Aslında saatler ilerledikçe yaşananın sıradan bir saldırı değil, katliam olduğunu öğrenmiş ve umutlarımız zayıflamıştı. Ama yine de yaşadığım duygusal şokun etkisiyle hep “hayır olamaz”a inandırmaya çalışıyordum kendimi. “Bunu da atlatacaktır. Bu iradeyi bugüne kadar hiçbir güç altedemedi. Yine altedemeyecekler”di. Saatler ileri saymaya devam ediyor ve artık gelen haberlere duygularım karşı koyamaz hale geliyor. Habip yoldaş, evet o sarsılmaz dava adamı artık yaşamıyor. Müthiş bir kin ve öfke seli kaplıyor bütün bedenimi. “Alçaklar! Namussuzlar!” diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Müthiş bir eziklik hissediyorum aynı anda, onun öğrencisi olamadığım için kendime kızıyorum. Kendimden tiksinmeye başlıyorum. Onun masumane yüz çizgileri, mavi çakır gözleri, o her aklıma geldiğinde bunu daha da yoğun yaşamaya başlıyorum. “Ona ihanet ettim, ona layık olamadım” diyorum. Ve bunları her düşündüğümde bütün bedenimle sarsılıyorum.