16. Hz. Peygamber'in Cenazelerle İlgili Uygulamaları
Birinci safhada kişiyi hastalığında ziyaret eder; âhireti hatırlatır; vasiyet yapmasını, tövbe etmesini ve yanında bulunanlara da son sözü olsun diye: "Lâ ilâhe illallah" şahadet kelimesini söylemesini telkin etmelerini emrederdi. Daha sonra, öldükten sonra dirilmeye inanmayan toplumların, yüzlerini tokatlama, elbiselerini yırtma, ölünün arkasından bağırıp çağırarak ağlama gibi adetlerini yasaklardı.
Ölüye saygılı davranmayı, onun yanında sessiz ağlamayı ve gönülden üzülmeyi sünnet edinmişti.
Kendisi böyle yapar ve: "Gözden yaş boşanır, kalp hüzünlenir. Ancak biz, Rabbin hoşnut olmadığı şeyleri söylemeyiz." derdi.229 Ümmetine böyle bir durumda, Allah'a hamd etmek, istircada bulunmak (İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn = Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve biz ancak O'na döneceğiz.) ve Allah'tan hoşnut olmak yolunu göstermiştir.
Öldüğünde ölünün gözlerini yummak, yüzünü ve bedenini kapamak Allah Resûlü'nün adeti idi. Bezen de ölüyü öperdi. Ölüyü hemen donatıp Allah'a sunma, temizleme, güzel koku sürme, beyaz elbiselerle/kumaşlarla kefenleme konularında acele edip, sonra cenaze namazını kıldırırdı.
Savaş meydanında ölen şehitleri yıkatmak onun adeti değildi. İmam Ahmed'in rivâyetine göre Hz. Peygamber, onların yıkanmasını yasaklamıştır. Şehidlerin üzerindeki deri ve demir eşyaları soyar, onları elbiseleri ile gömer ve cenaze namazlarını kılmazdı.230
İhramlı biri öldüğünde su ve sidr (Arabistan kirazı ağacının yaprağı) ile yıkanmasını, ihram giysileri olan izâr ve ridâ isimli iki parça kumaşa kefenlenmesini emreder, güzel koku sürülmesini ve başının örtülmesini yasaklardı.
Kefenin pahalı kumaşlardan olmasını yasaklardı. Şayet kefen bütün vücudu örtmeye yetmeyecek kadar kısa olursa başını örter ve ayakları üzerine yeşil ot kordu.231
Bir mazeret dışında cenaze namazını mescidin dışında kıldırırdı. Cenaze namazını kıldırması için önüne bir ölü getirildiğinde borcu olup olmadığını sorardı. Şayet borcu olursa, namazını kendisi kılmaz, ancak ashabının kılmalarına müsaade ederdi. Çünkü onun namazı, (affı, cenneti) gerektiren bir şefaattir. Kul ise, borcuna karşılık rehindir, borcu ödeninceye kadar cennete giremez. Allah, kendisine fetihler nasip edince, Allah Resûlü borçlunun namazını kılar oldu. Ölünün borcunu yüklenir ve (varsa) malını mirasçılarına verirdi.
Cenaze namazını kıl(dır)maya başlayınca tekbîr alır, Allah'a hamd edip övgüde bulunur ve ölü için dua ederdi. Tekbîrleri dört tane idi.232 Müslim'e göre sahih olan beş tekbîrle kıldırdığıdır.233 Bundan daha fazla tekbirle kıldırdığı da rivâyet edilmiştir. Nitekim Saîd b. Mensûr, İbn Uyeyne'nin: "Bedir savaşına katılanlara beş, altı, yedi tekbîr alırlardı." dediğini aktarmaktadır. Bütün bu haberler sahihtir. Öyleyse dört tekbîrden fazlasını yasaklamak gerekmez. Zira hem Hz. Peygamber hem de kendisinden sonra sahabe böyle yapmıştır.
Bir keresinde İbn Abbas cenaze namazı kıldırdı; ilk tekbîrden sonra açıktan Fâtiha'yı okudu ve "Bunun sünnet olduğunu bilmeniz için yaptım." dedi. Ebû Ümâme b. Sehl de aynı şekilde söyledi. Bir grup sahabe, cenaze namazında Peygamberimize salavât getirileceğini nakletmiştir.
Cenaze namazının maksadı ölüye duadır. Bundan dolayı Fâtiha okunacağı, salavât getirileceği gibi hususlardan daha çok Hz. Peygamber'den dua nakledilmiştir. Ondan nakledilen dualardan biri şöyledir: "Allahümme'ğfir lehû ve'rhamhü ve âfihî ve'fü anhü ve ekrim nüzülehû ve ve'ssi' medhalehû ve'ğsilhü bi'l-mâi ve's-selci ve'l-beradi ve edhilhü'l-cennete ve ei'zhü min-azâbi'l-qabri ve azâbi'n-nâr. Yani, Allah'ım! Onu bağışla, ona merhamet et, onu her türlü kötülükten uzak tut, onu affet, vardığı yerde ona ikram et, girdiği yeri genişlet, onu su, kar ve dolu ile yıka, onu cennete girdir, onu kabir ve cehennem azabından koru." Bir başka dua şöyledir: "Allahümme men ehyeytehû minnâ fe ehyihî ala'l-islâm ve's-sünne. Ve men teveffeytehû minnâ fe teveffehû ala'l-imân, Allahümme lâ tahrimnâ ecrahû ve lâ teftinnâ ba'dehû. Yani, Allah'ım! Bizden olup can verdiklerini İslâm ve sünnet üzere yaşat. Bizden eceli gelenleri de iman üzere öldür. Allah'ım! Onun mükafatından bizleri mahrum etme ve ondan sonra da bizi fitneye düşürme." Bir diğeri ise şöyledir: "Allahümme ente rabbühâ ve ente halaqtühâ ve ente hedeytühâ li'l-islâm ve gabazte rûhahâ ve ta'lemü sırrahâ ve alâniyetehâ ci'nâ şufeâe fe'fir lehâ. Yani, Allah'ım! Bu kadının Rabbi Sensin. Onu Sen yarattın. Ona İslâm'ı Sen gösterdin. Rûhunu sen aldın. Onun gizli-açık her şeyini bilen Sensin. Biz şefaatçi olarak geldik, onu bağışla." Hz. Peygamber ölü için içtenlikle dua edilmesini emrederdi.
Allah Elçisi, bir kimsenin cenaze namazını kılamadığı zaman mezarı üzerinde kılardı. Bu hususta herhangi bir zaman sınırlaması getirmedi. Bir keresinde bir gece sonra, bir defasında üç gün sonra, bir başka defa da bir ay sonra kabir üzerinde cenaze namazı kılmıştır.
Cenaze namazı kıldırırken cenaze erkek ise baş tarafında, kadın ise orta hizasında dururdu.
Çocukların cenaze namazlarını kıldırır ve: "Çocuklarınızın cenaze namazlarını kılınız. Çünkü onlar önden gönderdiğiniz sevaplarınızdır." derdi. Nitekim bu hadis İbn Mâce'nin Sünen'inde yer almaktadır.234
Hz. Peygamber, intihar edenin ve ganimet malını çalanın cenaze namazını kıl(dır)mazdı.
Allah Resûlü, bir ölünün cenaze namazını kıldırdığı zaman, önünde yürüyerek mezarlığa kadar takip ederdi. Cenazeyi takip eden kimsenin şayet binitli ise gerisinden, eğer yaya ise cenazeye yakın olarak ya arkasından veya önünden yahut sağından veyahut solundan takip etmesini sünnet kılmıştır.
Cenazenin hızla götürülmesini emrederdi. Bugün/zamanımızdaki insanların adım adım/yavaş yavaş yürümeleri bid'attır. Ebû Berke, böyle yapan kimseye kırbacı kaldırır ve: "Allah Resûlü ile birlikte koşuşturduğumuz (günleri) gördüm." derdi.235
Hz. Peygamber, cenazeyi takibe koyulduğunda cenaze yerine konuluncaya kadar oturmazdı. Ebû Dâvûd'un rivâyet ettiği gibi böyle yapılmasını da emrederdi.236
Mezarın kıble tarafına bir yarık açmak (lahd), mezarı derinleştirmek, geniş ve engebesiz yapmak Allah Elçisi'nin adetlerindendi. Mezarları yüksek yapmak, yapımında tuğla, taş ve kerpiç vb. kullanmak onun adeti değildi.
Hz. Peygamber, Hz. Ali'yi hiçbir put bırakmadan hepsini yok etmek ve yüksek olan mezarların tamamını yerle bir etmek üzere (Yemen'e) göndermişti. Kabrin kireçle yapılmasını, üzerine bina inşa edilmesini ve yazı yazılmasını yasaklamıştır.
Mezarını belli etmek istediği kişinin kabrine alâmet olarak bir taş dikerdi.
Ölüyü kabre koyduğu zaman: "Bismillahi ve alâ milleti rasûlillah." derdi.237 Ölüyü güneş doğarken, batarken ve güneş tam tepede iken defnetmezdi. Ölüyü gömme işi bittiği zaman kendisi ve ashabı ayağa kalkar ölünün iman üzere sebat etmesi için dua ederlerdi. Günümüzde insanların yaptığı gibi mezarın başında oturup Kur'an okumaz ve ölüye telkinde bulunmazdı. Taberânî'nin Ebû Ümâme'den rivâyet ettiği ölülere telkin edilmesini emrettiğine dair hadise gelince, bunun Hz. Peygamber'e aidiyeti (ref') sahih değildir.
Allah Resûlü, ölü sahiplerine taziyede (başsağlığı dileği) bulunurdu. Fakat ne taziye için ne de mezarda veya bir başka yerde Kur'an okumak için toplanırdı. Ölünün ailesinin, taziye için gelen insanlara yemek hazırlama zahmetine girmemelerini, aksine diğer insanların onlar için yemek yapıp getirmelerini emrederdi.
Ölen kişinin öldüğünü ilan etmediği gibi, ilan edilmesini de yasaklar ve: "Bu durum, câhiliyye işlerindedir." derdi.238
Dostları ilə paylaş: |