5. Hz. Peygamber'in Ticaret Ahlâkı
Hz. Peygamber, hem satmış, hem satın almıştır, hem kiraya vermiş ve hem de kiralamıştır. O'ndan bize intikal eden yalnızca peygamber olmadan önce ücretle koyun sürüsü gütmesi ve bir yolculuğu esnasında Hz. Hatice'nin malını Şam'a götürmesi olaylarıdır.
Allah Elçisi, ortaklık yapmıştı, ortağı yanına gelince ona: "Beni tanıyor musun?" diye sormuş, o da: "Sen ortağım değil miydin? Hem de ne güzel ortaktın, aldatmaz ve münakaşa etmezdin." demişti.120 Metinde geçen "aldatmazdın" kelimesi 'hemzeli' olarak, hakkı savunma anlamındaki müdârae kökündendir. 'Hemzesiz' olarak ise, en güzel şekilde savuşturma anlamındaki müdârâ kökündendir.
Hz. Peygamber, vekil tayin etmiş, vekil olmuştur. Hediye vermiş, hediye kabul etmiş ve hediye ile mükafâtlandırmıştır. Bağış yapmış, bağış kabul etmiştir. Seleme b Ekva'nın payına ganimetten bir câriye düşmüştü; Peygamber ona: "Onu bana bağışla" deyince o da bağışlamıştır. Hz. Peygamber, o câriyeyi müslüman esirleri kurtarmak için Mekke müşriklerine fidye olarak vermiştir. Gerek rehin karşılığı, gerek rehinsiz borç almıştır. Hem ödünç almış, hem de gerek peşin, gerekse veresiye alış-veriş yapmıştır. Rabbinden bir takım amellere karşı özel bir garanti (kefâlet) almış ve amelleri işleyenin cennete gitmesine kefil olacağını bildirmiştir. Genel olarak da, vefat edip de geride borcunu karşılayacak mal bırakmayan müslümanların borçlarını ödemiştir.
Bu hükmün, Hz. Peygamber'den sonra gelen devlet başkanları için de geçerli olup, devlet başkanının da yeterli mal bırakmayan müslümanların borçlarını devlet hazinesinden ödeyeceğine ilişkin genel bir hüküm olduğu söylenmiştir. Bu hususu şöyle ifade etmektedirler: Hiçbir mirasçı bırakmadan ölen kişinin malı nasıl devlet hazinesine kalıyorsa (devlet başkanı ona mirasçı oluyorsa), borcunu karşılayacak kadar yeterli mal bırakmadan ölen kişinin borcunu da devlet başkanı öder. Yine aynı şekilde, hayatta iken kendisinin geçimini (nafakasını) sağlayacak kimsesi bulunmayan kişinin geçimini devlet yöneticisi temin eder.
Resûlullah, sahibi olduğu bir araziyi vakfedip Allah yoluna sadaka olarak bağışladı.121 Hem arabuluculuk yaptı hem de araya aracılar sokularak kendisine müracaat edildi. Berîre isimli kadın, ayrıldığı kocası Mugîs'e geri dönmesi için Hz. Peygamber tarafından yapılan arabuluculuk girişimini kabul etmedi. Buna rağmen, Allah Elçisi o kadına ne kızdı ne de azarladı. Hz. Muhammed, bazen yemin ederken (inşallah diyerek) istisna yapar, bazen herhangi bir nedenle geri dönmek istediğinde yeminine kefâret öder, bazen de yeminini devam ettirirdi.122
Allah Elçisi, şakalaşır ve şakasında yalnızca hakikati söylerdi. Tevriyeli konuşur, fakat tevriyesinde hakikatten başkasını söylemezdi. Sözgelimi, gitmek istediği bir yöne doğru yola çıktığında o yönle ilişkisi olmayan "Yolu nasıldır?", "Suları nasıldır?" ve "Güzergahı nasıldır?" gibi sorular sorardı. Hem istişâre eder, hem de kendisiyle istişâre edilirdi. Hastaları ziyaret eder, cenazeye katılır, davete icâbet eder, dul kadınların, kimsesizlerin ve düşkünlerin ihtiyacını giderirdi. Şiir dinler ve mükafatını verirdi. O, hakikat olan şiire ödül verirdi. Kendisi koşu yarışı yaptı ve güreşti. Ayakkabısını kendi eliyle onardı, elbisesini dikti ve kovasını tamir etti, koyununun sütünü sağdı, giysisini temizledi, ailesinin ve kendisinin hizmetini gördü, Mescid-i Nebevî'nin inşasında kerpiç taşıdı, hem misafir oldu hem de misafir ağırladı ve hastaya zarar verecek şeyleri yemesini yasakladı (perhiz verdi).
Hz. Peygamber davranış bakımından insanların en iyisi idi. Ödünç aldığı zaman ondan daha iyisiyle öderdi. Bir kişiden borç aldığında o kişinin borcunu öder, ona dua eder ve: "Allah ailene ve malına hayırlar versin. Borcun karşılığı yalnızca teşekkür etmek ve ödemektir." derdi.
Bezzâr'ın zikrettiğine göre Resûl-i Ekrem bir kişiden kırk sa' borç aldı. Borç aldığı ensarlı buna ihtiyaç duydu ve Hz. Peygamber'e geldi. Allah Resûlü: "Henüz bize bir şey gelmedi." buyurdu. Bunun üzerine o kişi laf etmek isteyince, Hz. Peygamber: "İyilikten başka bir şey söyleme. Ben borç alanların en hayırlısıyım." dedi ve kırkı borcu karşılığı kırkı da fazladan olmak üzere toplam seksen sa' verdi.
Hz. Peygamber, bir deve ödünç almıştı. Sahibi borcunu almak için geldiğinde Allah Elçisi'ne ağır sözler sarf etti, bunun üzerine ashabı o kişiye haddini bildirmek isteyince o: "Bırakın onu, hak / mal sahibinin söz söyleme hakkı vardır."123 buyurdu.
Ebû Dâvûd'un rivâyet ettiğine göre Allah Resûlü bir keresinde bir şey satın almıştı. Fakat yanında parası yoktu. Kendisine kâr teklif edilince onu sattı, kârını Abdülmuttaliboğulları'na sadaka olarak verdi ve: "Bundan sonra yanımda para olmadan bir şey satın almayacağım." 124 buyurdu. Bu hadîs, bir müddete kadar borçlanarak alış-veriş yapmaya aykırı olmadığını ifade eder. Çünkü o borca almak başka, satmak başkadır. Bir alacaklısı Allah Resûlü'nden borcunu almak üzere geldi ve sert konuştu. Bunun üzerine Hz. Ömer adamı haklamak istedi. Hz. Peygamber: "Yavaş ol ey Ömer! Sen, bana borcumu ödememi emretmene; ona da sabırlı olmasını emretmene daha çok ihtiyacımız var." buyurdu. Bir yahudi Hz. Muhammed'e bir müddete kadar veresiye bir şey sattı. Yahudi süresinden önce parasını almaya gelince Resûlullah: "Henüz süresi dolmadı." dedi. Bunun üzerine yahudi:
"Ey Abdülmuttaliboğulları! Siz borcunuzu geciktiriyorsunuz." dedi. Sahabe o yahudiyi haklamak isteyince Hz. Peygamber onlara engel oldu. Bu durum ancak onun yumuşak huyluluğunu artırdı. Bunu gören yahudi: "Sendeki peygamberlik alâmetlerinden hepsini tanıdım. Yalnızca biri kalmıştı. O da kendisine karşı yapılan aşırı câhilâne tavırların, ancak onun yumuşak huyluluğunu artırmasıydı. Onu da tanımak istedim." dedi ve hemen müslüman oldu.125
Dostları ilə paylaş: |