6. Hz. Peygamber'in Namazda Sütre Edinmesi
Hz. Peygamber, duvara doğru namaz kılacağı zaman duvardan uzak durmazdı. Bir oduna veya bir direğe yahut bir ağaca doğru namaz kılacağı zaman, o şeyi sağ veya sol kaşı hizasına alırdı. Yolculukta yahut açık alanda bulunduğunda yere mızrak/kargı diker, ona doğru namaz kılardı. Böylece bu mızrak onun sütresi olurdu.
7. Hz. Peygamber'in Kıldığı Nâfile Namazlar
Hz. Peygamber, mukim iken daima on rekat (sünnet) namaz kılmıştır. Bunlar da İbn Ömer'in Allah Resûlü'nden öğrendiğini söylediği şu on rekattır: Öğle namazından önce iki rekat, öğleden sonra iki rekat; akşam namazından sonra evinde iki rekat; yatsı namazından sonra evinde iki rekat ve sabah namazından önce iki rekat. Bu rivâyet Buhârî'de nakledilmektedir.189 Hafsa ve İbn Ömer'den nakledildiğine göre, Cuma namazından sonra kıldıklarını evinde kılardı. Bu hadisi Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir.190 Zorunlu bir durum olmadıkça farz namazları mescidde kılması Hz. Peygamber'in adeti olduğu gibi, sünnetleri ve nafile namazları da zorunlu/bir mazeret olmadıkça evinde kılması onun adetiydi. Allah Resûlü'nün bu uygulamasını şu hadis desteklemektedir: "Ey insanlar! Namazlarınızı evlerinizde kılınız. Çünkü, farz namazlar hariç, kişinin namazının en faziletli olanı evinde kıldığı namazdır."191
Sabah namazının sünneti ile vitir namazına çok daha fazla dikkat ederdi. Nitekim, yolculukta bu iki namazdan başka sünnet kıldığı nakledilmemiştir. İbn Teymiyye şöyle demiştir: "Sabah namazının sünneti, amelin başlangıcı, vitir namazı ise, sonu mesabesindedir. Bu nedenle Allah Elçisi, söz konusu namazlarda ihlâs sûrelerini (Kâfirûn ve İhlâs) okurdu. Bu iki sûre, ilim-amel, marifet-irâde ve inanç-niyet birlikteliğini (tevhid) bünyelerinde toplamıştır."
İhlâs sûresi, inanç ve marifet birliğini ifade ederek mutlak ortaklığın her çeşidini ortadan kaldıran ehadiyet; hiçbir şekilde noksanlığın ilişemediği bütün kemal sıfatlarını ifade eden samediyet; istiğnâ, ehadiyet ve samediyyetin gerektirdiği doğma ve doğurmadan uzak olma, teşbih ve benzerliği nefyetmeyi içeren denginin olmaması gibi Rab Teâlâ için ispat edilmesi gereken nitelikleri içermektedir. Bu esaslar, sahip olan insanı diğer bütün dalâlet ve şirk fırkalarından ayıran ilmî-itikâdî tevhidin buluştuğu noktalardır. Bu nedenle İhlâs sûresi, Allah'ın bütün kemal sıfatlarını ispat etmeyi ve her türlü noksanlığı O'ndan nefyetmeyi içermektedir. Kâfirûn sûresi, kendini okuyanı amelî, irâdeye dayalı ve maksatlı şirkten kurtardığı gibi, İhlâs sûresi de kendisini inanarak okuyanı, ilmî şirkten kurtarır.
İrâdeye dayalı amelî şirk, insanlar nefsin arzu ve isteklerine uyduklarından dolayı, nefislere daha galip gelmektedir. Bir takım maksatlara ulaşmak için birçokları, zararlı ve batıl olduğunu bildikleri halde bu şirki işlemektedirler. Bu şirki nefislerden izale edip söküp atmak, ilmî şirkten temizlenmekten daha zor ve çetindir. Zira, ilmî şirkin temizlenmesi, bilgi ve delille olur. Böyle bir şirk içinde bulunan kimsenin, bir şeyi olduğundan başka bir şekilde bilme imkanı yoktur. İrâdeye dayalı maksatlı şirk böyle değildir. Zira bu şirkin içinde bulunan kimse, isteklerinin baskısı ile şehvet ve öfkenin nefsini otoritesi altına alması nedeniyle ilmin, bâtıl ve zararlı olduğunu gösterdiği şeyleri yapar. Bundan dolayı amelî şirki ortadan kaldıran Kâfirûn sûresinde, İhlâs sûresinde olmayan tekid ve tekrar vardır.
İşte bu sebeple Hz. Peygamber, iki rekat tavaf namazında da bu iki sûreyi okurdu. Çünkü bu sûreler, ihlâs ve tevhîd sûreleridir. Allah Elçisi, bu sûrelerle günlük ameline/işine başlar, onlarla son buldururdu. Tevhîd'in sembolü olan hacda da bu iki sûreyi okurdu.
İmam Mâlik'in Hz. Aişe'den rivâyetine göre, Allah Resûlü, geceleyin on bir rekat namaz kılardı. Bunlardan bir rekatını vitir olarak kılardı. Namazını bitirince, müezzin ezan okuyup kendisini çağırmaya gelinceye kadar sağ yanı üzerine yatardı. Müezzin gelince kalkar ve kısa iki rekat namaz kılardı. Hz. Aişe, Allah Resûlü, bu yatışın sünnet olduğu için değil, gece boyunca yorulup istirahat etmek için yatardı, demiştir. Hz. Peygamber'in sağ yanı üzere yatışında şu incelik zikredilmiştir: Kalp, sol taraftadır. İnsan sol yanı üzerine uyuyunca, uykusu ağırlaşır. Bu durum Peygamber için de böyledir. Resûlullah, uykusu ağırlaşıp sabah namazından kendisini alıkoymaması için dinlenmek ve uykuya dayanmak amacıyla sağ tarafına yatmayı tercih etmiştir.
Buhârî ve Müslim'de nakledildiğine göre, Kâsım b. Muhammed Hz. Aişe'nin şöyle dediğini duymuştur: "Resûlullah'ın gece kıldığı namaz, on rekattı. Bir rekatı vitir olarak kılar sonra sabah namazının iki rekat sünnetini kılardı."192
Hz. Peygamber, gece namazında bazen gizli, bazen açıktan okur; bazen kıyamı uzatır, bazen kısa tutardı. Vitir namazını çoğunlukla gecenin sonunda, bazen başında, bazen de ortasında kılardı.
Allah Resûlü, yolculukta, gece ve gündüz, devesi üzerinde hayvan nereye yönelirse o tarafa doğru nafile namaz kılardı. Hayvan üzerinde îmâ ile rükû ve secde ederdi. Secdede, rükûdan daha çok eğilirdi. Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvûd'un naklettiklerine göre, Hz. Peygamber, devesi üzerinde nafile namaz kılmak istediğinde kıbleye yönelir, namaz için tekbir alır, sonra hayvanını salıverirdi. Sonra da hayvan nereye yönelirse o tarafa doğru namaz kılardı.193
Allah Elçisi, yolculuktan döndüğü zaman iki rekat namaz -buna kuşluk namazı ismini vermişlerdir.- kılardı. Çünkü insanlar, onu hem yolculuktan döndükten sonra hem de Mekke'nin Fethi'nde kuşluk vaktinde namaz kılarken görmüşlerdir.194 Ancak, Sahîh'de Hz. Aişe'nin de açıkladığı gibi, Hz. Peygamber, bu namazı kuşluk vaktinde düzenli olarak kılmamıştır. Bu, merfû hadislerin ve sahabe sözlerinin toplamından anlaşılmaktadır.
8. Hz. Peygamber'in Şükür ve Tilâvet Secdeleri İle
İlgili Uygulamaları
Müsned'de Ebû Bekre'den nakledildiği gibi, Allah Resûlü, ya kendisini sevindiren bir durum ortaya çıktığında veya kendisini üzen bir kötülüğün yok edilmesinden dolayı secde ederdi. İbn Mâce'nin Enes'ten naklettiğine göre Hz. Peygamber, bir ihtiyacının görüldüğü mesajını alınca, Allah için secdeye kapanırdı.195
Allah Resûlü, Kur'an'da bir secde âyetiyle karşılaştığında tekbir alır, secde ederdi.196 Sünen sahiplerinin zikrettiğine göre secdelerinde bazen: "Secede vechî lillezî haleqahû ve savverahû ve şakka sem'ahû ve basarahû bihavlihî ve quvvetihî.197 Yani, güç ve kudretiyle kendisini yaratan, şekillendiren, göz-kulak veren Allah'a yüzüm secde etti." duasını okurdu. Hz. Peygamber'in bu secdede tahiyyat okuduğu, selam verdiği nakledilmediği gibi, bu secdeden kalkmak için tekbir aldığı da nakledilmemiştir.
9. Hz. Peygamber'in Cuma Günü İle İlgili
Uygulamaları ve Cuma Namazı
Hz.Muhammed,Medine'ye hicret ettiğinde Kuba'da Amr b. Avfoğulları yanında pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günleri kaldı ve bu zaman zarfında mescidlerini inşa etti. Sonra cuma günü yola çıktı. Sâlim b. Avfoğulları'nın yanlarına vardığında cuma vakti girdi. (Ranûnâ) vadisinin ortasındaki mescidde cuma namazı kıldırdı. Bu namaz, kendi mescidini inşa etmeden önce Medine'de kıldırdığı ilk Cuma namazı oldu. Bu olayı zikreden İbn İshak şöyle demektedir: "Allah Resûlü'nün okuduğu ilk hutbede, Allah'a yaraşır bir şekilde O'na hamd etti, övgüde bulundu sonra şunları söyledi:
Ey insanlar! Kendiniz için ahirete önceden azık gönderiniz.Allah'a yemin olsun ki,her biriniz öleceksiniz. Sonra sizden biriniz ölür de sürüsünü çobansız bırakır gider. Sonra Rabbi Allah -arada ne bir tercüman ne de kendisinden uzaklaştıracak bir alıkoyucu bulunacak- ona şöyle diyecektir: 'Sana benim elçim gelip tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Ya sen kendin için ahirete ne gönderdin?!' O kişi sağına ve soluna bakacak, fakat hiçbir şey göremeyecek. Sonra önüne bakacak, cehennemden başkasını göremeyecek. Öyleyse yarım hurma ile de olsa kendisini cehennemden korumaya gücü yeten (o hayrı) işlesin.Onu da bulamayan güzel sözle kendini korumaya çalışsın. Zira bir iyiliğe karşılık on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun.
Bu günü yüceltmek ve üstün görmek Hz. Peygamber'in adetiydi.198 O, cuma günleri sabah namazında Secde ve Dehr/İnsân sûrelerini okurdu. Çünkü bu sûreler, cuma günü olmuş ve olacak hadiseleri içermektedir. Bu sûrelerde örneğin, Hz. Adem'in yaratılışı ve ahiret hayatına ilişkin (meâd) hususlar anlatılmaktadır. Yoksa namaz kılanların çoğunun okumakla yetindiği secde maksadıyla değil!
İmam Ahmed ve diğerleri şu hadisi rivâyet etmişlerdir: "Bir kimse Cuma günü gusleder, varsa güzel koku sürünür, en güzel elbiselerini giyer, ruh dinginliği ile evinden çıkıp mescide gelir, hiç kimseye eziyet etmeden münasip gördüğü kadar namaz kılar; sonra imam hutbe okumak için minbere çıkmasından namazı kılıp bitirinceye kadar susarsa bu, iki Cuma arasında yaptığı günahlara kefâret olur."199
İbn Mâce Sünen'de ise Hz. Peygamber'in:"Ne olur,her biriniz iş elbisesinden başka Cuma için iki parça elbise alıverse?"200 buyurduğu nakledilmiştir.201
Allah Resûlü, cuma günü insanlar toplanıncaya kadar namazı ağırdan alırdı. Cemaat toplandığında tek başına -tellallık yapacak bir çavuşu bulunmaksızın- huzurlarına çıkardı. Ne başına, ne de omuzlarına şal atardı. Mescide girdiği zaman orada olanlara selam verir, minbere çıkar, yüzünü cemaate çevirir, selam verir, sonra da otururdu. O esnada Bilal ezan okumaya başlardı ki -sadece bir tek ezan okunurdu-. Ezan bitince, Allah Resûlü ayağa kalkar, ezan ve hutbe arasını ayırmaksızın hutbe okurdu. Hiç kimse iki rekat namaz kılmak için asla ayağa kalkmazdı. Bu da, Cuma namazının bayram namazı gibi olup öncesinden sünnet namazı olmadığına delâlet etmektedir. Bilal'in ezanı bitirdikten sonra bütün cemaatin kalkıp iki rekat namaz kıldığını zannedenler, sünneti bilmeyenlerin en cahilidir!
Yine cahillerin Hz. Peygamber'in kılıca dayanarak hutbe okuduğunu zannetmeleri / inanmaları, bu dinin kılıçla ayakta durduğu sonucuna götürmektedir. Bu ise cehaletlerinin ne kadar ileri olduğunu göstermektedir! Hz. Peygamber, minber edindikten sonra ne kılıca, ne yaya ve ne de başka bir şeye dayandığına dair bir hadis nakledilmiştir. Yine minber edinmeden önce de eline kılıç aldığına ilişkin bir rivâyet söz konusu değildir. O, sadece minber edinmeden önce bir bastona veya yay'a dayanarak hutbe okurdu.
Hutbesi, insanların ihtiyacı olan konulardan ibaretti. Hutbe esnasında emredilmesi yahut yasaklanması gereken bir durum ortaya çıkarsa, onlara yapmalarını yahut yapmamalarını emrederdi. Nitekim, kendisi hutbe okurken mescide giren bir sahâbiye iki rekat namaz kılmasını ve boş bulduğu yere oturmasını emretmiş; insanların omuzlarına basa basa ileri geçmeye çalışan kimseyi de menetmiştir.
Hutbe esnasında ortaya çıkan bir ihtiyaçtan dolayı veya ashâbından birisinin soru sorması üzerine hutbeyi keser, ona cevap verir, sonra kaldığı yerden hutbesine devam eder ve tamamlardı. Hutbe sırasında bir adama: "Ey falan, buraya gel, otur; ey falan namaz kıl!" diye seslendiği olurdu.
Hutbe esnasında Allah'ı anarken ve O'na dua ederken işaret parmağı ile işaret ederdi. Cemaatin kendisine yaklaşmasını ve susup dinlemesini emrederdi. Bir kişi yanındakine "sus" derse boş konuşmuş olacağını bildirir: "Boş konuşan Cuma sevabından mahrum kalır." buyururlardı.202
Yine o şöyle buyururdu: "Cuma günü imam hutbe okurken konuşan, kitap taşıyan eşek gibidir. Yanındakine 'sus' diyene Cuma sevabı yoktur." Bu hadisi İmam Ahmed rivâyet etmiştir.203
Birinci hutbeyi ayakta okur, sonra kısa bir müddet oturur, sonra da kalkar ikinci hutbeyi okurdu. Hutbeyi bitirince Bilal kâmet getirmeye başlardı. Namazı uzatır, ayrılıncaya kadar başka namaz kılmazdı, eve gider iki rekat namaz kılardı. Buhârî ve Müslim'in İbn Ömer'den rivâyet ettikleri bir hadiste, Hz. Peygamber, cumadan sonra evinde iki rekat namaz kılardı,204 denilmektedir.205
Dostları ilə paylaş: |