20.BÖLÜM
Misafirler gelmiş, sohbete başlamışlardı. Hatice üzücü olaydan söze başladı: Kimi insanlar; “İnsan dünyaya bir kez gelir. Bunun için keyfimize bakıp yaşamamız gerek” diye düşünmesine rağmen yine dünyevi bazı sebeplerle kendi elleriyle bile bazen hayatlarına son verebiliyorlar. Demek ki dünya onların düşündükleri gibi bir yer değildir, “dünyaya bir kez geldik, keyfimize bakalım” diyenler, kendilerini kandırmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Şeytan onları aldatmış, düşmanlığı gereği onları yoldan saptırarak cehennem arkadaşı yapmıştır. Allah, şeytanı kovduğu zaman şeytan; “Bana diriliş gününe kadar mühlet ver. Andolsun ki insanların çoğunu şükreder bulamayacaksın. Onları saptıracağım, ancak sana ihlasla bağlanmış kulların hariç” diyerek insanları saptıracağını söylemiştir. Bunu da değişik yollarla yapıyor. Bunlardan biri de bu söylediğimiz şekildedir. Ancak muhlisler hariç. Bu gün biraz ihlastan konuşup sonra diğer işlerimizi yapmaya çalışırız diyerek küçük bir sohbete başladı Hatice.
-İhlasın kelime anlamı has kılma, özelleştirme, özgü kılmadır. İslam’daki anlamını ise Allah, Beyyine suresi beşinci ayette açıklıyor: “Onlar, dini yalnız Allah’a has kılarak, ona kulluk etmekle emrolundular” ve Zümer suresi üçüncü ayette: “Dikkat edin, halis din Allah’ın dinidir.” Allah resulü de bir hadisinde; “Amelin halis olsun, azı da sana yeter” buyurmaktadır.
Dini Allah’a has kılma, başka hiçbir şey gözetmeme, yapılan amellerin -ki bunun içine namaz kılmak girdiği gibi tatlı güzel bir söz de girer, cihad girdiği gibi sadaka vermek de girer- yapılan tüm işlerin sadece ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek yapmaktır.
Hazreti Ali’nin şu meşhur hadisesi bizler için ihlas konusunda hep hatırlanması gereken bir olaydır. Hazreti Ali bir müşriki öldürmek için göğsüne çıkar. O an müşrik Hazreti Ali’nin yüzüne tükürür. Bunun üzerine Hazreti Ali ayağa kalkar ve öldürmekten vazgeçer. “Niçin öldürmedin beni” diye soran müşrike; “Ben seni Allah için öldürecektim. Oysa sen yüzüme tükürünce hiddetlendim. Bu hiddetim niyetimin içine nefsimi de katmış olabilir. Bunun için seni öldürmedim” der. Hazreti Ali’nin bu halisane tavrı karşısında o müşrik de Müslüman olur. Bu tarihi olay dini Allah’a has kılmayı çok net ve yaşanmış bir olay olması hasebiyle şüphe götürmez bir şekilde açıklıyor.
Amel az bile olsa, içinde gösteriş, riya, nefsi heva ve heves, makam sevgisi, mal edinme hesabı gibi şeyler olmadığında çok işlenip de Allah rızası dışında bazı şeyler gözetilmesinden daha hayırlıdır. Allah için halis bir saat Cihad edenin o cihadı onun hem dünyadaki hem de ahiretteki kurtuluş ve saadetine sebep olabilir.
İhlas o kadar ince bir meseledir ki bazen bir işe ihlas ile başlanır ama sonu ihlas ile olmaz. İhlas ile yapılan amellerin neticeleri ölüm anına kadar devam eder. İhlası muhafaza etmek gerekir. Muhafaza edilmediği zaman başta ihlasla bile olsa sonu olmadığından o amel ihlaslı olmaz. Nasıl ki Allah-u Teala; “Ey iman edenler, sadakalarınızı başa kakmak (minnet etmek) suretiyle boşa çıkarmayın” buyuruyor. Bir insan bir sadakayı Allah rızası için vermiş olabilir. Ama sonra sadaka verdiği şahıstan kötülük gördüğünde; “Görüyor musun, ben ona şöyle şöyle iyilikte bulundum o ise karşılığında bana ne yapıyor?” diyerek minnet eder ve ihlası bozulur. İhlas; her halükarda ameli Allah’a has kılma, başlangıçta, ortada ve sonda az ya da çok olması değil, halis, Allah rızası için olmalıdır. Allah bizleri o kullarından eylesin.
-Amin.
Hatice sohbetin bitmesiyle hafta içinde yapacakları programı düzenlemek için;
-Bu hafta içinde yapacaklarımızı da istiyorsanız bir programlayalım, dedi.
-Güzel olur. İstiyorsanız ben önerilerimi söyleyeyim, diyerek söze başladı. Zehra;
-Benim ziyaret etmem gereken üç aile var. Bunlar benim özel ilgilendiklerimdirler. Bunun dışında hasta bir akrabam var, onu da ziyaret etmeye çalışacağım, dedi.
-Benim de….. sıralamaya başladı tek tek Sümeyye.
-Benim ziyaretlerim şu an yok, ilgilendiklerim var. Ama henüz düzenli ziyarete başlamış değilim, diyerek durumunu belirtti Sultan.
Mevlüde de durumu izah etmeye başladı.
Herkes durumunu izah ettikten sonra Hatice; “Bizler tüm bu ziyaretlerimizi en iyi şekilde yapmaya çalışacağız. Bunun yanında hasta ziyaretlerine en az üç kişi gidersek daha iyi olur. Arkadaşımızın akrabası bizim de akrabamız sayılır. Hasta ziyaretlerinde Allah’ın nimetleri, onlara şükretme, maruz kalınan hastalığa şükredip mükafatını Allah’tan dileme gibi konular kısa olarak anlatılsa ziyaret daha bir etkili olur. Çünkü hasta ziyareti kısa olur. Bunun dışında durumu uygun olanların evlerine de iki-üç kişi beraber gidersek daha faydalı olur” dedi.
Ayrıca bu hafta cami komşularımızı ziyaret etmeye çalışacağız. Çocukları camiye gelen ailelerin çocuklarının durumunu onlara anlatacağız. İslam’dan ve onunla amel etmenin gerekliliğinden söz edip sohbet ederek çocuklarının evde de İslami terbiyeleri üzerinde durmaları konusunda onlara telkinlerde bulunacağız. Çocuklarını göndermeyen aileler ile bu konuda konuşacağız. Camiye göndermeleri için Kur'an-ı Kerim okumanın faziletlerini anlatarak teşvik edeceğiz. Ayrıca camiye daha önce gelip de şu anda gelmeyen öğrencilerimizin ailelerini ziyaret edip tekrar göndermelerini isteyecek ve onlara bu konuda gayretli davranmaları gerektiğini anlatmaya çalışacağız.
Unutmamalıyız ki bizler; bıkıp usanmadan tebliğde bulunan, Taif’te çocuklar ve deliler tarafından taşa tutulan ve yine de azmi kırılmayan bir peygamberin takipçileriyiz. Siyeri bol bol okumalıyız ki; karşılaştığımız zorluklar bizlere o kadar çok ağır gelmesin. Allah Resulü (as)’nün davrandığı gibi davranmasını bilelim. Davetçi olmanın şükrünü eda edebilelim. Bilelim ki bu davada olmasaydık belki biz de bu günkü şu garip kız gibi dünyevi bazı sebeplerden dolayı bunalımlara girip canımıza kıymak isteyebilir, ya da delirebilirdik. Veyahut farklı durumlarda da olabilirdik. Hamd olsun ki Allah yolunda bir mücadele içindeyiz. Zorluklar da bizlere hep mükafat olarak dönecektir. İnşallah muvahhid Müslümanların yol gösterdiği gibi davranırsak kazançlı çıkarız.
Dostları ilə paylaş: |