ÖNSÖZ (Zâdü'l-Me'âd'den)
Bismillâhirrahmânirrahîm
Ey Rabbim! Kolaylaştır. Ey Kerîm olan Allah'ım yardım et! Allah'ın selamı Peygamber Efendimiz güvenilir Muhammed'e ve onun cömert âilesi ve yakınlarına olsun! Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Akıbet ise müttakilerindir. Zâlimlerden başkasına düşmanlık söz konusu değildir. "Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şahitlik ederim." cümlesi, yerin ve göklerin kendisiyle ayakta durduğu bir kelimedir. Bu, Allah'ın bütün kulları üzerindeki hakkıdır. Şu iki soru sorulmadan kul Allah'ın huzurundan ayrılmayacaktır: 1. 'Neye/kime kulluk ettiniz?' 2. 'Peygamberlere ne cevap verdiniz?' Birinci sorunun cevabı, marifet/bilgi, kabul/tasdik ve davranış bakımından "Lâ ilâhe illallah", yani "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur." hakikatini; ikinci sorunun cevabı ise, marifet/bilgi, kabul/tasdik, boyun eğme ve itaat bakımından "Enne Muhammeden resûlullah", yani "Şüphesiz Hz. Muhammed Allah'ın elçisidir." hakikatini gerçekleştirmektir.
Hz. Muhammed'in, Allah'ın kulu, elçisi, vahyini güvenip teslim ettiği, yaratıkları arasından seçtiği ve hak din ve dosdoğru yol/yöntem ile kendisi ile kulları arasında gönderdiği elçisi olduğuna tanıklık ederim. Allah, onu âlemlere bir rahmet, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir önder ve bütün insanlığa bir delil olarak göndermiştir. Yine Allah, peygamberlerin ardı arkasının kesildiği bir zamanda (fetret) onu peygamber olarak göndermiş ve onunla yolların en doğrusunu ve en açığını göstermiştir. İnsanlardan ona itaat etmelerini, desteklemelerini, saygı duymalarını, sevmelerini ve haklarını gözetmelerini emretmiştir. Cennetinin önündeki yolları kapamış ve sadece onun yolundan gelenlere açacağını bildirmiştir. Onun gönlünü açmış, üzerinden yükünü kaldırmış ve zillet ve alçaklığı onun emrine karşı gelenlere yüklemiştir. Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde Ebû Münîb el-Cüraşî kanalıyla Abdullah b. Ömer'den rivâyet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kıyâmet öncesinde hiçbir ortağı olmayan, tek olan Allah'a ibâdet edilinceye kadar kılıçla gönderildim. Rızkım mızrağımın gölgesi altına konulmuştur. Zillet ve alçaklık benim emrime karşı gelenlere yüklenmiştir. Kim bir topluluğa benzerse o da onlardandır."47
Aşağılanma Hz. Peygamber'in emrine karşı gelenlere yüklenmişse de, üstünlük ona itaat edip uyanlarındır. Nitekim bu hususlara ilişkin olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer inanıyorsanız üstün olanlar sizlersiniz."48 "Üstünlük ancak Allah'ın, Peygamberinin ve inananlarındır."49 "Üstün olduğunuz halde (düşman karşısında) gevşeklik gösterip barış isteme durumunda kalmayın. Çünkü Allah sizinle beraberdir."50 "Ey Peygamber! Allah sana ve sana uyan inananlara yeter."51 Yani, Allah tek başına hem sana hem de sana uyup itaat edenlere yeter. Öyleyse Allah'la birlikte başka hiç kimseye ihtiyaç duyulmaz.
Hz. Peygamber, insanların peygamberi kendinden, çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamayacağını yeminle söylemektedir.52 Yüce Allah da başkasıyla aralarında çekiştikleri her konuda onu hakem tayin edip, sonra da onun verdiği kararı içlerinde bir sıkıntı duymadan, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe bir kimsenin iman etmiş olamayacağını yeminle ifade etmektedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah ve Elçisi bir konuda hüküm verdiği zaman, inanan erkek ve kadının artık o konuda seçim hakkı olamaz."53
Hz. Peygamber'in o konuya dair hükmünden sonra inanan bir kimsenin bir tercihte bulunması söz konusu olamaz. O emredince artık onun emri kesindir. Öyleyse hiç kimsenin ondan başka herhangi bir kişinin görüşüne uyması uygun değildir. Bütün insanların onun emir ve yasaklarına uyması, emrettiklerini yapıp yasakladıklarından da kaçınması gerekir. Zira o, yalnızca bir tebliğci ve bir haberci idi; o yeni bir şey üreten değildi.
Buna göre kim, kendi anlayış ve yorumlayışına göre çeşitli görüşler ileri sürer ve bir takım ilkeler ortaya koyarsa, bu görüş ve ilkeler Hz. Peygamber'in getirdiği esaslara sunulmadıkça, ümmetin, ileri sürülen bu görüş ve ilkelere uyup meselelerini bunları esas alarak çözmeye çalışamaz. Eğer söz konusu görüş ve ilkeler, Hz. Peygamber'in getirdiği esaslara uygun olur ve onun getirdikleri söz konusu görüş ve ilkelerin doğruluğunu tasdik ederse, o zaman kabul edilirler. Şayet aralarında karşıtlık söz konusu ise, bu görüşlerin reddedilmesi ve terk edilmesi gerekir. Bunlar hakkında bu iki durumdan biri belirginleşmezse, çekimser kalınır.
Bütün bunlardan sonra, istediğini yaratmada ve yarattıkları arasından istediğini seçme hususunda Allah Teâlâ tektir. Nitekim O, bu konularda şöyle buyurmaktadır: "Rabbin dilediğini yaratır ve seçer."54 O halde Allah'ın seçtiği her şeyin iyi olanı demektir. Allah'ın yaratması ise her iki türü de kapsar ve bununla, kulun mutluluğunun ve/veya bedbahtsızlığının alâmeti bilinir. Çünkü iyi olan kişi ancak iyi olana uyum sağlar ve sadece en güzel amelleri yapar. Örneğin, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan sadece O'na ibadet eder; Allah'ın hoşnutluğunu kendi istek ve arzularına tercih eder; gücü yettiği oranda insanlara iyi davranır/iyilik eder ve insanların kendisine yapmalarını istediği davranış tarzını onlara gösterir.
Temiz kişi, hilim (hoşgörülü/bağışlayıcı), vakar, merhamet, sabır, vefa, kolaylık, doğruluk ve gönlün kin, aldatma, nefret ve hasetten uzak olması gibi en güzel huylara sahiptir; inananlara ve izzet sahiplerine karşı alçak gönüllü, Allah'ın düşmanlarına karşı ise, sert tavırlı; benliğini Allah'tan başkası için yaymaktan ve zelil etmekten koruyandır; iffetli, cesaretli, cömert, kişilikli ve şeriatların, fıtratın ve akılların güzel olduğunda ittifak ettikleri bütün ahlakî ilkelere sahiptir. Temiz kişi, yiyeceklerin de kendisinin kötü sonuçlarla karşılaşması tehlikesinden uzak, beden ve ruhun en güzel biçimde gıdalarını almasını temin eden helal, sağlıklı ve temiz olanını seçer. Temiz kişi, yine aynı şekilde, evleneceği kadının, kullanacağı kokunun, arkadaş ve dostların da ancak iyi olanlarını seçer ve onun kalacağı her yer iyi olacaktır. Bu temiz kişiler hakkında Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Melekler onların canlarını tertemiz kimseler olarak alırlarken, (onlara): 'Selam size! (Dünyada iken) yapmış olduklarınızdan dolayı cennete girin!' derler."55 Cennet bekçileri kendilerine şöyle diyecekler: "Selam size! Tertemiz oldunuz. Haydi sürekli kalmak üzere girin oraya (cennete)!"56 Bu âyetteki "fe" harfi sebebiyet bildirmektedir. Yani, tertemiz olduğunuzdan dolayı cennete giriniz, demektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Kötü olan kadınlar, kötü erkekler; kötü olan erkekler de kötü kadınlar içindir. Aynı şekilde iyi olan kadınlar, iyi erkekler; iyi olan erkekler de iyi kadınlar içindir."57 İyi sözler, iyi işler ve iyi kadınlar kendilerine uygun olan iyilere; kötü sözler, kötü işler ve kötü kadınlarsa kendilerine uygun olan kötülere yaraşır. Allah Teâlâ, her bakımdan iyi olanı cennete; her bakımdan kötü olanı da cehenneme koyacaktır. Allah yurtları üçe ayırmıştır:
1) Sadece iyi olanlara tahsis edilen yurt. İyi olmayan kişilere haram olan bu yurt, her türlü iyilikleri bünyesinde toplamıştır. Bu yurt cennettir.
2) Sadece kötülere ve kötülüklere tahsis edilen yurt. Buraya ancak kötü olanlar girecektir. Bu yurt cehennemdir.
3) İyinin ve kötünün bir arada bulunduğu ve birbirine karıştığı yurt. O da bu dünyadır. Bu karışıklık ve birliktelikten dolayı imtihan ve sınama var olmuştur. Bu da ilâhî hikmetin bir gereğidir. İnsanların yeniden diriliş günü olan kıyâmet günü gelince Allah, kötüyü iyiden ayıracak ve iyi olanları başkalarının kendilerine karışmayacağı bir yurda koyacak; kötü ve kötü olanları ise, başkalarının kendilerine karışmayacağı bir yurda koyacaktır. Sonuçta yalnızca iki yurt kalacaktır: (ı) İyilerin yurdu olan cennet; (ıı) Kötülerin yurdu olan cehennem. Allah Teâlâ her iki grubun yaptıkları eylemlerinden ya sevap ya da azaplarını yaratacak ve bunların güzel sözlerini, eylemlerini ve ahlâklarını, faydalanacakları nimet ve lezzetlerinin bizzat kendisi yapacak ve onlar için o nimet ve lezzetlerden nimet ve sevinç sebeplerinin en mükemmelini yaratacak; diğerlerinin kötü sözlerini, eylemlerini ve ahlâklarını da tadacakları azap ve elemlerinin bizzat kendisi yapacak ve onlar için azap ve elemlerinden azap ve elem sebeplerinin en büyüğünü yaratacaktır.
Böylece, hem Allah kullarına rablığının, hikmetinin, ilminin, adaletinin ve rahmetinin mükemmelliğini gösterecek, hem de düşmanlar asıl kendilerinin iftiracı ve yalancı, peygamberlerin ise, görevlerine bağlı ve sadık insanlar olduklarını bileceklerdir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Onlar: 'Allah ölen bir kimseyi diriltmeyecektir.' diye olanca güçleriyle Allah adına ant içmektedirler. Hayır, hayır, gerçek şudur ki, bu, Allah'ın gerçekleşmesini bizzat kendisinin üstlendiği bir sözdür. Ancak insanların çoğu, bu gerçeği bilmemektedir. (İşte bu söz gereğidir ki, Allah onları), haklarında ayrılığa düştükleri konuları açıklığa kavuşturmak ve (öldükten sonra dirileceklerini) inkar edenlerin de yalancı olduklarını bilmeleri için (diriltecektir)."58
Maksat, Allah Teâlâ'nın, mutluluk ve bedbahtlığı, kendisiyle tanınacak bir alâmet olarak belirlemesidir. Buna göre, kötü kişinin kalbinden, diline ve diğer organlarına kötülük fışkırır. İyi kişinin kalbinden ise, diline ve diğer organlarına iyilik fışkırır. Bazen bir şahısta aynı anda bu iki durum bulunabilir. Hangisi baskın gelirse, kişi o taraftan olur. Eğer Allah bir kişiye iyilik dilerse, kötülükler kendisini tamamen kuşatmadan kötülüklerden onu arındırır, kıyâmet günü tertemiz yapar, artık cehennemle arındırılmasına gerek kalmaz.
Kötülüklerden temizlemesi için Allah onu içtenlikle yapılan tövbeye, günahları yok eden iyilikler yapmaya muvaffak kılar ve günahlarına kefaret olacak belalar verir. Böylece o kişi günahsız olarak Allah'a kavuşur. Allah, kötülüklerin kendisini tamamen kuşattığı kimseden ise temizle(n)me vasıtalarını engeller. O kişi kıyâmet günü kötülük ve iyiliklerle birlikte Allah'a kavuşur. İlâhî hikmetin gereği olarak, hiç kimsenin, kötülükleriyle birlikte Allah'ın yurdunda bulunması yaraşmaz.
Buna göre, Allah onu günahlarından temizlemek, arındırmak ve çeki-düzen vermek için ateşe atar. İmanının külçesi (parçası) kötülükten arınınca, artık Allah'a yakın olmaya ve O'nun iyi kulları ile bir arada oturmaya layık bir duruma gelir. Bu gruptaki insanların cehennemde bırakılma süreleri, bu kötülüklerin kendilerinden hızlı veya yavaş ayrılmalarına göredir. Daha hızlı temizlenen ve arınan daha erken, daha geç temizlenen de cehennemden daha sonra çıkacaktır. Allah şöyle buyurmaktadır: "Günahlarına uygun bir ceza verilir!"59 "Rabbin kullarına asla haksızlık yapmaz!"60
Müşrik hem maddesi hem de özü pis olduğu için onun pisliğini cehennem de temizleyemez. Cehennemden çıksa bile yine eski pis haline döner! Onun bu durumu tıpkı denize girip sonra çıkan köpek gibidir. İşte bu nedenden dolayı Allah Teâlâ müşrik bir kişiye cenneti haram kılmıştır.
Temiz ve temizlenen mümin de kötülüklerden uzak olduğu için cehennem ona haramdır. Zira onun orada temizlenmesini gerektirecek bir şey yoktur. Yüce Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim ki O'nun hikmeti akılları ve zihinleri hayran bırakır, kullarının fıtrat ve akılları O'nun hâkimler hâkimi, âlemlerin Rabbi ve O'ndan başka hiçbir ilâhın olmadığına tanıklık eder.
V
Dostları ilə paylaş: |