ZâDU'l-meâd muhtasari


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM HZ. PEYGAMBER'İN İBADETLERİ



Yüklə 2,3 Mb.
səhifə5/26
tarix03.11.2017
ölçüsü2,3 Mb.
#29908
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HZ. PEYGAMBER'İN İBADETLERİ



1. Hz. Peygamber'in Abdest Alma Şekli


Hz. Peygamber, çoğu zaman her namaz için abdest alırdı. Bazen de bir abdestle birkaç namazını kılardı. Abdestini kimi zaman bir müd (hacim ölçüsü birimi) ile, kimi zaman bir müddün üçte ikisiyle, kimi zaman da bundan daha fazlasıyla alırdı.

Allah Elçisi: "Abdeste musallat olan 'Velhân' adında bir şeytan vardır. Bu nedenle suyun şüphe vermesinden sakının."153 sözüyle ümmetini abdest alırken suyu fazla kullanıp israf etmekten sakındırırdı. Abdest uzuvlarını bazen birer, bazen ikişer ve bazen de üçer kez yıkayarak; uzuvlarının bir kısmını ikişer, bir kısmını da üçer kez yıkayarak abdest aldığı sahih olarak rivâyet edilmiştir. Abdest uzuvlarını tekrar tekrar yıkadığında başını bir kez meshederdi. Başının bir kısmını meshetmekle yetindiğine dair hiçbir sahih rivâyet yoktur.

Ancak kakülüne meshettiğinde sarık üzerine meshederek meshi tamamlardı. Bazen başına, bazen sarığına, bazen de hem kakülüne hem de sarığına birlikte meshederdi. Her abdest alışında mutlaka ağzını ve burnunu iyice yıkardı. Bu âdetini bir kez bile terk ettiği vaki olmamıştır. Ağzını ve burnunu kimi zaman bir avuç su ile, kimi zaman iki avuç su ile, kimi zaman da üç avuç su ile yıkardı. Buhârî ve Müslim'de Abdullah b. Zeyd'den rivâyet edildiği gibi,154 Allah Resûlü, ağza ve burna birlikte su alır; bir avuç suyun yarısını ağzına alır, yarısını da burnuna çekerdi. Sağ eliyle ağzına su alır, sol eliyle de sümkürürdü. Başı ile beraber kulaklarının içini ve dışını da mes­he­derdi. Kulaklarını meshetmek için yeniden su aldığına dair ondan nakledilmiş sabit bir rivâyet yoksa da İbn Ömer'den böyle yaptığına dair sahih bir rivâyet vardır. Mest ve çorap giymediği zamanlarda ayaklarını yıkardı. Mest veya çorap giydiğinde ise, onların üzerine meshederdi.155 Onun hem mukim iken (ikamet halinde) hem de yolculukta mestler üzerine mes­hettiği sahih olarak rivâyet edilmiştir. Bu durum, vefat edinceye ka­dar yürürlükten kaldırılmamıştır, yani nesh edilmemiştir. Rivâyet edilen pek çok hasen ve sahih hadise göre, mestler üze­rine meshetmek mukim (yolcu olmayan) için bir gün bir ge­ce­lik, yolcu için de üç gün üç gecelik bir zamanla sınırlandırılmıştır.

Mestlerin üst kısmına, çorap ve ayakkabıların ise üzerine meshederdi.

Abdestini âyetteki sıraya göre ara vermeden yapardı. Bu sırayı bir kez bile ihlal etmemiştir. Sakalını ve parmaklarının arasını su ile ovalama işlemini sürekli yapmazdı. Abdestin başında besmele, sonunda da teşehhüdden başka bir şey okumazdı. Dirseklerinin ve ayak bilek kemiklerinin üst tarafını yıkadığı tespit edilmemiştir. Abdest azalarını kurulamaya ilişkin olarak Tirmizî, bu konuda Hz. Peygamber'den sahih hiçbir rivâyet yoktur, demektedir.

Abdest suyunu bazen kendisi döker, bazen de başkası suyunu dökerek ona yardım ederdi. Nitekim Buhârî ve Müslim'de rivâyet edildiğine göre, bir yolculuk esnasında Muğîre b. Şu'be abdest suyunu dökmüştür.156


2. Hz. Peygamber'in Teyemmüm Yapma Şekli


Ellerini sadece bir kere toprağa vurur, onunla hem yüzüne hem de ellerine teyemmüm ederdi. Ne ellerini iki kez toprağa vurarak ne de dirseklere kadar teyemmüm ettiğine dair sahih bir rivâyet gelmiştir. İmam Ahmed: "Kim teyemmüm dirseklere kadardır derse, bu ancak kendi kafasından fazladan söylediği bir şeydir." demiştir.

İster normal toprak, ister çorak isterse kum olsun üzerinde namaz kıldığı toprakla teyemmüm ederdi.

Sahîh bir hadiste onun şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Ümmetimden herhangi birine namaz vakti nerede erişirse erişsin, mescidi de temizleyicisi de onun yanındadır." Her namaz için teyemmüm etmediği gibi, bunu emretmedi de. Teyemmümü, abdestin yerini tutacak şekilde sınırlamadan serbest bırakmış ve kendisi de öyle yapmıştır.157

3. Hz. Peygamber'in Namaz Kılma Şekli158


Namaz kılmaya başladığında "Allahu Ekber" derdi. Bundan önce hiçbir şey söylemez, niyeti asla diliyle telaffuz etmezdi. "Allah rızası için (falan vaktin) dört rekat farzını kıbleye yönelik olarak bana uyan cemaate kıldırmaya veya uydum hazır olan imama" demediği gibi, "eda" olarak, "kaza" olarak veya "vaktin farzını kılıyorum" şeklindeki sözleri de söylememiştir. Bu on bid'atın bir kelimesini bile hiç kimse ister sahih, ister zayıf, ister müsned ve isterse mürsel senedle Hz. Peygamber'den asla rivâyet etmemiştir. Hatta onun ashabından herhangi birinin bile bunlardan birini söylediği nakledilmemiş; ne tâbiînden biri ne de dört imam (Ebû Hanife, Mâlik, Şâfiî ve Ahmed) bunların söylenmesini güzel görmüştür.

Tekbirle birlikte ellerini, parmakları açık olarak omuzlarına veya kulaklarına kadar kaldırır sonra sağ elini sol elinin üzerine kordu.

Bazen: اللَّهُمَّ بَاعِدْ بَيْنِي وَبَيْنَ خَطَايَايَ كَمَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ/"Allah'ım! Benimle günahlarımın arasını doğu ile batı arasını ayırdığın gibi ayır.",159 bazen de: وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا وَمَا أَنَا مِنْ الْمُشْرِكِينَ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا مِنْ الْمُسْلِمِينَ /"Yönümü, gökleri ve yeri yaratana dosdoğru olarak çevirdim. Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim. Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hiçbir ortağı olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum ve Ben inananların ilkiyim."160 dualarıyla/sözleriyle namaza başlardı.

Sünen musannifleri, Hz. Peygamber'in (s.a.v) istiftâh tekbirinden sonra şu duayı okuduğunu nakletmiştir: سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ وَتَبَارَكَ اسْمُكَ وَتَعَالَى جَدُّكَ وَلَا إِلَهَ غَيْرَكَ/"Allahım! Sen her türlü noksanlıktan pâk ve uzaksın. Seni daima böyle anar ve sana hamd ederim. Senin adın pek mübarektir. Senin şânın yücedir (Seni övmek yücedir) ve Senden başka ilâh yoktur."

Sahîh olarak rivayet edildiğine göre Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in (s.a.v) makamında namaz kıldırırken istiftâh tekbirinden sonra bu duayı sesli olarak okuyup insanlara öğretirdi.

Bu duadan sonra Hz. Peygamber Eûzü besmele çeker ve bazen seslice, bazen de içinden besmeleyi okurdu. Ardından her âyette durarak ve âyet sonlarını uzatarak Fâtiha suresini okurdu. Açıktan okuduğu Fâtiha suresini bitirince, yüksek sesle "Âmîn" derdi.

Hz. Peygamber (s.a.v) iki kez duraklardı. İlk olarak iftitâh tekbirinden sonra, ikinci olarak da Fâtiha suresini bitirdikten sonra kısa bir müddet beklerdi. Ardından bazen uzun bazen de yolculuk veya başka bir nedenden dolayı kısa bir sure okurdu. Ama çoğunlukla kırâati ne çok uzatır ne de çok kısa tutardı. Hz. Peygamber'in (s.a.v) sabah namazlarındaki kırâati, diğer namazlara göre uzun sürerdi. Cuma günleri, Secde ve İnsan surelerini okuyarak namaz kıldırırdı. Çünkü bu surelerde, evrenin başlangıcı, âhiret hayatı, Hz. Âdem'in yaratılışı, cennet ve cehenneme girme gibi konular işlenmiştir. Bunlar da, Cuma günü meydana gelen ve gelecek olaylardır. Böylece müslümanlara o günde meydana gelecek olayları hatırlatıyordu.

Hz. Peygamber (s.a.v), bayram ve Cuma gibi büyük kalabalıkların toplandığı günlerde Kâf, Enbiyâ, Leyl, ve Ğâşiye surelerini okurdu.

Hz. Peygamber (s.a.v) Cuma ve bayram namazları hariç namazlarında bir sure belirleyip daima onu okumazdı. Cuma ve bayram namazları dışında onun kırâati ile ilgili olarak, Ebu Dâvûd, Amr İbn Şuayb'ın dedesinden şu rivayeti aktarmıştır: Hz. Peygamber'i (s.a.v) insanlara farz namazları kıldırırken küçük ve büyük bütün mufassal sureleri okuduğunu işittim.

Hz. Peygamber (s.a.v) birinci rekatları ikinci rekattan uzun tutardı. Kıraatini tamamladıktan sonra kendisine gelinceye kadar ara verirdi. Ardından ellerini kaldırıp tekbir getirerek rükûya giderdi. Ellerini diz kapaklarının üzerine koyardı. Elleri ile âdeta diz kapaklarını kavrardı. Bu esnada kollarını düz tutar ve vücuduna bitiştirmezdi. Sırtını ise dümdüz tutardı. Ne başını yukarı kaldırır ne de aşağı eğerdi. Aksine sırtı ile aynı seviyede tutardı. Rükûda iken سُبْحَانَ رَبِّيَ الْعَظِيمِ/"Büyak Rabbimi tesbih ederim." derdi. Bazen de şöyle dua ederdi: سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي/"Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih eder. Şânına yakışır biçimde överim. Ey Allahım! Beni bağışla!"

Hz. Peygamber'in (s.a.v) rükûu on defa اللَّه سُبْحَانَ/ Sub­hânallah diyecek kadar sürerdi.

Sünen musannıfları Enes İbn Mâlik'in şöyle söylediğini nak­letmiştir:

"Hz. Peygamber'den (s.a.v) sonra onun gibi namaz kıldıran birinin arkasında namaz kılmadım. Ancak – Ömer İbn Ab­di­laziz'i kastederek- şu delikanlının kıldırdığı namaz, Allah Resûlü'nün (s.a.v) kıldırdığı namazlara çok benziyor. Rükû ve sec­dede on defa اللَّه سُبْحَانَ/Subhânallah diyecek kadar du­ruyor."

Hz. Peygamber (s.a.v), rükûdan سَمِعَ اللَّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ/"Allah kendisine hamd edeni işitir." diyerek doğrulurdu. Bu esnada ellerini kaldırırdı.

Allah Resûlü'nün (s.a.v) üç yerde ellerini kaldırdığına dair otuz sahâbiden rivayet nakledilmiştir. On râvi de onun bu üç yerde ellerini kaldırdığı konusunda ittifak etmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.v) ellerini kaldırmadığına dair hiçbir rivayet yoktur.

Hz. Peygamber (s.a.v) rükûdan doğrulduktan sonra "Rabbimiz hamd senin içindir." anlamına gelen şu dualardan birini okurdu:

رَبَّنَا وَلَكَ الْحَمْدُ/Rabbenâ ve leke'l-hamd.

رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ/Rabbenâ leke'l-hamd.

اللَّهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْد/Allahümme Rabbenâ leke'l-hamd.

Bütün bu dualar sahîh bir senetle ondan nakledilmiştir. Ama اللَّهُمَّ ile و harfinin birleşti bir dua sahîh olarak gelmemiştir.

Rükû'dan doğrulduktan sonra rükû ve secdede geçen süre kadar beklemek de Allah Resûlü'nün (s.a.v) sünnetindendir.

Rükû'dan doğrulduktan sonra Hz. Peygamber'in şu duayı okuduğu da sahîh bir senetle nakledilmiştir: سَمِعَ اللَّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ اللَّهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ مِلْءُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمِلْءُ مَا شِئْتَ مِنْ شَيْءٍ بَعْدُ أَهْلَ الثَّنَاءِ وَالْمَجْدِ أَحَقُّ مَا قَالَ الْعَبْدُ وَكُلُّنَا لَكَ عَبْدٌ اللَّهُمَّ لَا مَانِعَ لِمَا أَعْطَيْتَ وَلَا مُعْطِيَ لِمَا مَنَعْتَ وَلَا يَنْفَعُ ذَا الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ/Allah kendisine hamd edeni işitir. Ey ulu Allahım! Ey Rabbimiz! Göklerin yerin ve daha başka senin dilediğin varlıkların dolusu kadar Hamd olsun Sana! Ey övülmeye layık, yüceltilmeyi hak eden Rabbim! Hepimiz senin kulunuz. Bir kulun söylediği en doğru söz "Ey Allahım! Senin verdiğini engelleyecek; vermediğini de verecek kimse yoktur. Sana karşı kimseye çalışması bir fayda vermez." sözüdür.161

Yine sahîh olarak Hz. Peygamber'in (s.a.v) şu şekilde de dua ettiği rivayet edilmiştir: اللَّهُمَّ اغْسِلْ عَنِّي خَطَايَايَ بِمَاءِ الثَّلْجِ وَالْبَرَدِ وَنَقِّ قَلْبِي مِنْ الْخَطَايَا كَمَا نَقَّيْتَ الثَّوْبَ الْأَبْيَضَ مِنْ الدَّنَسِ وَبَاعِدْ بَيْنِي وَبَيْنَ خَطَايَايَ كَمَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ/Ey Ulu Allahım! Hatalarımı kar ve dolu suyu ile yıka! Beyaz elbisenin kirden arındığı gibi kalbimi günahlardan arındır! Hatalarımla benim aramı, doğu ile batının arasını uzak tuttuğun gibi uzak eyle!162

Hz. Peygamber (s.a.v) rükû'dan sonra bir müddet doğrulup bu dualardan birini okuduktan sonra ellerini kaldırmadan tekbir alır secdeye giderdi. Secdeye giderken önce dizlerini sonra ellerini, daha sonra da alnını ve burnunu yere yayardı. Bu, sahih rivâyet olup Şerîk-Asım b. Küleyb-babası Küleyb senediyle Vâil b. Hucr'un şöyle dediği nakledilmektedir: "Allah Resûlü'nü secde yaparken ellerinden önce dizini yere koyduğunu ve secdeden kalkarken de dizlerinden önce ellerini kaldırdığını gördüm."163 Bunun aksini yaptığı rivâyet edilmemiştir.

Secde ettiği zaman alnını ve burnunu yere iyice yerleştirir, ellerini yanlarına açar ve uzak tutar, ellerini omuzları ve kulakları hizasında yere kordu. Müslim'in Sahîh'inde Allah Resûlü'nün: "Secde ettiğin zaman avuç içlerini yere koy; dirseklerini ise yukarı kaldır." buyurduğu rivâyet edilmiştir.164

Secdelerinde itidal üzere olup, ayak parmaklarının uçlarını kıbleye yöneltirdi.

Avuçlarını ve parmaklarını yere yayar; parmak aralarını ne ayırır ne de birleştirirdi. İbn Hibbân'ın Sahîh'inde ise, rükû ettiğinde parmaklarını ayırdığı, secde ettiğinde de parmaklarını birleştirdiği rivâyet edilmektedir.

Secde anında سبحان ربي الأعلى سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي/"En yüce olan Rabbim! Seni bütün eksikliklerden tenzih ederim; Allahım! Seni hamd ile tesbih ederim; Allah'ım! Beni bağışla."165 veya اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سُخْطِكَ َبِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْكَ لَا أُحْصِي ثَنَاءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلَى نَفْسِكَ/Allahım! Kızmandan hoşnutluğuna; gazabından affına sığı­nırım; Senden yine Sana sığınırım; Senin kendini övdüğün gibi ben Seni övemem!"166 duasını okurdu.

Veya şöyle derdi: اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي خَطَايَايَ وَعَمْدِي وَجَهْلِي وَ هَزْلِي وَكُلُّ ذَلِكَ عِنْدِي اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي مَا قَدَّمْتُ وَمَا أَخَّرْتُ وَمَا أَسْرَرْتُ وَمَا أَعْلَنْتُ أَنْتَ إلهى لا إله إلا أنت/"Yani, Allah'ım! ciddi, şaka, hata ve kasıtlı olarak yaptığım her şeyimi bağışla!167. Yani, Allahım! Yaptığım ve yapmadığım, gizlediğim ve açıktan yaptığım bütün hatalarımdan ötürü beni bağışla, Sen ilahımsın, Senden başka hiçbir ilah yoktur! " 168

Secdelerde dua etmeyi emretmiştir. Dua iki çeşittir: 1) Övgü duası, 2) İstek duası. Hz. Peygamber secdelerinde duanın her iki çeşidini de çokça yapardı.

Kıyamı uzattığı zaman rükû ve secdeleri de uzatırdı; kıyamı kısa tutunca rükû ve secdeleri de kısa tutardı.

Başını secdeden tekbir alarak kaldırır, sonra sol ayağını yere yayıp sağ ayağını diker, ellerini uylukları üzerine koyarak yere otururdu. Dirseğini uyluğun ve elinin iç kısmını ise dizleri üzerine kordu. Parmaklarından ikisini çeker, bir halka yapar sonra da bir parmağını dua etmek için kaldırarak hareket ettirirdi. Vâil b. Hucr, Ebû Hâtim'in zikrettiği sahih bir hadiste Hz. Peygamber'in böyle yaptığını söylemiştir.

İki secde arasında secde miktarınca oturur ve şöyle dua ederdi:اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي وَارْحَمْنِي وَاجْبُرْنِي وَاهْدِنِي وَارْزُقْنِي/"Allah'ım! Beni bağışla, bana acı, bana bağışta bulun, beni doğru yola ilet ve beni rızıklandır." 169 Uyluklarına dayanarak ayaklarının ön kısmı ve dizleri üzerinde (ikinci) rekata kalkardı. Elleriyle yere dayanmazdı.

Ayağa kalkınca ara vermeksizin kırâate başlardı. İkinci rekatı birinciden kısa tutardı. Teşehhüd için oturduğunda sol elini sol uyluğu, sağ elini ise sağ uyluğu üzerine kor, sağ işaret parmağını kaldırırdı. Parmağını ne tamamen diker, ne de hareketsiz bırakırdı. Küçük parmak ile yüzük parmağını toplar, baş parmakla birlikte orta parmağını halka yapar, dua etmek üzere işaret parmağını kaldırır ve ona doğru bakardı. Sol avucunu sol uyluğu üzerine yayar ve yukarıda geçtiği gibi, sol ayağını yayıp üzerine otururdu. Buhârî ve Müslim'de Ebû Humeyd'den rivâyet edilen hadise göre, Hz. Peygamber, iki rekatı tamamlayıp oturunca sol ayağı üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Son rekatta oturduğu zaman sol ayağını ileri alır, sağ ayağını diker ve kalçası üzerine otururdu.170

Bu (ilk) oturuşta ashabına da öğrettiği şu duayı okurdu:التَّحِيَّاتُ لِلَّهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ السَّلَامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ السَّلَامُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللَّهِ الصَّالِحِينَ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ /selamlar, duâlar ve bütün güzel şeyler sadece Allah içindir. Ey Peygamber! Selâm sana. Allah'ın rahmeti ve bereketleri sana. Selam bize ve Allah'ın Salih kullarına. Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şahitlik ederim. Ve Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna da şahitlik ederim." 171 Hz. Peygamber, bu ilk teşehhüdü kısa tutardı. Sonra ellerini kaldırarak tekbir alıp (üçüncü rekata) kalkardı.

İlk iki rekattan sonra Fâtiha'dan başka bir şey okuduğu tespit edilmemiştir.

İkinci ve son teşehhüde oturunca, birinci teşehhüde ilave olarak hem kendisine hem de ailesi üzerine salat (dua) getirir, kabir ve cehennem azabından, ölü ve dirilerin fitnesiyle Mesih Deccâl'in fitnesinden Allah'a sığınırdı.172

Daha sonra önce sağına sonra soluna "es-Selâmü aley­küm ve rahmetullah, yani Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun." diye selam verirdi.

Allah Resûlü namaza durduğunda -Ahmed b. Hanbel'in naklettiğine göre-173 başını öne eğerdi. Gözlerini kapamaz, aksine secde mahalline bakardı. Teşehhüdde olduğu gibi, işaret parmağından öteye bakmazdı. Namaz gözünün neşesi kılınmıştı. Bu nedenle o: "Bilâl! Bizi namazla rahatlat." derdi. Uzunca kılmak niyetiyle bir namaza başlayıp da bir çocuğun ağladığını duyunca, annesine zahmet vermemek için namazını kısa keserdi. Ebu'l-Âs b. er-Rebî'in kızı, yani büyük kızı Zey­neb'in kızı olan torunu Ümâme'yi omzunda taşıyarak namaz kılardı. Kalktığı zaman onu taşır, rükû ve secdeye vardığında ise yere kordu. Namaz kılarken Hasan veya Hüseyin gelir sırtına binerdi. Bunun üzerine onu, sırtından düşürme korkusu nedeniyle secdeyi uzatırdı.

Bir keresinde bir süvarisini öncü olarak sefere göndermişti. Kalkıp namaza durduğunda süvarinin geleceği vadi tarafına bakar dururdu. Ama süvarisinin durumunu gözetmek onu meşgul etmemişti. Allah'a olan yönelişinin, yakınlığının ve O'nun huzurunda kalp huzurunun mükemmel oluşu nedeniyle, cemaat ve cemaat dışındakilerin hallerini gözetleme gibi durumlar, onu hiç meşgul etmezdi.

O namaz kılarken, Hz. Aişe tuvalet ihtiyacını görür gelir, o sırada kapı kapalı olursa, kapıya kadar yürür, kapıyı açar sonra namazına dönerdi.

Namaz kılarken kendisine selam verenin selamını işaretle alırdı. Müslim'in rivâyet ettiğine göre Câbir şöyle demektedir: "Resûlullah, beni bir iş için göndermişti. Sonra ona namaz kılarken yetiştim ve kendisine selam verdim. O da işaretle selamımı aldı."174 Ebû Dâvûd'un Sünen'inde ve İbn Hanbel'in Müsned'inde İbn Ömer'in, Hz. Peygamber eliyle işaret ederdi, dediği nakledilmektedir.175 Beyhakî'nin naklettiğine göre Abdullah b. Mesûd şöyle demektedir: "Habeşistan'dan döndüğümde Hz. Peygamber'in yanına geldim, namaz kılıyordu, selam verdim, başıyla işaret ederek selamımı aldı."

Hz. Peygamber, kıble tarafında Hz. Aişe uzanmış yatarken namaz kılardı. Allah Elçisi, secdeye vardığı zaman ona eliyle işaret eder/dürter, o da ayaklarını toplardı. Secdeden kalktığı zaman yine uzatırdı.

Minber üzerinde namaz kılar, orada rükû ederdi; secde zamanı gelince arka arkaya iner, yere secde eder, sonra tekrar minbere çıkardı.

Duvara doğru namaz kılarken önünden geçmek için bir evcil hayvan geldi. Ürkütmeden kovalamak için o kadar uğraştı ki, sonunda karnı duvara yapıştı ve o hayvan arkasından geçti.

İmam Ahmed ve diğerlerinin naklettiğine göre, Hz. Peygamber, namaz kılarken, birbiriyle dövüşen iki genç kız gördü. Elleriyle onları yakalayıp birbirinden ayırdı. Namazından da ayrılmadı.

Namaz kılarken ağlardı, öksürürdü. Ahmed b. Hanbel ve Nesâî'nin rivâyetlerine göre Hz. Ali şöyle demektedir: "Allah Resûlü bana bir saatini ayırmıştı. Ona o saatte gelirdim. Kapıya gelince girmek için izin isterdim. Namaz kılarken gelmiş isem, öksürür ben de içeri girerdim. Şayet boş bir zamanına rastlamış isem, bana izin verirdi."176

Bazen yalın ayak, bazen de ayakkabılarıyla namaz kılardı. Yahudilere muhalefet olsun diye ayakkabı ile namaz kılmayı da emretmiştir.177 Buhârî ve Müslim'in naklettiğine göre özellikle musibet zamanlarında bir topluluğa dua, bir topluluğa da beddua için kunut okurdu. Musibet geçtiğinde kunut okumayı terk ederdi. Sabah ve akşam namazlarında kunut okuduğu rivâyet edilmektedir.178 Ebû Dâvûd ve İmam Ahmed'in İbn Abbas'tan naklettiğine göre, Resûlullah, bir ay süreyle öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarının son rekatında "Se­mi­allahü limen hamideh" dedikten sonra Süleym­oğulları'n­dan bir kabileye beddua ederek kunut okumuş ve arkasındakiler de "âmîn" demişlerdir.179 Hz. Peygamber'in kunutu, bela ve mu­sibet anlarıyla sınırlıydı. Hz. Peygamber'in devamlı kunut okuduğu meselesine gelince, bununla kastedilen, her rükûdan kalktıktan sonra kıyamı uzatma esnasında okuduğu dua ve öv­gü­lerdir.



Yüklə 2,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin