“YOKSULLAŞ-tır-MA ve SAĞLIK
Dr. Ahmet SALTIK (profsaltik@yahoo.com, ahmetsaltik@msn.com)
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
“ Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı,
her zaman üzerinde durulacak ulusal sorunumuzdur.
Çünkü Cumhuriyet;
düşünsel, bilimsel ve bedensel bakımdan
güçlü ve yüksek düzeyli koruyucular ister.”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
G İ R İ Ş :
BM Kalkınma Programı’nın (UNDP) yoksulluğu ölçmek için önerdiği ve son yıllarda yoğun olarak kullanılmakta olan ölçüt, İnsani Yoksulluk İndeksi’dir (Human Poverty Index) . Bu indeksin daha çok gelişmekte olan ülkelere uygulanan biçimi;
-
40 yaşından önce ölme riski taşıyanların,
-
Okuma-yazma bilmeyen yetişkinlerin,
-
Sağlıklı içme suyuna erişimi olmayanların,
-
Sağlık hizmetine erişemeyenlerin ve
-
Beş yaşın altındaki, orta ya da ciddi düzeyde düşük ağırlıklı çocukların oranından.. oluşmaktadır.
Genelde gelişmiş ülkelere uygulanmakta olan biçiminde ise, bu sayılanlara ek olarak, bir yıldan uzun süre işsiz olanların oranı ile yukarda tanımlanmış olan göreli yoksulluk sınırı altındakilerin oranı da katılmaktadır. Bu indeksin bir başka biçimi İnsani Gelişme İndeksi’dir (Human Development Index).
Bu indeks, yaşam beklentisi, yetişkinlerin okuryazarlık oranı, eğitim düzeyi ve kişi başına GSYİH ile ölçülen yaşam standardından oluşmaktadır.
Yoksulluk.. anamalcı toplumsal düzenlerin onulmaz yarası. İnsanlığın kadim, yakıcı sorunu..
Önder’e göre, “Güçlenen ve merkezileşen sermayenin çevre dokuyu proleterleştirmesi ve zamanla yoksullaştırması, kapitalizmin temel yasasıdır.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/l, 09.08.05)
Ünlü Fransız yazar V. Hugo’nun görkemli yapıtı “Sefiller”, 18. yy’ın 2. yarısında büyük Fransız Devrimi’ne giden yolda toplumsal bilinci ışıtmada ne denli can alıcı bir rol üstlendiği hâlâ belleklerde. İlginç ve çarpıcı olan ise, tarihe akan zaman dilimleri ile yatay ve dikey eksenlerde giderek boyutlanan bir sorunsal. Yatay eksende her geçen gün daha çok sayıda insanı pençesine düşürüyor. Dikey eksende ise derece olarak büsbütün derinleşen bir yoksullukla yüzyüzeyiz.. Sanırız, Kanadalı Prof. M. Chossudovsky’ nin, kitabına verdiği ad üzerinden betimlemesi son derece yerinde : Yoksulluğun Küreselleşmesi!
BM Genel Sekreteri K. Annan’ın verileriyle küresel nüfusun neredeyse yarısı olan 3 milyar insan, günde 2 $’dan az bir gelirle geçinmek zorunda. Dünya Bankası (DB) kaynaklarına göre bu rakam
göreli yoksulluk sınırı. 3 milyar yoksulun 1.2 milyarı ise, 1 $ / gün gibi bir gelirle (?!), deyim yerinde ise “sürünmekte”! Kabaca her 5 insandan 1’i mutlak yoksul! Geriye dönük değerlendirmelerle, Yoksulluk
2 düzlemde de giderek ürkütücü hatta dehşet verici boyutlar kazanmakta. Bu verilerden kalkarak yapılan kestirimlere göre (trend çözümlemeleri), sorunun zamanla daha da ağırlaşacağı çıkarsanmakta.
DB, BM Kalkınma Programı (BMKP, UNDP), IMF, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi uluslar arası sermayenin su götürmez sözcüleri olan kurumların raporlarında, kaynaklarında, kimi uzmanlarının (?) irdelemelerinde “sorunun karmaşık ve çok etmenli” olduğu kararlılıkla ve hep bir ağızdan işlenegeliyor. Böylece, Chossudovsky’nin değerlendirmesiyle, “olağanüstü bir küresel soygun”u maskelemek üzere Küreselleş-tir-me süreçleri, tüm dünyaya belli merkezler eliyle dayatılarak yığınlar yoksullaştırılıyor.
Oysa sorun çok yalın : Kapitalist emperyalizm, yep yeni (!) yöntemlerle sömürgeciliğini sürdürüyor. Çıplak gerçeğin elbet ustaca örtülmesi gerek. Batı’nın kimi ünlü üniversitelerine ısmarlanan bir yığın tez, rapor, makale vs. ile gerçeğin algılanmasının engellenmesi yaşamsal önemde Yeni Dünya Düzencileri için. Tıpkı dünkü gibi. Halbuki Küresel gelir, satın alma gücü paritesiyle 50 trilyon $’a (nominal olarak 36 trilyon $) ulaşmış durumda. Dünyalı başına 8 bin $ düşüyor neredeyse. Kuramsal olarak eşitlikçi-adil paylaşıldığında, gezegenimizin tüm konuklarına epey gönenç sağlayabilecek büyüklükte bir servet bu.
Ne var ki Yoksullaş-tır-ma, bilinçli ve acımasız bir silah olarak giderek artan dozda kullanılmakta.
Çünkü uluslararası sermaye bir imparatorluk gücüne ulaştı ve siyasallaşıyor; dünyayı istiyor bir başka
deyimle. Susan George’un sözüyle Küreselleşme = Dünya Bankası İmparatorluğu, “taştan kan çıkarma”; A. Minc’in adlandırmasıyla “Ortaçağa dönüş!” pahasına da olsa gerçekleştirilecek. (Saltık A. Küreselleş-tir-me’nin Acımasız, Bilinçli Silahı : ”Yoksullaş-tır-ma” ve Halk Sağlığı. Yoksulluk Simpozyumu bildirisi, 31 Mayıs-1 Haziran 2003, YOKSULLUK, Cilt 3, syf. 330-351, İstanbul)
Hedef Tek Dünya Devleti! Ulus Devletlerin yoksullaştırılarak ekonomilerinin çökertilmesi ve
bu yolla ele geçirilerek Sermaye İmparatorluğu’na bağlanması, Elit’in kesin buyruğu ve hedefi!
-
Gelişmekte olan ülkeler, dışalım (ithal) girdileri ve öteki ülkelerdeki geliştirilmiş ürünleri
tüketmek zorunda bırakılmış,
-
Yabancı yatırımcıların o ülkede izin vereceği AR-GE çalışmaları ölçüsünde,
yerli sanayinin bulunmasına izin vermiş,
-
Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere akan bilgi ve teknoloji transferi,
gelişmiş ülkelerin izin verdiği ölçü, ücret ve miktarda olmuş ve olmakta,
-
IMF Anlaşmalarının temel koşulu olan “alım gücünün ve ücretlerin düşürülmesi” politikası ise,
ücretli kesimin daha da yoksullaşmasına ve mülksüzleşmesine yol açmaktadır
-
Eldeki verilere göre son 20 yılda gelişmekte olan ülkelerden (çevre ülkeler) gelişmişlere
(merkez ülkeleri) 800 milyar doları bulan bir kaynak aktarımı (transferi) yaşanmıştır..
Bu olgu; dünya kaynaklarının giderek daha adil, daha dengeli, daha eşitlikçi paylaşımı ve üretilen
küresel artı değerin küresel gönenci artırıcı doğrultuda işlemediğinin temel kanıtlarındandır.
Chossudovsky’nin vurgusuyla; Y O K S U L L U K KÜRESELLEŞMEKTEDİR!
(Chossudovsky M (Çeviri: N. Domaniç). Yoksulluğun küreselleşmesi. İstanbul: Çivi Yazıları; 1999)
Önce terminolojiyi düzelterek başlamak gerek : Yoksulluk ya da Yoksullaşma değil!
Olup biten kendiliğinden değil ki?
Özenle gizlenen bir öznesi var. O yüzden, çok kritik bir “tır” hecesinin gerektiği yere konması zorunlu :
YOKSULLAŞ-TIR-MA! Buradan işe koyulmalı ki, büyü bozulabilsin..
Asimetrik Bilgi Kuramı tezi ile Nobel Ekonomi ödüllü ABD’li, Prof. J. Stiglitz, ‘Küreselleşme ve Büyük Hayal Kırıklıkları' adıyla (Globalisation and Its Discontents) Türkçe’ye de çevrilen ünlü yapıtında
şu çarpıcı değerlendirmeye yer veriyor :
-
Liberalleşme programı, batılı ülkelerce salt kendi çıkarları için düzenlenmiştir.
-
IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlar; yoksul ülkelerin 'katilleri’ dir!
-
IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından yoksul ülkelere dayatılan programlar,
çağdaş savaşın araçları’dır! (Stiglitz JE. Çev. A. Taşçıoğlu, D. Vural. Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı. İstanbul, Plan b Yay.; 2002: 23-52,178-79,195-213)
Tüm bu verilere karşın, ABD eski Hazine Bakanlarından Summers’a göre (2002), “gelişmekte olan ülkelerde gereğinden çok insan yoksul, çünkü gereğinden çok az küreselleşmiş..” durumdadırlar.
ABD Ticaret Bakanlığı’nın görüşü ise, “Küreselleşmeye bağlı iş yitirme acı vericidir. Fakat niteliksiz işgücünü tutmak veya yeni ticaret anlaşmalarına çekince koymak da çözüm değildir.” yönündedir.
Eski ABD başkanlarından J. Carter, yoksullara hiç şans tanımamaktadır (Şubat 2001) :
“Tümüyle okumaz-yazmazsanız ve günde 1 $ ile geçiniyorsanız, küreselleşmenin yararları size
asla ulaşmayacaktır.” (http://www.theglobalist.com/DBWeb/StoryId.aspx?StoryId=4560, 02.08.05)
ABD Hazine ve Ticaret Bakanlıklarına göre, gelişmekte olan ülkelerin yoksulluklarının nedeni küreselleştirilererk acımasızca sömürülmeleri değil; tersine, “yeterince küreselleşmemiş” olmalarıdır !?
Türkiye, IMF ve DB politikalarından en çok zarar gören ülkelerin başında geliyor. Kurtuluş Savaşı'n- dan sonra kendi gücüne dayalı kalkınma yolunu tutan ve bağımlılık doğuracak borç ilişkilerine girmeyen Kemalist Türkiye, bu tutumuyla hem hızlı bir gelişme sağladı hem de yoksul ülkelere örnek oldu. Yaratılan özgün kalkınma modelinin, toplumsal ilerleme ve yenileme yönünde yüksek düzeyde başarı elde etmesi ve bu başarının bağımsızlığa kavuşacak ülkelere örnek oluşturması, gelişmiş ülkeleri ileri düzeyde rahatsız etti. Kemalist uygulamaların Türkiye'de denetim altına alınarak, süreç içinde ortadan kaldırılması, yarım yüzyılı aşkın bir süre üzerinde ısrarla durulan bir konu oldu. Bu nedenle, Türkiye,
tüm uluslararası anlaşmalarda ama özellikle IMF ve DB politikalarında, "özel ilgiye tabi" ülke olarak
yer aldı. (Doksat, K. http://www.keremdoksat.com, 26.06.05)
Veriler, veriler :
Uluslararası Kamu Çalışanları Federasyonu (PSI), IMF ve DB uygulamaları ile ilgili olarak
şu saptamayı yapıyor :
“DB yönetimince hazırlanan 'yapısal değişim programlarının' uygulandığı ülkelerde yoksulluk arttı, işçilere kemer sıkma politikaları uygulandı, sosyal harcamaların kısılması sonucu temel hizmetler durdu, pek çok kamu çalışanı işini yitirdi.. DB ve ikiz kardeşi IMF, dünyayı fethe çıkan sermayenin müfreze kolu durumundadır." (Dünya Bankası'na Çizgili Taşlama, www.cumhuriyet.com, 24.05.1996)
Bu konular esasen BM'nin ekonomik ve sosyal kuruluşlarında ve BM'ye bağlı UNICEF, UNESCO,
DSÖ gibi kuruluşlarda yıllardır aralıksız olarak ele alınan konulardır. 2000 yılında yayınlanan bildiride başlıca 8 hedef öngörülmüştür. AIDS, sıtma gibi salgın hastalıklarla mücadele, aşırı yoksulluk ve açlığın ortadan kaldırılması, ilkokul eğitimi, çocuklarda ölüm oranının düşürülmesi, annelerin sağlığı, kadın-erkek eşitliği, çevre sorunları, kalkınma için küresel işbirliği seçilen başlıca hedeflerdir. Rakamlar ürkütücüdür. Dünyada bir milyardan fazla insan ayda 38 YTL (günde 1 $!) ile aşamaya çalışmaktadır. Buna karşın siyah Afrika'da yoksulluk artmakta, yoksullar daha da yoksullaşmaktadır. 2003 yılında yine siyah Afrika'da beş yaşın altındaki her 1000 çocuktan 172'si ölüyor. Dünyada ise günde ortalama
otuz bin çocuk salgın hastalıktan ve olanaksızlıktan ölmektedir. AIDS hastalığı ortaya çıktığından beri
yirmi milyon insan öldü. AIDS öldürücü hastalık olarak dünyada 4. sırada. 2004’te dünyada AIDS'li hasta sayısı 39 milyon olarak kestirilmektedir. Sıtma yılda bir milyon can almakta, verem gene yayılmaktadır. Gelişmiş ülkelerin yaptıkları kalkınma yardımlarında artış olmakla birlikte (2004'te 79 milyar $) öngörülen hedeflerin çok altındadır... Yoksulluk, salgın hastalıklar gibi büyük sorunlar uluslararası ilişkileri, barış
ve güvenliği doğrudan etkilemektedir. New York'ta yapılacak görüşmeler sırasında bir siyah Afrikalı için
en büyük tehdit, Kuzey Kore'nin nükleer silah üretmesi değil, açlık, sefalet ve salgın hastalıklardır.
(Fırat, T. http://www.cumhuriyet.com.tr/custra/m/j20.html)
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2001 Raporu oldukça dikkat sarsıcı olgulara yer vermekte :
-
Dünya nüfusunun ¼’ü ruhsal olarak rahatsız!
-
450 milyon insan ruhsal açıdan sıkıntı içinde yaşıyor.
-
Depresif bozukluklar dünyada 4. önemli hastalık nedeni (15-44 yaş diliminde).
-
Dünya genelinde her yıl 1 milyon insan intihar ediyor.
-
Sürekli stres altında yaşama, tehlikeli koşullar, istismar, sağlıksız ortamlar,
G E L E C E K Ü M İ D İ N İ N Y İ T İ R İ L M E S İ gibi nedenler,
yoksulların daha çok ruhsal sorunlarla karşılaşmasına neden olmakta.
-
TÜTÜN kullanımı bu yüzyılda 1 milyar kişiyi öldürecek !
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komisyonu’nun 2001 Raporu da düşündürücü :
“ IMF reçetelerini, 20 yıldan beri uygulayan ülkelerde toplumsal (sosyal) çöküş hızlanmış,
kredi borçlarını ödeme pahasına, milyonlarca insanın ekonomik, sosyal ve kültürel hakları
rafa kaldırılmış, bu halklar, yoksulluğun pençesine terk edilmiştir. “
Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü, Nijer’de her gün çocukların yaşamını yitirdiklerini belirtiyor. Ülkede 3 milyon 600 bin kişinin kıtlıkla karşı karşıya olduğuna dikkat çeken World Vision, nüfusun üçte birinin açlıkla savaştığını bildirdi. Açlıkla boğuşan aileler gıda yardım noktalarına ulaşmak için yüzlerce kilometre yol kat etmek zorundalar. (http://www.worldvision.org/worldvision/master.nsf/home/, 29.07.05)
Dünya Bankası (DB) 2003 Raporu sorunun derinliğini, adeta suret-i haktan geçinerek sergiliyor :
-
Bugün dünyadaki en varsıl 3 kişinin servetleri, en yoksul 48 ülkede yaşayan 600 milyon insanın toplam ulusal gelirlerinin üstündedir.. 3 kişi = 48 ülke!
-
En varsıl 20 ülkedeki ortalama gelir, en yoksul 20 ülkedeki ortalama gelirin 37 katıdır.
-
En varsıl % 20 ile en yoksul % 10 arasındaki fark 1960’ta 1/30 iken; 1997’de 1/74,
2000’de 1/79 olmuştur.
-
Mutlak yoksulluk içinde yaşayanlar yani günlük geliri 1 $’ın altında olanlar 1.2 milyara ulaşmıştır. Bu rakam, Dünya nüfusunun 1/5’idir.
Dünya Bankası Raporu, 22.04.05 : Gelir dağılımında uçurum derin ! (Kendileri masumlar !?)
-
DB’nın yayınladığı rapor, Türkiye’deki gelir dağılımının sanıldığından daha adaletsiz olduğunu ortaya koydu. Gelir dağılımı Türkiye’den daha kötü ülkeler arasında Afrika ve Asya ülkeleri çoğunlukta. DB raporuna göre, gelir dağılımı Türkiye’den daha bozuk ülkelerin büyük çoğunluğu ise Afrika, G. Amerika ve Asya ülkeleri..
-
Dünya Kalkınma Göstergeleri 2005 Raporu’na göre, Türkiye’de nüfusun en yoksul % 20’lik kesiminin gelirden aldığı pay % 6.1’de kalırken, en varsıl % 20’nin aldığı pay ise % 46.7. İkinci
en yoksul % 20 gelirden % 10.6, 3.dilim % 14.9 ve dördüncü % 20’lik dilim ise % 21.8 pay alıyor.
-
Türkiye ile ilgili asıl çarpıcı sonucu ise en varsıl ve en yoksul % 10’luk dilimlerin gelirden aldığı
payların karşılaştırılmasıyla ortaya çıkarıyor :
-
EN YOKSULUN GELİRDEN PAYI %2.3 ! Nüfusun en yoksul % 10’unu gelirden % 2.3 pay alırken, en varsıl % 10’un aldığı pay ise % 30.7’ye çıkıyor.
-
Yüzde 20’lik dilimlerin karşılaştırılmasında 7.6 kat olan en yoksul ve en varsıl kesim arasındaki gelir farkı, % 10’luk dilimlerin araştırılmasında 13 kata yükseliyor. Sıfıra doğru indikçe gelir dağılımındaki adaleti, 100’e yaklaştıkça da adaletsizliği gösteren Gini katsayısı 40 (kırk) !
-
Türkiye, OECD içinde Meksika ve ABD’den sonra gelir dağılımı en bozuk 3. ülke.
-
Gelir dağılımı Türkiye’den bozuk herhangi bir AB, AB’ye aday ya da Avrupa ülkesi yok.
Türk-İş raporu : 4 kişilik bir aile için Açlık sınırı 569 YT, yoksulluk sınırı 1 854 YTL olarak hesaplandı. (http://www.turkis.org.tr/index1.php, Mart 2006)
Türk-İş’e göre, İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki sorunlar, son yıllarda özelleştirmeler, taşeronlaşma, küçük ve orta boy işletmelerde (KOBİ) çocuk, genç ve kadın işçi çalışmasının yaygınlaşmasıyla daha da artmıştır. Kırsal alandan kentsel alana göç, işten çıkarmalarla % 15’e ulaşan işsizlik, çalışanları, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı koşullarda, düşük ücretlerle çalışmaya zorlamaktadır. Başka bir anlatımla, açlık sınırında yoksulluk ve iş kazası riski arasında tercih yapmaya zorlanan insanlar, iş kazası ve iş kazasının neden olduğu ölüm, sakatlık, meslek hastalığı gibi riskleri, çareszilikle kabullenmek zorunda kalmaktadır. (http://www.turkis.org.tr/bolum.php?kat=122, 28.07.05)
1950’de nüfusu 1 milyonu aşan kent sayısı 86 iken, günümüzde 400’ü aştı ve kentlerde yaşayan nüfus 3.2 milyara erişerek dünya nüfusunun yarısını geçti. Göç ciddi boyutlarda. Temel neden, yoksul Güney’e, varsıl Kuzey’in dayattığı ve sonucu yoksullaşma olan ekonomi politikaları. (Mike Davis, Planet of Slums, New Left Review, Mart-Nisan 2004 ve Samir Amin, World Poverty, Pauperization and Capital Accumulation, Monthly Review, Ekim 2003).
Özbay, Türkiye’dek, derin ve yaygın yoksulluğa ilişkin şu verilere dikkat çekiyor :
(İşte Türkiye Gerçeği, Ankara Ticaret Odası kitabı, syf. 11-12, Ocak 2003, www.atonet.org.tr, 10.08.05))
“ Gizli ve açık 10 milyon insanımız işsiz, iş yerleri kapanıyor, insanlarımız karnını doyuramıyor, çöplüklerden ekmek topluyor, ucuz ekmek kuyruklarında sıra bekliyor, Pazar dağıldıktan sonra atılan sebzeleri topluyor, bayramlarda çocuklarına yeni bir elbise alamıyor, insanlarımızın büyük bölümü sağlık koşullarına uymayan banyosuz tuvaletsiz eylerde yaşıyor, 6-10 kişi bir tek göz konutlarda barınıyor Liseyi bitiren öğrencileri üniversiteye giremiyor. Üniversiteyi bitirenler iş bulamıyor iş sahibi olanlar da işlerini yitiriyor, iş yerleri kapanıyor...”
“Büyüyen işsizler ordusunun, enformal -kayıt dışı- sektör çalışanlarının, marjinalze olanların, artan şehirli sefaletinin kızgın aktörleri olarak giderek her şeyi zorladıkları ortada..” (Tonak EA, Boratav K, Türel O, Somel C, Şengül T, Arslan H. (Derl. Tonak, EA). Küreselleşme, İMGE yay. Syf. 10, 2. bs., 2004)
Tarımda ekim alanları daralıyor, üretim düşüyor, ihracat geriliyor, ithalat artıyor ve çiftçi yoksullaşıyor. Beş yıldan beri IMF/Dünya Bankası'nın dayatmalarıyla kararlı bir şekilde uygulanan sözde tarım reformunun getirdikleri bunlar. Türkiye tarımının girdiği bu sarmaldan kurtulabilmesi için uluslararası tarım-gıda tekellerinin çıkarlarını esas alan, onların gereksinim ve yönelimlerine göre hazırlanan
sözde reform programlarını terkedip, kendi insanımızın ihtiyaçlarına ve ülkemizin özgül -iklim ve toprak- koşullarına göre oluşturulacak üretim odaklı bir tarım programı yaşama geçirilmelidir.
BM Kalkınma Programı (UNDP), sorunun dramatik-trajik boyutlarını rakamlandırmaktadır :
-
358 adet dolar milyarderinin servetlerinin toplamı, yeryüzü nüfusunun en yoksul % 45’inin
yıllık gelirleri toplamına eşit!
-
Dünyanın en varlıklı 200 elitinin (seçkinin) serveti, iki milyar yoksul insanın gelirleri toplamından daha fazladır.
“ Endonezya’da insanlar ot, yaprak, ağaç kabuğu ve böcek yiyerek yaşamaya çalıştı!.
Tayland’da genç kızlar, aileleri tarafından okullarından alınarak genelevlere verildi! ”
(Nicholas D. Kristof, "Asya’da Toplumsal Sınırlardaki Zorlamalar Acı Veriyor" The New York Times, 08.06.1998)
Aslında Küreselleşen, Yoksulluk Oldu !
“ Öyle bir Küresel dünya ki, insanların çoğunun günde 1 telefon konuşması bile yapamadığı, günde
2 dolardan daha az parayla geçinmek zorunda kaldığı, temiz su edinemedikleri için çocukların
öldüğü bir gezegen.. 80’li yılların başından bu yana 90 kadar ülke, daha küresel Kuzey Yarıkürede yaşayanlarca, pek anlaşılamayan karmaşık bir yağmalama sistemiyle, varsıl ile yoksul arasındaki uçurumu daha da artıran bir dizi ‘yapısal düzenleme’ yapmaya zorunlu kılındı! Gelişmekte olan ülkelerin devlet politikalarını en ince ayrıntılarına dek denetleyebilen ‘Dörtlü’, Dünya Ticaret Örgütü
ve Vaşington’daki ‘Üçlü’ grup ‘Dünya Bankası, IMF ve Amerikan Hazinesi’ ise bunun adını
‘iyi yönetim’ ve ‘nation building’ olarak koyuyor?! ”
“.. Güçlerini, büyük oranda, yoksul ülkelerin Batı’lı Kredi veren ülkelere olan ödenemeyecek boyuttaki
borçlarından dolayı her gün ödemek zorunda kaldıkları milyon dolarlardan alıyorlar. Sonunda ise, nüfusu 1 milyardan daha az bir Elit tabaka, dünya nimetlerinin % 80’lik dilimini denetliyor. Tüm bu görünümü destekleyen güç ise, dünyanın önde gelen bilgi ve haber kaynaklarının ya sahibi olan, onları denetleyen önde gelen Amerikalı ve Avrupalı medya devleri.” ( Pilger, J. Dünyanın Yeni Efendileri, Küresel Yağmacılığın Gerçek Yüzü, Timas Yay, 2002) Oysa, Dünya servetinin yarısını elinde bulunduran 400 dolar milyarderinden % 4 oranında servet vergisi alınsa, yeryüzündeki yoksulluk ve sağlık sorunu kökünden çözülmüş olabilecektir.
Şu verileri özenle değerlendirelim :
Bu Model Açlığı Çözmez..
-
BM ve IMF'den iki uzman neoliberal politikaların yoksulluğu körüklediğini bildirdi.
Açlar ordusu iki yılda 16 milyon kişi artarken, BM Beslenme Hakkı Raportörü Prof. Ziegler,
neoliberal politikaların açlığı kışkırttığını bildirdi. IMF'nin Araştırma Bölümü Direktörü Rajan da ''Gelişmiş ülkelerin ekonomik modellerinin geri kalmış ülkelerde sonuç vermeyebileceğini'' itiraf etti.
BM Beslenme Hakkı Raportörü araştırmacı yazar Prof. J. Ziegler açlığın olağanüstü boyutlara ulaştığını açıkladı. “ Piyasa açlık sorununu çözemez, her saniye bir insan beslenme yetersizliğinden ölüyor!” diyen Ziegler, her gün 100 bin kişinin öldüğünün saptandığını belirtti. Ziegler, 842 milyon insanın kronik olarak açlık sınırının altında beslendiğini, bu rakamın iki yıl önce 826 milyon olduğunu açıkladı. Ziegler, açlığın tüm savaşlardan, AIDS, Verem ve Malarya'dan daha fazla kurban aldığını da
öne sürdü. Açlık ile ilgili verileri içeren raporun 27 Ekim 2004'te yapılacak BM Genel Kurulu'na sunulacağını belirten Ziegler, BM tarafından 2015 yılına dek açların sayısının yarıya indirilmesinin
hedef olarak ortaya konduğunu, ancak bunun her zamandan daha uzak bir hedef olduğunu savundu.
IMF'den itiraf :
Ziegler artan açlığın temel nedeninin neoliberal politikalar olduğunu söyledi ve “piyasa, açlık
sorununu çözemez, nüfus artışı ve doğanın sınırlılığı gerekçeleriyle yapılan açıklamalar açık birer
yalandır. Sorun ekonomik sistemdir. Kârları arttırma çabası durumu ağırlaştırıyor” dedi.
Yoksul ülkelere kredi kullandırırken ekonomi politikaları öneren IMF Danışmanı ve Araştırma Bölümü Direktörü Raghuram Rajan, gelişmiş ülkelerin uyguladığı ekonomik modellerin, geri kalmış ülkeler için yarar sağlamayabileceğini söyledi. IMF tarafından çıkartılan Finance & Development dergisinde yer alan makalede Rajan, aynı politikaların gelişmiş ve geri kalan ülkelerde farklı sonuçlar doğurmasına neden olarak ''güçlü kurumların oluşturulamaması, sağlıklı yasal altyapının kurulamaması ve vergi yönetimindeki eksiklikleri'' gösterdi. IMF'nin önerilerini birebir uygulamaya çalışan hükümetlere karşılık, ''Türkiye'nin yapısına uygun çözümler üretilmesini'' savunan kesimleri haklı çıkaran itiraf niteliğindeki Rajan'ın değerlendirmesinde.. (www.cumhuriyet.com.tr, 19.10.04, syf. 12)
-
BM Genel Kurulu’na sunulan, Fransa ve Brezilya’nın hazırladığı “AÇLIĞA KARŞI SAVAŞIM” tasarısına 110 ülke destek verdi. Karşı çıkan tek ülke ABD oldu! Bu kapsamlı girişime verilen
büyük destek, Washington için yeni bir sorun olarak değerlendiriliyor.
-
Fransa Cumhurbaşkanı J. Chirac :
“Küreselleşmenin geleceği yok!.. Sosyal dengeleri ve çevreyi yok eden,
yoksulları ezen, insan haklarını reddeden bir küreselleşmenin geleceği yoktur!”
-
BM Genel Sekreteri K. Annan : Açlık kitle imha silahlarından daha tehlikeli!
-
Annan, hukuk çağrısı yaptı : “En temel hukuk kuralları, tekrar tekrar, arsızca göz ardı ediliyor.
Birileri1, sivillerin, savunmasız kişilerin ve masum insanların yaşamı üzerinde söz sahibi oluyor.
Hiç kimse hukukun üzerinde değil. Bu olayların Sudan, Irak, Uganda, Rusya ya da Ortadoğu’da yaşanmasının önemi yok. Zaman zaman, terörizme karşı savaşın gerekleri insan hakları
çiğnemine (ihlal) yol açıyor.
-
Brezilya Devlet Başkanı Lula de Silva : Asıl demokrasi ve sosyal adalet küreselleşmeli!
Ancak bu yolla terörizme karşı savaş verilebilir.
-
Baş döndüren uçurum : BM İnsansal Gelişme Raporları verilerine göre 4.4 milyar
insanın % 60’ı hijyenik temizlik olanağından yoksun. Temel koruyucu sağlık ve beslenme giderleri
için yılda 13 milyar $ gerekirken, Avrupa ve ABD’de evcil hayvan yemine yılda 17 milyar $
harcanıyor. Kadınların doğum ve sağlık giderleri için yıllık 12 milyar $ gerekli. Bu tutar,
Avrupa ve ABD’de parfüme harcanan paraya eşdeğer. (www.cumhuriyet.com.tr, 22.09.04)
Bu arada, UNDP’nin (BM Kalkınma Programı) web sitesinde “Poverty Reduction” başlığının açılamadığını da kaydedelim. (http://www.undp.org/faq/, en son olarak 03.01.06’da..)
Tablo 1 : Doğumda beklenen yaşam ümidi; ilk ve son 10 ülke.. ve bir insanlık ayıbı (DSÖ-2004).
Ülkeler
|
Eo / yıl
|
Ülkeler
|
Eo / yıl
| -
Sierra-Leone
-
Lesotho
-
Zimbabwe
-
Swaziland
-
Zambia
-
Angola
-
Malawi
-
Botswana
-
Burundi
-
Burkina Faso
|
34.0
35.7
37.9
38.8
39.7
39.9
40.2
40.4
40.8
41.7
| -
Japonya
-
İsviçre
-
İsveç, Avustralya
-
Kanada
-
Fransa
-
İspanya, Singapur
-
Avustralya, İsrail
-
İtalya
-
Norveç
-
Yeni Zelanda
|
81.9
80.6
80.4
79.8
79.8
79.6
79.4
79.7
79.1
78.9
|
(http://www.who.int/whr/2004/annex/topic/en/annex_1_en.pdf, 11.08.05)
-
Türkiye açısından irdelendiğinde, durum hiç iç açıcı değildir :
Ege Sanayici ve İşadamları Derneği’nin hazırladığı ‘Yoksullukla mücadele ve bölgesel kalkınma’ konulu araştırma Türkiye’de bölgeler arasındaki farkı bir kez daha gözler önüne serdi. Araştırmaya göre, Türkiye’de ortalama yaşam beklentisi 70.1 yıl. Yaşam beklentisinin en yüksek olduğu il ise 76.5 yıl ile Sakarya. Türkiye’de yaşam beklentisinin en düşük olduğu kent 58.3 yıl ile Şırnak. Rapora göre Şırnaklıların yaşam beklentisi Nepal ve Yemen’den de geri. Yalnızca 40 yaşına dek yaşamayı bekleyenlerın oranı ise % 8’e ulaşıyor. (www.cumhuriyet.com.tr, 07.12.04)
Türkiye’nin güncel tablosu, yurtsever ozanlarının özlemlerinden çok uzak durumda ne yazık ki,,
MEMLEKET İSTERİM
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim.
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim.
Ne zengin fâkir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim.
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Cahit Sıtkı TARANCI
66 milyon nüfusu bulunan Türkiye’de 25 milyon insan ayda 60 milyon ile geçin(em)iyor. Kişi başına
1 dolarlık gelir temel alındığında nüfusun % 15’inin, 1.5 dolar temel alındığında % 38’inin yoksul olduğu belirlendi. Özellikle Güneydoğu, Doğu Anadolu yoksullukta başı çekiyor. (Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele İhtisas Komisyonu Raporu / DPT 2001)
8. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda (2001-2005) (DPT Yayını, syf. 75) yoksullukla ilgili yaklaşım şöyle :
"Yoksullukla mücadele amacıyla uygulanan sosyal koruma programlarında etkinlik sağlanamamıştır. Uzun süredir devam eden yüksek enflasyon ve faiz ödemelerinin bütçe üzerindeki yükü devletin genelde sosyal refahı, özele ise gelir dağılımını düzeltici ve yoksulluğu azaltıcı politikalar uygulama imkanlarını daraltmıştır. Gelir dağılımında gözlenen dengesiz yapı, ekonomik büyümenin yoksulluğu azaltıcı etkilerinin ortaya çıkmasını güçleştirmektedir."
DPT Planı, bir başka yerinde (syf. 23); "Yoksulluk sınırının altında bulunan nüfusun 2010 yılına dek
önemli ölçüde yoksulluktan kurtarılması hedeflenmiştir." demektedir. Ancak nedense bu hedeflere
bir türlü erişilememektedir. Yirmi yıl önce hazırlanan Kalkınma Planlarını inceleyip bugünlere bakmak
ve bugün hazırlanan Kalkınma Planlarına bakıp geleceği kestirmek gerekir. Daha 1968’de Kalkınmada Öncelikli iller belirlenmiş ve önemli teşviklere hak kazanmıştır fakat, bu iller hâlâ kalkındırıla mamıştır. Üstelik kalkınması öngörülen illerin sayıları ikiye, üçe katlanmıştır. Ne acıdır ki, planlar ve programlar
iflas etmiştir. (Çavlı, M. Güçlü Devlet Yapısının Analizi, syf.32, www.atonet.org.tr, 10.08.05
Şubat 2001 krizinde ülkenin milyarlarca $ serveti yokedilmiştir : “2001 yılı bütçesinden Sağlık Bakanlığı'na ayrılan pay 1.8 milyar $. 70 milyon insanımıza 1.8 milyar $, 12 banka sahibinin sağlığına 12 milyar $. 70 milyonda adam başına 26 $, 12 banka sahibine adam başına l milyar $... Hortumlanan 12 milyar $, kişi başına 185 $/yıl yoksullaşma nedenidir.” (Yolsuzluk Kıskacında Türkiye, Ankara, Ocak 2001, ATO Yayın no 15, syf. 10-11).
Kılıçdaroğlu, ülkemizin karmaşık bir küresel soygun üzerinden nasıl yoksullaştırıldığını, buna ikincil olarak da sağlığa ayrılan kaynaklarının kısılarak sağlıksızlaştırıldığını net rakamlarla irdeliyor :
“.. Adalet Bakanlığı bütçesi, Sağlık Bakanlığı bütçesi, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi 80'den bu yana
kan kaybediyor. Sürekli düşüyor, genel bütçe içindeki harcamaları sürekli düşüyor. Nereye gidiyor o para?
İç borç faizi %82.6'ya ulaştı. Yani 65 milyon insan 40 bin aileye çalışıyor. Onlara para aktarıyoruz biz. Bunu nasıl elde edebiliriz? Bunu ancak zor bela bin bir güçlükle gidip işte şuraya buraya yalvararak
elde ediyoruz. Ama bu bilgilerin kamuoyuna açıklanması lazım ki bizlerde ülkenin nereye gittiğini veya
nasıl gitmesi gerektiği konusunda yorum yapalım.” (Yolsuzluk Kıskacında Türkiye, Ankara, Ocak 2001, ATO Yayın no 15, syf. 76).
Turan, Türkiye’nin küresel “bela” kurumlar eliyle acımasız yoksullaştırılma sürecini özetliyor :
“.. Türkiye'de ne olup bitiyor? Bütün iktisatçılar bilir, IMF'nin her şeyden önce enflasyonla mücadele etmesi lâzım. Bunu yapmıyor; ‘enflasyon olsun, ama kontrol altında bulunsun; yeter ki borç taksitleri vaktinde ödensin’ diyor. Türkiye'de ne yapmak istiyor bu üçlü bela ekseni? (IMF, DB ve DTÖ) Buna lütfen parmak bassınlar. .. Bu kuruluşlar, halkın ekonomik ve sosyal zaruretlerine ne kadar çok eğiliyorlar? İşsizlik, üretim, istihdam, ihracat, hayat seviyesinin yükselmesi, eğitim, sağlık, kültür; bunlara hiç aldırmıyorlar. Prof. Joseph Stiglitz'in ‘Küreseleşme ve Büyük Hayal Kınklığı’ adlı kitabı yayınlandı, Fransız basını geniş özetler verdi. Stiglitz uyarcı bir örnek sunuyor :
‘Onbeş bin metre yukarıda şehirleri bombalayan bombardıman uçağının pilotu, bomba yağdırdığı aşağıdaki şehirde oturanların nasıl bir cehennem içine girdiklerini görmez ve görmek de istemez.’
İşte üçlü bela da, beş yıldızlı otellerde otururken, halkın iktisadî ve sosyal ihtiyaçlarına aldırmadan benzer tutumlarla birtakım kararlar almaktadırlar. Bu kararların ve bu politikaların hikmeti nedir?
(Türkiye Ekonomisi ve IMF paneli, 27.04.2002, Ankara Ticaret Odası, kitapçık syf. 23)
Ankara Ticaret Odası’nın 2005 İşsizlik Raporu verileri çok düşündürücüdür :
“4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 1 milyar 802 milyon lira, bir kişinin açlık sınırı ise 682 milyon lira.
Hiç çalışanı olmayan bir hanenin bu rakamları bulması nasıl mümkün olacak? Bu insanlar ne yapacaklar? İlköğretime başlayacak bir çocuğa yapılması gereken asgari harcama tutarı 450 milyon lira, liseler için ise 600 milyon lira. İşsiz olan, hanede de hiç çalışanı olmayan reisler yiyecek, içecek, yakacak, barınma ihtiyaçlarını karşılayamazken çocuklarının eğitim giderlerini nasıl karşılayacaklar? Eğitilmeyen çocukların yarını nasıl olacak? Türkiye her yıl 1 milyon kişiye iş bulmak durumunda.
İş bulunmadığı gibi işsizler ordusu her geçen gün büyüyor.” (http://www.atonet.org.tr/, 10.08.05)
Işık’a göre, “Küreselleşmenin dayattığı özelleştirmelerle vatan satılığa çıkarılıyor ve çalışanlar sokağa atılıyor. Oysa İngiltere ulaşım ve sağlıkta; Portekiz balıkçılık başta olmak üzere birçok alanda yeniden kamuya dönüyor. İtalya, İspanya öyle... Venezüella ve Brezilya petrolü halkın malı haline getirdi. Hindistan ve Rusya özelleştirmelerden vazgeçiyor. ABD ve AB tarımda devlet desteğini sürdürüyor. İşçiler, çalışanlar sokağa atılarak, insanın yok sayıldığı bir düzen ayakta kalamaz. İnsanlık açlıkla, yoksullukla, silahla ve öldürerek hizaya getirilemez. Yoz kültür ürünü dizilerle halk renkli cama yapıştırılıyor. Toplumsal akıl boşaltılarak belleği kurutulmuş bir ülke yaratılmaya çalışılıyor. Cumhuriyetimiz ve devletimiz küreselci dayatmanın en katı ve gerici kıskacına bırakılıyor.”
(Küreselleşme, Aydınlanmaya Karşıdır. www.cumhuriyet.com.tr, 09.08.2005)
1980-2000 döneminde ödediğimiz 208 milyar dolarlık borç faizleri ile neler yapılabilirdi ?
-
8 475 adet F 16 uçağı alınabilirdi.
-
142 milyon bilgisayar alınabilirdi
-
35 adet nükleer santral yapılabilirdi.
-
114 tane Keban Barajı inşa edilebilirdi.
-
16 950 adet hastane yapılabilirdi.
-
683 bin okul inşa edilebilirdi.
-
470 milyon öğrenciye bir yıllık burs verilebilirdi.
-
53 adet Petkim kurulabilirdi.
-
35 bin tane beş yıldızlı tesis yapılabilirdi.
(İzmir Ticaret Borsası Dergisi, Nisan 2001)
“ Türkiye’de insanların % 21’i, (5 kişiden 1’i) yoksulluk içinde yaşıyor. 2 milyon insan en temel gereksinimlerini karşılayamıyor. Bunu salt biz yazmıyoruz, DİE (evlet İstatistik Enstitüsü, Yeni adıyla Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) kaydediyor. 2005 Türkiye’sini tanımlayan 2 sözcük var :
-
Y O K S U L L U K 2. Y O L S U Z L U K ..
“ Yoksulluğun kirlettiği, yolsuzluğun anıtlaştığı bu ülkede, insanlar gelecek konusunda bir plan
yapamamaktadır. T ü r k i y e’n i n g e l e c e ğ i g i d e r e k be-lir-siz-leş-mek-te-dir.
Cumhurbaşkanı Sezer de Türkiye’nin 3 yarasına parmak basmaktadır (29.03.06, basın..) :
-
İşsizlik
-
Yolsuzluk
-
Yoksulluk
Gençler, Türk toplumunun % 70’i, Türkiye’nin yaşadığı siyasi ve ekonmik çalkantıların geleceğe
güveni azalttığını söylüyor. Bu ülkenin geleceği olan, Ulu Önder’in Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği gençlerin % 38’i, bir daha dönmemek üzere bu ülkeden ayrılmak istemektedir. Bu dehşet verici bir rakamdır.”
Türkiye’de trilyonerlerin sayısı artıyor : Türkiye'de 5 bin 185 trilyoner var !
-
Bankalarda 1 trilyon liranın üzerinde mevduatı bulunan Türk vatandaşlarının sayısı geçen yıl
737 kişi daha artarak 5 bin 185’e kadar yükseldi. Yabancılar ve şirketlerle birlikte 1 trilyonun üzerinde banka mevduatı bulunanların toplamı ise 10 bin 140’tan 12 bin 785’e çıktı.
(www.bddk.org.tr, erişim; 13.06.2005)
En çok $ milyarderi olan 8’inci ülkeyiz!
-
Türkiye listedeki ABD (371), Almanya (55), Rusya (33), Japonya (27), İngiltere (24), Hindistan (23), Kanada’dan (22) sonra, en yüksek sayıda milyardere sahip 8’inci ülke oldu. Hong Kong, Brezilya, Fransa, İtalya, Suudi Arabistan, İspanya, İsveç, İsviçre, Çin gibi ülkeleri geride bırakan Türkiye; Almanya, Rusya ve İngiltere dışında Avrupa’nın en çok $ milyarderi çıkaran ülkesi
olarak listeye damgasını vurdu. (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/4055191.asp?gid=52, 13.03.06)
Bir siyasal partinin Mersin Örgütü eylem yaptı : 'Yoksulluk zinciri'ne bağlandılar!
... Türkiye'deki ekonomi politikalarının iflas ettiğini, iç ve dış siyasette çöküntü yaşandığını ifade ederek ... kendilerini zincire vurdu. Eylemde işsizlik ve yoksulluk için çözüm üretilmediği belirtildi. ''Millet geçimini temin edemiyor. Siz ülkedeki mutlu azınlığa bakmayın. Çoğunluğa bakın. Çoğunluk aç ve açıkta. Milletin eline ve ayağına doladığı bu zincir ne zaman ortadan kalkacak'' dendi. Pembe tablolar çizildiğini ancak gerçeğin çok daha farklı olduğu vurgulandı. ''Ülkede döviz açığı tavan yaptı. Dış borç arttı, işsizlik ve yoksulluk tırmanışa geçti. Her gün yüzlerce işyeri kapanıyor. Bütün bunlar yaşanırken 'Dünya bizim ekonomik başarımızı örnek gösteriyor' diye avunuyorlar. Bu aslında utanç verici bir durumdur'' diye konuştu. AKP'ye ''Hükümet bu işsizlik ve yoksulluk zincirini ne zaman kıracak'' diye seslenen Göktaş, açıklamasının ardından da partililerle birlikte kendini zincire vurdu.
(www.cumhuriyet.com.tr, 27.07.2005).
Ekonomik gelişim, sıklıkla Toplam Ulusal Gelir (TUG, GSMH) ile ölçülür. Yetersiz gelir, toplumlarda
hastalık ve sağlığın görünümünü (profilini) olumlu ya da olumsuz yönde değiştirmektedir. Örn. Çin’de
ekonomik büyümenin, beslenme düzeyinde ve sağlık bakımına erişim durumunda eşitsizlikleri artırdığı
gözlenmektedir. Dünyada yaklaşık 1.3 milyar kişi ileri derecede (mutlak!) yoksuldur. Kadın ve çocuklar ise yoksulluktan daha çok olumsuz etkilenmektedir.
-
Dünya ticaretinin serbestleşmesiyle, gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluğun nedeni
arasındaki bilimsel kanıtlar giderek artmaktadır.
-
Nobel ödüllü Gunner Mirdal, “ Kötü sağlık koşulları ile yoksulluk arasında çok tehlikeli
bir kısır döngü vardır. ” vurgusunu yapmaktadır..
-
Tüm dünyada 1987-1993 arasında, günde 1 $’dan az geliri olanların sayısı, 100 milyona yakın artış göstermiştir. 800 milyon kişi açlık çekmekte ve 300 milyon insan yetersiz-kötü beslenmektedir. (Işıklı, A. Dünya Bankası’nın Laik İmparatorluğu’nda Kumarhane Kapitalizmi, kitabı)
Türkiye nereye sürükleniyor ??
Bir yandan yoksullaştırılarak toplumsal sağlığı bozulan ülkede koruycu sağlık hizmetleri savsaklanır ve tüm sağlık hizmetleri piyasaya uyarlanır, örn. Sağlık Ocaklarının duvarlarına bile, herkesin görebileceği biçimde “ÜCRETSİZ MUAYENE YAPILMAYACAKTIR” diye yönergeler asılırken; öbür yandan ülke,
akıl almaz biçimde (aslında çok rahat anlaşılır biçimde!) Batı’lı ilaç tekellerinin yağlı bir müşterisi kılınmak-tadır. Aşağıdaki veriler ironik durumu ortaya koymaktadır. Toplam sağlık giderlerinin yarısı, çoğu dışalım olmak üzere ilaç faturası olan Türkiye.. Oysa bu oran OECD ülkelerinde & 11-17 arası, örn. ABD’de
ilaç üreticisi olmalarına karşın oldukça tasarruflu ve yalnızca % 11’dir.
-
İlaç giderleri 2004’te 9 katrilyon TL (yaklaşık 7 milyar $) oldu.
-
2005’te bu rakamın 12 katrilyon TL’ye (yaklaşık 8 milyar $) tırmanacağı kestiriliyor.
(Sağlık Bakanlığı açıklaması, NTV, 27.07.05)
Aşağıdaki çizimler, Türkiye’nin 70 yıllık ekonomik büyüme gidişini netlikle sergilemektedir. Özellikle
24 Ocak 1980 Ekonomik Kararlarıyla küresel sisteme bağlanarak sözde “liberallaştirlen” ülke, bir yandan giderek iç ve dış borç batağına saplanır ve yoksullaşırken, öbür yandan, azalan nüfus artış hızına karşın, net büyümr hızları “istikrarla” düşmeyi sürdürmektedir. Boratav’ın verileri, Türkiye’nin nasıl “acımasız” bir “yoksullaşTIRma kıskacı”na alındığını tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır :
ÇİZİM 2 : 1961’den bu yana kamu kesimi
borçlanma gereksinimi / GSMH oranları (%).
ÇİZİM 1 : 1930’dan bu yana ekonomik
büyüme hızı (%).
Davidson L Budhoo, DB’nda uzman olarak çalışıyordu. Kendisinin de içinde bulunduğu ve adına “Yapısal Uyum Programı “ adı verilen programlar hazırlıyordu. Budhoo, hazırlanan programların uygulamada yol açtığı sonuçları görünce istifa etti. DB’ndaki görevinden istifa nedenlerini dönemin
ABD Başkanı George Bush’a yazdığı, daha sonra kamuoyuna da açıkladığı “Kamuoyuna açık mektup”
ile anlattığı. Davidson L.Budhoo, 10.01.1989’da gazetelerde yayımlanan “IMF'den bir istifa mektubu”nda şunları söylüyordu :
-
" Beş yıl önce Başkan Reagan bize, üçüncü dünyayı kapitalizm çarkının serbestçe döneceği
yeni bir alan yapma konusunda sıkı bir talimat vermişti. Biz o zaman ne büyük bir sevinçle,
ne büyük bir görev duygusuyla işe atılmıştık. 1983 yılından sonra yaptığımız her şey;
"ya güney küreyi özelleştireceğiz, ya da öleceğiz" kararlılığına dayanıyordu. Bu amaca ulaşmak için, 1983-1988 arasında Latin Amerika ve Afrika'da alçakça, ekonomik bir tımarhane yarattık.”(Davidson L Budhoo, Open Letter of Resignation from the staff of the IMF)
Ekonomik durum, beslenme ve sağlık arasında çok net ilişkiler vardır. Bu ilişkiler hem bireysel
hem de toplumsal ölçekte geçerlidir. Gelişmekte olan ülkelerde, kırılması zorunlu olan bir kısır döngüden
( circulus vicious, şeytan döngüsü, fasit daire) sözedilebilir (Çizim 3).
Üretim Düşüklüğü
Çalışma Gücünün Azalması Y O K S U L L U K...
Hastalıkların Artması Besleme Bozukluğu
Eğitim-Öğretim Yetersizliği
Olumsuz Çevre Koşulları vb.
Sağaltım Hizmetlerine
Öncelik / Ağırlık Verilmesi
Hastalıkların Sıklaşması
ÇİZİM 3 : Ekonomik Durum, Sağlık ve Hastalık Arasındaki Kısır Döngü.
El koyulan özürlü otomobili yüzünden ‘Evime haciz gelecek’ korkusuyla kalp krizi geçirip ölen Öktem Erkinkol’un cezası indirildi. Ölü evini arayan bir yetkili, ‘Başınız sağolsun. Cezayı 5 bin YTL’den 3 bin 400 YTL’ye düşürdük’ dedi. (http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~2@nvid~618498,00.asp, 17.08.05)
Öncelikli hedef yoksulluğu azaltmak.. BM Kalkınma Fonu (UNDP) Başkanlığı görevine resmen başlayan (16.08.05) Kemal Derviş, 2005 yılının kalan bölümünde öncelikli hedefinin, Kurumun Binyıl Hedefleri ile sponsorluğunu genellikle DB'nın yaptığı yoksulluğu azaltma stratejileri arasında bir bağ kurmak olduğunu söyledi. Binyıl Hedefleri; 2015 yılında dünyadaki yoksulluk ve açlığın yarı yarıya azaltılması, HIV virüsü ve AIDS'in yayılmasının engellenmesi ve çocukların ilkokula gitmesinin sağlanmasını kapsıyor. (http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~3@nvid~618716,00.asp, 17.08.05)
“ Globalleşme yoksulların dış borcunu artırdı..” (Prof. Dr. Esfendar Korkmaz, 22.04.04, Gözcü gazetesi)
Özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk büyümektedir. 1990-2001 arasında kimi az gelişmiş ülkelerde günde 1 dolardan az gelirle yaşayanların oranı ( mutlak yoksulluk) yükselmektedir. Son 10 yılda beklenenin aksine yoksullukta artma görülmüştür. Bangladeş’te bu oranlar sırasıyla
% 28.5’ten, % 36.0’ya, Pakistan’da % 11.6’dan % 13.4’e, Uganda’da % 50.0’den, % 82.2’ye, Etiyopya’da
% 33.8’den % 81.9’a, Nijerya’da % 28.9’dan % 70.2’ye yükselerek kötüleşmiştir.
DPT’nin Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi Çalışma Grubu Raporu’na göre; “Gıdanın ulaşılabilirliğini etkileyen önemli bir konu gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Minimum gıda harcaması yöntemiyle yapılan yoksulluk çalışmalarına göre, Türkiye'de fertlerin %8,4'ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Gelir dağılımının en alt %20'lik bölümüne inildikçe hububata dayalı ürün, şeker ve yağ ile çay-kahve tüketim harcamalarının arttığı, buna karşılık, et, balık, meyve suyu ve şekerli mamul tüketim harcamalarının azaldığı ancak süt, peynir ve yumurta harcamalarında ise fazla farklılaşma olmadığı gözlenmektedir.” (http://ekutup.dpt.gov.tr/gida/strateji.pdf, Erişim; 03.08.05).
Ne var ki, Ülkede yoksulluk, yatay ve dikey düzlemde artmaya devam etmektedir. Yoksulluğun yatay planda artması yaygınlaşması, giderek daha büyük toplum toplum katmanlarını içermesi; bir başka anlatımla insidens ve prevalansının yükselmesidir. Dikey planda yoksullaşma ise, yoksul katmanların yoksulluklarının daha da derinleşmesi anlamındadır. Türkiye her ikisini de yoğunlukla yaşamaktadır. (Yukarıda sendikalarınve BDDK’nun verileri sunulmuştu..)
SORU : Özel sektör doğası gereği, “ en varsıla ve en sağlıklıya hizmet verecektir.” Asıl sağlık hizmeti
gereksinimi duyan yoksullar, işsizler, sosyal güvencesi olmayan milyonlar ve çocuklar ne olacaktır?
Ocak 2006’da yasalaşması beklenen Genel Sağlık Sigortası sistemi neler getiriyor ?
-
Sağlık hizmetinden yararlanacak olan kişinin prim borcunun bulunmamasını koşul koymakta;
-
Ayakta sağaltımda hekim ve diş hekimi muayenesi; verilen ilaçlar, ortez, protez, iyileştirme
araç ve gereçleri; ayakta veya yatarak sağlanan öbür sağlık hizmetlerinden yararlanmak için
kişiyi, “prim = ek sağlık vergisi”nin üstüne ayrıca “katılım payı” ödemeye zorunlu kılmakta;
-
Katılım payının ''...hizmet alınması esnasında'' ödenmesini öngörmekte;
-
Katılım payını belirleme yetkisini de her bir sağlık hizmeti için ''maliyet-etkinlik ölçütleri'' ne göre
yeni kurulacak Ulusal Sosyal Güvenlik Kurum'una vermektedir.
Yoksullar bu yükün altından nasıl kalkacaktır?? Aylık gelirleri enaz ücretin 1/3'ünden azsa, -117 YTL' nin altındaysa- (2006’da 127 YTL oldu) GSS primini Hazine ödeyecek. SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur kapsamındaki çalışanlar, bu yaşam düzeyinin üstünde geliri olanlar ve işsizlik ödeneğinden yararlananlar bile prim ödeyerek sisteme kayıt olmak zorunda. (www.turkelminibas.net/?sayfa=gazeteac&id=33, 23.05.05)
Küre genelinde yoksullaştırma sorununun ciddi boyutlarını algılayan, Dünyanın en varsıl birkaç kişisi arasında yer alan Bill Gates, Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu’nda şu çağrıda bulunmuştur :
“ Yoksul ülkelerde özellikle sağlığa yatırım yapılması gereklidir.. ” (www.cumhuriyet.com.tr, 04.02.02).
Küreselleşme, öncelikle serbest piyasa uygulamasını yaygınlaştırdığı için, hem ülke içindeki hem de
ülkeler arasındaki gelir dağılımını bozmuştur. Küreselleşme, serbest piyasanın acımasızlığını da
beraberinde getirmiştir. Bunun sonucu olarak ahlak dışılık artmış, zor kullanma fazlalaşmıştır. Böylece
insan ögesi 2. plana itilmiştir. Ayrıca sosyal devlet anlayışı terk edilerek, sosyal transfer ve sosyal
güvenlik giderleri azaltılmıştır. (İyibozkurt, E. Küreselleşme ve Türkiye, Ezgi Yay., syf. 360, Bursa-1999)
Cline’a göre, serbest ticaret, 500 milyon insanın yoksulluktan kurtulmasına yardım edebilir ve
gelişmekte olan ülkelere yılda 200 milyar $ kaynak aktarabilir. Cline’ın çalışmasında, küresel yoksulluğun boyutları ile bunun ticaret ve gelişme ile ilgisi ortaya konduktan sonra, ABD ve öbür gelişmiş ülkelerde ticaret politikalarındaki değişimlerin, gelişmekte olan ülkelerin yoksulluğu azaltmalarında nasıl yardımcı olacağının ‘anahtar ögeleri’ belirtilmektedir (Erişim : 03.08.05, http://topics.developmentgateway.org/ trade/ rc /BrowseContent.do~source=RCContentUser~folderId=3364, 31.03.05).
Fakat uygulamadaki sonuçlar bu çalışmanın verilerini doğrula mamaktadır. BMKP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, UNDP) kaynaklarında uluslararası ticaretin gittikçe derin uçurumlar yaratarak varsıllar yararına geliştiği işlenmektedir. Toplam dünya ticaretinin % 85 kadarı, en varsıl % 20 nüfusun yaşadığı ülkelerce gerçekleştirilmektedir. Ticaret oylumunda (hacminde), dünyanın en yoksul % 20’sini barındıran ülkelerin payı % 1 dolayında iken, ticari kredilerde bu oran % 1’in altına inerek binde 2’ye dek düşmektedir (Vural G, Saltık A. Küreselleş(tiril)en Dünyada Sağlık ve Halk Sağlığı Disiplininin Yeri.
Küreselleşme ve Psikiyatri kitabı içinde. Ed. Kaya B, Ünal S. TTB yayını, 1. bs,, syf. 139-152, Ankara, 2003).
BMKP; tüm sektörlerde, hatta gelişmekte olan ülkelerin güç gösterebilecekleri sektörler dahil,
gelişmiş ülkelerin firmaları, ödemeler dengesindeki dengeye dayalı olarak baskın olacakları yargısına
yer vermektedir (http://hdr.undp.org/docs/publications/ocational_papers/oc3end.htm#foot140, 03.08.05).
Yüce Atatürk'ün 1 Mart 1922’de TBMM'de, 1838 İngiliz Ticaret Anlaşması hakkında söylediği sözler, açık pazar koşullarında girişilen sanayileşme denemesinin olanaksızlığını çok iyi dile getirmektedir :
-
“ Tanzimat'ın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini müdafaa edemeyen iktisadımızı, bir de iktisadi kapitülasyon zincirine bağladı. Temettü (kazanç) vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman istedikleri eşyayı, istedikleri şerait tahtında (koşullarda) memleketimize sokuyorlardı... Bu sayede hâkim-i mutlak olmuşlardı. ... Rekabet hakikaten
çok gayri meşru, hakikaten çok kahredici idi. Rakiplerimiz, bu suretle inkişafa müsait (gelişmeye uygun) sanayimizi de mahvettiler. Ziraatimizi de rahnedar (rehin aldılar) ettiler...”
Küreselleşme, otomasyon ve robotlaşmayı hızlandırarak işsizliği de artırmıştır. Üretimde çevreyi
kirletici ve pis olanlar, gelişmekte olan ülkelere kaydırılmıştır. Uluslararası rekabette avantaj sağlamak
üzere esnek emek piyasaları kavramı geliştirilerek teşvik edilmiştir. Esnek emek piyasaları, grevci işçilerin yerine yeni işçi alma kolaylıkları, geçici işçi çalıştırma ve kayıtsız şartsız işçi çıkarma vb. olanakları içerir. (İyibozkurt, E. Küreselleşme ve Türkiye, Ezgi Yay., syf. 360, Bursa-1999)
İstihdam kayıt dışına kayıyor : DİE'nin 'Hanehalkı İşgücü Anketi'ne göre, Türkiye'de bir işi olan
21 milyon 993 bin 'şanslı'nın yarıdan çoğu kayıt dışı. Kayıtdışı istihdamda belirgin bir artış gözleniyor. DİE, ''Hanehalkı İşgücü Anketi'' nin ''nisan ayı'' sonuçlarına göre, kayıt dışında çalışanların oranı Nisan 2005'te % 50.7'ye çıktı. Kentteki işsizlik oranı (%12.6) kırsaldan (%6.4) yüksek. Kentlerdeki her 4 gençten 1’i işsiz (%22.5). Lise mezunlarının iş bulma şansı (%13.3'ü işsiz) okuryazar olmayanlardan bile
(yalnızca %4.3'ü işsiz) zayıf (www.cumhuriyet.com.tr, 26.07.05).
Küreselleşme = Yoksulluk = Sağlıksızlık Denklemi ve terimleri :
K ü r e s e l l e ş m e; “.. Gelişmeyi engellemekte, gelir dağılımını bozmakta
yoksulluğu artırmaktadır..”
BM Kalkınma İçin İşbirliği Örgütü (UNCTAD) Raporu, Eylül 1999
Küreselleşmenin planlayıcıları, kendi tarımını ve çiftçisini aşırı devletçi düzenlemelerle yıllardır ulusal politikalarıyla korurken, yetkililer, kraldan daha kralcı bir yaklaşımla Türk tarımını dibe vurma gayretleri içinde. Bu çabanın adı ise Küreselleşme, uluslararası anlaşmalar ya da AB’ye uyum. Tarih boyunca kendini besleyen ülke konumunda iken, pek çok konuda olduğu gibi tarımda da dışa bağımlılık ciddi biçimde artıyor.... Türkiye tarımı, ithal tohumlarla kan yitiriyor. Dev girdi şirketleri çiftçinin, üreticinin bilgisi dışında tarımsal alanlarımızı yıkıma uğratıyor (tahrip ediyor). Tarımı sonlandırmaya yönelik IMF ve
DB destekli modeller karşısında tarımın efendileri çaresiz ve sahipsiz. Haykıracak güçleri kalmadı. Yaşamımızı sürdürmek için aldığımız gıdalar, yaşamımızı yok ediyor... Tüketiciler, ciddi gıda riskleri ile karşı karşıya ama bu durum sorgulanmıyor. Hastalıklı domuz eti, hamamböceği geni kullanılarak üretilmiş domates.. Dünya gıda tröstlerinin kalıcı ve büyük çıkarları için ülkemizdeki kimi bürokratlar, kimi tacirler, kimi sözde tarım ve gıda uzmanları, küçük çıkarları için bilerek ya da bilmeyerek geleceğimizi karartıyor.. Yediğimiz gıdalar, içtiğimiz su, soluduğumuz hava yüzünden yılda 50 bin kişi yaşamını yitiriyor! Çoluk çocuk, genç yaşlı, halkın tümü gıda terörü altında. Bunu kim sorgulayacak?
Kimler bunun hesabını verecek? ( Soydal, FA. Mor Gıda. Kum Yayınları, 1. bs. Nisan 2005, Ankara)
6-17 yaşlarındaki çocuklar “ Benim de Sesim Var - Sesimi Duyun” adlı kampanya sayesinde görüşlerini kamuoyuna aktarma olanağı buldu. Yaklaşık 3 bin çocuk ve gencin görüşleri, yanlışları düzeltilmeden kitapta yer aldı ( Kök Yayıncılık, 2005) ve Başbakanlık'a ulaştırıldı.
-
“Lütfen her şeyin biraz parasını azaltır mısınız. Çünkü harçlığım yetmiyor..” (Kadıköy / İstanbul)
-
“Biz Tatvan ve Van arasındaki Birgöllü köyünden buraya geldik. Nedenimiz, oradaki teröristler yüzünden geldik. Burada da sıkıntı çekiyoruz. Babamız bize bir kalemi zor alıyor. Evimizin önüne asfalt yapın, park yapın. Ve evimizin yanına kanalizasyon yapın. Tekrar iyi günler dilerim.” (Tarsus)
-
“Bizim durumumuz çok düşük, bize yardım edersen gurur duyarız. Okulumuzda yardım gerekir. Öğretmenlerimiz bize .. hiç ders vermiyor, bizi dövüyor. Müdür yrd. her gün para istiyor.” (Diyarbakır)
-
“Biz bu mektubu ...İlköğretim Okulu'ndaki ... sınıfından gönderiyoruz. Size bir soru soruyoruz. Enflasyon düşecek mi? Düşmesi kimin elinde?” (Ödemiş / İzmir)
-
“Sayın başbakanım ...mahallesi öyle bir kirli ki kimse o kokuya dayanamıyor. Komşularımızın çocukları daha küçükler, o pis suların içine giriyorlar. Biz başbakan olsaydık her mahallenin kanalizasyonlarını yapardım. Ama biz olmadık siz oldunuz. Yani biz olsaydık böyle şeyleri yapardık, sokakları temiz tutardık.” (Tarsus) (http://www.cumhuriyet.com.tr/cumhuriyet/m/c20.html, 30.08.05)
Asya'da yoksulluk azalıyor ama Günlük gelir 2 dolardan az
Asya Kalkınma Bankası (AKB), Asya-Pasifik bölgesinde yoksulluğun yavaş yavaş azalmasına karşın bölgedeki 1.85 milyar kişinin günde 2 $’dan az gelirle yaşamaya çalıştığını bildirdi. Merkezi Manila'da bulunan AKB'nin yayımladığı bildiriye göre (30.08.05), 2003 verileri bölge nüfusunun %57'sinin, günde
iki $’dan az kazandığını gösteriyor. Asya Pasifik bölgesinde günde 1 $’dan az gelir elde eden kişilerin sayısının 621 milyon olduğu, bu sayının 2002'de ise 688 milyon olduğu belirtildi. Bildiride, bu düşüşün
en önemli nedeni olarak Çin'deki yoksulluğun azalması gösterildi.
Asya ülkelerinin yoksullukla savaşımda önemli ilerleme sağladıkları belirtilen bildiride, buna karşın, son verilerin yoksulluğun bölgenin en önemli sorunlarından olduğunu gösterdiği kaydedildi. Öbür yandan BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Louise Arbour, Çin'in başkenti Pekin'deki Asya-Pasifik insan hakları konferansında yaptığı konuşmada, raporların insan kaçakçılığının arttığını gösterdiğini söyledi. (http://www.cumhuriyet.com.tr/cumhuriyet/m/c10.html, 31.08.05)
Dostları ilə paylaş: |