YÖNELİŞ VE HUZURUN DİLİ DUA
-
Duanın anlam ve önemi
Dinî terminolojide yer alan ve hayatımızın bir parçası haline gelen iki kavram vardır: Dua ve beddua.. Hayatın daha mutlu ve huzurlu geçmesi için bu iki kavramı bilmek ve bunlara göre bir seyir izlemek gerekir. Dua yapmak, dua almak ve beddua almamak… Bunlar müminin hayatında büyük bir önem taşırlar.
Dua: Arapça bir terim olup; çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek anlamlarını ifade eder. Allah’a sunulan istekleri dile getiren metinlere de dua denildiği gibi, küçüklerin büyüklerden vaki olan taleplerine de dua denilmektedir. İslâm kültüründe ise dua; “Allah’ın Yüceliği karşısında aczini itiraf ederek, sevgi ve saygısını sunarak Allah’tan dilekte bulunmaktır.” şeklinde tarif edilmektedir.
Kur’anı Kerim’de 200 kadar ayette duadan söz edilmektedir. Bunlar yanında Allah’a karşı yönelme ve O’ndan bağış dilemekle ilgili çok sayıda ayet vardır. Yüzden fazla ayette de çeşitli peygamberlerin, iyi kulların yaptıkları dua örneklerine yer verilmiştir. Bunlar arasında özellikle Hz. Adem, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. Hud, Hz. Nuh, Hz. İsa, Hz. Zekeriyya, Hz. Süleyman ve Hz. Meryem’i zikredebiliriz.
Sahih hadis kaynaklarından öğrendiğimize göre; Hz. Peygamber’in en çok tavsiye ettiği dua örneklerinden biri; Bakara suresinde geçen şu ayet mealidir: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da güzel şeyler ver, ahirette de güzel şeyler ver ve bizi cehennem ateşinden koru.” Bir başka örnek de İbrahim suresinin 41. ayetidir: “Ey Rabbimiz! Hesapların yapıldığı günde beni, anababamı ve bütün inananları bağışla.” Bu ayetlerde iki husus dikkat çekmektedir. Biri güzellik, diğeri toplumculuk. Yani bir Müslüman, yaptığı duada her iki dünyada da hayatını güzelleştirmesini, bu güzellikleri tüm inananlara da vermesini isteyecek. Dolayısıyla, bağışlanmanın yolu güzellikleri paylaşmaktan geçer.
Büyük bir İslâm alimi: “Yaşamak çok zordur” derdi. Oldukça zor bir sanat olarak karşımıza çıkan hayat gerçekten başarılması zor bir olgudur. Bu sanatı iyi öğrenip başarı ile icra edenler mutlu olurlar; hayattan sürekli olarak zevk alırlar. Hayatın sıkıntıları umutla dengelenmiştir. Umudunu kaybeden insan, hayatını da mutluluğunu da kaybeder. Umut, ancak kendine güvenerek ve çalışarak gerçekleşir. İnsan, gücü dahilinde olayların üstesinden gelebilir, fakat güncünü aşan konularda zorlanır. Bu zorlanma ona Rabb’ini hatırlatır; dolayısıyla, O’ndan yardım istemeye yönelir. Allah’tan yardım istemenin en etkili araçlarından biri, doğrudan bir kulluk görevi olan duadır. Zorlukları yenme ve her işte kolaylıkla başarı elde etmenin yolu duadan geçer. fiunu da belirtmek gerekir ki, insanı hayatta zirveye götüren unsur duadır; başarısızlığa götüren de bedduadır. O hâlde rahat, mutlu ve başarılı olabilmek için mutlaka herkesten, özellikle Allah’ın iyi kullarından dua almalı, hiç kimsenin âhını, bedduasını almamalı.
Dua, ulu Allah’ın kullarından istediği güzel işlerden biri olup hem iman, hem ibadet, hem de ahlâk kaidesidir.
Dua, bir Müslüman’ın hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Burada peşin olarak şu tespiti yapmakta fayda vardır: İslâm imanı ile inanan ve samimi bir şekilde dua eden herkes, ibadet hayatının içindedir. Dua; namaz, oruç, sadaka ve diğer ibadetler gibi bir kulluk görevidir.
Dua, kulu Tevhid inancına götürür; Allah’tan başka varlıklara karşı küçülmekten kurtarır. Nitekim ulu Allah bu konuda şöyle buyuruyor: “Allah’tan başka seslenerek dilekte bulunduğunuz varlıklar, ne kendilerine de size yardım edemezler.” (Araf, 197)
Dua, kulun Allah ile direkt olarak karşı karşıya gelmesi, O’nunla baş başa kalması olayıdır. Dua, insanı direkt Allah’a götürerek rahatlatır. Dua, kulun Allah’a varması ve O’na bütün dileklerini kalbî olarak arz etmesi, bundan da sonsuz bir haz duyması olgusudur. Allah’a ulaşan insan için talepler ikinci plânda kalır. Önemli olan bu hâli elde ederek, gönül huzuru bulmaktır. Dolayısıyla dua, Allah’a ibadet kastı ile yapılmalı, O’na karşı büyük bir sevgi ve aşk duygusu içinde gerçekleşmelidir.
Dua, menfaatlere alet edilmemeli, kulluğun ve takvanın bir aracı olarak algılanmalıdır. Aslında Allah, kulunun hâlini biliyor, O’nun bildirmeye ihtiyacı yoktur. Belki O, kulunun, kendisine yakarış seslerini işitmekten hoşlanır. Kulun Allah’a niyazda bulunmaya, O’nunla ilgi kurmaya, nefsini alçaltmaya ihtiyacı vardır. Bunun için mutlaka duygu, istek ve düşüncelerini söz ile ifade etmesi gerekli değildir. Sufiler dil ile yapılan duaya önem vermeyip hâl dili ile dileklerini Allah’a arz etmeyi yeğlemişler, bu noktada konuşmaktan çok sükûtu esas almışlardır. Tasavvuf dilinde dua, yapana göre farklı şekiller arz eder. Halkın duası söz ile zahitlerinki davranış ile ariflerin ki de hâl iledir.
Dua sayesinde insan kendini manen Allah’a sigorta ettirmiş olur. Dua aynı zamanda insan sağlığının bir tür emniyet supabıdır. Dua, kullara bereket kapılarını açar, başarıların önündeki engelleri kaldırır. Bir tür yola döşenen mayınların manen temizlenmesi, insanın güvenliğinin sağlanması olayıdır.
Dua, kulu bir tür lazer ışınları gibi, manevî şemsiye ile koruma altına alarak her gün yağmur misali yağan görünmez belâ, musibet ve felaketlerden korur.
Dua, insana sürekli olarak güç verir, başarı kazandırır.
Duayı insan yalnız kendisi için değil, belki diğer Müslümanlar ve insanlar için yapmalıdır.
B. Kur’an’da dua
Duanın Allah katında ki değeri çok büyüktür. Ulu Allah: “De ki; eğer duanız olmasaydı, ne öneminiz vardı?” (Furkan, 77) ayeti ile duanın kendi katındaki değerini göstermiştir. Başka ayetlerde ise şu müjdeyi vermiştir: “Bana dua edin ki, dualarınızı kabul edeyim.” (Gafir, 60); “Kulum sana Ben’den sorarsa, ben gerçekten ona yakınım, bana dua edenin duasını kabul ederim.” (Bakara,168); “Rabbim elbette duaları işitir.” (İbrahim, 39)
Duanın araçlarını ise şu ayette belirtmiştir: “Ey inananlar! Sabır ve namaz ile yardım isteyiniz, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 45) Makbul bir dua yapmak için mutlaka iki rekât namaz kılarak, sonucu sabırla bekleyerek içten dilekleri sunmalı.
Dua, Tevhit inancının remzidir. Bu sebeple duanın sadece Allah’a yapılması gerekir. Allah’tan başkasına yapılan dualar geçerli değildir. Ulu Allah bu hususu şöyle açıklıyor: “Dini Allah’a tahsis ederek O’na dua edin.” (Araf, 29).
C. Hadislerde dua ve örnekleri
Hz. Peygamber, duanın hakikatini bize tanıtmış, nasıl dua edeceğimizi de öğretmiştir. İlgili bazı hadisleri aşağıda değerlendirerek duanın hayatımızdaki yerini vurgulamaya çalışalım. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizi, Dua, 1)
“Allah katında duadan daha değerli bir şey yoktur.” (İbn Mace, Dua, 1)
“Hiç kimse yoktur ki, günah bir şeyi isteme, yahut akraba ile ilişkiyi kesme dışında, dua edince istediği şey kendisine verilmiş olmasın.” (Tirmizi, Dua, 9)
“Zikrin en faziletlisi; La ilahe illallah demektir, duanın en faziletlisi ise Allah’a hamd olsun demektir.” (Tirmizi, Dua, 9)
“Tedbir kadere fayda vermez. Fakat, dua inen ve inecek olan her şeye fayda verir; o hâlde dua edin.” (A. b. Hanbel, 4/234)
“Üç kişinin duası şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası, babanın çocuğuna duası.” (İbn Mace, Dua, 11)
“Ezan ile ikamet arasında yapılan dua reddedilmez.” (Tirmizi, Salat, 44)
“Biriniz dua edince duasında kararlı olsun.” (Müslim, Zikir, 7)
Hz. Peygamber’in çoğunlukla yaptığı dualar şunlardı: “Allahım! Bize dünyada da ahirette de güzel şeyler ver.” (Müslim, Zikir, 26)
“Allahım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlıktan, kabir azabından, dirilerin ve ölülerin fitnesinden sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 50)
“Sizden biri bir yerde konaklayınca (Allah’ın üstün kelimeleri ile yarattığı varlıkların şerrinden O’na sığınırım) tarzında dua ederse, oradan ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez.” (Müslim, Zikir, 55)
“Allahım! Yaptığım ve yapmadığım işlerin şerrinden Sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 65)
Kur’an ve sünnette çok sayıda dua örnekleri olmakla birlikte, bunların aynısını yada orijinal metinlerini telaffuz etmek şart değildir. Her müminin, Allah’a karşı övgü, dilek ve temennilerini kalbinin derinliklerinde hissettiği gibi sunması mümkündür. Bunun için dua metninin herhangi bir dilde olma şartı yoktur. Dualarda eğer samimiyet olursa, mutlaka karşılığının bulunduğundan emin olmak gerekir. Ancak bunun bir şartı vardır: Acele etmemek.
Burada bir noktaya daha işaret etmek isteriz. İnsan hayatındaki başarıların temelinde yatan en önemli unsurlardan biri duadır. Ancak burada dua almaktan söz etmek istiyoruz. İnsan sadece kendi gücü ile başaramaz, bu başarının büyük ve kolay olması için mutlaka duası kabul olan başkalarının da duasını almak gerekir. Zira başkası bir insan için tertemizdir. Bunu dikkate alarak Müslümanlara dua etmeli, dua istemeli. Dua alan insanın sırtı yere gelmez. Özellikle akraba büyüklerinin, anababanın duasını, hangi şartlarda olursa olsun almaya özen gösterilmelidir. Çünkü anababanın evladına yapacağı dualar mutlaka kabul olunur.
D. Beddua
Dua, olumlu isteklerin Allah’a yansıtılması olgusudur. Beddua ise bunun tam tersidir. Kişinin, gerek kendi aleyhine, gerekse çoğunlukla bunalarak kurtulmak ve rahatlamak istediği kimseler aleyhine, içten gelen duygularla Allah’a yapığı çağrıdır. Dinimizde beddua tavsiye edilmemiştir. Hz. Peygamber düşmanları dahil kimseye beddua etmemiştir. Çünkü o, rahmet peygamberi olarak gönderilmiş, insanları imha etmek için değil, yaşatmak, onları rahatlatmak, temizlemek; eksiklerini ve olumsuzluklarını ortadan kaldırmak için gönderilmiştir. Birilerinden bunalınca beddua yolunu tutmak nefse hoş ve kolay gelir. Fakat dua yolunu seçerek böyle kimselerin ıslahını sağlamak daha isabetlidir. Örneğin evladının olumsuz davranışlarından bunalan anababa, ona eğer beddua ederse daha da kötü olmasını sağlar, dolayısıyla kendi parçası olan bir kişiye zarar vererek sonuç itibarıyla ar ve ayıbının kendisine dönmesine sebep olur. Bunu yapmak ise isabetli bir yol değildir. Anababanın evladı için yapacağı dua onun iyi bir insan olmasına vesile olur, anababa da bunun faydasını görür.
Diğer insanlar da böyledir. Beddua edilen insan daha da kötüleşeceği için, toplumun ondan zarar görmesine sebep olur. Fakat tam tersine, büyük bir peygamberî sabır örneği göstererek eğer kötülük yapanlara dua edilirse, toplumda giderek iyilerin sayısı artar, kötülerin sayısı azalır. Bu durum tıpkı hastalanan ve hastalığı müzminleşen bir insanı tedavi etmek ya da tedavi etmeyip ölmesine yardımcı olmaya benzer. Bir toplumda iyilik ve güzelliklerin çoğalması için iyi ve güzel şeylerden söz etmek gerekir. Bunun için daima insanlara dua etmeli, başkalarından da dua istemeli. Çünkü müminin mümin için yapacağı dua Allah katında makbuldür.
Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz
Uludağ Üniv. ilahiyat Fakültesi
(Diyanet Avrupa Dergi, Agustos 2005)
Dostları ilə paylaş: |