Türkiye’nin bir Sovyet saldırısı karşısında yetersiz kalacağı açıkça ortadadır. Bu durumda çözüm yolu olarak ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batı dünyasının Türkiye’nin yanında yer alması gerekmektedir. Ne var ki, belirtmiş olduğumuz nedenlerden dolayı bu demokrat ülkelerin kamuoyları Türkiye’ye hiç de iyi bir gözle bakmamaktaydılar. Bu nedenle Batı kamuoyunun kazanılabilmesi için, Türkiye’nin siyasi yapısının bir an önce demokratik bir görünüm kazanması gerekmekteydi. İşte İsmet İnönü’nün bir yandan antidemokratik içerikli yasaları değiştirip, bir yandan “Milli Şef”lik ve “Değişmez Genel Başkanlık” gibi, artık sırtına yük haline gelmiş kurumları üzerinden silkip atarken, öte yandan CHP’ye daha demokratik bir görünüm kazandırmaya çalışması, önce MKP’nin ve ardından DP’nin kurulmasına izin vermiş olması, aslında Batılı demokrat devletlere verilen ödünlerden başka bir şey değildi. Kısacası çok partili düzenin yaşatılabilmesi, böyle bir ortamda gerçekleşmiştir, Türkiye’de çok partili düzene geçiş iç
etkenlerden daha çok, dış etkenlere bağlı olarak zorunlu bir biçimde olmuştur. Bunun içindir ki; daha sonraki dönemlerde Türkiye’de “çok partili düzen” ve “demokrasi” ülkenin tarihsel, kültürel birikimlerinin ortaya çıkarmış olduğu koşullar içinde olduğu ölçüde, hatta belki de zaman zaman, Batı’nın öne sürüp kabul ettirdiği değer yargıları içinde ele alınıp, değerlendirilecektir.
1 Asım Arar: Son Günlerinde Atatürk (Dr. Asım Arar’ın Hatıraları); Selek Yyn., İst, 1958. S. 27-30.
2 Cumhurbaşkanı Atatürk ile Başvekil İsmet İnönü arasında dış siyaset konusunda derin görüş ayrılıkları önemli rol oynamıştır. Atatürk dış siyasette ne kadar atak bir siyasetten yana ise, İnönü de o kadar ılımlı ve statükocu bir siyasetten yanaydı. Örneğin Hatay konusunda Atatürk kendi deha ve sezgi gücü ile uluslararası siyasal konjonktürü ve Fransız-Alman ilişkilerini değerlendirerek, Türkiye’nin Hatay’ı topraklarına kolayca katabileceğine inanmaktaydı. İnönü ise uluslararası görüşmeler yoluyla uzunca bir süreç içinde çözümden yanaydı. Bu nedenle Atatürk Hükümeti sık sık eleştirmiştir (Hasan Rıza Soyak: Atatürk’ten Hatıralar, C II, Yapı Kredi Bankası Yyn., İst., 1973, 546-654) Dış siyasa alanında bir diğer anlaşmazlık da, 1937 yılında imzalanan Nyon Antlaşması’dır. Bu Antlaşma sırasında İngilizler korsan gemilere karşı yapılacak uluslararası mücadeleye Türkiye’nin bir destroyer vererek katılmasını teklif etmişler, Atatürk de İnönü’ye karşın Tevfik Rüştü Aras’a talimat vererek emrivaki teklifin kabul edilmesini sağlamıştır. Fakat İsmet İnönü Türkiye’nin bu taahhüdünü uluslararası siyasal ilişkileri bakımından tehlikeli bulmuş, bunu yine bir mektupla emrivaki olarak bozmuştur. Bunun sonucunda Atatürk İnönü’nün “sürmenaj” hastalığı nedeniyle dinlenmesini uygun bulmuş, Hükümetten uzaklaştırmıştır (Asım Us: 1930-1950 Atatürk, İnönü İkinci Dünya Harbi ve Demokrasi Rejimine Giriş Devri Hatıraları; Vakit Matbaası, İst. 1966, 317-318).
3 Cemil Koçak: Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945); Yurt Yyn. Ankara, 1986s. 45.
4 Asım Gündüz: Hatıralarım; Derleyen İhsan Ilgar, Kervan Yyn. İst., 1973, s. 216-218-226.
5 Nadir Nadi: Perde Aralığından: Çağdaş; Yyn., 3. Baskı, İst. 1979, s. 8.
6 Us, Hatıra Notları, 303.
7 Şevket Süreyya Aydemir: İkinci Adam; C. II, Remzi Kitapevi, 2. Baskı, İst., 1968, s. 23.
8 A.g.k., 23.
9 Us, Hatıra Notları, 313. Karşı gurubun İnönü’ye karşı çalışmalarının başarıya ulaşmasının iki önemli nedeni vardır; Birincisi, İnönü Başvekillikten ayrıldıktan sonra TBMM, Hükümet, CHP ve devletin bürokratik kadrolarında radikal bir tasfiyeye gidilememesi, dolayısıyla İnönü’nün hiçbir zaman etkinliğini yitirmemiş olmasıdır. Buna bağlı olarak İnönü’nün karşıtlarının belki de etkin bir aday çıkaramamalarının temelinde bu gerçek yatmaktadır. Dolayısıyla iktidar mücadelesi de sertleşmemiş, sönük geçmiştir.’ Koçak, a.g.k., 56) İkincisi ve en önemlisi de Cumhurbaşkanı seçiminde ordunun İsmet İnönü’den yana ağırlığını koymuş olmasıdır. (Hikmet Bila: CHP Tarihi 1919-1979; Doruk Matbaacılık, Ankara., 1979. S. 139-140).
10 Gündüz, a.g.k., 223.
11 Bila, a.g.k., 140.
12 Yunus Nadi: “Atatürk ve İsmet İnönü”; Cumhuriyet, 12 Kasım 1938; “Yeni Cumhur reisimiz İsmet İnönü”; Cumhuriyet, 13 Kasım 1938.
13 “Milli Şef” kavramına, CHP 1938 Olağanüstü Kurultay öncesindeki yıllarda da rastlamaktayız. Recep Peker 1934-1935 Eğitim döneminde Ankara ve İstanbul Üniversitelerinde vermiş olduğu “İnkılap Dersleri”inde bu konuya değinmiş ve “Bugünkü yaşayışta ulusça üstün olmak gerekir. Ulusça üstün olmak için, kafası ve yüreği işleyen insanların bir büyük ve ana inanışta birleşmiş ve beraber olmaları ve yüce bir şefin ışığı etrafında birleşmeleri ve sarılmaları şarttır (a.g.k., 64). Kurultaydan sonra bu sıfat resmi olarak kullanılmaya başlanacak ve “ Milli Şef” bir dönemin adı olacaktır (Koçak, a.g.k., 67). İlginçtir ki, siyasiler içinde “Milli Şef” sıfatını ilk kullanan Celal Bayar olacaktır. Olağanüstü Kurultayda İnönü’nün konuşmasından sonra söz almış, “Milli Şef”in kendisini Başkan vekilliğine getirdiğini açıklamıştır (CHP Üsnomal Büyük Kurultayı’ nın Zaptı, 26. XII. 1938, Recep Ulusoğlu Basımevi, Ank. 1938, s. 61; Koçak, a.g.k., 68).
14 Çetin Yetkin: Türkiye’de Tek Parti Yönetimi (1930-1945); Altın Kitaplar Yyn. Ank., 1983. s. 157-158.
15 Nadi, 16; Yetkin, 159; Atilla İlhan: Nazımın İki Talihsizliği, Hangi Edebiyat, Anılar ve Acılar; Bilgi Yyn., Ankara, 1993, s. 64; Oğuz Ünal: Türkiye’de Demokrasinin Doğuşu-Tek Parti Yönetimi’nden Çok Partili Rejime Geçiş Süreci; Milliyet Yyn., İst., 1994, s. 92.
16 Bkz. Cumhuriyet, 26 Birinci kanun 1938.
17 CHP Üsnomal Büyük Kulutayı’nın Zabtı…, 35-36; Ülkü, CXII. Sayı: 71, İkincikanun 1939, s. VI vd.
18 Bkz: CHP Tüzüğü (1938); Recep Ulusoğlu Basımevi, Ank. 1938; ayrıca Bila, 141.
19 Adolf Hitler’in Alman ulusuna “Ein Volk, Eine Partei, Ein Führer” olarak sunduğu bu slogan, Türkçedeki ifadesini “Milli Şef” döneminde “Tek Millet, Tek Parti, Tek Şef” olarak bulmuştu.
20 İkitidara geldiklerinden itibaren propagandaya önem veren Nazi Almanyası 1935 yılının başında kalabalık bir Türk basın heyetini bu amaçla Almanya’ya davet etmiştir. Türk Basın Heyeti Başkanı Asım Us dönüşünde Almanya’daki gelişmeleri anlatan bir raporu Cumhurbaşkanı Atatürk’e sunmuştur, (Cumhurbaşkanlığı Atatürk Arşivi; Arş. IV-6, Dosya 54, Fihrist 15).
21 Nadi, a.g.k., 17.
22 A.g.k., 17.
23 A.g.k., 17.
24 Ahmet Kutsi Tecer: “Dünden Bugüne”; Ülkü, Yeni Seri, Sayı: 3, İkinci teşrin 1941, s. 19.
25 Ülkü, “Cumhurreisimiz İnönü”; Yeni Seri, Sayı: 36, 16 Mart 1943.
26 T. B. M. M. Z. C. D. V. Yıllık 1 (TTK Kütüphanesi özel Cilt) (27. 1. 1939) İ. 4 s. 10.
27 Metin Toker: Tek Partiden Çok Partiye; Milliyet Yyn., İst. 1970 s. 21, 24-26.
28 “…1943 yılı başlarında idi, birgün Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e rastladım. Yüzünde bir tuhaflık, daha doğrusu bir eksiklik vardı. Yücel’in dikkat edince bıyıklarının yok olduğunu gördüm:
Hayrola Üstat neden kestin o güzelim bıyıklarını?
Sorma, Milli Şef öyle istedi… (Nadi, a.g.k., 178-180).
29 A.g.k., 180.
30 Tevfik Rüştü Aras’ın Dışişleri Bakanlığı’ndan alınıp, yerine Şükrü Saraçoğlu’nun atanması, birçok kişi için, yeni bir yönetimin dışişlerinde kendisiyle çalışabilecek, uyumlu bir kadroyu iş başına getirmesi gibi, doğal bir bürokrasi hareketinden başka bir anlam ifade etmeyebilir. Bu görüşe kısmen katılmak mümkündür. Ancak olayın temelinde yatan gerçek neden, kişisel anlaşmazlıklar ve bürokratik kaygılardan daha çok, dış siyasa konusunda köklü görüş ayrılıklarıdır. T. R. Aras bu konuda anılarında şöyle der: “Henüz genç ve dinç olduğum çağımda emekliliğimi istemeye zorlandım. Büyük liderimizin daima önem verdiği liyakat ve hizmet kadar el üstünde tuttuğu vefa çamurlara düşmüş ve yerine kurnazlıkların türlüsü gelmişti. Atatürk’ün ölümünden sonraki iki dönemde de itina ile Hükümetten uzak tutuldum. Sebepleri aynı değildir. Sayın İsmet İnönü devrinde dış politikada görüş ayrılığı ve bu yüzden karşılıklı tavır ve hareketlerimizdeki hırçınlık buna başlıca amil olmuştu…” (Tevfik Rüştü Aras: Görüşlerim, İkinci Kitap, Yörük Matbaası; İst 1968., s2).
31 İnönü’nün uygulamış olduğu bu dış siyasanın başarılı olduğu ve bunun sonucunda Türkiye’nin savaş dışı kaldığı büyük bir çoğunluk tarafından savunulmaktadır. Ancak, Türkiye’nin savaş dışı kalması, izlemiş olduğu dış siyasanın sonuçlarından yalnızca bir tanesidir.
32 Dışişleri Bakanı Aras, Alman Ekonomi Bakanı Funk’un “ittifak” teklifini Bayar ile birlikte Atatürk’e götürdüklerinde, O önce her ikisini dinlemiş, her iki devlet adamının da kendisi ile ile aynı görüşte olduğunu anlayınca; “…. isabetlidir…Türkiye tarafsız kalmalıdır, bir ittifak içine girmemelidir…. ” demiştir. (Cüneyt Arcayürek: “İkinci Dünya Savaşı’na Ait Gizli Belgeler”; Hürriyet. 7 Kasım 1972) Cumhurbaşkanı Atatürk’ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ün kişisel vasiyetini hazırlamış olduğu aynı gün şunları söylediğini aktarmaktadır: “…Bizim şu ana kadar takip ettiğimiz açık, dürüst ve barışçı politika memlekete çok yararlı olmuştur. Arkadaşlar da buna alıştılar. Gerçek ve hayati mecburiyet dışında bu politikamız devam eder gider. (Hasan Rıza Soyak: Atatürk’ten Hatıralar, C. II; Yapı Kredi Bankası Yayınları; İst. 1973, s. 279. ) Son günlerinde Atatürk’ün önemle vurguladığı konulardan biri de; Sovyet ilişkilerinin 1925 Antlaşması’nın temelleri üzerinden yürütülmesidir. Bunun yanında Türkiye’nin ölçülü olmasından yanadır. (Bkz. İsmail Soysal: “1925 Türk Sovyet Saldırmazlık Paktı’na Ek Gizli Kalmış Bir Belge: Çiçerin’in Mektubu”; Türk Tarih Kongresi Ankara, 21-25 Eylül 1981, Kongreye Sunulan Bildiriler, III. Cilt, T. T. K. B. Ankara, 1989, s. 1929 vd.).
33 Yavuz Özgüldür: Türk Alman İlişkileri (1923-1945); Genel Kurmay Basımevi, Ant., 1993, s. 108; Koçak, 110.
34 Söz konusu telgrafın tam metni için bkz: SSCB Dışişleri Bakanlığı: Stalin-Roosevelt ve Churchill’in Gizli Yazışmalarında Türkiye (1941-1943); Türkçesi Levent Konyar, Havass, İst., 1981. (Belge: S. 88/No 28) s. 10.
35 Aras, a.g.k., 198.
36 İtalya’nın Habeşistan’a saldırıp bu ülkeyi işgal etmesi üzerine, Milletler Cemiyeti İngiltere’nin girişimi ile İtalya’ya karşı yaptırımlar uygulanması kararını aldı. Türkiye bu karara katıldı ve uyguladı. Bu konuda Türk Dışişlerinin Ottova Büyükelçiliğine verdiği karar için bkz:
(Dışişleri Bakanlığı İkinci Dünya Savaşı Arşivi, Kutu 38, Dosya 12 Fihrist 1) Bunun üzerine İngiltere Türkiye’ye başvurarak Akdeniz’de İtalya’ya uygulanacak yaptırımlar sırasında çıkabilecek bir çatışmada İngiltere’nin yanında olup olamayacağını sordu. Türkiye’nin buna yanıtı da olumluydu. (A. g. a. Kutu 38, Doşya 12, s 1) Bununla birlikte Türkiye İtalyan tutumundan oldukça kaygı duymaktaydı. Bu nedenle Rodos Konsolosluğu ve Aydın Valiliği aracılığı ile İtalyanların On iki Ada’daki tüm faaliyetlerinden haberdardı. Bkz.: Milli Savunma Bakanlığı Arşivi, Sandık 630, Dolap 62, Dosya 6.
37 Ahmet Şükrü Esmer, Oral Sander: “İkinci Dünya Savaşı’nda Türk Dış Politikası”, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1973) C. I, Dördüncü Baskı, A. Ü. S. B. F. Y. No: 407, Ank. 1977, s. 144.
38 Arnavutluk İtalya tarafından işgal edildiğinde öne sürülen gerekçe bu devletin içine düşmüş olduğu anarşi ortamıdır. Bu gerekçe İtalya’yı ilgilendirmiş olduğu kadar Balkan Anltantı’nı da yakından ilgilendirirdi. Türkiye’nin yapması gereken normal iş Balkan Konseyini olağanüstü toplantıya çağırıp, bir Balkan birliğini bu ülkeye göndermekti. Bu Balkan birliği büyük olasılıkla Yugoslavya’dan oluşturulabilirdi. Tüm Balkanlı devletler Yugoslavya’nın bu hareketini destekler, Arnavutluk’ta öne sürülen anarşi ortamı ortadan kalkınca hem İtalyanlar, hem Balkanlılar birliklerini karşılıklı geri çekmek zorunda kalırlardı. Bu kararlı davranış ise İtalya’nın Yunanistan’ a saldırmasını da önlerdi. Tevfik Rüştü Aras’ın düşüncesine göre Atatürk sağ olsaydı, izleyeceği siyasanın bu olacağıdır. (“Neler Olacaktı”; Milliyet, 16 Mart 1971) Ayrıca “takip edilen politikamız bakımından herhangi bir ittifak düşünülmesine acele ihtiyacımız yoktu. Savaş Almanya ile Polonya arasında başlayacaktı”. (Aras, a.g.k., 199. ) Şükrü Kaya da Aras’la aynı düşüncededir. O’na göre: İkinci Dünya Savaşı’nda Almanları Balkanlara istemeyerek sokmaya yönelten etken Mussolini’nin Arnavutluk ve Yunanistan’a saldırmasıdır. Atatürk sağ olsaydı Mussolini buna cesaret edemezdi. Mussolini Atatürk’ün Balkan devletlerini derhal toplayıp, karşı önlem alacağını gayet iyi biliyordu (Soyak. II, 529).
39 Türkiye’nin İngiliz-Fransız blokuna olan eğiliminin gittikçe artması üzerine, Almanya Türkiye’yi yeniden kazanma, hiç olmazsa bu bloktan uzak tutmak amacıyla Türk ordusunda Birinci Dünya Savaşı’nda görev yapan bir eski asker olan Franz Von Papen 18 Nisan 1939’da Almanya’nın Ankara Büyükelçisi olarak Hitler’in emriyle atadı (Cumhurbaşkanlığı Atatürk Arşivi; Arş. IV-6, Dosya 54, Fihrist, 11). Bu Almanya’nın Türkiye’ye verdiği önemin bir göstergesidir (Ahmet Şükrü Esmer: Siyasi Tarih (1919-1939); S. B. F. Y., Ankara, 1953, s. 249. ).
40 Ludmila Jivkova: Türk İngiliz İlişkileri 1933-1939; Çev. F. Muharrem, F. Erdinç, Habora Kitabevi Yyn. İst., 1978. s. 215-217, Von Papen, Ribentrop’a gönderdiği raporlarda, Hitler’in konuşmalarında, Türkiye’deki Alman çıkarlarının öncelikle ekonomik nitelik taşıdığını, ve Almanya’nın asla toprak savları olmadığını vurgulamasını istiyordu (a.g.k., 215-216).
41 Yugoslavya Dışişleri Bakanı Markoviç, Romanya’nın Belgrad Büyükelçisi’ne Türkiye’nin bu kararının ciddi sonuçlar doğuracağını söylemektedir. Bakan Türkiye’nin Balkan Anltantı’nın öteki üye devletlerin onayını almadan bu karara vardığına dikkat çektikten sonra, bu davranışın Almanya tarafından Balkan Anltantı’ndan çıkması için baskı yapılmak üzere kullanabileceğini belirtmektedir. Ayrıca Markoviç Romen Büyükelçisine deklarasyon imzalandığı taktirde, Yugoslavya Hükümeti’nin ciddi kararlar alacağını söyleyerek tehdit etmekten de geri kalmamaktadır. (Jivkova, 223. ) Ayrıca Romanya’nın İkinci Dünya Savaşı başındaki siyasası için bkz: Gafenco Greoire: Dernieres jours de l’Europe; Paris, 1946.
42 Bkz. İsmail Soysal: “Türkiye’nin Batı İttifakına Yönelişi” Belleten, C. XLV/1, Sayı: 177, Ocak 1981, T. T. K. B., Ank, 1981 s. 195 vd.
43 Jivkova, 212. SSCB’nin İnglizlerle antlaşmasına engel olan Sovyet-Alman ilişkilerindeki bir gelişmedir; 17 Nisan 1939 günü Belin’e Sovyet Büyükelçisi Marekolov’un Alman Dışişleri danışmanı Weizsacker’e Skoda fabrikalarına verilmiş olan Sovyet siparişlerinin geleceğini sorunca; Weizsacker’in SSCB-İngiltere-Fransa arasındaki görüşmelerin Sovyetler Birliği’ne askeri malzeme verilmesi için olumlu bir hava yaratmadığını belirtmesi üzerine, Sovyet Büyükelçisinin Almanya ile ilişkilerinin normale dönmesine engel bir neden bulunmadığını, bu ilişkilerin gittikçe iyileşebileceğini söylemesidir. (Nazi-Sovyet Relations; Connecticut, 1976; s. 32; ayrıca; Kamuran Gürün: Türk Sovyet İlişkileri (1920-1953); T. T. K. B, Ank, 1991, s. 182. ).
44 1936 yılından başlıyarak Türk Dışişlerinin gündeminde en önemli yeri işgal eden Hatay sorunudur. Hatay siyasetinin her aşaması hakkında ilgili birimler tarafından Genel Kurmay Başkanlığı’na bilgi verilmiştir. Milli İstihbarat Teşkilatı, Milli Emniyet Hizmetleri Reisi Şükrü Ali Ögel’in Ankara’nın izlemiş olduğu siyasetin Hatay’ın çeşitli etnik gruplardan oluşan Hatay halkı üzerindeki etkisini açıklayan 19 Kasım 1936 tarihli raporu ve onu izleyen diğerleri için bkz.: Genel Kurmay Başkanlığı, Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi, İkinci Dünya Savaşı Koleksiyonu, Kutu 13, Dosya 13, F ihrist13-252.
45 Esmer, Sander, a.g.k., 145.
46 A.g.s., 145.
47 Nazi-Soviet Relations., 20.
48 A.g.k., 72. Ayrıca bkz; Pierre Renouvin et Jean Babtiste Duroselle: Introduction a l’Histoire Des Relations Internationales; 4. Editon, Armand Colin, Paris 1991, s. 440.
49 Rıfkı Salim Burçak: Moskova Görüşmeleri (26 Eylül 1939-16 Ekim 1939) ve Dış Politikamız Üzerindeki Tesirleri; Gazi Üniversitesi Basımevi, Ank., 1983, s. 79-80.; Ferudun Cemal Erkin: Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi; Ankara Matbaası, Ank., 1968 s. 140. SSCB’nin Boğazlar ile ilgili olarak ileri sürdüğü tezlerin oluşumunda Almanya önemli rol oynamıştır. Aynı tarihlerde Alman Dışişleri Bakanı Von Ribbentrop, Alman-Rus egemenlik alanlarının pazarlığını yapmak için Moskova’dadır. Türkiye’nin Boğazları kapalı tutmasında Sovyetler Birliği’nin büyük çıkarları olduğuna inandıran Ribbentrop (Esmer, Sander, 148) Türkiye’nin “Demokrasi cephesi”ne yanaşmasına engel olamamıştır, Ama Türk-Sovyet dostluğunun son bulmasında önemli rol oynamıştır.
50 Daha Türk-İngiliz- Fransız İttifak Antlaşması görüşmeleri sürerken, buna koşut olarak bir askeri sözleşme taslağı üzerinde de çalışılmakta olup, söz konusu sözleşme de aynı tarihte imzalanmıştır. Bkz.: ATESE Arşivi, İkinci Dünya Savaşı Koleksiyonu, Kutu 13, Dosya 13, Fihrist 230.
51 Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında Karşılıklı Yardım Antlaşması’nın metni için bkz: İsmail Soysal: Tarihçeleri ve Açıklamalarıyla Birlikte Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, C. I (1920-1945); T. T. K. B. Ankara., 1989, s. 600 vd. Ayrıca değerlendirme için bkz: Aynı yazar: “1939 Türk-İngiliz-Fransız İttifakı”; Belleten, C. XLVI, Sayı: 181-184, T. T. K. B. Ank., 1983.
52 İtalya Arnavutluk’u işgale yeltendiği zaman, İnönü sessiz kalmayıp, Balkan Paktı’nın üyelerini paktın hükümlerine göre harekete geçirmiş olsaydı, daha ileri gidip Yunanistan’a saldırma cesaretini gösteremezdi. Bununla birlikte, Türkiye İngiltere’ye yönelmeyip, tarafsız bir siyasa izlemiş olsaydı, Balkanlar’daki Türk etkisinden dolayı Almanya da bölgeye gelmezdi (Soyak, II, 527).
53 Cumhuriyet Türkiyesi ile Nazi Almanyası arasında ilk ticaret antlaşması, 10 Ağustos 1933 tarihinde Berlin’de gerçekleşmiştir. Antlaşmayı Türkiye adına İktisat Vekili Mahmut Celal Bayar ile Almanya adına Dışişleri Müsteşarı Von Bulow tarafından imzalanmıştır. Antlaşmanın gerçekleşmesi ve tartışılan konular ve koşulları için bkz: Cumhurbaşkanlığı Atatürk Arşivi; Arş. IV-6, Dosya 54, Fihrist 156-2.
54 Alman Büyükelçisi Von Papen, Türkiye’nin tarafsızlığını sağlamak için tüm gücünü sarf etmiştir (Bkz. Franz Von Papen: Memoires; Flamarion, Paris, 1953.)
55 T. R. Aras’a göre: tarafsızlığa yönelen Türkiye üretimini artırdığı ölçüde tarafsız İsveç’in yaptığı gibi, savaşan taraflara altın karşılığı mal satması işten bile değildir. Yer altı madenlerinden, krom, bakır her ne çıkarabilirse yine taraflara özgürce satabilecektir (A. g. y., Milliyet, 16 Mart 1971).
56 Bkz: Selim Deringil: Denge Oyunu-İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Dış Politikası: Tarih Vakfı Yurt Yyn., İst. 1994.
57 Bkz: Edward Weisband: İkinci Dünya Savaşı’nda İnönü’nün Dış Politikası; Türkçesi, M. Ali Kayabal, Milliyet Yyn, İst., 1974.
58 İlhan Lütem: Devletler Hukuku Dersleri; Birinci Kitap, Balkanoğlu Matbaacılık, Ankara, 1959, s. 182; Gönlübol’a göre de; “tarafsızlık” iki ya da daha fazla devlet arasında çıkmış bir savaşta üçüncü tarafların bu savaş dışında kaldıklarını bildirme durumudur. Bu durumdaki bir devlete uluslararası hukuk bazı haklar tanımakta ve “vecibeler” yüklemektedir. Başka bir deyişle “tarafsızlık” uluslararası bir hukuk kurumudur. Bunun yanında İsviçre, Belçika ve Lüksemburg gibi ülke tarihi boyunca daimi tarafsızlığı diğer ülkelerce tanınmış devletler vardır. Avrupa’nın büyük devletleri İsviçre’yi 1815’te, Belçika’yı 1831’de, Lüksenburg’u da 1867’de sürekli tarafsızlık durumuna getirmişlerdir. Ancak bu devletlerden Belçika ve Lüksemburg’un sürekli tarafsızlık statüsü 1914 tarihinde Almanya tarafından bu devletlerin işgal edilmeleri ile son bulmuştur. Buna karşılık İsviçre sürekli “tarafsızlık” statüsünü günümüze kadar sürdürmeyi başarabilmiştir (a.g.k., 67-68).
59 İsmet İnönü bunun farkındadır. Aradan yıllar geçtikten sonra, Metin Toker’in bu doğrultuda sormuş olduğu bir soruyu şöyle yanıtlayacaktır: “Benim düşündüğüm tarafsızlık politikasının, bugünkü tarafsız grupların politikaları ile benzer hiçbir tarafı yok. Ben iki tarafa müttefik olmayı ve onları taahüde sokmayı tasavvur ediyordum.” (İsmet İnönü: Televizyona Anlattıklarım; Haz. Nazmi Kal, Bilgi, Yyn. Ank., 1993, s. 79. ) Oysa aynı İnönü, 1 Kasım 1945 günü TBMM’ide yapmış olduğu konuşmada günün koşullarına uygun olarak Türkiye’nin konumunu başka türlü açıklamak gereğini duymaktadır: “1939 İlkbaharında ufuklar karardığı zaman Türkiye kendi benzerleri içinde tek millettir ki, idealin doğru istikametini görerek açıktan İngiltere ve Fransa’nın yanında mevki almıştır. 1940’ta Fransa düştüğü ve Britanya harbi başladığı zaman, İngiltere’nin kahramanlığını öven ve onun yanında bulunduğunu söyleyen tek millet yine biziz” (İnönü Diyor ki, Nutuk-Hitabe-Beyanatlar-Hasbıhaller; Toplayan, metni hazırlayan ve notları neşreden; Prof. Dr. Herbert Meizig, Ülkü Basımevi, İst., 1946, s. 217).
60 Erkin, a.g.k., 126.
61 Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi…, 124.
62 Özgüldür, a.g.k., 128.
63 Türk Hükümeti, Türk ordusunun eksikliklerinin belirlenmesi, bunların Almanya tarafından giderilebilmesi amacıyla daha 1937 Kasımı’nda bir askeri Alman heyetini Türkiye’ye davet etmişti (Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi; Arş. IV-6, Dosya 54, Fihrist 144). Türk ordusu üzerinede incelemeler yapmak onun eksikliklerini belirlemek üzere Türkiye’ye gelen Kurmay Albay Von Fretter ve Binbaşı Richard Leppez’den oluşan heyet İstanbul ve Ankara’da bulunan birliklerde çeşitli incelemeler yapmıştı. (Cumhurbaşkanlığı Atatürk Arşivi; Arş. IV-6, Dosya 55, Fihrist 135-1. ).
64 Ribbentrop, 7 Mayıs’ta Türkiye’nin Almanya’ya sipariş vermiş olduğu tüm malzemenin gönderilmesi işlemlerinin bu gelişme nedeniyle durdurulmasını emretmiştir. Hitler, 14 Mayıs’ta Türkiye ile yapılmış en önemli satış sözleşmelerinin gereklerinin yerine getirilmesini yasaklamıştır (Koçak, Türk Alman İlişkileri…; 192). Böylece Kiel’deki Germenia tersanelerinde tamamlanan “Batıray” denizaltısı denize indirilmesine karşın Türkiye’ye teslim edilmemiştir. “Saldıray” denizaltısı daha önce 16 Nisan’da İstanbul’a gelmiştir. “Atılay” ve “Yıldıray” denizaltıları İstanbul’da Haliç’te Almanlar tarafından yapılmaktadır. Bunların motorları da takılmak için İstanbul’a gelmekte olan gemiden yolda indirilerek, Almanya’ya geri götürülmüştür. Bunun dışında 17 adet 15 cm’lik Krupp topu 12 adet 12 cm’lik Skoda topu, 12 torpido, 60 adet Messerchitd-109 Avcı uçağı, 8 adet Heinkell-111 savaş uçağı gibi, diğer yandan 150 milyon mark tutarındaki kredi antlaşması da parafe edilmemiştir. (Koçak, Türkiye’ de Milli Şef Dönemi…, 115).
65 Koçak, Türk Alman İlişkileri…, 192.
66 Jivkova, a.g.k., 233. Bu parasal yardımdan önce Genel Kurmay Başkanlığı Yüksek Müdefaa Meclisi Mart toplantısında bir askeri sözleşme taslağı hazırlamış bulunuyordu. Bu taslağa göre Türk ordusunun insiyatifi düşmana kaptırmamak üzere hareket etme zorunluluğu, Balkanlar’a bir saldırı durumunda Bulgaristan’ın yerinden kıpırdatmamak üzere önlemlerin alınması, İtalya’ya savaş açılması durumunda da Müttefiklerin desteği ile On İki Adanını Süratle Türk ordusu tarafından işgal edilmesi, Müttefiklerce Türk kıyılarının korunması ve düzenli bir deniz nakliyatının sağlanması, tüm bunlara için de Türkiye’ye acil araç gereç ve para yardımının yapılması gibi önlemler öngörülmekteydi. (
Dostları ilə paylaş: |