Et yemekte hassas bir konudur fakat et yemek, öldürmek anlamına gelmez. Uzun zamandır Fa'yı öğreniyor olmanıza rağmen, sizlerden et yemeyi kesmenizi istemedik. Birçok qigong ustası, kursuna gittiğiniz andan itibaren, et yememenizi tembihler. "Et yemeyi bir anda kesmeye henüz zihinsel olarak hazır değilim" şeklinde düşünebilirsiniz. Bir de bugün evde tavuk ya da balık pişmiştir. Çok güzel kokuyor olmalarına rağmen onları yemenize izin verilmiyor. Aynı şey, uygulayıcıları et yemeyi kesmeye zorlayan dini xiulian uygulamaları için de geçerlidir. Buda Okulundaki geleneksel uygulama yöntemleri ile Tao Okulundaki bazı uygulamalar da aynı görüşü paylaşır ve et yemeyi yasaklarlar. Biz burada sizden bunu yapmanızı istemiyoruz fakat aynı zamanda biz de aynı konuyu paylaşıyoruz. Peki o halde bizim bu konudaki görüşümüz nedir? Bizim uygulama sistemimiz, öğrencilerini Fa'nın geliştirdiği bir uygulama sistemi olduğu için, bu durum, bazı şeylerin gong'dan ve Fa'dan kaynaklanacağı anlamına gelir. Uygulama sürecinde, farklı seviyelerde farklı durumlar meydana gelir. Günlerden bir gün veya hemen bu dersimin ardından bazı kişiler şöyle bir durum ile karşılaşabilirler: et iğrenç kokar ve artık et yiyememeye başlarlar. Eğer yerlerse, kusmak isteyeceklerdir. Et yemeyi terk etmeniz için size bir zorlama yapılmadığı gibi, kendinizi kontrol etmek zorunda da değilsinizdir. Ondan ziyade, bu sizin kendi zihninizden kaynaklanmaktadır. Bu, gong'dan kaynaklanan bir durum olduğu için, o seviyeye ulaşmanızın ardından et yemeyi başaramazsınız. Eğer eti yutarsanız, gerçekten kusabilirsiniz.
Farklı seviyelerde farklı durumlar sergilendiği için, eski uygulayıcılarımızın hepsi, Falun Dafa uygulaması içerisinde bu durumun gerçekleştiğini biliyor. Bazı uygulayıcılar et yeme konusunda güçlü bir arzu ve güçlü bir takıntı taşıyorlar - genellikle çok et yiyorlar. Diğerleri eti tiksindirici bulurken, onlar öyle hissetmeyip hala yiyebiliyorlar. Peki bu takıntıyı uzaklaştırmak için ne yapılmalıdır? Bu kişi et yediğinde, mide ağrısına yakalanacaktır. Et yemekten kaçındığında ise mide ağrısına yakalanmayacaktır. Bu gibi bir durum ortaya çıkacaktır ve bu durum, o kişinin et yememesi gerektiği anlamına gelir. Peki bu durum, etin şu andan itibaren bizim uygulama sistemimizin dışında kalmış olduğu anlamına mı geliyor? Hayır, o anlama gelmiyor. O halde bu konu ile nasıl başa çıkmamız gerekiyor? Et yiyememek, kişinin kendi iç dünyasından gelir. Peki bundaki amaç nedir? Tapınaklarda uygulanan xiulian uygulamalarında et yemeye karşı olan zoraki yasaklama ile bizim uygulamamızda kendisini gösteren et yiyememe durumunun her ikisi de, insanın bu aşırı et yeme arzusunu ve takıntısını yok etmeyi amaçlar.
Bazı insanlar tabaklarında et olmadan neredeyse yemeklerini yemezler. Bu, sıradan bir insanın arzusudur. Bir sabah Changchun'daki Zafer Parkının arka girişinden geçerken, yüksek sesle konuşan üç kişinin kapıdan çıktığını gördüm. İçlerinden biri: "Bu nasıl bir qigong uygulamasıdır ki, sizi et yemekten alıkoyuyor? Et yemeyi bırakmaktansa, hayatımın on yılını vermeyi tercih ederim!" diyordu. Ne kadar da güçlü bir tutku! Bununla ilgili olarak bir düşünelim. Böyle bir takıntı terk edilmeli midir yoksa edilmemeli midir? Kesinlikle terk edilmelidir. Xiulian sürecinde, bir uygulayıcı, çeşitli arzularını ve takıntılarını terk eder. Açık bir ifade ile, et yeme arzusunu bırakamamış olmak, bir takıntıyı bırakamamış olmak anlamına gelir. O durumda kişi xiulian'de nasıl Tamamlanmaya ulaşabilir? Bu nedenle, bir takıntı olduğu sürece, o yok edilmek zorundadır. Fakat bu, kişinin bir daha asla et yemeyeceği anlamına gelmiyor. Et yemeyi terk etmenin kendisi amaç değildir. Amaç, bu takıntınızı başınızdan atmaktır. Et yiyemediğiniz zaman zarfında bu takıntıyı terk edebilirseniz, daha sonra tekrar et yiyebilirsiniz. O durumda et iğrenç kokmayacak ve tadı da kötü olmayacaktır. O zaman, eğer et yerseniz bir sorun olmayacaktır.
Tekrar et yiyebildiğiniz zaman ise hem takıntınız, hem de ete olan tutkunuz terk edilmiştir. Fakat büyük bir değişiklik meydana gelebilir, etin tadı artık size fazla cazip gelmez. Şöyle bir durum olur: Eğer evde etli yemek hazırlanmışsa aileniz ile birlikte yersiniz, eğer yemeğin içinde et yoksa da özlemezsiniz. Bununla birlikte, sıradan insanlar arasındaki xiulian uygulaması epeyce karmaşıktır. Eğer aileniz sürekli et pişiriyorsa, belirli bir sürenin ardından eti tekrar lezzetli bulursunuz. Gelecekte bu gibi sapmalar olacak ve bunlar tüm uygulama süreci esnasında birçok kez tekrarlanacaktır. Aniden tekrar et yiyemeyebilirsiniz. Eti yiyemediğiniz zaman yememelisiniz. Hakikaten yiyemeyecek ve yemeniz üzerine kusacaksınız. Tekrar yiyebilene kadar bekleyin ve doğal akışı takip edin. Et yemenin veya yememenin kendisi amaç değildir. Önemli olan, o takıntıyı terk etmektir.
Bizim Falun Dafa uygulamamız, kişinin hızla gelişmesini sağlar. Xinxing'inizi geliştirdiğiniz sürece, her bir seviyeyi hızla geçersiniz. Bazı kişilerin tabiat olarak ete karşı yoğun bir takıntısı yoktur, et yemeyi ya da yememeyi önemsemezler. Bu takıntının üstesinden gelmek, bu insanların bir veya iki haftasını alır. Bazı kişiler için ise bu, bir ay, iki ay, üç ay veya muhtemelen yarım sene alır; özel bir durum olmadığı müddetçe, bir yıla kalmaz tekrar et yiyebilirler. Bunun sebebi, etin insanlar için bir tür ana besin maddesi haline gelmiş olmasıdır. Fakat tapınaklardaki profesyonel uygulayıcılar et yiyemezler.
Şimdi de et yeme konusunda Budizm'in görüşü hakkında bir şeyler söyleyelim. Orijinal Budizm, et yemeyi yasaklamamıştı. Sakyamuni ormanda öğrencilerinin uygulamalarına titiz bir şekilde rehberlik ederken, etin yasaklanması gibi bir kural kesinlikle yoktu. Neden yoktu? Çünkü Sakyamuni 2500 yıl önce Dharma'yı öğretirken, insan toplumu çok ilkeldi. Bazı yerlerde tarım gelişmeye başlamış olsa da, çoğu yerde henüz gelişmemişti. Ekilebilir alanlar çok azdı. Her yer ormanlıktı. Tahıl az bulunuyordu ve nadirdi. İlkel toplumdan henüz sıyrılmış olan insanoğlu, esasen avlanarak yaşıyordu ve birçok bölgede çoğunlukla et yeniyordu. Sakyamuni, öğrencilerinin bütün aşırı takıntı, arzu ve düşkünlüklerinden maksimum derecede kurtulmalarını sağlamak amacıyla, onların herhangi bir mal varlığına veya para sahibi olmalarına izin vermezdi. Yemek dilenmek için öğrencilerini kendisi ile birlikte götürürdü. İnsanlar onlara ne verirse onu yiyeceklerdi çünkü uygulayıcılar olarak yiyecek seçemezlerdi ve insanların onlara verdikleri yemeklerin içinde et olması muhtemeldi.
Orijinal Budizm'de aslında bazı yiyecekler "yasaklı yiyecek" olarak kabul edilir. Bu yasaklı yiyecekler orijinal Budizm'den gelir fakat günümüzde insanlar "yasaklı yiyecek" ile etin kastedildiğini söylüyorlar. Aslında, o zamanki yasaklı yiyecek ile et değil, soğan, zencefil ve sarımsak gibi şeyler kastediliyordu. Peki bunlar neden yasaklı yiyecek olarak kabul edildi? Günümüzde birçok keşiş bunu bile net bir şekilde açıklayamaz çünkü birçoğu gerçek xiulian uygulamıyor ve anlamadıkları birçok şey var. Sakyamuni'nin öğrettiği şeye "Temel Prensipler, Transta Meditasyon ve Bilgelik" denirdi. "Temel Prensipler" tüm sıradan insan tutkularını terk etmeyi içerir. Transta meditasyon (samadhi), uygulayıcının tamamen trans halinde ve meditasyonda oturarak uygulama yapması anlamına gelir -kişi tamamen trans halinde olmalıdır. Kişinin derin meditasyonunu ve uygulamasını engelleyen herhangi bir şey, ciddi bir engelleme olarak kabul edilirdi. Kim soğan, zencefil veya sarımsak yemiş ise, güçlü bir kokuya yol açacaktı. O zamanki keşişler, bir ormanda veya bir mağarada genellikle yedi veya sekiz kişilik gruplar halinde bir çember oluşturarak meditasyona otururlardı. Eğer biri bu şeylerden yemişse, trans durumunda oturan diğer kişileri etkileyen ve onların uygulamalarına ciddi şekilde engelleme yaratan çok rahatsız edici bir koku yayacaktı. Dolayısıyla, böyle yiyeceklere karşı bir sınırlama vardı ve bunlar yasaklı yiyecekler olarak kabul ediliyordu. İnsan vücudunun xiulian'de geliştirmiş olduğu çok sayıda canlı varlığın tamamı, bu gibi kirli kokulardan rahatsız olur. Soğan, zencefil ve sarımsak, aynı zamanda insan arzularını teşvik edebilir ve çok fazla yenildiğinde bir alışkanlık biçimlendirir. Bu yüzden, onlar yasaklı yiyecek olarak kabul ediliyordu.
Geçmişte birçok keşiş, yüksek seviye uygulamaya eriştikten sonra, tam ya da yarı aydınlanma durumunda iken, xiulian sürecindeki bu kısıtlamaların aslında önemli olmadığının farkına vardı. Eğer takıntı terk edilebildiyse, maddenin kendisinin artık bir fonksiyonu kalmaz. Bir uygulayıcıyı gerçekten engelleyen şey, onun kalbidir. Bu nedenle asrın birçok ulu keşişi, et yeme konusunun, bir uygulayıcı için çok can alıcı bir nokta olmadığını da anlamıştı. Önemli olan, takıntının terk edilip edilemediğidir. Bir takıntı olmaksızın, mideyi doldurmak için herhangi bir şey yemek sorun teşkil etmez. Tapınaklardaki keşişler kendilerini bu şekilde geliştirmiş oldukları için, onların birçoğu böyle bir yönteme alışmıştır. Buna ek olarak, et yemeye karşı olan yasak önemsiz bir yasak yerine, tapınağın her zaman için geçerli olan bir kuralı ve tüzüğü haline gelmiştir. Et yemeye kesin bir şekilde müsaade edilmez ve o doğrultuda, onlar uygulamanın bu yolunu kullanırlar. Edebiyat eserlerinde göze çarpar hale getirilmiş olan Jigong'a bir bakalım. Keşişlerin et yemesine izin yoktur fakat o, et yedi ve bu nedenle de göze çarpan bir figür haline getirildi. Aslında, Lingyin Tapınağından atıldığından dolayı, yemek bulması doğal olarak önemli bir problem teşkil etmeye başlamıştı, ne de olsa hayatı söz konusu idi. Karnını doyurmak için ne bulabilirse yedi. Sırf karnını doyurmak amacıyla ve hiçbir yemeğe düşkünlüğü olmadan, ne yediğinin hiç önemli olmadığı ilkesini, o anda bulunduğu seviyede keşfetti. İşin aslı, Jigong sadece bir veya iki kez et yemiştir. Bir keşişin et yediği duyulur duyulmaz, yazarların son derece ilgisini çeker. Konu ne kadar ilgi çekici hale getirilirse, okuyucu da bir o kadar çeker. Yazınsal işlerin kaynağı hayattır ki, onlar hayattan daha abartılıdırlar. Bu şekilde, konu yazarlar tarafından daha da popüler bir hale getirildi. Gerçek şu ki, bu takıntı terk edilirse, kişinin karnını doyurmak için ne yediğinin bir önemi yoktur.
Güneydoğu Asya'da veya ülkemizin güneyinde, özellikle de Guangdong ve Guangxi Eyaletlerinde, rahip sınıfından olmayan bazı Budistler, bu terim kulağa eski modaymış gibi geldiğinden dolayı, "Buda gelişimi" yaptıklarını söylemiyorlar. Budist yemekleri yediklerini veya vejetaryen olduklarını söyleyerek, kendilerinin Budist olduklarını ima ediyorlar. Buda gelişimini bu kadar basit bir şey olarak ele alıyorlar. Vejetaryen olmak Budalığı geliştirmek olabilir mi? Et yemenin bir insan takıntısı, bir insan arzusu olduğu bilinmektedir fakat o, terk edilecek olan takıntılardan sadece bir tanesidir. Kıskançlık, rekabet, kendinden fazlasıyla hoşnut olma, gösteriş yapma gibi her türlü takıntıdan da kurtulmak gerekir. İnsanların o kadar çok takıntıları var ki. Her türlü takıntı ve arzudan kurtulmak zorundasınız ve ancak o zaman Tamamlanmaya ulaşabilirsiniz. Bir tek ete olan takıntıdan vazgeçmek ile Buda olunabilir mi? Böyle bir ifade doğru değildir.
Yemek konusunda, et yeme konusuna ek olarak, kişi hiçbir yemeğe takıntılı olmamalıdır. Bu, diğer şeyler için de geçerlidir. Bazı kişiler sadece belirli bir yemeği sevdiğini söyleyebilir. Bu da bir takıntıdır. Xiulian’in belirli bir seviyesine ulaşınca, bir uygulayıcının böyle bir takıntısı olmayacaktır. Açıkçası, bizim açıklamakta olduğumuz Fa çok yüksek seviyelidir ve biz bunu farklı seviyelerin birleşimi temelinde gerçekleştiriyoruz. Bu noktaya bir anda ulaşmak olanaksızdır. Eğer yemek istediğiniz ve sevdiğiniz belirli bir yemek varsa, uygulamanızda o takıntıyı terk etme zamanına gerçekten ulaştığınız zaman, onu yemeniz mümkün olmayacak ve tadı da lezzetli gelmeyecektir. Tadı hoşunuza gitmez. Çalışırken, çalıştığım iş yerinin yemekhanesi sürekli zarardaydı ve netice itibarı ile kapandı. Çalışanlar yemeklerini evden getirmeye başladılar. Bu, zahmetli bir işti ve sabahları yemek hazırlamak insanın iki ayağını bir pabuca sokuyordu. Bazen yemek için buharda pişmiş ekmek ve soya sosuna batırılmış bir parça soya peyniri alırdım. Oldukça sıradandı aslında. Fakat bunu sürekli yemek de olmuyor ve bu takıntının yok edilmesi gerekiyordu. Soya peynirini görür görmez midem bulandı. Onu tekrar yiyemedim. Böyle bir şey, beni bir takıntı geliştirmekten alıkoymak için meydana gelmişti. Elbette bu durum, kişi kendi uygulamasında belirli bir seviyeye ulaşmış olduğunda meydana gelir. Xiulian’deki yeni bir uygulayıcı bu şekilde hissetmez.
Buda Okulu, uygulayıcılarının alkol içmesine müsaade etmez. Siz hiç elinde alkol şişesi olan bir “Buda” gördünüz mü? Asla. Et yiyemeyeceğinizi söylediğimde anlatmaya çalıştığım şey, sıradan insanlar arasındaki uygulamanız vasıtası ile takıntınızı terk ettikten sonra, gelecekte tekrar et yemenin sizin için önemli olmadığı idi. Fakat alkol içmeyi bıraktıktan sonra tekrar içmemelisiniz. Bir uygulayıcının vücudunda gong yok mudur? Kendisinde farklı formlarda gong taşımaktadır. Vücudunun yüzeyinde birtakım olağanüstü yetenekler belirir ve bunların tamamı saftır. İçki içer içmez bunların tamamı –hepsi bu kokudan korktuğundan dolayı, derhal vücuttan ayrılırlar. Bir anda vücudunuzda herhangi birinden eser kalmaz. Eğer bu alışkanlığa bağımlı bir hale gelmişseniz bu çok tiksindiricidir, çünkü alkol içmek kişiyi mantıktan yoksun bir hale getirebilir. Peki neden bazı yüce Taoist uygulama yolları içki içmeyi gerektirir? Çünkü onlar kişinin ana ruhunu geliştirmezler ve içki içmek, ana ruhun bilincini kaybetmesini sağlar.
Bazı kişiler içki içmeyi kendi hayatları kadar çok sever; bazıları içmekten hoşlanır ve bazıları da artık alkol tarafından adeta zehirlenmiş durumdadır. İçmeden pilav kâselerini bile tutamazlar ve içmek zorundadırlar. Bizler uygulayıcılar olarak böyle davranmamalıyız. İçki içmek kesinlikle bağımlılık yapan bir şeydir. Bir arzudur ve insanın bağımlılık yaratan sinirlerini uyarır. Kişi ne kadar içerse, bir o kadar bağımlı hale gelir. Bununla ilgili olarak bir düşünelim. Bizler uygulayıcılar olarak böyle bir takıntıdan kurtulmak zorunda değil miyiz? Bu tür bir takıntı da terk edilmek zorundadır. Kişi şu şekilde düşünebilir: “Bu imkânsız çünkü ben müşterileri eğlendirmekten sorumluyum” veya “Ben iş temasları yapmaktan sorumluyum. İçki içmeden iş anlaşmaları yapmak kolay değil.” Bunun illa ki böyle olma zorunluluğu olmadığını söyleyeceğim. Genellikle bir iş anlaşmasında, özellikle de yabancılarla yapılan iş anlaşmalarında, siz bir içecek isteyebilirken, bir diğeri su ve bir başkası da bira isteyebilir. Kimse sizi alkol içmeye zorlamaz. İstediğiniz sürece kendi tercihinizi yapar ve onu içersiniz. Özellikle entelektüeller arasında bu durum nadiren gerçekleşir. Genellikle böyledir.
Sigara içmek de bir takıntıdır. Bazı insanlar sigaranın onları kendine getirdiğini iddia ediyor. Ben buna kendini ve başkalarını kandırmak diyorum. Kişi çalışmaktan veya bir şeyler yazmaktan yorulduğunda, bir sigara yakarak mola vermek isteyebilir. Sigarayı içtikten sonra kendini canlanmış hisseder. Aslında bu doğru değildir. Bunun sebebi, kişinin mola vermiş olmasıdır. İnsan zihni, sonradan, sigaranın gerçekten de insanı canlandırdığı konusunda bir düşünce veya yanlış bir etki ve de yanılsama yaratabilir. Sigara bunu hiçbir şekilde yapamaz -ne de bu etkiye sahip olabilir. Sigara içmek insan vücuduna hiçbir fayda sağlamaz. Doktorlar uzun zaman sigara içen birine otopsi yaptıklarında, kişinin bronş ve ciğerlerinin kapkara olduğunu görürler.
Biz uygulayıcılar bedenlerimizi arındırmaktan söz etmiyor muyuz? Bizler xiulian’in daha yüksek seviyelerine doğru ilerlemek için, durmaksızın bedenlerimizi arındırırız. Peki o halde bedenlerinizi kirleterek neden tam tersini yapıyorsunuz? Sigara içmek çok güçlü bir arzudur aynı zamanda. Bazı insanlar zararlı olduğunu bildiği halde onu terk edemez. Aslında sizlere, doğru bir düşüncenin rehberliği olmadan, kişi için onu terk etmenin kolay olmadığını söyleyeyim. Bir uygulayıcı olarak, bu günden itibaren onu terk edilecek bir takıntı olarak ele alın ve bunu yapıp yapamayacağınızı görün. Herkese nasihat ediyorum: Gerçekten xiulian uygulamak isteyenler, bu günden itibaren sigara içmeyi bırakmalıdır ve bunu yapacağınız garantidir. Konferanslar esnasında bu mekânda bulunan hiç kimse sigara içmeyi düşünmedi. Eğer sigara içmeyi bırakmak istiyorsanız, bunu yapmanız kesindir ve eğer tekrar içerseniz tadı size iyi gelmeyecektir. Bu kitapta bu bölümü okuduğunuzda da sonuç aynı olacaktır. Elbette xiulian uygulamak istemiyorsanız bununla canınızı sıkmayacağız. Bir uygulayıcı olarak sigarayı terk etmelisiniz düşüncesindeyim. Şöyle bir örnek vermiştim: Ağzında sigara ile oturmuş bir “Buda” veya “Tao” gördünüz mü hiç? Bu nasıl mümkün olabilir? Bir uygulayıcı olarak sizin amacınız nedir? Sigarayı bırakmak zorunda değil misiniz? Bu yüzden sizlere, eğer xiulian uygulamak istiyorsanız, sigarayı terk etmek zorundasınız diyorum. Sigara içmek vücudunuza zarar verir ve aynı zamanda bir arzudur. Bu bizim uygulayıcılarımızın istediğinin tam tersidir.
Dostları ilə paylaş: |