Yrd. Doç. Dr. Kemal ÇELİK Çevre Sorunları ve Politikası



Yüklə 260,83 Kb.
səhifə3/4
tarix07.04.2018
ölçüsü260,83 Kb.
#47629
1   2   3   4

4. Kıyı Yasası

a) Yasanın Koyduğu İlkeler
1982 Anayasası'nın 43. maddesiyle, kıyılarla sahil kuşaklarının kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerce bu yerlerden yararlanma olanak ve koşullarının yasayla düzenleneceğinin belirtilmesinin ardından, Parlamento, Kasım 1984'te, Kıyı Yasası'nı çıkarmıştır (R. G., 1.12.1984, No: 18592). 3086 sayılı Kıyı Yasası'na göre, kıyı kuşağı, "kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde imar planlı yerlerde yatay olarak en az 10 metre, diğer yerlerde en az 30 metre genişliğindeki alanı" anlatmak üzere kullanılmıştır.
Yasa, kıyıların, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu belirtmekte ve kıyıların, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğunu kurala bağlamaktadır. Kıyı Yasası, kıyıda yapı yapmayı ilke olarak yasaklamıştır. Ancak, bunun istisnası yok değildir: "Kıyıda, ancak plan kararıyla, deniz, doğal ve yapay göl ve akarsuların kamu yararına kullanımını kolaylaştırmak veya kıyıyı korumak amacına yönelik olan yapı ve tesisler ile faaliyetlerinin özellikleri gereği, tersane, fabrika, santral ve su ürünlerine dayalı sanayi tesisleri, gemi sökme yeri ve sair kıyıda yapılması zorunlu tesisler ile, eğitim, spor ya da turizm amaçlı tesisler yapılabilir." Yasa, bu istisnai yapıların, amaçları dışında kullanılamayacaklarını ve kıyıya geçişin bunlar yüzünden engellenip kapatılamayacağını da kurala bağlamıştır.
Kıyı Yasası, kamu önceliği olan yerler dışında, (kıyı kuşağı dışında) plan kararları ile özel nitelikte yapı yapmaya da izin verilebileceğini belirtmiş, bunların ancak Bakanlar Kurulu'nca onaylanarak uygulanabileceğini ve kıyı geçişini engelleyemeyeceklerini göstermiştir.
Yasa, kıyıda yapılacak yapılar için, Maliye Bakanlığından "tahsis belgesi" alınmasını zorunlu saymış, tapu aranmayacağını göstermiştir. Yapı eylemleri üzerindeki denetim ise, belediye ve komşu alan sınırları içindeki belediyelere, bu sınırlar dışında ise valiliklere bırakılmıştır.
Kıyı Yasası, Geçici 2. maddesiyle, 1.10.1983 tarihinden önce, kıyı ve kıyı kuşağında gerçek ve tüzel kişilerce izinsiz ve kaçak olarak inşa edilen liman, iskele, rıhtım, balıkçı barınağı ve dayanma duvarları gibi zorunlu tesislerle sanayi ve turizm tesislerinden, ilgili Bakanlıklar'ca "ulusal ekonomiye katkısı veya kamu yararı olduğu kararlaştırılanlara da gerekli tahsis belgesi verileceğini hükme bağlamıştır. Mayıs 1985'te, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nm yayımladığı Yönetmelikte de (R.G., 18.5.1985, No: 18758), Kıyı Yasası'mn hükümlerinin uygulanmasına ilişkin esaslar belirtilmiştir.
b) Kıyı Yasası'nın İptali ve Sonrası
Kıyı Yasası'nın kimi maddelerinin iptali için yapılan bir başvuruda, Anayasa Mahkemesi, yasada ve yönetmelikte yer alan hükümlerin, "kıyıların korunmasına yeterli olmadığına" karar vermiştir. Mahkeme, Kıyı Yasasını, kıyı kenar çizgisi ve kıyı tanımlarını içeren 4, kıyıda yapı yapmayı düzenleyen 6, kıyı kuşağının en küçük derinliğini belirten 9, kıyıda yapı yapmaya izin belgelerine ilişkin 13 ve yasanın yürürlüğe girmesinden önce kıyıda yapılmış yapılarla ilgili Geçici 2. maddesini iptal etmiştir. 6, 9 ve 13. maddelerin iptal edilmesi sonucunda, öteki maddelerin de yürürlük şansı kalmadığından, Mahkeme, yasanın tümünün iptaline karar vermiştir (R. G., 10.7.1986, No: 19160).
Uygulamada bir boşluk doğmasına yol açmamak için, Anayasa Mahkemesi, altı ay içinde yeni bir yasal düzenleme yapılmasının uygun olacağını belirtmesine karşın, bu yasa ancak 1990'da çıkarılabilmiştir. Buna karşılık, arada kalan süre içinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, 15. 10.1987 tarihinde yayımladığı bir Genelge ile (B-01, Gen. Müd. 110) uygulamaya yön vermeye çalışmıştır. Söz konusu Genelge'de, kıyı ile ilgili, kıyı çizgisi, kıyı sahil şeridi (kıyı kuşağı) ve dar kıyı gibi kavramların tanımlanmasına yer verilmekte ve Anayasa'nın 43. maddesine uygun olarak, kıyılardan yararlanmayla ilgili genel esasların neler olduğu gösterilmekte, kıyıda ve sahil kuşağında yapılabilecek yapılar belirtilmektedir.
Bunlara göre, kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyı ve kıyı kuşaklarından yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyı kenar çizgisi içinde kalan yerlerde, mülkiyet yönünden tersi kanıtlanmadıkça, kamulaştırma yapılıncaya kadar, mülkiyet hakkı saklı tutulur. Kıyılarda, Yurttaşlar Yasasının 641. maddesi esaslarına öncelikle uyulur. Kıyı kenar çizgisi belirlenmeden, kıyı kuşağında ve kıyılarda doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan alanlar üzerinde planlı uygulama yapılamaz. Kıyıda, ancak, plan kararlarıyla, a) Kıyının kamu yararına kullanımına ve kıyıyı korumak amacına yönelik altyapı ve tesisler, b) Turizm tesisleri, c) Nitelikleri gereği, kıyıdan başka yerlerde yapılmaları olanağı bulunmayan tersane, gemi söküm yeri, santral ve su ürünleri tesisleri gibi yapı ve tesisler yapılabilir.
Genelde, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, kıyıda doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan alanlar üzerinde ancak plan kararlarıyla, "Kıyıda yapılabilecek yapılar yapılabilir" denmekte; kıyı kuşaklarında ise, bu yerler özel mülkiyete de konu olabildiklerinden, toplumun yararlanmasına açık olmak koşuluyla, turizm, dinlenme ve sportif amaçlı yapı ve tesislerin orada yer alabileceği kurala bağlanmaktadır.

c. Yeni Kıyı Yasası

4 Nisan 1990'da kabul edilen 3621 sayılı yeni Kıyı Yasası kıyı şeridini, kıyı kenar çizgisinden itibaren, kara yönünde olmak üzere, şöyle tanımlıyor:



  1. Uygulama imar planı yapılacak alanlarda yatay olarak en az 20 metre genişliğindeki alan,

  2. Uygulama imar planı bulunmayan belediye ve komşu alan sınırları içinde veya dışındaki yerleşik alanlarda, çevre düzeni ve/veya nâzım imar planı bulunsun veya bulunmasın, yatay olarak en ez 50 metre genişliğindeki alan,

(iii) Belediye ve komşu alan sınırları içinde ve dışındaki iskân dışı alanlarda çevre düzeni ve/veya nâzım imar planı bulunsun veya bulunmasın, yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alan.

Yasanın 7. maddesi, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, uygulama imar planı kararıyla, deniz, göl ve akarsularda, doldurulma ve kurutma yoluyla toprak kazanılabileceğini de göstermektedir. Bunu yapabilmek için, ilgili yönetimler valiliklere başvururlar. Valilik görüşü de alındıktan sonra, bu konuda Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı karar verir. Bu topraklar üzerinde, yol, açık otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçesi gibi teknik ve toplumsal altyapı alanları düzenlenebilir. Bunun için de, Maliye Bakanlığından izin alınır. Doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan topraklar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Özel iyeliğe konu olamaz.


Yukarıda yapı yasakları kesiminde de belirtildiği gibi, Anayasa Mahkemesi, 3621 sayılı yasadaki "Kıyı Kuşağı" tanımını dar bularak iptal etmiştir. Yüksek Mahkeme, iptal kararının gerekçesinde, bunun, çevre koşullarını ve kamu yararını gözetecek, kişilere sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama olanağı vermeye yetecek bir derinlik olmadığını belirtmiştir. Mahkemeye göre "Uygulama İmar Planı yapılacak alanlarda" gibi bir anlatımın kullanılması, yasa koyucunun, takdir hakkını, ne zaman yapılacağı belli olmayan bir planın gerekçe gösterilerek kamu yararına saptanmış genişliklerin daraltılması sonucunu doğuracak uygulamalara olanak verecek biçimde kullanmasına yol açabilir. Gerekçede ayrıca şu görüşe de yer verilmiştir: "Anayasa kıyılardan yararlanma için yalnız kıyı alanının belirlenmesini yeterli görmemiş, kıyıların devamı olan ve onu çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada da kamu yararının gözetilmesi esasını getirmiştir... Sahil şeritlerinin derinliğinin, kamunun yararlanmasını engelleyecek veya ortadan kaldıracak biçimde dar tutulması Anayasaya aykırılık oluşturur" (R. G., 23 Ocak 1992, No: 21120).
Bu kararın önemli yanı, Anayasa Mahkemesi'nin buradaki düzenlemeyi, yalnız Anayasa'nın "kamu yararı" kenar başlığı altında yer alan kıyılar kuralı açısından değerlendirmekle yetinmemiş olmasıdır. Konuyu, çevre hakkını düzenleyen 56. madde yönünden de inceleyerek, çevre hukuku açısından önemli bir adım atmıştır (G. Geray, "Anayasa Mahkemesi'nin Kıyı Kentlerimizi Yakından İlgilendiren Bir Kararı", İller ve Belediyeler, Yıl 48, (Şubat 1992) 556, s. 70- 75).
Bu kararın yayımı tarihi üzerinden altı ay kadar bir süre geçtikten sonra, 3830 sayılı yasa çıkarılarak (R. G., 11.7. 1992, No: 21281) konu kamu yararına daha uygun bir biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenleme, kitabın 7. Bölümündeki Yapı Yasakları kesiminde özetlenmiştir.
5. Turizmin Özendirilmesi Yasası

1982 yılında çıkarılmış bulunan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası (R.G., 16 Mart 1982, No: 17635), Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenecek Turizm Bölgelerini, Turizm Alanlarını ve Turizm Özeklerini tanımlamış, turizm bölgelerinde ve turizm özeklerinde devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde, "bölgenin doğal ve kültürel özelliklerini bozmamak, turizm işletmelerine zarar vermemek, imar planlarına uygun olmak ve Bakanlıktan izin almak" koşuluyla kamuya yararlı yapılar yapılmasına olanak vermiştir. İlke, bu yerlerde, buraların kamu yararına korunmasına ve kullanılmasına katkıda bulunacak yapıların yapılmasıdır.


Yasaya göre, turizm bölge ve özeklerinde, Turizm Bakanlığınca, yapılan veya yaptırılan ve Turizm Bakanlığına sunulan planlar altı ay içinde onaylanır. Bakanlık, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nca onaylı nâzım imar planlarına uygun olarak, turizm amaçlı imar uygulama planlarını değiştirme ve onaylama yetkisine sahiptir. Bu gibi yerlerde turizm dışı kullanıma ilişkin imar uygulama planları ve altyapı projeleri, Bakanlıktan olumlu görüş alındıktan sonra yürürlüğe konabilir.
Bu yasanın uygulanacağı turizm alanlarında ve turizm özeklerinde imar planlarının hazırlanma ve onaylama yöntemini göstermek üzere çıkarılan bir yönetmelik (R.G., 27 Ocak 1983, No: 17941), bu yerler için hazırlanacak imar planlarını, İmar Yasası'mn genel kuralları dışında tutmuş, onlarla ilgili ayrıntılı özel hükümler koymuştur. Örneğin plan yapımı için, Turizm Bakanlığının ön izni şart koşulmuş (Mad. 7), yerel işlemlerde ise, ilgili alanın belediye ve komşu alan sınırları içinde olup olmamasına göre, planların incelenmesi ve onaylanması Turizm Bakanlığının çevrime girmesiyle özel bir yönteme bağlanmıştır (Mad. 7). Buna göre, belediye ve komşu alanlar içinde ilgili belediyeye verilen planlar, belediye meclisince incelenerek, görüşler en geç bir ay içinde Bakanlığa bildirilir. Turizm Bakanlığınca onaylanan turizm amaçlı uygulama planları ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın onayladığı nâzım imar planları 15 gün içinde belediye veya valiliklerce askıya çıkarılır ve 30 gün askıda kalır (Yönetmelik R.G., 16 Haziran 1989 No: 20197).

6. İmar Bağışlaması (Affı) Yasası

2805 sayılı İmar Affı Yasasında, kıyılardaki imar olup bitti- leriyle ilgili hükümler yer almıştır. Bunlardan bir bölümünün, ulusal servetin yitip gitmemesi amacıyla, durumları düzeltilerek korunması öngörülmüş, bir bölümünün ise yıkılması hükme bağlanmıştır. Daha sonra 1984'te 2981 sayılı yasayla, af yeniden düzenlenmiştir. Bunlara, ayrıntılı olarak, İmar Affı kesiminde yer verilmiştir.


7. Boğaziçi'nin Korunması

2805 Sayılı İmar Affı Yasası, Boğaziçi'nin iki yakası ile ilgili imar hükümlerinin, 29 Ocak 1983 tarihli Bakanlar Kurulu Kararında (83/5760) olduğu gibi, bir Boğaziçi Yasası yürürlüğe girinceye değin uygulanacağını göstermiştir. Söz konusu Kararnamenin koyduğu ilkeler kısaca şunlardır:



a) Boğaziçi Kararnamesi:

Bu Kararname, Boğaziçi'ndeki imar olup bittilerinin Nâzım Plan hazırlanıncaya değin, bir esasa bağlamayı, denetim altına almayı amaçlamıştır. Boğaziçi Nâzım Planı, 22 Temmuz 1983 tarihinde kesinlik kazanmıştır. Dolayısiyle, Kararnamedeki ilkelerin yerini, o tarihten sonra, Nâzım Plan ilkelerinin almış olması gerekir.

Bu süre içinde, uyulması zorunlu sayılan ilkeler şunlardır:

aa) Kararname çıkmadan önce verilmiş bulunan yapı izinlerine dayanılarak başlanmış yapıların yapımı sürdürülecektir.

bb) Yeni imar durumu ve yapı izni verilmesi yasaklanmıştır.

cc) Taşocağı, kum ocağı, kireç ve tuğla ocaklarının açılmasına da izin verilmeyecektir.

çç) Yapımı sürmekte olan kamu yatırımlarıyla yapılmakta olan yapılara, ancak her türlü yasal işlemlerin tamamlanması koşuluyla izin verilmekte, yeni yatırımlar için ise, Bakanlar Kurulunun izni gerekli görülmektedir.

dd) Sanayi, eğitim ve kültür, akaryakıt kuruluşları ve depolarının da, uygun yerlere taşınması öngörülmüştür.

Boğaziçi Kararnamesinde, Boğaz'm her iki yakasında, özel iyelikteki korular dahil, yeşil örtüyü yok eden, görünümü (silhouette) bozan yapılaşmaya ve kaçak yapılara karşı sürekli denetim ve önleme etkinliklerini yürütecek teknik ve yönetsel bir örgütün kurulması da istenmiştir. Ayrıca, Çamlıca'nm karakterini bozan her türlü yapılaşmanın düzeltilmesi ve Üsküdar, Beykoz, Sarıyer, Beşiktaş ilçelerinin Boğaziçi Sit Alanı'na giren yerlerindeki yapı izinlerinin İstanbul Belediyesince verilmesi de Kararnamenin koyduğu kurallar arasındadır. Bu yetki, İstanbul ve çevresinde bir "Anakent Yönetimi" oluşturma gereğini duymuş bulunan devletin, o doğrultuda atmış bulunduğu küçük belediyelerin ana belediyelere bağlanması, İSKİ ve benzeri girişimler dizisinin yeni bir halkası niteliğindedir.

b) Boğaziçi Yasası:

Bir koruma yasası olan Boğaziçi Yasası, İstanbul Boğazı alanını kültürel ve tarihsel değerlerini, doğa güzelliklerini, kamu yararı gözeterek 1) Korumak ve geliştirmek, 2) Bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılaşmayı sınırlandırmak amacıyla çıkarılmıştır. 2560 sayılı Boğaziçi yasası (R.G., 22 Kasım 1983, No: 18229), yukarıda ilkeleri özetlenmiş olan Boğaziçi Kararnamesinin koyduğu kuralları büyük ölçüde benimsemiş bulunmaktadır.


Koruma, geliştirme ve yoğunluk artışını önleme genel amacına uygun olarak, yasa, Boğaziçi alanında, bu yasaya ve imar planı esaslarına göre yapı yapılabileceğini, bunlara aykırı olarak yapılan yapıların ise derhal "yıktırılacağım" hükme bağlıyor. Yasa, nüfus ve yapı yoğunluğunu artırıcı plan değişikliklerini de yasaklamıştır. Boğaziçi kıyı şeridi ile "öngörünüm" bölgesinde, ayırma ve birleştirme (yerbölümleme) işlemleriyle konut yapmak da yasaklanmıştır. Boğaziçi alanında, kıyının, ancak "kamu yararına" kullanılacağını gösteren Boğaziçi Yasası, bu bölgede turizm ve eğlenme amacına ayrılmış alanlara, ancak "toplumun yararlanmasına ayrılmış yapı" yapılabileceğini ve bunların, amaçları dışında kullanılamayacaklarını hükme bağlamıştır.
Yasada, kıyı kuşağı içinde, ancak toplumun yararlanacağı dinlenme, gezinti ve turizm kuruluşları ve yapıları yapılabileceği belirtilmiştir. Boğaziçi Yasası, Kararnamedeki hükmü yineleyerek, kömür ve akaryakıt depolarıyla tersane ve sanayi kuruluşlarının Boğaziçi alanında kurulmalarını da yasaklamış bulunmaktadır. Bu alanda, Nâzım Plana göre kamu hizmet ve kuruluşlarına ayrılmış yerlerde, "geçici yapı izni" de verilemeyecektir. Sadece, 40 metrekareden küçük bekçi kulübeleri, büfe ve çay ocağı gibi yapılara, Boğaziçi İmar Yönetim Kurulunun kararı ile izin verilebilmesi öngörülmüştür.
Boğaziçi Yasasının bir özelliği de, orman statüsüne alınacak yerlerden, kamu kurum ve kuruluşlarına ait olanların, bedelsiz olarak Hazineye devrinin, özel iyelikte bulunanların ise, Tarım ve Orman Bakanlığınca kamulaştırılmasının öngörülmüş olmasıdır. Boğaziçi alanı içinde ağaçlama, koru, park ve gezinti yerlerinin yapımı da yasayla özendirilmek istenmiştir. Bu alandaki ormanlarda, intifa ve irtifak hakları kullanılamayacağı hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu, Boğaziçi alanının ağır basan karakterinin "yeşillik" olması noktasından yola çıkmış görünmektedir.
Boğaziçi Yasası, İstanbul Boğazının iki yakasını ilgilendirilen bir "özel imar yasası" niteliğindedir. Nitekim 20. maddesinde 6785 ve 2805 sayılı yasaların, Boğaziçi Yasasına aykırı olan hükümlerinin, bu alanda uygulanamayacağı belirtilmiştir. Korunması ya da iyileştirilerek korunması olanağı bulunmayan yapılarla, kamu kurum ve kuruluşlarının olup da, Bakanlar Kurulunca, geçici olarak korunmalarına karar verilmemiş yapıların yıkılmasını da yasa hükme bağlamıştır.
Ayrıca, yıkılacak gecekonduların sahiplerine, 2 Haziran 1981 tarihinden, yani Milli Güvenlik Konseyi'nin gecekondu yapma yasağını kamuoyuna bir kez daha duyurmuş olduğu tarihten önce yapılmış olmak koşuluyla, arsa ya da konut vermede öncelik tanıması da, yasanın geçici 9. maddesiyle hükme bağlanmıştır.
Kıyı kuşağında, kenar çizgisine bitişik yerbölümlerin kıyı tarafında, Boğaziçi İmar Müdürlüğünün gerekli göreceği durumlarda, "gezinti yeri" yapmak amacıyla, yeterince toprağın kamulaştırılabilmesi, Boğaziçi Yasasının önemli hükümleri arasındadır. Bu tür kamulaştırmaların "kamu yararı" kararı yerine geçeceği, yasanın buyruğudur. (Mad. 10) Boğaziçi Yasası, ayrıca, taş, kireç, tuğla vb. ocakların 1984, kömür ve akaryakıt vb. depoların ise, 1985 yılı sonuna değin, bulundukları yerlerden kaldırılarak uygun yerlere taşınmalarını da öngörmüş bulunmaktadır.
Boğaziçi Yasası, korumayı ilke olarak olumsuz (negatif) araçlarla, önlem ve yaptırımlarla gerçekleştirmeyi amaçlayan bir yasadır. Bununla birlikte, ormanların ve yeşil alanların çoğaltılması ve planlı yaklaşım yöntemini benimsemiş bulunması, yasanın, olumlu (pozitif) nitelikleri bulunduğunu ileri sürmeye olanak vermektedir.
Boğaziçi Yasasına yöneltilmiş bulunan eleştiriler birkaç noktada toplanabilir: 1) Bu yasa, iyelik hakkının verdiği hakların kullanılmasını sınırlandırmakta ve hakkın özünü zedelemektedir. 2) Konut bunalımı içinde bulunan bir ülkede, kaçak yapılmış da olsalar, konut ve gecekondu yıkmak akla uygun düşmez. Bu, açığı büyütmekten başka bir işe yaramaz. 3) Boğaziçi'nin salt yeşil, yemyeşil olarak korunması, onun özyapısına uygun da değildir. Çünkü, orada, tarih boyunca yeşillik, oturma alanlarıyla iç içe olmuştur. 4) Gezinti yeri yapmak gibi amaçlarla, Boğaziçi kıyısında taşınmaz malları bulunanların iyelik haklarını, kamulaştırma korkusu altında bırakmak, sakıncalı sonuçlar doğurabilir.
Bu eleştirilerden hiçbirine hak vermek olanağı bulunmadığı ileri sürülebilir. Çünkü yasa, Boğaziçi'nde yapı yapmayı değil, özel yapı yapmayı yasaklamıştır. "Toplumun yararlanmasına ayrılan yapı" yapmayı engelleyen bir sınırlama söz konusu değildir. Yasaları çiğnemiş olanların bu eylemlerini, konut açığı daha da büyüyecek diye savunmaya olanak yoktur. Böyle bir eleştiri, olsa olsa, gecekonduları ilgilendirir ki, Boğazdaki kaçak yapıların da ancak bir bölümü gecekondu niteliğindedir. Boğazda, temel özyapının konut, yeşilliğin ise ayrıksın bir durum olduğu görüşü de savunulamaz. Oturma alanlarıyla yeşilliğin iç içeliği, her zaman yeşilin üstünlüğüne dayanmıştır. Son olarak, su kıyılarını tüm halkın yararlanmasına açmak, gelişmiş Batı ülkelerinde, tersi düşünülemeyecek bir uygulama olmuştur. Bu düzenlemenin ardında, iyelik hakkına 20. yüzyılın getirdiği çağdaş yorumlar yatmaktadır. Bu ise, bireylerin iyelik de dahil, kimi haklarının, toplum yararı ile sınırlanabileceğini öngören düşüncedir.

c) Boğaziçi Yasası'nda Değişiklik

Ne var ki, 1983 yılı sonlarında iktidara gelen siyasal parti, Mayıs 1985'te Parlamento'dan geçirilen 3194 sayılı İmar Yasası ile, Boğaziçi Yasası'nı değiştirmiştir. İmar Yasası'nın özel bir bölümünü oluşturan 46-48. maddeler Boğaziçi Yasası'nın can alıcı hükümlerini hemen hemen tümüyle yürürlükten kaldırmış, yasayı işlemez duruma getirmiştir. Bu maddelerle getirilen değişiklikler şöylece özetlenebilir:


1) Bir kez, 2960 sayılı Boğaziçi Yasası'nda öngörülen Boğaziçi imar Yüksek Koordinasyon Kurulu, Boğaziçi İmar Yönetim Kurulu ve Boğaziçi İmar Müdürlüğü adlı organlar kaldırılmıştır. Bu organlara verilmiş görev ve sorumluluklar, istanbul'daki anakent ve ilçe belediyelerine bırakılmıştır.
Siyasal iktidar, bu değişikliklerle, yetkileri yerel yönetimlere bırakarak, demokratikleşme yönünde önemli bir adım atmakta olduğu izlenimini vermeye çalışmıştır. Yasa, yetkilerin, anakent belediyesi ile ilçe belediyeleri arasında nasıl bölüşüleceğini de göstermiş, aa) Boğaziçi kıyı şeridi ile "öngörünüm bölgesindeki" uygulamaları anakent belediyesine, bb) "geri-görünüm" ve "etkilenme" bölgesindeki uygulamaları ise, ilgili ilçe belediyelerine bırakmıştır.
2) Boğaziçi Yasası'nın 3. maddesinin (f) ve (g) fıkraları, Boğaziçi alanında, aa) Nüfus ve yapı yoğunluğunu artırıcı nitelikteki plan değişiklikleri ve bb) Boğaziçi kıyı ve sahil şeridinde ve öngörünüm bölgesinde konut yapmayı, birleştirme ve ayırma işlemlerini (yerbölümleme ye birleştirme) yasaklamış olduğu halde, 3194 sayılı yasayla bu mutlak yasaklar kaldırılmıştır. Bu değişikliğin, özel bir yasayla değil, fakat İmar Yasası ile yapılması, yasa tekniği yönünden eleştirilebilir.
İmar yasası ile yeni konulan hükümlere göre, mevcut planda, "Nüfus ve yapı yoğunluğu göz önüne alınmak kaydıyla plan değişikliği yapılabilir." Ve ayrıca, Boğaziçi, öngörünüm bölgesinde, parsel büyüklüğü 5000 metre kareden az olmamak, ayırma işlemleri yapılmamak ve taban alanı katsayısı (TAKS) en çok % 6'yı ve 2 katı (6.5 metre) geçmemek koşuluyla, konut yapımı da serbest bırakılmıştır. Blok sayısına da bir sınır konmuştur. Yeni yasa, orman, koru, ağaçlandırma alanı ve yeşil alan gibi yerleri de, "doğal niteliklerinin korunmasına özen gösterilmek koşuluyla" yukarıdaki esaslara uygun olarak yapı yapılabilecek yerler konumuna sokmuştur.
Yeni İmar Yasası, "gerigörünüm bölgesi" ile "etkilenme bölgesi" içinde de konut yapmaya izin vermiştir. Birinci bölge için TAKS'ı % 15 ve yüksekliği 4 kat (12.5 metre), ikinci bölge için ise, TAKS'ı % 5 ve yüksekliği 5 kat (15.5 metre) olarak belirlemiştir. Bu yerlerde yapı izni ve oturma izni verme yetkilerini de ilçe belediyelerine bırakmıştır.
ç) Yasanın Anayasa Mahkemesi'nce İptali

Yürürlüğe girmesinden bir süre sonra, Resmi Gazete'de 18.4.1987'de yayımlanan bir kararıyla, Anayasa Mahkemesi, İmar Yasası'nın Boğaziçi ile ilgili 48. maddesinin (g) fıkrasında yer alan hükmü iptal etmiştir. Bunu, kıyıların, devletin hüküm ve tasarrufu altında olması gerektiği ilkesine aykırı bularak iptal etmiştir. Yüksek Mahkeme, mevcut planda, "nüfus ve yapı yoğunluğu göz önüne alınarak planda değişiklik yapılmasına olanak tanıyan fıkrayı ise, Anayasa'ya aykırı bulmamıştır.



B. Çevre Yasası

Çevre politikamızı belirleyen Çevre Yasası, çevrenin korunması, iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel topraklarla doğal kaynakların en uygun bir biçimde kullanılması ve korunması, ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunması ve su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi amacıyla çıkarılmıştır. Ağustos 1983'te kabul edilen 2872 sayılı yasa (R.G., 11 Ağustos 1983, No: 18132), bu amaçlarla yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, "ekonomi ve toplumsal kalkınma erekleriyle uyumlu olarak" düzenlemektedir.


Yasa, çevre korunmasını, çevresel dengenin korunması, havada, suda, toprakta kirliliğin ve bozulmaların önlenmesi ve bunların iyileştirilmesi için yapılan çalışmaların bütünü olarak; "ekolojik denge "yi de "insan ve öteki canlıların varlık ve gelişmelerini sürdürebilmeleri için gerekli olan bütün koşullar" biçiminde tanımlamaktadır. Yasaya göre, "çevre kirliliği"nden, insanların her türlü etkinlikleri sonucunda, havada, suda ve toprakta meydana gelen olumsuz gelişmelerle çevresel dengenin bozulması ve aynı etkinlikler sonucunda ortaya çıkan, koku, gürültü ve atıkların çevrede yarattığı, istenmeyen sonuçlar anlaşılmaktadır.
Yasanın dayandığı ilkeler şöylece özetlenebilir: 1. Çevreyi korumak, gerçek ve tüzel kişilerin görevidir. Dolayısıyla, herkes, alınacak önlemlere uymakla yükümlüdür. 2. Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi için alınacak önlemlerde, insanın ve öteki canlıların sağlığı, önde gelen bir etmen olarak gözönünde bulundurulur. Ayrıca, kalkınma çabalarına olumlu ve olumsuz katkılar da, uzun ve kısa dönemler için hesaplanır. 3. Kuruluşlar, toprak ve kaynak kullanma ve proje değerlendirme kararlarını verirken, çevre koruma ve kalkınma etmenleri arasında denge sağlamayı gözetirler. Bu amaçla, en elverişli teknolojiyi ve yöntemleri seçerler. 4. Kirlenmenin önlenmesi, azaltılması, giderilmesi için yapılacak harcamalarda, "kirletenin ödemesi" ilkesi benimsenmiştir. Yasa ayrıca, çevreye verilen zararlardan dolayı "kusur koşulu" aranmamasını hükme bağlamıştır. Kirletenler, ancak, gerekli her türlü önlemi aldıklarını kanıtlamak koşuluyla, bu sorumluluktan kendilerini kurtarabilirler.
Çevre Yasası, her türlü atık ve artığın, çevreye zarar verecek biçimde "alıcı ortam"a bırakılmasını, kırsal ve kentsel toprağın aşırı ve yanlış kullanılması yüzünden temel ekolojik dengenin bozulmasını, hayvan ve bitki türlerinin varlıklarının tehlikeye düşürülmesini, doğal zenginliklerin bütünlüklerinin yok edilmesini yasaklamıştır. İlgililer için, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek ya da azaltmak için önlem almak yükümlülüğü getirilmiştir.
Yasa, sanayicilerin, kurmayı tasarladıkları kuruluş ve işletmeler için, "çevresel etki değerlendirme raporu" hazırlamalarını da zorunlu sayılmıştır. Ayrıca, bu tür kuruluş ve işletmelerde, yasaların öngördüğü arıtma tesis ya da sistemlerinin kurulmaması durumunda, o işletme ya da kuruluşa izin verilmeyeceği hükme bağlanmıştır.

Yasanın yasakladığı etkinliklerde bulunanlara ait kurum, kuruluş ve işletmelerin çalışması, süreli ya da süresiz olarak durdurulmaktadır. Bu konuda en büyük mülki amirlere yetki verilmiştir. Ayrıca, çevre kirliliğinin, toplum sağlığı yönünden tehlike yarattığı durumlarda, Sağlık Bakanlığı, yasaya göre kendiliğinden, ya da Çevre Müsteşarlığının isteği üzerine söz konusu etkinliği durdurabilmektedir.


Çevre konularında, eşgüdüm sağlayan ve politikalar oluşturulmasına öncülük eden Çevre Müsteşarlığı, 1984' teki düzenlemeler sırasında Çevre Genel Müdürlüğü'ne dönüştürülmüştü. Daha sonra, 1989 yılında, 389 sayılı Yasa Gücündeki Kararname ile (R. G., 9 Kasım 1989, No: 20337) yeniden müsteşarlık yapılmıştır. Daha sonra da, 443 sayılı Yasa Gücündeki Kararname ile Çevre Bakanlığı kurulmuştur (R. G., 21 Ağustos 1991, No: 20967).
Bakanlığın amacı, çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde kullanılması ve korunması, ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ile doğal zenginliklerinin korunması, geliştirilmesi ve her türlü çevre kirliliğinin önlenmesidir.
Bakanlığın görevleri ise, şöyle belirlenmiştir:

  1. Bakanlığın amacının gerçekleştirilmesi için ilke ve politikalar saptamak, izlenceler hazırlamak; bu çerçevede araştırmalar ve projeler yapmak ve yaptırmak.

  2. Ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine olanak veren doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere, çevre düzeni planları hazırlamak, onaylamak ve uygulanmasını sağlamak.

  3. Çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi için ülke koşullarına uygun teknolojiyi belirlemek.

  4. Çevre ölçünlerini belirlemek.

  5. Atık, artık ve yakıtlar ile ilgili, ekolojik dengeyi bozan, havada, suda ve toprakta, kalıcı özellik gösteren kirleticilerin çevreye zarar vermeyecek biçimde giderilmesini denetlemek.

  6. Ülkedeki kirlenme konuları ile kirlenmenin var olduğu ya da olması olası bölgelerle kesimleri belirlemek ve gerekli önlemleri almak.

  7. Çevresel etki değerlendirmesi çalışmaları yapılmasını sağlamak, bunları denetlemek ve izlemek.

  8. Çevre konusunda görevli özel ve kamusal kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve eşgüdüm sağlama; gönüllü kuruluşları yönlendirip desteklemek.

  9. Çevreye olumsuz etkileri olan her türlü etkinliği izlemek ve denetlemek.

  10. Başta yerel yönetimler olmak üzere, sürekli bir eğitim izlencesi uygulamak, çevre bilincini geliştirmekve çevre sorunları konusunda kamuoyu araştırmaları yapmak.

  11. Çevre konusundaki uluslararası çalışmaları izlemek, bunlara katılmak.

Bakanlığın merkez örgütü, başlıca üç Genel Müdürlükten oluşmaktadır: 1) Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol Genel Müdürlüğü, 2) Çevre Koruma Genel Müdürlüğü, 3) Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü.
Çevre Bakanlığı, çalışmalarında, merkezde ve taşrada kimi teknik kurulların çalışmalarından yararlanmaktadır. Yüksek Çevre Kurulu ve Çevre Şûrası merkezdeki kurullardır.
Çevre Bakanının Başkanlığında, Çevre Bakanlığı Müsteşarı, YÖK Başkanı, DPT, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye ve Gümrük, Milli Eğitim, Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Ulaştırma, Tarım, Çalışma, Sanayi, Enerji, Kültür, Turizm, Orman Bakanlıkları Müsteşarları, Diyanet İşleri, TÜBİTAK, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanları ile Üniversitelerin ilgili çeşitli dallarından YÖK'çe seçilecek iki öğretim üyesi ile, Türkiye Odalar Birliği ve T. Ziraat Odaları Birliği Başkanlarından oluşur. Bu kurul yılda en az bir

kez toplanır.



Kurul, uluslararası anlaşmaları dikkate alarak çevrenin korunmasını ve kirlenmenin önlenmesini sağlayıcı hedefleri belirler. Özel Çevre Koruma Bölgesiyle ilgili esas ve ilkeleri belirler.
Çevre Şûrası ise, Bakanlığın görevleri arasında bulunan konularda, başka bakanlıkların, sanayicilerin, gönüllü kuruluşların, meslek kuruluşları ile bilim ve uzmanlık sahiplerinin düşünce, bilgi ve deneyimlerinden yararlanmak üzere, Bakan tarafından toplantıya çağrılan bir kuruluştur.
Yerel düzeyde ise, Yerel Çevre Kurulları Bakanlık çalışmalarına yardımcı olur. Bu kurullar, her ilde, valinin başkanlığında, bakanlıkların il temsilcileri, büyükşehir belediye başkanı, sanayi odası, ziraat odaları başkanları ve Çevre Bakanlığı temsilcisinden oluşur. Kurulun sekretaryasını, II Çevre Müdürlükleri yürütür. Yerel Çevre Kurulları her ay toplanır ve Bakanlığın kararları çerçevesinde iş görür, eşgüdüm sağlar, kirliliğin önlenmesi için gerekli önlemleri alır. Kirliliğe yol açan ve Yüksek Çevre Kurulunca kümelendirilen işletmelerin kirletme derecelerini belirler. Eğitsel etkinlikler yapar (R. G., 8 Mart 1993, No: 21518, Yönetmelik).
Çevre Bakanlığının örgütlenmesi yönünden önemli sayılan bir gelişme, Çevre Yasasında 3416 sayılı yasayla yapılan bir değişiklikle sağlanmıştır. Bu yasa, ülke ve dünya ölçüsünde ekonomik önemi olan çevre kirlenmelerine ve bozulmalarına duyarlı alanları, doğal güzelliklerin gelecek kuşaklara ulaşmasını güvence altına almak üzere gerekli düzenlemeleri yapmak amacıyla, "özel çevre koruma bölgesi" olarak ilân etmeye ve bu bölgelerle ilgili koruma, kullanma ve planlama ilkelerini belirlemeye Bakanlar Kuru- lu'nu yetkili kılmıştır (Mad. 9).
Bu yasanın verdiği yetkiye dayanarak, Bakanlar Kurulu, 1988 yılında (R. G., 5 Temmuz 1988, No: 19863), Köyceğiz, Fethiye, Göcek ve Gökova yörelerini "özel çevre koruma bölgesi" olarak ilân etmiştir. Bu gibi yerlerde uygulanacak esasları da, Başbakanlık Eylül 1988'de, Resmi Gaze- te'de yayımlamıştır (R.G., 16 Eylül 1988, No: 19931). Bu yörelerin yerbölüm esasına kadar planlarını yapmak ve yaptırmakta da, bu ilkelere uyulması gerekmektedir. Bu ilkelerin uygulanmasını sağlamak üzere, ayrıca, Başbakanlığa bağlı olarak, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kurulmuştur. Bununla ilgili 384 sayılı Yasa Gücünde Kararname de 1989 yılı sonlarında Resmi Gazete'de yayımlanmıştır (R.G., 13 Kasım 1989, No: 20341).
Özel Çevre Koruma Başkanlığı: a) Kara, kıyı ve deniz kaynaklarının verimliliklerinin korunmasını, kirlenmesinin önlenmesini, bu bölgelerin geliştirilmesini sağlayıcı önlemleri almak, b) O yöredeki mevcut çevre düzeni, nâzım ve uygulama planları ile revizyonlarının, tamamen veya kısmen, plan değişiklikleri de dahil olmak üzere, yerbölüm esasına kadar yaptırılmasına ya da değiştirilmesine karar vermek c) O yöredeki çeşitli tesislerin nerelerde yapılacağına, bu konuda ilgililere taşınmaz mal tahsisine ve yapı izni verilmesine ilişkin esasları belirlemek, ç) Kamu yararının gerektirdiği durumlarda gerçek kişilerle, özel hukuk tüzel kişilerinin iyeliğinde bulunan taşınmaz malların kamulaştırılmasına karar vermek gibi görevlere ve yetkilere sahiptir.
Kurum, yörede, her türlü alıcı ortamın kirlenmeden korunması amacıyla kirletici tesislerin kurulmasını yasaklamak, etkinliklerini sınırlamak ve gerektiği durumlarda, bölgenin özelliğine göre özel kirlenme ölçünleri belirlemek yetkisine de sahip bulunmaktadır.
Özel Çevre Koruma Bölgesi'nde yapılacak her türlü yapı ve tesis, Kurulca belirlenecek ilkelere göre, Kurul Başkanlığı'nın iznine bağlıdır. Bu amaçla, kat sınırlaması koyabilmekte, yapıların deniz cephesini en az işgal edecek büyüklükte kalmasını sağlayabilmekte, kanalizasyonun, atık ve artıkların çevreyi ve denizi kirletmeyecek biçimde yapılmasını denetleyebilmektedir. Mevcut nâzım ve uygulama imar planlarına ve yasalara aykırı her türlü yapının yıktırılması yetkisi de, bu özel örgüte verilmiştir. Bir yandan, bu özel düzenlemeyle, çevre değerlerinin güvence altına alınmasına çalışılırken, öte yandan da, kurulan sistemde turizmi özendirmek amacıyla gedikler açılmaktadır. Örneğin, Bakanlar Kurulu'nun 89/14406 sayılı kararıyla (R.G., 10 Kasım 1989, No: 20338), özel koruma bölgelerinde yatırım yapmalarına izin verilmeyenlere, turizm alanı ya da turizm özeği olarak ilân edilen yerlerle Hazine'ye ait yerlerde ve turizm alanları ve turizm özekleri dışında kalan orman arazilerinden, Başbakanlık, Tarım ve Turizm Bakanlıklarının uygun görecekleri yerlerden, "Kamu Arazisinin Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkındaki Yönetmelik'te öngörülen ilan koşulu aranmaksızın tahsis yapılmasına olanak sağlanmaktadır. Bu tür, ayrıksın ve geniş takdire yer veren kuralların, çevreyi koruma çabalarını sekteye uğratacağına kuşku yoktur.
Özel Çevre Koruma Kurumu'nun bir Kurul'u bir de ana hizmet birimleri vardır. Kurul, Başbakanlık Müsteşarı'nm başkanlığında, Turizm Bakanlığı Müsteşarı, Çevre Müsteşarı, Orman Genel Müdürü ile Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanından oluşmaktadır. Kurum'un yapılaşmaya ilişkin tüm yetkilerini bu Kurul kullanır. Bölgede yapılacak her türlü yapı, Kurul'un belirleyeceği esaslara göre Başkanlığın iznine ve denetimine bağlı tutulmuştur.
Bölgede uygulanacak planlar için kat ve yoğunluk sınırlaması koyma da, Kurum'un yetkilerindendir. Bölge sınırları içinde, belediye ve komşu alan sınırları dışında, köylerin yerleşik alanları içinde veya çevresinde ve mezralarda yapılacak konut, hayvancılık ve tarım amaçlı yapılar için Bayındırlık ve iskân Müdürlüklerinden izin alınması zorunludur.
Doğayı bozmamak ve doğa ile uyum sağlamak ve kıyı yasalarına aykırı olmamak koşuluyla restoran, kafeterya, büfe, plâj, satış yeri, ofis, iskele, yat ikmal, bakım ve onarım yerleri ile bölgenin gerektirdiği diğer tesisler günübirlik hizmet tesisleri ve benzeri yapılar için yapım ve işletme izni verilebilmesi öngörülmüştür. Mevcut nâzım ve uygulama planlarıyla yasalara aykırı her türlü yapının İmar Yasası'na göre yıktırılması gerekmektedir.
Bu yasa gücündeki kararnamenin 19. maddesinin f fıkrasında yer alan bir hüküm, uygulamada, önemli yetki çatışmalarına yol açabilecek niteliktedir. Buna göre, Kültür ve Doğa Varlıklarını Koruma Yasası'na (2863) göre alınmış sit kararları saklı olmakla birlikte, Özel Çevre Koruma Kurumu'nca hazırlanacak plan ve projelere göre, gerektiğinde sit alanları içinde bile, yeni yapılaşmalara ilişkin, yapı yüksekliği, taban alanı ve kat alanı katsayısı gibi değerlerde azaltma yapılabilecek ya da bu yapılaşma koşulları tümüyle kaldırılabilecektir.
Yüklə 260,83 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin