B. Hz. Peygamber'in Savaşları393 1. Bedir Savaşı
Allah Resûlü'ne, Ebû Süfyân eşliğinde Şam'dan gelmekte olan Kureyş'e ait kervanın haberi ulaştı. Bu kervan, Mekke'den çıktığında aramaya gittikleri kervandı. Kervandakiler kırk kişi kadardı ve kervanda Kureyş'e ait pek çok mal vardı. Hz. Peygamber, bir kısım sahabeyi kervanı vurmak için görevlendirdi. O, yanlarında sadece iki atla birlikte, üç yüz on küsur adamın başında yola çıktı.
Yanlarında yetmiş develeri vardı, iki veya üç kişi bir deveye nöbetleşe biniyordu. Safrâ'ya yaklaştığında Besîs b. Amr el-Cühenî ile Adiy b. er-Re'bâ'yı kervanın durumunu gözetleyip araştırmaları için gönderdi.
Ebû Süfyân ise, Resûlullah'ın kendisine doğru geldiğini öğrenince Damdam b. Amr Ğıfârî'yi ücretle kiralayarak, kendisini Hz. Muhammed'den ve ashabından korumaları için Kureyş'ten kervana adam toplamak suretiyle yardım istemek için Mekke'ye gönderdi. Yardım talebi Mekkelilere ulaştığında aceleyle ayaklandılar ve hep birden savaş için yola koyuldular. Ebû Leheb dışında ileri gelenlerinden hiç kimse geri kalmamıştı. O da alacaklı olduğu bir adamı kendi yerine bedel tutmuştu. Çevrelerindeki Arap kabilelerinden de adam topladılar. Geride Adiyoğulları'ndan başka Kureyş'in kollarından başka hiçbiri kalmadı. Memleketlerinden Allah'ın buyurduğu gibi çıktılar: "Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak ve (insanları) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar gibi olmayın."394
Kureyş'in geldiğini haber alan Resûlullah, ashabıyla istişâre etti.395 Muhacirler konuştular ve güzel şeyler söylediler. Sonra onlarla ikinci kez istişâre etti, muhacirler yine konuştular ve güzel şeyler söylediler. Sonra onlarla üçüncü kez istişâre etti. Ensâr, Allah Resûlü'nün kendilerinin görüşünü almak istediğini anladı. Sa'd b. Muâz davrandı kalktı ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resûlü! Sanki bize üstü kapalı bir şeyler söyler gibisin."
Hz. Peygamber, gerçekten de onları kastediyordu; zira ensâr, Resûlullah'a onu kendi şehirlerinde başına gelecek kötülüklerden korumak üzere biat etmişlerdi. Savaşa çıkmaya niyetlendiğinde Hz. Peygamber, ne düşündüklerini öğrenmek için onlarla istişâre etmişti. Sa'd sözlerine şöyle devam etti: Belki de sen, ensârın sana, ancak kendi şehirlerinde yardım etmekle yükümlü oldukları görüşünde olmalarından korkuyorsun. Ben ensâr adına konuşuyorum ve onlar adına cevap veriyorum: İstediğin yere git, istediğin kişiyle ilişki kur, istediğin kişiyle ilişkini kes, mallarımızdan dilediğini al, dilediğini ver, bizden aldığın, bize bıraktığından bize göre daha sevimlidir. Emrettiğin bir hususta bizim işimiz sana tâbî olmaktır. Vallahi, Berkü'l-Ğamedân'a kadar gitsen bile seninle birlikte geleceğiz. Vallahi, bizden şu denize dalmamızı istesen, seninle birlikte dalarız.
Mikdâd, Allah Resûlü'ne, Hz. Musa'nın kavminin Hz. Musa'ya: "Sen ve Rabbin gidin (onlarla) savaşın. Biz burada oturacağız."396 dedikleri gibi demeyeceğiz; aksine biz senin sağında, solunda, önünde ve arkanda savaşacağız, dedi. Bunun üzerine Resûlullah'ın yüzü güldü ve ashabından duyduğu sözlerle sevindi ve: "Yürüyünüz ve müjdeleyiniz; zira Allah bana iki topluluktan birini vaat etti. Şüphesiz ben Kureyşlilerin nerede öleceklerini görüyorum." dedi.397
Bu arada Ebû Süfyân hareket ederek deniz kıyısına varmıştı. Kendisinin kurtulduğunu ve kervanı da kurtardığını görünce, Kureyş'e: "Geri dönünüz; çünkü siz sadece kervanınızı kurtarmak için yola çıkmıştınız." diye mektup yazdı. Haber Kureyş'e Cuhfe'de bulundukları sırada ulaştı. Dönmeyi düşündüler, bunun üzerine Ebû Cehil: Vallahi, Bedir'e varıncaya kadar dönmeyiz. Orada otururuz, bizimle gelen Araplara yemek yediririz. Böylece bundan sonra Araplar bizden korkarlar, dedi.
Ahnes b. Şerîk, onlara dönmeyi teklif etti; karşı çıktılar. Ahnes ve Zühreoğulları geri döndüler. Zühreoğulları'ndan hiçbir kimse Bedir Savaşı'nda bulunmadı. Daha sonra Zühreoğulları Ahnes'in bu kararına çok sevindiler; Ahnes, onlar arasında itaat ve saygı görmeye devam etti. Hâşimoğulları da dönmek istediler, fakat Ebû Cehil onların bu isteklerine şiddetle karşı çıktı ve: Dönünceye kadar bizim bu birliğimizden ayrılmayın, dedi. Bunun üzerine hep birlikte ilerlediler.
Hz. Peygamber de ilerledi ve akşamüzeri Bedir kuyularına en yakın suyun kenarında konakladı ve: "Bana konuşlanacağım yer hakkında görüşlerinizi belirtin." dedi. Habbab b. Münzir: Ey Allah'ın Elçisi! Ben Bedir'i ve kuyularını bilirim. Eğer istersen, bizim bildiğimiz bol ve tatlı sulu kuyulara kadar gidelim, orada konuşlanalım ve oraya varmada düşmandan önce davranalım, sonra da onun dışındaki diğer kuyuları kapatalım, dedi.
Müşrikler de suya bir an önce varmak için süratle hareket ediyorlardı.
Hz. Peygamber, Hz. Ali, Sa'd ve Zübeyr'i haber getirmeleri için Bedir'e yolladı. Onlar da Kureyşli iki köle getirdiler. Resûlullah onlara:
-Kureyş nerededir? diye sordu. Onlar:
-Şu kum tepesinin arkasında.
-Kaç kişiler?
-Bilgimiz yok.
-Her gün kaç hayvan kesiyorlar?
-Bir gün on, bir gün dokuz. Hz. Peygamber:
-Öyleyse bunlar 900 ila 1000 kişi kadardır, dedi.398
Yüce Allah o gece, bir yağmur yağdırdı ki müşriklere iri taneli ve şiddetli bir şekilde yağıp onları ilerlemekten alıkoyarken; müslümanlar üzerine hafifçe yağdı. Allah bu yağmurla müslümanları temizledi, onlardan şeytanın pisliğini/vesvesesini giderdi, toprağı düzeltti, kumu sertleştirdi, ayaklar yere sağlam bastı, konuşlanacak yeri yayıp hazırladı ve gönüllerini birbirine bağladı.399 Resûlullah ve ashabı suya daha önce kavuştular ve gece yarısı su kenarına indiler, havuzlar yaptılar. Sonra bu havuzların dışındaki kuyuları kapattılar.400 Resûlullah ve ashabı havuz kenarında konuşlandılar. Hz. Peygamber için orada savaş alanını kontrol edebileceği bir tepe üzerinde gölgelik kuruldu. Resûlullah savaşın yapılacağı alana yürüdü ve: "Burası falanın öleceği yer", "Şurası filanın öleceği yerdir, inşallah" diye işaret etmeye başladı. Söz ettiklerinden hiçbiri O'nun işaret ettiği yerden ileri gidemedi.401
Müşrikler meydana çıkıp, iki taraf birbirini görünce Resûlullah şöyle buyurdu: "Allah'ım! İşte Kureyşliler, kibirleriyle ve gururlarıyla geliyorlar. Sana meydan okuyarak ve Resûlünü yalanlayarak geliyorlar." Namaz kıldı ve ellerini kaldırıp Rabbinden zafer nasip etmesini dileyerek şöyle dua etti: "Allah'ım! Bana vaat ettiklerini yerine getir. Allah'ım! Verdiğin sözü ve vadini yerine getirmeni istiyorum." Arkasında durmakta olan Hz. Ebû Bekir: Ey Allah'ın Resûlü! Müjdele artık. Allah'a yemin ederim ki Allah sana vaat ettiklerini mutlaka yerine getirecektir. Müslümanlar da Allah'tan zafer ve yardım istediler, O'na içtenlikle bağlandılar ve gönülden yalvardılar. Bunun üzerine Allah meleklerine şöyle vahyetti: "Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım."402 Resûlüne de: "Ben size ardı ardına bin melekle yardım ediyorum."403 diye vahyetti. Ayetteki "mürdifîn=ardı ardına" kelimesindeki 'dal' harfi hem kesreli olarak ve hem de üstünlü olarak okunmuştur. Denildi ki: Melekler size tâbîdirler, anlamındadır. Yine denildi ki: Onlar bir kez gelmeyip, birbirini izleyerek peşi sıra gelirler, anlamındadır.
Resûlullah geceyi oradaki bir ağacın dibinde namaz kılarak geçirdi. Hicretin ikinci yılının Ramazan ayının on yedisine rastlayan cuma gecesiydi. Sabah olunca Kureyş tabur halinde geldiler. İki grup da saf bağladı; sonra savaş başladı. Allah Resûlü safları düzeltti.404 Daha sonra kendisi ve Ebû Bekir gölgeliğe döndü. Sa'd b. Muâz, ensârdan bir topluluğun başında gölgeliğin kapısında Resûlullah'ı korumak için durdu. Sonra savaş başladı, çarpışma şiddetlendi. Hz. Peygamber de dua etmeye, yalvarıp yakarmaya ve Rabbinden istekte bulunmaya başladı. Hatta ridası omuzlarından düştü. Hz. Ebû Bekir onu alıp tekrar omuzlarına koydu ve: Rabbine bu kadar dua etmen yeter. O mutlaka sana vaat ettiğini yerine getirecektir, dedi. Resûlullah hafif bir şekilde uyukladı; savaş halindeki müslüman topluluğu da uyukladı.405 Sonra Resûlullah başını kaldırarak: "Müjdele, ey Ebû Bekir! İşte Cebrâil, atının dizginlerini tutmuş/tozu dumana katmış geliyor!" buyurdu. Ve yardım geldi; Allah ordusunu gönderdi; Resûlünü ve müminleri destekledi. Müşriklerin ileri gelenlerini ya esir ya da ölü olarak onlara bağışladı; onlardan yetmiş kişiyi öldürdüler ve yetmiş kişiyi de esir aldılar.
Savaş durup müşrikler hezimete uğramış olarak kaçtığında Resûlullah: "Ebû Cehil'in ne yaptığını bize kim haber verecek?" dedi. Hemen Abdullah b. Mesûd gitti ve Ebû Cehil'i Afrâ hanımının iki oğlu tarafından vurulmuş ve ölmek üzere iken buldu. Sakalını tutup:
-Ebû Cehil sen misin? dedi. O:
-Bugün savaşı kim kazandı? diye sordu.
Abdullah b. Mesud:
-Allah ve Resûlü. Allah seni rezil etti mi, ey Allah'ın düşmanı?! dedi. Ebû Cehil:
-Kendi kavminin öldürdüğü adamdan daha üstünü var mıdır? dedi. Abdullah b. Mesud onu öldürdü, sonra onu Resûlullah'a getirip:
-Onu öldürdüm, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
-Allahüllezî lâ ilâhe illâ hû. Yani, O öyle Allah ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur, buyurdu ve bu sözü üç kez yineledi.
Daha sonra Allah Resûlü: "Allahu Ekber. Elhamdülillahillezî sadaqa va'dehû ve nesara abdehû ve hezeme'l-ahzâbe vahdehû. Yani, Allah en büyüktür! Sözünü yerine getiren, kuluna yardım eden, grupları/toplulukları tek başına hezimete uğratan Allah'a hamd olsun. Yürü, onu bana göster." buyurdu. (Onu görünce): "İşte bu, bu ümmetin Firavunu'dur." dedi.
Savaş bitince Hz. Peygamber, Allah'ın kendisine lutfettiği zafer ve beraberinde esirler ve ganimetlerle gözü aydın olarak Bedir'den ayrıldı. Safrâ'ya gelince ganimetleri paylaştırdı.406 Ve Medine'ye desteklenmiş ve muzaffer olarak girdi. Bütün düşmanları ondan korktu. Medinelilerin büyük bir kısmı müslüman oldu. Münafık Abdullah b. Übeyy işte o zaman zahiren İslâm'a girmişti.
Bedir savaşına katılan müslümanların tamamı üç yüz on küsurdu. Savaş çağrısı ansızın geldi. Onların niyeti düşmanla karşılaşmak değildi ve bu yüzden savaş için hazırlık yapmamışlardı. Fakat Allah Teâlâ, sözleşip buluşmadıklarına rağmen onlarla düşmanlarını karşılaştırdı.407 Müslümanlardan o gün on dört kişi şehid oldu. Resûlullah Bedir savaşına ve esirlerine ilişkin işleri Şevval ayı içerisinde bitirdi. Bedir savaşı ile ilgili kıssa, Enfâl sûresinde anlatılmaktadır.408
Dostları ilə paylaş: |