Osmanlı Tarihi, Cilt VIII, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1983, 77-78. Lord Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul 1994, s. 20.
2 Ali Güler, Karamandan Kocacık’a Kızıl Oğuzlar Atatürk’ün Soyu, Ankara 2001, s. 3, 4, 79.
3 Andrew Mango, Atatürk, Sabah Kitapları, İstanbul 2000, s. 36.
4 Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri, -Doğumundan Samsun’a Çıkışına Kadar-Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1990 s. 7.
5 Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, Atatürk, Yetişmesi, Kişiliği, Devrimleri, Erzurum, 1973, s. 9.
6 A.g.e., s. 10.
7 Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı, I. Cilt 1881-1918, Türk Tarih Kurumu Yayanı, Ankara 1980, s. 6.
8 Atatürk, Hazırlayanlar, Salih Omurtak ve diğerleri, 1000 Temel Eser, İstanbul 1970, s. 5.
9 Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1999, s. 4.
10 Şimdiki İsrail’in Başkenti Telaviv.
11 Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1999, s. 203-205.
12 Hikmet Bayur, a.g.e., s. 14-15.
13 Uluğ İğdemir, a.g.e., s. 13.
14 Uluğ İğdemir, a.g.e., s. 14.
15 Uluğ İğdemir, a.g.e., s. 16.
16 Hikmet Bayur, a.g.e., s. 51.
17 Hamza Eroğlu, Atatürk Hayatı ve Üstün Kişiliği, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1994, s. 29.
18 Hamza Eroğlu, a.g.e., s. 30.
19 Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1999, s. 351.
20 Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara 1987, s. 12.
21 Uluğ İğdemir, a.g.e., s. 144.
22 Lord Kinross, a.g.e., s. 158.
23 Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, s. 116.
24 Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1989, s. 9.
25 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi-ı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2000, s. XV.
26 Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1989, s. 1.
27 Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Yayını, Ankara 1984, s. 109.
28 Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 1.
29 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1989, Cilt II, s. 204.
30 Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1989, s. 47.
31 Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi, 1968, s. 104.
32 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Cilt. I, s. 252.
33 Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele’de Mustafa Kemal Paşa-General Harbord Görüşmesi, 1969, s. 259. Lord Kinross, a.g.e., s. 298.
34 Türk İstiklal Harbi, C. II, kısım 2, s. 262.
35 A.g.e., s. 95.
36 Atatürk’ün Söylev Demeçleri, Cilt II s. 53.
37 Atatürk ile Arşiv Belgeleri, (1911-1921), 1982, s. 82.
38 Yaşar Akbıyık, Milli Mücadelede Güney Cephesi Maraş, Ankara 1999, s. 347.
39 Türk İstiklal Harbi, C. II, kısım: 3, s. 445.
40 TBMM Zabıt Ceridesi, devre I, Cilt 12, s. 21.
41 Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1990, s. 376.
42 Nutuk, s. 412-413.
43 Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, Çan Yayınları, İstanbul 1962, s. 218.
44 Nutuk, s. 618.
45 Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, s. 266.
46 Nutuk, s. 448.
47 Cemil Sönmez, Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1998, s. 82.
48 Avni Doğan, Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası, 1964, s. 99.
49 Ali Fuat Türkgeldi, Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, 1968, s. 152. Lord Kinross, a.g.e., s. 390.
50 Utkan Kocatürk, Atatürk, s. 46.
51 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II. s. 78-80.
52 Mehmet Gönlübol-Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938) Atatürk Araştırma Merkezi. Yayını, Ankara, 1990. s. 51.
53 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 266.
54 Utkan Kocatürk, Atatürk, s. 144.
55 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 226-227.
56 Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 73.
57 Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2000, s. 73.
58 Hamza Eroğlu, a.g.e., s 230.
59 Atatürk’ün Tamim ve Telgraf ve Beyannameleri, s. 623.
60 Utkan Kocatürk, Atatürk, s. 273.
61 Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 385.
62 Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 328.
63 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt II. s. 231.
64 İzzet Öztoprak, “Atatürk, Çağdaşlaşma ve Dış Dünyadaki Etkileri” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt I, Kasım 1984, Sayı I, s. 298.
65 Mehmet Gönlübol, “Atatürk’ün Dış Politikası Amaçlar ve İlkeler” Atatürk Yolu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1987, s. 277.
66 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1988, s. 290. Lord Kinross, a.g.e., s. 547.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Askerî Hayatı / Prof. Dr. İsrafil Kurtcebe [s.551-593]
Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecinde yapıcı ve yıkıcı çelişkilerin odaklaştığı Rumeli bölgesinin siyasî, ticarî ve kültürel bakımdan en önemli kentlerinden biri olan Selanik’te dünyaya geldi. Çocukluğu Batı’dan gelen her türlü cereyandan etkilenen bu bölgede geçti. Bir ordu merkezi olan Selanik, askerlik ögesinin ön plana çıktığı bir yerleşim birimiydi. Askerler, subaylar, savaş araç gereçleri ve askeri yapılar, kentin günlük yaşantısına renk ve hareketlilik katıyordu. Fransız İhtilali sonrası hızla yayılmaya başlayan milliyetçilik esintileri emperyalist devletlerin emelleriyle yönlendirilince, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları da etkilemeye başlamıştı. Bu etkileşim en çok Balkanlar’da kendini hissettiriyordu. Balkan uluslarının yayılma istek ve ihtiraslarının ilk tepkileri Selanik’te duyuluyordu. Balkan Komitacılarının insanın vicdanını sızlatan vahşetleri Selanik’te yaşayan Türklerin ruhlarında derin yankılar doğuruyordu. Bu kötüye gidişi durdurmak, parçalanmayı önlemek ve devleti kurtarmak üzerine tartışmalar yapılırdı. Abdülhamit’in baskıcı yönetimini devirmek ve Meşrutî yönetime geçmek kurtuluş yolu olarak görülüyordu. Bu askeri dekor ve siyasi atmosfer, isyanlar, göçler, eşkıya hareketleri, Mustafa Kemal’in kişiliğinin, özellikle asker kişiliğinin oluşmasında önemli etkenler olmuştur.1
AskeriÖğrencilik Yılları
Öğrenim hayatına sivil öğretim kurumlarında başlayan Mustafa Kemal, çocukluğundan itibaren askerlik mesleğine duyduğu büyük ilginin de yönlendirmesiyle asker olmak istiyordu. Anılarında anlattıklarına göre, Askeri Rüştiye öğrencisi olan komşu çocuğu Ahmet’in üniformalı görüntüsü ve sokakta rastladığı subayların üniformalarının onun üzerindeki etkisi, askerlikle ilgili heveslerini kamçılıyordu. Yüreği askerlik mesleğine karşı ilgi ve sevgi ile dolan Mus
Mustafa Kemal, asker olmasını istemeyen annesine haber vermeden Selanik Askeri Rüşdiyesi’nin sınavlarına girer ve başarılı olur. 1894’te bu okulun ikinci sınıf öğrencilerinden birisi olarak askeri öğrenime başlar. Daha çocuk yaşta böylesine önemli bir kararı tek başına vermesi, onun kararlılığının, kuvvetli kişiliğinin ilk belirtileridir.2
Askeri Rüşdiye’de en çok matematik dersine meraklıdır. Bu dersin öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Sabri Bey, O’nun yetenek ve yaratıcılığını takdir eder ve O’ndan gördüğü bu değerleri ifade etmek için “Kemal” adını verir. Bundan sonra adı, Mustafa Kemal olarak anılmaya başlar. Mustafa Sabri Bey, yirminci asrın dâhisi olarak kabul edilen Mustafa Kemal’in sahip olduğu üstün yeteneği ilk defa gören ve takdir eden kişi olmuştur. 1895 yılı sonu veya 1896 yılı Ocak ayında on beş yaşındaki Mustafa Kemal, Askeri Rüşdiye’nin son sınıfını dördüncü olarak bitirir.3
Askeri Rüştiye’yi bitiren Mustafa Kemal, idadî öğrenimine İstanbul’da devam etmeyi düşünür. Ancak değerli bir kurmay subay olan Hasan Bey, O’nu bu fikrinden vazgeçirmek için Manastır Askeri İdadisi’ne girmesini tavsiye eder. 1896 yılı Mart ayında bu okulda öğrencilik hayatı başlar.
Pek çok yeni arkadaş edinir. Bunlar arasında Mustafa Kemal’i en çok etkileyenlerden biri ileride ünlü bir hatip olacak olan Ömer Naci, onda şiir, edebiyat ve hitabete ilgi ve merak uyandırmıştır; ancak kitabet dersi öğretmeni Mehmet Asım Efendi ona kendisini askerlikten uzaklaştıracağı için şiirle uğraşmayı yasaklar. Hocasının bu öğüdüne uymakla birlikte güzel yazı yazmak ve güzel konuşmak merakı onda daima var olmuştur. Bu konuda oldukça yetenekli olan Mustafa Kemal, askeri ve siyasi hayatında lise yıllarında kazanmaya başladığı bu hasletlerinden gerektiği zaman yararlanmasını bilmiştir.4
Mustafa Kemal Selanik’te geçirdiği tatillerinde, Frerler Okulun’daki bir Fransız rahibinden yasak olduğu için gizlice Fransızca dersleri aldı. Gelecekte olmayı düşündüğü kurmay subaylık için yabancı dil bilmeyi gerekli şartlardan biri olarak görüyordu. Nitekim o, idadiden başlayarak gençlik yılları boyunca Fransızca öğrenmeye büyük önem vermiştir. Bu birikimin bir sonucu olarak Fransızca eserleri anlayacak derecede dil bilgisini ilerletmişti.5
İdadîde okuduğu sırada Mustafa Kemal’i etkileyen olaylardan biri de 1897 yılının ilk aylarında başlayan Türk-Yunan Savaşı olmuştur. Savaş başladığı sırada sınıra yakın olduğu için Manastır en hareketli günlerinden birini yaşıyordu. Eli silah tutan erkekler davul ve zurnalar eşliğinde askere çağrılıyorlar; öğrenciler ise ellerinde bayraklarla yürüyüş yapıyorlardı. Bu savaş atmosferinden etkilenen Mustafa Kemal ile bir arkadaşı gönüllü olarak askere gitmek düşüncesiyle okuldan kaçarlar, ancak kısa bir süre sonra öğrenci oldukları anlaşılınca okula geri gönderilirler.6 Mustafa Kemal bu olayı şöyle anlatır: “Gençlik hayatımın en heyecanlı günlerini yaşadım. Yaşımın küçük olmasına rağmen bu savaşa katılmayı çok istemiştim. Az daha gönüllü müfrezelerin arasına katılıp gidecektim.” Türk ordusu otuz iki gün gibi kısa bir sürede Yunanlıları mağlup edip Atina yolu açılmasına rağmen Avrupa devletlerinin baskısı sonucunda ele geçirdiği yerlerden çekilmekle kalmayıp Girit’e özerklik verilmesi, genç Mustafa Kemal de
derin bir hayal kırıklığı yaratır. Devletin acizliğinin sorumlusu olarak padişahı görmekte ve tepkisini ona yöneltmektedir.7
Manastır Askeri İdadisi’nde Mustafa Kemal başarılı bir öğrencidir. 1898 yılı Aralık ayının ikinci yarısında sınıfını ikinci olarak bitirip diplomasını alır.8 Böylece kendisini bekleyen meslek hayatına doğru ikinci basamağı da başarı ile atlamış olur.
Bütün çocukluğu ve ilk gençlik yıllarının geçtiği Makedonya’dan ilk defa ayrılan Mustafa Kemal, 13 Mart 1889’da Harp Okulu’na gelir ve piyade sınıfına yazılır. Böylece onun hayatında 1283 Apolet numarasını kullandığı öğrencilik yılları başlar. İki ay gibi kısa bir süre içerisinde kendisini tanıtarak sınıfının kısım çavuşu olur. Mustafa Kemal, Harbiye’de öğrenime başladığı sırada, Okul Kumandanı Mustafa Zeki Paşa; öğretim başkanı ise Esat Paşa’dır. O zaman ki adıyla Mekteb-i Harbiye-i Şahane, devrin en modern öğretim kurumlarından biridir.9
1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nda Türk ordusunun büyük bir bozguna uğraması uluslararası alanda ve ülke içinde yeniden bir yapılanmaya gidilmesi gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştı. Bu çerçevede II. Abdülhamit kişisel dostu ve müstakbel müttefiki olarak gördüğü Alman İmparatoru Wilhelm’den Harp Okulu’nu devrin gereklerine göre yeniden düzenleyebilecek uzmanlar göndermesini istedi.10 II. Wilhelm hem kendisinin askerlik öğretmeni hem de Berlin Harp Okulu’nun harp tarihi öğretmeni olan Binbaşı Colmar von der Gotz’u gönderdi. Paşalık rütbesi verilen Goltz, “Umum Askeri Mektepler Müfettişliği”ne tayin edildi.11
Goltz’un, önerileri doğrultusunda Alman Harp Okulu’nun program ve ders konuları Harbiye’de yürürlüğe konuldu. Goltz göreve başladığında, Türk askeri okullarında okutulan bilimsel derslerin iş bitirici subay yetiştiremediği ve öğrencilerin kafalarını gereksiz bilgilerle doldurduğu kanısına varmıştı. Eskimiş bilgilerle dolu Fransız kopyası ders kitapları, öğrencileri ezberciliğe itiyordu. Uygulamalı dersler ise hemen hemen yok denecek kadar azdı. Harp Okulu’ndan mezun olan genç subaylar, kuramsal bilgilere sahip olmalarına karşılık uygulamalı hizmetleri yapmakta yetersiz kalıyorlardı. Goltz, Harp Okulu için yeni bir ders programı hazırladı. Yeni programda kültürel derslerin sayıları azaltılırken uygulamalı askeri derslere ağırlık verildi.12 Yapılan bu düzenlemeler sonucunda Harp Okulu çağının modern askeri okullarından biri haline geldi. Mustafa Kemal 13 Mart 1899’da öğrencilik hayatına başladığında Harp Okulu gibi çağdaş bir kurumda öğrenim görme fırsatını elde etmişti.
Mustafa Kemal, Harbiye’nin birinci sınıfındaki hayatını şöyle anlatır:
“Birinci sınıfta saf gençlik hayallerine tutuldum. Dersleri ihmal ettim. Yılın nasıl geçtiğinin farkında olmadım. Ancak dersler kesilince kitaplara sarıldım.”13
Mustafa Kemal, Harbiye’nin ilk sınıfını 736 kişi arasında 29. olarak bitirdi.14 Kendisi her ne kadar dersleri ihmal ettiğini söylese de elde ettiği derece onun başarılı bir öğrenci olduğunu göstermektedir. İkinci sınıfta 420 arkadaşı arasında 11. olarak üçüncü sınıfa geçer.15 Üç yıllık öğrenimin sonunda Harp Okulu’dan 8. olarak mezun olur.16
Harp Okulu yıllarında Mustafa Kemal’in askeri derslere yoğun bir ilgisi vardır. Güzel söylemek ve güzel yazmak tutkusu devam etmektedir. Ders aralarında arkadaşları ile güzel konuşma yarışmaları yapar, tartışmalar düzenler.
O günler ülkede I. Abdülhamit Devri’nin en baskılı yıllarıdır. Düşünme, ifade etme ve bilgilenmeyle ilgili hemen hemen her şey yasaktır. Bu baskıcı yönetime karşı bir kısım aydınların kurtuluş yolu olarak gördükleri meşrutiyetçi fikirlerden Mustafa Kemal de etkilenir ve siyasi konularla ilgilenmeye başlar. Ona göre, ülkenin durumunu düzeltmek isteyenler örgütlenmeliydi. Bu örgütlenmeyi ise ülke genelinde ancak genç subaylar, yapabilirdi. Nitekim Mustafa Kemal Harbiyeli gençler arasında güvendiği arkadaşlarına gittikleri yerlerde örgüt kurmaları için telkinde bulunmuştur.17
Harp Okulu’ndan derece ile mezun olan Mustafa Kemal, Erkân-ı harp (kurmay) sınıfına geçmeyi hak edenler arasında idi. Harp Akademisi’nin öğrenim dönemi üç yıl sürüyordu. Bu okulda ilgi alanları arasına tarih eklenmişti. Tarihi şahsiyetler arasında Napoléon’u çok beğeniyordu. Bir taraftan yoğun şekilde ders çalışırken diğer taraftan siyasi konularla uğraşmaktan da geri kalmıyordu. Arkadaşları ile bir araya gelip el yazısı ile çıkarttıkları gazete başlarına dert açtı. İstikballerini tamamen mahvedebilecek bu olay, kendisine de zararı dokunacağı için Okul Kumandanı Ali Rıza Paşa tarafından örtbas edildi.18 Mustafa Kemal 11 Ocak 1905 Çarşamba günü Kurmay Yüzbaşı rütbesi ile mezun oldu. 37 arkadaşı arasında kurmaylık hakkını kazanan 13 kişi arasında başarı sıralamasında beşinci olmuştu. Böylece 1894’te başlayan askeri öğrencilik süreci tamamlanmış19 ve geleceğin büyük kumandanı üstesinden geleceği güç görevleri başarmak üzere ordu saflarındaki yerini almıştır.
Subaylık Hayatının İlk Yılları
Mustafa Kemal, atama emrini beklerken siyasal çalışmalarını sürdürüyordu. Arkadaşları ile tuttukları bir evde düzenledikleri toplantılarda, kendi aralarında ülkenin siyasi geleceğini tartışıyor, yasak yayınları okuyorlardı. Eski bir arkadaşlarının ihbarı üzerine yakalanarak tutuklandılar. Fakat birkaç ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldılar. Salıverildikten sonra sarayda oluşan kuşkular etkili olur ve Mustafa Kemal İstanbul’dan çok uzaklara Şam’da bulunan 5. orduya atanır. Meslek hayatına Şam’da 30. Süvari Alayı’nda stajyer olarak başlar.20
Suriye’deki kıta hayatı, daha sonraki askerî ve siyasî hayatı için değerli gözlemlerle geçti. Devlet yönetiminin kötülüğünü, sistemin çürümüşlüğünü, ordunun yetiştirilmesindeki eksikliği, kötü yönetim yüzünden halkın çektiği zorlukları ve sıkıntıları burada yakından görme fırsatı buldu. Mustafa Kemal’in Şam’a ulaşmasından bir süre sonra Havran’da çıkan Dürzi ayaklanmasının bastırılmasında görev aldı. Ayaklanmalar Çerkeslerin yerleştirilmiş olduğu Kuneytra bölgesinde de sürüyordu. Mustafa Kemal’in, görev yaptığı alay bu ayaklanmaları bastırmakla uğraşıyordu. Bazı yerleşim birimlerindeki ayaklanmalar onun uzlaştırıcılığı sayesinde kan dökülmeden bastırıldı.21
1906 yılı Ekimi’nde birkaç arkadaşı ile Şam’da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu. Bu derneği geliştirmek için Makedonya’ya gitmek istiyordu. Arkadaşlarının temin ettiği bir izin kağıdından yararlanarak Selanik’e gitti. Burada dört ay
kalan Mustafa Kemal, cemiyetin bir şubesini kurdu. Birliğinden ayrıldığı öğrenilince ve tutuklama emri çıkması üzerine Yafa’ya dönmek zorunda kaldı. Daha sonra 14 Kasım 1906’da topçu sınıfında staj yapmak üzere Şam’a geldi. Bu stajı tamamladıktan sonra 20 Haziran 1907’de Kolağası rütbesi ile Şam’da bulunan 5. ordunun kurmaylığına atandı.22 Memleketin kaderi ile yakından ilgilenmek isteyen Mustafa Kemal Selanik’e gitmeyi arzuluyordu. Dostlarının yardımı ile 16 Eylül 1907’de 3. orduya atanarak Selanik’te ordu müşirlik kurmayına memur edildi. Bu görevine ek olarak Selanik-Üsküp demiryolu müfettişliği de ona verildi.23
Mustafa Kemal, 1908 yılı Eylül ayı sonlarında Meşrutiyet’in ilanına karşı başlayan ayaklanmayı bastırmak üzere Trablusgarp’a gönderildi. Önce İbrahim Paşa ile görüşen Mustafa Kemal, askeri birliklerin ayaklanmacılara karşı bir tedbir almak niyetinde olmadıklarını anladı. Ayaklanmacıların elebaşıları ile Büyük Cami’ye gittiğinde bunların görevlerinden atılmaktan korkan memurlar olduklarını anladı. Onlara teminat verdikten sonra ayaklananların elebaşılarından bir şeyh ile görüştü.
Kendisine verilen yetki mektubunun benzerinin daha önce bölgeye aynı amaçla gönderilen iki kişiye de verildiğini ve bu şahısların tutuklandıklarını öğrenince, görevlendirilmesinin Cemiyet’in kendisini uzaklaştırmak veya cezalandırmak maksadı taşıdığına dair şüpheleri kuvvetlendi.
Kişisel yeteneklerini kullanan Mustafa Kemal, şeyhin güvenini kazanmasını bildi. Daha önce tutuklanan iki kişi serbest bırakıldı. Halka hitaben yaptığı konuşmada ortak din kardeşliğinden bahsederek birlik ve beraberliğin yaratacağı gücün, devletin varlığını korumakta kullanılacağına dair söz verdi; halkı imparatorluğu güçlendirmek için işbirliği yapmaya davet etti. Bu çağrıya uyan halk, hükümet otoritesini kabul ederken garnizondaki askerler 10 Ekim 1908 sabahı meşrutiyete bağlılık andı içtiler.24
Trablusgarp’tan Bingazi’ye geçen Mustafa Kemal, aldatmaca bir askeri manevra düzenleyerek evinde kuşattığı bölgenin hakimi Şeyh Mansur’u teslim olmak zorunda bıraktı. Burada halkın saygı ve güvenini kazanan Mustafa Kemal, devlet otoritesini sağladıktan sonra İstanbul’a döndü.25
O bu görevi sırasında ikna kabiliyeti yüksek iyi bir konuşmacı, iyi bir komutan ve örgütleyici olduğunu göstermişti. Çok kısa bir süre aralarında bulunduğu halka kendisini kabul ettirmiş ve bunun sonucu olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti Kongrelerine Trablusgarp’tan delege seçilmiştir.
Trablusgarp’tan dönen Mustafa Kemal’i bir başka görev beklemektedir. 31 Mart (13 Nisan) 1909’da İstanbul’da yeni rejime karşı bir ayaklanma olur. Bu olay, devrimci bir karaktere sahip olan Mustafa Kemal’i harekete geçirir. Ayaklanmayı bastırmak üzere özel bir ordu kurulması fikrini ortaya atar. İlk devrede Kurmay başkanlığını üstlendiği bu orduya “Hareket Ordusu” adını verir. Hareket ordusu ayaklanmayı bastırdıktan sonra Mustafa Kemal Selanik’e görevinin başına döner.26
Mustafa Kemal, Meşrutiyet’in ilanından sonra ileri sürdüğü ordunun siyasetle uğraşmaması görüşünü 31 Mart Ayaklanması’nın bastırılmasını müteakip bir kere daha gündeme getirdi. Bu konuda bir sonuç alamayacağını anlayınca siyasetle bağlarını kopararak bütün dikkat ve ilgisini askeri çalışmalar üzerine yoğunlaştırdı. 1909 Ağustosu’nda “Cumalı”da yapılan tatbikattaki gözlemlerini “Cumalı Ordugahı” adı altında yayınladı.27
Kolağası Mustafa Kemal’in üçüncü ordu subay talimgâhı kumandanlığında (6 Eylül 1909) ve ordu karargahında gösterdiği başarı herkesin takdir ve övgüsünü topluyordu. Harp oyunlarında, manevralarda bir çok general ve daha yüksek rütbeli subayların bulunmasına rağmen harekât müdürlüğü görevini daima fiilen o yapıyordu. Bu sırada yaptığı sözlü ve yazılı tenkitler, eski komutanların hoşuna gitmiyordu. Onu yalnızca bir teorisyen olarak nitelendirenler, rütbesi küçük olduğu halde başarısızlığa uğrasın diye 38. Piyade Alayı Kumandanlığı’na tayin ettirdiler. Bu tayin onun askerlik alanındaki üstün yeteneğini daha iyi gösterme imkanı verdi. Selanik’te bulunan askeri birlikler kendiliklerinden 38. Alay’ın tatbikatlarına katılmaya başladılar. Onun düzenlediği konferanslara diğer subaylar da katılıyor, beğeni ve takdirlerini ifade ediyorlardı.28
Subayların mesleki bilgilerini artırmak ve zenginleştirmek gerektiğine inanan Mustafa Kemal, ordu talimatnâmesinin değiştirilmesi düşünüldüğü sırada Berlin Askerî Akademisi’nin eski komutanlarından General Litzman’ın kitabından bir bölümü “Takımın Muharebe Talimi” adı ile Türkçe ye çevirdi (1909). Bu kitabın bir diğer bölümünü ise “Bölüğün Muharebe Talimi” adıyla 1911’de yayınladı. Aynı yıl içinde “Beşinci Kolordu Erkânı Harbiye ve Tatbikat Seyahati” adlı eserini yazdı. 1918’de İstanbul’da basılan bir diğer eseri ise “Zâbit ve Kumandan ile Hasbihâl” adını taşımaktadır.29
Selanik’te bulunduğu sırada Arnavutluk’ta çıkan ayaklanma ile de meşgul oldu. Ayaklanmayı bastırmak üzere bizzat işe el atan Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa, kurmay heyetine askerî alandaki başarılarıyla herkesin takdirini toplayan Mustafa Kemal’i de aldı. Bu harekât esnasında Kurmay Başkanı olarak görev yaptı.30
Türk ordusunun hizmetinde bulunan Alman Mareşal Von der Goltz ile tanışma fırsatı buldu. Goltz’un garnizon tatbikâtı yaptırmak üzere Selanik’e geleceğini öğrenen Mustafa Kemal, tatbikini uygun gördüğü bir mesele hazırlayarak komutanlarını bundan haberdar etti. Hadi ve Ali Rıza Paşa’nın başlangıçta karşı çıkmalarına rağmen yaptığı açıklama ile onları ikna etti. Mustafa Kemal’in hazırladığı meseleyi çok beğenen Goltz, bu genç kurmay yüzbaşıyı yanına alarak ertesi gün tatbikatı birlikte yönettiler. Mareşal’in yaptığı değerlendirme bütün kumandan ve kurmay heyetini memnun etmişti. Mustafa Kemal’in kanaatine göre, Alman Mareşal’in tenkidi, herkeste şu izlenimi bırakmıştı:
“Kumandanlar mâdunlarından yüksek ve âlim olmalıdırlar.”31
Bu sırada Mustafa Kemal’in ifa ettiği görevlerden biri de Bosna’da Avusturya-Macaristan Devleti’nin yaptığı askerî yığınağın kime karşı olduğunu araştırmak olmuştur. Bosna’ya gizlice girdikten sonra Avusturya yığınağının Sırbistan’a karşı yapıldığını anlayıp hemen geri dönmüştür.32
Başarılarıyla mükemmel bir teorisyen ve uygulayıcı olduğunu ispat eden Mustafa Kemal, 1910 yılında Fransa’da düzenlenen manevraya Türk ordusunu
temsilen seçilen üç kişilik heyette yer aldı. Manevralardan sonra söz alarak bazı eleştiriler yapan Mustafa Kemal, Komutan General Foch’un dikkatini çekmişti. Onun üstün meziyetlere sahip bir kurmay subay olduğunu anlayan Foch, o akşam verilen ziyafete albay rütbesinden daha küçük subaylar davet edilmediği halde özel olarak yüzbaşı Mustafa Kemal’in çağrılmasını istemişti.33
Dostları ilə paylaş: |