Artık, size dair hoşçakal tadında bir merhabanın(277)hüznüdür yazılanlar. Şimdi, odamın duvarına fotoğraflardan bir pencere açtım. Mavi mavi bakmak için gökyüzüne. Güneş penceremden hiç eksilmiyor.
Ayrılıkların görüş kabinlerinde kalma olasılığını arıyorum, kavuşmaktı oysa. Uzaklığın bir görüş günü ötesinde olma ihtimalini... Pencere camlarına yaslayıp alnında engin denizleri seyredercesine, demirlere tutunup maviliğine bakabilme olanaksızlığını...
Yıllar önce düşmüştü belleğime o “firari mahpus”, sadece kısacık bir gazete küpürüyle... Kendime de bir pay çıkardığımı hatırlıyorum çocuksu duygularla. Bütün anımsayışlarım toplandı artık. Kaç kez cezaevi avlusundan bakmışsındır gökyüzüne daha çok. Sokaklarından daha çok dolaşmışsındır, ranzalar arası voltalarda. Ve belki de her maltada farklı isimlerdi yankılanan. Hepsi hatırımda. Ama sadece bir kereye mahsus kaldı o gecikmiş randevu. Yine de yıllardır tanıyor gibiyim. Geç kalınmış yıllar, sadece beş-on dakikaya sığdırıldı, takma olmayacak bir sahnesinde yaşamın. Nasıl olsa “daha sonra” görüşebilirdik! Oysa, “daha sonra”lar hiç olmayacaktı.