"Arap" kedi, balkon kapısında bekler, bizden korkusundan hiç içeriyae girmezdi. Ama Gök Gürültüsü, o kadar şiddetliydi ki, onun korkusundan içeri sığındı. Biz de Hayvanız, Bitkı değil. İnsan olurken, biz de korktuk Gök Gürültüsünden. Ama sadece korkmakla yetinmedik. Torumladık da. "Gök Tanrı'nın öfkesi, uyarısı", dedik, mesela. Biz Türklerin Baş-Tanrısı'ydı (İslam'dan önce gök tanrısı (Gök Tengri). Başka tanrılarımız da vardı tabi. (Kayagan Tanrı, Ülgen Tanrı...) Oysa sonra, bilimle öğrendik ki, bulutların çarpışmasının sesiymiş, gök gürültüsü. Yıldırım da bu çarpışma sırasında farklı elektrik yüklerinden dolayı oluşan "büyük kıvılcım" mış. Yıldırım'ın çarpıp öldürdüğü insanı, Gök Tanrı cezalandırdı, olarak yorumlamıştık, oysa. Gök Gürültüsü sesinden dolayı (çok) ürkütücü, ama (aslında) kuru gürültü., Öldürücü, yakıcı olan, Yıldırım. Tek olayın iki görüntüsü olduğunu bilimle öğrendik. Işık, hemen geliyor. Ses sonradan. Işık gözümüze, ses kulağımıza. Yani, Gök Gürültüsü ve Yıldırım, "Felsefi Konularımız" arasındaydı, eskiden. Sonra, Bilimsel konular içine girdi. Felsefi özelliği kalmadı. Bilim yoktu, İnsanlık başlarken. Ateş yakmasını bile bilmiyorduk. O günleri bizzat yaşamadım, ama mevcut bilincimle, kanaat olarak eminim, bir zamanlar Ateş yakmasını bilmiyordu İnsanlar. Ama "düşünme" başladı, insan, "insan" olurken.Bilinmeyen, anlaşılamayan, işler olaylar durumlar "felsefi konular" olarak geldi, insanın gündemine. Ama bilim ortaya çıktığında ve geliştiğinde, felsefi konuların bir bölümü, bu niteliklerini kaybedip, bilimsel konular haline dönüştüler. Bilim'le başarmış olduğumuz işleri saymaya başlıyayım mı? Bugün, Dünya Egemeni, Gizli Dünya Devleti (Global Çete) nin elinde, insanlık kamuoyuna tam olarak açıklamadığı, Meteorolojik olayları yönlendirme, engelleme yada yapma teknolojisi dahi var. Peki Felsefi konularımızın hepsini halletti mi bilim? Hayı. Gelecekte halledebilecek mi? O da Hayır. Çünkü, Akıl yoluyla biliyoruz ki, Evrensel Nihai Realite'yi asla kavrayamıyacağız. Ezel ne, Ebed Ne. Teleskoplarımızın gücünü ne kadar arttırırsak arttıralım, hep göremediğimiz, "ÖTE'nin ÖTESİ" olacak. Uzayda sonsuzluğu da kavrayamıyoruz. Dolayısıyla FELSEFE hep var olacak. Bilim'den de üstün. İşin ilginç yanı, Felsefe'de sadece AKIL (düşünme) var. Bilim için, tek başına Akıl yetmez. Akılla geliştirdik Bilimi ama. Bilimsel "kanaatlere", kanunlara sadece akılla ulaşamayız. "Deney" yaparız. Gözlemleriz, ne olacak Bilmediğimiz, hayal edemediğimiz, durumlar ortaya çıkabilir. Özellikle Fizik ve Kimya'da bu çok belirgindair. Dört aşama: Hipotez (Varsayım). Önce Gözlem, sonra Hipotez, sonra Deney, sonra Kanun. Yarın İsviçre'de "ATLAS" Projesi başlıyor, yeraltı büyük Laboratuvarında. Atom'u, Proton Nötron ve Elektron olarak biliyoruz ya. Şimdiki (bilimsel) merak konusu, Proton'dan da küçüç parçacık var mı? Büyük hızla çarpıştıracaklar protonları (kafa kafaya) ve gözleyecekler, acaba ne olacak. (tabi eğer bugüne kadar, Dünya Kamuoyundan gizlice yapmamışlarsa, deneyi.) Tabi Bilim'e dahi "Hurafe" sokmak, Global Çete'nin egemenliğini sürdürebilme araçlarından biri olageldi, hep. Dinleri ayakta tutabilmek için, bu yola da başvurdular. Annem sağken, bir Ramazan ayı boyunca, bir TV kanalında, "Batı" yapımlı bir Dizi seyrettik. Ben de (ilgiyle) izledim, annemle birlikte. "Karıncaların becerdiği İşler", öteki Hayvanlar, Bitkiler. "İnanılmaz" işler. Tabi ki çok çarpıcı, ilginç. Düşünmeyi, Felsefeyi gerektiren konular. Dünya'da Hayat. Evren'de (ve Dünya'da), herşey, birbiriyle bağıntılı bir "Zeka Tasarımı" (Intelligent Design) felsefesinin televizyon dizisi. Hristiyanlık dinine inananlar için yapılmış, bell. Tanrı vardı, ispatlamaya çalışıyor. Bu "Zeka işi Tasarım", Tanrı'nın işi demek istiyor. Bizimkiler de Türkçeye çevirip uyarlamışlar. İslam'a da uygun olmuş. Anladığım kadarıyla, orijinalinde, İncil'den alıntılarla destekleme var. Türkçe Adaptasyonunda ise Kuran'dan alıntılar var. (Yanlış hatırlamıyorsam). Normal karşılanabilirdi, Tanrı konusunda, İslam ile Hristiyanlık arasında fark olmasaydı. İslam'a göre İsa, Tanrı'nın peygamberi. Hristiyanlığa göre, İsa, Tanrı'nın kendisi. Ben, bu durumda diyorum ki: Aynı dizi, Hinduizm'e de uyarlanabilir. Sadece, Tanrı yerine, "Tanrılar, Tanrıçalar" kelimelerini koyarak, ve hatta Hinduizm'e miras kalan eski "yazılar" la da desteklenerek. Ne oldu? "Intellegent Design" ile , sağlam bir sonuca varabildik mi. Eskiden, Yıldırm niye düştü, Volkan niye patladı, felsefi sorularının yerine, şimdi, Karınca nasıl öğrendi, yeraltında "tarım" işiyle uğraşmayı, felsefi sorusu. Aslında değişen bir şey yok. "Denizin ortasında Gemi ile giderken siz, Rüzgarı durdursak ne yaparsınız" sözleri de var, İslam'ın kutsal kitabında. (Gemi, "yelkenli" tabi.) İnsanlar, "akıl yoluyla" bulmuşlardı zaten, Tanrıları, Tanrıçaları (ve Tanrı'yı.) Şimdi, "yeni" diye (amaçlı olarak, dinleri ayakta tutmak için, amaçlı olarak sunulan) "Intelligent Design" açıklaması da, bu eski işlerin bir "yeni" biçimi. Evet, İnsanın kendi dinini sorgulayıp (dinleri sorgulayıp) kendi dininin Tanrısını (tanrıları tanrıçaları) reddetmesi kolay. Ben 17 yaşımda reddettim, İslam'ın tanrısını (el Lah'ı) dikkatli okuyunca Kuran'ı. Ama, İslam'ın tanrısından bağımsız "Tanrı Kavramını" da reddetmiş oldum, böylece, fazla düşünmeden. Yıllarca böyle yaşadım. Tanrısız. Tanrı'nın (Tanrılar ve Tanrıçaların) varlığına inanmadan. Yani Tanrı (Tanrılar Tanrıçalar) Yok, kanaatiyle. Bu süre içinde de haberdardım Uzay işlerinden, "Ezel" ve "Ebed" kavramlarından, Sonsuzluk kavramından. Ve biliyordum, Bilim nedir. Kendime bile ifade etmedim ama, Bilim yoluyla, herşeyin zamanla bilinebileceği bilinciyle yaşadım. Felsefi problemim yoktu yani hiç. "Bilinmeyenler", vardı Bilimsel konular olarak. Tek yol gösterici Bilim, onun üstünde başka bir "bilgi" yok, "felsefe" yok, kanaatiyle yaşadım. Hayatımın son zamanlarında düşünerek farkettim, Evrensel Nihai Realite'yi asla bilemiyeceğimizi. Ne zaman. Sanırım, bu son sekiz yılın başlarında. Böylece, "benim tanımıma göre", Bilinemezci (Agnostik) oldum. Felsefe'm oldu, yani. Ve bunu Bilim'in üzerine koydum. En tepeye. Evrensel Nihai Realite'yi bilmediğimize (asla blemiyeceğimize) göre, Tanrı (Tanrıça, Tanrılar, Tanrıçalar) yoktur diyemeyiz. Ama vardır da diyemiyoruz. Ama yokmuş gibi davranmaya devam ediyoruz. Bildiklerimize, Bilim'e göre, düşünmeye davranmaya, ve "yaşamaya" devam ediyoruz. Ve hep, bilmeye, bulmaya çalışıyoruz, çalışacağız. O, hep "meçhul" kalacak, Ebed'e doğru yolculuğumuzda. Bilemiyeceğiz hiç, "Nerden geldik, Nereye gidiyoruz" Ezel ve Ebed olarak. Bilmemek, bilememek insana ürküntü verir. Ama mevcut bilincimizle, en azından, "sorumlu" değiliz, varsa eğer Tanrı (Tanrılar, Tanrıçalar), ona (onlara) karşı. Evet, Felsefemiz, "Bilinemezci", tavrımız "Ateist". Dinsiz'iz yani.
(10 Eylül'deki)
BUL. BULUT çarpışması. Gök Tanrı. Yeter mi Yılmaz, (dün )yazdıklarının, Karanlık konuların, Aydınlanmasına. Dün 14.. Radyo haberlerinde duydum. Karanlık istasyonunda çarpmış tren (TRAIN) otomobile, ve sürüklemiş, sürüklerken otomobilin çarptığı Yeter Yılmaz, ve otomobildeki dört (soyadı) BULUT ölmüş, iki yaralı. (Sivas, Kangal). Kaplıca'ya gidiyorlarmış. BULUT'lardan biri Yaprak. (Talihli'yi Hadım yaparak. Yasak kalksın) (Türkü: Kaldır yarim peçeni göreyim doya doya) "Yaprak sallanınca" demişti küçük çocuk, televizyonda psikolog sorunca, "Rüzgar nasıl olur" diye. "Nasıl yani" diye tekrar sordu. Çocuk yüzünün yanında elini salladı, Rüzgar yaptı. Gösterdi, nasıl olduğunu rüzgarın, oluştuğunu. Çocukta "Felsefe" yoktur. Öğrenme aşamasındadır. Toplumdan öğrenir, İnsanlığın biriktirdiği bilgileri, ve bu arada hazır devralır, kendi toplumaundaki felsefeyi, erişkin olduğunda. Bugün başlıyor ATLAS projesi, İsviçre'de. Protonların çarpıştırılması, gelecek ay yapılacakmış. "Bizim işlerleilgil" iki ayağı var Atlas Projesinin. Birisi 30 Kasım 2007. Isparta. Uçak 57 ölü. (Hepsi, yani). 6 Bilimciden ikisi Profesör ve kadın. Biri ENGİN ARIK /Atlas Projesinde de görevliydi) öteki FATMA ŞENEL BOYDAĞ. İkinci ayak, bugün. Deney'in "resmen başlaması. Ben, 8 yıl kadar hergün Misyonla ilgili yazdıktan, ve !8 Ağustos'ta bıraktıktan, ama sonra Eylül içinde, "Felsefe" ağırlıklı (böyle, evde yazarken (en ahir zamana) denk getirildi, Atlas Projesi. Kasıtlı olarak, "Hurafe" de katılarak. "Sağır Sultan"a da duyurdular, bu "vesileyle" BIG BENG'i. Ben, Big Bang'i yanlış hatırlamıyorsam, 1965'de Ankara'da, galiba Gölbaşı'nda Yabancı (Amerikalı) profesörlerin ingilizce verdikleri bir bilimsel toplantıda duydum., (herhalde) ilk kez. Bir bilinçli ateist olarak o günden beri dikkatimdedir, Big Bang. Zaten, mevcut "bilimsel bilgi" ile yüklü insan bilincinin, akıl yoluyla ulaşabileceği son noktadır, Big Bang teorisi, Evren'in oluşumunda. Protonları çarpıştıracaklar, kırmaya çalışacaklar, daha da küçük Parçacık varmı diye. Ve bu olay sırasında olabilecek olayları, durumları gözleyecekler, öğrenecekler. Daha önce yapmadılarsa deneyi. (Kanaatimce yapmışlardır, şimdi "sunuyorlar.) Sunarken de Hurafe katıyorlar, kasıtlı. "Anti-madde" kelimesini koydular. Enerji yada ruh. Madde'ye dönüşmüş (sözümona) Big-Bang sırasında. Şimdi Anti-madde'yi arıyorlarmış, kainatın sırlarını çözmek için. "Ruh nasıl madde'ye dönüştü." Hem dinsel düşünen büyük çoğunluğa, hem bilimsel düşünren küçük azınlığa hitap eden "yaklaşım". Ama, asıl bize yönelik, Yılmaz'a (Yılmazlar'a). Özetle, Felsefemiz Bilinemezci, Tavrımız Ateist. Benim felsefem. Bizim felsefemiz. Ama çok daha önce, Misyon Koyucu'nun faelsefesi. Misyon Koyucu'dan bana, benden size. Felsefe'nin tamamını çöpe atmıştım. 17 yaşımda Ateist (Dinsiz) olunca. 50 li yaşlarımda geri döndü Felsefe, bana. "Bilinemezci" olarak, ve herşeyin (Bilim'in de üstüne , tepesine çıktı. Çıkmalıydı. Ben kendim "buldum" Felsefe'yi (tekrar). Ama bulduran, kuşkusuz, Misyon Koyucu. Dünya Egemeni'nin felsefesi, aktı bana, (bize). Biz devralacağız, Dünya2yı onlardan. Tabi, Global Çete üyelerini transfer ederken, yani dinsizleştirirken, yeterince onlara da yansıyor, "Bilinemezci Felsefe". Ama insanlar habersiz, Bilinemezci Felsefe'den. "Sayayım mı" dedim, (şakalı olarak) bilimin başardıklarını. Bir tanesini burda hatırlatmakta yarar var. "STELLA". İnsan Beyni'nin insandan gizli, uzaktan izlenmesi ve hatta yönlendirilmesi teknolojisi. Misyon Koyucu'nun (Global Çete Merkezi'nin) elinde. Dolayısıyla, herhangi bir insanı "Canlı Robot" olarak kullanması mümkün. Dünkü Karanlık istasyonundaki çarpışma da Stella ürünü. Dünkü Vanuatu'daki 7 şiddetindeki Deprem de denizaltı (Okyanus dibi, pasifik) Nükleer patlama ile. Misyon koyucu'nun işi. (Gidiyorum bakmaya, Nüfusuna...) 200.000 Nüfuslu ada devleti. Pasifikte. İngilizce, Fransızca, Bislama, resmi dilleriymiş. Belli ki asıl dil Bislama. Global Çete'ye bağlı, 200 kadar, irili ufaklı "devletlerden" biri. Dün İzmir'in "Kurtuluş" günüydü. Doğumumdan bu yana, Stella bende de aktifti. 1986'da Çanakkale'de "buldum" Stella'nın varlığını. Stella marifetiyle de yönlendirildim, hayat boyu. Kimi zaman, amaçlı yanıltmak, kimi zaman bir gerçeği bulmak için. İnsan aklının ulaşabileceği, en üst düzey "felsefe" yi "bulabilmem için, Stella da kullanıldı, kuşkusuz. Bundan sonraki o meçhul ebede yolculuğumuzda, felsefemiz. İnsan, insan olurken, tek tanrıyı bulması imkansızdı başlangıçta. Ruh'u bularak başladı (felsefeye), sonra tanrılar, tanrıçalar. En sonra tek tanrı. Bugün dahi 1 milyar Hindu, tek tanrı aşamasına ulaşamamış. (ulaştırılmamaış) (Öylece muhafaza edilmiş, global çete tarafından, özellikle son zamanlarda.) Eski İnsan Gök Gürültüsünden korkmuş, Gök Tanrı'yı bulmuş. Eski İnsan, Volkan'a (Yanardağ'a) bakmış, Volkan Tanrıçasını görmüş. Volkan Tanrıçasını tanımlamış. Asıl özelliği cezalandırıcı. İnsanları toplu halde yakıyor, öldürüyor. Dua etmiş, yalvarmış Volkan Tanrıçasına bunu yapmaması için. Hatta içlerinden bazı insanları Kurban etmiş ona, öfkesini dindirmek için. Başka özellik vermiş mi volkan tanrıçasına, eski insan. Şimdi biz. (bu biliçle, bu bilimsel bilinçle) Evren'e bakıp bunun arkasında "bir güç" olmalı dersek o eski insanın durumuna düşeriz. O da patlıyan volkana bakıp, bunu arkasında "bir güç" olmalı demişti. Biz, şimdi Evren'e bakıp bunun arkasında bir güç olmalı derken, zaten "bir" kelimesini telaffuz ediyoruz. Başka Evren de olmadığına göre, "Bir Tanrı" kavramı zaten kendiliğinden çıkıyor. Birinci özelliği, soruyu sorarken tanımlamış oluyoruz. Tanrı bir. (çok değil). Erkek yada dişi olması hatırımıza bile gelmez. (Eski dinlerin yanlış kanaatleri, der geçeriz.) Tanrı'ya vereceğimiz ikinci özellik de kendiliğinden belli. Yaratıcı. "Herşeyi" (Evren'i ) o yarattı. Ama Big Bang'le. Şöyle yada böyle çeşitli "yaradılış" anlatımları, bilincimize uymaz. Eminiz çünkü, Dünyamız Güneş'ten koptu. Üçüncü sıradaki soru, kendiliğinden ortaya çıkar: Tanrı müdahaleci mi, Seyirci mi. Yani bir anda yarattı herşeyi, yaratırken kurallara bağladı, Fizik Kimya vesira kanunları. Sonra karışmadı hiç birşeye. Zamanın başlangıcından bu yana. (yani yaratılıştan bu yana) sürekli değişmekte herşey. Ve dğişmeye de devam edecek, yeni durumlar, yeni oluşumlar olacak. Ne zamana kadar? Yaradılış'ı kabul etmek Yokoluşu (Kıyamet'i) de kabul etmeye yönlendirir insanı. Başlangıç Ezel ise, Bitiş Ebed olmalı. Hayır, Ezel'den Ebed'e seyirci olamaz tanrı dersek, uygun gördüğü zaman ve yerde, müdahale ettiğini kabul etmemiz gerekir. Evren, Dünya, Hayat, İnsan işlerine tanrısal bir biçimde müdahale. Bizim anlıyamadığımız bir biçimde, tıpkı Yaradılışı (ve Yokoluşu) anlıyamadığımız gibi. Müdahaleciliği kabul edersek, Tanrı'ya dua'yı da kabul etmemiz gerekir. Kötülüklerden korunmak, iyiliklerden yayarlanmak için. Bu ise yaşarken, Tanrı tarafından ödüllendirilmek, yada cezalandırılmak konusunu getirir. Ne zaman ödüllendirilir, Ne zaman cezalandırılır isan yaşarken, Tanrı tarafından. Kötülük yaparsa insan, cezalandırılır., iyilik yaparsa ödüllendirilir. Ama kötülük yaptı cezalandırılmadı, iyilik yaptı ödüllendirilmedi. Demekki sonra. Öldükten sonra. Tanrı varsa bize de "ruh" verdi. Ölümden sonra Ceza yada ödül. (Cehennem veya Cennet) Cezalandırma hem hayatta iken var, hem öldükten sonra. Hemen bir soru gelir hatıra: Tanrı yarın ne yapacağımı biliyormu". İyilik mi yapacağım, kötülük mü yapacağım, yarın? Bilmiyor derseniz, bu Tanrıluğa uymaz. Biliyor derseniz, buda insanın özgürce, iyi ya da kötüden birini seçmesine, dolayısıyla ödül yada cezayı haketmesine uymaz. Ama mecburen Tanrı herşeyi bilir, Ati'yi (geleceği) de dersiniz. Buradan Kader'i (Alınyazısını) bulursunuz. Doğumundan ölümüne, her insanın hayatı önceden Tanrı tarafından kararlaştırılmıştır, dersiniz. Ama yine de dua etmeye devam edersiniz. Dolayısıyla "ölüm zamanı" da önceden Tanrı tarafından kararlaştırılmıştır, dersiniz. Ecel'dir. "Ecelsiz Ölüm" dediğiniz de aslında Eceldir.
(11 Eylül'deki)
"Süper Terör" ün, 7.ci Yıldönümü, bugün. " Kutlu" olsun! Gizli Dünya Devleti (Global Çete) CIA marifetiyle, kurmuş olduğu, "EL KAİDE" örgütü etiketiyle yaptı. 19 kişi tarafından kaçırılan yolcu uçakları, New York ikiz kulelerine çarptırıldı. 3000 kadar "Amerikalı" öldü. 19 kişi intihar eylemcisi, terörist, İslam Mücahidi) de öldü tabi. Bilmiyorlardı, El Kaide'nin CIA tarafıbdan kurulduğunu, bilmiyorlardı, önderleri Usame bin Ladin, Zevahiri vesairenin CIA ajanı olduklarını. Kuran'da "Din, Allah'ın dini oluncaya kadar, onlarla savaşın" ayetine dayanarak feda ettiler kendilerini, ve biliyorlardı iyice, İslam için ölenler doğruca Cennete gidecekler. "Dünya İslam Devleti'ni kurmak, amacımız" diye öğretilsi onlara. Global Çete, bu Süper Terör'ü gerçekleştirerek, bir yandan bana (bize), (Dünya Sosyalist Devleti'ni kuracak olan bize) "yol" gösterdi. El Kaide'nin elinde Atom Bombası olsaydı, "tepeden" teslim alabilecekti, Amerika'yı. Çünkü, misilleme imkanı yok, yeri belli değil lideriliğin, komuta merkezinin (sözümona). CIA ve "KGB" marifetiyle, Amerika ve Rusya'ya (2+1) kentlere yerleştirilecek atom bombalarının, patlatma mekanizmalarının bana (bize) teslim edilmesi, ve bunların tarafımızdan devletsizken, "bilinmeyen" bir yerden patlatılması, yani Nükleer Terör'le, Amerika ve Rusya'nın, sonrada tehdide devam ederek, öteki devletlerin, (yani Dünya'nın) "tepeden" tarafımızdan teslim alınması. "Yol Haritası, bu" diyor Global Çete. İkinci amaç, Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti'nin ilanından sonra, ispatlı olarak, Ladin'in Zevahiri'nin... CIA ajanı olduğunu insanlara göstermek. Dinin, (İslam'ın) Global Çete tarafından nasıl kullanıldığını göstermek. Dönelim biz kendi konumuza. Nerde kalmıştık, dün. Dünya dinlerini (Hristiyanlığı, İslamı, Hinduizmi, Budizmi...) reddettiniz. Bilimin getirdiği bilgileri iyice özümsemiş olarak, kainata baktınız, ve dediniz ki, bunun arkasında "bir güç" olmalı. Akıl yoluyla düşünerek dediniz bunu. Bir güç, bir Tanrı. Sonra gene akıl yoluyla, niteliklerini buldunuz Tanrı'nın. Yarattı kainatı, Müdahaleci, İnsanları cezalandırıcı ödüllendirici, gerek insan hayatta iken gerek öldükten sonra, cehennemde yada cennette. Böylece, kendinize özgü, akıl yoluyla bulmuş olduğunuz dinin, dindarı oldunuz. Dua ettiniz Tanrı'ya. Bir tehlike durumunda yardım istediniz Tanrı'dan. "Tanrım beni koru" dediniz. Bir ihtiyaç durumunda gene Tanrıdan yardım istediniz. "Tanrım maçta bizim takımı kazandır". Bunlar, yaşarken "anlık" durumlarda Tanrıdan istediğiniz "yardımlar" olduğu için, ibadet (tapınma) sayılmazlar. Ama ne zaman öleceğinizi bilmiyorsunuz. Öldükten sonra Cehenneme gitmemek, cennete gitmek, bunun için ölmeden, tanrıdan günahlarınızı affetmesi için, ona dua etmeniz de şart. Arasıra. Ama en iyisi, düzenli aralıklarla, belirli zamanda, örneğin her akşam yatarken, uykudan önce. İşte bu ibadettir, artık. Her sabah kalktıktan sonra, elinizi yüzünüzü yıkadıktan sonra da günün "şersiz","hayırlı" geçmesi için de Tanrıya yalvarmayı ekleyebilirsiniz, bu ibadete. En iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda var, arasıra. Nerde. Özel bir binada. En iyisi o da düzenli aralıklarla. ve bu tür toplu ibadetler için de, bir görevli seçmeniz uygun olur. Böylece TAPINAK ve DİN ADAMI'na kavuşmuş olursunuz. Ama tabi, hangi davranışlarınızın kötülük (günah), hangi davranışlarınızın iyilik (sevap) olduğunu, bizzat kendiniz bileceksiniz, çünkü Tanrıdan bukonuda yazılı yada sözlü yada başka biçimde, bir açıklama gelmiş değil. Eski dinlerin "açıklamalarını" reddettiniz. "Doğru Yol"u, kendiniz bulmak durumundasınız, her halükarda. Ama siz, eski dinleri reddettiniz ama, cennet ve cehennem kavramını, o dinlerin birinden (birkaçından aldınız. Daha da önemlisi, ölümden sonra,"Ruh"un yaşamaya devam ettiği düşüncesini aldınız, eski dinlerin hemen hemen hepsinden. Oysa özümsediğiniz "çağdaş" bilimsel bilgiler içinde RUH (spirit) yoktur. Psiko (psycho) vardır. Ölüm yoluyla can çıkar, can biter. Ama ölüm yoluyla Ruh çıkar, Ruh bitmez. Bunu insanlık ta başlangıçta, "insan olurken" "buldu", akıl yoluyla. Yani sizin, bilimsel bilgileri özümsemiş bir insan olarak "Ruh" (Spirit) in ölmezliğini kabul etmeniz aslında çok zordur. Kabul ettiğiniz takdirde de, bu konuda düşünmezseniz, eksik iş yapmış olursunuz. Mesela şöyle düşünebilirsiniz İnsan ölüyor, Ruh çıkıyor ölmüyor. Demek ki Beden'e bir de girişi var. Her insan için ayrı bir ruh olduğuna göre, demek ki insanların (ezelden ebede) sayısı kadar Ruh da yaratmış Tanrı. Belki bir adım daha ileri gider, dersiniz ki: Tanrı maddi bir varlık değil. Gözle görülmez, elle tutulmaz. Ruh da öyle. Demek ki yeni doğan insanlara, Tanrı kendisinden bir parça "üflüyor". İnsan ölüncede, bu üflenen parça (ruh) yeniden Tanrıyla birleşiyor. Bu durumda, insan için aslolan sadece, yaşanılan hayattır. Bu durumda Tanrıya dua etmiyeceksiniz, ölümden sonra cezalandırılmamak, ödüllendirilmek için. Ne için dua ve ibadet edeceksiniz, "anlık" durumların dışında? "Tanrım, bana acısız ve huzur içinde bir ölüm nasip et." Ruh konusunda, akıl yoluyla, düşünerek, başka biçimler de bulabilirsiniz. Eski dinlerden Hinduizm'deki aynı Ruh'un çeşitli zamanlarda çeşitli insanlarda, ve hatta özellikle Budizm'de insnlardan önce hayvanlarda ve hatta böceklerde müteaddid defalar bedenleştiğini bile bulanilirsiniz. Değişik durumlardan hangisini aklınız kabul edrse, onu seçersiniz. Aslında siz, eğer gerçekten çağdaş bilimsel bilgileri özümsemiş iseniz, akıl yoluyla, EVREN'in (Evren'in, Dünya'nın, Hayat'ın, İnsan'ın) arkasında bir güç, bir tanrı olmalı dedikten sonra, bir adım atıp, yarattı kainatı dedikten sonra, başka bir adım atamazsınız. Müdahaleciliğini kabul edemezsiniz. Tanrıya hiç bir ilave nitelik veremezsiniz. Dolayısıyla, Evren'n arkasında bir güç olmalı, belirsizlipğine dönersiniz yine. Hiçbir niteliğini akıl yoluyla bulamamanız o Tanrının, "Evreni tanrı yarattı" demenizi anlamsız kılar. Doğru Felsefe "Bilinememezcilik" tir. (Varsa gerçekten, Tanrı Tanrılar Tanrıçalar, bize varlıklarını "belli edinceye" kadar.) Bugün 6 milyar insandan, 1 milyarı müslüman, 1 milyarı Hindu. Müslümanlar BİR TANRI'nın varlığına inanıyorlar. Hindular ÇOK TANRI'nın varlığına inanıyorlar. Evet, dinsel inançlara "saygı" şart. Müslümanlar Hinduların, Hindular Müslümanların dini inançlarına saygılıdırla. Ama sor bir Müslümana, Hindu inancı doğru mu. Hayır, der. Ama sor bir Hindu'ya, İslam inacı doğru mu. Hayır, der. Yani "DİN" br "İnanç Meselesi" değildir, (iddia edildiği gibi). Bir "Akıl meselesi" dir aslında.
(12 Eylül'deki)
Zikirde Fayda var: Dün sabah "patlatma mekanizması" dedim, "CIA" dedim, ve sonra gece, Hürriyet'te gördüm bir haber: "CIA" diyor, "Fünye" diyor. Fünye, patlatma mekanizması, demek. Yani Stella faaliyette. Ben bu yazıları yazarken bile, Misyon Koyucunun izlemesi, ve hatta yönlendirmesi devam etmekte. Ama bu, yazıların, "benim yazılarım" olduğu gerçeğini değiştirmez. (12 Eylül 2008 tarihli Vatan gazetesinnden bir haber kesip yapıştırmışım "buraya":" Yüzyılın deneyi başlayınca 24 saatte dünyada 4 büyük deprem oldu,..." diyor.) CERN deneyi depremleri tetikledi mi? Ya peki, Deney başladıktan "birkaç dakika sonra" İsviçre'de 7 şiddetinde bir deprem olsaydı, durum ne olacaktı. Hem tüm insanlar duyacak, hem de farklı yorumlarla "Deney yüzünden"diyeceklerdi. Misyon koyucu uygun görseydi bunu yapardı. Onun yerine uzaklarda yaptı. Deney ardından 24 saat içind 4 "büyük deprem şiddetleri İran 6, Şili 6, Endonezya 6.6 (TRT böyle söyledi) Japonya 7. Dün Ankara'da da 4.1 şiddetinde (Bala), bugün Çanakkale açıkları, Ege denizinde de 4.1 şiddetinde 02.12'de. Deneyden bir gün önce de, Vanuatu'da 6 (nokta küsur) bir deprem olmuştu. Endonezya depreminin saati ilginç TSİ 03.00'da. Vurgu: 3. 17 Haziran 2008'de, "Nereye gidiyorsun, Manyak" deyip eliyle kafama (şiddetlice ) vuran İZMİRLİ'nin kastettiği Tımarhane'ydi. "Üçüncü Tımarhane" tehdidini , gerek İzmirli Sivili, gerek İzmir Polisini kullanarak, MİT marifetiyle öteden beri yapmakta misyon-koyucu. ENDONEZYA (sen de onu ezdin ya), "EZ" vurguludur. Son 4 gün olarak bakalım depremlere, çünkü bu son dört günün hepside "bizim işler" ile ilgili önemli günler. Üçü yıldönümü. 9Eylül (İzmir'in kurtuluşu) Vanuatu (7), Endonezya (6 küsur), 10 Eylül "Kainatın Sırları" deneyi başladı. İran (6), Şili(6). 11 Eylül "Süper Terör" (El kaide) Endonezya (6.6), Japonya (7). Japonya'daki Endonezya'dakinden 21 dakika sonra. Ve Ankara (4.1). 12 Eylül "Evren" Darbesi. Askeri. Çanakkale açıkları (4.1) 02.12'de. Şili'dekinin saatini bilmiyorum. "24 saat içinde" diyor gazete. 11 Eylül'e sarkmışsa, ALLENDE'nin de yıldönümü (1973). Bu depremlerin, misyon koyucu tarafından, günlerle bağıntılı, hem deneyi çağrıştıracak, hem ezmeyi vurgulayacak biçimde yapıldığı kanaatindeyim. Bugünkü Çanakkale depremini de küçümsemeyiniz. Ben Canakkale'de iken Evren vardı başımızda, ve gözüm Evren'in üzerindeydi hep. Ben Dünya Sosyalist Devleti'nin "Başı" iken (zaman gelince) insanların gözlerini bizzat bana çevirecek, (kolay anlaşılır mesajlı) öyle olaylar olacak ki (misyon koyucu yapacak ki yani) (Yıkıcı depremler başta olmak üzere), Ben, çıkacağım Televiyona, ve " Evet, o Tanrı ben" diyeceğim. Tanrılığımın ilanı böyle başlayacak., ve misyon koyucunun, ("mucize" gibi) yapacağı olayların desteğinde, devam edecek yeterince. Peki, ben insanlara ne diyeceğim. Burda tekrarda fayda var. Diyeceklerimi yeni bulmuş değilim. 20 yıl önce,"Tanrı Rolü" oynayacağımı bulduğumda, (zaten) biliyordum. Hiç değişmediler. Tekrarlıyayım: Hiçbirşey yokken ben vardım, Tanrı. Biranda yarattımherşeyi, EZEL. Otomatiğe bağladım başlayan süreci. EBED'e kadar devam edecek, ve biranad yokolacak herşey, ve ben Tanrı, varolacağım gene sadece. Ezel'den Ebed'e olan süreç. KADER. İnsan kılığında inmişim yeruüzüne. 38 yaşımda öğrendim, o tanrı ben olduğumu. Ve zamanla insanların da benim tanrı olduğumu öğreneceklerini bildim ve bekledim. Ben de zamanında, şimdi size yönelik "tanrısal" mesajlar gibi, bana yönelik "tanrısal" mesajlarla bulmuştum Tanrı olduğumu. Tanrı'yım, ama sizin gibi insanım. Bizzat kendimin Tanrısal özellikleri yok. Dolayısıyla bana ibadet etmenizi değil, biat etmenizi istiyorum. Ben kendim anladım niye yeryüzüne indiğimi. Siz de anlayın ve ona göre davranın. Davranmazsanız, kişisel yada kitlesel tanrısal cezalandırma ile karşılaşabilirsiniz. Belli ki işim, En Güzel Toplum Düzeni'ni kurmak yeryüzünde. Sosyalist Ekonomi yetmez. Herkese AŞK, en öncelikli konu. "DÖRTLÜ AİLE" düzenini kuracağız, Çiçekkentlerde. Evet, Kainat (ve olup bitenlerin hepsi) aslında bir tanrısal oyun. Ama hayat "gerçek". İnsana, yaşarken ACI var, HAZ var. Acılardan kaçınmak, Hazları arttırmak, hayatın amacı. İnsan özgür. İyi ve Kötü işleri yapmak konusunda özgür. Hem bu Özgürlük var, hem Kader var. Çelişki. Kavrıyamıyoruz. Tanrısal sır. Tıpkı Evren'in sonsuzluğunu kavrıyamadığımız gibi. Mevcut ve eski dinler de, aslında tanrısal oyunun bir parçası, Ben yeryüzüne ininceye kadar. Dolayısıyla, mevcut dinler artık geçersiz. Ona göre davranın, kavramaya çalışın "reliteyi". İşte böyle. Asıl maharet, misyon koyucuda olacak tabi, insanları inandırmaya, ve "değişmeyi" kabul etmeye. Değişmeyi kabul etmek zordur. İnanmış olmak yetmez. Onun için suni doğal afetler, yıkıcı depremler, kazalar vesaire şart. Zaten Tanrılık ilanına kadar, tanımış beni insanlık, Dünyayı "atomlayan" adam. (Çok etkin) bir politik otoritem zaten var insanlar üzerinde. Bir de buna Tanrısal Otoriteyi ekleyiniz. "Evet" diyecekler insanlar, dinlerini bırakmaya, "EVRENSEL" tarikatsiz, mezhepsiz (ve ibadetsiz) tek bir din altında birleşmeye. Yasaklıyacağım tüm mevcut dinleri, hemen (Tarık bin Ziyad gibi). Ölülerimize saygıyla (tabi ki acıyla) Yakma işlemi (KREMATORYUM) (Küller denize). Hinduizm'den "çaldım". Başka çare yok. En uygunu bu. Otorite'nin oluşmasının başlangıcı İZMİR. "İntikam"a dayalı Klasik Terör. Onun için "ezdirildim" (ve ezdirilmekteyim) İzmirli'ye (ağır biçimde), MİT tarafından, son 21 yıldır.