En-Nedvi ye Açık Mektup / 21
Beyt'ine uyarak İslam'ın şartlarını uygularlar. Namaz kılar, zekat verir ve Allah'ın evini haccederler. Onları küfürle itham etmeyi nasıl caiz görebiliyorsunuz?!"
Bana cevapları şu oldu: "Siz Kur'an'a inanmazsınız. Sadece takiyye ile hareket eden münafıklarsınız. İmamınız; "Takiyye benim ve atalarımın dinidir." demiştir. Siz, Yahudi Abdullah bin Seba'nın kurmuş olduğu bir firkasınız."
Gülümseyerek şöyle dedim: "Şia'yı bırakalım, benimle şahsım üzerine konuşun! Ben sizin gibi Malikiydim. Ancak uzun bir araştırmadan sonra Ehl-i Beyt'in yolundan gitmenin daha doğru olduğuna kanaat getirdim. Sizin bana karşı mücadele etmeye bir deliliniz varsa, yahut benden delilimin ne olduğunu soruyorsanız, gelin tartışalım, belki o zaman birbirimizi daha iyi tanırız."
Dediler ki: "Ehl-i Beyt, Peygamber'in hanımlarıdır; sen Kur'an'dan bir şey anlamıyorsun." Dedim ki: "Ama Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim sizin söylediğinizden farklı şeyler yazıyorlar." Bu sefer şöyle cevap verdiler: "Buhari, Müslim ve diğer Sünni kitaplardan alıp ileri sürdüğünüz delillerin hepsi, sizin gibi Şiilerin, kitaplarımıza sokuşturdukları kendi uydurmalarıdır."
Gülerek şu cevabı verdim: "Eğer Şiiler, kitaplarınıza ve Sahihlerinize ulaşıp uydurma hadis sokabilmişlerse, o halde ne bu kitapların, ne de bunlara dayalı olan mektebinizin herhangi bir itibar ve değeri yoktur!"
Verecek cevap bulamayınca sustular. Ancak içlerinden biri tekrar işi alaya ve kışkırtıcılığa vurup şöyle dedi: "Her kim Hulefa-i Raşidin, yani Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Muaviye ve Yezid
22 / Zikir Ehline Sorun
efendimizin (Allah ondan razı olsun ve onu razı etsin) halifeliğine inanmazsa Müslüman değildir."
Adeta dehşete düşmüştüm. Zira bu gibi sözleri hayatım- da duymamıştım. Bunlar Muaviye ve oğlu Yezid'in halifeliğini tanımayanları kafir olarak biliyorlardı. Kendi kendime şöyle diyordum: "Müslümanların Ebu Bekir, Ömer ve Osman için Allah'tan rıza dilemeleri makul ve çok doğal sayılabilir. Ama Yezid için, doğrusu bunu yalnız Hindistan'da duyuyordum."
Dönüp hepsine birden sordum:
"Bu adamın görüşüne katılıyor musunuz?"
Hepsi bir ağızdan: "Evet" dediler.
Artık konuşmanın hiçbir fayda sağlamayacağını, beni tahrik etmek istediklerini anladım. Maksatları benden bu şekilde intikam almaktı. Belki de sahabeye sövdü iddiasıyla beni öldürebilirlerdi; kim bilir?
Bir kötülük düşündüklerini gözlerinden okuyabiliyordum. Beni onlara götüren arkadaşımdan, beni derhal oradan uzaklaştırmasını istedim. Adam üzüntüsünü belirtip olanların davranışlarından dolayı benden özür dileyerek beni oradan uzaklaştırdı. O adam Bombay'daki İslami Matbaa'nın sahibiydi. Bu konuda onun suçu yoktu. Şerefuddin ismindeki bu genç, iyi bir kültüre sahipti. Bu buluşmadan umduğu tek şey hakikati öğrenebilmekti. Ama hiç değilse aramızda geçen bütün bu tartışma ve mücadeleye şahit oldu, ve o büyük alimler sandığı kimselerin nasıl davrandıklarını gördü. Hatta onlardan adeta tiksindiğini dahi gizlemedi.
Sonunda üzgün bir vaziyette onlardan ayrıldım. Müslümanların ve bilhassa yüksek makamlar işgal edip alim
En-Nedvi'ye Açık Mektup / 23
ismini taşıyanların bu hale gelmesine çok üzüldüm ve kendi kendime dedim ki:
"Eğer alimler bu kadar saplantıya düşmüş ise, acaba avam ve cahil tabaka ne haldedir?" Sanırım şimdi İslam'ı koruma adı altında geçmiş zamandaki kavga ve savaşların nasıl çıktığını, haram kanların nasıl döküldüğünü, ırz ve şereflere nasıl saldırıldığını daha iyi anlamaya başladım. Ve kendimi tutamayarak bu bedbaht ümmetin durumuna ağladım.
Bu ümmet ki, Allah Teala ona hidayet sorumluluğunu yüklemiş, Peygamber (s.a.a.) de karanlık kalplere nur ulaştırmakla görevlendirmiştir onu. Fakat ne yazık ki, bu zavallı ümmet öyle bir duruma gelmiş ki, kendisi nura muhtaçtır. Yalnız Hindistan' da yedi yüz milyon insanın Allah'tan başkasına taparak, inek ve putları takdis ettiği bir devirde, Müslümanlar tek vücut olup bunları karanlıktan çıkararak aydınlığa götürmeye çalışacağına, kendilerinin bugün bilhassa Hindistan'da hidayete muhtaç olduklarını görüyoruz.
İşte bu sebepten dolayı size bu mektubumu takdim ederken, Rahman ve Rahim olan Allah, aziz Resulü ve yüce İslam dini adına ve Allah'u Teala'nın: "Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın..."1 mealinde buyurduğu öğüt gereği olarak sizi, Allah uğrunda hiçbir eleştiriden korkmadan, şeytan ve yardakçılarına uyarak, taassup ve taraftarlığa kapılmadan, bu olumsuz, hatta sapık gidişatın önüne geçip cesur bir Müslüman gibi tavır koymaya davet ediyorum.
Evet, sizi samimi ve açık bir tutuma davet ediyorum; zira siz o yörelerde İslam adına konuştuğunuz müddetçe, Allah Teala'nın kendilerine sorumluluk yüklediği kişiler-
----------------------------
1- Al-i İmran Süresi / 103.
24/ Zikir Ehline Sorun
densiniz. Orada vuku bulan ve bedelini suçsuz Sünni ve Şii Müslümanların ödediği facialara, rıza gösteren bir seyirci gibi, durup bakmanıza Allah razı olmaz. Kıyamet günü Allah Teala elbette sizden, büyük, küçük ve her türlü günahı soracak, gelip geçen bütün olayların hesabını görecektir. Zira bilenlerle bilmeyenler bir olamazlar... Sorumluluklar azim sahiplerinin azmi kadarınca ve kerametler de kerem ehlinin keremine göre bölünür.
Siz Hindistan alimlerinin reisliğini yaptığınız müddetçe, sorumluluğunuz şüphesiz çok büyüktür. Söyleyeceğiniz tek söz bile Hindistan'da, ümmetin iyilik ve başarısına sebep olabileceği gibi, her şeyin harap olmasına da sebep olabilir.
Ayrıca Allah Teala, "Allah, adaleti ayakta tutarak kendinden başka ilah olmadığını açıkladı ve buna meleklerle ilim sahipleri şahittik yaptılar."1 buyurarak alimlere, meleklerden sonra en yüksek mertebeyi verdiğine ve, "Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın."2 buyurarak hepimize adaletle davranmayı emrettiğine ve bütün müfessirler, değeri sınırlı olan maddi konularda da dahi adalete riayet etmek gerektiği yönünde yorum yaptığına göre, insanlığın hidayet ve kurtuluşu kendisine bağlı olan itikadi ve manevi davalarda adalete riayet etmenin ne kadar önemli olduğu hakkında ne diyebiliriz?
Allah Teala: "İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hüküm veriniz."3 diye buyuruyor. Ve buyuruyor ki: "Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife kıldık;
-------------------------
1- Al-i İmran Süresi / 18.
2- Rahman Suresi / 9.
3- Nisa Suresi /58.
En-Nedvi'ye Açık Mektup /25
Dostları ilə paylaş: |