Bir gün hastalanmıştı. Böyle durumlarda kendisine bakmamıza izin vermez, “devrimci kimseyi ayağına getirtmez” derdi. O gün hiç yatağından çıkmadı. Öğleden sonra havalandırmadan maltaya çıktığımda, iki gardiyanın çiçekliğe oturmuş dertli dertli düşündüğünü gördüm. Gardiyanlara; “hayrola, ne arıyorsunuz burada?” dedim. Onlar da, “bize Habip’i çağırır mısın?” dediler. “Habip hasta, yataktan çıkmaması gerekiyor, bana söyleyin” dedim. “Olmaz, bizim Habip’i görmemiz lazım, ondan başkasına söyleyemeyiz” dediler. Bu arada Habip kapıdan göründü. Gardiyanlar yanına gitti, geçmiş olsun deyip döndüler. Gardiyanlar gidince Habip’ten öğrendim.(265)Cezaevine geldiği ilk günden itibaren en uyanık iki gardiyana Habip’i zimmetlemişler. Habip eğer kaçarsa, bunların işi bitmiş demek. İşte düşman bu kadar korkuyordu Habip yoldaştan. Habip yoldaşı birkaç saat ortalıkta göremeseler, önce bu gardiyanlar gelir, göremezlerse ikinci müdürler bir mazaret uydurur sohbet etmeye gelir. Daha da göremezlerse, birinci Müdür Habip’i çağırıyor, Savcı Habip’i çağırıyor haberleri gelirdi. “Habip’in gardiyanları” sık sık koğuşa gelir “hal hatır” sorarlardı. İdareye, revire falan giderken çaktırmadan takip ederlerdi.