Sen hep doğru olanı yapardın. Benim için hep mükemmel bir evlat oldun. Küçüğüm, gözümün nuru; görüyorum, ama ne anlamı var seni göremedikten sonra. Gezemiyorum, hiçbir önemi yok, benim küçüğüm de gezmiyor. Duyuyorum, ama bana anne diyen o tatlı sesini duyamıyorum. Beni bu değerli varlıktan mahrum edenlere allah bin katını versin. Oğlum, yavrum, herşeyim, sen rahat uyu. Gözün arkanda kalmasın. Senin büyüklüğünü, onurlu olduğunu hep anlamıştım. 26 Eylül, o uğursuz Pazar günü, saat 2’de telefon geldi. Cezaevinde isyan var, dediler. Televizyonu açtık; 7 ölü, isim yok. Ablanın çığlıkları kulağımdan çıkmıyor; “Hayır, olamaz, yalan yalan” diye bağırıyordu. Adın yok dediysek de, hayır mutlaka içindedir, diyordu. Oğlum senin olaylardan geri kalmayacağını ben de biliyordum. Başına geleni anlamıştım. Senin bir daha eve dönmeyeceğini biliyordum. Çünkü düşmanların kanına ve canına kastetmişlerdi.
Dostları ilə paylaş: |