük bir çalışmaya girişildi.

Osmanlılar devrinde demiryolları yabancı şirketler tarafından yapıldığından kendi demiryollarımızı kendimiz yapmamız için, Sivas’ta vagon fabrikası kurulduğu gibi, Adapazarı’nda demiryolu ile ilgili tesisler yapıldı ve Eskişehir, İzmir, İstanbul’da demir atölyeleri açıldı. Ankara’da Devlet Demiryolları Okulu açıldı. 1937’de Hava Yolları Umum Müdürlüğü kurularak, hava alanı yapımı hızlandırıldı. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet devrine kalan 4.083 km. demiryoluna, Cumhuriyetin 10. yılında 2.213 km eklendi. 1929 km de satın alındı. Demiryollarına Atatürk devrinden sonra önemli hatlar eklenemedi.

Atatürk Zamanında Yapılan


Bayındırlık Hizmetleri:

16 Nisan 1925: Kütahya-Tavşanlı demiryolu inşası için yasa.

17 Nisan 1925: Ankara-Yahşiyan demiryolunun açılışı.

20 Kasım 1925: Yahşiyan-Yerköy demiryolunun açılışı.

13 Mart 1926: Kayseri-Ulukışla demiryolu yapımı yasası.

24 Mart 1926: Malatya-Ergani-Diyarbakır demiryolu yapımı yasası.

11 Eylül 1926: Ankara Otomatik Telefon teşkili.

29 Nisan 1927: Yerköy-Kayseri demiryolunun açılışı.

29 Mayıs 1927: Ankara-Kayseri demiryolunun açılışı.

1 Haziran 1927: Devlet Demiryolları ve Limanlar İdaresinin kuruluşu.

9 Eylül 1927: Samsun-Havza demiryolunun açılışı.

21 Kasım 1927: Samsun-Amasya demiryolunun açılışı.

23 Ağustos 1928: Amasya-Zile yolunun açılışı.

2 Eylül 1928: Kütahya-Tavşanlı demiryolunun açılışı.

5 Ocak 1929: Anadolu-Bağdat ve Mersin-Tarsus-Adana demiryolları ile Haydarpaşa limanının devletleştirilmesine (satın alınarak) ilişkin yasa.

8 Ocak 1929: Ankara’dan başka şehir ve kasabalara telefon teşkili yasası.

9 Eylül 1929: Fevzipaşa-Gölbaşı (Malatya) demiryolunun açılışı.

1 Şubat 1930: Kayseri-Sivas (Şarkışla) demiryolunun açılışı.

30 Ağustos 1930: Ankara-Sivas demiryolunun açılışı.

1 Haziran 1931: Mudanya-Bursa demiryolunun Hükûmetçe satın alınması.

1 Şubat 1932: Malatya-Fırat demiryolunun açılışı.

23 Nisan 1932: Kütahya-Balıkesir demiryolunun açılışı.

30 Kasım 1932: Ulukışla-Niğde demiryolunun açılışı.

16 Aralık 1932: Samsun-Sivas demiryolunun açılışı.

3 Şubat 1933: İstanbul-Ankara arasında ilk uçak yolculuğu yapılması.

1 Nisan 1933: Afyon-Antalya demiryolu yapımı yasası.

15 Nisan 1933: Samsun-Çarşamba demiryolunun açılışı.

30 Haziran 1933: Sivas-Erzurum demiryolu yapımı için sözleşme.

20 Eylül 1933: Ulukışla-Kayseri demiryolunun açılışı.

27 Mayıs 1934: Menemen-Bandırma-Manisa demiryolunun devletleştirilmesi.

30 Haziran 1934: Demiryolunun Elazığ’a ulaşması.

30 Mayıs 1935: Aydın demiryolunun satın alınması için sözleşme izni.

5 Ağustos 1935: Fevzipaşa-Ergani demiryolunun açılışı.

12 Kasım 1935: Irmak-Filyos demiryolunun açılışı.

18 Kasım 1935: Filyos-Çatalağzı demiryolunun açılışı.

25 Mart 1936: Afyon-Karakaya, Bozanönü-Isparta demiryollarının açılışı.

25 Aralık 1936: Şark Demiryolları Hattı’nın Hükûmetçe satın alınması için sözleşme (1 Ocak 1937’den itibaren hat Devlet Demiryolları tarafından işletildi).

1 Ocak 1937: Şark Demiryolları (İstanbul-Edirne) devletleştirildi.

1 Temmuz 1937: Hükûmet tarafından satın alınan “Toprakkale-Payas” ve “Islahiye-Meydanıekbaz” demiryolu hatlarının teslim alınışı ve işletmeye açılışı.

1 Temmuz 1937: Kadıköy Su Şirketi’nin Hükûmet tarafından teslim alınıp işletmeye başlanması.

16 Ağustos 1937: Hekimhan-Çetinkaya demiryolunun açılışı.

27 Eylül 1937: İstanbul-Edirne-Londra yolunun Lüleburgaz’a kadar olan yolunun açılışı.

1 Ekim 1937: Çatalağzı-Zonguldak demiryolunun açılışı.

26 Ağustos 1938: Elazığ-Kemah demiryolunun açılışı.

8 Ekim 1938: Ankara-Erzurum demiryolu hattının Elazığ’a ulaşması.121

3.9. Sağlık

Cumhuriyet döneminde sağlık görevlerine de önem verilmiştir. 1926 yılında toplumun sağlığı ile ilgili teklif ve kanunlar görüşülmeye başlanmıştı. Bu konudan olarak 1926’da ilk olarak sıtma konusu ele alındı. Önce, doktorların Sıtma Enstitüsü’nde staj yapmalarını zorunlu kılan kanun kabul edildi. Sonra, kinin sağlanması ve satılması hakkındaki Kanun kabul edildiği gibi, Sıtma Savaş Kanunu ve şehir, kasaba, köylerin su ihtiyacı hakkında Sular Kanunu da kabul olundu.122

1927 yılında eczacılıkla ilgili sorunlara temas olundu. 23 Ocak 1929’da “Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki Kanun”, 2 Mart 1927’de “Eczacılıkta ve Sanat ve Ticaret İşlerinde Kullanılan Zehirli ve Müessir Kimyevî Maddelerin Satışına Dair Kanun” yürürlüğe girdi.

Memleket hayvanlarının sağlığının korunması ve böylece gelirin artırılması yolunda 1929’da “Koyun ve Keçi Sürülerinin Ağıllarda Kışlatılması” hakkındaki Kanun da hayvan sağlığı yönünden önemliydi.

1921’de Ankara’da açılan Çocuk Esirgeme Kurumu’nun şubeleri artırıldı. Bundan başka Sağlık Şûrası usûlü konduğu gibi, Cumhuriyet devrinde, Ankara’da Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hilâl-i Ahmer,

(Cumhuriyet devrinde Kızılay adını almıştır), Yeşilay, Yardımseverler, Veremle Mücadele Cemiyeti, Kanserle Savaş Kurumları gibi kurumlar açılıp, çalışmalarına devam ettiler.



3.10. Cumhuriyet Devrinde Musiki

(1923-1933) Cumhuriyet devrinde Hüseyin Sadettin Bey, Viyana Konservatuarı’ndan mezun olan Hasan Ferit Bey, Prag’dan Halil Bedi, o tarihlerde daha öğreniminde olan Necip Kâzım Bey, eserler vermeye başlamışlardır. Musa Süreyya’nın yönetimi altında iki kısımlı bir musiki okulu olan Darülelhan’ın ismi daha sonra İstanbul Konservatuarı olacaktır. Darülelhan Heyeti Union Francaise’de sekiz, Elhamra’da altı konser vermiştir.

Ankara’da Riyaset-i Cumhur Orkestrası ve Musiki Muâllim Mektebi mevcuttur. Cemal Reşit’in (Rey), on iki halk türküsü, halk dansları ve orkestrası eşliğinde uygulanmasını solist olarak yaptığı piyano konçertosu Paris’te başarı ile çalındı. Hasan Ferit (Alnar), Viyana’da konserler verdi. Batı ülkelerinde Ekrem Zeki, Ulvi, Refik, Necdet, Ferhunde eğitim görmektedir. 1923-1933 arasında pek çok yabancı İstanbul’da konser verdi. Münir Nurettin Selçuk Türk müziğini en iyi temsil edenler arasında bulunuyordu.

Yayın olarak Darülelhan Mecmuası Cumhuriyetin en iyi yayınıdır. Kitap olarak on yıl içinde Ahmet Muhtar’ın Musiki Tarihi, Rauf Yekta’nın biyografik eserleri, Türk Musikisi Nazariyetı ve Tarihi, makaleleri, Mahmut Ragıp’ın (Gazimihal) Halk Musikisi Tetkikleri, Suphi Bey’in eğitici eserleri görülmektedir.123



3.11. On Yıllık Edebiyat

(1923-1933) Edebiyat dergileri süreklilik göstermemişlerdir. Ahmet Hamdi (Tanpınar) ile Ahmet Kutsi’nin (Tecer) çıkardıkları Görüş ancak dört-beş sayı çıkabildi. “Yedi Meşaleci”ler ise bu sıralarda henüz büyük bir varlık gösteremediler. Varlık Dergisi’nin bunları toplama etkinliği vardır. On sene içinde şair olarak Faruk Nafiz (Çamlıbel), Orhan Seyfi (Orhon), Yusuf Ziya (Ortaç), Halit Fahri (Ozansoy), Necil Fazıl (Kısakürek), Cahit Sıtkı (Tarancı), Ahmet Kutsi (Tecer), Kemalettin Kâmi (Kamu), Ahmet Hamdi (Tanpınar), Salih Zeki (Aktay), Nazım Hikmet büyük aşama kaydettiler.

Romancılardan ise, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Reşat Nuri (Güntekin), Şükife Nihal (Başar), Suat Derviş, Muazzez Tahsin (Berkant), Peyami Safa, Mahmut Yesari, Etem İzzet (Benice), Nizamettin Nazif (Tepedenlioğlu), Burhan Cahit (Morkaya), Falih Rıfkı (Atay), tiyatroculardan ise Cevdet Kudret, Nazım Hikmet, İsmail Hakkı’yı (Baltacıoğlu) sayabiliriz. İzmir’deki Fikirler Dergisi’nde de Hüseyin Rahmi’nin bir eseri yayımlandı. Çevirme dalında ise Ruşen Eşref (Ünaydın), Cami (Baykurt) Bey’i sayabiliriz. Ruşen Eşref “Virgilius”u, Cami ise

“Renaissance”ı çevirdi. Eleştirilerde ise Nüzhet Haşim (Sinanoğlu), Aldülhak Şinasi, Nahit Sırrı (Örik), Elif Naci’yi sayabiliriz.124

4. Dış Olaylar

4.1. Hatay Sorunu

Türk Hükûmeti’nin 9 Ekim 1936’da Fransız Hükûmetine, Antakya-İskenderun Sancağı’na bağımsızlık tanınmasını isteyen notasına, 10 Kasım 1936’da Fransızlar bir nota göndermek suretiyle karşılık verince, bu notaya 17 Kasım 1936’da Türk Hükûmeti cevap vermek zorunda kalmıştı. Fransızlar, buna karşılık olarak 1 Aralık 1936’da Türk Hariciyesi’ne bir diğer nota yollamışlardır.125

Mustafa Kemal, Hatay sorunu üzerinde dikkatle durmaktaydı. Atatürk Hatay sorunu ile ilgili olarak, 22-26 Ocak 1937 tarihlerinde Kurun Vakit gazetesinde Asım Us’a kendi tarafından dikte ettirilen, fakat, Asım Us’un imzasını taşıyan beş makale yayınlatmıştır. Nihayet, yapılan teşebbüsler başarıya ulaşmış ve 27 Ocak 1937’de Cenevre’de Milletler Cemiyeti’nin toplantısında Hatay’ın bağımsızlığı kabul edilmiştir. Cemiyet 25 Şubat’ta Anayasa Komisyonu kurmuştu.

Hatay’ın bağımsızlığa kavuşması nedeniyle Başvekil İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapmış olduğu konuşmada şöyle demiştir. “Büyük Şefin, insanlık yolunda millî bir davayı neticeye yaklaştırmaya matuf gayretlerini takdir borcumdur”. Gerçekten de Atatürk’ün şahsi teşebbüsleri ile elde edilen bu sonuç, ilerde ister istemez Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmasını temin edecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi “Hatay Davasının başarılması sebebiyle Atatürk’e, İsmet İnönü Hükûmetine ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’a teşekkür edilmesi” ve “Kahraman Ordu’ya selâm gönderilmesi” yolunda 29 Ocak 1937’de bir karar almıştır. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne 1 Şubat 1937’de teşekkür etmiştir.126 Hatay’ın bağımsızlığa kavuşması nedeniyle yurdun her köşesinde coşkun gösteriler ve mitingler düzenlenmiştir. Bunlardan 31 Ocak 1937’de İstanbul Beyazıt Meydanı’nda büyük bir miting yapılmış ve mitingden sonra halk vapurlarla Dolmabahçe Sarayı önünde Atatürk’e büyük tezahürat yapmış ve Atatürk balkona çıkarak halkı selâmlamıştır. Aynı gün, Ankara’nın Ulus Meydanı’nda da bir miting yapılmıştır.

29 Mayıs 1937’de toplanan Milletler Cemiyeti Konseyi’nde Hatay’ın bağımsızlığının ve Hatay Anayasası’nın tasdikinden sonra, 14 Haziran 1937’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Cenevre’de, Türkiye ile Fransa arasında “Sancağın (Hatay) tamamiyet-i mülkiyesini tekeffül eden Antlaşma” ile “Türkiye-Suriye Hududunun Teminine Dair Antlaşma ve Müşterek Beyanname ve bu Beyannameye bağlı Protokol”un imzası onaylanmıştır.

Milletler Cemiyeti Konseyi kararına göre, Hatay’da yeni rejimin (bağımsızlığın) yürürlüğe girişi, Hatay’daki Fransız temsilcisi Roger Garreau’nun karşı koyması ve bazı olaylar nedeniyle Türklerin 29 Kasım 1937’de yapmak istedikleri törenler önlemiş ve yeni rejimin yürülüğe girdiği resmen ilân edilmemiştir. Atatürk bu olaya çok kızmış ve bu konudaki düşüncelerini, Ulus gazetesi başyazarına şöyle ifade etmiştir: “Hatay’da Fransız Delegesi, Hataylıların çok şevk ve he

yecanla bayram yapmaları tabii olan bir günde eğer Hatay Türklerinin serbestçe bugünü kutlamaktan menedecek tedbirler almış ise, buna yazık demekle iktifa ederim. Çünkü, böyle bir zihniyet, devletler arasında yüksek dostluk münasebetlerinin hal ve istikbâl için, müsbet yolda yürümek lüzumunun henüz anlaşılmamış olmasından ileri gelir.”

Fransız temsilcisinin Hatay’da yapılacak mitingi önlemesi İstanbul’daki aydın ve gençleri üzmüş ve İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda, Türk Hatay’ın bağımsızlığını kastedenleri protesto amacıyla düzenlenen mitingden sonra, 2 Aralık 1937’de Atatürk’e yolladıkları telgrafta şöyle demişlerdir: “Şuurlu heyecanlarımızı bütün bağlılığımızla ulaştırıyoruz. Büyük Atamız”. Bundan hemen bir gün sonra 3 Aralık 1937’de Türk Hükûmeti, Fransız Hükûmeti’ne gönderdiği notada, Milletler Cemiyeti’nin Hatay’la ilgili kararlarına sadık kalınmasını bildirmiştir. 6 Aralık 1937’de ise, Türk Hükûmeti, Fransız Hükûmeti’ne artık tatbik kabiliyetini kaybettiği gerekçesiyle, 1926 yılında Türkiye ve Fransa arasında Ankara’da imzalanan Türkiye-Suriye Dostluk Antlaşması’nın kaldırdığı ve zamanın gereklerine uygun şekilde yeniden düzenlenmesi için hazır olduklarını bildirmiştir. 15 Aralık 1937’de de, Hatay seçimleri için hazırlanan ve Hatay Türkleri aleyhinde uygulamalar taşıyan talimatname projesi dolayısıyla Milletler Cemiyeti protesto edilmiştir. 17 Aralık’ta, Ankara’da da Türk ve Fransız askerî heyetleri arasında Hatay ile ilgili görüşmeler başlamıştır.

Bu arada, Hatay’da Türklere baskıların yapıldığı yolunda haberler yoğundu. 27 Mayıs 1938’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Hatay’la ilgili konuşmalar yapılmış ve Hatay’da Türklere yapılan baskılar protesto edilmiş ve 21 Haziran 1938’de Türk Hükûmeti, Milletler Cemiyeti’ne, Antakya’da (Hatay) faaliyette bulunan Milletler Cemiyeti Komisyonu’nun baskı hareketlerini protesto eden notasını yollamıştır.127

6 Haziran 1938’de Abdurrahman Melek Mandater Devlet adına Hatay Valiliği’ne başlamıştı. Fakat, Hatay’da devamlı olaylar çıkıyordu. Bunun üzerine Ankara Hükûmeti Fransa’ya Hatay’daki Fransız kuvvetleri kadar Türk kuvvetlerinin bulunmasını teklif etti. Bu Fransa tarafından kabul edildi. 23/6/1938’de Orgeneral Asım Gündüz başkanlığında bir kurul Hatay’a geldi. Hatay Türkleri sokaklara dökülmüş sevgi gösterileri yapıyorlardı. Bu sırada Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Hatay sorunu görüşülüyordu. Başvekil Celâl Bayar Hatay davasının mutlu bir sonuca bağlanması için bir konuşma yapmıştı. Bunun için de Fransızlarla dostluklarının çetin bir sınav geçirdiğini de beyan etmişti.

4 Temmuz 1938’de, nihayet, Ankara’da Fransa ile bir “Dostluk Antlaşması” imzalandı. Buna göre, taraflar birbirlerine karşı politik ve ekonomik harekete girişmeyecek, taraflardan biri saldırıya uğrarsa, diğeri bu saldırıya yardım etmeyecek, Hatay’ın bütünlüğünü garanti eden anlaşmalardan doğacak ödevlerde birbirlerine danışacaklar, tarafların yaptığı Umûmi Tehkim Senedi gözönünde bulundurulacak, doğacak anlaşmazlıklar bu senede göre yoluna konacaktı.128

Bu anlaşma gereğince, Türk ve Fransız askerleri Hatay’da ortak çalışacaklarından, 5 Temmuz 1938’de Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk alayı Ha

tay’a girdi. Yeniden seçim hazırlıklarına başlandı. 6 Temmuz 1938’de de Hatay’da sıkıyönetim ilân olundu.

Seçmen tespit işleri 1 Ağustos 1938’de bitti. Seçimlerde 22 Türk, 9 Alevî, 5 Ermeni, 2 Arap, 2 Ortodoks olarak 40 mebus seçilecekti. Anayasa oy kullanma hakkını yalnızca Hataylılara verdiğinden Gaziantep doğumlu Tayfur Sökmen Hatay’ın Kırıkhan nüfusuna geçirildi. 21 Ağustos 1938’de seçilen mebuslar ilk toplantılarını Hatay Gündüz Sineması’nda yaptılar. Hatay Millet Meclisi’nin Başkanlığı’na tek aday olan Tayfur Sökmen oy birliği ile seçildi. Böylece, 21 Ağustos’ta seçilen ve ilk toplantılarını 2 Eylül 1938’de yaparak devlet başkanlarını seçen Hataylılar artık müstakil olarak Türkiye’ye katılma mücadelesini sürdürmeye başladılar. Aynı gün, Tayfur Sökmen Hatay Devleti’nin bayrağını göndere çekmişti. Başvekil Celâl Bayar, olayları titizlikle izleyen Atatürk, 2 Eylül 1938’de kurulma işi tamamlanınca Cumhuriyet Hükûmeti’nin başarısını kutlayan telgrafı çekti. Ayrıca, Tayfur Sökmen’e de bir telgraf çekerek kendisini kutladı. Beş kişilik Vekiller Heyeti’nin teşkilinden sonra, Başvekil Abdurrahman Melek, 6/9/1938’de programı okuyarak “Programımızın ruhu ve esası Kemalizm Rejimi ve bütün icabatıdır” demekle Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk’e bağlılığını belirtmiş oluyordu.129

Bu sıralarda, Fransa ile yapılan görüşmelerde olumlu hava mevcuttu. 23 Haziran 1939’da, Ankara’da, Türkiye ile Fransa ve Suriye’nin Mandater Devleti arasında varılan anlaşmaya göre, Türkiye-Suriye sınırında yapılan değişiklikle Hatay Türkiye’ye bırakılıyordu.130 Esasen, sancak statüsüne göre, resmî dilin Arapça ve Türkçe olması gerektiği halde, milletvekillerinin yeminlerini Türkçe yapmaları, resmen olmasa bile Hatay’ın Türk olmak istediğini gösteriyordu. Aslında, Türk olan Hatay Devleti de her fırsatta Türkiye’ye katılmak istediklerini belirtiyordu.

Ankara’da yapılan anlaşmadan sonra, Hatay Millî Meclisi de 29 Haziran 1939 günü olağanüstü toplandı. Bütün milletvekilleri tarafından imzalanan bir önerge okundu. Oylanıp, kabul edilen bu önerge ile Hatay Devleti’ne son verme ve Ana vatana katılma kararı alınmış oldu. Hükûmet görevi, Olağanüstü Türk Temsilcisi Cevat Açıkalın’a teslim etti ve göndere Türk bayrağı çekildi.

Ertesi gün, Hatay’ın Anavatan’a katılması konusundaki Türk-Fransız Antlaşması’nın onaylanmasına dair kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmeye başlandı. Yedi maddelik antlaşmanın şartlarına göre, Hatay’da Türk olmayan kimse varsa altı ay içinde Hükûmete başvuracak ve 18 ay içinde Hatay topraklarından çıkarılacaktır.

Altı ay sonra kimse bu hakkı kullanamayacaktır. Hatay’da bulunan bütün Fransız mallarını ve haklarını Türk Devleti 35 milyon franka satın alacaktır. Payas-İskenderun demiryolu derhal bize teslim edilecektir. Dış İşleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu diğer maddeleri de meclise getirdi ve maddeler görüşüldükten sonra, Antalya Mebusu Rasih Kaplan da Büyük Ata’ya ve Millî Şef’e teşekkür ve saygılarını sundu, daha sonra, 30 Haziran 1939’da antlaşma Meclisce kabul edildi.

Birkaç gün sonra da Hatay Vilâyeti kurulmasına dair Kanun çıkarıldı. Hatay Valiliği’ne Şükrü Sökmensüer atandı ve 23/7/1939’da Antakya ile İskenderun’da yapılan törenlerle, Hatay’ın Anavatan’a katılması kutlandı.131

4.2. İkili Antlaşmalar

Cumhuriyet döneminde, Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine bağlı olarak dünya devletleri ile “Dostluk Antlaşmaları”, “Ticaret ve Seyrisefain”, “Ticaret ve İkâmet Antlaşmaları yapılmıştır. Türkiye her geçen gün dünya karşısında itibar kazanmaya devam etmiştir. 1926 senesinden itibaren çeşitli devletlerle antlaşmalar yapan Türkiye Cumhuriyeti, dünyaya kendini artık yepyeni ve güçlü bir devlet olarak tanıtmaya başlamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti, 30 Mayıs 1926’da Suriye ile Ankara’da (Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayı 7 Haziran 1926), Meksika Cumhuriyeti ile 25 Mayıs 1927’de Roma’da (TBMM onayı 5 Ocak 1928), 8 Eylül 1927’de Brezilya ile Roma’da (TBMM onayı 4 Aralık 1929’da), Suudî Arabistan’la Mekke’de 3 Ağustos 1929’da (TBMM onayı 15 Mayıs 1930’da) “Dostluk Antlaşmaları” imzalanmıştır. Bunun dışında kısa sürelerle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayladığı ticaret ile ilgili antlaşmalar da yapmıştır. Bu antlaşmalar, 1926’da Finlandiya, Macaristan, 1927’de Federal Almanya, Çekoslovakya, Belçika-Lüksemburg, 1928’de İsveç, Bulgaristan, Estonya, Hollanda, 1929’da gene Finlandiya, Fransa, gene Estonya, İsveç ve 1 Ekim 1929’da Amerika ile Ankara’da imzalanmıştır.

5 Haziran 1926’da, Türkiye-İngiltere ve Irak Hükûmetleri arasında Türk-Irak sınırını tespit eden anlaşmayı 7 Haziran 1926’da Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylamış, 7 Ağustos 1927’de İsviçre ile Ankara’da “İkamet Sözleşmesi” imzalanmış ve bu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 5 Ocak 1928’de onaylanmış, 15 Haziran 1928’de, Tahran’da 22 Nisan 1926 tarihli Türkiye-İran “Emniyet ve Dostluk Antlaşması’na ek protokol” imzalanmış Türkiye Büyük Millet Meclisi 29 Kasım 1928’de bunu onaylamıştı. 17 Aralık 1929’da, Ankara’da, Türkiye ile Sovyet Rusya arasında, 1925’te Paris’te yapılan “Dostluk ve Tarafsızlık” Antlaşması’nın uzatılması hakkındaki protokol TBMM. tarafından 20 Şubat 1930’da onaylanmış, 23 Aralık 1929’da Türkiye ile Bulgaristan arasında Ankara’da Suçluların İadesi Antlaşması 26 Mayıs 1930’da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmıştır.

30 Mayıs 1928’de Türkiye-İtalya tarafsızlık anlaşması ve 30 Ocak 1923’te Lozan öncesinde ve Lozan ek sözleşme protokolüyle, Rum ve Türklerin yer değiştirmesi anlaşmazlığı sonra uyuşmazlığa dönüşmüş, 6-7 ay sonra, 10 Haziran 1930’da Türk-Yunan anlaşması yapılmıştır.

En çok ticaret antlaşması 1930’da yapılmıştır. Bu antlaşmalar Macaristan, Federal Almanya, Bulgaristan, Danimarka, Japonya, İsviçre, 1933’te ise Almanya ile Berlin’de, gene Macaristan’la ve Yugoslavya ile 1933’te vuku bulmuştur.

1934’te Hollanda, 1935’te İspanya ile, 1936’da Finlandiya ile ticaret antlaş

maları yapılmıştır.

Bu antlaşmaların dışında 22 Aralık 1930’da Türkiye ile Çekoslovakya arasında Prag’da Suçluların İadesi ve Ceza İşlerinde Adlî Yardım Antlaşması yapılmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu 2 Temmuz 1932’de onaylamıştı. 17 Eylül 1930’da ise Türkiye ile Litvanya arasında Moskova’da “Dostluk Antlaşması” imzalanmış ve TBMM bunu 23 Mart 1931’de onaylamıştı.

20 Ekim 1931’de, İkinci Balkan Konferansı’nın İstanbul’da açılmasından kısa bir süre sonra, 28 Ekim 1931’de ABD ile “İkâmet Sözleşmesi” imzalanmış, TBMM bunu 4 Ağustos 1932’de onaylamıştı.

9 Temmuz 1932’de Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne giriş davetini Türkiye Büyük Millet Meclisi kabul etmiş ve 22 Ekim 1933’te Macaristan’la olan “Tarafsızlık Antlaşması” beş sene uzatılmıştır. 7 Nisan 1937’de Mısır ile Ankara’da yapılan “Dostluk Antlaşmasını” TBMM, 14 Haziran 1937’de onaylamıştı.132

Bundan sonra da sulh siyasetine devam olunmuş, çeşitli devletlerle antlaşmalar yapıp, eski antlaşmaları da zaman zaman yenileyen Türkiye Cumhuriyeti, II. Dünya Savaşı’na girmeyerek “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinden ayrılmamıştır.



4.3. Türkiye’nin Milletler
Cemiyeti’ne Girmesi:
13 Temmuz 1932

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra milletler arası barışın korunması ve iş birliğinin sağlanması için kurulan en önemli teşkilât Milletler Cemiyeti’ydi. Türkiye’nin 1930 yılına doğru milletler arası çalışmalara aktif olarak katılması üzerine, 6 Temmuz 1932’de Genel Kurul, Çin-Japon anlaşmazlığını görüşürken, Türkiye’nin teşkilâta çağrılmasını öngören bir tasarıyı ele almıştı. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olarak katılması ile ilgili işlem, Cemiyetin Genel Kurulu’nun 13 Temmuz 1932’deki toplantısında oy birliğiyle aldığı bir kararla tamamlanmıştır.133



4.4. Balkan Paktı

1930 Ekimi’nde Türk-Yunan Antlaşması’ndan sonra, Balkan ülkeleri arasında olumlu etkiler arttı. İtalya ve Almanya tehlikesi yüzünden, Balkan Devletleri Türkiye’nin önderliği altında bir ülkeler birliği kurmak istiyorlardı. 9 Şubat 1934’te üç devlet, (Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya) Türkiye ile bir başlangıç ve üç maddelik ortak bir antlaşma imzaladılar. Balkan Paktı ile sınırlarını garanti eden devletler, dışardan gelen hücumlara karşı birlikte savaşa katılacaklardı. Bulgaristan’ın pakta girmemesi yüzünden Balkan Paktı (Antantı) zayıflıyordu. Son olarak 1940’ta Belgrat’ta yapılan toplantıdan sonra üyeler birbirlerinden kopmuştur.134



4.5. Sâdâbad Paktı

8 Temmuz 1937’de dört devlet (Türkiye, İran, Afganistan ve Irak) Tahran’da Sâdâbad Sarayı’nda bir pakt imzalamışlardır. Bu antlaşmayla Türkiye do

ğusunun güvenliğini sağlamış, fakat bu pakt, II. Dünya Savaşı’ndan sonra unutulmuştur.135

4.6. Montreux Sözleşmesi

Lozan Antlaşması, boğazlar üzerindeki Türk egemenliğini kısıtlıyordu. Bu yüzden, Türkiye Cumhuriyeti, 11 Nisan 1936’da, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesi için ilgili devletlere birer nota gönderdi.

Boğazlar rejimini değiştiren konferans, 22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montreux şehrinde yapılmıştır. Yeni sözleşmeyi, 20 Temmuz 1936’da toplantıya katılan, Türkiye, Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Japonya, Romanya, SSCB, Yugoslavya ve Yunanistan imzalamıştır. İtalya Boğazlar Sözleşmesi’ne 2 Mayıs 1938’de katılmıştır.

Bu antlaşma ile, Türkiye’nin bu bölgedeki tam egemenliği kabul edilmiş, savaş anında, Türkiye savaşa girmişse, savaş gemilerine boğazı kapatacak, savaşa girer ya da kendini tehlikede görürse boğazları istediği gibi kullanabilecekti. Ticaret gemileri her zaman serbestçe boğazlardan geçebilecek, Karadeniz’deki devletler de Akdeniz’e savaş gemisi geçirebileceklerdi. Montreux, Atatürk devrinin en büyük diplomasi zaferlerinden biridir.136



4.7. Türk-Fransız-İngiliz
“Üçlü İttifakı”: 19 Ekim 1939

Bu antlaşma daha önce bazı aşamalar kaydettikten sonra olmuştur. 4 Temmuz 1938’de Türkiye ile Fransa arasında “Dostluk Antlaşması” yapılmıştı. Buna göre, iki taraf, birbiri aleyhine siyasî, iktisadî anlaşmaya ve birbirine yönelen herhangi bir harekete karışmayacaklar ve birinin saldırıya uğraması halinde, diğeri karşı tarafa yardım etmeyecekti.

12 Mayıs 1939’da yayımlanan Türk-İngiliz Deklarasyonu ile üçlü ittifaka bir adım atılmıştı. 23 Haziran 1939’da da Türk-Fransız Deklarasyonu yayımlanmıştı. Nihayet II. Dünya Harbi başladıktan 49 gün sonra, 19 Ekim 1939’da, Türk-Fransız-İngiliz “Karşılıklı Yardım Anlaşması” Ankara’da imzalanmıştı. Antlaşmayı Türkiye Büyük Millet Meclisi, 8 Kasım 1939’da tasdik etmiş ve anlaşma 16 Kasım’dan itibaren yürürlüğe girmişti. Oysa 1 No’lu gizli protokol gereğince antlaşma imza tarihinde fiilen işlemeye başlamıştı.

5. Atatürk’ün Ölümü

Atatürk yapmış olduğu büyük çalışmalardan dolayı son zamanlarda rahatsızdı. Hastalığı nedeni ile ilk defa 17 Ekim 1938’de komaya girmiş ve bu koma 18 Ekim günü de devam etmiş, 19 Ekim 1938’de yavaş yavaş komadan çıkmıştır. Bu günlerde Fransa’da bulunan Prof. Fissenger ile telefonda irtibat kurulmuş ve tavsiyeleri alınmıştır.

Atatürk’ün geçirmekte olduğu rahatsızlığa ait Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tebliğlerinde, hastalığı karaciğer hastalığı olarak belirtmiş ve 22 Ekim

1928’e kadar sabah ve akşam olmak üzere iki defa tebliğ yayımlamıştır.

Atatürk 29 Ekim 1938’de, Cumhuriyetin 15. yıldönümü dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Ordusu’na yayımladığı mesajda “… Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve haricî her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır ve âmâde olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır” demekteydi.

8 Kasım 1938’de ikinci defa ağır komaya giren Atatürk’ün ağır durumu 9 Kasım’da da devam etmiş, 9 Kasım günü Cumhurreisi Genel Sekreterliği saat 10.00, saat 20.00 ve 24.00’te yayımladığı tebliğlerde durumun kötüye gittiğini beyan etmiştir. Gösterilen bütün ihtimama rağmen Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda 10 Kasım günü saat dokuzu beş geçe ölmüştür.

Atatürk’ün Türk bayrağına sarılı tabutu 19 Kasım 1938 günü Dolmabahçe’den büyük bir törenle alınmış, Sarayburnu Rıhtımı’na, oradan da Zafer Torpidesi aracılığıyla Yavuz Zırhlısı’yla İzmit’e nakledilmiştir. Atatürk’ün naaşı, saat 20.30’da trenle İzmit’ten Ankara’ya gönderilmiş, 20 Kasım 1938’de saat 10.00’da devlet ve ordunun ileri gelenleri tarafından İstasyonda törenle karşılanmıştır.

Atatürk’ün tabutu trenden alınarak top arabasına konulmuş, oradan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilmiştir. 21 Kasım 1938 günü tabut, bir top arabasına yerleştirilerek büyük bir törenle geçici olarak Etnoğrafya Müzesi’ne getirilmiş ve hazırlanan mermer lâhdin üzerine yerleştirilmiştir. 10 Kasım 1954’te büyük bir törenle Anıtkabire nakledilmiş ve ölümsüz vücudu vatandaşlarına emanet edilmiştir.
1 Uluğ, Naşit Hakkı;


Yüklə 5,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   67




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin