Yilmazgurol1947. com İçindekiler: Özet/Summary



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə2/23
tarix28.10.2017
ölçüsü1,16 Mb.
#19027
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   23

17 yaşımda bilinçli ateist olmuştum meğer TANRI rolü oynayacakmışım. En güzel Toplum Düzeni'ni kurmak için. O "meçhul ebede" yolculuğumuzda....... (26 Nisan 2012)

5) 25 Eylül 1947'de Doğdum

25 Eylül 1999 'da Org. MUHSİN BATUR vefat etti. Beni 1972'de üçlü kararname ile, "yasadışı görüşleri vardır" gerekçesiyle ordudan ihraç eden Hava Kuvvetleri Komutanı'm. O gün, ben annem ve Mesrure tayzemle, KIBRIS'tan, İstanbul üzerinden aktarmalı uçakla İzmir'e döndüm. 1975 sonrası, bu benim ilk uçuşumdu, gidiş geliş olarak. (Yani Beni ordudan ihraç eden Hava kuvvetleri Komutanı "vefat" ederken, ben "havadaydım"). 25 Eylül 2002 'de, Sibirya Baykal Gölü yakınlarına, büyükçe bir GÖKTAŞI düştü. Geniş bir alanı yaktı. Gazeteler yazdı, Londra'ya düşmüş olsaydı, kentin üçte biri yok olurdu diye. (3 yıl arayla iki "Gök" olayı. İkisi de Misyon koyucunun eseri, mesajları büyük.) (21 Mayıs 2012)



6) Anneler Günü

Babam, MİT'in bana yönelik işlerinden haberdardı. Annem hiçbirşey bilmiyordu. Ben ezilirken, o da benim durumumdan dolayı ezildi hep. Son yedi yılını,"bu" evde mahsur yaşadı, "asri hapishanedeyim" diye diye. Son bir yılnı ise, "bu" salonda, "şu" çekyatta, kendi deyimi ile "dikelemeden" yaşadı hep. "Ne olurdu sanki, şu balkona çıkabilseydim" diye diye. Her türlü bakımını ben yaptım, gece gündüz. "Getirive" derdi, sanki suçlu gibi ezik, birşey isteyince benden. Gene de bana sitem ederdi, yapabileceğimi ama yapmadığımı sandığı işler için. "Elim kolum bağlı, anne" dediğimde inanmaz, "hani göster" derdi. Tesellim, arasıra da, "sen olmasan ben yanmıştım" da derdi. Ne var ki, mutlak mecburiyetten, Şirinyer'deki bakımevine giderken, "evden" çıkmadan, "Beni Kovuyorsunuz", dedi bana. Bu bana söylediği son sözleri oldu. Ölmeye gidiyorum kararlılığıyla gitmiş, besbelli. Ertesi sabah (28 Ocak 2007'de) geldi çağrı, telefondan. Takside hep ağlayarak gittim, son kez görmeye annemi. "Güle Güle anneciğim" diyerek öptüm yanaklarından.

Sevgi aradı, Saygı aradı. Bulamadı. İnsan bile bulamadı. "İnsan yüzü görmek istiyorum" diye diye. Ezilme koşullarında, elimden gelen herşeyi yaptım, annem için. Sevgili Anneciğim!...... (Anneler günü ve Türkçe günü)  (13 Mayıs 2012)

7) Geleceğin Mektubu (Yılmaz'dan İnsanlara)

Biranda yaratmışım herşeyi. otomatiğe bağlamışım. Ve biranda yok olacak herşey, zaman gelince. Ezelden ebede kadar, Evrensel süreç, otomatik, bir başka deyişle kader. Bu otomatiklik içinde, gelmişim Dünya'ya insan kılığında, en güzel toplum düzenini kurmak için. 1986 yılında, 38 yaşımda, işaretlerden buldum Tanrı olduğumu. 40 yaşımda tasarladım Aşk ve buna bağlı Sevgi Toplumu 'nu, zaman gelecek, şartlar oluşacak, insanlar da öğrenecek Tanrı olduğumu diye düşünerek. "Şimdi" (Dünya Devleti'nin Başkanı olarak) görüyorum ki, zaman geldi. İşaretler, insanlara benim Tanrı olduğumu göstermekte. Tanrıyım, ama tanrısal gücüm yok. Sizin gibi bir insanım. Dolayısıyla bana ibadet etmeyin. Sadece Tanrısal gerçekliği ve mesajı kavrayın, ona göre davranın. Yoksa, kişisel yada kitlesel, tanrısal öfke ile karşılaşabilirsiniz. Bugüne kadarki yaşantılarımdan ve olup bitenlerden dolayı, bu kanaatteyim. Benden önce inandığınız veya inanmadığınız Tanrılar ve Tanrıçalar, Tanrısal Oyunun bir parçası. Aslında herşey Tanrısal Oyun. Ama insan için, Hayat oyun değil, gerçek. Acı var, Haz var. Amaç, acılar olmasın, hazlar olsun. Bunun için doğru davranmak gerek, yanlış davranmak değil. İyiyi seçmek gerek, kötüyü değil. İnsan seçme yapmakta özgür. İnsan özgürlüğü ile Kader çelişkili, Tanrısal Sır, Kavrıyamıyoruz. Uzayın sonsuzluğunu, cansızın canlıya dönüşmesini, uzun evrim sürecinde canlını iki göz geliştirmesini kavrıyamadığımız gibi. Evrensel süreç Tanrısal sırlarla dolu. Tanrısal bilinçle, ama insani özelliklerimizle, geliştirdiğimiz Bilim 'in olanakları ile, hep beraber kuracağız, o meçhul ebede yolculuğumuzda, bundan böyle içinde yaşayacağımız toplum düzenini. Sosyalist ekonomi temelinde, standart çiçekkentlerde, her aileye önce iki oğlan, sonra iki kız, dört evlat, ve doğumdan bu kardeşlerin birbirine eş olması ilkesiyle, Dörtlü Aile 'ye dayalı toplum düzeni. Kavgasız, ve birbirimizi severek  yaşamak için. (24 Mayıs 2011)



8) Babalar Günü

1986 Sonbaharı Çanakkale'den İstanbul'a eve döndükten bir süre sonra, hapishanedeki gibi, dolaylı söz ve davranışlarla Ezme gene başladı. Aşağılama, taciz, tehdit. Evde, yolda, heryerde. Sokakta yabancının yaptığını evde babam yapıyordu. Dolayısıyla suçu onlarınkinden büyüktü. Baş düşmanın olmuştu babam, 1987 sonbaharında, İstanbul'dan İzmir'e transfer edildiğimde. Babam ve annemle gelip dedem ve anneannemden kalan evde, Eşrefpaşa'da yaşamaya başladığımda. START'ta önce babamı öldürecektim. Bekliyordum, misyon bilinciyle. İZMİR'de 1.ci dalga ezme, aslında İstanbul'daki ezmenin devamıdır. Bir yıl kadar "ÇAL EVİ" Eşrefpaşa, ardından altı ay kadar Gümüşpala, kiralık ev. Sonra Mayıs 1989, Nergiz, "kendi evimiz" (şimdiki ev.) Ama ben hepsinde de bana ayrılan yerde, odada. Annem yemeklerimi getirirdi, o kadar. Ezmenin en büyüğü, evin içindeydi çünkü. 31 Ekim 1989'da Polis, Karşıyaka'da şimdiki YUNUSLAR'ın yerinden beni aldı. 2 Kasım 1989, Manisa Tımarhane. Anneme haber vermemişler. Ne polis, ne babam. Benden, on gün sonra gelen mektuptan öğrenmiş annem nerde olduğumu. (....) Eve dönüş, ve aynı yılın sonuna doğru ikinci kez tımarhane. Polis gelerek evden aldı beni. Babamın vefatından çok sonra, annem bana söyledi. "Baban beni ikna etti, ikinci tımarhane için" dedi. 1990 başında, ikinci tımarhane çıkışında, ben misyon bilincimi yitirdim. Çünkü tımarhaneler çok ağırdı. beni bir yandan amaçlı olarak ezdirirken, kollayan da bir Misyon Koyucu eğer gerçekten var olsaydı, tımarhaneler olmazdı, kanaatiyle. Misyon yokmuş, Misyon koyucu yokmuş, bana yönelik dolaylı söz ve davranışlarla ezme yokmuş, ben öyle sanmışım, deliymişim dedim. Başka bakımlardan çok zor durum. Herşeye yeniden sıfırdan başlamak durumundaydım. Babam başta olmak üzere çevremle ilişkilerimi düzelttim (....) 1992 Sonbaharında, Ümit Ticaret'te çalışmakta iken, Misyon bilincim aynen geri geldi. Ama ben pozisyonumu bozmadım. Ümit Ticaret'te çalışmaya devam ettim. Çevremle olan normal ilişkilerimi de sürdürdüm. Öncekiler gibi ezme de yoktu, tabi. İşte babam bu şartlarda, 17 Ağustos 1995 gecesi vefat etti. Normal ilişkilerle, ama nötr duyguyla "uğurladım" babamı "öbür dünyaya". İzmir'de ikinci dalga ezme Haziran 1996'yı izleyen günlerde başladı. Yani babam öldükten sonra. Ve ben de tabiatiyle çevreye yönelik davranışlarımı ona göre değiştirdim. Ümit Ticaret'ten bir hayli Beyaz Eşya vesaire almıştık, iki hesap açmıştım, biri kendime, biri babama, taksitler için. Babamınkiler daha çok olduğu için, eski kullanılmayan 1000 numaraya nakletmiştim, babamın hesabını. Babamın vefat günü, Kasa görevlisi Zehra hanım, telefon açtı bana yukarıya. "9999 bitti, ne yapayım" diye. Benim Quickbasic'le yaptığım bilgisayar programı kullanılmaktaydı. Sormakta haklı, hane sayısı artacak. "10000 numarayı ver" dedim. Ve hemen misyon bilinciyle merak ettim, sordum, ""KİM" diye. KURTUL DENİZ dedi. (Aslında senetler sonunda bana gelecek, bekleyip o zaman bakabilirdim.) O gece babam vefat edince, 1000/10000 bağıntısıyla, KURTULDUNUZ diye yorumladım, olayı. Yalan da değildi. 30 küsur gündür, 9 Eylül Hastanesinde babam. Annem hep yanında, perişan. O gece nöbeti, Huriser teyzeme bırakarak, eve gelmişti, yıkanmak ve dinlenmek için. Saat 22.00 sıralarında telefon geldi. Teyzem bana babamın vefat ettiğini söyledi. Anneme aktardım bilgiyi. Ağlayacak gibi oldu, ama ağlamadı. Bizzat babam da kurtulmuştu, ölmekle. O gün başka bir olay daha oldu. Saat 19.00'da Radyo-1'i açtım, odamda, haber özetlerini dinlemek için, sadece. Spiker (erkek) başladı özetleri okumaya, ve TRT görevlisi Hakan Gülcü 'nün intihar ettiğini de söyledikten sonra, başladı ağlamaya. Başka bir spiker devam etti. (35 yaş civarındaydı, inthar eden.) Son derece ender bir olay. Babamın birkaç saat sonra vefat etmesinin ardından, her iki olayın bağıntılı olduğu anlaşıldı. Babamın ölümüne ağlamadım, tabi. Benim yerime TRT-spikeri ağladı. Soyadımız GÜROL, intihar edeninki GÜLCÜ. Benzerlik. Babamın 9.cu vefat yıldönümünde, 17 Ağustos 2004'te, Türkiyeli Türk dağcı Hakan Güvenç  Kırgızistan'daki TANRI dağlarında UÇURUM'a düşüp öldü. Tabi, babamın vefatından sonra, ben her 17 Ağustos yaklaşırken, misyon bilinciyle, ne koyacaklar merakı içinde oldum, hep. En önemlisi 4.cü yılddönümünde geldi. Gece saat 03.32'de GÖLCÜK depremi, (25.000 ölü). İşin ilginci , o sabah aldığım gazetede Günün Tarihi bölümünde 1949 Bingöl depremi (250 ölü) haberi vardı. Yani Gölcük depreminin 50 yıl öncesine (işaret olarak) Bingöl depremini koymuşlar. 50.ci yıl dönümü için. Her iki kelime de GÖL'lü, ve ÖL'lü. Ben Amputasyondan sonra Çanakkale'de Hastane'de iken, Japonya'da deprem ve Tsunami. (25.000 ölü.) Babamın vefatından sonra, onun da tarihini 17 Ağustos 1986 olarak öğrendiğimde, onun da babamın vefat tarihi ile bağıntılı olduğu anlaşıldı. 17 Ağustos 1999 TÜRKİŞ  eski Başkanı ŞEVKET YILMAZ 'ın vefat var. 17 Ağustos 1988'de de, PAKİSTAN başkanı, ZİYA ÜL HAK 'kın sözde uçak kazasıyla sahte ölümü var. Bu ikisi birlikte, "YILMAZ, İŞ, TANRI" mesajı. Tanrılığın başlangıcı (essah sanarak) 28 Temmuz 1986. Ama 1988 ortalarına doğru Tanrı değilmişim, Tanrı Rolü oynayacakmışım, dedim, burda, İZMİR'de. (GOD is I. The Biggest Lie. Why ?) 10.cu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER'in eşi SEMRA SEZER, ve Aktör ROBERT de NİRO 17 Ağustos doğumlular, ve galiba her ikisi de 1944 yılında. Ayla SEZER akrabam (SEZER/SEVER) GustavE fluBERT/SALAMbo romanını alıp okumuştum, lise yıllarımda. Çanakkale'de bir  "görüş gününde", Annem (ARİFE) "SALAMları kestiriyorlar" demişti. Babam (ADEM) "DEMli çayları içeceğiz" demişti. Babamla ilgili (şimdi) söyleyeceklerim bu kadar. (17 Haziran 2012)

9) STELLA

Çanakkale'de,18 Mart 1986 ve sonrası günlerde peşpeşe şunları buldum: 1) ABD ile SSCB aynı merkeze bağlı. Gizli Dünya Devleti (Global Çete). 2) Gündem, Dünya Sosyalist (ve Ateist) Devleti. 3) Bu iş için doğumdan seçilmişim. 4) Kafama elektrot (yani chip) takmışlar, beyin dalgaalarımı bilgisayarla çözerek, beyin faaliyetlerimi, davranışlarımı, düşüncelerimi izliyorlar, ve hatta "feed-back" yoluyla yönlendiriyorlar, gerektikçe. Bu aletin adını Stella koydum. İstemeselerdi asla bulamazdım Stella'yı. Bu da hiçbir şeye uymazdı. Sonra bunu chip'siz de başarabildiklerini buldum. Tüm insanların, beyin elektromanyetik dalgalarını karıştırmadan, uzay teknolojisi, ve gelişmiş bilgisayar ile kaydediyorlar. İnsanlar "canlı robot" durumundalar. Personel kullanarak, istedikleri kişiye, istedikleri işi yaptırabiliyorlar. Kitlesel olarak da kullanıyorlar, Stella'yı. Hedef kitle'nin tamamını bilgisayarın komutasına bırakıyorlar. Beyinleri izliyor, uygun zamanda, Anahtar Kelime ile yönlendiriyor onları bilgisayar, "programları" sayesinde. Kanıt olarak bir örnek: ABD'de Loto. Çok çok haftalar çıkmadı (O da bilgisayarın marifeti). Birikti, Tarihin en büyük piyangosu oldu. 31 Mart 2012 'de 3 kişye birden çıktı. İZMİR'de bana 4.cü dalga ezmenin başlatılmasının 12.ci yıldönümünde. SABAH gazetesi (1 Nisan tarihli): BALTIMORE, MARYLAND, KANSAS. Hürriyet Gazetesi (1 Nisan): ILLINOIS, MARYLAND, KANSAS. Hürriyet (3 Nisan): KANSAS,  Bill Isles (48) Perşembe 3 bilet alıyor, sonra arabasına binerken arkadaşına, "insanın bu piyangoda kazanma ihtimali başına yıldırım düşmesinden daha düşük" diyor. Birkaç saat sonra, evine Yıldırım düşüyor (Yeni Meteoroloji imkanlarıyla), birkaç kas spazmıyla atlatıyor, ve Cumartesi, 3 talihiden biri oluyor. Hürriyet (7 Nisan): 3 talihliden biri olduğunu iddia eden, HAİTİ'li göçmen Mirlande Wilson biletini kaybettiğini açıkladı. Maryland 'da restoranda çalışıyor, 7 çocuk annesi. (7 Sevgi'nin en sevdiği sayı). mariLAND/mirLANDe (land/land). mirlANDe=DEmirle. (AND, "ve" demek) Sevgi ve babası Demir'i işaret ediyor. Henüz Maryland'da kimse ikramiyeyi almadı. (Bileti kaybetmesi de Stella işi.) Vatan gazetesi (20 Nisan): MERLE ve PAT BUTLER çifti ilk kez ortaya çıktı. (mirlande/merle) MERLE BUTLER adına çekin fotğrafı 18 Nisan 2012 tarihli (Sevgi'nin 26.cı Doğum günü) 218.666.667 Dolar. Bileti 3 Dolara almışlar. Kazanınca 4 saat gülmüşler. İkisi de emekli. Erkek 65, Kadın 62. Sevgi'nin annesi GÜL, babası DEMİR. Demir'in en sevdiği türkülerden biri: "Çıkrık benim, tel benim, KAHYA'm mıdır el benim..." (Butler,Kahya demek.) Çanakkale Hastanede Yozgat 66'dan, "O yılmaz GOD" yorumuyla, 66'yı (ve tabi 666'yı, 6666'yı) Tanrısal Sayım kabul etmiştim. Piyango'da 66666 var. Son rakam bir fazla, 7. Başı 217'den 1 fazla. P.K.217 Kadıköy/İstanbul. GÜROL EXPORT, 1979'li yıllar. Bilgisayar, ikramiye 3'e bölünsün ama 218.666.667 olsun diye de iş yapmış, ona göre oynatmış, LOTO'yu Amerikalılara, Yılmaz'la bağıntılı olsun diye. Çanakkale dönüşü, İstanbul'da, Demir gelince Kırıkkale'den, ona "Sevgi'nin en sevdiği sayı 7 (ve, Barış'ın en sevdiği sayı 5)"demiştim. İnanmamıştı. "Sevgi'nin sevdiği sayı filan yok" demişti. "Belki de" haklıydı. Sevgi henüz 1 yaşında bile değildi. Yıllar geçti, Sevgi 7 yaşında iken, Kırıkkale'den, benimle telefonda konuşurken "amca, benim en sevdiğim sayı 7" dedi. "Biliyorum, Sevgi" diyemedim. Gene yıllar geçti. Milli Piyango Genel Müdürü İHYA BALAK (ihya oldu, en büyük ikramiye ona çıktı) makamında kurşunlanarak öldürüldü. Sabah gazetesi 7777.nci sayısını yayınladığı gün (16 Kasım 2007). Yani Sevgi'nin en sevdiği sayı ile bağıntılı, Stella marifetiyle (BALAK=BALIK) Sonra, Diyanet "envanterimizde 77.777 cami var" duyurusu yaptı. Envanter açıklama ihtiyacından dolayı. "Sayı ilginç, şimdi duyuru yapmayalım" demek olmazdı.

Başka bir 31 Mart'ta, İzmir'de 4.cü dalga Ezmenin 8.ci yıldönümünde 31 Mart 2008 'de 1) EXPO 2015 için, Paris'te 2 Şehir yarıştı. İzmir ve Milano. İzmir kaybetti, Milano kazandı. 2) İtalya'dan (galiba Milano'dan) "Barış" için Gelinlik'le otostop yaparak, İsrail'e gitmek üzere yola çıkan PİPPA BACCA Türkiye'de KOCAeli'de bindiği kamyonun şoförü tarafından ırzına geçilip öldürüldü. 3) Eski ŞİŞLİ belediye Başkanı GÜLAY ATIĞ ÇOKAY ASLITÜRK'ün eski kocası İspanya'da Malaga'da tutuklandı. 4) Türkiye'de 3 asker şehit oldu. Yzb. HASAN HATILI, Bşçvş. FARUK KAYA, üsçvş. CENGİZ GÜLCÜ. Aslıtürk belediye başkanı iken farketmiştim teyze kızı Fatma ile benzerliğini. Misyon için doğumdan seçilen sadece ben değilim. Çok çok sayıda insan var (orda, burda), misyon için doğumdan seçilmiş (şu yada bu amaçla). Şehit askerler, o isimlerle ogün tesadüfen şehit olmadılar. Doğumdan seçilmişlik ve Stella marifetiyle. FATMA kim? Dünya Devleti'nin başı olacak kişinin eşi (olacak). O "benzerlik" de "genetik müdahale" ile. (Bugün, 10 Kasım 2012, Stella marifetiyle önemli bir olay oldu. Sona, 10 Kasım 2012 sayfasına yazdım). Gizli Dünya Devleti üyelerinin, Obama'nın, Putin'in, Tayyip'in,...., asıl misyomu bilmedikleri gibi, Stella'nın olanaklarını da tam bilmiyorlar. Onlar, beni kafamdaki chip'le düşüncelerimin izlendiğini biliyorlar, ama ben de onların chip'siz izlendiklerini biliyorum. "Karşısındakinin" ne düşündüğünü bilebilmek insanlığın kadim tutkusu. Bilimci, Stella'yı ne zaman armağan etti Gizli Dünya Devleti Merkezine, bilmiyorum. Ama ilkel de olsa, ben doğmadan önce stella vardı. Salihli'de ben 6 yaşımdan önce, istasyonda üst kattaki lojmandan, evimizden, aşağıdaki "manzarayı" seyrederken, anneme sorduklarım, ve sonunda "öyleyse ben Reisicumhur olacağım" demem de Stella ürünü. İşaret, ve de "büyük işlere" yöneltmek için. İşletme Müdürü gelmiş, babam dahil memurlar "esas duruşta". Demekki gelen adam babamdan büyük. (yıl 1953'den önce.)      Denizli Lisesi, 3.ncü sınıftayım. Pansiyon. Çalışma masası. YUVARLAK TARAK. Alıp fırdöndü gibi çevirdim masada. Sahibi gördü, " kenef " dedi bana. Hakaret. Karşılık veremedim. İlişkim olmayan iki arkadaştı onlar. İkinci sınıftalardı. Liseden sonra, 2 yıl ODTÜ. Hv.H.O.'na girdiğimde ne göreyim., ikisi de orda. "Kenef" diyen 2.ci sınıfta. Ben ve öteki (Aydın CİN) 1.ci sınıf. Aydın, bir yıl kaybetmiş, belli ki. TARAK/KENEF olayı da stella ürünü. 1964'den, 1986'da Çanakkale'de Kenef'te amputasyonun işareti.      1986 ilk yarıdan beri Stella bilinciyle yaşıyorum. Düşüncelerimin, davranışlarımın ne kadarı benim eserim, ne kadarı misyon-koyucunun, bilemem. Ama hepsi, benim. Stella bilincimde kesintiler de oldu. 28 Temmuz 1986'da Tanrılığın başlamasıyla, Misyon bilinci ve Stella bilinci gitti. 31 Temmuz 1986, Tuvalette Amputasyon'dan sonra, bir buçuk saat kadar ayıktım. Sonra bayılmışım. İki uzun AAAAH çığlığıyla biraz ayıldım. Çığlıkları kendimin attığını farkettim. Duyup, koşup geldiler, ve beni yarı baygın, hastaneye yetiştirdiler. 2 yıl kadar sonra, burda İzmir'de, Tanrı değilmişim, Tanrı rolü oynayacakmışım, dediğimde, Stella bilinci de geri geldi. Ve o çığlıkların da stella ürünü oldukları anlaşıldı. İkinci Tımarhane çıkışında, 1990 başında, Misyon bilinci gidince, tabiatiyle stella bilinci de gitti. Aslında gitmemesi gerekirdi. Stella'nın gerçek olduğuna dair kanıt olarak çok şey yaşamıştım. Ama stella gitmezse, misyon bilinci de gidemezdi. Gitmesi gerekiyormuş misyon bilincinin. Stella'yı sorgulamak bile hatırıma gelmedi. O da stella marifetiyle. 3 yıl kadar sonra, misyon bilinci aynen geri gelince, Stella bilinci de geldi. 1992 sonlarından beri kesintisiz sürmekte, Stella bilincim. (18 Haziran 2012)

10 Kasım 2012'de İLAVE: İki yeğenim var: Barış ve Sevgi. Barış'ın "en sevdiği sayı" 5, Sevgi'nin "en sevdiği sayı" 7. Tarihin, en büyük ikramiyeli LOTO çekilişi, ABD'de, 31 Mart 2012'de. İkramiye üçe bölündü. Kişi Başına 2.186.666.67 Dolar. Talihlilerden biri, ikramiyesini 18 Nisan 2012'de, Sevgi'nin doğum gününde aldı. Tarihin, ikinci büyük ikramiyeli LOTO çekilişi, gene ABD'de, 1 Eylül 2012'de, Barış'ın doğum gününde. Bir talihli bildi. Aynı gün aldı ikramiyesini, 337.000.004 Dolar. Birincisinde 5 tane 6 peşpeşe (66666) ikincisinde 5 tane 0 peşpeşe (00000). Yani, Stella'nın "kitlesel kullanımı" ile ilgili Kanıt, tamamlanmıştır. (İkincisine ait, daha fazla bilgi, yerinde, yani 1 Eylül 2012 sayfasında yazılı).



10) Talihli, Salihli doğumlu

Demişler ki, Talihli, Salihli'de 25 Eylül 1947'de doğsun, erkek olsun, kolları ince olsun. Kardeşim Demir de Salihli'de doğdu. O da Talihli sayılır. 6 Yaşımda başladım, ilkokula. İki yıl orda. Okul tiyatrosunda rolüm TANJU'yu oynamaktı. (TANRI). Ordan Tokat-Zile-Silis köyüne tayin olduk. (Sixis). Köyün yarısı Türk (=Alevi) yarısı Çerkes (Sünni). (Amputasyon). 6 yıl orda. Ortaokulu dedemin yanında, İzmir'de. Sonra Denizli-Üzerlik köyüne tayin olduk. (Üzmek/erkeklik/amputasyon). Lise, Denizli'de. Demir de orda. Lise-1. Sınıfım 4-L (Dörtle, dört yap). Biyoloji laboratuvarıydı, o sınıfımız. Sıralar yok, masalar var. Her masada 4 kişi. Bizim masa, OSMAN ARSLAN, YILMAZ GÜROL, HALİL VAROL, EROL AKSEKİLİ. (Rol Tanrı, dörtlü Aile). Tersten KES ve LAH (ellah) da var isimlerde. Üzerlik'de 16 yaşımda KURAN'ın türkçesini okuyunca bilinçli ateist oldum. Politikleştim de. Sosyalist. Lise bitince, İzmir'e tayin olduk. Önce kira, sonra 384 sokaktaki kendi evimiz. 2 yıl ODTÜ. Hazırlık okulunu, Yaz Okulunda bitirdim, 1965'de. O sırada T.İ.P. üyeliğim. İkinci yılda, bir yıllık rapor aldım. (Prof. RASİM ADASAL) (=MİRAS ADA AL= İngiltere). Hv.Astsb. Ruhi eniştem, Hv.H.O.'na girmemi önerdi. Sınav. Kazandım. Ve girdim, Sosyalizm için. Sonradan kavradım ki, MİT beni Ankara'da "seçmiş", eniştem vasıtasıyla beni Harbiye'ye transfer etmiş, Dünya Sosyalist Devleti'ni kurdurmak için, yaşlılığımda. Bunu da, annem hariç, babama eniştelerime teyzelerime halama amcama yengeme, yani bir nesil önceki yakın akrabalarıma söylemiş. "Mücadele içinde geçen hayat" görünümü için, hapishaneler de, tımarhaneler de olacak, Yılmaz için. Ezilecek, hazırlıklı olun da demiş. O andan itibaren, kısmen "yabancılaştılar" bana, yaşlı kuşak akrabalar. MİT'in güdümündeler artık. Tabi sonunda öldürüleceğimi söylemedi MİT, onlara. Bu "sırrı" çocuklara, yani Yılmaz'ın kardeşine ve kuzenlerine duyurmayacağız, onlar zaman gelince öğrenecekler, ona göre, demiş MİT. Sosyalist olduğum için, Sovyet-Çin çatışması üzüyor. İlgi. Sonunda buldum. Kızıl Çin "BATI" nın ajan devleti. Harbiye'deki Devrimci faaliyetlerim de sonuç vermedi. Arkadaşlar, Çin İdeolojisi'ne yakın, yanlış yola girince, koptum onlardan. Önce Pilotaj. Kusmadan dolayı, KONYA jetler de iken ayrılmak. Füze sınıfına geçmek. 1 Ocak 1971'de, İstanbul ÜVEZLİ 1.ci Filo'da görev, kıta subayı (EZLİ). İstanbul'a gidince, kardeşim Demir'i (önce Orman, sonra Kimya Fakültesi öğrencisi iken) benim kopmuş olduğum grubun içinde olduğunu gördüm. Ona da uyarı. Ama o devam etti. Sonradan kavradım ki, benim koptuğum grup, benim başkan yapılacağımı, önceden hadım edileceğimi, sonunda öldürüleceğimi biliyorlarmış, o zaman. Demir'e şunu söylemişler: Abin kendi kafasına göre davranıyor. Bize uymaya niyetli değil. Onun için aramıza alamıyoruz. Birgün, Dünya Sosyalist Devleti kurmak gerekirse onu da gene (Gizli Dünya Devleti olarak) biz kuracağız. Abine, bizim ve senin aslında MİT görevlisi olduğumuzu söyleme. Neyse ki ben subayken, Demir eve (ve okuluna) döndü. 1972 ilkbaharında "arkadaşlar" tutuklandılar. Orduda bana imkan kalmadığını görerek, ayrılma çabasına girdim. Ama Sonbahar'da, ÖNER'in önerisi vesilesiyle ben de tutuklandım, 256 Sanıklı THKP davasına dahil edildim. 100 kadar asker, 30 kadarı devre arkadaşım. Tutukluluk ardından ordudan ihraç. Bir yıldan birkaç gün eksik tutukluluk. Selimiye. Tutukluluğun son döneminde, asker tutukluların tamamının, ve sivillerin de (muhtemelen) tamamına yakınının MİT görevlisi olduğunu buldum. Sonradan kavradım ki, bunu bulmamı onlar istemiş. Çünkü, tutkumdan dolayı, benim ne yapacağım belli. Elime "koz" verdiler yani, kullanayım diye. Tahliye. Ocak 1974'de ECEVİT ilk kez iktidar (ERBAKAN'la koalisyon). Hemen Ecevit'e (elden) Jurnal mektubu. Fiyasko. Korku. Sonra Ecevit Affı. Hakkımdaki dava düştü. Benim ardımdan 1971 yılı içinde, annem babam da evi satıp, İstanbul'a gelmişlerdi. Önce Çolak İsmail Sokak'ta, sonra onu satıp, ERENKÖY, ERALP sokakta ALP apartmanından "ev" (daire) almıştık, ben subayken. Tutukluluk sonrası da aynı ev. 1971'de Pakistanlı Muhammed vesilesiyle GÜROL EXPORT Fatma Arife Gürol, kişisel firması. İşyeri ev. Lületaşı Pipo ile başlangıç. Jurnal mektubu sonrası, "bir olay" ardından "zehirlendim paniği", ve yaygara. Bir hafta sonra ağır hastalık. 5-6 kilo verdim. Yaygara nedeniyle Panzehirini verdiler kurtuldum, kanaati. (Sarılık mikrobu verip, sonra tedavi etmişler.) Ve zehirlenme korkusuyla yaşama dönemi başladı. 5 yıl kadar sürdü. Yaşlı kuşak zaten biliyor zor şartlar yaşayacağımı. Demir'e ve kuzenlerime de, "kötü işler yapmaktansa zehirlenme korkusu ile yaşaması iyidir", demişler. Ordudan ayrılıp, Doğu Almanya'ya gitmek istiyordum. Aynı şey, bu kez can güvenliği için de elzem oldu. Para yok. Annemin evini satmak şart. Annem de ikna oldu. (İkna etmişlerdir, sırrı söylemeden). Evi sattık, MARK'a çevirdik. Doktor Esat Işık Caddesinde kiraya çıktık. Demir-Gül evlendiler. Hemen ardından, Ben, Demir, Gül ve Huriser teyzem, Mayıs 1975'de Viyana'ya uçtuk. Huriser teyzemin MİT güdümünde olduğunu biliyorum. Onun için ESKORT aldım yanıma. Bana (bize) birşey yapamasınlar, diye. Bir gece Viyana. Sonra teyzem Frankfurt'a, biz Doğu Berlin'e. Almadılar. Batı Berlin'e yolladılar. Mecburen Frankfurt'a. Demir-Gül hemen döndüler, Türkiye'ye. Ben 3 ay kadar orda. Sonunda annemi çağırdım. Onunla önce Macaristan'a, sonra Bulgaristan'a ve en son mecburen Türkiye'ye döndüm. Ev gitmiş, para bitmişti. Babam arasıra takılırdı, müzikli söyleyerek, "eskilerden ne haber". Biraz daha export işi, (Deri Giysi). O da bitince, bitirilince, 1978 Öğrenci Affı. 2.ci ODTÜ öyle başladı. Elektrik Mühendisliği. 1979 Sonbaharı, Üniversiteyi bırakıp eve döndüm. Amacım bir (politik) öngörümüm doğru çıkacağını yakınlarıma (Demir'e, Turgut'a,...) göstermek. Üniversiteyi kapatacaklar, dedim. Kapanmadı, yalancı çıktım. Yeni bir dönemi başlatmak için, MİT'çiler, Demir'e "belli et MİT görevlisi olduğunu. Seni, Turgut'u kendisine benzetmeye uğraşmaktan vazgeçsin. Başının çaresine baksın, okulunu bitirip elektrik mühendisi olsun", demiş olmalılar ki, Demir belli etti buna bana. Tabi ben o sırada kendim buldum sandım. Yoğurtçu Parkı'na doğru ikimiz yokuş aşağı yürüyorduk. Ta tepemden, ayak parmaklarımın ucuna kadar bir elektriklenme hissettim, ilk anda. Aralık 79 'da bir gün. Demir de Turgut da MİT görevlisiymiş, MİT güdümündeymiş kanaati ve duygusu. Zehirlenme korkusu, anında bitti. ODTÜ anlamsızlaştı. Ama yine de döndüm okula. 6 ay kadar oyalandıktan sonra, temelli bırakıp döndüm, İstanbul'a eve. Talip psikolojisindeydim artık. MİT'den ve arkasındaki Emperyalist bloktan, "hakkım olan" en büyük pozitif politik görev. Türkiye ve hatta gerekiyorsa Orta Doğu için. "Sosyalist kimliğimle", ve geçmiş yaşantılarımla. Orda beklerken, ATATÜRK'ü de kavradım. O da "BATI" adına yapmış işleri. 1982 sonunda "Açıklığa Kavuşması Gerekli Bazı Konular" adlı kitap yazıp, fotokopiyle çoğalttım. Dağıtım yaptım, çeşitli yerlere, MİT kullansın diye. Yetmedi. 18 Nisan 1983 de Demirbank soygunu olayını yaptım. MİT kullansın diye. Tabi MİT'den (kesin) yeşil ışık alarak. Alimallah, insan hele tek başına banka soyayım derken, canından bile olabilir. Demir'e Turgut'a demişler ki "iyi bir dersi haketti. Hapishaneye çekeceğiz, yeşil ışık yakıp." Ve hapishaneler başladı. Hapishaneye talip olmamıştım ben. Üstelik hapishanede yeni bir durum ortaya çıktı. Ezme. Dolaylı söz ve davranışlarla aşağılama, taciz, tehdit. Tehdide aldırış etmiyorum ama, ötekiler kötü. Hatta yumruk bile var. Son yumruk Çanakkale Adi Suçlular Koğuşunda, kıçıma parmak atıldıktan sonra. Ve o olay ardından Revir'e nakil, Aralık 1985. 28 Temmuz 1986'ya kadar, MİT'e olan güvenimi hiç yitirmedim. Ezdiriyordu beni çok ağır, sonra kullanacak "cezalandırma" biçiminde kanaatiyle. 18 Mart 1986 ve izleyen günlerde herşey değişti. Seçilmişim doğumdan, Dünya Sosyalist Devleti'ni kurmak için. Ama 28 Temmuz 1986'da mesajlar "gaipten gelen" biçime dönüştü, dönüştürüldü. KEOPS, KEFREN, MİKERİNOS'tan mesaj okumaya başladım, ama gücelle bağıntılı. Misyon koyucunun beni yanıltmaya çalıştığını bulmama imkan yoktu. Mesaj yağmuru ve baskısı. Erkeklik organını Kes ve Öl. Yoksa pişman olacaksın, Ezme daha da artacak. Nasıl? Permatik'le. Havalandırmada sağlam ip var yerde. Kökten bağla, dibinden kes. 31 Temmuz 1986 ölmek kararlılığıyla gittim tuvalete, 16.30 sıraları. Gitmeden önce hatırıma geldi: "Yılmaz, ya yanılıyorsan. Gaipten gelen mesaj filan yoksa, boşu boşuna ölmüş olacaksın" diye; anında, "farketmez" dedim. Yaşadığım şartlar çok ağırdı. Ezilmeden dolayı, 65 kilodan 55 kiloya düşmüştüm üçbuçuk yılda. Gittim tuvalete, istenileni yaptım, suyu tam açarak. "Kuş", bir bütün halinde, tuvalet deliğinden gitti. Kan bitsin de öleyim diye bekliyorum. Bu arada, hiç ama hiç fiziksel acı duymadım. "Hayret, acı duymuyorum" dedim. Saate bakıyorum. Bir buçuk saat kadar geçti. Sonra bayılmışım. "Çığlıklar" (....), Hastane. Süreyya Yurdakul, ÜROLOG, kendi kanından vererek (0 RH+) ameliyata almış hemen. Sonra geldiğinde yanıma, "ölmek üzereydin" dedi. "Niye yaptın" diye sordu. "Ölmek için" dedim. Bir ayda bitmişti tedavi, ama üç ay kadar hastane. Sonra aynı gün, hem hastaneden taburcu, hem hapishaneden tahliye edildim. Hastanede ezme yoktu. Yemekler de güzeldi. Verdiğim kiloları aldım orda. Ama, taburcu ve tahliye sırasında, büyük korku yaşadım, tımarhaneye naklediliyorum sanarak. Çünkü misyon bilincim yitikti, Tanrısal bilinç var. İstanbul'da, evde, Demir'e Turgut'a müjdeledim tanrılığımı. Sert tepki. Anladım ki ömür boyu kimse bilmeyecek Tanrılığımı. Ama bu kadarı yetti onlara, "delirdiğimin kanıtı" olarak. MİT'çiler Demir'e Turgut'a (ve öteki kuzenlerime) "cinnet geçirdi, kesti, delirdi" dediler. Yaşlı kuşağa da (annem hariç) program da bu da vardı, size söylemedik, ağır gelir diye. Sonunda takacağız daha güzelini", dediler. Ama İstanbul'da bir süre sonra, tıpkı hapishanelerdeki gibi ezme tekrar başlayınca, Misyon bilinci geri geldi. Ama ikili durum. Dünya Sosyalist Devleti'nin başı olacağım, lâkin tanrılığımı kimse bilmeyecek. İzmir'e transfer. Bu kanaatim değişti. Mademki kaderimi Dünya'nın başı olmak üzere yazmışım, öyleyse tanrılığımın insanlar tarafından bilineceği zaman da gelecek. Ve düşünsel hazırlık yaptım, o zaman insanlara ne sunacağıma. 1988 ortalarına doğru, Tanrı değilmişim, Tanrı rolü oynayacakmışım deyince ikilik kalktı. Zaten misyon programını, Dörtlü Aile'yi Çiçekkentleri, kendimi essahtan tanrı sanarken bulmuştum. Sonra Tımarhaneler. İkinci tımarhane çıkışı, 1990 başı, Misyon bilinci gitti. 1992 sonuna kadar yitik. Ama ne kadar güzeldi, o yeni dünya tasarımı. 1992 ilkbaharında, " A World with Flower-Cities " kitabımı yazdım. Yurtdışında yayınlatmaya çalıştım. Başaramadım. İzmir'de 2.ci dalga ezme Haziran 1996'yı izleyen günlerde başladı. 1 Eylül 1996'da (girişimin 5.ci yıldönümünde) çıkışım oldu, Ümit Ticaret'ten, bu yüzden. Ama Haziran 1997'de tekrar döndüm, çaresizlikten. Dönünce de ezme bitti. Olsaydı fark ederdim. 27 Ekim 1998'de, 3.ncü dalga ezme başladı. Temmuz 1999'da, ikinci kez terkettim, Ümit Ticaret'i. Terkedince de ezme bitti. Olsaydı farkederdim. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra, Mesrure teyzem geldi. O, annem ve ben turistik geziler yaptık. (Akademik tur). Sonra Mesrure teyze evine İstanbul'a döndü. 12 Kasım 1999 Düzce depremi oldu. O sırada turistik gezilerin devamı olarak Mesrure teyzem AKÇAKOCA'daymış. Depremin şiddetinden hemen evine dönmüş. İşin ilginci, öteki teyzem, Huriser teyzem de bizdeydi, o akşam, ve ben saat 19.00'a geliyor diye, televizyonlardan ATV'yi açtım. ALİ KIRCA  haberleri sunmaya başlamadan, stüdyo başladı sallanmaya. Gördük üçümüz de, canlı yayında, Düzce depreminin, İstanbul'da ATV stüdyosundaki sarsıntısını. O sırada bilmiyordum, Huriser teyzemin küçük kızı FATMA 'nınn bana eş olarak seçildiğini. Misyon-koyucu, iki teyzem, Ali Kırca, ve hatta Muazzez Ersoy, ve DEPREM'i kapsayan, Fatma ile ilgili bir işaret koymuş o akşam. AKÇAKOCA/ALİ KIRCA= KARI-KOCA. Huriser teyzen, Kaynanan. KAYNAŞLI'da yakalandı Muazzez Ersoy depreme, kara yolu ile, loto çekilişi için Ankara'ya giderken. Cumartesiydi. Loto çekilişi sırasında anlattı, depremin şiddetini. (Bir türkü: Çekemedim AKÇA kızın göçünü...") Ali Kırca, Sarp Kuray takımından. 1968'de, silah üzerine (törenle) yemin etmiştik, sözümona Havacı-Denizci devrimci birleşmesi. O da vardı orda mutlaka. FATMA'nın karım olduğuna dair bir işaret de Düzce depreminden iki ay kadar önce, KUŞADASI'nda gelmişti. MİT marifetiyle, ve de bile bile "boş" iş. Ama anısı önemli. Turistik gezilerin bir ikisinde Huriser teyze de vardı. Kuşadası'ndakinde de. Masada Mesrure teyze, annem ve ben. Akademik tur rehberi yaşlı kadın FERHAN hanım getirdi bana evlilik teklifini, dul ve bir (küçük kız) çocuklu öğretmen kadından. Mesrure teyzem hemen "OLMAZ" dedi. Bana da söyleyecek laf kalmadı. Tarih "dokuzlu", 19.09.1999 (Olmazdı Yılmaz, çünkü karın FATMA). Kuşadası olayını, Fatma için işaret kabul ettim, bu yazıyı yazarken, çünkü Depremde esas unsur iki teyze. Kuşadası'nda da iki teyze.  3 Ocak 2000 Sabriye  halam vefat etti. Cenazesine gittik annemle, Ankara'ya. 31 Mart 2000'de, İzmir'de ezme tekrar başladı. 4.cü dalga. (Halen devam etmekte.) MİT'çiler, Demir'e demişler ki: "Abine piyango çıktı. Dünya Sosyalist Devleti'ni kurma zamanı geldi. En uygun kişi abin. Ama önce affetmesi lazım, seni ve bizi." 31 Mart 2000'i izleyen günlerde, Demir Ankara'dan telefonla, dolaylı sözlerle bu müjdeyi verme telaşı ve heyecanı içindeydi. Bir iki ay sonra, Gül'le bize geldiklerinde de bu heyecan vardı, her ikisinde de. Ben yüz yüze kendilerine doğrudan veya dolaylı bir tepki vermedim, bu konuda. Ama ezme başlayınca, başlamıştım zaten (tekrar) yazmaya gazetelere, kahvelerde gemilerde. Yazdıklarımın Demir'lere de ulaştırılacağı düşüncesiyle. Misyonu ve işin esasını anlatarak, "kazın ayağı öyle değil, böyle" dercesine. Şu anda yazdıklarım da yilmazgurol.com için. HEPSİ BU KADAR. "Hepsi bu kadar mı" diye sormuştu, bir keresinde, genelev'de kadın. Başka bir kadın da (Birgül, İzmir Genelevi'nde) eliyle dokunarak " kökü burası " demişti. Meğer, BİRGÜN KÖKTEN KESİP ATMIŞ OLACAKSIN, demek istemiş. ATMIŞ olduğum gün, 25 Eylül 2007'de Radikal gazetesi 4000 .ci sayısını yayınladı. Çözüm: RADİKAL (Radical), yani türkçesiyle KÖKTEN. 4 lü Aile.

ALTI OK/ALTI YOK/ALTI YOL  Çanakkale'den, İstanbul'a döndükten "az sonra" soyduğum bankanın, DEMİRbank ALTIyol şubesinin Tabelası düştü. (Tabela, ingilzcesi Facia) ALTInda bir kadın öldü. Kuzen Turgut'un bile dikkatini çekti. "Bu senin banka değil mi" diye sormuştu. "Evet" diyebildim sadece. "Söyledim, inanmadınız. O Tanrı Ben. Evine Hoş Geldin mesajı" diyemedim. Turgut'cuğum, VİCDAN'la beraber hazır olun MOSKOVA'ya gitmeye, 5-yıldızlı yönetici komutan olarak, yönetimi devralmaya; Demir'le Gül'ün, Washington'da yönetimi devralmaları ardından. (19 Haziran 2012)

Ve şimdi, 11 Kasım 2012, bitirdim yilmazgurol.com'u aktarmayı.


Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin