Prof.Dr. Muhammed Ticani Semavi Kimdir?
1936 yılında Tunus'un Kafsa şehrinde, tanınmış ve inançlı bir ailede doğmuştur. Liseyi bitirdikten sonra Fen Fakültesi'nde öğrenimini sürdürerek mühendislik derecesine ulaşmıştır.
Çocukluğundan dini öğretilere karşı özel ilgi duyan Ticani, genç yaşta kentin imamı olmuş ve imamlığını yaptığı camide tefsir ve fıkıh dersleri vermiştir.
İlim ve tecrübesini arttırmak amacıyla Mısır, Irak, Lübnan ve Ürdün gibi bazı ülkelere yolculuklar yapmıştır. Ayrıca, hac ve umre ibadetlerini yerine getirmek için birkaç kez Arabistan'a gitmiştir.
Bu yolculukları sırasında Ayetullahi'l-Uzma Seyyid Ebu'I-Kasım Hoi ve Ayetullah Şehid Muhammed Bakır es-Sadr gibi Şia'nın büyük şahsiyetleriyle görüşme saadetine erişerek Şiilik hakkında araştırma yapma imkanını bulmuştur.
Muhammed Ticani bunu şu sözleriyle dile getirmiştir:
"Ben, Allah'ın kendisine hidayet ve tevfikini bahşettiği Tunuslu Muhammed Ticani Semavi'yim. Maliki mezhebine mensup olup, Kuzey Afrika' da meşhur olan Ticani tarikatına tabi iken, Ehl-i Beyt mezhebini seçmiş bulunuyorum. Hakkı, bir seyahat esnasında bazı Şii alimlerle görüşüp konuştuktan sonra tanıdım."
Ciddi ve samimi araştırmalarının sonucunda Şiiliğin hak olduğunu anlayarak Şii olmuş ve bunu açıkça ilan etmiştir. Araştırmalarında karşılaştırmalı bir metot takip etmiştir ve kitaplarında da genellikle konular bu metotle anlatılmıştır. Getirdiği deliller ise Kuran-i Kerim, Hz.Peygamber (saa)'in sünnetindendir.
Kendisi bu konuda şöyle demektedir:
"Sonunda ben kendi kendime bütün zorluklarına rağmen bu tür konuları köklü bir şekilde incelemeyi kararlaştırdım. Ve ahd ettim ki, bir fırkanın inandığı ve diğer fırkanın kabul etmediği hadisleri bırakıp araştırmada yalnız şia ve sünnilerin doğruluğunda ittifak ettikleri hadislere istinat edeyim. Ben bu metotla bir yandan milli ve mezhebi taassuplardan kaçınmayı ve diğer yandan da şüphe ve tereddütten kurtulup Allah'ın en büyük nimeti olan yakin'in zirvesine ulaşmağı hedef almıştım."
Daha sonra Tunus hükümetinin baskı ve eziyetlerine maruz kalarak ailesiyle birlikte Paris'e yerleşmiş ve Paris - Sorbon Üniversitesi'nden felsefe dalında doktorasını almıştır. Halihazırda, inancının mücadelesini vermesinin yanında, adı geçen üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Şu ana kadar yazarın üç kitabı Türkçe'ye çevrilmiştir: Nasıl Hidayete Kavuştum?, Doğrularla Birlikte, Zikir Ehline Sorun. (Ensariyan Yayınları Tarafından Kum şehrinde basılmıştır.)
Onlarca dile çevrilen bu eserler milyonlarca insan tarafından defalarca okunmuş, onlara ışık olmuş ve olmaya devam etmektedir.
---------------------
Allah ondan razı olsun, uzun ömürler versin ve mükafatlarını kat kat arttırsın.
ÖNSÖZ
Hamd, alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. En güzel, en halis salat ve selam, insanlara rahmet olarak gönderilen, her türlü kusurdan münezzeh, öncekiler ve sonrakilerin efendisi, mevlamız Hz. Muhammed'e (saa) ve karanlık gecelerin kandilleri, hidayet imamları ve Müslümanların önderleri olan pak soyuna olsun.
Elinizdeki kitap, araştırmacı Müslümanlar ve bilhassa Sünnet-i Nebeviyye'ye yalnız kendilerinin tutunduğunu zanneden, kendilerinin dışındaki Müslümanları tanımayan, onlara ayıplayıcı lakaplar takan Ehl-i Sünnet için hazırladığım soruları içermektedir.
Bugün, çeşitli Müslüman ülkelere, "Sünnet-i Muhammediyye ve Sahabenin Yardımcıları" adı altında heyetler gönderilmekte, Şiileri ve imamlarını küfürle suçlayıcı ve alimleriyle alayedici kitaplar yazılmakta ve kitle iletişim araçları vasıtasıyla İslami ve gayr-i İslamı ülkelerde bu fikirler yayılmaya çalışılmaktadır.
Sonuçta dünyanın her tarafında insanlar, Şiilik - Sünnilik konusunu konuşur duruma gelmişlerdir. Çeşitli münasebetler dolayısıyla karşılaştığım bazı aydın Müslüman gençler, bana Şiilik hakkında sorular soruyorlar. Bu soruların bir kısmına, bir arada yaşadıkları Şii arkadaşlarından gördükleriyle Şiilerin hak- kında duyup okudukları arasındaki bazı uyuşmazlıklar
12 / Zikir Ehline Sorun
sebep oluyor.
Bazen bu gençlerden bazılarıyla konuşuyor ve kendilerine "Nasıl Hidayete Kavuştum" ismindeki kitabımı hediye ediyorum. Allah'a şükürler olsun ki, bu gençlerin çoğu bir süre tartıştıktan sonra gerçeği görüp, hakkı kabul ediyorlar. Ancak bu durum sadece tesadüfen görüştüğüm bir kısım gençlerle sınırlıdır. Böyle bir görüşme imkanına sahip olmayanlar ise, birbirleriyle çelişen görüşler ve karışık fikirler arasında bocalamaktadırlar! Her ne kadar "Nasıl Hidayete Kavuştum" ve "Doğrularla Birlikte" kitabında ikna edici deliller varsa da bunlar petrodoların desteklediği çeşitli bildiri ve yayın organlarının yoğun propagandasının hücumuna karşı koymaya yeterli değildir.
Fakat bütün bunlara rağmen Hakk'ın sesi, rahatsız edici gürültünün ortasında gürleyecek ve Allah'ın nuru o zifiri karanlığın içinde ışık saçmaya devam edecektir. Zira Allah'ın vaadi haktır ve o vaad mutlaka gerçekleşecektir. Allah Teala buyuruyor ki: "Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat kafirlerin hoşuna gitmese de Allah nurunu tamamlayacaktır."1 Ve bu çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlanacağını, hatta aleyhlerine dönüşeceğini açıklarken Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
"Kafirler, Allah yoluna engel olmak için mallarını harcarlar, daha da harcayacaklardır. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve nihayet mağlup olacaklardır. Kafir olmakta sebat edenler ise cehenneme sürükleneceklerdir."2
-----------------------
1- Saff Suresi / 8.
2- Enfal Suresi / 36.
Önsöz / 13
İşte onun içindir ki, alim, yazar ve düşünürlere, insanların sorunlarını çözmeleri ve onlara doğru yolu göstermeleri farz kılınmıştır. Allah Teala şöyle buyuruyar:
"İndirdiğimiz apaçık delilleri ve gösterdiğimiz doğru yolu gizleyenler, şüphesiz onlara hem Allah, hem bütün lanet edenler lanet eder. Ancak tövbe edip hallerini düzeltenler ve gizlediklerini açıklayanlar başka. Ben onları bağışlarım. Zira ben tövbeyi çok kabul edenim ve çok merhametliyim."1
Şu halde neden alimler bu konuyu Allah rızası için ihlas ve ciddiyetle ele alıp konuşmuyorlar? Mademki Allah Teala ayetlerini açık bir şekilde indirmiş, dini ikmal etmiş ve nimetini tamamlamış ve Resulullah (s.a.a.) emaneti eda ve risaleti tebliğ etmişse, o halde neden bu ayrılıklar, düşmanlıklar, nefretler, aşağılayıcı lakaplar ve birbirlerini küfürle suçlamalar Müslümanların arasında görülmektedir?
Ben, bu bağlamda tavrımı açıkça ortaya koyup, bütün Müslümanlara sesleniyorum: İki temel merci, Allah'ın Kitabı ve Peygamber'in Ehl-i Beyt'ine dönmeden ve onların kurtuluş gemisine binmeden, kurtuluşa, saadete ve cennete erişilemez. Bu sözleri ben kendimden söylemiyorum. Bunlar, Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'deki ve Peygamber'in (s.a.a.) sünnetteki sözleridir. Müslümanlar bugün istenilen birlik ve beraberliği elde edebilmek için iki yoldan birini seçmek zorundadırlar.
Birincisi: Ehl-i Sünnet ve Cemaat, İmamiyye ve İsna aşeriyye Şiasının tabi olduğu Ehl-i Beyt mezhebini beşinci mezhep olarak kabul etmeli, diğer dört mezhebe
--------------------
1- Bakara Suresi / 159 - 160.
14 / Zikir Ehline Sorun
gösterdikleri saygıyı ona da göstermeli, onu yermemeli, ona mensup olanları ayıplamamalı, öğrenci ve aydın gençleri istedikleri mezhebi seçmekte serbest bırakmalıdırlar. Müslümanlar, Sünnisi ve Şiisiyle, aynı kanaat ve usul dahilinde İbadiyye ve Zeydiyye gibi diğer İslami mezhepleri de kabul etmelidirler. Bu yöneliş her ne kadar ayırım ve nefreti bir bakımdan azaltacak bir çözüm gibi görülüyorsa da, ancak ümmetimizin asırlardan beri yaşadığı tarihi problemi kesin bir şekilde çözme kapasitesinde değildir.
İkincisi: Bütün Müslümanlar, Allah ve Resulünün çizmiş olduğu tek yol ve inanç doğrultusunda birleşmelidirler. Bu yol, Allah'ın her türlü günahı kendilerinden uzak tuttuğu Ehl-i Beyt'in yoludur. Bu sebepten dolayıdır ki, tüm Müslümanlar Sünnisi ve Şiisiyle onların takva, zühd, ahlak, ilim ve amel hususunda herkesten üstün oldukları konusunda ittifak içerisindedirler. Müslümanların esas ihtilafı sahabe üzerindedir. Şu halde ihtilafta oldukları meseleyi bırakıp ittifakta oldukları hususlara bakmalıdırlar.
Zira Peygamber Efendimiz (s.a.a.) şöyle buyurmuştur:
"Şüphe ettiğin şeyi bırak, emin olduğuna sarıl."1 Ancak o zaman, ümmet Peygamber'in (s.a.a.) şu sözlerle tesis etmiş olduğu, her şeyin merkezi olan temel üzerinde birleşir: "Size iki değerli şey bırakıyorum; onlara tutunduğunuz müddetçe yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beyt'imdir."2
--------------------------
1- Sünen-i Tirmizi, c. 4, s. 668, h. 2518; Sünen-i İbn-i Hanbel, c. 1, s. 200. 2- Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 663, h. 3788; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1873 - 1874, h. 2408.
Dostları ilə paylaş: |