ZâDU'l-meâd muhtasari



Yüklə 2,3 Mb.
səhifə7/143
tarix05.01.2022
ölçüsü2,3 Mb.
#72174
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   143

8. Din Âlimlerinin Görevi


Din âlimleri her asırda, İslâm ümmetinin iktisadî ve siyâsî bakımdan kalkınmasını sağlayacak meseleleri araştırmakla ve dinin esasları ile uyum içinde olan kanunları koymakla sorumludur.

Dinin bir kısmı zamanın değişmesi ile değişmez. Mesela namaz, teyemmüm, hac ve diğer ibadetler böyledir. Allah Teâlâ bunların, belli bir şekilde ve belli bir düzen içinde yapılmasını istemiştir. Bununla inanların arasında bağ kurmayı, onları bir sisteme, bir sorumluluğu yerine getirmeye, kişiye fazilet kazandıran amelleri işlemeye alıştırmayı ve diğer sosyal vazifeleri yapmaya hazırlamıştır. İşte dinin bu kısmını Hz. Peygamber (s.a.v), en ince ayrıntısına kadar açıklamıştır. Ne buna ilavede bulunulabilir ne de bunlardan bir şey eksiltilebilir. Çünkü insanlar ne kadar ilerlerse ilerlesin, bunları değiştirmeye, bir alternatifini bulmaya kesinlikle ihtiyaç duymazlar.

Dinin bir de muamelat ve genel konularla alakalı kısmı vardır. Mesela savaş ve barış sistemi, uluslararası anlaşmalar, alış-veriş, İslâm yargılama hukuku, öğretim sistemi, şirketler, ceza ve ticaret hukuku ile bunlara benzer siyâsî ve iktisâdi meseleler bu kabildendir. Bunlar, zamanın değişmesiyle değişir. Ümmetin gelişmesiyle gelişir. Din, bu meseleleri özel ayrıntılarla sınırlandırarak ümmeti bir metot üzere dondurmayı hedeflememiştir. Aksine din, ümmete genel ilkeler getirmiştir. Resûlullah ve görüşlerine baş vurulan ashabı bu ilkeleri zamanlarındaki olaylara uygulayarak ictihad ediyorlardı. Bu temel ilkeler, her asırda tekrarlanan/yenilenen olayları kapsayan esaslardır. Ümmetin temsilcileri ve yöneticileri, ümmete uygun düzenlemeler hakkında araştırma yapmak için bir araya geldikleri zaman, din âlimleri, dinin kaidelerini ve esaslarını uygun olan her sisteme uygulamada otorite idiler. Alimler, yeni olan her hususa karşı çıkmak suretiyle ümmeti geliştirecek şeylerden mahrum bırak(a)­maya­cakları gibi, incelemeden ve uygulamadan kabul edip ümmeti dininden uzaklaştıran, kendisini ayakta tutan değerlerinden tecrit eden Avrupalılaşma çelişkisi içerisine düşürecek şeyleri de benimse(ye)mezler. Aksine, âlimler, ümmeti yönetimde ve uygarlıkta ileriye doğru götürürken aynı zamanda onu dinine bağlayan bir aracı unsur görevi yaparlar.

O halde bu âlimlerin meşhur fıkıh kitaplarına muttali olmaları, zikrettiğimiz meselelerle ilgili geçmiş zamanlarda meydana gelmiş olaylar hakkındaki görüşleri tanımaları doğru olur. O görüşlerden biri onların hoşuna gider ve bu günler için uygun olursa o görüşü almalarına veya onu düzenleyip uygun hale getirmelerine hiç bir engel yoktur. Bu kitapları kendisiyle ibadet edecekleri ve onlardaki yazılı her şeyi kutsallaştıracakları din haline getirmezler. Bu görev, her asırdaki din âlimlerinin yapması gereken ictihad ve ameldir. Fakat âlimlerimiz -Allah onları affetsin- bu görevi ihmal ettiler ve bu hususu kendilerine büyük gördüler. Böylece taklide alıştılar ve onda rahatlık görerek bu kitapların esiri olmaya razı oldular, zamana uysun ya da uymasın ibadet ve muamelata ilişkin yazılı olan her şeyi kutsallaştırdılar ve: "Öncekiler sonrakilere hiçbir şey bırakmadılar." diyerek kendileri, dinleri ve ümmetleri için "sonrakiler" olmaya razı oldular. Bundan daha vahimi ise, insanları bu kitaplara sarılmaya zorlamaları, kitap sahibinin her görüşünü taklit etmelerini gerekli görmeleri ve onların görüşlerine karşı çıkanları da zındıklık ve dinden uzaklaşmakla suçlamalarıdır!!



İmamlar -Allah onlardan razı olsun- kendileri böyle yapmadıkları gibi, bu şekilde yapılmasını da emretmemişlerdir.

9. Mezhep İmamları Allah'a ve Resûlü'ne Uymayı
Emrederler


İmamlar bize dini, Allah'ın kitabı ve Hz. Peygamber'in rehberliğini delil olarak almamızı emretmişlerdir. Onlardan biri şöyle demiştir: Benim görüşümü Hz. Peygamber'in sözüne ay­kırı bulduğunuz zaman, benim görüşümü terk edin. Ve şu söz de imamlara aittir: "Hz. Peygamber'in sözünden başka her söz ka­bul edilebilir veya reddedilebilir. Çünkü o, vahiyle konuşur ve hatadan korunmuştur." İmamlardan biri, kendisinin söylediği bir söz yazan bir kişiye: "Benden bir görüş yazıp sonra onu insanlara din olarak mı söyleyeceksin? Belki yarın o görüşten vaz­geçerim." demiştir! Bu, imamlardan nakledilen sözlerden biridir.

10. Dinde Hüküm Verme Yetkisi Allah'a ve
Hz. Peygamber'e Aittir


Dinin kaynağı ve otoritesi Allah'tır. Elçisi'ni doğru yol rehberi (hidâyet) olarak göndermiştir. Bu nedenle insanlar, dinî konuları Allah Resûlü'ne arz etmedikçe ve hakemlik için ona başvurmadıkça imanları kabul edilmeyecektir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hayır! Rabbine andolsun ki, onlar, aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda, seni hakem tayin edip sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe, inanmış olmayacaklardır."28


Yüklə 2,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   143




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin