Yuva (Der Bau)



Yüklə 18,11 Kb.
tarix21.08.2018
ölçüsü18,11 Kb.
#74064

Yuva (Der Bau)
( Seyirciye göre solda küçük bir direğe takılmış yeşil bir bayrak, arkada ortada daha uzun bir direğe takılmış kahve tonlarında (iç kale) bir bayrak daha ve son olarak sağda yine direğe takılmış gri bir bayrak. Adam ışıklar kapalıyken kafasında yanan fener ile sahneye girer. Dolanır, duraksar, tekrar dolanır. Yuvasını kontrol etmektedir. Işık açılır. )
Yuvamın yapımını bitirdim, bir şeye de benzedi sanırım. Dışarıdan sadece büyük bir delik görünüyor; ama aslında bu delik hiçbir yere gitmiyor. Birkaç adım ilerleyince sert bir kayayla karşılaşıyorsunuz. Bu hileyi bilerek düzenlediğimi söyleyerek övünmüyorum. Bu benim yarım kalan inşaat denemelerimin bir kalıntısı. Öyle olunca bu deliği doldurmadan bıraktım.

Yuvayı korku nedeniyle inşa ettiğimi sanıyorsanız beni tanımıyorsunuz demektir. Bu delikten bin adımlık mesafede yuvanın gerçek girişi var ve bu dünyadaki hiçbir şeyin güven altına alınamayacağı kadar sıkı bir güven altında. Çünkü üzerini kalın bir yosun tabakasıyla kapattım. Yine de bu yosuna basan ve içeri giren bir kişi yuvamın açıldığını görür ve isterse yoluna devam edip her şeyi mahvedebilir. Bunu çok iyi biliyorum ve bu yüzden sakin bir saat geçiremiyorum. Düşlerimde aç gözlü, uzun burunlu bir hayvanın yosun kaplı girişi sürekli kokladığını görüyorum. Aranızdan bu girişi ince bir toprak tabakasıyla kapatmam gerektiği konusunda bir öneri gelebilir. Ama bu plan olanaksız; sağduyu, gerekirse bir an önce çıkabileceğim bir delik olması gerektiğini söylüyor; sağduyu yaşamı risk altına almamak için benim dikkatli olmam gerektiğini söylüyor. Anında terk edebileceğim bir delik olmalı, çünkü bütün dikkatime rağmen başka bir yerden saldırıya uğrama olasılığım yok mu? Belki de o hayvan şuan sessizce ve yavaşça toprağı oyuyor olabilir. Benden daha iyi koku alabildiğini söylemiyorum. Benim onu tanıdığım kadar o da beni az çok tanıyordur. İçeri girer girmez onun kokusunu alabilir ve gerekli önlemlerimi uygulayabilirim.

Sadece yerüstünde değil yer altında da çok düşmanım var. Onlar iç dünyaların yaratıkları, bir efsane bile onları tanımlayamaz. Kurbanları onları göremez bile. Sessizce altınızdaki toprağı kazırlar ve siz farkında olmadan ortadan kaybolursunuz. Kendi evinizde olduğunuzu düşünmenin bir yararı yoktur. Daha çok siz onların evindesinizdir. Onlardan bahsettikçe ürperiyorum. O yüzden daha fazla konuşamayacağım.

Bu ana çıkış dışında, dış dünyayla, bana nefes almam için hava sağlayan çok dar ve oldukça güvenli koridorlarla bağlıyım. Bunlar bir tarla faresinin işçilikleri. Onları akıllıca kullanıyorum ve yuvamın organik bir parçasını oluşturuyorlar. Tabii ki ara sıra alakasız şeyler de giriyor, ben de bunları mideye indiriyorum. Böylelikle, yuvamı terk etmeden, mütevazı yaşamıma yetecek olan bir çeşit yer altı avcılığı yapıyorum ve doğal olarak bu çok avantajlı.

Ama yuvamdaki en güzel şey sessizlik. Bu tabii ki aldatıcı, bir anda bozulup her şey bitebilir. Ama şu anda sessizlik hala benimle. Ara sıra tahta parçaları içeri sürüklenip ses çıkarsalar da bu benim keyfimi bozamaz. İçerisi hem ılık, hem serindir. Bazen koridorlarda neşeyle yuvarlanırım. Sonbahar gelince kaygılanmama gerek yok. Her yüz metrede bir koridorları yuvarlak hücreler haline soktum; buralarda, sıcak ve rahat olarak kıvrılabilirim. Burada sakinliğin huzuruyla, tatmin olmuş arzumla, elde edilmiş ihtirasımla uyuyabilirim. Çünkü bir evim var. Yollarda ve ormanda dolaşan, yeryüzüyle gökyüzünün tüm kötülüklerinden etkilenen zavallı insanlar. Onlara acıyorum.

Yakın takibe karşı olmasa da, kuşatmaya karşı bir sığınak olarak kullanılan bu iç kale zorlu çabalar sonucu inşa edildi. Fiziksel yorulma sonucu oluşan ümitsizlikle bütün işi birçok kez bırakma noktasına geldim, kendimi, nefes nefese yere attım ve yuvaya defalarca lanet okudum. Hatta dışarı çıktım. Dört gün sonra pişman olup geri döndüm ve yuvanın zarar görmediğini anlayınca, içten bir kalp sevinciyle işe yeniden başladım. İç kaledeki çalışmalarım beni gereksiz bir biçimde zorladı. Çünkü toprak çok yumuşaktı ve sertleştirilmesi gerekiyordu. Bunun için önce ellerimi, sonra alnımı kullanmam gerekiyordu. Bu iş için elimde bu olmadan önce (Küreği gösterir) tek alet alnımdı. Alnımla günlerce, gecelerce binlerce kere vurmam gerekiyordu. Ve kan geldiğinde mutlu oluyordum, çünkü bu, duvarların sertleştiği anlamına geliyordu. Böylece, herkesin de kabul edeceği gibi, iç kalenin bedelini kanımla ödedim.

İç kaleye erzaklarımı koydum. Yuvada yakaladığım, günlük gereksinimlerimi aşan her şeyi ve dışarıdaki av seferlerinden getirdiğim diğer şeyleri buraya koydum. Neredeyse yarım yıllık besinim var burada. Mutluluktan ara sıra onlarla oyun bile oynuyorum. Bazen o kadar iştahsız oluyorum ki, yanımdan geçen ufak bir yaratığa, tedbirsizce de olsa dokunmuyorum. Bu kadar çok besini burayı küçük odalara bölerek de yerleştirebilirdim. Hatta bazı odaları boş bırakıp başkalarının yemek kokularını almasını da engelleyebilirdim. Küçük odaların bana ne yararı olacaktı, her durumda ne kadar depolayabilirdim? Sonuç olarak oraya koyacağım her şey herhangi bir durumda kaçışımı daha da zorlaştıracaktı. Depoyu bölmek fikri iyi. Ama bunun için buna benzer iç kaleler yapmak zorundayım. Bunun gibi birçok oda! Öyle mi? Peki bunları kim inşa edecekti? Zaten son aşamada yuva yapım planımın içerisine bu sokulamazdı. İtiraf etmem gerekir ki birçok kez odaları yapmayı düşündüm, zihnim bulanıklaştı ama bunu yapacak gücü kendimde hissedemedim. Artık yaşlandım. Belki de buna (kafasını gösterir) daha fazla ihtiyacım olduğunu düşünmem gerektiği için yapmadım. Benim özel, olağandışı, avantajlı sistemimde sağlam kalması gereken tek alet bu. Artık tek büyük bir odayla mutlu olmalıyım. Zaten tek odada büyük miktarda duran besin yığını beni baştan çıkartıyor.

Özgüveni mi iyileştirmek için, yuvayı sık sık gözden geçirirdim. Gerekli geliştirmeleri yaptıktan sonra kısa sürelerle yuvayı bırakıp dışarı çıkardım. O anlarda uzunca bir süre yuvadan uzak kalmam benim için bir ceza gibiydi, ama yine de bu kısa gezintilere ihtiyaç olduğunun açıkça farkındaydım. Sonra belirli bir ağır başlılıkla çıkışa geri dönüyordum. Ev yaşamım süresince artık dışarı çıkmama kararı aldım, geçitlerin en uzak dönemeçlerine bile gitmedim. Ayrıca, oralarda dolaşmak hiç kolay değildi, çünkü bir çok labirent inşa etmiştim. Yarı oyun oynayarak bir köşeden başlamış, sonra bütün yuvaların en muhteşemi olduğunu düşündüğüm bu labirent yuvayla çok neşelenmiştim. Ama belki daha da adil olarak, bugün değerlendirdiğimde işe yaramadığını ve yuvanın bütünü içerisinde değersiz kaldığını görüyorum. Kuramsal olarak parlak da olsa, o zamanlar, burasının ana giriş olduğunu söylüyordum. Ama artık söylemiyorum. Yuvamın bu kısmını yeniden mi inşa etmeliydim? Fikri ertelemeye devam ettim ve labirent olduğu gibi kaldı.

Bu labirentin fiziksel ve ruhsal işkencesini her yere taşıyorum. Bazen kendi labirentimde kayboluyorum sonra çok kızıyor ve deliriyorum. Ellerimle yaptığım bu labirent, son kararı vermiş olan bana, üreticisine, yeterliliğini kanıtlayacak gibi geliyor. Ama sonra kendimi uzun zamandır etrafındaki toprakta yeşermiş olan yosun kaplamanın altında, çıkışta buluyorum;-çünkü evimde uzun süre kalıyorum- şimdi kafamla ve şununla (kürekle) biraz iteklesem dış dünyadayım. Uzunca bir süredir bu ufak hareketi yapmaya cesaret edemiyorum. Konuyu şimdilik bırakıyor ve geri dönüyorum. Düşünün! Eviniz yeterli derecede korunuyor. Huzur dolu, sıcacık, iyi beslenerek, bütün koridor ve odalarınızın hâkimiyeti elinizde olarak yaşıyorsunuz; her şeye hazırsınız –tabii ki teslim olmaya değil- ama deyim yerindeyse, riske atabilirsiniz. Kazanacağınıza dair ümit besliyorsunuz. Ama oynadığınız oyun tehlikeli değil, çok tehlikeli. Bu adım için mantıklı bir zemin var mı? Hayır, bunun için mantıklı bir zemin olamaz. Ama hepsi bir, kapıya dikkatlice bakıyorum ve dışarıya çıkar gibi yapıyorum, sonra da kapıyı yavaşça bırakıyorum. Ve bu lanet kapıdan hızla uzaklaşıyorum.

Tehlike kuşkusuz bir düş ürünü olabilir, gerçekte olabilir. Beni takip etmek için kışkırtılmış bir düşmana gerek yok, şans eseri masum ufak bir yaratık, merak nedeniyle beni takip eden bu iğrenç hayvan, bana düşman olan dünyanın bir anda lideri oluverebilir. Hiç belli olmaz. Hatta benim cinsimden bile olabilir, bu daha kötü, benden daha iyi bir yuva kurucusu olabilir, yuvayı kolayca çözümleyebilir. Pis hergele. Eğer şimdi gelirse, korkunç ihtirasıyla girişi bulacak, çalışmaya başlayacak ve yosunu kaldıracaktır. Eğer gerçekten başarılı olursa, yalnızca kaba etlerini göstererek, benim yerime kıvrılarak yoldan geçerse; eğer bu gerçekten olacaksa, kör bir kızgınlıkla onun üzerine atlayabilirim, onu hırpalayabilirim, etlerini soyabilirim, kanını içebilirim ve cesedini diğer ganimetlerimin yanına fırlatabilirim. Sonra bu gururla labirentimi selamlayabilirim; ama önce üzerimdeki yosunu çekmeliyim. Bana öyle geliyor ki, yaşamımın bundan sonraki bölümünde dinlenmek isteyebilirim. Ama kimse gelmeyebilir ve kendi olanaklarımla baş başa kalabilirim.



Denemenin zorluğunu sürekli aklıma takarak, korkuyu unuttum. Girişten uzaklaşır gibi görünmüyorum, ama etrafını kolaçan etme alışkanlığı edinmiştim. Şimdi, sanki içeri girmek için uygun bir zaman kollayan düşman gibiydim. Ama içerideyken nasıl olacak ki? Kendime düşman birimiyim? Saçmalamaya başladım. Keşke gözetleme görevi için güvenebileceğim birisi olsaydı. O zaman huzurlu olarak burada durabilirim. Bu güvenilir müttefikimle, avdan dönerken, inişim esnasında ve sonra uzunca bir süre oluşan şeyleri dikkatlice not alması için bir anlaşma yapardım. Eğer yosun kaplamaya dokunan bir tehlike işareti görürse haber vermesini, görmezse hiçbir şey yapmamasını söylerdim. Bununla bütün korkularım süpürülür, hiçbiri artık kalmaz, sadece beni korumakla mükellef olan ‘sırdaşım’ kalırdı. Peki, bunun için benden bir karşılık beklemeyecek miydi? En azından yuvayı görmek istemeyecek miydi? Ama zaten onu kabul edemezdim. Görmediğim zaman önümde duran ve sadece yosunun bizi ayırdığı birine güvenebilir miydim? Birisini denetlerken veya denetleme olanağı varken ona güvenmek kolaydır. Hatta belki birisine uzaktan da güvenebilirsiniz. Ama siz yuvadayken dışarıdaki birine tamamen güvenmek, başka bir dünyada bile bana göre olanaksız.
METNİN TAMAMI İÇİN LÜTFEN BİZİMLE İLETİŞİME GEÇİNİZ…

contact@atlastiyatro.com
Yüklə 18,11 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin