Yilmazgurol1947. com İçindekiler: Özet/Summary


@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə7/23
tarix28.10.2017
ölçüsü1,16 Mb.
#19027
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   23
@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@

ZİRVE FIRIN DAYAĞI (5 Ekim 2008'de)

"Felsefem" yazılarımı 2 fotokopi ile çoğaltıp, spiral ciltletip, birini hemen, Ankara'ya DEMİR'lere postaladım, birini KONAK Saat kulesi'ne en yakın çöp kutusuna koydum (Niye), birini de Masama.    "Felsefem"den 11 gün sonra, Zirve Fırın olayı.   "Zirve" olayını kısaca anlatacaktım, ama, Yatak odamdaki Gardroptaki yazıyı aynen buraya aktarmayı uygun buldum. Aktarmaya başlıyorum:       Beşekim Pazar sabahı, çamaşırları astıktan sonra, saat 09.00'dan az sonra,  "Ev" den çıktım, Dedebaşına doğru yürüyüş. "ALİ ALP BÖKE" caddesi. Yürürken, yanımdan yanyana iki bisikletli (arkamdan gelerek) geçti. Biri erkek, biri kadın (Karı-Koca herhalde). Ama olay, kasıtlı, bana yönelik olduğu için, (dolaylı davranışla) Cinsel Taciz. BİSİKLET krlimesinde S.K var. Hadımlığımı çağrıştırdı yani karı-koca. Bunu da biliyorlar kendileri. Tepki vermedim. Biraz yürüdüm. "Üçyol ağzına" gelince, baktım tam karşımda, karının "g.tü". Bisikletinde oturu vaziyette hareketsiz. Erkeğini aradı gözlerim. Yanındaki boş bisikleti gördüm. Kendisi yok, inmiş yani. Baktım sağa sola. Köşedeki marketin önünde bisikletler.  Marketin adı GÖK kelimesiyle başlıyor. Sağa baktım ADIM Şarküteri. Adım, Hadım'ı çağrıştırır. Karı'nın bana arkası dönük. "Git Yılmaz, şu karıya bi laf söyle" demk geldi içimden. "Boş ver" dedim, yürüdüm. Sağdan yürüyorum. Soldaki Zirve Fırının tamkarşısına gelince, karşıya geçmek için, sola döndüm. Gene o iki bisikletli yanyana. İki hafta önce ben Zirve'ye Boyoz almak için girdiğimde, Fırın küreğinin ucu (geçişimi engelleyecek kadar) uzatılmış vaziyetteydi. Dolaylı olarak, Sopa, Dayak mesajı. Parmağımla 1 santim kadar itmiştim karşı-mesaj olarak. Şimdi bisikletliler tam orda karşıma çıktılar. Yürümeyi durdurmasam çarpacağım. Ama bu üçüncü karşılaşmammızda, anında tepki gösterdi. Hoplayıp aralarına giriverdim. Ve, "Ben Kara Kediyim" dedim. İkisi de anında Fren yapıp durdu. Yürüdüm Zirve'ye doğru, boyoz almak için. Arkamdan bağırdı erkeği. "Dikkat et, s.kerler seni" dedi aynen. Başımı çevirip, "Zaten s.kiyorlar, anamı da s.ktiler beni s.kerken" dedim aynen. Bu sözlerim üzerine bisikletinden indi adam. "Boğarım seni, öldürürüm seni" diyerek boğazımı sıktı. Yumrukladı, ya bir ya iki yüzüme. (alnıma vurmuş, çok sonra belli oldu, sol kaş altı az morarma ve az sızı.) Bu arada ben (boksör olmadığımdan) karşılık veremiyorum. Kaçmak da uymaz. Bekliyorum işini bitirmesini. Boğmaya çalışırken epey sıkıntı çektim. Lafla tepki olarak sadece, "anam avradım olsun doğru söylüyorum, beni s.kerken anamı da s.ktiler" diyebildim sadece. Karı-Koca gittiler. Olay zaten Zirve'nin kapısı önünde oldu. Bir adım attım, içeri girdim. "Gördünüz, işte dövdüler. İki hafta önce beni sopayla tehdit etmiştiniz" dedim aynen. Ve bu olay dolayısıyla, önce onları cezalandıracağıma dair, ağzıma gelen en ağır sözleri söyledim. Tepki vermediler. Kaptım orda bir BOĞAça, "sar şunu gideyim" dedim. Sardı. (Önceden hazırlamış olduğum) 50 kuruşu da çarptım tezgahına, çıktım gittim.  Bu olay pazar sabahı oldu. Vaziyetin Vahameti, beni, sabahları evden çıkınca önce Zirve'ye gidip, BOĞAça alıp eve dönmeye, sonra hemen tekrar çıkıp o güne ait "rutin" yürüyüşe başlamaya yöneltti. Pazartesi sabahı vardığımda, BOĞAça dedim tek kelime. "Peynirlimi" dedi. BOĞAça" dedim gene. Kız seslendi adama. "Peynirli ver" dedi. Bu kadar. Salı sabahı, yani bu sabah, soldan yürüyerek, Zirve'nin kapısına 5-6 adım kala, baktım tam karşımda bir Kadın-polis. Bana doğru geliyor. Kapının 5-6 adım uzağında. Girmedim içeri. Bir-iki adım daha attım. Yanyana gelince,"Bugünkü Posta yazmış. Gene bir kadın kocasının s.kini kesmiş. Ben de bana s.k tutan sizin s.klilerden birkaç tanesininkini keseceğim" dedim, yüzüne karşı. "Ben kadınım, Bana böyle konuşamazsın" dedi. "Önceki gün karısının yanında dövdü adam beni, onun için şimdi sen çıktın karşıma" anlamında bağırdım öfkeyle. Bu arada, o Zirve'den içeri girmişti. Dolayısıyla ben de girdim. Karşılıklı bağırma orda devam etti. "Şimdi gidip ekip getireceğim." dedi, çıktı. "Getir bekliyorum" dedim. Oturdum kapı eşiğine, o giderken. Oturur oturmaz anında kalktım. Uymaz beklemek. Öylece gitmek de olmaz. İçeri girdim. Cüzdanımdaki telefon rehberini çıkardım. İlk sayfasını koparıp, yapıştırırcasına vurdum, boyoz tepsisine. "Adresim Burda" diye bağırdım. Bir Boyoz kaptım. 50 kuruşu da vurdum tezgaha. Çıktım gittim. Demir'in adresi gitmiş Boyoz tepsisine. POSTA'yı, sabahleyin Ekran'da görmüştüm. Hürriyet'e ek olarak Posta, ve Kırgızistan depremini aramak için Sabah'da aldım eve dönerken. İyi ki Sabah da almışım. Amputasyon'la ilgili malumat orda daha fazla. İsimleri yazmış açıkça, herşeyden önce, ve anlaşılan 5 Ekim Pazar sabahın erken saatlerinde olmuş, Karşıyaka'da diyor, Sabah. Bağıntı'yı kaçırmayın. Beni bu şekilde dövdürme öncesine koymuş Amputasyon olayını, Misyon-koyucu. Ve de birkaç dakika öncesine de ÇINARCIK depremini. Şimdi saat 23.20, 7 Ekim 2008, Salı.      Gardroptaki yazı, bu kadar.  daha sonra, ben o iki bisikletlinin sivil giyinmiş polisler olduğu kanaatine vardım.        5 Ekim 2008 günü olanlar:  1) Sabah olurken, erken, İzmir, Karşıyaka'da, Kadın NAİDE ŞEN (54), kocası AVNİ ŞEN uyurken, ekmek bıçağıyla, erkeklik organını kesti. Sebep, kocanın çapkınlıkta israrı. organ hastanede dikildi. Koca, şikayetçi olmadı.       2)  Yalova, Çınarcık'da  deprem. 09.04'te, 4.1 şiddetinde.       3) KIRgızistan'da deprem.  18.53'de, 6.3 şiddetinde. Merkez OŞ kenti (Fatma'ya genelde FATOŞ derim, deriz hepimiz). sarıTAŞ bölgesinin doğusu. Olağanüstü Hal Bakanı Kamçıbek TAŞiyev. 72 ölü, 100 kadar yaralı. 100 bin bina yıkıldı.       4) 15+2=17 şehitli Hakkari Terör olayı Şehitlerinden J.Kd.Çvş HAsan ay GÖR, KIRıkkale, KESkin, armutlu, beldesinde toprağa verildi. (DEMİR'ler, KIRıkkale'deydi, uzun yıllar.)       5) Gnl.Kur.Bşk. Org. İlker Başbuğ' acil tAŞ KIR ma operasyonu. GATA'da, sAĞ böbrek.        6) YENİ zeLANDA, doğa harikası ASTROLABE resifi, kayalıklara çarpıp karaya oturdu, liberya bandıralı gemi RENA. 2012 Ocak ayında, fırtınada ikiye parçalandı, konteynerler denize. yeni zelanda'nın en büyük çevre felaketi.         3 gün Sonra 8 Ekim 2008'de Diyarbakır'da Terör olayı, 5 Polis şehit. Biri Duran KARABOĞAÇ. TRT başlangıçta böyle verdi soyadını, sonra KARABUĞAŞ olarak verdi. KAHRAMANMARAŞ'ta 9 Ekim'de toprağa verildi. (Takvim gazetesi KARABOĞAŞ olarak vermişti soyadını.)

**********

N O T L A R

NOT 1)     SİKLON, Bir alçak basınç çevresinde dolanan rüzgar sistemi. Bir örneği, eski adı bURma olan, Myanmar'da, 3 Mayıs 2008'de oluştu (oluşturuldu, yeni meteoroloji ile). Bir anda, ve siklonun sonuçları dolayısıyla izleyen günlerde, BM raporuna göre, 138 bin kişi öldü. Nergiz Siklonu dediler adına. (Nerde S.ktiler onu) (STARt NERgizDE) (şarkı: yıllardır bekliyorum...) Subay sicil numaram 138 (hava)

NOT 2)     30 Haziran 2006 (ikibinALTI), kemerALTI. İki İzmir çevik polisinden biri, "ağzını bURnunu kırarım senin" dedi. "hadi kır" dedim. (iyiki) kırmadı. O gün Eskişehir'de görevli Hv.Plt.Tuğg.BAYNUR PEKAR, kalp krizinden öldü. Subay sicil Numarası 138 (pekağır).       (UR/NUR/ONUR/KONUR/BAYKONUR/BAYNUR)       UR: 1986 ilk yarı, misyon koyucu, erkeklik organım için UR simgesi kullanıyordu, öğrendim. 28 Temmuz 1986'da, mesajları "gaipleştirdikten" sonra, "O ur, kes at"mesajı ile beni tuvalete yönlendirdi. 3 gün sonra, Amputasyon ve Hadımlık. Şimdi de, MİT marifetiyle, İzmirli'lere "O urdu, yani küçüktü, onun için kestin" dedirtiyor, dolaylı söz ve davranışlarla.    2000 il aylar. Üst kattan, gece yarısı  Genç evli çift, bURcu'dan, bURak'a, yüksek sesle, tekrar tekrar, "vURDUm S.KİNi AMA" sözleri.    NUR: Kuzen Asım'ın kızı, Almanya'da, benim bir doğum günümde, erken doğdu. Kuvöz, aşırı oksijen, bir gözü görmez. Nur, türkçe ışık, Almanca sadece demek.   ONUR belli. Haysiyet, namus karşılığı seçilen "öztürkçe" kelime. İngilizcesine benzer. honOUR/honor.   KONUR sokak ANKARA'da, İGEME var orda, haftalık bültenleri gelirdi, Gürol Export'a.   BAYKONUR Kazakistan uzay üssü. Gurur duyardım, Sovyetlerin uzay başarılarından. ve BAYNUR: erkek adı, ender kullanılan. Bu diziyi, benden önce  (hazırlıyarak) Misyon koyucu yaptı, hiç kuşkusuz. Onlar DÖRT KIZ:  İkisi Kuzen Asım'ın, Figen'den doğma, ikisi Birader Demir'in Gül'den doğma.  BARIŞ, 1 Eylül Dünya Barış günü Doğumlu.  Talasemili doğdu.   BAHAR, 1 Mayıs Dünya Emek günü doğumlu.   SEVGİ, 18 Nisan, benim Demirbank soygunumun yıldönümü doğumlu.   NUR, beni Doğum günüm doğumlu. PrematURe doğdu.   Bu tablo da hiç kuşkusuz, misyon koyucunun eseri, (Yılmaz amcaları için).

NOT 3)       Barış'ı en son, 29 Nisan 2001'de gördüm, bize (annemle bana) yalnız geldiğinde, Aksoy dayağı'ndan bir gün sonra. Ona o zaman, o dayağı, ve genel olarak "herşeyi" anlatmıştım. Tekin'le Hollanda'dalar şimdi. Tekin'i hiç görmedim. Fotoğraflarından tanıyorum. 10 Temmuz 2007'de FAS'ta, büyükelçilikte, nikahla, birlikteliklerini (KARI-KOCA oluşlarını) resmileştirdiler. O gün, Balıkesir, Gönen, Tütüncüler merkezli 4.9 şiddetinde, 10.49'da deprem oldu, Türkiye'de. 1.ci yıldönümünde de Devre arkadaşım Emekli Hv.Alb. CEMİL KOÇAŞ vefat etti. (300 kadardık, 1968 mezunu Hava Subayları). 5.ci evlilik yıldönümlerine, 3 gün kaldı. ( -Ne olmasını istersin o gün Yılmaz?    -Güzel şeyler olmasını).  2012 Yılbaşı kartı aldım onlardan. Oğulları olmuş, 1 Mayıs 2011'de, adını YABAN koymuşlar. Karttaki resim onun resmi (Gülüyor).  Demek ki Talasemiyi atlatmış Barış. Nasıl. Bildiğim kadarıyla, ilik nakli, uygun Donörden. Herhalde kardeşi Sevgi'den. Demir-Gül, Barış ,Talasemi ile doğunca, ikici bir çocuk yapmaktan kaçındılar. 10 yıl kadar sonra, tıp imkanı ile Gül, talasemiden muaf garantisiyle, hamile kaldı Gül. Ve Sevgi'yi doğurdu. Ben Çanakkale, Hapishanede iken, 1985'te, Televizyonda görmüştüm Gül'ü hamile halinde, bir röportajda talasemi konusunda. O zaman sadece TRT'nin televizyonu vardı.

NOT 4)     1992 sonu, veya 1993 yılı içinde. Ürkmez. Huriser Teyzemin Yazlığı. Bir akşam. Salonda, Ben ve Gabriel, birde Barış vardı (Yani Barış, 16 yaşında iken). Gabriel'e A.W.W.F.C.(1992) kitabımı sunmuş, ve İngiltere'de basımı için çaba harcamasını rica etmiştim. Kitaba biraz baktıktan sonra, "kutlamıştı" beni. Barış da sormuştu, "Amca neyi kutluyorsunuz" diye. Ben o kitabı, misyon bilincim yitikken, yazmış, getirttiğim yayınevleri kataloğunu kullanarak, kitabımı, İngiltere ve Amerika'da basılmasını sağlamaya çalışmıştım. 1992 sonunda, Misyon bilincim aynen geri gelince, kitabı yayınlatmaya gerek kalmamıştı, ama bir de Gabriel'e vereyim, zararı olmaz demiştim. Gabriel topal ingiliz kadın. Oğlu Charlie'ye küçüklüğünde NANNY olmuş,Fatma İngiltere'de. (Çocuk Bakıcılığı). İlişki ondan dolayı. O kitabı, bir yazısından cesaret alarak, Time dergisi yazarı Strobe Talbott'a da göndermiştim. Cevabi mektubunda, "All I can do is to wish you luck, with this project" demişti. 1992 seçimlerinde Bill Clinton Başkan seçilince, Strobe Talbott'u Dış işleri bakan yardımcısı yapmıştı. Ben Gabriel'e kitabı verdikten sonra, o akşam Fatma ile kocası Özgür, kavga ettiler. O gece hep birlikte, Gabriel, Fatma, Alev,... bir açıkhava lokantasına gitmiştik. Özgür uzakta arabasında direksiyon başında bekliyor. "Barıştırma" işi de bana düşmştü. Gittim yanına. "Ağzını burnunu kıracağım onun" dedi. Barıştırma çabam sonuçsuz kaldı. Her neyse kırma olayı olmadı. Ve o gece haberlerde, Yazar Ayşe Karasu'nun kocasının, otomobilinde yalnız, Salihli, Yılmazköy kavşağında, şarampole yuvarlanıp, öldüğünü duydum. İşin ilginci, ben Türkiye'de sadece iki kişiye Kitabımın yayınlanabilmesi için ricada bulunmuştum. Biri "Tane Tane Simultane" kitabının yazarı Belkıs Dişbudak. Öteki Hürriyet Gazetesi Yazarlarından Ayşe Karasu. İkisinden de cevap gelmemişti. Ve şimdi bu haber. Hem de Gabriel'e kitap sunduğum gün. Besbelli Misyon koyucunun, konuyla ilgil, işiydi, Kaza. Adım Yılmaz, Doğum yerim Salihli.   Ertesi sabah, Özgür, Minibüsü ile İzmir'e dönecekti. Ben de gideyim, dedim. Olur, dedi. Yolda, Ayşe Karasu haberini anlattım Özgür'e. Şoke oldu, ilk anda. Bana başını çevirip bakışı hala hatırımda. Anlıyamamıştım sebebini. Çok sonra anladım. Meğer, Fatma ile kavga "sahte"ymiş, Gabriel'e, kitap verdim diye, dolaylı olarak bana yönelik tehditmiş. Tabi benim bunu anlamam o zaman mümkün değildi. Çünkü ezme yoktu. İzmir'de, 2.ci dalga ezme, Haziran 1996'yı izleyen günlerde başlamıştı. Misyon koyucu, benim bundan kendi adıma etkilenmiyeceğimi bildiğine göre, Özgür'ün o sözleri söylemesi, aslında Fatma'ya, Alev'e yönelikti. "Yılmaz'a uyarı yapılıyor" izlenimi vermek için.  Belkıs Dişbudak. (Hulusi dedemiz, Arabistan'daki askerlik anılarını anlatırken, AHİ İŞBUDAK derdi arapça, anlamını bilmem. AHİ, RAHİM'deki AHİ gibi.) Ayşe Karasu. (Fatma kimin Karısı, Önce Özgür'ün, Sonra Yılmaz'ın)(Merci & Danke). 

NOT 5)        2.ci Dalga ezme'de, fiilen merkez İşyeri olduğu için, Ümit Ticaret'i tam 5 yıl sonra 1 Eylül 1996'da terketmiştm. Ama START'ın olmaması, ve durumumun kötülüğünden (ESKİ'yi dondurarak), Haziran 1997'de tekrar döndüm işe. EZME de bitti, ben dönünce. Gözlerim hemen hemen "kör" olmak üzereydi. İşyerindekiler, Prof.Mahmut Kaşkaloğlu'nun Başhemşiresinin tanıdıkları olduğunu söyleyerek beni ona yönlendirdiler. Sonbahar 1997'de, 50 yaşımda, her iki gözümdende, Lazerle, Katarakt ameliyatı oldum, Ege Üniversitesinde. Ameliyatın birinde, Kaşkaloğlu, asistanına, "BURN olayı" oldu, dedi. İngilzce kelimeyi, türkçe gibi, "ağzını BURNunu kırarım" daki gibi söyledi. Görünüşte, benden saklamak için. Aslında bana duyurmak içinmiş. Ameliyatlardan sonra, Morötesi ışıklarda farkettim ki o gözüm şaşırıyor. Bir mor otesi küçük çubuk anten alıp, gittim Kaşkaloğlu'na. "Ben onu biliyorum. Bütün Florasanlar aynı sistemle çalışıyor olsaydı, ayvayı yemiştin" dedi. Başka açıklama yapmadı. Lazerle yakmıştı yani, o gözümü. MİT talimatıyla, ve bana mesaj vermek için. Seni, Tanrı emridir, diye yanıltıp, seni sana hadım ettiren, biziz. Bak şimdi de gözünü yaktık. "realiteyi" kabul et, ve işe evet de. Yoksa ona göre yapacaklarımız var.  Yani, Kaşkaloğlunun bana yaptığı iş, MİT'in bana yönelik, durumu, metazori, de facto, kabul ettirme politikasının bir parçası.  Ama, öte yandan, Kaşkaloğlu'nun Misyon koyucu tarafından zaman gelice , benimle buluşturmak için doğumdan seçilmiş olduğu gerçeği de var.  Soyadında AŞK var. yetmedi, AŞK AL OĞLUM ahmut da var. Çanakkale'de amputasyona gitmeden önce, sadece armut yemiştim. Karısının adı SELMA.  SEMRA-AYLA'nın harflerine uygun. Tabi, buluşabilmemiz için, benim Katarakt olmam şarttı. 1964'te ODTÜ Kavaklıdere yurdunda, ben banyo yapıp yattıktan sonra açılan pencere yüzünden sinüzit oldum. (yapıldım). Çok çektim sinüzitten, çok da rontgen çektirdim sinüzit için. Ve  Ümit ticaret'te kesintisiz güç kaynağı sol baldırıma bitişik. "Filtre" vardı ama, bir de Bilgisayar ekranı. Bildiklerim bunlar. Bilmediklerim de vardır, Kaşkaloğlu "randevusu" için. 1964-65 ODTÜ Hazırlık okulu. Lisan Laboratuvarı. "Anne Frank'ın Hatıra Defteri". Kitaptan okunup, kulaklıklardan dinlediklrimizden, sadece bir cümle aynen hala hatırımda. "BURN them, all of them". Stella marifetiyle dikkatimi çekmiş ve bugüne kadar hatırımda kalmış. (UR işleri için).

NOT 6)        Bu notları tasarlarken farkettim, ANNE FRANK la ilgili bir bağıntı daha. ANNEmle FRANKfurt'tan, trenle Macaristan'a gitmiştik, 1975'de. Yani ANNE FRANK olayı, 2.ci Dünya savaşı içinde özel bir "armağan"(!) olarak yapılmış Misyon koyucu tarafından, benim için.  Budapeşte (Annesi de peşinde). Sovyet Büyükelçiliğine gidip, iltica talebinde bulunmuştum. Moskova'ya gidip orada başvurmamı söylemişti, yetkili.  Cesaret edemedim. Orada da kabul edilmezsem, Türkiye'ye dönünce durumum daha da kötü olur, diye. (Niye Moskova'ya gittin, sorusu) . Zaten paramız da artık yetersizdi. Salonda beklerken sıramızı, Macar polisi geldi, bir adamı döve döve dışarı çıkardı. Çok sonra kavradım ki, görünüşte, bana yönelik yapılmış. Dolaylı tehdit, sözde. Aslında yerel kişilere, Macar polisine, büyükelçilik görevlisine yönelik. Bana da bir işaret, hatırlayayım, diye.  Doğu Berlin'e kabul edilmeyip, Batı Berlin'e yollandığımızda da benzer olay. İstasyonda, bir adam başka bir adamı sırtüstü yatırmış göğsüne oturmuş feci şekilde yumrukluyordu. kimse de müdahale etmiyordu. Onu anlamak kolaydı. A.K.G.B.K.(1982). kitabımda anlattım. "Emperyalizm, beni dayak olayı ile karşıladı" dedim. Tabi, o olaydan kendi işlerim açısından etkilenmedim. Aslında, olay Demir ve Gül'e yönelikti. Bana yönelik "uyarı" izlenimi için. Budapeşte'de 4 gün kaldık. Tur'a da katılmıştık. Bir otobüs dolusu turist içinde. Turist rehberi kadın inglizce, surları göstererek, "Türkler, şu alçak surların arkasında, 150 yıl yönettiler bizi", demişti. Macaristan'dan trenle Bulgaristan'a gittik. "Şansımı" bir de orda deneyecektim. Varna, Provadya, Karaköse köyü. Babamın köyü. Akrabalarımıza gittik. Gazeteci Sabri Mollof'a yönelttiler beni. O da varna'da Hükümet Konağınd a yetkili Bulgar kişiye çıkardı. Sonuç olarak, "burda kalırsan, Türkiye'de kardeşine eziyet ederler" dedi, bozuk türkçe ile. Bunun üzerine, MİT beni burda da buldu kanaatiyle, mecburen, Türkiye'ye döndüm, döndük annemle. Babam, üç amcam bir halam, ve Babaannem Türkiye'ye göç ederken, bir amcam Bulgaristan'da kalmış. başka akrabalarım da vardı, tabi. Anne, Baba aynı olan kardeşler, sadece Babam ve halam. ötekiler "üvey". Hasan ve Hüseyin amcalar Adapazarı'ndaydılar. Hilmi Amcam Beypazarı'nda. Soyadımız GÜROL, onun seçtiği. Bulgaristan'da GEROF adlı arkadaşını çağrıştırıyor diye seçmiş. Varna'dan önce Sofya'ya gitmiştik, orda da katıldık tur'a. Minibüs , annem ve ben, bir de başka milliyetten bir çift, ve turist rehberi bulgar kız. Bizim Türk olduğumuzu öğrenince, "Bulgaristan'da 500 yıl kaldınız, senin kanında Bulgar kanı da vardır" dedi bana. "Doğrudur" dedim. Türkiye'ye dönünce babama bunu söylediğimde, hep, "benim kanımda Bulgar kanı yok, ama belki senin kanında vardır",derdi. Annemin önayak olmasıyla olsa gerek, sonra, babam annem birlikte gittiler Bulgaristan'a, babamın gençliğinde bırakıp geldiği köyüne. Bunu duymuş Marika, "Adem Adem" diye koşa koşa gelmiş, sarılmışlar. (Türkü: Kan bana Marika, kan bana, Çikolata mırmelata hep sana...)

NOT 7)       Annem 28 Ocak 2007'de vefat etti. O gün hostes ÖMÜR GÜNAY öldü. 21 Ocak'ya, İstanbul-Helsinki seferini yapan THY uçağında beyin kanaması geçirmişti. 29 Ocakta, 38.nci doğum gününde, babasının mezarına defnedildi. O gün biz de, Demir ve ben ikimiz sadece, annemi vasiyeti üzerine, babamın mezarına defnettik, Örnekköy'de.       38 yaşımda amputasyon. Adı Ömür. Soyadı, Adapazarı'ndaki Hasan amcamın kızı kuzen Ayşe Günay ablamınkiyle aynı. Gün ve Ay. Helsinki'de s.k var.  İşin ilginci, okuduğum gazete sehven yanlış yazmadıysa, Ömür Günay'ın kızlık soyadı Günaydın. Evlenince "dın" düşmüş yani. Kocası Haluk Günay. Babası de THY pilotuymuş. İlhan Günaydın. 26 Ocak 1974'de, yolcu uçağı Focker, F-28, İzmir'de düşüyor, içindeki toplam 62 kişi ile birlikte ölüyor. 26 Ocak 1974 Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan koalisyon hükümetinin göreve resmen başladığı tarih. Yani, Ecevit'in ilk başbakanlığı.       O başbakan olur olmaz, annemle Ankara'ya gittim, İstanbul'dan. Halam Sabriye'yi de aldım yanıma "eskort" olarak. Ecevit'e "Jurnal mektubu". Kapısında bekledik. Annem sonra söylerdi hep, "sesini duydum" diye. Görüşmek mümkün olmadı. Mektubu, özel kalem müdürü Nail Sevil'e vermek zorunda kaldım.        (İzmir/Günaydın/Ecevit/Anne) bağıntısı, misyon koyucunun gelecek için koyduğu işaret. (Focker/fu.ker)

NOT 8)       Jurnal mektubu fiyaskosu, beni Ecevit de "onlardanmış" kanaatine yöneltti. Ve 1964-65 de, Ankara'da, "Morrison Süleyman" diye tanıdığım (tanıtılan) Süleyman Demirel'e çevirdim "projektörlerimi". Gördüm ki Demirel'in mücadelesi essah. Ötekilerininki gibi değil. O zamandan beri bu kanaaatim, hep doğrulanarak geldi bu güne kadar. Global çete üyesi değildir Demirel. "o bilinçten" yoksundur. Tutku sahibidir. Daha güzel bir Türkiye, Daha güzel bir Dünya tutkusu. Global çete, bu tutkuyu kullanmış, ve en tepe görevlere getirmiştir, Demirel'i. Pragmatist'tir, Demirel. Ama pragmatistim, demez. Görünmeyenle ilgilenmez. Görüneni en iyi o görür. "Şaapkamı alır giderim", "Yollar yürümekle aşınmaz", demiştir, evet. Ama, "Ayvanın irisi heybede" de demiştir."Feryad ediyorum" da demiştir. Yener Süsoy'a, bir röportajda, "Biliyormusun Yener, beni zorla Cumhurbaşkanı yaptılar" demişti. Bilseydi, 17 Nisan 1993'de Turgut Özal'ın ölümünün Sahte olduğunu, yapabilirler miydi, onu zorla Cumhurbaşkanı. Onu aktif politikadan uzaklaştırıp, ülkeyi TANsu çiller'e teslim etmek için. Sevgili Süleyman Demirel, "Hayatta herşeyden önce, insana AŞK lazım" da demiştir. Çok yazdım, yeri geldikçe, "onun için, politika, bir geçim aracı, bir meslek değil, tutkusunu gerçekleştirebilme aracıdır" diye. Kendisinden de duydum, bu sözü en sonunda, 4 Temmuz 2012 tarhli Milliyet'te "Siyaset meslek değildir. Bir ilim de değildir, Nedir derseniz, siyasettir derim" demiş, bi röportajda.     İslamköylü Süleyman Demirel'de, Misyon koyucu tarafından, "doğumdan" seçildi, "bizim işler" ile bağıntılı olarak. Soyadı, kardeşimin Adını içerir. DEMİR-EL.

NOT 9)      BROther DEMİR, BROadway aldı, ne zaman? (Yılı biliyordum, iyi ki bakmışım GÜN-AY için, yarın yıldönümüymüş.) 9 Temmuz 1994.   Kim Kutlu Olsun, dedi. KİM İL SUN.  O gün ölerek. Kuzey Kore'nin kuruluşu'ndan beri devlet başkanı, 46 yıldır. 82 yaşında, Kalp krizi. 10 yıl kadar sonra, Irak'te, EL KAİDE, rehin tuttuğu, bir Güney Koreli "vatandaşı", kafasını KESerek öldürmüştü. Adı SUN İL KİM di.  Arabayı, Demir'ler, Tansu Çiller'in devalüasyonu sayesinde alabilmişlerdi, "birikimlerini" "Avustralya" Dolarında tuttukları için.      Japon sömürgesi olan, Kore'ye, Ruslar kuzeyden, Amerikalılar güneyden girdiler, 2.cidünya savaşı ardından. İki bölge oluştu, ve sonra iki devlet, 38.ci paralelin kuzeyinde ve Güneyinde. 38.ci paralel, İzmir ilindende geçiyor, Selçuk ilçesinin biraz güneyinden. (Ona da baktım, bakarken tekrar gördüm. Zaten altını çizmişim.) 15 Ağustos 1948, Güney Kore'nin, 9 Eylül 1948,(İzmir'in kurtuluş yıldönümü) Kuzey Kore'nin kuruluşu. İlginç bir bilgi de var, Kuzey Kore, kuruluşu ile birlikte, ATEİST devlet olduğunu ilan etmiş. (Global Çete'nin Yılmaz'dan beklediği, Dünya Sosyalist ve "Ateist" Devleti'ni ilan etmesi.) Ve evet, Savaş. 3 yıl sürüyor. "2 milyonu sivil, 5 milyondan fazla ölü" diyor ansiklopedi. Nasıl becerdiler, 5 milyon koreliye, koreliyi öldürtmeyi. Dünya'yı iki kutuplu ("sosyalist"ve "kapitalist") sanırken, çok merak etmiştim. Nasıl oldu da, ABD, Kore'ye BM şemsiyesi altında girebildi, SSCB veto etmedi mi Güvenlik Konseyi'nde diye. Çok sonra öğrendim ki, daha şiddetli tepki göstermiş SSCB, ABD'ye, terketmiş oturumu. Aferim. Yoksa, Türk askeri Nasıl gidebilirdi KORE'ye, KUNURİ'ye (bir miktar da bizden olsun diye) Şehit vermeye.  (KUNURİ/NURİ/UR) (KORE/EROK/ERYOK) (YARIMADAm/PENİnSula) (38.ci paralel/38 yaşımda Amputasyon).     DEMİR'in doğum tarihini hep 18 Kasım 1949 olarak bildik. Son zamanda bu 2000 yılının başında, "11 kasım yazılıymış, ben de yeni farkettim" demişti, DEmir. Bir MİT aldatmacası Bir hAFta eksik. Sözde, dolaylı AF talebi.       Evet Tom Cruise-Katie Holmes, 18 Kasım 2006'da evlenmişlerdi. (Çocukları sURi, daha önce, 18 Nisan 2006'da, bizim sEVGi'nin 20.ci doğumgününde doğmuştu). Ama, Catherina Zeta Jones- Michael Douglas çifti de, 18 Kasım 2000'de evlenmişlerdi. Ve o gün vefat etmişti, YILdırım GÜRses, ölmeden önce (şarkısı:)Düşen bir YAPRAK görürsen beni hatırla demiştim..., diyerek. YILmaz GÜRol, 25 Eylül 1947 doğumlu. Catherina Zeta Jones, 25 Eylül 1969, Michael Douglas 25 Eylül 1944 doğumlu. Aralarında tam 25 yıl fark var. Okuduğum gazete ikisine de sehven yanlışlıkla 25 Eylül demiş olabilir, ama en azından biri doğrudur. Yeni Dünya'da, Nesiller arası fark 25 yıl olacak, ve nesiller arası, "aşk ve sex" olmayacak, yeni hayat koşullarının kendiliğinden yönlendirmesiyle. "AŞK ve buna bağlı SEVGİ toplumunda", ROTASYON işleri 25 yılda bir olacak. Ve, her 25 yıl bir Çağ olarak adlandırılacak. Birinci çağ, Çiçekkentlerin inşası, ve oralara peyderpey göç, ile geçecek. Takvimi "sıfırlayacağız" yani. EKSİ çağlar/ARTI çağlar.

NOT 10)       HALLE BERRY, ("my" cat-woman).  Eski kocası GABRİEL'den olma, kızı NAHLA, 3 yaşındaydı, Ocak 2012'de, 4 oldu mu?  HALLEY geldiğinden BERİ, "God is I, The biggest Lie, Why".       19 Nisan 1993. DEMİRbank soygunumun 10.cu yıldönümü (Gün artı bir,olarak). ABD, Texas, Waco, bir çiftlik evi. David Koresh, ve 80 kadar müridi, 5o gündür polis kuşatması altındayken, operasyon sonucu "çıkan yangında" öldüler. Ben İsa'yım, yani Tanrı, diyordu. (Hristiyanlara göre, İsa Tanrıdır, Tanrı'nın peygamberi değildir, ve gene insan kılığında yeryüzüne inecektir, adil düzeni kurmak için.)  David, sahtekar değildi. Müritleri de değildi. Tanrılığının ispatı için Waco'da deprem olacak, kehanetinde bulunmuştu, onun gerçekleşmesini bekliyordu. Yoluna engel olarak çıkan birkaç polis öldürmüştü, onun için kuşatma altındaydı. Deprem olmadı, operasyon oldu. Öldü, öldüler. "Zavallı" David, ve müritleri.  Misyon koyucunun (Global Çete Merkezi'nin) yöneltmesi, kandırması, inandırması ile kendisini Tanrı sanıyordu. Niye yaptı bunu Misyon koyucu?   Bana mesaj: Yılmaz, o Tanrı sensin (Tanrı rolü oynayacaksın).   Global Çete üyelerine mesaj:  Yılmaz'ı da böyle kandırıp, kendisine kendisini hadım ettirdik. Ondan korkmayın. Baş olacak, ama aslında, o bir kurban. İş yaptırılnca, essahtan öldürülerek, tasfiye edilecek.  Atatürk'ün, Misyon koyucu tarafından öldürüldüğünü, bana işaret olarak yaptığı, "Atatürk'ün 19 larından", bulmuştum, Çanakkale'de 1986'da. Tanrı rolü oynayacağımı da, burda 1988'de bulmuştum, Aşk toplumu'nu kurmak için. Ve, besbelliydi, mevcut global çete üyeleri ile bunun mümkün olmadığı, essahtan öldürülerek tasfiye edileceklerdi, zaman gelince, dünya çapında. (Son kıyım). Misyon bilincim olmasaydı, global çetenin yol haritasında, beni sonunda öldürmeninde var olduğunu asla bulamazdım. Çünkü, sahte ölüme evet deyince peşinen, essah ölüme gerek kalmazdı. Bir sürü eski ve yeni global çete üyelerinin sahte ölümleri gibi. Hemen bir iki tane örnek vereyim. Liu Şao şi, John Kennedy, Salvador Allende, Nikolay Çavuşesku ve karısı Elena, Adolf Hitler, Benito Mussolini, Saddam Hüseyin, Enver Sedat, Muammer Kaddafi, Mari Antuvanet ve kocası Onaltıncı Lui...    Ama düşünmeden bulamazdım, programlarında, beni öldürmek olduğunu. Bu son 12 yıl içinde düşündüm konuyu. "Yılmaz, Global çete üyeleri senin hakkında ne düşünüyorlar acaba", ilk soru. Sonra kendimi  Misyon koyucu yerine koyarak düşündüm. Global çete üyelerine ölüm var. Öyleyse Yılmaz'a da koy ölüm. "Ava giden avlanır", misali olsun. Baktım, uydu.        Atatürk'ün ve Lenin'in Kurban olarak seçilmiş olduklarını Global Çete üyeleri de biliyor. Onların bunu bildiğini Yılmaz da bilsin diye, Çatıştırmış "merkez (misyon koyucu) İnönü'uyü Atatürkle, Stalin'i Lenin'le. Bu ihtiyaç olmasaydı, çatıştırmaya gerek yoktu. Atatürk, bu yüzden, İnönü'yü başbakanlıktan uzaklaştırıp, yerine Celal Bayar'ı getirmiş. Lenin, bu yüzden, vasiyet etmiş, "Benden sonra Stalin'i getirmeyin yerime" diye.       Atatürk, 10 Kasım 1938'de öldü, 57 yaşında. 1938'de (Atatürk'ün 19 ları için. Bana mesaj).  10 Kasım'ı çok sonra buldum. 10 Kasım, yeni Takvim'de 4 Ocak'a denk geliyor. DÖRT OlaCAK (yeni aile). ARALIK-OCAK (KARIyLA-KOCA). Her iki ayın eski isimleri başka, değiştirilip yeni isimler verilirken, bu konu gözetilmiş.      Lenin, 21 Ocak 1924'te öldü, 54 yaşında. (21 Ocak, Annemin vefat GÜN-AY'ı 28 Ocak'dan bir hAFta eksik. "AF" mesajı.... DEMİR BAK: Senin Nüfus "meselesi", aslında bu konu içinmiş.)       Atatürk, Sİroz'dan, Lenin Sİfilis'ten (yani Frengi'den) öldü. (Frengi saklı tutuldu.) Sİ/Sİ.     SİROZ (S.KHOROZ)/SİFİLİS(SİLİS'te 6, ALTI,YIL). Frengi, o zamanda da erken teşhisle tedavi edilebiliyordu. Siroz'da vücut su topluyor. Su atıcı, olarak CIVALI(Yani zehirli) ilaç Soligram verilmiş, Atatürk'e. Kaç miligram soligram tedavi eder, kaç miligram soligram öldürür.       Orijinal Proje, Gizli dünya Devlet'nin (Global Çete'nin) varlığını, gizlice, devam ettirmek esasına göreydi. Üç Büyük Savaşla, Dünya Sosyalist ve Ateist devleti'ne ulaşmak. Önce, Rusya'da Sosyalist ve ateist devlet, sonraki iki aşamada, bu devletin genişleyerek, Dünya devleti haline gelmesi. Ama, Aşk toplumu da tasarlanınca, global çetenin tasfiyesi elzem oldu. Misyon gizlice mevcut Projeye monte edildi. Yol Haritası alenen değiştirildi. Herşeyden önce, Talihli Türk, Yılmaz'ın yetişeceği Laik ortamı hazırlaması için, Atatürk ihtiyacı, ortaya çıktı. Yılmaz "kurban" olarak lanse edileceği için de, Atatürk'ün de, Ve hatta, ilk sosyalist devleti kuracak kişinin, Lenin'in de "kurban" (gerçekten kurban) seçilmesi uygun oldu.       Lenin ve Atatürk'ün "kurban" olduklarını, ve gizlice öldürüldüklerini Global çete üyeleri biliyorlar. Yılmaz da Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti'ni kurduktan sonra, alenen öldürülecek, askeri darbe ile, yerine geçecek global çete üyesi yönetimi altında, yola devam edilecek, diye biliyorlar. Ama Yılmaz da biliyor, Lenin ve Atatürk'ün kurban olduklarını ve öldürüldüklerini, Ve Dünya sosyalist, ama ateist olmayan Dünya Devletinin başı iken, uygun zaman gelince, Tanrılığın ilanından az önce, Tüm Dünya'yı, Global Çete üyelerinden "temizleyeceğin"i de biliyor.       Yılmaz, Dünya'nın başı olunca, Ateist uygulama yapmayacak, "laikliğe" devam edecek, Global çete vardı, demiyecek. Sahte idamlar yapmamak için, Eski yöneticilerin tümüne, "genel af" çıkaracak.     Yılmaz'ın bu konulardaki kararlılığının, START öncesi, değişmeyeceğinin kesileşmesi üzerine, Global çete, mecburen Yol haritasını değiştirecek. Yılmaz'ı öldürme kararına devam. İnsanlara açıklama da değişiklik: Global Çete Vardı, Yılmaz da onun adamıydı, demek üzere.       Yılmaz, "temizliği", Eski yöneticiler, isyan hazırlığı içinde açıklamasıyla alenen yapacak.

Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin