Dışarda saldırganlık ve savaş...
Dış politika alanına geçiyorum. Emperyalizmin planlı oyunları ve kışkırtmaları sonucunda Balkanlar’da neler olduğunu görüyoruz. Bosna, ardından Kosova’ya yerleşme, burada yaşayan halkların köleleştirilmesi ve Türk devletine burada ABD emperyalizminin dümen suyunda düşen rol... Türkiye’nin Körfez Savaşı'ndan beri Ortadoğu’da üstlendiği uşakça rolü zaten biliyoruz. Balkanlar bombalanırken, Irak da açıktan bombalanıyordu İncirlik’ten. Türkiye Varşova Paktı’nın yıkılışına kadar bölge halklarına karşı emperyalizmin bir potansiyel saldırı üssüydü. Bu tarihten sonra fiilen bir saldırı üssü haline geldi.
Türkiye artık ABD ve NATO’nun bölge halklarına karşı resmen ve fiilen bir saldırı ve savaş üssü olarak kullanılıyor. Artı, ABD ve İsrail ile kurulmuş bir saldırı paktı var. Artı şimdi emperyalist kışkırtmalarla Kafkaslar karışıyor. Çeçenistan, Dağıstan, Abazya... Azerbaycan ve Orta Asya’nın zengin petrolü ve doğal gaz kaynaklarını(43)bölüşmek için bölgede dişe diş bir örtülü savaş var. Çeşitli emperyalist güçler halkları birbirlerine kırdırtarak bu savaşta mevzi kazanmak peşinde. Türk burjuvazisi, Ortadoğu ve Balkanlar’da ABD emperyalizminin saldırı üssü ve taşeronu durumunda.
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Genelkurmay Başkanı'nı yanına alıyor, Kosova’ya gidiyor. Buradaki bir Türk köyünde toplantı yapıyor, Kosova’nın yeni yönetiminde Türkler de temsil edileceklerdir derken, sağ başında Genelkurmay Başkanı duruyor. Genelkurmay Başkanı herhangi bir askeri yetkili değil, o Türk ordusu ve MGK demektir. Ordu ve MGK ise, Türk burjuvazisi adına iç ve dış politikada gerçek yönetim ve saldırı gücü demek. Üç gün sonra bu kez günübirlik olarak Bakü’ye gidiyor, gene sağ başında aynı Genelkurmay Başkanı var. Bu kaba tablo içinde derin mesajlar taşıyor. Türk burjuvazisi ABD’nin Türkiye’yi çevreleyen bölgelerdeki emperyalist girişimlerinde koçbaşı olmak rolü üstleniyor ve bunu gizleme gereği duymuyor.
Özetliyorum. ABD emperyalizminin Türkiye’yi kuşatan üçlü kriz bölgelerinde çok güçlü çıkarları var. Bu çıkarları güvenceye almak için açık müdahaleleri ve kaba düzenlemeleri var. Körfez Savaşı'yla Körfez'e müdahale edilmiştir, gerekli düzenlemeler yapılarak ABD’nin bölgedeki varlığı pekiştirilmiştir. Ardından Bosna’da yıllarca halklar birbirlerine kırdırılarak, sonra da hakem ve barışın mimarı rolüyle ortaya çıkılarak yönetim devralınmış, Bosna’ya yerleşilmiştir. Ardından sıra Kosova’ya gelmiş, planlı kışkırtmaların ardından NATO savaş makinası Yugoslavya’ya karşı harekete geçirilerek, bu kez Kosova ve Arnavutluk işgal edilmiş, Kosova yönetimi resmen ve fiilen devralınmıştır.
Şu günlerde Rusya tarafından bir kirli imha savaşına(44)dönüştürülen Çeçenistan, Dağıstan’daki karışıklıkların gerisinde de Amerika’nın parmağı vardır. Tam bu sırada Pakistan’da askeri darbe yapılmaktadır. Pakistan ordusunun ABD’nin izni ya da gözyumması olmadan böyle bir adım atamayacağını ise tüm dünya biliyor. Türk hükümeti Pakistan’daki askeri darbeyi en yumuşak sözlerle karşılıyor. Türk medyası ise askeri cunta şefinin Türkçe bildiğini ve Atatürk hayranı olduğunu propaganda ediyor.
Bu bölgelerdeki son geziler sırasında Demirel’in sağ başında duran Genelkurmay Başkanı, Türk burjuvazisinin ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusundaki bölgesel saldırganlığının simgesidir. ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda tehdite, şantaja, gerginliğe ve gerektiğinde savaşa dayalı politika, Türk devletinin gitgide açığa çıkan dış politika çizgisidir.
Dostları ilə paylaş: |