Devrimci demokrat bir hareketin saflarındayken çok genç bir yaşta cezaevi ile tanıştım. Örgütlü mücadeleye de cezaevine girmeden kısa bir süre önce başlamıştım. Cezaevine geldikten bir süre sonra Habip’le tanıştım. Habipler benden bir ay kadar sonra yakalanmışlardı.
Bir akşam Ulucanlar’ın 5. koğuşunun demir kapısı gürültüyle açıldığında, karşımızda güleç yüzlü üç devrimciyi bulduk. Zaten bekliyorduk, “Ekimciler varmış emniyette” diyorlardı önden. ‘96 SAG ve ÖO sürecinin henüz ilk günleriydi. Gelenlerden birisi etrafa öyle kendine güvenle bakıyordu ki, hemen ilgiler ona yoğunlaştı. Herhalde yöneticileri budur diye düşündüm. Deniz mavisi gözleri, dağınık saçları ve fidan gibi boyuyla koğuşa gülerek girdi. Bu Habip’ti. Alışılageldiği(263)gibi, emniyetteki işkencelerden bahsetmedi. 1 Mayıs’tan, EKİM’in performansından sözediyordu. Oysa ne kadar ağır işkencelerden geçmişti. Ağzından tek kelime alamamışlardı. Zaten onu ilk gördüğümüzde, hiçbirimiz ifade vermiş olabileceğini aklımızdan geçiremiyorduk.